Nogaylar ve Edige Destanı

TÜRKOĞLU

Aktif Üyemiz
Edige Destanı
Edige Destanı
Cengiz Han dönemi ve ardından Türk Dünyasında, kahramanların hayatının destanlaştırıldığını ve anlatıldığını hepimiz biliyoruz. Ten ve Özi ırmaklarından İrtiş boylarına kadar uzanan geniş ovalarda Nogaylı veya Kıpçak boyları halinde yaşayan Türkler arasında destan repertuarı geçen zaman içinde bünyesine yeni kahramanların hikayeleri katar.

Bu sürecin XV. Yüzyılında yaşamış bir tarihi şahsiyet olan Nogay beylerinden Edige’nin kahramanlıkları etrafında da yine böyle bir destan oluşmuştur. Altınordu’nun Toktamış Han tarafından yönetildiği sırada bu kahraman ortaya çıkmıştır.

Destanın anlatımına göre;

Toktamış ile Edige arasında ceryan eden mücadelenin ardında mensup olduğu Nogaylı boyların uğradığı haksızlıkların ve Edige’nin öldürülmesi için Toktamış’ın düzenlediği planları kahraman, kendisine bağlı adamlarının yardımı ile etkisiz bırakır.

Altınordu topraklarını bırakıp Timur Bek’in yanına erişmek üzere İdil’i aşıp karşı yakaya geçer.

Timur Bek’in kızı Akbilek ile kırk kulunu kaçırıp elinde tutan ve tek başına dünyaya meydan okuyan Kara Tiyin alp adlı bir kahramanın varlığını duyar. Kızın da yardımı ile bu kahramanı öldürür. Akbilek ile kırk kulunu kurtarır. Timur Bek, kızını ve kırk kulunu kurtarıp kendine getirip teslim eden Edige’ye büyük itibar gösterir. Derdini dinler, ona yardım etmek ister. Edige olanları anlatır ve Timur Bek’ten yardım ister. Timur Bek, her türlü yardımı yapar. Toktamış üzerine sefer açar. Sonunda Edige, Nogaylı halkının başına geçer, han olur.

Bütün bu maceralar, mücadeleler Kırım’dan İrtiş boyları arasına kadar uzanan geniş sahada yaşayan Türk destan anlatım repertuarında büyük akisler bırakır. Nogaylı veya Kıpçak diye bilinen Türk boyları arasında şeşenlerin, yıravların “bahşı, cırav, jirav, yomakçı, comokçu, ırçı, ölengçi, akın veya yırçıların” anlatımlarında bu maceralar bir destan metni hüviyeti kazanır.

Her bir Türk boyunun destan anlatıcısı repertuvarında XV. Yüzyıldan sonra, Edige Han’ın maceralarını, kahramanlıklarını anlatan bir Nogaylı “Edige Destanı”yer alır. Bir bakıma bu destan repertuarı, o yüzyıllarda umum Türk destan anlatıcılığının müşterek repertuarıdır ve müşterek bir dil ve üsluba sahiptir.

Türk dünyasının coğrafyası, XVI. yüzyıldan itibaren planlı bir Rus istilasına uğrar ve XIX. yüzyıl yarısından sonra da büyük ölçüde sömürgeleştirilir. Çarlık Rusya’nın ve ardından Sovyet yönetiminin izlediği dil ve kültür politikaları ile müştereklikler yok edildi ve her bir boya dil ve kültür, bir yeni kimlik, bir destan paylaşımı yapıldı. Fakat, destanlar, bu yeni sınırlar ile kendilerini sınırlamaz ve halka daima Nogaylık, Kıpçaklık ve Özbeklik dönemlerini, kaçaklık günlerinde geçen kahramanlıkları yeni şiveler ve yeni yazı dilleri içinde de olsa, hatırlatmaya devam eder. Sanırım bu, destanların hayatiyetini ve zamana ve güçlüklere karşı işlevlerini koruma yeteneklerini gösterir. Bugün, dünyanın bir değişime uğraması belki daha farklı, daha insancıl bir medeniyetin doğuşunu beraberinde getirecektir. Ve destanlar, insanlara geçip geldiği maceraların neleri anlattığını, nerede hata yapıldığını öğretecektir.

Edige Destanı, coğrafi açıdan bakıldığında eski Altınordu, Orta Asya ve Batı Sibirya sahası Türkleri arasında yayılmıştır. Türkler arasında tarihi kültür müşterekliklerini yansıtan edebi/ tarihi bir destan metnidir.

Bir bakıma Avrasya coğrafyası Türkleri arasında hemen hemen bütün destanlar bu müşterekliği yansıtır, dense sanırım yanlış bir hüküm olmaz.
Destanlarda ve destan metinlerinde üzerinde durulacak pek çok husus vardır.

Türk destanlarının repertuar genişliği, zenginliği ve coğrafi yayımının azameti düşünülürse, bunların her birinin başlı başına çalışılması bile bir ömür alabilir. Türk coğrafyasında yaşayan eski Türk inançları üzerine çalışmalarını teksif etmiş bir kişi olarak benim burada üzerinde durmak istediğim husus, bir bakıma yine eski Türk inançlarıyla da ilgili olmalıdır, diye düşünüyorum. Bu nedenle, “Edige Destanı”nda yer alan olağanüstü tipler üzerinde duracağım.

Edige Destanı’nda olağanüstü yeteneklere sahip bilge kişiler yanı sıra yetenekleri kadar her türlü kazadan beladan korunma güçleri ve yenilmez kahraman özellikleri ile donatılmış kahramanlar karşımıza çıkmaktadır. Fakat, bu özellikler sadece Edige Destanı’na mahsus bir özellik değildir. Türk destanlarının büyük bir çoğunluğunda, kahramanlar ile ilgili veya düşmanlarına ait bu tür özelliklere rastlamak mümkündür.

Atlarda bile dil bitip kahraman ile konuştuğu görülür. Onlarında kahramanlar gibi olağanüstü niteliklerle donatılmış bir soydan geldikleri konusunda destan metinlerinde soy ağaçları “secereler” anlatılır.

Kahramanlar gibi onların bineceği atlar da, olağanüstü nitelikle dünyaya gelirler. Edige Destanı’da maceranın kahramanı Edige Han, dünyaya gelişi ve hayatta kalışı açısından olağanüstü bir soy ağacı ila karşımıza çıkar. Dip atası Baba Tükles adlı bir veli veya evliya tipidir. Bu daha doğrusu, o eski Türk destanlarında sıkça görülen bir özellik ile dünyaya gelmiştir. Anası bir “peri” kızıdır. Bu tür kahramanlara, olağanüstü yeteneklerinden dolayı eski hikaye metinlerinde “perizad” sıfatı verildiği de bilinen bir husustur.

Yılmaz KARAHAN
 
Üst Alt