Hititler (MÖ 1700 - 700) ve Hititçe nasıl çözüldü ?

BULUT

Aktif Üyemiz
Yönetici
MÖ 2000 yıllarında , Kafkaslar üzerinden Anadolu'ya gelerek Kızılırmak çevresine yerleştiler.Kendilerinden önce bu bölgede kurulmuş olan Hattilerin kültürlerinden etkilenerek Hitit uygarlığını meydana getirdiler.Hitit tarihi , Eski Devlet (MÖ 1800 - MÖ 1400) , Yeni Devlet (MÖ 1400 - MÖ 1200) ve Geç Hitit Şehir Devletleri (MÖ 1200 - MÖ 700) olmak üzere üç dönemde incelenir.

Hititler (MÖ 1700 - 700)
Hititler (MÖ 1700 - 700)
a)Eski Hitit Devleti (MÖ 1800 - MÖ 1400)

Anadolu'da küçük krallıkların egemenliklerine son vererek merkezi birlik kurmaya yönelik ilk adım Kuşşara Kralı Anitta tarafından atıldı. Anitta, Kuşşara'nın sınırlarını genişleterek Neşa (Kaniş) ve Hattuşaş'la birlikte birçok kenti kendine bağladı. Neşa kentini başkent yaparak burada kendisi için bir saray ve tanrılar için tapınaklar yaptırdı. Anitta'dan sonraki yaklaşık 100 yıllık bir dönem konusunda yeterli bilgi yoktur.

İÖ 1680-1650 yıllan arasında hüküm süren Labarna, Hitit Devleti'nin kurucusu olarak kabul edilir. Eski Hitit Devleti'nin resmi belgelerinde Labarna'dan ilk kral olarak söz edilmektedir. Labarna ülkesinin sınırlarını genişleterek Kızılırmak yayı içindeki birçok kenti ele geçirdi.

Labarna'dan sonra Hititler'in başına I. Hattuşili (İÖ 1650-1620) geçti. Hattuşaş'ı başkent yapan Hattuşili Güneydoğu Anadolu ve Kuzey Suriye'ye doğru yayılma siyaseti izledi. Bugün Hatay ilindeki Tel Açana'da bulunan Alalah'ı ele geçirerek Kuzey Suriye' ye egemen olmak için ilk adımı attı. Daha sonra çıktığı Güneybatı Anadolu seferi sırasında fırsattan yararlanmak isteyen Huniler, Hitit topraklarına saldırarak birçok kenti ele geçirdiler. Bunun üzerine yeniden Güneydoğu Anadolu'ya yönelerek Hurriler'in üzerine yürüyen I. Hattuşili onları Anadolu'dan çıkarmakla yetinmeyip Kuzey Suriye'deki birçok Hurri kentini de egemenliği altına aldı. Hititler özellikle Güneydoğu Anadolu ve Kuzey Suriye seferlerinden büyük ganimetlerle döndüler. Hesaplanamayacak kadar altın ve gümüşle çok sayıda köle elde edildi. Ama tüm bu başarılara karşın ülke içinde karışıklıklar yaşandı. Taht kavgaları oldu. Bu olumsuzlukların da üstesinden gelen I. Hattuşili, Hitit Devleti'nin temel düzenini ve komşu ülkelerle ilişkilerinin ilkelerini belirledi. I. Hattuşili'nin ölümünden sonra Hititler'in başına I. Murşil (İÖ 1620-1590) geçti. Bu yeni kral da Kuzey Suriye'ye yönelerek Halep kentini aldı. Kuzey Suriye'nin fethi Hititler'e Mezopotamya kapılarını da açtı. Fırat'ı geçen I. Murşil, Babil'i alarak kenti yağmaladı.

Çıktığı seferler nedeniyle I. Murşil çok uzun süre Hattuşaş'tan uzak kalmıştı. Bu süre içinde başkentte saray entrikaları yaygınlık kazandı. Sonunda askeri başarılarla dolu Suriye seferinden dönen I. Murşil, eniştesi tarafından bir suikast sonucu öldürüldü.

I. Murşil'in ölümünden sonra kargaşa dönemine giren Hitit Devleti taht kavgaları ve cinayetlerle çalkalandı. Ele geçirilen toprakların yitirilmesinin yanı sıra Anadolu içindeki yerel devletler arasında oluşturulan bağlar da koptu. Egemenlik alanı iyice daralan Hitit Devleti ilk kuruluş dönemindeki Hattuşaş ve çevresindeki topraklara çekildi. İÖ 1525-1500 yılları arasında kral olan Telipinu hanedan içindeki cinayetleri engellemek için yayınladığı bir fermanla Hitit tahtına çıkışların ana ilkelerini belirledi. Ayrıca yüksek mahkeme niteliğinde bir soylular meclisi oluşturarak kralın yetkilerini sınırladı.

Hititler
Hititler
b)Yeni Hitit Devleti (MÖ 1400 - MÖ 1200)

Hitit tarihinde Telipinu'dan sonraki evreye imparatorluk dönemi ya da Yeni Hitit Devleti adı verilir. Bu dönemin ilk kralı II. Tuthal-ya'dır (İÖ 1460-1440). I. Şuppiluliuma (İÖ 1380-1340) tahta geçinceye kadar Hitit Devle-ti'nde karışıklıklar ve toprak yitirimleri sürdü. I. Şuppiluliuma ilk iş olarak Anadolu'da Hitit birliğini yeniden sağladı. Ardından Suriye'ye yöneldi. Mitanniler'le yaptığı ilk savaşı yitir-diyse de daha sonra düzenlediği seferle Mi-tanni başkentini ele geçirerek Suriye'ye girdi. Halep'i yeniden Hitit sınırları içine kattı. Ama Anadolu'da baş gösteren karışıklıklar nedeniyle başkente dönmek zorunda kaldı.

Bundan sonra I. Şuppiluliuma Anadolu'da büyük Hitit birliğini yeniden oluşturmak üzere 20 yıl süren bir mücadeleye girdi. Kuzey ve kuzeybatı sınırlarını güvenlik altına alıp Kiz-zuvatna'yı Hitit Devleti'ne bağladıktan sonra yeniden Suriye'ye yöneldi. Karkamış kentini alarak oğullarını bu kente ve Halep'e kral olarak gönderdi. Hitit Devleti'ni güçlü bir imparatorluk durumuna getiren I. Şuppiluliuma savaşçılığının yanı sıra büyük bir diplomattı. Ele geçirdiği kentlerin yöneticilerini Hititli prenseslerle evlendirerek hem bir barış ortamı, hem de ilerde o kentlerin tahtları üzerinde Hititler'in hak iddia etmelerinin koşullarını yaratmıştı.

I. Şuppiluliuma'nın ardından II. Murşil (İÖ 1339-1306) tahta geçti. II. Murşil'in küçük yaşta başa geçmesi Hititler'e bağlı krallıkların başkaldırmalarına yol açtıysa da II. Murşil bu hareketleri kısa sürede bastırdı. Güneybatı Anadolu'daki Arzava'yı ele geçirerek buradaki küçük krallıkları doğrudan Hititler'e bağladı. Ayrıca Anadolu'da kendisine bağlı küçük krallıklarla barış antlaşmaları imzaladı.

II. Murşil'in ölümü üzerine kral olan oğlu Muvatalli (İÖ 1306-1282) birçok devletin bağlı olduğu bir imparatorluk devralmıştı. Bu dönemde Hititler ile Mısırlılar arasında Filistin ve Suriye'den ötürü bir rekabet başladı. İki ülke arasındaki bu gerginlik İÖ 1292'de Kadeş kenti önlerinde ordularının karşı karşıya gelmesine yol açtı. Savaşın başında Hititler savaş arabalarının sağladığı üstünlükle savaşı lehlerine çevirdiler. Ama Hititler'in Mısır ordusunu yağmalamaya başlamasından yararlanan Mısır Firavunu II. Ramses yedek askerlerini savaşa sokarak Hititler'i püskürttü. Ne var ki, iki ordu da çok yıprandığı için savaşın sonucu alınamayarak II. Ramses ile Muvatalli arasında antlaşma yapıldı. Antlaşma uyarınca Hititler'in Suriye'deki egemenliği sürdü.

Muvatalli'nin Ölümünün ardından çıkan taht çekişmelerinin sonunda kral olan III. Hattuşili (İÖ 1275-1250) döneminde Hitit Devleti gücünü korudu. Bu sırada Asurlu-lar'ın güçlenmesi hem Hititler'i, hem de Mısırlılar'ı tedirgin etmekteydi. Sonunda III. Hattuşili ile Mısır Firavunu II. Ramses arasında tarihin en eski antlaşması olarak bilinen Kadeş Barış Antlaşması İÖ 1270'te bazı kaynaklara göre de İÖ 1280'lerde yapıldı. Bu anlaşma uyarınca her iki devlet de birbirini "büyük devlet" olarak tanıyacak, Suriye Mısır'a katılacak, iki devlet sonsuza kadar dost kalacak ve düşman saldırılarında birbirlerine yardım edeceklerdi. Antlaşmadan sonra II. Ramses, Hitit kralının kızıyla evlendi.

III. Hattuşili'den sonra tahta geçen IV. Tuthalya döneminde devlet yönetiminde ve dinde birtakım yenilenmelere gidildi. Bu sırada Asur Devleti de güçlenerek Hititler'i tehdit etmeye başladı.

IV. Tuthalya'mn ardından gelen krallar döneminde birçok bölgede egemenliği sarsılan Hititler, Anadolu'ya Boğazlar'dan giren Frigler'in hücumları sonunda İÖ yaklaşık 1200'lerde tarih sahnesinden silindiler .

Başkent Hattuşa, Çorum, Boğazköy
Başkent Hattuşa, Çorum, Boğazköy
c)Geç Hitit Şehir Devleti (MÖ 1200 - MÖ 700)

Hitit Devleti yıkıldıktan sonra bazı Hitit prensleri Güney ve Güneydoğu Anadolu ile Kuzey Suriye'deki kentlerde varlıklarını İÖ 7. yüzyıla kadar sürdürdü. Bu kent devletlerinin halkını Frigler'in önünden kaçan Hititler oluşturuyordu. Bu dönemde Asur Devleti'nin iç karışıklıkları, Mısır firavunlarının tahtlarını korumak için yalnızca devletin içişleriyle uğraşmaları, Hitit kent devletlerinin oluşması için uygun ortamı yarattı. Ayrıca bu kent devletleri doğudaki Urartular ile batıdaki Frigler arasındaki rekabetten de yararlanıyordu.

Geç Hitit Devletleri'nin halkı kendilerini Büyük Hitit Devleti'nin mirasçısı saymaktaydı. Bu küçük kent devletleri Asurlular'ca vergiye bağlandı. Asurlular'a karşı bir konfederasyon içinde birleşerek birlik oluşturmaya çalıştılarsa da başarılı olamadılar. Asurlular'ın egemenliklerinin sarsıldığı yıllarda Geç Hitit Devletleri rahat bir dönem yaşadı; ama ardından Urartu baskıları geldi. Daha sonra kent devletleri üzerinde yeniden Asur egemenliği kuruldu ve bunlar birer Asur eyaleti durumuna getirildi.

Hititler,MÖ 1700 yıllarında siyasi birliklerini kurarak devlet haline geldiler.Devletin kurucu "labarna" , başkentleri ise "Hattuşaş"(Boğazköy) idi.Güölü bir merkezi otoriteye sahip olan Hititler Ege'den Fırat'a , Karadeniz'den Suriye'ye kadar hakimiyet kurdular.Suriye toprakları yüzünden Mısırlılarla Kadeş Savaşı'nı yaptılar.

Din, Hukuk ve Ekonomi

Toplumsal yaşamda dinin çok önemli bir yeri vardı. Hititler çoktanrılı bir dine sahipti. Ele geçirdikleri ülkelerin tanrı heykellerini kendi tapınaklarına taşıyarak onları da benimserlerdi. Hititler tanrılarını insan şeklinde düşünür, onların insanın gereksindiği her şeye gereksinim duyduğuna, insan gibi üzülüp, sevindiğine, evlenip çocukları olduğuna inanırlardı. Bazı tanrıların özel bir yeri vardı. Bunların başında fırtına tanrısı Taru ve onun karısı güneş tanrıçası Vuruşemu gelirdi. Bunların oğullarından biri olan bereket simgesi Telipi-nu tarımla uğraşır, su getirir, tahılların büyümesini sağlardı. Hititler'de tapınmanın önkoşulu temizlikti. Tapınaklara yıkanıp temiz elbiseler giyerek girerlerdi. Tanrılara hayvan ya da insan kurban eden Hititler her türlü olumsuzluğu ve felaketi tanrıların öfkesine bağlarlardı.

Hititler'de toplumsal yaşamı düzenleyen yasalar hür ya da köle herkese mülkiyet hakkı tanımakta ve bu hakkı devlet güvencesine almaktaydı. Evlenmeler, miras dağıtımı ve aile içi ilişkiler yasayla düzenlenmişti. İşlenen suçlara verilen cezalar da insancıl ve ılımlıydı; onur kırıcı cezalar verilmezdi. Ölüm cezalan ise çok özel durumlarda verilirdi. İşlenen suçun bilerek yapılıp yapılmadığının üzerinde durulurdu. Hititler'de pankus meclisinin dışında halkın davalarına bakan Yaşlılar Mahkemesi, yüksek memurların davalarına bakan Ayan Mahkemesi ve ağır suçlara bakan Kral Mahkemesi vardı.

Ekonomik yaşamın temelini tarım ve hayvancılık oluştururdu. Arpa, çavdar ve buğday en önemli ürünleriydi; tarım aracı olarak saban kullanılmaktaydı. Beslenen başlıca hayvanlar ise at, sığır, domuz, eşek, koyun ve keçiydi. Savaş arabalarında da kullanıldığı için ata son derece önem verilirdi. Hitit Devleti'nin bir başka gelir kaynağı da vasal devletlerin gönderdiği vergilerdi. Ayrıca altın, gümüş ve bakır madenlerinin işletilmesi ve Anadolu'dan geçen ticaret yolları da devlete önemli bir gelir sağlamaktaydı.

Devlet Yapısı ve Ordu

İlk dönemlerinde birçok beyliğin birleşmesinden oluşan Hitit Krallığı'nda merkezi yönetimin başında "Büyük Kral" unvanıyla anılan başrahip, başkomutan ve başyargıç yetkileriyle donatılmış bir kral bulunuyordu. Beyliklerin başındakilere ise "Küçük Kral" sanı verilirdi. Daha sonraki dönemlerde merkezi yönetimin ağırlığı arttı ve küçük kralların yerlerine valiler atandı. Hitit krallarının yetkileri pankus adı verilen ve soylulardan oluşan bir meclisçe sınırlandırılmıştı. Bu meclis kral soyundan gelen birine verilen ölüm cezasını ya da kralın gösterdiği veliahtı onaylamama hakkına sahipti.

Hititler'de kraldan sonra en yetkili kişi tavananna adını verdikleri ana kraliçeydi. Saraydaki bütün siyasal etkinliklere katılan ana kraliçe, kralın yokluğunda ya da tahta geçen kralların çocuk olması durumunda, devleti yönetirdi. Hititler'in ilk zamanlarında krallar belirli bir hanedanın prensleri arasından soylular ve önde gelen devlet büyüklerin-ce seçilirdi. Daha sonra Telipinu'nun ferma-nıyla kral ölümünden önce veliahtı seçebiliyordu. Ama veliahtın pankus tarafından onaylanması gerekmekteydi. Hititler'de kralın birinci karısından olan oğlu veliaht sayılırdı. Veliaht ülke yönetimine katılır, bazen "Küçük Kral" sanıyla bir bölgenin yönetimine atanırdı. Başarısız olması durumunda veliahtlık hakkı elinden alınırdı.

İlk dönemlerde Hititler, ele geçirdikleri ülkelerin krallarına bağlılık yemini ettirir, bir antlaşma imzalayarak onları tahtlarında bırakırlardı. Daha sonra bu krallıkların bazılarına doğrudan merkeze bağlı valiler atandı. Ant-laşmalı krallıklar da kendi içlerinde bağlı devletler ve vasal devletler diye ayrılırdı. Bağlı devletler Hititler'ce korunan bağımsız krallıklardı. Vasal devletlerse Hititler'e karşı belirli yükümlülükleri yerine getirme zorunda olan prensliklerdi. İçişlerinde serbest ama dışişlerinde büyük krala bağlı olan bu devletler istendiğinde asker göndermekle yükümlüydü.

Hititler'de savaşabilecek durumda olan her erkek asker sayılırdı. Kralın toprak verdiği soylular da tüm masraflarını kendilerinin üstlendiği özel askeri birlikler beslerlerdi. Ayrıca savaş sırasında prensler ve vasal krallar da askerleriyle birlikte büyük krala katılırdı. Hitit ordusu yaya ve arabalı askerlerden oluşurdu. İki tekerlekli ve bir çift atın koşul-duğu savaş arabalarında sürücünün yanı sıra iki savaşçı asker bulunurdu. Hızlı hareket etme yeteneğine sahip bu savaş arabaları savaşlarda Hititler'e büyük üstünlük sağlamıştır.

Hitit kralı 4. Tuthalya’nın hiyeroglif ile yazılı ismi ve arması
Hitit kralı 4. Tuthalya’nın hiyeroglif ile yazılı ismi ve arması
Sanat ve Yazı

Göçebe bir toplum olarak Anadolu'ya gelen Hititler kendi kültürlerini dışa karşı kapalı tutmamış, beraber yaşadıkları toplumlardan birçok kültür öğesi almışlardır. Bütün bu öğeler Hatti uygarlığı içinde birleşerek yeni bir kültür oluşumuna yol açmıştır. Hitit sanatı üzerinde Mezopotamya etkisi görülse de Hitit sanatı kendine özgü ayrı bir gelişme göstermiştir. Demir ve öteki madenleri işlemeyi bilen Hititler yetenekli zanaatçılardı. Dinsel yapıları ise anıtsal mimarlığın görkemli örnekleriydi. Kabartma sanatı da çok gelişmişti. Düzleştirdikleri kayalara tanrılarının ve krallarının kabartmalarını yaparlardı. Bunlar içinde Boğazköy yakınındaki Yazılıkaya açık hava tapınağındaki tanrı ve tanrıçaları gösteren kabartmalar günümüze kadar ulaşan en önemli yapıtlarındandır. Halk iki katlı, üç ya da dört odalı evlerde yaşardı.

Hititler iki tür yazı kullanmışlardır. Bunlar Sümer ve Akadlar'dan aldıkları çiviyazısı ile kendilerinin bulduğu resimyazısı hiyerogliftir. Hitit hiyeroglif yazısı insan ve hayvan vücudunun çeşitli bölümleri ile ev eşyalarını simgeleyen işaretlerden oluşmuştur.
 

BULUT

Aktif Üyemiz
Yönetici
Hitit dili (Hittite Language) yani Hititçe nasıl çözüldü ?

Arazi bağış belgesi
Arazi bağış belgesi
Hitit dili (Hittite Language) yani Hititçe (Hitit dilinde : nešili veya nešaumnili), Hititlerin veya tabletlerinde kendilerini adlandırdıkları gibi Neşalıların dilidir. Hitit dili (Hittite Language) yani Hititçe hakkında bilgi vermeden önce biraz Hititliler ve bu dilin nasıl doğduğu hakkında bilgi vermek gerekir.

Hititler veya Türkçe’de kullanılan eski adıyla Etiler, Antik Çağ’da Anadolu coğrafyasında devlet kurmuş önemli uygarlıklardan biridir. Kullandıkları Hitit dili (Hittite Language) ise Hint-Avrupa Dilleri ailesinde Anadolu’nun alt grubuna dâhildir.

Hititler’in MÖ. 2000 yıllarında Anadolu’ya göç ederek yerli Hatti beylikleri üzerinde hakimiyet kurdukları bilinmektedir. Kurdukları bu Hitit beyliklerinin merkezi yani Başkenti ise Hattuşaş’dır.

Anadolu Yarımadası’nın bu gün için bilinen en eski adı olan Hattuşaş yaklaşık 1550 yıl boyunca Hatti Ülkesi olarak bilindi. Hattuşaş ismi o kadar yerleşik ve bilinen bir isimdi ki Anadolu’yu istila eden Hititler bile yeni yurtlarından söz ederken Hatti Ülkesi deyimini kullanmaya devam etmişlerdir. Ancak daha sonradan Hitit tabletlerinden öğrenildiğine göre, söz konusu Hint-Avrupalı halk kendini Nesice konuşan Nesililer olarak anıyordu. Zaten Hitit biçimindeki bu adlandırma, Eskiçağ tarihi çevrelerinde oldukça fazla yaygınlaştığı için onu değiştirmek güç olurdu.

HİTİT DİLİNİ KİM ÇÖZDÜ ? HİTİTÇE NASIL ÇÖZÜLÜDÜ ?

Filologlar söz konusu Hint-Avrupalı kavim için Hatti sözcüğünü olduğu gibi almayıp, onun Ahd-i Atik’de zikredilen “Heth” ve “Hittim” şeklinden esinlenerek Almanca Die Hethiter, İngilizce The Hittites, Fransızca Les Hittites ve İtalyanca Gli Ittiti deyimlerini üretmişlerdir. Türkçede ise önceleri Eti sözcüğü kullanılırken, şimdi kullanıma Hitit deyimi yerleşmiştir.

O dönemde Hitit dili (Hittite Language) yani Hititçe’nin yanısıra farklı yazılar da kullanımdaydı. Resmi diplomatik yazışmaları ve saray arşivleri Asur (Akad) çivi yazısıyla yazılırken kayalardaki kabartmalar ve yazıtlar için Hiyeroglif denilen yazı kullanılırdı. Bugün, bu harflerle yazılan dilin bir Luvca lehçesi olduğu bilinmektedir. Luvca’nın dinsel konularda oldukça büyük birönemi vardı. Ayrıca o zaman Hurrice de önemli bir diplomatik yazışma diliydi ve bilhassa Mittani İmparatorluğu’yla yapılan yazışmalarda kullanılırdı. Bu dillerle beraber Hititçe, diğer Hint-Avrupa dillerinden kelime hazinesi açısından kısmen farklı olan Hint-Avrupa dillerinin Anadolu kolunu oluşturmaktaydı.

Hitit dili (Hittite Language) yani Hititçe, Çek bilim adamı Bedrich Hroznynin çalışmaları sonunda çözümlenmiş ve kendisi ilk Hitit gramerini 1917 yılında yayınlamıştır.

Hrozny, Boğazköy’de 1906 yılında ilk resmi kazıları başlatan Alman Asurolog Hugo Winckler’in ölümünün ardından, 1913 yılında Berlin’deki Alman Doğu Bilimleri Kurumu (Deutsche Orient Gesellschaft) tarafından Winckle’in kazı çalışmaları sırasında bulduğu ve İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde bulunan yaklaşık 10.400 adet tableti incelemesi için İstanbul’a gönderilmiştir.

Araya Birinci Dünya Savaşı’nın girmesi sebebiyle kısa süren araştırmalarına rağmen bu çalışmalarından olumlu sonuçlar elde eden Hrozny, 1915 yılında verdiği bir konferansta, Hitit dili (Hittite Language) yani Hititçe’nin daha önce J. A. Knudtzon adındaki bir bilim adamınında iddia ettiği gibi Hint-Avrupa Dil Ailesi’nin bir üyesi olduğunu doğrulamıştır.

Hrozny, Hititçe’nin çözümünde metinlerde geçen NINDA (ideogram) “-an ezzatteni vatar-ma ekutteni” cümlesini ipucu olarak kullandı. NINDA’nın Sümerce “ekmek” anlamına gelen bir ideogram olduğu biliniyordu. Hrozny, -an ekinin Hititçe akuzatif (ismin tekil -i hali) eki olabileceğini düşündü. Sonra ikinci sözcük olan ed-/-ezza kelimesinin ekmekle ilgili olarak “yemek yemek” fiili anlamına gelebileceğini tahmin ederek, Latince edo, İngilizce eat, Almanca essen fiilleri ile karşılaştırması sonucunda NINDA-an ezzatteni sözcüğünü “ekmeği yiyeceksiniz” şeklinde tercüme etti.

Hrozný, ikinci cümlede ilk dikkatini çeken kelime olan vatar sözcüğünü su anlamına gelen İngilizce water ve Almanca Wasser söcükleri ile karşılaştırdı. İkinci cümlenin son sözcüğü ekutteni içindeki eku- kökü ile yine Latince su anlamına gelen aqua arasında bir bağlantı kurarak cümleyi “su içeceksiniz” şeklinde çevirdi ve elde ettiği bu verileri geliştirerek 1917 yılında ilk Hitit gramer bilgilerini yayımladı.

HİTİT ALFABESİ VE HİTİT YAZISI

Hititler yukarıda da bahsettiğimiz gibi iki çeşit yazı kullanmışlardır. Bu yazıların biri tabletlerde kullandıkları çivi yazısı, diğeri ise duvar kabartmalarında kullandıkları hiyeroglif yazısıdır. Duvarlara daha çok dini yazılar veya kralların yaptıkları yazılırken, tabletlerde ise birçok farklı konu ele alınmıştır. Örneğin Hitit yasaları, Kralların yıllıkları, fetihler, savaşlar, diğer ülkelerle olan ilişkiler gibi pek çok konu tabletlere yazılmıştır.

Çivi yazısı, yumuşak kil tabletlere üçgen prizma biçiminde kesilmiş tahtalarla bastırılarak yazılırdı. Sonra bu tabletler fırınlarda ısıtılır ve sağlamlaştırılmış olurdu.

Hitit dili (Hittite Language) yani Hitit alfabesinde kullanılan harf ve heceleri aşağıdaki resimden inceleyebilirsiniz.
hitit-dili-hittite-language-yani-hititce-nasil-cozuldu-ilgincbir.jpg



HİTİT DİLİNDE KELİMELER – HİTİTÇE KELİMELER

Günümüzde yaşadığımız Anadolu tarihsel coğrafyası Sümerler, Hattiler, Hurriler, Hititler, Palalar, Luwiler, Asurlular, Persler, Helenler, Bizans ve Selçuklu gibi bir çok kavime yurt olmuştur. Bu süreçte Anadolu’da onlarca dil oluşmuş ve konuşulmuştur. Bu süreçte yaşayan bu dillerden Hititçe kelimeler aslında günümüzde de hala yaşamaya devam ediyor. Sayısı az da olsa bu kelimeler prehistorik dönemlerden günümüze Anadolu tarihsel coğrafyasında yaşayan dillerin ülkemiz tarihine ve diline mirasıdır. Aşağıda Hititçe kökenli olan ve halen kullandığımız kelimlerde dahil bir kısım Türkçe kelimlerden oluşturduğumuz Hititçe – Türkçe sözlüğü bulabilirsiniz. Kelimeler sırasıyla : Hitit dili Türkçe anlamı – Hititçe yazılışı ve Hititçe okunuşu olarak sıra ile verilmiştir.

Baba : at – ta – aş (aš)(attaş)
Ana, Anne : an – na – aş (aš)(annaş)
Su : va(ua) – a – tar (vatar)
Gök : ne – pi- iş (iš)(nepiş)
Ülke : ut – ne – e (utne)
Yeni : ne – wa (newa)
Gece : ne – kuz (nekuz)
Soyunmak : ne – ku – man – da – ri – ya (nekumandariya)
Toparlamak : leş – şa- i (leşşai)
Parlak : la – luk – ki – want (lalukkiwant)
İsim : la – man (laman)
Sevgili : pu – pu (pupu)
Zina : pu – pu – wa – la – tar (pupuwalatar)
Kil Tuğla : pu – rut – teş – şar (purutteşşar)
Çok : mekk (mekk)
Göz Yummak : maz – zal – la – şa (mazzallaşa)
Hilekâr : mar – şe (marşe)
Mayalanmış : mar – ha – nu – wam – man (marhanuwamman)
Süslü : baş – tant (baştant)
Mühür : par – za – ki (parzaki)
Büyükbaş Hayvan : par – za – han – naş (parzahannaş)
Karaciğer : liş – şi (lişşi)
Yemin : lin – ga – i (lingai)

HİTİT HİYEROGLİFLERİ

Anadolu’nun en eski dillerinden biri olan Luvi dilinin ve lehçelerinin çözülmesi kültürel gelişimin Mezopotamya’dan veya Yunan yarımadasından Anadolu’ya değil, Anadolu’dan daha güneye ve batıya doğru yayıldığı tezini güçlendirmiştir.

Hitit dili (Hittite Language) yani Hititçe Bedrich Hrozny tarafından 1915 yılında okunmuş olsa da, Hitit hiyeroglifleri uzun süre daha sırlarını korudu.

Luvi diliyle yazılan Hitit hiyeroglif yazısı 1946 yılında İstanbul Üniversitesinde Eski Ön Asya Dilleri profesörü olan Helmuth T. Bossert ve öğrencilerinin Adana’nın yüksek tepelerinde buldukları geç Hitit kenti Karatepe, bu konuda anahtar rolü oynadı.

Bossert’in öğrencilerinden Dr. Franz Steinherr Karatepe’de Fenike dilinde ve Hitit hiyeroglifleriyle yazılmış çift dilli bir anıt buldu. Steinherr, 1947 yılında hiyeroglif metinde Azitivadiya kentinin kurucusunun adını ortaya çıkardı : Azitivada. Bu isim Fenike dilinde yazılan metinde aynı kişiye denk düşüyordu. Ama iki metnin de birbirinin aynı olduğunu kanıtlamak için hiyeroglif yazıttan bir tam cümleyi çözmek gerekiyordu.

İstanbul’a döndüğünde Bossert, derslerinden birinde Fenike dilindeki metnin bir bölümünü tartışmaya açtı : “….ve attan bir at yaptım, kalkandan bir kalkan, ordudan bir ordu….” Aynı günün gecesi, Steinherr birden uyandı. Kentte gördüğü hiyeroglif yazıtın bir parçası gelmişti aklına. Orada iki at başı betimi vardı. Sezgi yoluyla başka bir işarette de “yaptım” sözcüğünü çıkartarak yazıtın iki dilli yapısına tümüyle inandı. Bu ipucundan sonra Bossert diğer işaretleri çözebildi. Bu gelişmelerle Yazılıkaya açık hava tapınağındaki hiyeroglifler de aşama aşama anlaşıldı.

DÜNYANIN EN ESKİ ŞARKISI

Çivi yazısının çözülmesi ile beraber “Hurri İlahisi” adındaki şarkı gün yüzüne çıkarıldı. Tapınaktan çıkan şarkı, Ugarit kraliçesi Nikkal için bestelenmiş.

Ugarit harabelerinde keşfedilen kil tabletler arkeolojide büyük bir öneme sahip. Ugarit, milattan önce, Suriye’nin Ras Shamra bölgesinde yer alıyordu. Depremle yerle bir olan Ugarit, zamanın en önemli ticaret merkezlerinden de biriydi.

California Üniversitesi profesörü ve Berkeley Antropoloji Müzesi’nin küratörü Anne Draffkorn Kilmer, M.Ö. 14 yüzyıla dayanan tabletleri 15 yıl boyunca çözmeye çalıştı. Kilmer’a göre, yazıtlardaki melodi tam 3 bin 400 yaşında. Tapınakta keşfedilen ilahinin arpla nasıl çalınacağına dair açıklamalar da tabletlerde mevcut. Arkeologların paha biçilemeyecek kadar değerli olarak betimlediği nota tabletlerinin hepsi bugün Ulusal Şam Müzesi’nde sergilenmekte ve keşfedilen bu 36 müzikal yazıtın sadece bir tanesi (Hymn 6) bugün çalınabilecek kadar korunmuş konumda.
 

BULUT

Aktif Üyemiz
Yönetici
Hititler Belgeseli

Hititler Belgeseli - 1.Bölüm


Hititler Belgeseli - 1.Bölüm

 
Üst Alt