1400 yil önce zamanin İzafİlİĞİ aÇiklandi

TaHKaR

Aktif Üyemiz
Gökten yere her işi çekip çevirir. Sonra sizin saymakta olduğunuz bin yıla denk bir günde O'na yükselir.

32 Secde Suresi 5

Melekler ve Ruh, süresi elli bin yıl olan bir günde O'na yükselirler.

70 Mearic Suresi 4

İnsanlık tarihi boyunca zamanın gerek Evren'de, gerekse mümkün olabilecek her ortamda her varlık için aynı şekilde işlediği tahmin edilmiştir. Bunu göz önünde bulundurduğumuzda Kuran'ın yukarıdaki ayetlerinin insan zihni için ne kadar köklü bir anlayış değişikliği getirdiği ortadadır. Kuran, değişik durumlarda gün kavramının değişeceğini, bir günün elli bin yıla eşit olabileceğini söylemiştir. Yüzlerce yıl muhtemelen "Acaba böyle bir şey nasıl olabilir?" itirazlarıyla karşılaşmış olan bu ayetlerin, aslında ne kadar önemli gerçeklere işaret ettiği son yüzyılda anlaşılmıştır.

Einstein'ın en meşhur keşfi İzafiyet Teorisi'dir. Fizikle ciddi bir şekilde ilgilenmeyen birçok kişi hâlâ bu teorinin ne demek istediğini anlayabilmiş değildir. Oysa Kuran ancak bu teoriyle anlaşılabilen gerçeklere 1400 yıl önce işaret etmektedir. Einstein, izafiyet ile ilgili açıklamalarını "özel İzafiyet Teorisi" ve "Genel İzafiyet Teorisi" diye iki çalışmada toplamıştır.

Einstein'a göre ışık hızına yakın bir hızla hareket eden bir araca binen kimse için zaman daha yavaş akmaktadır. Dünya'daki bir kişi için 100 gün geçtiği bir ortamda, ışık hızına yakın hareket eden kişi için 50 gün geçmektedir. Bu bulgu "özel İzafiyet Teorisi"nin en ilginç sonucudur. Evren'de hız arttıkça zaman daha yavaş geçmektedir. Demek ki zaman aynı Kuran'ın işaret ettiği gibi izafi bir kavramdır. Her ortamda, her yerde, her hızda saatler farklı işlemekte, günler farklı algılanmaktadır.
12_1.jpg



"Genel İzafiyet Teorisi" ise zamanın izafiliği konusunda hızı bir kenara bırakıp, çekim alanlarını ele almakta ve zamanın büyük çekim alanlarında daha yavaş geçtiğini göstermektedir. Demek ki Güneş'in üzerinde bir kişinin yürümesi mümkün olsa bu kişinin saati de, biyolojik, anatomik yapısı da, atomlarının düzeyindeki hareketlerin hepsi de yavaşlayacaktır. Son yıllarda yapılan bir deney de bu bulguyu doğrulamaktadır. Bu deneyi İngiliz Ulusal Fizik Enstitüsü yapmıştır. Araştırmacı John Laverty zamanı mükemmele yakın bir şekilde doğru gösteren (300 bin yılda sadece 1 saniye hata yapan) iki saati senkronize etti. Saatlerden biri Londra'daki laboratuvarda tutuldu, diğeri ise Londra'dan çin'e gidip gelen bir uçağa kondu. Uçak yüksekten uçtuğu için, Dünya'daki çekim gücünden daha düşük bir çekimde hareket etmektedir.

Yani zamanın uçakta daha hızlı geçmesi beklenmektedir.(Genel İzafiyet Teorisi'ne göre). Yeryüzündeki bir kişiyle, uçaktaki kişinin maruz kaldıkları çekim farklılıkları aslında çok ufaktır. Bu çok ufak fark ancak bu kadar hassas bir saatle tespit edilebilirdi. Nitekim uçaktaki saatin saniyenin 55 milyarda biri kadar hızlı hareket ettiği tespit edildi. Böylece zamanın izafiliği deneysel olarak da onaylanmış oluyordu. Oysa zaman hakkındaki genel önyargıya göre iki saatin arasında hiçbir farkın olmaması gerekirdi. Bu deney Kuran'ın zaman hakkındaki önyargıyı kırışını desteklemektedir. Eğer bu deney çekim gücü çok şiddetli bir gezegende tekrarlanabilse, özel saatlere gerek kalmadan normal saatlerle dahi sonucu görülebilecektir.

KURAN'DA GÜN KELİMESİNİN KULLANILIŞ TARZI

Secde suresinin 5. ve Mearic suresinin 4. ayetleri hem zamanın izafiyetine işaret etmekte, hem de "yevm" kelimesinin anlamının doğru anlaşılmasını sağlamaktadır. Arapça "yevm" kelimesi "gün" olarak çevrildiği gibi, aynı zamanda "devir" olarak da çevrilebilmektedir. Yani Arapça "yevm" deyince sadece 24 saatlik gündüz ve geceden oluşan bir devir olan "gün" anlaşılmaz, aynı zamanda genel anlamda "devir" de "yevm" kelimesiyle kastedilmiş olabilir. Söz konusu iki ayette bir "yevm"in bin senelik bir "yevm"e veya elli bin senelik bir "yevm"e eşit olabildiğinin söylenmesi bunun bir delilidir.
12_2.jpg

Bu açıklamanın iyi anlaşılması Evren'in ve yeryüzünün altı "yevm"de yaratıldığını söyleyen Kuran ayetlerinin doğru bir şekilde anlaşılmasını sağlar. (Bakın 7Araf Suresi 54, 11 Hud Suresi 7, 10 Yunus Suresi 3, 25 Furkan Suresi 59, 32 Secde Suresi 4, 57 Hadid Suresi 4). Evren ve Dünya yaratılmadan önce gece ve gündüzden oluşan anlamda "gün" de yoktu. Bu yüzden altı "yevm"de yaratılmadan bahsedilen ayetlerde altı "devir"de yaratılmadan bahsedildiğini anlamak gerekir.

Böylece Kuran'ın "yevm" kelimesini kullanış tarzı Yahudilerin, Hıristiyanların da altı günde yaratılmadan neyi anlamaları gerektiğini açıklamakta, onların da anlayışlarına katkıda bulunmaktadır. Uzay fiziğindeki tüm bulgular, Evren'in ve Dünya'mızın ayrı devirlerden, aşamalardan geçip yaratıldığını ortaya koymaktadırlar. Gaz bulutlarından galaksilere, Dünya'mızda ilk Atmosfer'in oluşumundan, suların, madenlerin oluşumuna kadar hep değişik aşamalar, değişik devreler geçmiştir. Bu noktada Evren'in farklı "devreler"den geçip yaratıldığının söylenmesi de Kuran'ın bir mucizesidir. Bu devrelerin nasıl altı devre bölünüp incelenebileceğini başka bir yazımıza bırakıyoruz. Fakat Evren'in ayrı devirlerden geçip oluştuğu hiç kimsenin itiraz edemediği bir gerçektir.

Eski Mısır, çin, Hint uygarlıklarının Evren hakkındaki görüşlerini inceleyelim. Kimisi Evren'i kaplumbağaların sırtına oturtmuş, kimisi Evren sonsuzdan beri varmış gibi açıklamalarda bulunmuştur. Tüm bu uygarlıklardan hiçbiri Evren'in değişik devirlerden geçip oluştuğu gibi önemli bir noktanın altını çizmemişlerdir. Kuran böylece önemli bir noktaya işaret etmekte ve Yahudilerin, Hıristiyanların "gün" kavramını doğru yorumlamalarına yardımcı olmaktadır. Ayrıca Yahudilerin, "Allah altı günde Evren'i ve yeryüzünü yarattı, yedinci günde ise dinlendi." izahını Kuran düzeltmekte ve Allah için yorgunluğun söz konusu olmadığını söylemektedir.

Andolsun Evren'i, yeryüzünü ve ikisinin arasında bulunanları altı devir

de(yevm) yarattık, hiçbir yorgunluk da duymadık.

50Kaf Suresi 38

İZAFİYETİ ANLAMANIN GETİRDİKLERİ

Einstein zihinden bağımsız olarak zaman kavramının izafi olduğunu ortaya koydu. Alman Filozof Kant zamanı salt zihnin bir fonksiyonu olarak değerlendirdi ve insanda doğuştan(apriori) zihinsel bir yetenek olarak zaman algısının olduğunu söyledi. Einstein'ın fiziği, Uzay'ı zamanla birleştirmiş bir fizikti ve artık Uzay yerine Uzayzaman mevcuttu. Bu fizikte insan zihni ayrıca değerlendirilmiyordu. Kant ise zihnin dışında var olan bir zamanı değil, sadece zihnin maddeye yüklemesi olan bir zamanı kabul ediyordu.


12_3.jpg

Einstein'ın izafiyet teorisi üzerine yazdığı kitabı

Mevcut bilimsel kriterlerle düşündüğümüzde Einstein'ın yaklaşımları Kant'tan daha bilimsel, daha tutarlı gözükmektedir. Fakat Evren'de izafi olarak var olan zamanın algınmasının zihin tarafından yapıldığı da unutulmamalıdır. Tahminimizce nasıl "özel İzafiyet Teorisi" ile hızın zamanı izafileştirmesi, "Genel İzafiyet Teorisi" ile çekimin zamanı izafileştirmesinin mümkün olduğu ortaya konuyorsa; "Zihinsel İzafiyet Teorisi" üzerine çalışılarak zihinsel algı şeklinin de zamanın izafi algılanmasına sebep olduğu ortaya konulacaktır. Yaratılışın mükemmelliklerinden biri, Evren'de bir sistem olarak işleyen zamanı algılayacak şekilde zihnin var olmasında görünmektedir. Anahtarın kilidine göre yaratılması gibi zihnimiz de zamanla beraber Evren'i algılayacak şekilde yaratılmıştır. Yani 1-Evren'de işleyen bir sistem olarak zaman vardır. 2-Zihin zamanı algılayacak şekilde yaratılmıştır. Bu iki süreç beraber vardır. Nefes alacak şekilde solunum sisteminin yaratılması ve nefes alınacak havanın ikisinin de aynı anda var olması gibi. Her durumda Einstein zamanın izafiliğini ortaya koymuştur. Biz sadece Einstein'ın hız ve çekim gibi zamanı izafileştirici kavramlarına zihinsel algının da eklenmesinin doğru olduğunu düşünüyoruz.
12_4.jpg

Zamanın izafiliğinin anlaşılması Kuran'ın açıklamalarının daha iyi anlaşılmasını sağlamaktadır. örneğin Kuran'da insanların yeniden diriltildiklerinde Dünya'da çok kısa bir süre kaldıklarını zannedecekleri söylenmektedir. Zamanın izafiyeti anlaşıldıktan sonra Kuran'ın bu izahı da, ölüler kıyamete kadar ne yapacaklar sorusunun cevabı da anlaşılabilmektedir. Dünya'daki zamanı her şartta tek geçerli mutlak zaman olarak gören zihniyetin bu soruları, zamanın izafiliğinin anlaşılmasıyla cevabını bulmaktadır. ölen bir insan Dünya'daki zaman boyutuna bağımlı olmadığı için kendisinden sonra geçen binlerce yıl onun için bir gün hükmünde bile var olmamaktadır.

Onları toplayacağı gün sanki sadece birbirleriyle tanışacakları gündüzün bir saati kalmışlar gibi gelir…

10 Yunus Suresi 45

112 Dedi ki "Yeryüzünde kaç yıl kaldınız?"

113 Dediler ki "Bir gün veya bir günün birazı kadar kaldık, sayanlara sor."

23 Muminun Suresi 112-113

HANGİMİZ MİLYARLARCA YIL BEKLEYİP SIKILDI?

Evren'in yaratılmasından insanın yaratılmasına kadar neden onbeş milyar yıl geçtiği de zamanın izafiliğinin anlaşılmasıyla anlaşılır. Bambaşka bir pozisyonda on beş milyar yıl, bir dakika olarak, belki daha da kısa olarak algılanabilir. Bu sürenin uzunluğu bizim Dünya'daki mevcut algımız ve pozisyonumuza göredir.

Evren'in ilk yaratılışından şu ana kadar on beş milyar yılın geçmiş olduğu iddia ediliyor. Aranızda hiç on beş milyar yıl bekleyip de sıkılmış olan var mı? İşte nasıl on beş milyar yıl bekleyip de şu anda varken kendini sıkılmış gibi hisseden yoksa, aynı şekilde öldükten sonra yeniden yaratılışa kadar bekleyip de sıkılan olmaz. Zamanın izafiliğinin anlaşılması, anlaşılması zor kabul edilen birçok sorunun çözümünü mümkün kılmaktadır.

İzafiyet teorileri zamanın izafiliği gibi hıza bağlı olarak cisimlerin boyunun uzayacağını da söyleyerek kütlenin de izafi olduğunu ortaya koymaktadırlar. Bu izaha göre Evren'in büyüklüğü bize göredir. Ayrı bir hızda, ayrı bir algı şeklinde Evren'in büyüklüğü daha değişik şekilde algılanabilir. (örneğin elimizdeki 10 santimetrelik kalemi ışık hızına yakın bir hızda fırlatabilsek kalemimiz kilometrelerce uzunluğa erişir. Anlaşılması güç olan bu izah, izafiyet teorisinin, kütlenin uzunluğunun hıza bağlı izafiyeti üzerine getirdiği bir açıklamadır.)

İMKAN DELİLİ

Beşinci bölümde Evren'deki mükemmel yörüngeleri incelerken, Platon ve Aristo'dan beri Evren'deki hareketin Allah'ın varlığının delili olarak değerlendirildiğini, bilimin yeni keşifleriyle eskiden beri kullanılan bu delilin zenginleştirilip, geliştirilip kullanılması gerektiğini göstermeye çalıştık. Bizce hareketin varlığı kadar, hareketin gayesel olarak düzenlenmişliği, maddeye içkin yaratılışındaki mükemmellik, hareketin mümkün olması için gerekli yaratılışlar da çok önemlidir, artık "hareket delili" dendiğinde tüm bunlarla beraber yeni, daha zengin bir sunum gerekmektedir.

"İmkan delili" hakkında da aynı öneride bulunmak istiyoruz. Farabi, İbni Sina, Fahreddin Razi, Amidi, Teftazani, Curcani gibi ünlü birçok müslüman düşünürü imkan delilini Allah'ın varlığının kanıtlanmasında kullanmışlardır. Bu delilde mümkün olan varlıkların kendi kendine var olamayacaklarının, bunların zorunlu bir varlığa muhtaç olduğunun üzerinde durulur. Var olanlar "Mümkünülvücud", Allah ise "Vacibul Vücud" olarak değerlendirilir. Mümkün varlıkların varlığı, bir sebebe bağlıdır, bu varlıkların varlığı da, yokluğu da imkan dahilindedir. Mümkün varlıkların yokluğunu düşünmek bir çelişki doğurmaz. Oysa Zorunlu Varlık için durum tamamen farklıdır. Varlığı zorunlu olan Allah'ın yokluğu düşünülemez, bu düşünüldü mü açık bir çelişki ortaya çıkar. Hıristiyan aleminde ise Leibniz gibi filozoflar imkan delilini benzer şekilde savunmuşlardır. Leibniz "yeter sebep ilkesini" merkeze alarak açıklamalarını yapar: "Evren mümkün varlıklardan meydana gelmiştir, Evren'in kendisi de mümkündür. Tüm sebepleri sonsuza dek geri de götürsek (ki bu imkansızdır) bu yine Evren'i açıklamaz. Evren yine mümkündür ve Evren kendi dışında bulunan "Yeterli bir Sebebe" muhtaçtır. O halde Evren'i ancak Evren dışında "Zorunlu Bir Varlık" yaratabilir." (Sebeplerin sonsuza dek geriye gittiğini söylemek "Sonsuz geçtikten sonra biz var olduk" demektir. Oysa sonsuz, sonu olmadığı için geçemeyen demektir, eğer bir sebep zinciri geçmişse bu onun sonlu olması demektir. Bir sebep zinciri geçip de, biz bugün varsak, bu bir "İlk Sebep'in" varlığının ispatıdır. İlk Sebep'in varlığını kavranılmaz bulanlar olabilir. Fakat sonsuz sebep imkansızdır, imkansız olan ve kavranılmaz olan farklıdır. örneğin bir Uzay mekiğinin yapısı bizim için kavranılmaz olabilir. Fakat Uzay mekiğinin varlığını inkâr edemeyiz. Oysa beş sayısının on sayısından büyük olması imkansızdır. İmkansız olan hiçbir zaman gerçekleşmez. Aksi imkansız olduğuna göre [sonsuz sebebin geçip bu noktaya gelmemiz], ilk sebebin varlığı [kavranılmaz kabul edenler olsa da] zorunludur.)

Bizim önerimiz son asırda bulunan bilimsel bilgilerin de katılmasıyla İbni Sina'dan Leibniz'e birçok düşünürün kullandığı yaklaşımların daha zengin, daha bilimsel bir tarzda yeniden formüle edilmesidir. İzafiyet Teorisi ile ilgili bulgular da bu amaç için kullanılabilir. Evren'de izafi bir şekilde var olan zamanın evrensel gayelerin oluşumunda mükemmel kullanımının ancak Mutlak ve Zaruri bir düzenleyici ile anlaşılabileceği, zamanın varlığının ancak zamanın yaratılmasının açıklanmasıyla yeterli bir açıklamaya kavuşturulabileceği, zaman ve zihin arasındaki uyumun ancak zaman ve zihin dışı bir ayarlayıcı ile mümkün olabileceği, zamanın da mümkün bir varlık olup Zaruri, Mutlak bir Yaratıcıya gereksinimi olduğu "imkan delili"nin açıklamalarıyla birleştirilip kullanılırsa kanaatimizce çok daha iyi olacaktır.

Size delillerini gösteriyor. Artık Allah'ın delillerinden hangisini inkâr ediyorsunuz.

40 Mümin Suresi 81


12_5.jpg

Leibniz hem bilinen en büyük felsefecilerden biri, hem de bilinen en büyük matematikçilerden biridir. Evren'i “Yeterli Sebep” ilkesi çerçevesinde açıklaması Leibniz'in ünlü izahıdır. Resimde Leibniz, Prusya kraliçesi Sophie Charlotte'ye ders verirken görünüyor.​
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
ALLAH c.c razı olsun emeğinize sağlık,,,,,çooook teşekkür ederiz....
 
Üst Alt