172- İkrâh, zorla yapdırmak. Hicr, birşeyi yasaklamak

HASAN CAN

Administrator
Yönetici
İKRÂH (KORKUTMAK) ve HİCR
(YASAKLAMAK)

Mü’mini ve zimmîyi ikrâh etmek, korkutmak büyük günâhdır.
İbni Âbidîn “rahmetullahi teâlâ aleyh”, beşinci cildde ve (Dürer-ül-hükkâm) 949. cu maddede buyuruyor ki, (İkrâh), bir insanı, istemediği birşeyi yapması için, haksız olarak zorlamak demekdir. Birini zorlamanın ikrâh olması için dört şart lâzımdır. Zorlayanın, korkutduğu şeyi yapabilecek kuvvetde olması, zorlananın korkutulan şeyin muhakkak yapılacağını bilmesi, korkutulan şeyin, ölüm veyâ bir uzvun kesilmesi veyâ üzücü birşey olması, zorlanan şeyin, yapılmaması gereken birşey olması lâzımdır. İkrâh iki dürlü olur: Mülcî olan ve mülcî olmıyan ikrâh. (Mülcî) tam, ağır olup, insanın rızâsını ve ihtiyârını yok eder. Zorlanan şeyin yapılması zarûrî olur. Bu da, ölüm, bir uzvun telef olması veyâ bu ikisine sebeb olacak habs ve dayakdır. Bütün malın telef edilmesi ile ikrâh olunmanın da (Mülcî) olacağı İbni Âbidînde yazılıdır. [Zarûrî olan nafakayı te’mîn etmek için çalışmağa mâni’ olunması ve başka çalışacak yer bulamamak korkusu, (mülcî olan ikrâh) sayılacağı buradan anlaşılmakdadır.] (Mülcî olmıyan) ikrâh, yalnız rızâyı yok eder ki, bir günden ziyâde habs veyâ şiddetli dayak ile korkutulmakdır. [Böyle ikrâh da, küfr-i hükmî için özr olur.] İlm, şeref sâhiblerini tekdîr etmek, sert söylemek, bunlar için ikrâh olur. Mahrem akrabânın habs edilmesi de ikrâh olur. Sultânın [Hükûmetin, kanûnların] emrleri ikrâh demekdir. İkrâh ile yapdırılması istenen şey birkaç çeşiddir:
1 — Yapması câiz, yapmaması ise sevâb olan şeylerdir. Mülcî ikrâh ile küfre sebeb olan söz söylemek, Resûlullahı kötülemek böyledir. Fekat, bunları söylerken Tevriye etmesi, ya’nî Muhammed ismindeki başkasını düşünmesi, puta, heykele secde ederken, Allahü teâlâya secde etmeği düşünmesi lâzımdır. Böyle düşünerek de bunlara secde etmesi mekrûh olur. Tevriye etmek lâzım olduğunu hâtırlayıp da, etmezse, kâfir olur. Hâtırına gelmezse ma’zûr olur. Nemâz kılmamak ve Kur’ân-ı kerîmde bildirilen bütün emrler, kendinin ve başkasının malını telef ve müslimânı söğmek, iftirâ etmek ve kadının zinâ ile ikrâhı ve livâta böyledir. Başkasının malını almak zulmdür. Zulm, küfr gibi hiç halâl olmaz. Zimmînin dahî malını yimek, şerâb içmekden dahâ büyük harâmdır. İkrâh eden, malı öder. Sultândan başka birinin yapdığı ikrâhda, emr edenin veyâ me’mûrunun hâzır olması lâzımdır. Livâta, zinâdan dahâ büyük harâmdır. Zevcesini boşamak da, bu çeşid ikrâhdır. [Mülcî olmıyan ikrâh ile kadının başını açmasının câiz olacağı anlaşılmakdadır.]
2 — Mülcî ikrâh ile yapması harâm olan şeylerdir. Bir müslimânı veyâ zimmîyi öldürmek veyâ bir uzvunu kesmek veyâ bunlara sebeb olacak kadar habs etmek ve döğmek, erkeğin zinâ için ikrâh edilmesi böyledir. Öldürürse, kısâsı ikrâh edene, günâhı ise öldürene olur. İkrâh edilmiyen bir kimse, kolunun kesilmesine izn verse, tıbbî lüzûm olmadıkca, bunun kolunu kesmek günâh olur. Öldürmek için ölüm ile tehdîd edilse, ölecek olan izn verirse, öldürülünce günâha girer. Devlet başkanı el kesmek için ölüm ile tehdîd edince, kesmesi câiz olur.
 

HASAN CAN

Administrator
Yönetici
Devletbaskanı el kesmek için ölüm ile tehdîd edince, kesmesi câiz olur. Kendi elini kesmesi
için ölüm ile tehdîd edilenin, kendi elini kesmesi câiz olur. Kendini öldürmesi
için ölüm ile tehdîd edilenin kendini öldürmesi câiz olmaz.
[Buradan anlasılıyor ki, düsmanın eline geçince, ırzlarına saldırılıp, iskence yapıldıkdan
sonra öldürüleceklerini anlıyan kimsenin, kendini ve yakınlarını öldürmesi
câiz degildir. Kadının ırzına dokunulması, önceki birinci çesidde bildirildi].
(Cihâd bahsi)nde, (Harb edince öldürülecegini, etmezse esîr olacagını anlıyan,
düsmana saldırmaz. Düsmana zarar verecegini bilerek saldırıp öldürülürse, câiz
olur. Düsmana zarar vermiyecek ise, saldırması câiz olmaz. Müslimân fâsıkları günâhdan
men’ etmek böyle degildir) buyurulmakdadır. [Birinci kısmın kırkbirinci
ve ikinci kısmın dördüncü ve (Mecelle)nin 1003. cü maddelerine bakınız! (Mektûbât-
ı Ma’sûmiyye) üçüncü cildinin 55. ci mektûbunda, bu husûsda genis bilgi vardır.]
3 — Mülcî olan ikrâh ile yapması halâl, hattâ farz, yapmayıp ölmesi günâh olan
seylerdir. Serâb, kan içmek, les, domuz yimek böyledir. Çünki, mülcî ikrâh ile bunları
yimek zarûret olur. Mülcî ikrâh ile baskasının malı telef edilince, ikrâh eden
öder. Mülcî olmıyan ikrâhda ise, telef eden öder.
Mülcî olan veyâ olmıyan bir ikrâh ile yapılan sözlesmeler [akd] sahîh olmaz. Çünki,
sahîh olmaları için rızâları ile yapılması lâzımdır. Meselâ, malını satan veyâ birseyi
satın alan, kirâya veren, hediyye veren, borcunu ibrâ veyâ te’cîl eden, borcu
oldugunu söyliyen kimse, korkudan kurtulunca, isterse bunlardan vaz geçebilir, isterse
râzı olur. Zorla satdırılan malı alan kimse, bu mala mâlik olur. Çünki, böyle
bey’ fâsiddir. [Suç ikrâr etmesi, evet demesi için karakolda polislerin ikrâh, iskence
yapması câiz degildir. Böyle verdigi ifâdeyi, sonra red etmek hakkı vardır.]
Mülcî olmıyan ikrâh ile de yapılan nikâh, talâk, nezr, yemîn, ric’at, ya’nî bosadıgı
kadını tekrâr alması sahîh olur. Ikrâh bitince, nikâhdan ve talâkdan vazgeçebilir.
Nezrden vazgeçemez. Nezr olarak verdigini, ikrâh edenden istiyemez. Ikrâh
edilerek borclusunu afv etmesi ve mürted olması sahîh olmaz.
Mülcî olmıyan ikrâh ile les, kan, domuz yinmez. Serâb içilmez ve müslimânın
malı telef edilmez. Çünki, mülcî olmıyan ikrâh ile zarûret hâsıl olmaz. Ölmemek
için les, domuz yinir ve kan, serâb içilir. Yimez, içmez de ölürse Cehenneme gider.
Mülcî ikrâh ile, bu serâbı iç, su malını sat denilse, malını satar. Ikrâh bitince, ister
fesh eder, isterse kabûl eder. Serâbı içmesi de câiz olur. Câiz olacagını bilmedigi
için, içmez ve satmaz da öldürülürse, sehîd olur. Sultânın müsâdere etmesi, ya’nî
haksız olarak, zulm ile para, mal istemesi ikrâh olur. Bunları vermek câiz olur.
HICR — Ba’zı kimseleri, ba’zı sözlesmelerden ve islerden men’ etmek demekdir.
[(Mecelle)nin 941. ci ve sonraki maddelerine bakınız!]. Bir çocuk, satın alınan
malın mülk olacagını ve satınca mülkden çıkacagını anlarsa, buna (Mümeyyiz),
ya’nî akllı denir. Mümeyyiz olmıyan çocukların bütün sözlesmeleri bâtıldır.
Mümeyyiz olan çocugun zararlı olan islerdeki sözlesmeleri, velîsi izn verse de, sahîh
degildir. Talâk vermesi, köle âzâd etmesi, birine borçlu oldugunu söylemesi,
ödünc, sadaka hediyye vermesi böyledir. Fâideli olan isler için sözlesmeleri velîsi
izn vermese de sahîh olur. Hediyye, sadaka kabûl etmesi, ücret ile yapdıgı isin
ücretini alması böyledir. Baskasının vekîli olan akllı çocugun, vekîli oldugu kimsenin
malı için ve talâkı için olan sözleri kabûl edilir. Zararlı da, fâideli de olabilen
sözlesmelerinin sahîh olması için, velîsinin izn vermesi lâzımdır. Kendi malı ile
bey’ ve sirâsı böyledir. Bunamıs olan ihtiyârlar da, mümeyyiz çocuk gibidir. Alısverislerini,
velîleri isterse kabûl, isterse red eder. Bir malı veyâ canı telef ederlerse,
öderler. (Hadîka)da dil âfetlerinin yirmincisinde diyor ki: (Çocugun kendi
malını kullanması mahcûr oldugu gibi, baskasına hizmet etmesi de, ancak velîsinin
izni ile câiz olur. Bir sabî, bir kabı havuzdan doldursa, sonra tekrâr havuza dökse,
kimsenin bu havuzdan su içmesi halâl olmaz. Çünki, çocuk, havuzdaki, herke-
se mubâh olan sudan doldurup aldıgına mâlik olur. Bunu havuza dökünce, havuzdaki
suya, çocugun hakkı karısmısdır. Zengin olan anası, babası ve hiç kimse, bu
havuzdan içemez ve kullanamaz. Içebilmeleri ve kullanabilmeleri için, bütün havuzu
bosaltarak, tekrâr doldurmak [veyâ (Mecelle)nin 1128. ci maddesinde bildirilen
(Sirket-i mülk) kısmeti, ya’nî dagılması hükmüne uyularak, havuzdan çocugun
dökdügü su kadar su alıp velîsine vermek] lâzımdır. [Böyle yapılması (Bey’ ve
sirâ risâlesi)nin sonunda da yazılıdır. Velî kendisine verilen suyu çocuk için kullanır.
Çocugun, umûmî çesmeden alıp getirdigi su da böyledir. Velî, çocugun malını
kimseye hediyye edemez. Birine hediyye etmek isterse, evvelâ bunun kıymeti
kadar parayı ona hediyye eder. O da, bu para ile çocugun malını velîsinden satın
alır. Bu para çocugun olur. Velî, kendi parası ile, çocugun kullanması için aldıgı
seyleri diledigine hediyye edebilir. Çocuk malını anasına babasına verse,
bunların mülkü olmaz.]).
Ibni Âbidînde diyor ki, (Iki imâma göre, sefîh olan ya’nî, nafaka te’mîn ederken,
malını isrâf eden, ya’nî ahkâm-ı islâmiyyenin ve aklın uygun görmedigi lüzûmsuz yere
harc eden ve harâmlara sarf eden âkıl ve bâlig kimse de, çocuk gibi, hâkim tarafından
hicr edilir. Fetvâ da böyledir. Lüzûmsuz yere hayra da verse, meselâ câmi’
yapmakda isrâf etse, sefîh olur. Içki, zinâ gibi mal sarfı olmıyan günâhları yapana sefîh
denmez, fâsık denir. Alısverisde fazla aldanan da sefîh sayılır. Islâmiyyetden ayrılmak
için hîle-i bâtıla ögreten hocalar, câhil tabîb ve eczâcılar ve hîleli iflâs yapan
tüccârlar, câhil hâkimler, hîle yapan satıcılar, ihtikâr yapanlar, hicr edilir. Islerinden
men’ edilir. Câhil, fâsık müftîler de hicr edilir.) (Mecma’ul-enhür)de diyor ki, (Iki
imâma göre, borclu, alacaklının talebi üzerine, hicr olunur. Hâkim, borcluyu habs
etdikden sonra, onu hicr eder. Sonra, onun bilgisi ile, onun mallarını satdırarak, nafakası
lâzım olanların nafakasını öder. Geri kalan ile borclarını öder. Parası yetismezse,
ihtiyâcından fazla olan esyâsını satar. Bu da yetismezse, ihtiyâcından fazla
olan binâlarını satar. Fetvâ böyledir). Hicr edilmis olan, sefîh veyâ iflâs etmis kimsenin,
nikâhda ve talâkda sözü geçer. Çünki evlenmek masrafı, ihtiyâc esyâsındandır.
Zekât olarak malının kırkda birini ayırması için, kâdî [ya’nî hâkim], sefîhe malını
teslîm eder. Fekat, bu arada, uygunsuz yere sarf etmemesi için, yanında emîn birini
bulundurur. Hacca gitmesine de mâni’ olunmaz. Yol parasını isrâf etmesin diye,
emîn birine teslîm olunur. Baba, ced, çocuga velî olur, sefîh adama olmaz.
Resîd olmıyan çocuk, bâlig olunca, malını kullanmaga hak kazanır. Fekat, rüsdü
ya’nî sefîh olmadıgı görülmezse, yirmibes yasına kadar, malı kendine verilmez.
Iki imâma ve üç mezhebe göre, rüsdü görülmedikce, ihtiyârlasa dahî, malı verilmez.
Malında tesarrufu, hâkimin izn verdigi kadar sahîh olur. Bir kimse resîd oldugunu
söylese, alacaklıları da, sefâhetden kurtulmadı deseler, iki taraf da sâhid
gösterse, kâdî rüsdünü kabûl eder.
Oniki yasını dolduran oglan ve dokuz yasını dolduran kız, bâlig oldugunu söylerse,
kabûl edilir. Söylemezlerse, onbes yasını doldurunca bâlig kabûl edilirler.
Çocugun velîsi, üçüncü kısm üçüncü ve dördüncü maddede bildirilmisdir.
Ölüm hastası, küçük çocuguna bırakacagı malını, bu çocugun ihtiyâclarına sarf
etmesi için birini vasî ta’yîn edince, çocuk âkıl bâlig oldukda, resîd olmadıkca, vasîden
malları alamaz. Vasînin, erkek çocugu nikâh yapmaga hakkı olmadıgı gibi,
kız çocukla mahrem olamaz. Evlâdlık edinenlerin, buna dikkat etmeleri lâzımdır.
Ölüm hastası, vasıyyetini yerine getirmek veyâ küçük çocuguna bakmak için birini
vasî ta’yîn etse, bu da vasî olmagı kabûl etse, hasta öldükden sonra, vasîlikden
vazgeçemez. Yetîm için babasının veyâ ceddinin veyâ hâkimin ta’yîn etdigi vasî,
yetîmi, yalnız malını tasarruf etmek için evlâd edinmis olur. [Bir adam, bir kızı (Evlâd
edinmek) ile, kendi kızı gibi olamaz. Her zemân kendisine yabancıdır. Büyüdügü
zemân, onun, elinden, yüzünden baska yerlerine bakamaz ve dokunamaz. Kızın,
bu adamdan da örtünmesi lâzım olur. Bu adam bununla evlenebilir ve oglu ile
evlendirebilir. Bununla sefere gidemez ve halvet yapamaz. Birbirlerinden mîrâs
alamazlar. Bir adamın evlâd edindigi oglan da böyledir. Bâlig oldukdan sonra, bu
adamın zevcesine ve kızına yabancı olur. Bu kızla evlenebilir. Bu oglan evlenirse,
zevcesi bu adamın gelini olmaz. Yabancı bir kadın olur. (El-halâl vel-harâm)da diyor
ki, (Yabancı çocugu kendi öz evlâdı olarak i’lân etmek harâmdır. Ahzâb sûresinin
dördüncü âyeti ile yasak edilmisdir). (Kâdîhân)da diyor ki, (Bâliga kız veyâ
velîsi, noksân mehr ile veyâ küfvü olmıyana nikâh için tehdîd edilse, sonra bunu
fesh edebilirler).]
(Esbâh)da ve bunun serhı olan (Uyûn-ül-besâir)de diyor ki: (Çocuga hiçbir ibâdet,
hattâ, Hanefîde zekât da farz degildir. Hiçbirsey harâm degildir. Çocuga
ta’zîr yapılır. Had vurulmaz. Kısâs yapılmaz. Amden öldürdügü, hatâ kabûl edilir.
Aklı olunca, îmân etmesi vâcib olur denildi. Sadaka-i fıtr ve kurbanın, kendi
malından vâcib olması da ihtilâflıdır. Topragı varsa, usr ve harâc vermesi lâzımdır.
Zengin ise, zevcesinin ve akrabâsının nafakalarını verir. Fâsid olmıyan ibâdetlerinin
sevâblarına kavusur. Çocuga ilm ögretenlere, iyilik yapdıranlara çok sevâb
verilir. Büyüklere imâm olamaz. Bir kimse, bir çocuga imâm olunca, cemâ’at sevâbı
hâsıl olur. Çocuk velî olamaz. Cum’a ve bayram hutbesi okuması câiz olur. Sultân,
ya’nî devlet reîsi olabilir ise de, milleti idâre için bir vâlî ta’yîn eder. Izn verilince
da’vâ açabilir ve yemîni kabûl edilir. Ezân okuması sahîh ise de, mekrûhdur.
Farz-ı kifâyeyi yapması ile, büyüklerden sâkıt olmaz. Birseyi yapması için çocuga
izn vermek câizdir. Çocugun iznli oldugunu ve getirdigi seyin hediyye oldugunu
söylemesi kabûl edilir. Satdıgı seyi, iznli oldugunu sorup anladıkdan sonra,
almak câiz olur. Çocugun [baskasının malından] getirdigi hediyyeyi ve sadakayı
almak da böyledir. Çocugun iznli oldugunda sübhe edilirse, arasdırmak lâzım
olur. Ögrenmesi için çocuga Kur’ân-ı kerîm vermek câiz olur. Kız çocugun küpe
için kulagını delmek câizdir. Çocuga gelen hediyyeyi, çocuga zarûrî lâzım degilse,
yalnız fakîr olan anası babası yiyebilir. [Baska fakîrlere de yidiremezler.] Ana baba
fakîr degil, fekat kendilerinde bulunmayan birsey ise, yiyebilirler ve kıymetini
çocuga öderler. Anaya babaya hediyye etmek niyyeti ile getirilen seyi, kıymetsiz
oldugunu bildirmek için, çocuga hediyye diyerek verilirse, anaya babaya getirilmis
olur. Bunu, zengin iseler de yiyebilirler ve dilediklerine verebilirler. Akllı
çocuk, alıs verise ve zekât vermege vekîl yapılabilir. Iznli olsa dahî kefîl olamaz.
Çocugun selâmına cevâb vermek vâcib olur. Çocuga selâm vermek câizdir. Müslimân
olması sahîh olup, mürted olması sahîh degildir. Mürted olmaga sebeb
olunca öldürülmez. Besmele ile kesdigi yinir. Kadınlara bakması ve halveti câizdir.
Küçük kız, mahrem olmıyan emîn kimse ile sefere çıkabilir. Çocuk kaçıran, kız
kaçıran, birinin zevcesini kaçıran, bunları getirinciye veyâ ölüm haberleri gelinciye
kadar habs olunur. Çocuga tehlükeli is yapdırınca çocuk ölürse, yapdıran diyetini
öder. Çocuk çukura, suya düsüp ölürse, anası babası cezâlanmaz. Elinden
düsürüp ölürse, keffâret lâzım olur ki, altmıs gün oruc tutar. Çocugun anasından,
babasından iznsiz herhangi bir sefere çıkması câiz degildir. Ananın babanın, günâh
olmıyan emrlerine itâ’at etmesi farz-ı ayndır. (Berîka)da, ayak âfetleri basındaki
hadîs-i serîfde, (Ananın, babanın yüzüne merhamet ile bakana, makbûl hac
sevâbı verilir) buyuruldu. Bâlig olan çocugun da, seferin tehlükeli olması veyâ kendisine
muhtâc olmaları hâlinde, iznleri olmadan gitmesi câiz degildir. Ana baba olmazsa,
ced ve cedde onların yerine geçer. Bunlardan iznsiz yapılan hac mekrûh olur.
Ana-baba veyâ babanın terbiye için izn verdigi hoca, çocugu elleri ile üç def’a vurarak
terbiye edebilirler. Fakîr oglunu da evlendirmek babaya vâcibdir. Çocugun
malını ona harc etmege, babası veyâ dedesi velî olur. Anası olmaz. Anası, kendi
yanında kalan çocugun ihtiyâcını onun parası ile satın alabilir.)
(Hadîka), ikinci cild besyüzdoksanbirinci sahîfede diyor ki, (Peygamberimiz “sallallahü
aleyhi ve sellem”, (Allahü teâlâya ve âhıret gününe inanan kadının üç gün-
lük yola, zevci veyâ zî-rahm-i mahreminden biri ile gitmesi halâl olur) buyurdu. Yâ
Resûlallah! Zevcem hacca gidiyor. Ben cihâda gidiyorum. Yanında bulunamıyacagım
denildi. Buna, (Cihâdı bırak. Zevcen ile birlikde hac yap!) buyurdu. Bu hadîs-
i serîfe göre, zevcesini hacca götürmek için, baska mahremi bulunmaz ise, zevcin
cihâddan geri dönmesi lâzımdır. Çünki, zevceyi harâmdan korumak farz-ı
ayndır. Kadının, mahremsiz sefere çıkması câiz olmadıgı gibi, yabancı erkeklerin
ve mahremleri ile giden kadınların da, bir kadını sefere götürmeleri câiz degildir.
Kadının hacca gitmesi için de, yanında mahremi veyâ zevci bulunması lâzımdır. Kız
kardesinin zevci, ya’nî eniste ve teyzenin zevci, kadının mahremi degildir. [Bunların
mahrem olmadıkları (Ni’met-i islâm)ın hac kısmında ve (Alî efendi fetvâsı)nda
yazılıdır.] Mahremin emîn ve âkıl ve bâlig olması lâzımdır. Müslimân da, zimmî de
olabilir. Mecûsî olamaz. Müslimân bir kadın, mecûsî olan mahremi ile ve emîn olmıyan
mahremi ile ve bâlig olmamıs akllı çocuk mahremi ile sefere çıkamaz.
[Böyle çocugun bulunması, halvete mâni’ olamaz.] Bâliga olmamıs, gösterisli kız
da, kadın gibidir. Ya’nî mahremsiz sefere çıkamaz. Hanefî mezhebinde, kadının
mahremsiz sefere çıkması, sözbirligi ile harâmdır. Sâfi’î mezhebinde, kadının
mahremi olmadan, emîn kadınlarla birlikde, yalnız hacca gitmesi câizdir). Hanefî
kadın, Sâfi’îyi taklîd ederek, böyle hacca gidemez. Çünki, mezheb taklîdi, ancak
emr olunan bir is yapılırken, mesakkat, sıkıntı oldugu zemân, bu sıkıntıdan kurtulmak
içindir. Mahrem bir erkegi bulunmıyan kadının hacca gitmesi emr olunmadı
ki, Sâfi’îyi taklîd etmek lâzım olsun. Ya’nî, mahremi olmıyan kadına hacca
gitmek farz olmaz.
Asagıdaki yazı (Dürer-ül-hükkâm) [176] maddesi ekinden alınmısdır:
Âdil veyâ hâli belli olmıyan baba, mükellef olmıyan çocugunun binâ ve her malını,
piyasa fiyâtına veyâ aldanarak kendine ve baskalarına satabilir, parasını çocuga
ve fakîr ise, kendine de nafaka yapar. Fâsık ve isrâf eden baba, satamaz. Çocuk
bâlig olunca, müsterîden bunları geri alabilir. Fekat, iki kat fiyâtla satması sahîh
olup, semeni âdil birine emânet verilir. Fakîr baba, gâib olan büyük oglunun
yalnız menkûl mallarını, kendi nafakası için satabilir. Binâsını, topragını satamaz.
Baba yoksa, vasî de yoksa, babanın babası satabilir. Vasî, çocugun yalnız menkûl
mallarını, yalnız baskalarına satabilir. Vasî, meyyit tarafından ta’yîn edilmis ise,
çocugun malını yüzde elli kârla kendine de satabilir. Hâkim tarafından ta’yîn
edilmis ise, kendisi hiç satın alamaz. Ammâ, yetîm çocuklarının nafakaları için, menkûl
mallarını satabilir. Terekede menkûl mal varken, vasî, meyyitin deyni için, binâ
ve toprak satamaz. Deynden fazla malını da satamaz.
Meyyitin borcunu bir vârisi ödese, bunu terekeden alabilir. Meyyitin borclarını
vârisler öderse, alacaklılar, terekeden ödenmesini istiyemezler. Borclar, terekeden
fazla olunca, vârisler, tereke kadarını ödeyip, terekeyi kurtarırız diyemezler.
Vâris olmıyan biri, bütün borcları ödeyip, tereke malları, alacaklılardan zorla
alamaz.
Borc, terekeden çok ise, dâyin, ya’nî garîm, ya’nî alacaklı bir ise, terekenin hepsi
ona verilir. Çok iseler, tereke, alacakları ile orantılı olarak, hepsine dagıtılır. Vakf
alacagının, diger alacaklardan önceligi yokdur. Taksîmden sonra, baska bir garîm
ortaya çıksa, yeniden hepsine bölünür. Vârisler, kendi malları ile, meyyitin borclarını
ödemege zorlanamaz.
Iki sey vardır ki, bunların hasreti,
kimler olursa olsun, yakar herkesi.
Göz kan aglasa, haklarını ödeyemez,
birisi gençlik, biri de, din karde
 
Üst Alt