Davetin Beş Hali…

Ayyüzlüm

Yeni Üyemiz
Davetin Beş Hali…
Ebedî bir gözyaşı olmamak için

*Haşir

İnsan unutandır, alışandır.
Hep aynı nefesleri alacağımızı sanırken birden duruverir kalbimiz.
Sonsuz sanırız dünyayı.
İşlerimiz bitmez biliriz.
…Yanılırız.
Her yanılgıya düştüğümüzde, dünyayı bitmez sandığımızda… ezanlar yayılır, dağılır göklere.
Kendimizi kendimize, dünyaya kaptırdığımızda Allahu Ekber… Allahu Ekber ile irkiliriz.
İrkilmiyorsak o zaman ezandan daha büyük (sandığımız) düşünceler sarmıştır bizi.
Gazetelerin başlıklarında, haberlerin kesretinde, derdi-i maişet çemberinde \“bir şeyler”\ yaptığımız aldatmacasıyla gider geliriz.
Sabah ezanları karanlık yönlerimizin üstüne bir ışık gibi düşer.
Pencerelerin, perdelerin ürperdiğini \“gözlerimizle”\ görürüz.
Sokaklar uykudadır henüz.
Minareler birer birer uyanır ve uyandırır gecelerin bütün mahmurluğunu, gafletini, ülfetini… Sabahın lezzetini ilkin kulaklarımızla tadarız.
…Ve her ezan bir sûrdur.
Her sabah bir haşir.
…Uyanırız.
Gecenin içinden güneşi çıkarıp gönderen âlemlerin Rabbine secdeler boyu şükürler olsun.
Ne güneşe sözümüz geçer ne geceye…
Uykumuz bitmese… Kim uyandırır bizi O uyandırmasa!
Kocaman yanılgılarımızla karşı karşıya geldiğimiz demler olur. Adımı(mı)zı nereye koyacağımızı şaşırdığımız… Ne gam!
“Geceler” biter. Geceye sözü geçen Bir\i vardır.
Geceler kararıp kalmaz.
Karalar içinde kalmayacağımızı daha ezan başlarken biliriz:
Allahu Ekber… Allahu Ekber…
Daralınca, şaşırınca, sevinince… ihtiyari/gayr-ı ihtiyari dilimizden dökülür ya Allahu Ekber.
Ne rahatlarız o an!
Bir Büyük…
Devamlı Büyük…
Sonsuz Büyük…
Büyükler Büyüğü var ya… Ne gam!
Sabah ezanları hem bir ayrılığı anlatır hem bir ışığa koşuşu muştular.
Kulaklara ilk dökülen huşu, huzur, odur.
Geceden büyüktür Allah.
Gündüzden büyüktür.
Dertlerin geceyi sende geçirmişse…
Ahlarını dizginleyememişsen…
Gözlerin hep pencerelerde, kapılarda bir dost beklemişse… Ağlama!
Her şeyden Büyük: “Ben hep yanındayım.” diyor.
Duyuyor musun?
Acılarını O anlar. Pencerelerden odana Allahu Ekber sesleri dolar. İçine sonsuz müjdeler… Açlığını, açıklığını “açık et” yeter ki…
Geceyi dürüp büküp bir tarafa atan, yerine gündüzü seren, senin derdi/ne de çaredir.
Doktor O, ilaç O…
*Teneffüs
Her ezan bir sûrdur.
Yeni bir uyanıştır her ezan.
Dalıp gittiğimizde.
Endişelerimizin ağında çırpınırken…
Günü yaraladığımızda/yarıladığımızda bu sefer yeni bir ezan, yeni bir sûr:
Allahu Ekber… Allahu Ekber…
Gündüzün ortasında… İşimiz bizi sarıp sarmaladığında… Yağmaladığında… Kalabalıkların çılgınlığında… anlarız yolculuğumuzu.
İşi gücü bir vakitçiğine bırakmalıyız.
Gündüze çoktan alıştık ya…
Dalıp gitme der bu öğle ezanı (da) dalıp gitme!
Yorgunluğunu bırak bir seccadeye.
“Uyanık gördüğün rüyalar” değil mi bu alıp vermeler?
Gidip gelmeler?
Nereye gidersen git…
Nereden gelirsen gel…
Şimdi bu yeni ezanın davetinde kendine bir daha gel!
Hesaba çek kendini.
\“Kendin diye biri” \var ve bunu bil! Kendini unutma çarşıların, meşguliyetlerin kalabalığında! Çarşı senin “için”/de.
“Namaz aynası”nda kendine b/akacaksın yine ve yeni bir zamanda.
Sabah bir uyanıştı, bir sûrdu; bu da öyle.
*Hazan
Gaflete düşer düşmez bir ezan daha düşüyor semâlara.
Gün dönüyor gayrı.
S/arı bir vedâya doğru yol alıyor, dünya.
Vedâyı hatırlatıyor bu ikindi iyice. (Ah bu gün sonbaharı ikindiler!)
Vakitlerin haritasını ezanlar çizer. Bunu daha iyi anlamaya başlarız.
İkindi ezanlarında sonbahar kokusu olur.
Ayrılık yani.
Buruktur bu yüzden.
Heyecanlar biraz daha gevşer.
Dünya işlerinin bitmeyeceğini iyice anlarız da… Yenilip yenilip güreşe doymayan pehlivanlar gibi yarınki hayallerle beraber kilitleriz kasalarımızı.
Ezanlar da olmasa dümdüz bir yolda ışıksız, çizgisiz gibiyizdir. Çöldeyizdir.
Ne arzularımıza yeteriz, ne acılarımızı dindiririz. Ebedi bir gözyaşı olur bakışlarımız.
*Göç Zamanı
Gün biter.
Şaşkın şaşkın, ufuklarda kaybolan güneşin izini ararız.
Güneş gibi batacağımızı düşünüp…
Gece gibi gündüz de çıkıp gitti elimizden!
Bir parça gündüz bile saklayamadık geceye.
Geriye ancak secdelerimiz kalır.
Nice emellerimiz yorgun savaşçılar gibi düşüp kaldılar bir yerlerde.
Bir kıyamet sûru gibidir akşam ezanları.
Korkularımızı örter gece.
Camilerde esrarlı ışıklar…
Şerefeler geceyi selamlar.
*Lâ uhibbul âfilîn
Gecenin sûru yatsı ezanları işlerin iyice sırtımızdan düştüğünde daha bir \“dokunur.”\Gece gün tezgahında dokunduğumuzu da gecelerin koynuna düşerken mi daha iyi anlarız?
Her ezan bir uyanıştır.
Dünya her vakit uyanıktır. Ezan sesidir duyduğumuz her dem. Zamanlar birbirine devrolurken budur zaten olanlar. Onun mülkünde onun bestesinden gayrı ne olabilir ki… Cehaletin kulağı sağır olur. Ezanı kulağı, ezandan sızanı da ruhu duymaz.
Sûrdur, huzurdur, nurdur bütün ezanlar. Perişanlığımızı ezanların aynasında görüp başıboşluklarımızı düğmeleyeceğimiz anları duyurur. “Rahat!”ı ve “Hazır ol!”u iç içe namaz zamanlarını…\“Kulağı olmak”\ yetmiyor elbet! Hasılı kulak kesilmek gerekiyor. Kul/ak gerekiyor.
C/an kulağı… Canan kulağı…
Zaten duymak istediğini duyarmış kulak
 
Üst Alt