16 nisan 2010 cuma azıgımız

Ayyüzlüm

Yeni Üyemiz
Bilir misin ey sevgili? Ölümsüz sevgili diye bir tabir varmış. Hiç ölümsüz sevgili olur mu? Sevgili doğduğu gibi ölür. Ölümsüz olan sevgiliyle birlikte bile toprağa gömülmeyen sevgidir.
Bazen bazı insanlar sanılar ki “ben ölünce toprak olacağım.”. Olur mu hiç sevgili? Her ruh;her bedene girebilir. Mühim olan beden değil ki. Bedeni güzelleştiren ruh değil mi sevgili?
Sevgili..!
Sen sanır mısın benden asırlar önce toprak olmuş bedenimi görmedim diye? Sanmazsın tabii. Her gittiğim yerde, her dokunduğum toprakta kokunu duyarım. Her gece rüyamda seni görmeyi beklerim.

Sevgili…!
Sen sanır mısın bu dünya sensiz de güzel? Sanmazsın tabii. Sensiz açan güneşin sıcaklığını duyabilir miyim, hem hissedebilir miyim sensizken yağan yağmurun ferahlığını?
Senin ile beni yaratan Zât(cc) aynı. Fakat sen O Zâtın en sevgili eseri, ben ise sana,dolayısıyla beni halkeden Zâta ulaşma sevdasında denizde çırpınan milyonlarca zavallıdan bir zavallı. Sen nefsini yedinci mertebeye çıkarmış bir emsal , ben ise nefsini ikinci mertebede tutan bir âvâre. Sen Sultan-ı Enbiyâ ,sen Sultan-ı Evliyâ ,ben Sultan-ı Divane.
Sevgili…!
Sensizken soluduğumuz havanın,içtiğimiz suyun kimyasından öte gidemeyen bir tefekkürdeyiz. Gel de O Zâtın kudretini cemalinde görelim.
Gel ey sevgili…!
Yollarını bekleriz. Gönlümüze hicretini bekleriz. Gözcüler diktik gönlümüze. Çöller arasından çıkıp da gel. Yağmuru kıskandıran gözyaşlarıyla bekliyoruz seni. Gel artık. Hüzün seline uğradı gönlümüz. Hasreti kıskandıran vuslatla gel. Taşları ağlatan muhabbetle gel. Dizinin dibinde oturup sohbetini dinlemeyi bekliyoruz.
Gel ey sevgili…!
Sen gel ki şairler sussun. Bir sözün mest etsin ruhları.
Sen gel ki savaşlar bitsin. Bir tebessümün fethetsin gönülleri.
Gel ki; görsünler,yüzündeki o hat,o çizgi ne kadar ince
Gel ki; görsünler,yer,gök,nasıl feryat ediyor,sen Allah(cc) deyince.
Sevgili..!
Dağları ateşe verdim. Vuslat özleminden; dağları yakan ateş, bize işlemedi. Kerbelâyı yerle bir eyledim. Sen gelip de ciğerlerin bin pare olmasın diye. Senin gözyaşına deryadaki suları feda eylerim. Sen gül yeter ki,ben ağlarım. Sen gül ki bütün ümmetin gülsün. Sen gül ki çorak topraklarda güller açsın. Sen gül ki; tebessüm bir yaratılana anca bu kadar yakışabilsin.
Gel ey sevgili…!
Şeyh-i San’an aşkındayım. Bırakma beni mahzun. Ruhun geziyor diyorlar her müminin kalbinde. Ben gözümü nöbetçi bıraktım yolda. Gece yattığımda bir rüya ol da , gerçek niyetine düşümde gel bana.
Bekliyorum seni ey sevgili…!
Çöle düşmüş Mecnunun Leyla’yı araması gibi gözlüyorum seni. Mezardaki kimsesiz bir fâninin bir Fatihayı beklediği gibi bekliyorum seni.
Ne olur gel artık…!
Bir çiçeğin suya ,bir çocuğun şefkate ,Azrail’in yanında beklediği bir faninin şahadete, Karun’un mala muhtaçlığı gibi muhtacım sana.
Sevgili…!
Senin varlığın bütün noksanlarımın tamamlayıcısı,seni bilmeyen insanın haline eyvah. Ayaklarının altında ezilen toprak olmak ne büyük lütûftur bana, yüzünde izini çıkaran hâsıra eyvah. Senin yudumladığın en hararetli su, soğuk pınarlardan akan zemzemdir bana, su niyetine zehir içene eyvah. Senin üzülmen bir idam sehpasıdır bana,seni bilmeden gülene eyvah. Senin yaslandığın çınar ziynet dolu bir dağdır bana, ziyneti,senin lütfûna tercih edene eyvah.
Gel ey sevgili…!
Hasretinden divane düştük. Şimdi hapisiz bu zindanlarda. Gel ey efendim ,gönüller sultanı,çölde açan bir çiçek.
Sen ey sevgili..!
Gel de kurtar bizi bu zindanlardan. Gel de bitir bu özlemi. Dağları un ufak eden dava ile başbaşayız ve taşıyamıyoruz. Kaderlerimiz kef ile yazılmış diye biliyoruz. Gel bize sabrı öğret. Harud – Marud’un sonu gibi olmasın sonumuz. Gel ki bitsin bu dayanılmaz çile.
Sevgili…!
Efendim..!
Sultanım..!
İki Cihan serverim..!
Ya yanına aldır bizi. Ya bizi sensiz bırakma. Bitir bu hasreti.
hayırlı cumalar rasule hasret ailesi
 
Üst Alt