Yasakladığı Bazı İsimler:

ceylannur

Yeni Üyemiz
Yasakladığı Bazı İsimler:



Erkek çocuğa Yesâr, Eflah, Necîh ve Rabâh isimlerini koymayı yasak­laması, hadisde işaret ettiği bir başka anlamdan ötürüdür. Onu da şöyle izah etmiştir: Zira sen bu isimde birini aradığında "Orada mı?" diye so­rarsın, "Hayır" cevabını alırsın.[766] Bu ilâve Hz. Peygambr'e (s.a.) ait ifa­delerin devamı mı, yoksa araya sokuşturulmuş (=müdrec) bir sahabî sözü müdür, işin doğrusunu en iyi ALLAH bilir. Her ne olursa olsun bu isimler nefislerin hoşlanmayacağı bir uğursuzluk düşüncesi yaratır ki bu düşünce, nefisleri, sadedinde oldukları şeylerden alıkor. Meselâ, bir adama "Yesâr yahut Rabâh yahut da Eflah yanında mı?" diye sorsan, o da "hayır" ce­vabını verse, hem sen hem de o kimse bundan uğursuzluk çıkarırsınız. Uğur­suz sayılan şey özellikle bu düşünceye kapılanların başlarına gelir. Bir şeyi uğursuz sayıp da uğursuz saymış olduğu şeye uğramayan, o şey başına gelmeyen kimse pek nâdirdir. Nitekim bir şiirde denmiştir ki:

"Bil ki, uğursuzluk ancak uğursuzluğa inanan aleyhine sözkonusudur. İşte helak odur."

Bu sebeplerden ötürü ümmetine şefkat ve merhameti sonsuz olan şeri­at sahibi (Hz. Peygamber'in) hikmeti, hoşlanılmayan bir şey işitmelerini yahut başlarına hoşlanılmayan bir hal gelmesini icabettirecek sebeplerden menetmeyi ve buna sebep olan şeyleri bir kenara bırakıp herhangi bir zarar gelmeksizin maksadı gerçekleştirecek isimlere yönelmeyi gerekli görmüştür. En uygun olan da budur. Mamafih buna, bir de ismin zıddımn kişiye takıl­ması, yani en fakir insanlardan olan birine "Yesâr = Bolluk", hiç başarısı olmayan kimseye "Necîh - Başaran" ve ziyankârlardan olan birine "Rabâh = Kâr" adı verilip böylece hem o kişiye ve hem de ALLAH'a karşı yalancı durumuna düşme hali eklenir. Bir diğer husus, ismi taşıyan kimsenin ismin icabını yerine getirip getirmediği araştırılır da, isminin gereğini yerine getirdiği görülmezse; bu, o kişinin kötülenmesine ve ona sövülmesi­ne sebep olur. Nitekim bir şiirde denmiştir ki:

"Cehaletlerinden sana Sedîd ( = Doğru) adım verdiler. Vallahi, sende hiç doğruluk yok. Sen varlığı fesad olansın, kevn ü fesâd (olma-bozulma) âleminde."

Görüldüğü gibi şâir, bu isimden hareketle ismi taşıyanı kötülemeye vol bulmuştur. Bana ait beyitler:

"Ona Salih adını verdim. İsminin zıddıyla halk arasında döner dolaşır oldu. Sandı ki, ismi, sıfatlarım örtecek. (Kötü) nam yapıp rezil oldu."

Nitekim öyle övgüler vardır ki, kötüleme yerine geçer ve övülen kim­senin değerinin insanların gözünden düşmesine sebep olur. Zira bir kimse kendisinde bulunmayan bir özellikten dolayı övülse, nefisler derhal övül­düğü özelliği o kimsede ararlar ve onda böyle bir özellik var sanırlar. Kişi­yi o şekilde bulamayınca kötülemeye dönerler. Ama kişi Övülmeden bıra­kılsa ona böyle bir zarar gelmez. Bu kimsenin hali şuna benzer: Bir kimse kötü valilik yapsa, sonra valilikten azledilse bu kimsenin değeri, vali olma­dan önceki değerinden noksanlaşmış olur. İnsanların gönüllerinde de sevgi­si valilikten öncesine göre azalır. Bu konuda bir şâir şöyle der:

"Bir adamı, birine anlattığın zaman onu tasvirde aşırılık etme, orta yolu tut. Çünkü sen aşırıya kaçarsan, o kimse hakkında zanlar, en uzak noktaya varır. Görülmeyenin görülene üstünlüğü bulunduğundan, büyült­tüğün yerden o kimsenin kadri eksilmiş olur."

Bir diğer husus, ismi taşıyan kimse kendisinin öyle olduğunu sanır ve buna inanır. Böylece nefsini temize çıkarma, onu büyültme ve başkala­rından üstün görme hatasına düşer. İşte Hz. Peygamber (s.a.) "Berre" ismini almayı bu nedenden dolayı yasaklamış ve: "Kendinizi temize çıkar­mayın. ALLAH, ihsan ve iyilik sahibi olanlarınızı sizden daha iyi bilir." bu­yurmuştur.[767]'

Buna göre Takı, Müttakî, Mutf, Tâi\ Râdî, Muhsin, Muhlis, Münîb, Reşîd ve Sedîd isimlerini koymak da mekruh olur. Kâfirler bu isimleri koy­duklarında onlara bu imkânı tanımak, onları bu isimlerden herhangi biriy­le çağırmak ve onlardan söz ederken bu isimleri kullanmak caiz olmaz. ALLAH (c.c.) onlara bu ismi vermekten gazaba gelir. [768]

[766] Müslim, 2136.

[767] Müslim, 2142 (19); Ebu Davud, 4953.

[768] İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 2/347-349
 
Üst Alt