Resuller’in tebliği sirasinda müşrik kavimlerinin direniş psikolojisi

Nur Hanım

Aktif Üyemiz
Resuller’in tebliği sirasinda müşrik kavimlerinin direniş psikolojisi
Resuller’in tebliği sirasinda müşrik kavimlerinin direniş psikolojisi
RESULLER’İN TEBLİĞİ SIRASINDA MÜŞRİK KAVİMLERİNİN DİRENİŞ PSİKOLOJİSİ

Kur’an’ı Kerim’de anlatılan resul kıssalarında; kavmine Tevhit çağrısı yapan resullere karşı, müşrik toplumların karşı çıkışlarının, önemli bir olgu olarak yer aldığı görülmektedir.
Allah yeryüzü üzerindeki herhangi bir toplumu imtihana aldığı zaman önce onlara içlerinden birini resul tayin eder. "Sizi uyarması için içinizden bir adam aracılığıyla Rabbinizden size bir zikir gelmesine şaştınız mı ? " (Araf, 7/69)

“İçlerinden bir adama: “İnsanları uyar ve inananlara, Rab'leri katında kendileri için’ bir doğruluk kademesi olduğunu müjdele!” diye vahyetmemiz, insanlara tuhaf mı geldi?” (10/2)

Allah’ın, seçtiği ve resul yolladığı o kavim içerisinden, kendilerince çok iyi bilinen birini Resul seçmesi, müşriklerin peygamberler hakkındaki kimlik itirazlarını da önler. Kıssalardaki, resullerin, kavimlerine tayin edilişleri ile ilgili ayetlerde, resullerin kim oldukları veya kişilikleri, nereden geldikleri hakkında müşrikler tarafından ileri sürülen itirazlara rastlanmamaktadır.

Eğer bu elçi toplum dışından gelen biri olsaydı müşriklerin itirazlarının daha da çeşitleneceği aşikar olurdu. Onu tanımadıklarını, neden kendi kavimlerinden biri değilde başka birinin görevlendirildiği gibi toplum tarafından kolay hazmedilmeyecek tartışmalar oluşabilirdi.

Her şeyden önce dışarıdan gelen bu elçinin kendini topluma tanıtması ve kavminin güvenini kazanması gerekirdi. Kendisini tanıtabilen bir kişinin bildirdiklerine de güven oluşabilir ve daha sonra vahyi kavmine bildirerek söylediklerinin Allah’tan olduğuna inandırabilirdi..

Bu yüzden resullerin kendileri hakkındaki tasvirleri önemlidir. “Ben sizin için güvenilir bir öğütçüyüm.“ (7/68)

“Ey Salih, sen bundan önce bizim aramızda ümit beslenen bir kişi idin.”(11/62)

Ayetlerde işaret edildiği gibi Resuller bulundukları toplum içerisinde kendilerini kabul ettirmiş emin kişilerdi. Fakat Allah’ın onları resul olarak seçip vahyini indirmeye başlamasıyla birlikte, bu emin kişilerin toplumdan tecrit edilip, ağır hareketlere maruz kaldıklarını görmekteyiz. “Doğrusu seni yalancılardan sanıyoruz.” (26/185)

“Hayır o yalancı şımarığın biridir.” (54/25)

“Biz senin beyinsiz olduğunu görüyor ve seni yalancılardan sanıyoruz.” (6/66)

Müşrik toplumların, işlerine gelmediği anda tertemiz, güvenilir ve dosdoğru resulleri karalamaya çalışmaları, Vahiy’e karşı aldıkları şiddetli tavırlardandır.

Müşriklerin ileri gelenleri Küfürde önde gidenler bu iftiralarına yönettikleri toplumları da inandırabilmek için, vahiyden önce, doğru sözlü ve güvenilir olarak nitelenen resullerin “kâhin, sihirbaz ve şair”ler gibi cinlere karışıp mecnunlaştığını ileri sürmüşlerdir. “Bir kâhin’in sözü de değildir.” (69/42)

“Kâfirler: “Bu apaçık büyücüdür.” dediler.” (10/2) “Cinlenmiş bir şair...” (37/ 36)

Bu sözlü saldırılarla müşrikler, Resul’ün toplumdaki insanlarla muhatap olup, onları vahyi doğrultuda değiştirmesini önlemek istemişlerdir. Ola ki yönettikleri toplumlar resullere ve onların söylediklerine meyleder; dolayısı ile toplumda sürdürdükleri sömürü düzenleri bozulabilirdi. Bunu önlemenin yolu resul ve vahy’i karalamak toplumun gözünden düşürmekti. Böylece zalim beşeri sistemlerinin oluşturduğu sosyal düzenlerini koruyup, statükolarını devam ettirebileceklerdi.

Müşriklerin Resuller ve onun getirdikleri hakkındaki olumsuzluk içeren benzetmelerine Allah, şiddetle karşı koyar. ‘Rabbi’nin nimeti sayesinde sen ne kahinsin ne de mecnun.” (52/29) “Biz ona şiir öğretmedik, ona yakışmaz da.” (36/ 69) “Bu mu büyü yoksa siz mi görmüyorsunuz?” (52/15)

İleri gelen müşrikler, toplumu vahiyden uzak tutabilmek için değişik metotlar da denemişlerdir. Örneğin gelen vahiyle birlikte toplumun atalarının sapıklıkla itham edildiğini dolayısıyla kendilerinin sadece atalarının yolundan gittiklerini gündeme getirerek; resullere karşı toplumda tepki oluşturmuşlardır.

“ Biz ilk atalarımızdan böyle birşey işitmedik.”(23/ 24) ".....Şimdi atalarımızın taptıklarına tapmaktan bizi men mi ediyorsun? ” (11/62) “ Bu sizi babalarımızın taptığından çevirmek isteyen bir adamdan başka bir şey değildir...” (34/43)

Böylece oluşacak tepkiyle güçlendirilen atacılık kavramıyla, kabilecilik güçlendirilip toplumdaki insanların atalarından gelenle, yani kendilerinin de üzerlerinde bulundukları hal ile devam etmeleri sağlanacak ve vahiy ile toplum arasına bir duvar örebileceklerdi. Kitabullah, anlattığı resul kıssalarında resullerin ağzından, müşriklerin düştükleri bu tuzağa karşı, örnek olarak aşağıda bazı*sını vereceğimiz ayetlerle insanları uyarmıştır. “ Onlar bir ümmetti gelip geçti. Onların kazandıkları kendilerine, sizin kazandıklarınız size aittir. Siz onların yaptıklarından sorulmazsınız. “(2/134) “Babaları hiçbir şey bilmeyen, doğru yolu bulamayan kimseler olsa da mı?” (5/104) " Ey kavmim! dedi. Bakın ya ben Rabbimden bir delil üzerinde isem ve o bana kendinden rahmet vermişse " (11/63)

Allah müşriklere körü körüne itaatin doğru bir yol olmayacağını, doğru yolun kendi akıllarına hitabeden vahiy’i düşünerek ona itaat ile bulunabileceğini bildirir. Neticede herkes kendi yaptıklarından sorumlu olacaktır. 0 halde boş bir yol olan “atacılık/ırkçılık” vahiy’e karşı geçerli bir savunma olmaz.

Resullere yapılan iftiralardan biri de resullerin insan olması gibi doğal bir olgudan ileri gelir. Bu da bize gösteriyor ki vahiy’in karşısında acizlik içerisinde kalan müşrikler ne olursa olsun karşılarındaki Resulü halk nazarında küçültmek için her olguyu kullanmaya çalışıyorlardı. “Bizim gibi bir insandan başka bir şey değilsin.” (26/185) “Aramızda bir beşere mi uyacağız.” (54/24) “Seni de ancak kendimiz gibi bir insan görüyoruz.” (11/27)

Evet, Resul’ün insan olmak gibi bir sünnetullah takdirini; Resul'ün aleyhinde kullanıyorlardı. Amaçları onu getirdiği vahiy’in içeriğinden ayrı tutarak tartışmayı olağanüstü isteklere sıçratmak ve böylece mucize istekleri ile peygamberi aciz göstermekti. “Eğer doğru sözlülerden isen göğün bir parçasını üzerimize düşür, dediler.” (26/187) “Eğer doğrulardansan bize bir mucize getir.” (26/154) “Niçin ona Rabbinden bir ayet(mucize) indirilmiyor? ” (29/50)

Bu hususta Allah, peygamberlerinin ağzından müşrik toplumlara şöyle cevap verir. “Ayetler (mucize) Allah katındadır. " (29/50) Allah, mucize olgusunu resullerin tekelinde gören yanlış şirk anlayışını da tashih etmektedir. Allah dilerse onların bu mucizeleri getirebileceğini dolayısı ile beşer olan resullerin güçlerinin sınırlı olduğunu müşriklere bildirir.

Eğer Allah bir mucize verir ise müşrikler bu sefer de mucizeyi inkâr etmeye çalışırlardı. Amaçları iman etmek değil peygamberi zorda bırakarak onu halk nazarında gözden düşürmekti. Müşriklerin mucize istekleri karşısında peygamberin durumunu Allah şöyle beyan eder. “Onların yüz çevirmesi sana ağır gelince yeri delmeye ya da göğe merdiven dayamaya güç yetirebilseydin onlara bir ayet getirirdin.” (6/35)

Kur’an’ı Kerim’de resul kıssalarındaki, kavimlerinin resullere karşı çıkışlarındaki mazeretler, isnad ve iftiralar ile ilgili anlatımlarda Müşriklerin, resul ve onun getirdiği vahyin, egemenliklerini, yaşam tarzlarını bozacağı endişelerinden ileri gelen tamamen içi boş itirazlar olduğu görülmektedir.

Resuller ile kavimleri arasındaki karşıtlık hemen hemen tüm resul tayin edilen kavimlerde gerçekleşmiştir. İnananların da bu olguyu nazar-ı itibara alarak toplumlardaki karşı çıkışları tolere etmeye çalışmaları resul kıssalarının örnekliği açısından mühim bir olgu olacaktır.

Cengiz Duman
ARAŞTIRMACI-YAZAR
 
Moderatör tarafında düzenlendi:

BULUT

Aktif Üyemiz
Yönetici
Allah cc razı olsun inşaallah. Çok güzel bir konu. Eyvallah Nur Hanım.
 
Üst Alt