Hayadan Ötesi Hayal

Muhtazaf

Yardımcı Yönetici (Şair|Yazar)
Yönetici
Hayadan Ötesi Hayal
Bakir bir genç kızın kızarmış yanaklarında…
Belki de toy bir delikanlının titreyen ellerinde…
Hayâ…
Yitik bir necât…

Umutsuz bir medet, lakin en değerli zinet…
Geçmiş bir masal…
Belki de umulan bir hayâl…
Biz hayâdan yoksun imandan noksan mecnunlarız.
Kaybettik sahip çıkamadık hazinemize.
Oysaki en değerlimizdi o bizim.
Bilemedik, bilsek de idrak edemedik çünkü acizdik!
Halbuki ne büyük bir zinet idi hayâ.
Zümrütler, yakutlar, inciler, mercanlar ne de sönük kalıyordu karşısında!
Hayâ ile donanmış bir mümin nasıl da göz kamaştıracaktı göremedik çünkü kirli ellerimiz bozuk gözlerimizi setr eylemişti çoktan.

Hayâ…

Utanabilmeli insan her daim. Utanmayı bilmeli.
Genç kızın tüm temizliği kızaran yanaklarında gizlidir.
Delikanlının vakurluğu kız görünce tavus kuşunun kuyruğu gibi tüm azametiyle kabaran göğsünde değil, öne eğilmesini bilen başındadır. Hayâ kelimelerde gizlidir belki de.

Yapılan güzellik karşısında ağızdan yayıla yayıla çıkan bir eyvallah da değil de akan bir suyun asaletine haiz olmuş bir estağfirullah da âşikar oluyordu belki de hayâ. “el-Hayâ ve’l-edeb “ demiş eskiler.
Belki de eskiden hayânın ve edebin bir insanın en vazgeçilmezi olduğundan böyle demiş eskiler.

Rasulullah Efendimiz (sav) : “Hayâ imandan bir cüzdür. Hayâsı olmayanın imanı da yoktur” buyurmuşlar.

Burada imanı yoktur demekten maksat imanın hayâ olmaksızın olgunlaşamayacağını bildirmektir.
İnsanoğlunun göğsündeki yanan kandili olan imanın ancak hayâ ile parlayabileceğini ancak hayâ ile tekmil olacağını ifade buyurmuşlar Efendimiz (sav) ki o ne buyurdu ise buyruğu muhakkak bir hikmete haizdir. Mümine yakışmayan her işten mümini koruyan en kuvvetli kalkanlardan sadece birisidir hayâ!

İlk defa babamdan nasihat olarak işittiğim eskilerin bir sözü var imiş affınıza çokça sığınarak bu sözü paylaşmayı istiyorum zira bu söz ile tanıştığım ilk gün benim zihnimdeki tüm mechûlât yerle yeksân olmuştu umuyorum ki sizlerinde karanlıkta kalmış sorularınız varsa aziz ceddimizin şu ârifane sözü o karanlık sorularımıza birer lem’a sunar:
Hırsızlık bir ekmek ile kahpelik bir öpmek ile başlar…

Evet, böyle demiş mazimizin insanları, istikbalin rehberleri. Evirseniz de çevirseniz de bu sözün hakkı dile getirdiği inkar olunamıyor.
Her şeyin bir ilki vardır elbet ama o ilk eğer bir hatada oluyor ve idame ettiriliyorsa sonu yalnızca hüsran olur aksi ispat edilemez.” Bir kereden bir şey olmaz” defalarca kullanılan klişe bir kelam kabul edilir ama hepimiz de bal gibi biliriz ki ne olursa “bir kere” den olur.

İşte bu “bir kere”lerin çoğundan bizi alıkoyacak olandır hayâ! En büyük kalkanımızdır utanırız, çekiniriz, yapamayız… O yapacağımız hangi şer ise yapmamamız için tutan elimiz tutmaz olur, gören gözümüz görmez olur elhamdulillah.


Tüm bunlar birer sinyaldir bizlere ama biz tüm bu yanıp sönen ışıkların üzerine bir örtü kapayıp dalaleti ziynet ediniriz asıl ziynet burada parlayıp durmaktayken.

Biz kendimizi bir şey addedip hayânın bizim kapımızda kul köle olup bize yalvaracağını sanırken biz hala hayâyı, üstüne örttüğümüz örtünün altında bizi bekliyor sanırken o çoktan terk-i diyar eylemiştir de cühela tayfasına aza seçilen bizler idrak edemeyiz durumu.

Hayâ öyle bir perdedir ki o perdeyi bir kere açtık mı artık geri dönüşü yoktur istersek kırk kat kalın kalın perdeler edinelim yeniden nafile zira o perdenin gizlediği hazine ifşa edilmiştir bir kere.

Lalezârlarımızda ayrıklar bitti hayâsızlıktan der İskender Pala.

Hak üzeredir zatın bu kelamı lakin anlayabilene…
Heyhât!
Ne diyelim ki sözün hitama vardığı yerdir hayâsızlık!
Hayâdan ötesi hayal, aslı yok bir düşünce…
Rabia Gönen

 
Üst Alt