Pişman Olmak İçin Geç Değil!

BULUT

Aktif Üyemiz
Yönetici
Pişman Olmak İçin Geç Değil!
Pişman Olmak İçin Geç Değil!
Pişman Olmak İçin Geç Değil!

İnsanın diğer yaratılmışlardan farklı özelliklerinden birisi de doğruyu ve yanlışı birbirinden ayırabilmesi, günah işlediği zaman farkında olması ve pişmanlık duyabilmesidir. İşlediği hatalardan dolayı pişman olmak, üzülmek, insana has bir özelliktir.

Bir insanın işlediği günahlardan nedamet duyması, utanması, mahzun olması güzel bir şeydir. Yani pişmanlık, yapılanı onaylamamak demektir veya çirkin addetmek demektir. Bu da insanı tevbeye ve salih amellere sevk keder. Bir insan, günlük hayatında sürekli zikzaklar çizerek kâh günah işliyor kâh tevbe ediyorsa yine Allah Teâlâ o insanı affedecektir inşallah. Çünkü pişmanlık göstermek, fıtratın tefessüh etmediğine ve kalbin katılaşmadığına delâlettir. Pişmanlık duyan için hala umut vardır, elbette zamanında olmak şartıyla…

Bu kısa dünya hayatı, Allah Teâlâ’nın bize verdiği bir sermayedir. Bu kısacık ömrümüzde yapacağımız güzel ameller, salih davranışlar, hasenatlar o sermayenin kazancı sayılacaktır. Yok, eğer hayatımızı boş hevesler ve günahlarla kirletirsek, bu da bizim bu dünyadan zararla ayrılacağımızı gösterir. Allah Teâlâ’nın “asr”’a (zaman) yemin ettiği surede “Muhakkak insan husranda, yani pişmanlık veren bir ziyandadır” buyurmasının hikmeti de budur.

Bu kısacık ömrümüzü salih amellerle doldurmalıyız. Allah-u Teâlâ’nın Kuranı Kerim’de bize yüklediği görevleri öğrenmeli ve harfiyen yaşamalıyız. Nehyettiklerini de öğrenip onlardan kaçınmalıyız. Bize verilen bu kısacık ömürde yapacağımız salih amellerle beraber, yine de Allah’ın rahmetiyle ancak kurtuluşa ereceğimizi unutmamalıyız.

Allah Teâlâ rahman ve rahîmdir. Elbette kullarını cezalandırmak istemez. Ama unutmamalıyız ki Allah Teâlâ aynı zamanda “şedidul ikab”dır (şiddetle cezalandıran). Hiç kimsenin akıbeti ile ilgili garantisi yoktur.

Pişmanlık Ne Zaman Fayda Verir?

Biz bu dünyada yaşadığımız sürece, son pişmanlıklarımız fayda verir elbette. Velev ki defalarca tevbemizi bozmuşsak bile. Ve Allah-u Zülcelal’in: “Birinize ölüm gelip de: ‘Rabbim, beni yakın bir süreye kadar erteleseydin de sadaka verip iyilerden olsaydım!’

demesinden önce, size verdiğimiz rızıktan (Allah) için harcayın.” (Münafikun; 10) ayetinde geçen ‘yakın süre’ hakkında, günümüzün büyük âlimlerinden Seyda Muhammed Konyevî’nin şu söylediğini unutmayalım:

“Şöyle denmiştir: ‘Kul, gözünden perde kalkıp ahiret ahvalini görünce, ölüm meleğine:

- Ölümü bir gün olsun tehir et de o günde Rabbime kulluk edeyim, günahıma yanayım ve salih amel işleyeyim, der.

Ölüm meleği kendisine:

- Bütün günlerini tükettin, artık sana mühlet yok! Der. Kul:

- Bir saat olsun mühlet ver! Der. Ölüm meleği de:

- Bütün saatlerini harcadın. Artık sana bir saat olsun mühlet yok! Der. Ruh boğaza ulaşır, gırtlağa gelince, tevbe kapısı da kapanır. Kulun dünya ile irtibatı kesilir ve ameller son bulur. Ahiret perdesinin açılmasıyla o tarafı müşahede eder. Bundan sonra kul, gerçekleri ve başına gelecekleri net bir şekilde görür.

Artık son nefesine sıra gelince, nefesi zorla çıkar. Kul, saadet ehlinden ise önceden kendisine takdir edilen saadet hükmü üzerinde tecelli eder ve ruhu tevhid üzere çıkar. İşte bu, güzel sondur. Yahut kula ezeldeki şekavet hükmü tecelli eder ve ruhu şek ve şüphe içinde çıkar. Bu kimsenin hali ayeti kerimede şöyle anlatılmıştır: “Yoksa günah işleyip de kendisine ölüm gelince: ‘İşte, ben şimdi tevbe ettim.’ diyen kimselerin tevbesi kabul edilmez.” (Nisa; 18) İşte bu durum kötü akıbettir. Bundan Allahu Zülcelal’e sığınırız.

İşte biz bu son anı düşünerek zamanında pişmanlık duyarsak o pişmanlık bir fayda verir. Şuna kesin inanmamız lâzım, eğer mahşer günü mizan kurulacaksa mutlaka hesap da vardır ve herkes yaptıklarından ve yapması gerekirken yapmadıklarından sorguya çekilecektir. Dünya hayatında üzerimize düşenleri yaparsak, günahlardan uzak durursak elbette Peygamberimiz bize şefaat edecektir ve eteğine yapıştığımız salih mürşid ve rehberlerimiz bize sahip çıkacaklardır. O da hazırlıklı olmamız kaydı ile. Üstümüze düşeni yapmamız kaydı ile.

Peygamber Efendimiz bir gün kızı Fatıma ve halası Safiye’ye seslenerek: “Sakın ahirete hazırlıksız gitmeyin, orada ben sizin için bir şey yapamam.” Demiştir. Demek ki şefaate nail olabilmemiz için mutlaka istikamet üzere olmamız lazım.

Biz yapabildiklerimizi yapmalıyız ki, yapamadıklarımız için Allah’tan af dilemeye yüzümüz olsun. Noksanlarımızı, unutkanlıklarımızı, ihmallerimizi ve bilmeden içtimaî hayatımızda yaptığımız hatalarımızı, Allah Teâlâ af edecektir inşaallah.

Rivayet edilir ki Hz. Ömer Efendimiz, ölüm döşeğinde iken ve tam vefat edeceği sırada ağladığı görülmüş, âdeta boğazına bir düğüm girmişti. Bu manzarayı gören Sa’d bin Ebi Vakkas ona diyor ki: “Ey Ömer, sen ilk Müslümanlardansın, İslâm seninle kuvvet buldu. Sen Bedir, Uhud, Hendek ve Huneyn’e katıldın. Sen Resulüllah’ın sadık dostusun. Sen cennetle müjdelendin ey Ömer, sen cennetliksin, neden ağlarsın?” Hz. Ömer Efendimiz gözlerini ona çevirmiş büyük bir hüzünle ve yaşlı gözlerle onu süzdükten sonra “Ey Sa’d, ya Allah Teâlâ beni affetmezse ya beni cezalandırırsa ben ne yaparım!” Demiş.

Ne Zaman Pişmanlık Fayda Vermez?

Ahirette herkes için ancak yaptıkları vardır ve buradaki pişmanlıkların hiç bir faydası da olmayacaktır. İnkâr edenler ‘niçin iman etmedik’ diye pişman olacak ve “yâ leyteni kûntu turâbâ” yani “keşke toprak olsaydık da diriltilip sorguya çekilmeseydik” diye çaresizliklerini dile getirecekler. (Nebe; 40)

O gün en büyük pişmanlığı hiç kuşkusuz iman etmeyenler duyacaktır. Onlar hiçbir kurtuluş yoktur.

“Oradan, (o) gamdan her çıkmak istediklerinde (demir kamçılarla vurularak) oraya geri çevrilirler ve ‘Yangın azabını tadın’ (denilir).” (Hac; 22). “Uyanlar, şöyle dediler: ‘Âh keşke bir daha dünyaya gitmemiz mümkün olsaydı da şimdi o (saptırıcıların) bizden uzak durdukları gibi biz de onlardan uzak dursaydık.’ Böylece Allah, onlara işledikleri bütün fiilleri hasretler (pişmanlık kaynağı olarak) gösterir. Ve onlar, ateşten çıkamazlar.” (Bakara; 167)

O gün pişman olmayacak hiç kimse yoktur. Çünkü cezanın dehşeti yürekleri hoplatırken mükâfatın güzelliği de gözleri kamaştırmaktadır. Bu sebeple günah işleyenler “Niçin tevbe etmedik?!”, üzerinde kul hakkı bulunanlar “Niçin helâlleşmedik?!” diye pişmanlık duyduğu gibi salih ameller yapan müminler de “Keşke daha fazla ibadet etseydik!...” diye pişman olacaklardır.

Elbette pişmanlıklar derece derecedir. Umutsuz pişmanlığın derecesi farklıdır, daha fazlasını elde etme arzusu ile kaçırılan fırsatlara yanmanın acısı farklı… Allah bizi umutsuz pişmanlıktan korusun ve fırsat eldeyken ne yapabiliyorsak yapmayı nasip eylesin.

Pişman Olmak İçin Geç Kalma!

Peki, bu gaflet halimizle ne yapmamız lâzım, treni çoktan kaçırdık mı? Her şey bitti ve artık Allahın rahmet kapıları kapandı mı? Hayır, son pişmanlık fayda verir elbette. Allah’ın rahmet kapıları açıktır. Tevbe edersek ve istikamet üzere olmayı taahhüt edersek, umulur ki Allah bizi affeder ve Peygamberlerin ve salih kullarının şefaatine nail oluruz. Yeter ki tevbeyi ve salih amelleri erteleme huyumuzu bir yana bırakalım. Çünkü erteledikçe işimiz kolaylaşmayacak aksine zorlaşacaktır.

Mevlâna Celaleddini Rumî rahmetullahi aleyh derki: “Bir adamın sürekli kullandığı yolunun üzerinde bir diken ağacı bitiyor. Bu adam için en doğru olanı, daha zayıf olan o diken ağacını kökünden söküp atmasıdır. Çünkü diken ağacı daha çok zayıf, kendisi de çok genç ve güçlü. Bunu bir an önce yapmalıdır. Yok, eğer o adam, o diken ağacının sağından ve solundan geçerek onu yolundan temizlemese ihmal ederse o diken ağacı daha derinlere kök salar ve günbegün güçlenir buna mukabil bu adam da sürekli yaşlanır ve zayıflar ve öyle bir gün gelir ki o diken ağacı, adamın doğru yolunu tümüyle kapatır ve adam o şehvet ağacının gölgesinde zillet içinde yaşar.”

Burada anlatılmak istenen şudur; o diken ağacı, nefsanî isteklerdir ve insan genç ve benliği günahlarla yıpranmadan onu yenmeli. Yoksa geri kalan ömründe nefis ona galip gelir. Ve o da nefsin azgın emirleri doğrultusunda zillet içinde bir hayat yaşar.

İnsanın Allah’ın affına güvenerek görevlerini yapmaması veya günahlara dalması, şeytanın desiselerindendir. Sürekli zikzak çizerek yaşayan insanları bekleyen büyük tehlikeler vardır. O da şudur: İnsan günah işledikçe kalbi kararıyor ve katılaşıyor. Her tevbe ve istiğfar getirişinde, bir önceki tevbesi kadar güçlü irade gösteremeyebilir. Yani günahla beraber hem irade zayıflar hem de günahlardan mütevellit, o insanın hayata bakışı da değişir. Yaptığı hatalara mazeretler uydurur, her şeye itiraz eder, enaniyeti büyür ve derken tevbe etmeyi unutur. Allah muhafaza öyle bir gün gelir ki bu insan tevbe ettiği halde, Allah onun tevbesini kabul etmez ve günahlarda ısrar edenlerden yazar. “Bir insan günah işlemeye devam ederken tevbe etse Allah ile alay etmiş olur” hadisi şerifinden anlaşılacağı üzere, o insan şekavet ehlinden olur.

Şeyh Yusuf en-Nebhani rahmetullahi aleyhinin sözüyle bitirelim:

“Ey insan! Vereceğin karar çok önemli. Vakit ise çok azdır.

Muhakkak öleceksin!

Öldüğün vakti düşün! Başına geleceklere hazırlan!

Son pişmanlık fayda vermez.”
 
Üst Alt