En Hayırlı Nesil

nefsimutmainne

Aktif Üyemiz
Sahâbîlerin beşerî planda konumunu belirleyen hadîs-i şerîfler, aynı zamanda sahâbe kıvamına da ışık tutmaktadır. Bu tespitten hareketle, sahâbîlerin “en hayırlı nesil” olduğuyla ilgili rivayetleri hem konum hem de kıvam göstergesi ve belgesi olarak öncelikle dikkate almak durumundayız

Rivayetler



Âişe radıyallah anhâ’dan rivayet edildiğine göre, bir kişi Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e;



“İnsanların en hayırlıları kimlerdir?” diye sordu.



Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem;



“Benim içinde bulunduğum asrın insanları (ashâbım)dır. Sonra ikinci, sonra üçüncü asrın insanlarıdır” buyurdu.1



Abdullah İbn Mes’ud radıyallahu anh’ten rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:



“İnsanların en hayırlısı benim asrım(daki ashâbım)dır. Sonra onları takib edenler(tâbiun), sonra onları takib edenler(etbâu’t-tâbiin)dir. Daha sonra birtakım topluluklar gelir ki onlardan kiminin tanıklığı yeminin önüne geçer, kiminin de yemini tanıklığının önüne geçer.”2



İmrân b. Husayn radıyallahu anh’den rivayet edilen hadîs-i şerîfte de Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:



“Ümmetimin en hayırlıları benim içinde yaşadığım zamandaki ashâbımdır. Sonra onları takip eden (tâbiî)ler, sonra onları takip edenlerdir (etbâu’t-tâbiîler).”



İmran b. Husayn, ‘Nebî sallallahu aleyhi ve sellem kendi asrını takiben iki asır mı yoksa üç asır mı zikretti, tam bilemiyorum’ dedikten sonra Hz. Peygamber’in şöyle buyurduğunu haber vermektedir:



“Sizden sonra bir topluluk gelecektir ki onlar tanıklık etmeleri istenmeden şâhitlik edecekler, adayacaklar adaklarını yerine getirmeyecekler. Onlar arasında tıka-basa yiyip içip semizlenmek (oburluk) belirgin bir duruma gelecek.”3



Ortak Vurgu



Sahâbilerin fazileti konusu hemen bütün hadis kaynaklarında bu üç rivayette ortak cümle olan “hayru’n-nâsi karnî” hadisi ile başlamaktadır. Bu da sahâbîlerin konumunun en özlü, en özgün ve en temel noktadan bu hadiste ifadesini bulduğunu göstermektedir: En hayırlı nesil.



İmam Buhârî (v. 256) bu hadisi fedâil, şehâdât, eyman ve rikak bölümlerinde4 rivayet ederken, konunun fazilet, hukuk, dinî bilinç ve olgunluk gibi ciddi ve önemli boyutları olduğuna dikkat çekmiş olmaktadır.



Hadisin muhtelif rivayetlerinde hep aynı öz vurgulanmıştır. Hatta ehl-i sünnet âlimlerince sahâbe neslinin âdil kabul edilip hadis ilmi açısından tenkid dışı bırakılması görüşü de Hz. Peygamber’in bu hadisindeki tezkiyeye dayandırılmıştır.



Hayırlılığın İki Boyutu



Hadîs-i şerîfte kesin bir vurgu ile belirtilen “en hayırlı nesil” tespitinin doğru anlaşılması ve yorumlanmasında iki nokta önem arzetmektedir.



a. Hadisteki “hayırlılık” tespitini geriye doğru da işletip “bütün insanlık tarihi içinde (nebiler ve resüller dışında) en hayırlı nesil sahâbilerdir”5 sonucuna ulaşanlar buna da “Ben Âdemoğullarının en hayırlı nesillerinden (süzülüp) gönderildim..”6 rivayetini dayanak yapanlar bulunmaktadır.7 Ancak bu hadis, nesillerarası bir üstünlük/ hayırlılık kıyaslamasına değil, Hz. Peygamber’in her nesilde en iyi/temiz bir soy/koldan geldiğine vurgu yapmaktadır. Bir de daha öncekilerin sahâbîleri örnek alma şansları olamayacağı için, sahâbilerin en hayırlı nesil olmalarının öncekiler için pratik herhangi bir faydası olmayacaktır. Bu sebeple böyle genellemeci bir yorum tartışmaya açık bir anlayışı yansıtmaktadır.



Diğer taraftan hayırlılık tespitini yapan hadisin (Hz. Âişe rivayetinde görüldüğü gibi) söylenme sebebi olan “insanların en hayırlıları kimlerdir?” (eyyün-nâsi hayrun?) sorusu mutlak/genel olmakla birlikte, cevabın geriye değil, geleceğe yönelik olarak verilmiş olması, asıl maksadın “müslüman nesillerin en hayırlısı” olduğunu göstermektedir. Cevaptaki örnek gösterme amacı da ancak bu takdirde gerçekleşmiş olacaktır. Nitekim Abdullah İbn Mes’ud’un bazı rivayetlerinde durum, “sizin en hayırlınız (hayruküm) diye; İmrân b. Husayn radıyallahu anh’ın rivayetlerinde ise “sizin”, “ümmetimin” veya “bu ümmetin”8 diye çok daha açık bir şekilde ortaya konulmuş bulunmaktadır.



Rivayetlerin birbirini açıkladığını ve doğru anlamaya yardımcı olduğunu dikkate alarak meseleye bu kayıtlar çerçevesinde bakacak olursak “en hayırlı nesil”den maksadın, ileriye dönük bir anlatım olduğu, yani “müslüman nesiller arasında en hayırlı nesil”in sahâbiler olduğu ortaya çıkar. Genel olarak benimsenen anlam da budur. Esasen sahâbilerin konumuyla ilgili hadîs-i şerîflerdeki diğer tespit ve beyanlar da hayırlılığın müslüman nesiller çerçevesinde bir değerlendirme olduğunu göstermektedir. Hatta, “Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı topluluksunuz. Çünkü siz ma’rufu emreder, münkeri nehyeder ve Allah’a inanırsınız..” âyetinde “hayırlı topluluk” olmanın göstergeleri olarak sayılan emir bi’l-ma’ruf, nehiy ani’l-münker işlevleri de geçmiştekilere değil, mevcutlara ve gelecektekilere yönelik eylemlerdir.



b. “Fazilette sahâbeye kimse yetişemez. Ashâb insanlığın en seçkin ve mümtaz neslidir” Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile sohbet onlara fevkalâde bir olgunluk ve şeref kazandırmıştır. Bu sebeple sonraki nesillerin en kâmilleri olan velilerin büyükleri bile sahâbilerin en küçüklerine eşit olduklarını ileri süremez” diye özetlenebilecek bir anlayışın da varlığı bilinmektedir.



Onlara benzemeye çalışmak dururken sahâbilerle fazilet yarışına girmek hiçbir müslümanın aklından geçmez. Böyle olunca da Hz. Peygamber ile sohbet imtiyazı dışında dinin yaşanması açısından onlara ulaşılamayacağını söylemek bir ölçüde ümit kırıcı olabilir. “Peygamber görmemiş” ama, sahâbî kıvamında dinî bir hayat yaşamaya gayret eden müslümanların olması tabiidir. Bir kere daha belirtelim ki Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in o doyumsuz sohbetinde bulunmak çok çok farklı bir imtiyazdır. Onun sohbetinin kısa sürede temin ettiği açılım ve olgunluğu, elbette başkalarının kazanması mümkün değildir. O, tarihi ayrıcalık sadece sahâbilere aittir. Yine de bu konuda ikinci bir görüş ve yorum olarak Şah Veliyyullah’ın belirttiği gibi,9 “nesillerin yekdiğerine üstünlüğü her yönden ve o nesle mensup olan herkes için geçerli değildir” anlayışına işaret etmek yerinde olacaktır. Şah Veliyyullah’a göre Hz. Peygamber bu gerçeğe şu beyanlarıyla dikkat çekmiştir:



“Ümmetim yağmura benzer, başı mı sonu mu daha hayırlıdır bilinemez.”10



“Sizler benim ashâbımsınız, kardeşlerimiz ise henüz gelmemiş olanlardır.”11



Bu sebeple sahâbe-i kirâm’ın “en hayırlı nesil” olduğunu ifâde ederken “genelde” veya “nesil olarak” kayıtlarını unutmamak gerekir. Yoksa hayırlı/faziletli oldukları bildirilmiş olan nesle mensup herkesin, böyle bir özelliğine işaret edilmemiş herhangi bir nesle mensup herkesten üstün olduğu iddia edilemez. Zira meselâ sahâbiler içinde pek tabiî olarak münâfıklar ve fâsıkların varlığı bilinmektedir.12 O halde sahâbilerin “en hayırlı nesil” olması genel bir değerlendirmeyi yansıtır; müslüman nesiller arası bir üstünlüğü anlatır. Yoksa her bir sahâbînin birey olarak kendilerinden sonraki herkesten tek tek hayırlı olduğu anlamına gelmez. Ya da “en hayırlı nesil” olduğu bildirilen “ashab” ile, Hz. Peygamber’in yakın çevresindeki önde gelen sahâbiler topluluğu kastedilmektedir.



Netice olarak hangi yorum benimsenirse benimsensin, “müslüman nesillerin en hayırlısı” sahâbe neslidir ve sohbet-i Resûl’de bulunmuş olmak özelliği dışında onlar gibi olmaya çalışmak da sonraki müslümanların hem hakkı hem de görevidir. Bu, aslâ sahâbilerle hayırlılık yarışına girmek değil, onlara benzemeye, olgunlaşmaya gayret etmek demektir. Bu açıdan bakıldığında onların durumuna ulaşılabilir mi ulaşılamaz mı tartışmasının da pratikte fazla bir anlamı kalmamaktadır.





--------------------------------------------------------------------------------



Dipnotlar: 1) Müslim, Fedâilü’s-sahâbe 216. 2) Buhâri, Fedâilu’l-ashâb 1, Şehâdât 9. 3) Buhâri, Fedâilu’l-ashâb 1. 4) Buhârî, Şehâdât 9; Fedâil 1, Rikak 7, Eyman 10, 27. 5) Bu anlamda, kimi ravilerinin güvenilirliği tartışmalı bir rivayet (Heysemî, Mecmeu’z-zevâid, X, 16) bulunmaktadır. 6) Buhâri, Menâkıp 23. 7) Bk. Molla Hatır, Fedâilü’s-sahâbeti’l-kirâm, s.172-173. 8) Müslim, Fedâilü’s-sahâbe 45. 9) Bk.Hüccetullahı’l-bâliğa, II, 676 (M.Erdoğan tercümesi). 10) Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 130; Tirmizî, Edep 81. 11) Müslim, Tahâret 39. 12) Şiî anlayış bu gerekçe ile ashâbın adâleti konusunda ehl-i sünnetten ayrılmakta, sadece ehl-i beyt’i (Ezvac-ı tâhirat hariç) âdil kabul etmektedir. (Ancak âl-i âbâ dışındaki büyük sahâbileri bile âdil kabul etmeyen bu anlayış sahipleri, ne gariptir ki kendilerince masum kabul edilen imamlarını tenkide tabi tutmamakla büyük bir çelişkiye düşmektedir.
 
Üst Alt