Kuran'ı Kerim'de "bahçe sahipleri" kıssaları

Nur Hanım

Aktif Üyemiz
Giriş

Kur'an'da bahçe sahiplerine ait, aralarında geçen diyalogların ve olayların kesintisiz olarak ayrıntıları ile anlatıldığı iki kıssa bulunmaktadır. Nüzul sırasına göre ikinci, resmi tertibe göre altmış sekizinci sırada bulunan Kalem ve nüzul sırasına göre altmış dokuz, resmi tertibe göre on sekizinci sırasındaki Kehf surelerinde, bahçe sahiplerinin konu edildiği kıssalar yer almaktadır.

Kuran'ı Kerim'de "bahçe sahipleri" kıssaları
Kuran'ı Kerim'de "bahçe sahipleri" kıssaları
Yüzeysel bakıldığında aynı gibi görünen her iki kıssada; Kur'an'ın genel anlatımında üzerinde ısrarla durduğu şirk temaları işlenerek, muhatapların kıssayı tefekkürle beraber ibret almaları hususunda uyarıldığını anlamaktayız.

Günümüz modern toplumlarının sanayi toplumuna dönüşmeleri sebebiyle, tarım toplumlarını ve onun barındırdığı sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel ortamlarını anlamaları, çağımız insanı açısından bir zorluk teşkil etmektedir. Bahçe sahipleri kıssalarını ve bu kıssalarda konu edinilen kişileri anlamak için; Kur'an'ın iniş sürecindeki tarım, tarımın toplum sosyolojisi ve ekonomisine etkilerini iyi idrak etmemiz gerekmektedir.

Bahçe sahipleri kimlerdir :

" Biz, vaktiyle " bahçe sahipleri " ne belâ verdiğimiz gibi, onlara da belâ verdik . Hani onlar ( bahçe sahipleri ), sabah olurken ( kimse görmeden ) onu ( mahsullerini) devşireceklerine yemin etmişlerdi. " Kalem / 17" Onlara, şu iki adamı misal olarak anlat: " Kehf / 32

Kalem ve kehf suresindeki, bahçe sahipleri kıssalarının yer aldığı Kur'an ayetlerinde, bahçe sahiplerinin kimlikleri hakkında bilgi verilmemektedir. Buna mukabil tefsirlerde çeşitli isimler verilmekte ise de kesinlik bulunmadığı, zannın galip olduğu bu rivayetler üstünde durmayacağız.

Bahçe sahipleri kıssalarının her ikisinin de Mekki olması mucibince, anlatılan kıssadaki kişiler; Arabistan yarımadasının da tarım arazilerinin bulunduğu, kıssalarda adları geçen meyvelerin yetiştirildiği, Taif, Medine, yemen tarafları olma ihtimalinin yüksek olduğu, dolayısıyla kıssa kahramanlarının bu bölge insanları ya da bu bölgelerin bir kısmında tarım arazisi bulunan, Mekkeliler olduğu intibaını uyandırmaktadır.

Bununla birlikte Kur'an'da anlatılan bahçe sahiplerinin, Arabistan bölgesinde, Kur'an nazil olmadan evvel yaşamış bazı toplumlar içersindeki kişiler olabileceği de düşünülmelidir. Arabistan yarımadası topraklarındaki tarım arazilerinin kısıtlı ve belli bölgelerde olduğu göz önüne alındığında bahçe sahiplerinin, cahiliyye Arap toplumunun hinterlandı içersinde olduğu aşikar olacaktır. Belki de bu isimler cahiliyye Arap toplumunca bilinmesine rağmen Allah bu isimleri vermek istememiştir.

Kıssalarda anlatılan kişilerin kimliklerinin verilmemesi; bizi bu kıssanın yaşanılmamış, tarihi bir kıssa olmadığı fikrine götürmemelidir. İlerde bu konu üzerinde ayrıntıları ile duracağımızı belirterek konuyu dağıtmadan devam etmek istiyoruz.

Kıssaları analiz ettiğimizde kişilerin isimlerinin önemli olmadığı görülecektir. Çünkü yaratılıştan itibaren tarımın insan hayatının büyük bir bölümünü kapsadığı düşünüldüğünde; tarımla uğraşan ve " bahçe sahipleri " kıssalarındaki kişiliklere benzeyen sayısız insan hem Arabistan yarımadasında ve hem de bu dünya üzerinden geçmiştir , kıyamete kadar da sayısız insan geçecektir.

O halde mühim olan kişilerin isimleri, kimlikleri değil, onların Kur'an'da anlatılan, İslam açısından müspet veya menfi davranışlarıdır. Bu davranışları gösteren; zamanın her hangi kesitindeki kişilerden, emsal olması açısından yeterli görülerek " bahçe sahipleri " kıssalarındaki kişilikler anlatılmıştır.

Kur'an'ın hedefi kişilerin bireysel olarak ululaştırılması veya alçaltılarak yokluk hükmüne alınması değil; anlatılan şahıslar nezdinde davranışlarının olumlu ve olumsuz yanlarının sergilenerek; ideal olan veya olmayan davranışların örnek gösterilerek bu davranışlardan olumlu sonuçlar çıkarılarak ibret alınmasıdır.

" Bahçe sahipleri " kıssalarındaki bahçeler nerededir ?

Arabistan yarımadası coğrafyası incelendiğinde; arazinin büyük bölümünün çöllerle kaplı olması, iklimin sıcak ve kurak çöl iklimi olması dolayısıyla, tarıma elverişli arazi çok kısıtlı miktardadır. Kur'an'ın indiği ilk belde olan Mekke toprakları tarıma elverişli arazilere sahip değildir. " Ey Rabbimiz! Ey sahibimiz! Namazı dosdoğru kılmaları için ben, neslimden bir kısmını senin Beyt-i Harem'inin ( Kâbe'nin ) yanında, ziraat yapılmayan bir vâdiye yerleştirdim. " İbrahim / 37

Yarımadada tarıma elverişli bölgeler; Taif, Medine, Yemen'e doğru inildiğinde, Himyer - Sebe bölgesidir. Kur'an'da özellikle anlatılan Sebe bölgesi, tarım açısından Arabistan yarımadasının en elverişli topraklarına sahiptir. " Andolsun, Sebe kavmi için oturduğu yerlerde büyük bir ibret vardır. Biri sağda, diğeri solda iki bahçeleri vardı.. " Sebe / 15
Tarıma elverişli arazilerin azlığı yanı sıra, tarım'ın sürekliliği ve verimliliği için için en gerekli madde olan suda, yok denecek kadar az miktardadır. Tarım arazileri, yağmur mevsimlerinde alınan yağışlar ve bu yağışların tutularak depolanmasıyla oluşturulan sulama sistemleri sayesinde, yeterli olmasa da sulanabilmekteydi. " Gökten uygun bir ölçüde yağmur indirip onu arzda durdurduk. Bizim onu gidermeye de elbet gücümüz yeter. " Mu'minun / 18

Yarımadadaki akarsular, yağmur mevsimlerinde, yağan yağmurların sularını toplayan ve daha sonra kuruyan, ufak çaplı ırmak ve derelerin oluşturduğu akarsulardır. Bu ırmak ve dereler bile, yağmur mevsimlerinde akmakta daha sonra kurumaktaydılar. Onun için Allah, ırmakları anlatırken fışkırmalarından bahsederek; bu ırmak ve derelerin yer yer su tuttuğunu " fışkırdığını " belirtmektedir. " İki bağın ikisi de yemişlerini vermiş, hiçbirini eksik bırakmamıştı. İkisinin arasından bir de ırmak fışkırtmıştık. " Kehf / 33

Tarım arazileri daha ziyade, kuyu suları ve depolanan yağmur sularının, inşa edilen barajlar ve sulama kanalları vasıtasıyla bahçelere ulaştırılarak sulanmaktaydı. " Biz, rüzgârları aşılayıcı olarak gönderdik ve gökten bir su indirdik de onunla su ihtiyacınızı karşıladık. ( Biz bunları yapmasaydık ) siz onu ( yeterli ) suyu depolayamazdınız. " Hicr / 22

Az miktardaki tarım arazileri hububat ekimi ve bunun yanı sıra Arabistan yarımadasının toprağına en elverişli meyveler olan, üzüm bağları ve hurma ağaçları ile değerlendiriliyordu. "

Yeryüzünde birbirine komşu topraklar, üzüm bağları, ekinler, bir kökten ve çeşitli köklerden dallanmış hurma ağaçları vardır. Bunların hepsi bir su ile sulanır. ( Böyle iken ) yemişlerinde onların bir kısmını bir kısmına üstün kılarız. İşte bunlarda akıllarını kullanan bir toplum için ibretler vardır." Ra'd /4

Arabistan yarımadasındaki bağlar ve bahçeler düz arazilerin yanı sıra tarıma elverişli olan eğimli tepelerde de oluşturulmuştu. Bunun nedeni kısıtlı tarım topraklarından azami derecede istifade etmekti. Teraslama sistemi ile düzenlenen bağlar ve bahçeler; depolanan yağmursuyu ve diğer akarsuların, baraj ve sulama kanalları ile yüksek yerlere ulaştırılması suretiyle sulanmaktaydı.

Bilhassa yemen taraflarında yamaçlardaki arazilerin; teraslama ve sulama kanalları ile sulanması gibi ileri sistemler ile kazanılan bahçe ve bağlar; yamaçların eteklerinden akan dereler, ırmaklar sayesinde sulanabiliyordu. Nitekim Kur'an'da mümin'lere vaat edilen bahçeleri sulayan ırmakların da, bahçelerin alt kısmından aktığı belirtilmiştir. " Kim Allah'a ve Peygamberine itaat ederse Allah onu, altlarından ırmaklar akan cennetlere koyacaktır.. " Nisa / 13

Müminlere amellerinin karşılığı olarak, ahiret'te verilecek olan cennetler; dünyada altlarından ırmaklar akan bahçelerin, ahiret'teki dengi olarak sunulmaktadır.

Toprak o kadar değerliydi ki hiçbir alanı boş bırakılmıyor her tarafı ekiliyordu . " İki üzüm bağı vermiş, her ikisinin de etrafını hurmalarla donatmış, aralarında da ekinler bitirmiştik. " Kehf /32

Ayetten anlaşıldığı üzere; mevcut tarım arazisi, üzüm bağları ile donatılmış, arazinin kenarlarına hurma ağaçları dikilmiş , aralara ekin ekilmiş; böylece arazinin her karışı değerlendirilmiştir. Böyle hınca hınç ekilip dikilmiş bir toprağın mahsulünün hasat'ını, ya da hasat'ın mahvolmasını düşünün!

Hülasa, Kur'an'da, Kehf ve Kalem surelerinde anlatılan bahçeler ; Arabistan yarımadasının kısıtlı tarım topraklarında bulunan ; Taif, Medine, yemen bölgelerinde ; sahipleri ise o bahçelerin, Ku'ran'da kıssa edilen kimlikleri verilmeyen Arabistan yarımadasındandırlar.

Tarımın toplum üzerindeki sosyo – ekonomik yansıması :

Tarım arazilerinin kısıtlı olması onları belli ellerde toplanmasına sebep olmuştu. Bundan dolayı bu arazilerin sahipleri, edindikleri servetler sayesinde toplumda itibarları olan, ticaret ve ekonomik alanlarda sözleri geçen, kabile ve siteyi yöneten üst tabakayı oluşturmuşlardı. Kur'an'da resule karşı çıkan yönetici tabakanın, resulden istekleri de kendilerinin ellerinde olan sosyal ve ekonomik olarak toplumlarına üstünlük sağlayan, zenginlik alameti, " Bahçe " " Bağ " sahibi olması isteğidir. " Veya senin bir hurma bahçen ve üzüm bağın olmalı; öyle ki, içlerinden gürül gürül ırmaklar akıtmalısın. " Isra / 91 "Yahut kendisine bir hazine verilmeli veya içinden yeyip ( meşakkatsizce geçimini sağlayacağı ) bir bahçesi olmalıydı. " Furkan / 8
Peygamberimiz @ için, müşrikler tarafından söylenen bu sözler; Mekke toplumundaki tarım arazileri sahiplerinin ve tarım arazilerin toplumun sosyo – ekonomik yapısında nasıl yer aldığını göstermesi açısından önemlidir. Geçmiş resullerden, Nuh peygamber kıssasındaki bir anlatım; o dönemdeki zenginlik ölçülerinin de Mekke döneminden farklı olmadığını göstermesi açısından dikkat çekmektedir. " Mallarınızı ve oğullarınızı çoğaltsın, size bahçeler ihsan etsin, sizin için ırmaklar akıtsın . " Nuh / 12

Bahçe, bağ gibi ekili, dikili tarım arazileri sahibi olmak, toplumda öyle yer etmiş bir olgudur ki; Nuh @ toplumunun insanlarına, inanmaları karşılığı, Allah'ın onlara mükafat olarak bahçeler ve bahçeleri sulayan ırmaklar bahşedebileceğini böylece bol kazanca, berekete kavuşacaklarını bildirmektedir.

Bahçelerin zirai durumu

" Onlara, şu iki adamı misal olarak anlat: Bunlardan birine iki üzüm bağı vermiş, her ikisinin de etrafını hurmalarla donatmış, aralarında da ekinler bitirmiştik. "

" İki bağın ikisi de yemişlerini vermiş, hiçbirini eksik bırakmamıştı. İkisinin arasından bir de ırmak fışkırtmıştık. " Kehf / 32 -33

Kehf suresinde anlatılan bahçe sahiplerinin bahçeleri; her alanı üzüm, hurma ve hububat ile değerlendirilmiş ; mahsulü ise tam, hasat'a hazır haldedir. Kalem suresindeki anlatılan bahçe sahipleri kıssasındaki bahçenin hasat durumu detaylandırılmamışsa da durumun diğer bahçe ile aynı, hasat'a hazır olması akla makuldür . Şimdi kur'an'da, Allah'ın mahsulü eksiksiz verdiğini beyan ettiği diğer bağ, bahçe ve tarlaların mahsullerinin tasvirlerine bakalım; buna göre bahçe sahiplerinin hasat esnasında nasıl bir kazanca sahip olduklarını anlamaya çalışalım . " O bitkiden de kendisinde üst üste binmiş taneler bitireceğimiz bir yeşillik; hurmanın tomurcuğundan sarkan salkımlar;

üzüm bağları; bir kısmı birbirine benzeyen, bir kısmı da benzemeyen zeytin ve nar bahçeleri meydana getirdik. Meyve verirken ve olgunlaştığı zaman her birinin meyvesine bakın! " En'am / 99 " Kullara rızk olması için birbirine girmiş, küme küme tomurcukları olan uzun boylu hurma ağaçları yetiştirdik. " kaf / 10 " Ekinlerin, salkımları sarkmış hurmalıkların arasında... " Şuara / 148 " Yapraklı daneler ve hoş kokulu bitkiler vardır. " Rahman / 12 " Onlar filizini yarıp çıkarmış, gittikçe onu kuvvetlendirerek kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş bir ekine benzerler ki bu, ekicilerin de hoşuna gider. "Fetih / 29

Kur'an'ı Kerimin bahçe ve mahsullerden bahseden bu ayetlerinde bağ, bahçelerin meyvelerinin olgunlaşmasının, ekili hububatın hasat'a hazır hale gelmesinin, hem çiftçiler hem de onun bu ürünlerini görenlerdeki hayranlık ifadelerini yansıtmaktadır. Bahçelerin mahsule doygun bu hali aynı zamanda bahçe sahiplerinin inançlarında bir takım değişikliklere yol açtığı da aşikardır.

Hasat sonucu inkar psikolojisi :

Ürünlerin hasat'a hazır hale gelmesi mahsulü ekip, diken, yetiştiren bahçe, bağ ve tarla sahiplerinde bir takım psikolojik değişikliklere sebep olmuştur. Ürünler dikilme ekilme safhasında iken onların yetişip yetişmeyeceği, iyi mahsul alınıp alınmayacağı belli değildir. Ekin ve bahçelerin, bağların verimli olması; Havaların iyi gitmesine; bol yağmur yağmasına, mahsullerde hastalık olmamasına bağlıdır. Bütün bu amiller Allah'ın takdirine bağlı olaylardır. " Andolsun, sizi korku, açlık, mallardan, canlardan, ve ÜRÜNLERDEN eksiltmek gibi şeylerle deneriz . " Bakara / 155

Mahsulün kesin durumu ancak hasat zamanı belli olur ki; işte o zaman Allah'a inanmayan, şirk koşan insanlar, mahsulün hasat'a gelmesini kendi akıllarına, kendi benliklerine mal etmeğe, Allah'ı aradan çıkarmaya başlarlar ki bu durum Allah'ın istemediği bir durum olarak tezahür eder.

Artık toprak sahipleri kafalarının ne kadar çalıştığından, öyle veya böyle ekip dikerek maharetlerinden, babaları veya soylarının bu husustaki üstün başarılarından ve buna benzer türlü başarılarından bahsederek mahsulün muhteşem durumunu kendilerinin sayesinde aldığını iddia etmeye birbirleri ile üstünlük yarışına girmeye başlarlar. İşte bu durumun sonucu; Allah'ın yaratıcılığı ve vasıflarını göz ardı etmek; Allah'a kendi benliklerini ortak koşmak, müşrikliktir. " O'nun bilgisi dışında hiçbir meyve ( çekirdeği ) kabuğunu yarıp çıkamaz.. " Fussilet / 47 "Şimdi bana, ektiğinizi haber verin. Onu siz mi bitiriyorsunuz, yoksa bitiren biz miyiz? "Dileseydik onu kuru bir çöp yapardık da şaşar kalırdınız. " Vakıa /63 - 64 " Allah kullarına rızkı bol bol verseydi, yeryüzünde azarlardı. Fakat O, ( rızkı ) dilediği ölçüde indirir. Çünkü O, kullarının haberini alandır, onları görendir. " Şura / 27

Kehf suresindeki bahçe sahipleri diyaloğu:

Kehf suresindeki bahçe sahiplerinden mahsulü devşirecek olanı; inkar psikolojisine kapılmış, bahçesinin ürün yönünden muhteşem durumunu heva ve hevesine göre değerlendirmeye başlamıştı. " Bu adamın başka geliri de vardı. Bu yüzden arkadaşıyla konuşurken ona şöyle dedi: "Ben, servetçe senden daha zenginim; insan sayısı bakımından da senden daha güçlüyüm. " Kehf / 32

Mahsulünün bol olması onu şımartmış, mal ve mülkü ile öğünmeye kendinden ekonomik olarak aşağıda olanları küçümsemeye işi götürmüştü. " Gerçek şu ki, insan azar. Kendini kendine yeterli gördüğü için. " Alak / 6 - 7

Oysa Allah Kur'an'da bu durumu zemmetmektedir. " Yeryüzünde böbürlenerek dolaşma. Çünkü sen ( ağırlık ve azametinle ) ne yeri yarabilir ne de dağlarla ululuk yarışına girebilirsin. " Isra / 37 " Küçümseyerek insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Zira Allah, kendini beğenmiş övünüp duran kimseleri asla sevmez. " Lokman / 18

Allah , insanlara malları ve edindikleri diğer değerler ile hava atanların, böbürlenenlerin bu davranışlarının altında yatan nedeni şöyle açıklar. "…Kendisine tarafımızdan bir nimet verdiğimiz vakit, " Bu bana ancak bilgimden dolayı verilmiştir " der. Hayır o, bir imtihandır, fakat çokları bilmezler. " Zumer / 49

Dünyada edindikleri servet, mal, mülk ve evlatların kendi marifetleri dolayısıyla; akıl, boy-bos, soy-sop nedeni ile sahip olduklarını zannederler. Kur'an'da bu olumsuz davranışa müşahhas bir örnek olarak, muhteşem bir zenginliğe sahip olan Karun anlatılır. " Karun ise: O ( servet ) bana ancak kendimdeki bilgi sayesinde verildi, demişti. Bilmiyor muydu ki Allah, kendinden önceki nesillerden, ondan daha güçlü, ondan daha çok taraftarı olan kimseleri helâk etmişti. " Kasas / 78

Halbuki Allah; mal, mülk, evlat, servet gibi dünyada edinilen şeylerin, Allah tarafından ve O'nun istediği kadar, istediği kişiye verildiğini; bunun sebebinin ise Allah'a şükredilmesi isteği olduğunu beyan eder. " Rabbinin rahmetini onlar mı paylaştırıyorlar ? Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında biz paylaştırdık. Birbirlerine iş gördürmeleri için kimini ötekine derecelerle üstün kıldık. " Zuhruf / 32 " Biz, yeryüzünde nice nice hurma bahçeleri, üzüm bağları yarattık ve oralarda birçok pınarlar fışkırttık. " Ta ki, onların meyvelerinden ve elleriyle bunlardan imal ettiklerinden yesinler. Hâla şükretmeyecekler mi ? " " Yerin bitirdiklerinden, insanların kendilerinden ve henüz mahiyetini bilmedikleri şeylerden bütün çiftleri yaratan Allah'ı tesbih ve takdis ederim. " Yasin / 34 - 36

Kehf suresinde anlatılan bahçe sahibi; Allah'a, heva ve hevesini ortak koşan, ahreti inkar eden putperest bir müşriktir. Bunu arkadaşı ile yaptığı şu konuşmalardan anlamaktayız.

a – Kıyameti inkar

" Şöyle dedi: " Bunun, hiçbir zaman yok olacağını sanmam. " Kehf / 35 " Kıyametin kopacağını da sanmıyorum. " kehf / 36

b – Yeniden dirilmeyi ret ya da şüphe etmek. " Kıyametin kopacağını da sanmıyorum. ŞAYET Rabbimin huzuruna götürülürsem... " Kehf / 36

Bahçe sahibi, kıyameti inkar ederken Kur'an'da diğer bölümlerde de sık sık anlatılan; ölen bir insanın bir daha diriltilemeyeceği inancını dile getirmektedir. Bu husus Kur'an'da anlatılan diğer müşriklerin tavırları ile aynıdır. " Hayat, şu dünya hayatımızdan ibarettir ( Kimimiz ) ölürüz ( kimimiz ) yaşarız; bir daha diriltilecek de değiliz. " Mu'minun / 37 " Gerçekten biz öldüğümüz, toprak ve kemik olduğumuz zaman mı, diriltileceğiz ? " " İlk atalarımızda mı ( diriltilecek ) ? " Saffat / 16 - 17 c - Allah'ın ahret'teki mükafat ve ceza uygulamasını heva ve hevesine göre yorumlayarak, reddetmek . " Şayet Rabbimin huzuruna götürülürsem, hiç şüphem yok ki, ( orada) bundan daha hayırlı bir akıbet bulurum. " Kehf / 36

Kıyametin kopacağını kabul etmemekle birlikte; faraza, olur ya yeniden dirilirse, Tanrı katında, dünyadakinden daha iyisini bulacağını ileri sürmektedir. Kur'an'da anlatılan diğer toplumlarda yaşamış müşriklerde benzer tavır göstererek; bahçe sahibi ile aynı görüşü paylaştıkları görülmektedir. ".. Kıyametin kopacağını sanmıyorum, Rabbime döndürülmüş olsam bile muhakkak O'nun katında benim için daha güzel şeyler vardır, der. " Fussilet / 50

Bahçe sahibinin malı ve sahip olduğu diğer servet ve değerler ile böbürlendiği arkadaşı; bahçe sahibini, Allah'a ortak koşan "müşrik" bir kimse olarak tanımlamaktadır. Bilindiği gibi müşrikler Allah'ı kabul etmektedirler, fakat öldükten sonra dirilmeye inanmamaktadırlar." De ki: Size gökten ve yerden kim rızık veriyor ? Ya da kulaklara ve gözlere kim mâlik ( ve hakim ) bulunuyor ? Ölüden diriyi kim çıkarıyor, diriden ölüyü kim çıkarıyor ? ( Her türlü ) işi kim idare ediyor ? " Allah " diyecekler. De ki: Öyle ise ( Ona âsi olmaktan ) sakınmıyor musunuz ? " Yunus / 10 " Andolsun onlara kendilerini kimin yarattığını sorsan elbette " Allah " derler. O halde nasıl ( Allah'a kulluktan ) çevriliyorlar ? " Zuhruf / 87" …toprak ve kemik olduğumuz zaman mı, diriltileceğiz ? " Saffat / 16

Allah, kıyameti ve yeniden dirilmeyi, mükafat ve mücazatı reddeden bahçe sahibine karşı; arkadaşı vasıtası ile kıyamete kadar herkes için ibret alınacak bir diyalogu anlatmaktadır. " Sen, dedi, seni topraktan, sonra nutfeden yaratan, daha sonra seni bir adam biçimine sokan Allah'ı inkâr mı ettin ? "" Fakat O Allah benim Rabbimdir ve ben Rabbime hiçbir şeyi ortak koşmam. " Kehf / 37 – 38

Küçük görülen bahçe sahibi; böbürlenen bahçe sahibinin söylediklerini, Allah'ı inkar olarak gördüğünü belirttikten sonra; ona, ilk yaratanın Allah olduğunu kabul ettiğine göre, yeniden diriltmeyi de Allah'ın yapmasının mümkün olduğunu kabul etmesi için örnekler vermektedir. " Sen, dedi, seni topraktan, sonra nutfe'den yaratan "; yani, Allah ilk insanı topraktan yaratmış, ondan sonra erkek ve dişinin birleşmesi sonucu atılan bir nutfe ile bebekler olarak insan nesli devem etmiş; kıyametle bu sona erecektir. İşte bütün bu yaratma safhalarını yapan Allah'ın, çürümüş kemikleri de yeniden dirilteceğini, bunun Allah için kolay olduğunu bu durumu neden inkar ettiğini, müşrik bahçe sahibine sormaktadır.

Akabinde bunu inkar etmenin ve bununla birlikte yeni inançlar üretmenin şirk olduğunu; dolayısıyla kendisinin Allah'ı yaratıcı olarak kabul ettiğini kıyamet ve ahret'in de gerçekleşeceğine inandığını bunları inkar ederek Allah'a şirk koşmayacağını bildirmektedir. " Fakat O Allah benim Rabbimdir ve ben Rabbime hiçbir şeyi ortak koşmam. " Kehf / 38
Bütün bu diyalog sonucu iki bahçe sahibinden; "... İki üzüm bağı vermiş, her ikisinin de etrafını hurmalarla donatmış, aralarında da ekinler bitirmiştik. " diye belirtilen bahçe sahibinin bir müşrik olduğu ; kendisi küçümsenen diğer bahçe sahibinin Müslüman olduğu ortaya çıkmaktadır.

Heva ve heves = Zulüm = Şirk

Bahçe sahipleri diyaloglarında inançlarının tesbitini yaptığımız konuşmaların devamında; inkarcı bahçe sahibinin bahçesine adım atarken başladığı belirtilen zulüm konuşmaları ; Allah'ın Rezzak sıfatı üzerine devam etmektedir. " Bağına girdiğinde: Mâşâallah! Kuvvet yalnız Allah'ındır, deseydin ya! Eğer malca ve evlâtça beni kendinden güçsüz görüyorsan ( şunu bil ki ):

" " Belki Rabbim bana, senin bağından daha iyisini verir; senin bağına ise gökten yıldırımlar gönderir de bağ kupkuru bir toprak haline gelir. " " Yahut, bağının suyu dibe çekilir de bir daha onu arayıp bulamazsın . " Kehf / 39 – 41

İnkarcı bahçe sahibinin bahçesine adım atar atmaz başladığı " zulüm " heva ve hevesini Allah'a ortak koşma fiili; diğer küçümsenen bahçe sahibi tarafından; Allah'ın sıfatları hatırlatılarak, tövbe safhasına dönüştürülmeye çalışılmaktadır. Eğer inkarcı bahçe sahibi bahçesine girdiğinde, bahçesinin mahsul yönünden verimliliğini Allah'a hamledip, böbürlenmeye kalkmasaydı; kendisi için iyi olurdu demektedir. Bu beyan aynı zamanda tövbe geri dönüş kapısının açık olduğunu rücu edebileceğini ihsas etmektedir.

Bahçeye girdiğinde " Mâşâallah! La kuvvete illa billah " " Mâşâallah! Kuvvet yalnız Allah'ındır " deseydi, yani mal - mülk, servet ve evlatları, Allah'ın takdir ettiğine inansaydı; böbürlenemezdi, çünkü bu verilenler kendisinin marifetiyle, bilgi ve çalışması ile değil, Allah'ın takdiri ile olduğunu kabul etmiş olacaktı. " Bilmiyorlar mı ki Allah, rızkı dilediğine bol bol verir, dilediğinden de kısar. " Zümer / 52" Zengin eden de yoksul kılan da O'dur. " Tur / 48

Küçümsenen Müslüman bahçe sahibinin tüm uyarılarına rağmen; müşrik bahçe sahibi Zulümden " Şirk " vazgeçmediğini, daha sonra uğradığı musibetten anlamaktayız. " Derken onun serveti kuşatılıp yok edildi. Böylece, bağı uğruna yaptığı masraflardan ötürü ellerini ovuşturup kaldı. Bağın çardakları yere çökmüştü. " Kehf / 42

Bir musibet bin nasihatten iyidir :

Bahçe sahiplerinin bu diyaloglarının akabinde müşrik bahçe sahibinin hak ettiği cezaya uğradığını görmekteyiz. O musibet anına kadar; Müslüman bahçe sahibinin uyarılarına rağmen Allah'ı yeterince takdir edemeyen müşrik bahçe sahibinin musibete uğradığı andan itibaren, halisane Allah'a yöneldiğini, suçunu itiraf ettiğini görmekteyiz. " Ah, diyordu, keşke ben Rabbime hiçbir ortak ( Şirk ) koşmamış olsaydım! " Kehf / 42

Kur'an'da yer alan müşriklerle ilgili diğer ayetlerde de, müşriklerin sıkıntıya, azaba duçâr olduklarında, Allah'a halisane olarak yalvarmaya başladıkları anlatılmaktadır. " İnsanların başına bir sıkıntı gelince, Rablerine yönelerek O'na yalvarırlar. " Rum / 33

Müşriklerin bu iki yüzlü tutumuna Kur'an'da devamlı vurgu yapılır. Sıkıntıya düşen müşrikler, düştükleri sıkıntı anından itibaren, putlarının bir işe yaramadığını bu zor anlarda, yardımın sadece Allah tarafından olduğunu kavradıkları için, yalnızca ve halisane Allah'a yalvarırlar."…başınıza bir musibet geldiğinde, O'ndan başka bütün yalvardıklarınız kaybolup gider...." Isra / 67

Anlaşılıyor ki bir musibet bin nasihat'ten daha iyidir. Ancak kafirler bütün bunlara rağmen nankörlükte ısrar ederler. " Başınıza gelen herhangi bir musibet, kendi ellerinizle işledikleriniz yüzündendir. " Şura / 30

Kalem suresindeki bahçe sahipleri :

Kehf suresindeki bahçe sahipleri anlatılırken, bunlardan birinin; kıyameti, yeniden dirilmeyi, ceza ve mükafatı inkar eden bir müşrik; diğerinin ise Allah'a gereğince inanan, Müslüman bir kişi olduğunu belirtilerek; muhatapların bundan ders çıkarmaları istenmiştir.

Kalem suresinde kıssa edilen bahçe sahipleri, yüksek ihtimal; kazançlarının kendi akılları! soy-sop! veya boy-bos! ları olduğunu sanarak heva ve heveslerini Allah'a şirk koşan, müşrik kişilerdir. " Biz, vaktiyle " bahçe sahipleri " ne belâ verdiğimiz gibi, onlara da belâ verdik. Hani onlar ( bahçe sahipleri ), sabah olurken ( kimse görmeden ) onu ( mahsullerini ) devşireceklerine yemin etmişlerdi. " " Onlar istisna da etmiyorlardı. " Kalem / 17 - 18

İstisna nedir ?

" İstisna"nın en güzel tarifi kehf suresinde Cenabı Allah tarafından Kehf suresindeki ayetlerde yapılamaktadır. "Hiçbir şey için " Bunu yarın yapacağım " deme. Ancak Allah dilerse ( yapacağım de ) . " Kehf / 23 – 24

Resule, onun şahsında tüm muhataplara hitap eden Allah; insanların yapacakları bir şey için, o yapacaklarının Allah'ın izni ve onun nimetleri sayesinde olduğunu unutmamaları; dolayısı ile bu yapacakları işlerin neticelerinden dolayı gururlanıp böbürlenerek, Allah'a aykırı tutumlara girmemelerini öğütlemektedir.

Onun için Müslümanlar bir işe niyet ettiklerinde inanç olarak kabul etmiş oldukları halde, sözsel olarak da; " İnşaallah " " Allah'ın izniyle " ve " Maşaallah " " Allah dilerse " diyerek, istisnada bulunmayı alışkanlık olarak edinmişlerdir. Bu onların Allah'ı yaratıcı ve tüm nimetleri bağışlayıcı ve her işte müsaade edici olarak inanmalarının bir gereğidir.

Kalem suresindeki bahçe sahipleri istisna etmeden mahsulü toplayacaklarını; yani ertesi gün Allah'tan herhangi bir kaza, bela, hastalık v.s gibi çeşitli engeller olmayacağı teminatı almış gibi hareket etmektedirler. Oysa Allah, her şeyi en iyi bilen ve takdir edendir. Yarın ne olacağını kimse bilemez, yarın veya hemen sonra ne olacağını Allah'a havale etmek onun kazasına rıza göstermek lazımdır. " Hiç kimse yarın ne kazanacağını bilemez. Yine hiç kimse nerede öleceğini bilemez. Şüphesiz Allah, her şeyi bilendir, her şeyden haberdardır. " Lokman / 34

Bunun yanı sıra Allah'ın kendilerine verdiği bol mahsulden fakirlere vermemek gibi bir isyan içerisindedirler. " Sakın bugün hiçbir yoksul bahçeye girip yanınıza sokulmasın " diye. Güçleri yettiği halde, onları yardımdan mahrum etmek niyet ve azmi ile erkenden yola düştüler. " Kalem / 24 - 25

Yani bahçe sahipleri Allah'a karşı iki isyanda bulunmaktadırlar.

a - Ertesi sabah hasat'ı mutlaka yapmak kararı ile; Allah'ın bahçe ve kendileri hakkında verebileceği diğer ihtimalleri göz ardı ederek " istisna " etmemek. Yarın ne olacağını bilmek gibi, Allah'a ait bir vasfı kendi üzerlerine alarak bahçenin hasat'ını mutlaka toplayacaklarını kendi kendilerine garanti ederek; Allah'a heva ve heveslerini ortak koşmak.

b - Mahsullerinden ihtiyaç sahibine vermemek. Allah'ın kendilerine bahşettiği bol nimetlerden yoksula, verilme emrine karşı gelmek; Allah'ın emrine isyan'a niyet. Bahçe sahiplerinin ertesi güne ait niyetleri ile ilgili konuşmaları bittiğinde; Allah onların niyetlerinden dönmeyeceklerini bildiğinden, bahçelerine belayı indirmiştir bile. " Fakat onlar daha uykudayken Rabbinin katından kuşatıcı bir âfet bahçeyi sarıverdi de, Bahçe kapkara kesildi. " Kalem / 19 - 20

Bundan sonraki nedamet bölümü diğer bahçe sahibinin nedameti gibidir. Her iki kıssadaki inkarcı bahçe sahipleri musibete uğradıklarında, kendi ağızları ile yaptıkları isyankar fiili ikrar ederler ve derhal Allah'a halisane dua etmeye başlarlar. " Ah, diyordu, keşke ben Rabbime hiçbir ortak ( Şirk ) koşmamış olsaydım! " Kehf / 42" Rabbimizi tesbih ederiz; doğrusu biz ( kendi kendimize ) yazık etmişiz, dediler. " Kalem / 29

Malından sarfetme; fakire ihtiyaç sahibine verme :

Kur'an'ı Kerimde, Mekki surelerde Allah, gerek geçmiş resul kıssalarını gerek cahiliyye dönemi insanlarının Vahiy'e ve resullere karşı durumlarını anlatırken; toplumların ileri gelenleri olarak adlandırılan zengin ve şımarık, yönetici sınıfın, resullere ve Vahiy'e en çok ve şiddetli tarzda karşı koyduklarını belirtmektedir. Bu insanların en kızdıkları ilkelerden birisi de fakire, ihtiyaç sahibine; kendi mallarından vererek onları korumaları isteğidir. " Çardaklı ve çardaksız ( üzüm ) bahçeleri, ürünleri çeşit çeşit hurmaları, ekinleri, birbirine benzer ve benzemez biçimde zeytin ve narları yaratan O'dur. Herbiri meyve verdiği zaman meyvesinden yeyin. Devşirilip toplandığı gün de hakkını verin. " Enam / 141 " İçinizden faziletli ve servet sahibi kimseler akrabaya, yoksullara, Allah yolunda göç edenlere ( mallarından ) vermeyeceklerine yemin etmesinler; bağışlasınlar; feragat göstersinler. Allah'ın sizi bağışlamasını arzulamaz mısınız ? Allah çok bağışlayandır, çok merhametlidir. " Nur / 22

Oysa müşrikler, Allah bir rahmet tattırdığında, azarak bu rahmetin kendi özellikleri – akıl, servet, mal, oğul, kabile – sebebiyle kazandıklarını ileri sürerek, bundan dolayı, heva ve heveslerini Allah'a ortak koşmaya, O'nun emirleri ile mücadele etmeye başlarlar. " Allah'ın size rızık olarak verdiklerinden hayra sarfediniz, denildiğinde, kâfirler müminlere dediler ki: Allah'ın dilediği takdirde doyuracağı kimseleri biz mi doyuracağız ? Siz gerçekten apaçık bir sapıklık içindesiniz. " Yasin / 47

Allah insanlara çeşitli rızklar vermiş, onların bir kısmını bir kısmına servet, mal ve evlat sayısı bakımından üstün kılmıştır. Ancak bu üstünlükte, rızkı bol verilenlerin darlıkta olanları görmesi, malından vermesi gerekmektedir. Bu rızkın Allah'tan olduğuna inancın bir gereğidir. Çünkü rızkı kimine bol veren Allah, o verdiğinkinden de başkasına verilmesini emretmektedir. " Allah kiminize kiminizden daha bol rızık verdi. Bol rızık verilenler, rızıklarını ellerinin altındakilere verip de bu hususta kendilerini onlara eşit kılmazlar. Durum böyle iken Allah'ın nimetini inkâr mı ediyorlar ? " Nahl / 71

Dikkat edilirse Allah, bol rızklardan verilmediğinde " Allah'ın nimetini inkâr mı ediyorlar ? " diyerek, malından vermeyenlerin bilerek isteyerek bunu yapıyorlarsa kafir olacaklarını belirtmektedir. "Onlar, kendi canları çekmesine rağmen yemeği yoksula, yetime ve esire yedirirler. Biz sizi Allah rızası için doyuruyoruz; sizden ne bir karşılık ne de bir teşekkür bekliyoruz .. Biz, çetin ve belâlı bir günde Rabbimizden (O'nun azabına uğramaktan) korkarız " ( derler ). " İnsan / 8-9-10

Allah'ın verdiklerinden vermede ölçü:

Allah'ın bahçe sahiplerinden isteği olan daha doğru bir ifade ile, zengin olanın malından, ihtiyaç sahiplerine verme emrinde, Allah'ın istediği verme ölçüsü nedir ? Bu miktar öyle yüksek oranlarda mı ki , bu zengin insanlar bundan kaçınmaktadırlar ? " Harcadıklarında ne israf ne de cimrilik ederler; ikisi arasında orta bir yol tutarlar. " Furkan / 67 " Eli sıkı olma; büsbütün eli açık da olma. Sonra kınanır, ( kaybettiklerinin ) hasretini çeker durursun. " Isra / 29

Allah varlıklı insanlardan cimrilik derecesinde olmayan miktarda mallarından vermelerini istemektedir. Yani vermenin miktarı, varlıklı insan ile Allah arasındaki kullukta, takvanın miktarına bırakılmıştır. Sınır büsbütün eli açık olup, israf derecesinde olmayıp orta yoldur.

Burada verme ölçüsünde bir tespit daha yapılmaktadır. Cahiliyye toplumunda bazı müşrikler kendilerinin Allah'tan daha " Kerim " cömert olduklarını göstermek dolayısıyla Allah'a heva ve heveslerini ortak koşmak için; bütün mallarını dağıtarak ertesi güne yoksul olarak çıkarlardı. İşte Allah böyle bir verme olayını " saçıp savurma " olarak değerlendirmekte; böyle yapanların insanlara gösteriş için bunu yaptıklarını, şeytana uyduklarını bildirerek onları kınamaktadır. " Ey iman edenler! Allah'a ve ahiret gününe inanmadığı halde malını gösteriş için harcayan kimse gibi, başa kakmak ve incitmek suretiyle, yaptığınız hayırlarınızı boşa çıkarmayın. Böyle sinin durumu, üzerinde biraz toprak bulunan düz kayaya benzer ki, sağanak bir yağmur isabet etmiş de onu çıplak pürüzsüz kaya haline getirivermiştir. Bunlar kazandıklarından hiçbir şeye sahip olamazlar. Allah, kâfirleri doğru yola iletmez. " Bakara / 264"Bir de akrabaya, yoksula, yolcuya hakkını ver. Gereksiz yere de saçıp savurma. Zira böylesine saçıp savuranlar şeytanların dostlarıdırlar. Şeytan ise Rabbine karşı çok nankördür. " Isra/26 - 27

Allah, bahçe sahiplerinin mallarından gönülleri kadar , Allah'a ne kadar çok yakınlaşmak istiyorlarsa o kadarını ihtiyaç sahiplerine vermelerini , bu miktarın hiçbir zaman kendilerini zor duruma düşürecek oranda olmamasını ve gösteriş için yapılmamasını istemektedir.

Bir değerlendirme :

Bahçe sahipleri kıssaları anlatılırken, ne kahramanların isim ve kimlikleri, ne yaşanılan tarih veya zamanları ne de olayların yaşanıldığı coğrafyalar açık olarak belirtilmemiştir. Bundan hareketle bir kısım yorumcu bu kıssaların tarihen yaşanmadığı dolayısı ile vakii olmadığı yorumlarında bulunarak; bu tip kıssaların temsili kıssalar olduğunu iddia etmişlerdir . Şimdi bahçe sahipleri kıssalarını bu açıdan analiz etmeye çalışalım.

a – Kıssadaki kişiler ve kimlikleri:

Kur'an'da anlatılan kıssaların bir kısmında olduğu gibi bahçe sahipleri kıssalarında da şahısların isimleri ve kimlikleri yer almamaktadır . Bunun pratikte bir önemi de yoktur . Kur'an'ın önemle üzerinde durduğu şey, kişilerin müspet ve menfi konumları ve bunun sonuçlarıdır. Bahçe sahipleri kıssasındaki kahramanların olumlu ve olumsuz davranışları ; dünya kurulduğundan beri yaşanmış, kıyamete kadar da yaşanacak davranış kalıplarıdır.

Bundan ötürü kıssa kahramanlarının isimleri, kimlikleri verilmemiş olsa bile; her çağ veya zamanın , Kur'an muhatapları tarafından; kıssada anlatılan olayların aynen tekrarlandığı, her yeni olay ve bu olayda yer alan kişiler; " bahçe sahipleri " kıssasında adı verilmeyen kişilerin aynısı gibi örnek alınarak, ibret alınabilir. " Tarih tekerrürden ibarettir " vecizesi gereği ; kainattın yaratılışından itibaren insanın varoluşu ile birlikte insanların Allah'ın emirleri karşısındaki davranış kalıpları aynı olacaktır.

Kur'an bir tarih kitabı değildir, tarihte geçen olay ve kişilerden bahseden bir kitaptır ve onun için kişiler değil vakıalar önemlidir. Kaldı ki bahçe sahiplerinin isimleri verilse idi muhataplar nezdinde ne değişecekti ? Kıssada geçen olayların sadece o kişilere mahsus bir olay olduğuna mı karar verecektik ? Hayır! Yeryüzünde belki binler, yüzbinler miktarı peygamberler geçmiş ancak, Kur'an'da çok cüz'i bir peygamber adı yer almıştır.

Kur'an'ın kıssa anlatım metodu olarak, kişilerin isim ve kimlik bilgilerinden ziyade olaylar karşısındaki tutumları; ibret olarak anlatılması ve ders alınması istenen materyallerdir Kur'an'ın tarihselliğine bakarken; standardize oluşturulmuş çağdaş tarih bilimi standartları ile yaklaşmamalıyız.

b – Kıssanın yaşandığı tarih veya zaman:

Bahçe sahipleri kıssaları anlatılırken herhangi bir tarih veya zaman kesiti verilmemiştir. Bu husus Kur'an'ın diğer kıssalarının tümü için geçerlidir. Bu konuda şu müşkül ortaya çıkmaktadır. Çağdaş, standardize edilmiş tarih oluşmaya başladığında; tarihin yazılacağı, zaman bölümleri olan takvimlerde oluşturulmaya başlanmış, ya da oluşmuştu. Oluşturulan veya oluşan " insana izafi " takvimlere göre , eldeki tarihi birikime " tarih / zaman " bindirilerek, çağdaş tarih bilimi oluşturulmuştur.

Ancak, Kur'an bir zaman veya takvim verirken nasıl yapacaktı ? Kur'an'da anlatılan tarihsel olayları; mesela Bakara / 259. ayetde anlatılan kıssayı, eldeki hangi takvime göre , tarih / zaman verecektir ? " Yahut görmedin mi o kimseyi ki, evlerinin duvarları çatıları üzerine çökmüş ( alt üst olmuş ) bir kasabaya uğradı; " Ölümünden sonra Allah bunları nasıl diriltir acaba! " dedi. Bunun üzerine Allah onu öldürüp yüz sene bıraktı; sonra tekrar diriltti. Ne kadar kaldın ? dedi. " Bir gün yahut daha az " dedi. Allah ona: Hayır, yüz sene kaldın. Yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamıştır. Eşeğine de bak. Seni insanlara bir ibret kılalım diye ( yüz sene ölü tuttuk, sonra tekrar dirilttik ). Şimdi sen kemiklere bak, onları nasıl düzenliyor, sonra ona nasıl et giydiriyoruz, dedi. Durum kendisince anlaşılınca: Şimdi iyice biliyorum ki, Allah her şeye kadirdir, dedi. " Bakara / 259

Görülüyor ki Kur'an'a yaklaşırken meselelere onun perspektifinden bakmak ona göre değerlendirme yapmak durumundayız. Kur'an tarihselliği ; standardize çağdaş tarihler anlayışıyla değerlendirmeye tabi tutulamaz / tutulmamalıdır.

c – Kıssaların yer aldığı coğrafyalar:

Bahçe sahipleri kıssalarının yaşandığı coğrafyalar üzerinde; " bahçe sahipleri kimlerdir ? " ve " bahçe sahipleri kıssalarındaki bahçeler nerdedir ? " bölümlerinde durduk. Bahçe sahipleri kıssalarındaki coğrafya bellidir! Arabistan yarımadası.. Bunun verilerini Kur'an perspektifinde ayetleri inceleyerek belirlemiştik. Kur'an'ın bahsettiği coğrafyaların; sınır olarak tanımlamaları, belde ve bölgelerin isimleri, yani haritalama ve coğrafi isimlendirme, bir müşkülat olarak " muhatapların anlayışına sunulması açısından " karşımıza çıkmaktadır.

Geçmiş binler veya milyonlarca yıl öncesi yaşanılmış, Kur'an'da konu edilmiş kıssaların, yaşandığı yerlerin isimleri, bölge sınırları yani kesin kesin coğrafyalar, neye göre verilerek , Kur'an'da yer alacaktı ? Yeryüzü yaratılmadan gerçekleşen bir kıssanın geçtiği yerler nasıl isimlendirilecek ve muhataplara sunulacaktı ? Kur'an bunu kendi zaviyesinden en güzel şekilde belirlemiş ve muhatapların anlayışına sunmuştur.

Kur'an'daki coğrafyalar konusunda; alim kul ve Musa kıssasındaki " İki denizin birleştiği yer " ; Zülkarneyn kıssasında " Güneşin doğuşu " ve " Güneşin batışı " ifadelerindeki coğrafi anlatımlar bize bazı idrakler sunacaktır. Kur'an'ın bir coğrafya anlayışı ve ifade tarzı vardır ancak bu tarz ve ifade tarzı çağdaş coğrafi disiplinler üzerinden sorgulanamaz . Onun coğrafi tarzı ve ifade anlayışı kendi genel perspektifi üzerinden değerlendirilmesi gereklidir.

Sonuç

Kur'an'ı Kerim'de bahsi geçen " bahçe sahipleri " kıssaları; tarım toplumlarının ana geçim kaynağı olan ziraat ve ürünlerinin oluşma ve değerlendirme safhalarındaki, Allah veya insan hakimiyetini kabule dair olaylar ve diyalogların konu edildiği kıssalardır. Kıssadaki ana tema; Allah , yeryüzünün yaratılmasından itibaren, kıyamete kadar yer, gök ve ikisi arasındaki her şeyde tek hakim olduğunun tespitidir.İnsanlar yaşadıkları her an ve bir sonrasının oluşumunu Allah'a hamletmeleri " istisna " onların Allah'a kulluğunun bir gereğidir. Tarım toplumlarında en önemli geçim kaynağı olan tarım arazileri ve ürünlerinin her safhası Allah'ın takdir, denetim ve tanzimindedir. Eğer insanlar yaşadıkları anlar ve bir sonraki safhalarını Allah'a hamletmez ve havale etmezler ise; ulaşacakları nokta heva ve heveslerini Allah'a ortak koşma; inkar olacaktır.

İnsanlar Allah'ın sayesinde elde ettikleri mal ve ürünleri; öncelikle Allah'tan, Allah tarafından bahşedilen nimetler olduğunu tasdik etmeleri ve buna şükretmeleri gerekir. Edindikleri zirai ürünler yalnızca onları üretenlerin değil, o ürünlerden bir kısmı, üretenlerin eli ile ihtiyaç sahiplerinindir.Mal, mülk, servet, evlat gibi dünyevi değerler insanların birbirlerine övünme ve üstünlük aracı değil; Allah'a kulluk sebebi sayılmalıdır. Bu gibi dünyevi değerlerin değerlendirilmesi; Allah'ın emirleri hilafına olduğu takdirde musibetler hak ve kaçınılmaz olarak ; bahçe sahipleri kıssalarında olduğu gibi gerçekleşecektir. Şu halde başa gelen her musibet insanların kendi iradeleri sonucu oluşmaktadır.

Başa gelen musibetler insanların denenmesi doğru yola tahvil edilmesi gayesiyledir. Eğer ibret alınır, bahçe sahipleri gibi nedamet edilir ise ve bu nedametin arkasından tekrar eski hatasına dönülmez ise Allah onları yine bereketlendirecek ve rızklarını artıracaktır.

Cengiz DUMAN
Araştırmacı-Yazar
 
Moderatör tarafında düzenlendi:
Üst Alt