13- Kur'ân'ın İfâdesindeki Î'câza Dâir

MURATS44

Özel Üye
b799.gif
-1-

Bu cümle, evvelki cümlenin neticesi ve aynı zamanda te'kididir. Şöyle ki:
Evvelki cümlede ahdi bozmak, sıla-i rahmi kesmek, arzda fesat yapmak gibi fasıkın cinayetlerini korkunç bir şekilde söyledikten sonra, bu cümlede evvelki tehdit ve korkuyu tekit için, fasıkın cinayetlerinin netice ve cezasını şöyle beyan etmiştir: "O fasıklar, ahiretlerini verip dünyayı aldıkları gibi, hidayeti dalaletle tebdil eden kafasız adamlardır."
Şimdi üçüncü vazifeye geldik. Yani bu ayetin ihtiva ettiği cümlelerin heyetlerinden bahsedeceğiz.
Evvela bunu bilmek lazımdır ki, Kur'an-ı Kerimin ayetleri ve ayetlerin cümleleri ve cümlelerin heyetleri, saniye, dakika, saatleri sayan saatin milleri gibidirler. Millerin her ikincisi birincisine yardım ettiği gibi, bir ayet bir maksadı takip ettiği zaman, cümleleri de o maksadın etrafında dolaşırlar; cümlelerin heyetleri dahi, cümlelerin izini takip ediyorlar. Vaziyetleri öyle bir noktaya gelir ki; halleri, lisan-ı hal ile şu beyti okuyor:


b800.gif


Yani, "Söylediğimiz sözler ayrı ayrı ise de, senin hüsnün birdir. Bütün sözlerimiz, o hüsn-ü cemale işaret ediyorlar." Bunun içindir ki, Kur'an-ı Kerimin selaseti ve yüksek belagati ve nakşındaki inceliği tabaka-i i'caza vasıl olmuştur.


b801.gif
-2-

Bu cümledeki kelimelerin nüktelerinden bahsedeceğiz:
b802.gif
kelimesi, hem hükmün hakikate bağlı olduğuna, hem hükümde vaki olan tereddüd ve inkarların def'ine delalet eder. Öyleyse bu
b803.gif
ayetin başında zikredilen müteselsil tereddüdlere işarettir.



______________________________________

1- Zarar ve hüsrana maruz kalanlar ancak onlardır.
2- Şüphesiz ki Allah sivrisinekle veya ondan daha küçüğüyle misal getirmekten haya etmez. (Bakara Sûresi: 26.)
 

MURATS44

Özel Üye
b804.gif
kelimesi, bundan önce zikredilen Cenab-ı Hak ile mümkinat arasında yaptıkları kıyastaki hatayı, zihnin gözüne sokuyor. Yani, "Nasıl Allah diyorsunuz ve nasıl Allah'ı mümkinata kıyas ediyorsunuz? Allah ünvanını taşıyan Zat, mümkinata kıyas edilebilir mi?"
Sual:
b805.gif
-1- Haya, nefsin sıkılmasıyla yüzde peyda olan kızartıdan ibaret olduğundan, Cenab-ı Hak hakkında bu kelimenin kullanılması muhaldir; muhali nefyetmekte fayda yoktur. Binaenaleyh
b805.gif
yerinde
b807.gif
-2- denilmiş olsaydı, muhaliyete mahal kalmazdı?
Cevap:
b808.gif
-3- ile yapılan temsili iktiza eden ve hüsnünü takdir eden hikmet, belagat vesaire gibi esbaba karşı temsili terk etmek isteyen, hayadan maada tek bir esbab yoktur. Haya da Cenab-ı Hak hakkında muhaldir. Öyleyse, o temsili terk etmeye asla sebep bulunmadığına işareten,
b805.gif
kelimesi,
b810.gif
kelimesine tercih edilmiştir. Çünkü
b811.gif
kelimesi, bu manayı ifade edemez. Yahut
b812.gif
-4- 'nin zikri, onların ahmakçasına söyledikleri
b813.gif
Yani, "Muhammed'in Rabbi bu hakir şeylerden temsil getirmeye haya etmez mi?" diye söyledikleri sözlerindeki
b814.gif
kelimesine müşakelet ve müşabehet içindir. Kur'an-ı Kerim, belagatçe kıymetli olan
b815.gif
-5- üslubuna binaen, onların kullandıkları
b816.gif
kelimesini aynen kullanmıştır. Onların bu sözlerine müşakelet ve müşabehet nokta-i nazarından
b817.gif
-6- yerinde
b818.gif
-7- denilmesi, müşabeheti saklamak için daha münasip olurdu.

________________________________________

1- Haya etmez.
2- Terk etmez.
3- Sivrisinek.
4- Haya eder.
5- Birinin söylediği bir sözün, bir başkası tarafından öncekinin kast ettiği manaya zıt olarak kullanılması.
6- Misal getirmek.
7- Değersiz bir misalden.
 

MURATS44

Özel Üye
Fakat bu münasebetin nazara alınmaması, latif bir üsluba işarettir ki, temsiller, mühür veya imzalar gibi tasdik ve ispat içindir. Nasıl ki yazılan birşey mühürlenmekle tasdik edilmiş olur; aynen bunun gibi, söylenilen bir söz de, bir misal ile tasdik ve ispat edilmiş olur. Yahut
b819.gif
-1- ile paranın darbına ima edilmiştir. Yani, temsillerin darbı ve darb-ı meseller, sikkenin darbı kadar kelama kıymet veriyor. Yani, nasıl ki sikke, gümüş ve altına kıymet veriyor; darb-ı meseller de kelamlara o nisbette kıymet ve itibar veriyor. Ve bu işaretle, vehimleri def etmek için temsillerin güzel bir vasıta olduklarına ve temsillerin bid'a olmayıp belagat sahasında işlek ve güzel bir cadde olduğuna ima edilmiştir. Evet, durub-u emsal, malum kaidelerdendir. Daha kısa ve muhtasar olan masdar-ı
b1124.jpg
-2- üzerine
b821.gif
'nin fiil sigasıyla tercihan zikredilmesi, itirazlarının menşei bizzat temsil olmayıp,
b822.gif
-3- 'nin hakareti olduğuna işarettir. Çünkü temsiller haddizatında kıymetli olup, itirazlara mahal değildirler. Zira
b823.gif
fiildir. Fiil, müstakil ve sabit olmadığından, sanki latiftir. Mütekellimin kastı onda durmuyor, mef'ule geçiyor. Masdar olan
b1124.jpg
ise, isimdir. İsim, müstakil ve sabit olduğu için, sanki kesiftir. Mütekellimin kastını cezb edip, mef'ule vermemesi ihtimali vardır. Binaenaleyh,
b825.gif
-4- denilmiş olsaydı,
b826.gif
-5- mahalli
b1124.jpg
olurdu. Halbuki istihyanın mahalli,
b822.gif
'dir.


b829.gif
-6-

Bundan murad, temsilin hasiyeti olan akli birşeyi hissi birşeyle ve aslı olmayan mevhum birşeyi muhakkak ve mevcut olan birşeyle ve gaip olan bir şeyi, hazır birşeyle tasvir etmektir.
b829.gif
'deki tenkirden anlaşılır ki, burada medar-ı nazar, bizzat meselin zatıdır, sıfatları değildir. Sıfatları ise makamın iktizasına veya mümessel-i lehin haline havale edilmiştir.


_______________________________________

1- Misal getirmek.
2- Misal getirdi.
3- Sivrisinek.
4- Şüphesiz ki Allah kullarını ikaz için misal getirmeyi terk etmez. (Bakara Sûresi: 26.)
5- Haya etmek.
6- Misal ve temsil olarak.
 

MURATS44

Özel Üye
b831.gif
tamimi ifade ettiğinden, kaidenin umumi olduğuna işarettir ki, cevap yalnız onların itiraz ettikleri şeye münhasır kalmasın.
b822.gif
: Pek çok küçük ve hakir şeyler ve hayvanlar bulunduğu halde
b822.gif
'nin tahsisi, inde'l-büleğa temsil için istimali çok olduğuna binaendir.
b834.gif
Yani, kıymet ve belagatçe baûdanın (sinek) mafevki veya küçüklükte baûdanın madunu veyahut hem kıymette, hem küçüklükte baûdanın madunu olan şeyler. Fakat
b835.gif
tabiri, küçük şeyin belagatçe daha garip, hilkatçe daha acip olduğuna işarettir.


b836.gif
-1-

Bu cümlenin evvelki cümleden teferru' ve teşa'ub ettiğini ifade eden
b1080.gif
bu cümleyi her iki şıkkıyla intaç eden zımni ve gizli bir delile işarettir. Tasviri şöyle olsa gerektir:
Cenab-ı Hak, temsili terk etmez. Zira belagatin iktiza ettiği bir temsildir; belagatin iktiza ettiği şey terk edilmez. Öyleyse Cenab-ı Hak bu temsili terk etmez. Binaenaleyh, insafı olan, o temsilin beliğ, hak ve Allah'tan olduğunu bilir. İnatla bakan adam ise hikmetini bilmez, tereddüde düşer, sorar, sual eder, en nihayet istihkar ile inkara girer.
Hülasa: Mü'min, insaflı olduğu için Allah'tan olduğunu tasdik eder. Kafir olan adam inatçı olduğundan, "Bunda ne fayda var?" der.
b838.gif
: Bu
b838.gif
şart edatıdır. Dahil olduğu her iki cümleyi birincisi melzum, ikincisi lazım veya evvelkisi şart, ötekisi meşrut olmak üzere, ikincisini birinci ile bağlar. Evet bu
b838.gif
iki cümler arasında lüzumu tesis etmek için vaz edilmiştir. Binaenaleyh, burada
b841.gif
-2- cümlesinin
b842.gif
-3- cümlesine lazım ve zaruri olduğuna delalet eder. Yani imanı olanın şe'ni, onun hak olduğunu bilmektir.



_______________________________________

1- İman edenler, onun Rablerindn gelen hak olduğunu bilirler. İnkar edenler ise, "Allah bu misalle neyi irade etmiştir" diyorlar. (Bakara Sûresi: 26.)
2- Onun hak olduğunu bilirler.
3- İman edenler, mümin olanlar.
 

MURATS44

Özel Üye
Kendisinden daha kısa olan
b843.gif
-1- kelimesine bedel
b844.gif
-2- denilmesi, onun hak olduğunu bilmek İmân sebebiyle olduğuna ve keza onun hak olduğunu bilmek İmân olduğuna işarettir.
Belagat nokta-i nazarından makama daha münasip olan
b845.gif
-3- cümlesine tercihan
b846.gif
-4- denilmesi onların itirazlarından kastettikleri son neticeye işarettir. Çünkü onlarla maksatları, Allah'tan olduğunu nefyetmektir.
b847.gif


Hakkaniyetin o temsile hasredilmesinden anlaşılır ki, takbih edilmeyip istihsan edilen yalnız
b848.gif
-5- temsilidir.
b849.gif
'nin gayrısı ve
b850.gif
'den daha iyisi, ayıplardan hali olsa bile, belagatçe
b851.gif
nin yerini tutamaz. Çünkü yalnız ayıplardan selamet, kemale delil olamaz.
b852.gif
-6-

O temsilin, Rablerinden nazil olduğunu ifade eden bu kayıt, onlar itirazlarına hedef ittihaz ettikleri, o temsilin nüzulü olduğuna işarettir.
b853.gif
-7-

Bu
b838.gif
-8- evvelki
b838.gif
gibi makablerindeki icmali tafsil etmekle, tahkik ve tekidi ifade ediyor.
b856.gif
-9- 'nun
b857.gif
-10- kelimesine tercihen zikredilmesi, onların bu inkarı, kalblerinde rüsuh peyda eden küfürden neş'et ettiğine ve onun için onları yine küfre götürdüğüne işarettir.


________________________________________

1- Müminler.
2- İman edenler, mümin olanlar.
3- O beliğdir.
4- O haktır.
5- Sivrisinek.
6- Rablerinden.
7- Kafir olanlara gelince.
8- Ama.
9- Küfürde olanlar.
10- Kafirler.
 

MURATS44

Özel Üye
Evvelki cümledeki
b858.gif
-1- 'nin mutabakatı için burada
b859.gif
-2- denmesi münasip iken, onun yerine zikredilen
b860.gif
-3- icaz ve ihtisar için mukadder olan hallerden kinayedir. Takdir-i kelam: "Küfrü olan adam, hakikati bilmez, tereddüde düşer, inkara girer, istifham şeklinde istihkar eder, hakir görür." Ve keza, kendileri dalalette oldukları gibi, ağızlarıyla halkı da dalalete sürüklediklerine işarettir.
b861.gif
-4-

Bu cümleden evvelki cümlede
b862.gif
-5- mukaddem olduğuna nazaran, burada ona münasip olan
b863.gif
-6- 'nin takdimi lazımken,
b864.gif
-7- takdim edilmiştir. Çünkü bu kelamdan maksat, inkar edenlerin itirazlarını reddetmektir. Buna binaen,
b864.gif
kesb-i ehemmiyet ettiğinden, takdim hakkını kazanmıştır.
Sual: Dalalet yerine
b866.gif
hidayet yerine
b867.gif
yani masdardan fiile olan udulden maksat nedir?
Cevap: Fiil-i muzari, teceddüd ve istimrara delalet ettiğinden, yirmi üç sene devam eden nüzul-ü Kur'an'ın parça parça teceddüdü nisbetinde, onların zulmet-i küfriyelerine kat kat zulmetlerin ilavesine sebebiyet verdiğine, mü'minlerin de nüzulün teceddüdü nisbetinde nur-u imanlarının derece derece yükselmesine bais olduğuna işarettir. Ve keza, bu cümle
b868.gif
-8- ilaahir, cümlesiyle işaret edilen istifhama cevap olduğu için, her iki fırkanın vaziyetlerini beyan etmek icap etmiştir. Ve bu icaba binaen, masdara tercihan fiil zikredilmiştir. Yani bir fırkanın vaziyeti dalalet, ötekisinin de hidayettir.


_______________________________________

1- Bilirler.
2- Bilmezler.
3- Derler.
4- Onunla çoklarını dalalete atar ve çoklarını hidayete götrür.
5- İman edenler, mümin olanlar.
6- Onunla hidayete götürür.
7- Onunla dalalete atar.
8- Allah neyi kast etmiştir?
 

MURATS44

Özel Üye
b869.gif
-1-

Evvelki
b870.gif
'dan kemiyet ve adetçe çokluk irade edilmiştir. İkinci
b871.gif
'dan keyfiyet ve kıymetçe çokluk kastedilmiştir. Ve aynı zamanda, Kur'an'ın nev-i beşere rahmet olduğunun sırrına işarettir. Evet, insanların az bir kısmının fazilet ve hidayetlerini çok görmek ve göstermek, Kur'an'ın beşere karşı merhametli ve lütufkar olduğunu gösterir. Ve keza, bir fazilet sahibi, bin faziletsize mukabildir. Bu itibarla, fazileti taşıyan, az olsa da çok görünür.
b872.gif
-2-

Evvelki cümlede mutlak ve müphem olarak zikredilen
b873.gif
'dan hasıl olan vesveseleri, korkuları, tereddütleri bu cümle ile şöyle def etmiştir ki: "Dalalete gidenler, fasıklardır. Dalaletlerinin menşei de fısktır. Fıskın sebebi ise kisbleridir. Suç onlarda olup, Kur'an'da değildir. Dalaleti halk etmek, yaptıklarının cezası içindir." Yine bilinmesi lazımdır ki, bu cümlelerin herbirisi makablini şerh ve beyan eder, mabadi de onu tefsir eder. Demek her cümle, makabline delil, mabadine neticedir. İki silsile ile bunu izah edeceğiz.
1. Allah, o temsilden haya etmez. Çünkü O, temsili terk etmez. Hem o temsil beliğdir. Hem o temsil haktır. Hem o temsil, Allah'ın kelamıdır. Bunu da mü'min olan kimseler bilir.
2. Allah, münkirlerin dedikleri gibi, o temsilden haya etmez. O münkirler, "O temsilin terki lazımdır" diyorlar. Zira o temsilin hikmetini bilmezler. Hem "Bunda ne fayda var?" derler. Hem inkar ediyorlar; zira hakir görüyorlar. Hem, işitmeleriyle dalalete girdiler; zira Kur'an onları dalalete attı. Hem onlar fıskla kabuklarından çıktılar, hem Allah'a olan ahidlerini bozdular, hem sıla-i rahmi kestiler, hem arzda Allah'ın nizam ve intizamını ifsad ettiler. Binaenaleyh, hasir ve zararlı onlardır. Dünyada vicdan, kalb ve ruhun azabı ile, ahirette de Allah'ın gazabıyla ebedi bir azap içinde kalan onlardır.


_______________________________________

1- Çoklarını.
2- Onunla ancak fasıkları dalalete atar.
 

MURATS44

Özel Üye
b874.gif
-1-

Evvela bilinmesi lazımdır ki, Kur'an-ı Kerimin i'caz ve nazmında şek ve şüpheleri ika eden fasıkların, bilhassa bu makamda, bu cümlede mezkur sıfatlarla tavsifleri, pek yüksek ve latif bir münasebeti taşıyor. Evet, sanki Kur'an-ı Kerim diyor ki: "Kur'an-ı ekber denilen kainatın nizamında kudret-i ezeliyenin i'cazını göremeyen veya görmek istemeyen o fasıkların, Kur'an-ı Kerimin de nazm ve i'cazında tereddütleri ve kör gözleriyle i'cazını göremeyip inkar etmeleri, baid ve garip değildir. Zira onlar, kainattaki nizam ve intizamı, tesadüfe; ve tahavvülat-ı garibeyi ve inkılabat-ı acibeyi, abesiyete ve tesadüfe isnad ettiklerinden, bozulmuş olan ruhlarının gözünden o nizam tesettür edip görünmediği gibi, pis fıtratlarıyla da, Kur'an'ın mu'ciz olan nazmını karışık, mukaddemelerini akim, semerelerini acı gördüler."


b875.gif


"Örülmüş kalın bir şeridi açıp dağıtmak" manasını ifade eden
b876.gif
tabiri, yüksek bir üsluba işarettir. Sanki Cenab-ı Hakkın ahdi meşiet, hikmet, inayet'in ipleriyle örülmüş nurani bir şerittir ki; ezelden ebede kadar uzanmıştır. Bu nurani şerit, kainatta nizam-ı umumi şeklinde tecelli ederek, silsilelerini kainatın envaına dağıtırken, en acip silsilesini nev-i beşere uzatmıştır ve ruh-u beşerde pek çok istidat ve kabiliyetlerin tohumlarını ekmiştir. Fakat o istidatların terbiyesini ve neticesini, cüz-ü ihtiyarinin eline vermiştir. O cüz-ü ihtiyarinin yuları da, şeriatın, yani delail-i nakliyenin eline verilmiştir. Binaenaleyh, Cenab-ı Hakkın ahdini bozmamak ve ifa etmek, ancak o istidatları layık ve münasip yerlerine sarf etmekle olur. Ahdin nakzı ise, bozmak ve parçalamaktan ibarettir. Mesela, bazı enbiyayı İmân ve tasdik, bazılarını inkar ve tekzip; bazı hükümleri kabul, bazılarını red; bazı ayetleri tahsin, bazılarını kabih ve çirkin görmek gibi. Zira böylece yapılan nakz-ı ahd nazmı, nizamı, intizamı ihlal eder, bozar.


b877.gif
-2-

Bu cümledeki emir, iki kısımdır.
Birisi, teşriidir ki, sıla-i rahim ile tabir edilen akraba ve mü'minler arasında şer'an emredilen muvasala hattıdır.
Diğeri, emr-i tekvinidir ki, fıtri kanunlarla adetullahın tazammun ettiği emirlerdir. Mesela, ilmin i'tası, manen ameli emrediyor; zekanın i'tası, ilmi emrediyor; istidadın bulunması, zekayı; aklın verilmesi, marifetullahı; kudretin verilmesi, çalışmayı; cesaretin verilmesi, cihadı manen ve tekvinen emrediyor.


______________________________________

1- O fasıklar ki, Allaha verdikleri sözü bozar, Allahın akrabalar ve müminler arasında riayet edilmesini emrettiği keser ve yeryüzünde fesat çıkarırlar. (Bakara Sûresi: 27.)
2- Allahın akrabalar arasında veya müminler beyninde riayet edilmesini emrettiği bağları keserler.
 

MURATS44

Özel Üye
İşte o fasıklar, bu gibi şeylerin arasında şer'an ve tekvinen tesis edilen muvasala hattını kesiyorlar. Mesela akılları marifetullaha, zekaları ilme küs olduğu gibi, akrabalara ve mü'minlere dahi dargın olup, gidip gelmiyorlar.
b878.gif
-1-

Evet, fıskla bozulan bir adam, bataklığa düşüp çıkamayan bir şahıs gibi, çokların da o bataklığa düşmelerini istiyor ki, maruz kaldığı o dehşetli halet, bir parça hafif olsun. Çünkü musibet umumi olursa hafif olur. Ve keza, bir şahsın kalbinde bir ihtilal, bir fenalık hissi uyanırsa, yüksek hissiyatı, kemalatı sukut etmeye başlar; kalbinde tahribata, fenalığa bir meyil, bir zevk peyda olur. Yavaş yavaş o meyil kalbinde büyür; sonra o şahıs, bütün lezzetini, zevkini tahribatta, fenalıkta bulur. İşte o vakit, o şahıs, tam manasıyla arzda yırtıcı bir hayvan, ihtilali çıkarıp büyüten bir bela, fesadı durmayıp karıştıran bir afet kesilir.
Sual: Bir fasıkın fıskıyla arzın müteessir olması akıldan uzaktır.
Cevap: Madem ki arzda nizam var; muvazene de olmalıdır. Hatta nizam, muvazeneye tabidir. Binaenaleyh, bir makinenin dişleri arasına küçük birşey düşerse, makine müteessir olur, belki faaliyeti de durur. Veya faraza iki dağ bir teraziyle tartılırken, terazi muvazi olduğu vakit bir gözüne bir ceviz ilave edilirse, müvazenesi bozulur. Dünyanın da manevi nizam makinesi böyledir. Mütemerrid bir fasıkın fıskı, arzın muvazene-i maneviyesinin bozulmasına vesile olabilir.


b879.gif
-2-

b880.gif
-3- üç şeyi ifade ediyor:
Birisi ihzar,
ikincisi mahsusiyet,
üçüncüsü uzaklıktır.
Demek bu
b881.gif
gaip olan o fasıkları ihzar eder, mahsus bir şekilde gösterir.
Sual: Onların ihzarını icap eden sebep nedir?
Cevap: Samiin talep ve isteğidir. Evet, onların pis ahvalini işiten sami, onlara karşı hissettiği hiddet ve nefretini izale için, hüsran ile tecziye ve tavsiflerinde, sanki onları karşısında hazır olarak görmek istiyor, ta "Oh, oh!" demekle kalbi rahat olsun.


______________________________________

1- Yeryüzünde fesat çıkarırlar.
2- Zarar ve hüsrana maruz kalanlar, ancak onlardır.
3- Onlar.
 

MURATS44

Özel Üye
Müşahedeleri mümkün olmadığı halde
b882.gif
ile mahsus gösterilmeleri, güya pis ahvalleri, habis sıfatları ve şöhret ve kesretleri öyle bir hadde baliğdir ki, herkesin nazar-ı nefreti önünde onların o hallerini tecessüm ettirerek mahsus bir şekilde gösterir. Ve bu işaretten, hasarete mahkum olduklarının sebebi de anlaşılmış olur. O fasıklara raci olan
b883.gif
'nin ifade ettiği uzaklık ise, onların tarik-ı haktan uzaklıkları öyle bir dereceye baliğdir ki, bir daha tarik-ı hakka rücuları mümkün olmayıp, bu yüzden zemme, tahkire müstahak olduklarına işarettir.
Hasrı ifade eden
b884.gif
hasaretin onlara münhasır olduğuna delalet eder. Hatta mü'minlerin bazı dünya lezzetlerinde hasaretleri, hasaret sayılmaz. Ve yine mü'minlerden ehl-i ticaretin ticaretlerinde vaki olan zararları hasaret değildir.
b885.gif
'deki harf-i tarif, cinsi ve hakikati ifade eder. Yani, "Hüsran görenlerin hakikatini, cinslerini görmek isteyen varsa, onlara baksın." Ve keza, onların meslekleri mahz-ı hasarettir, başka hasaretlere benzemiyor.
b886.gif
Hasaretin mutlak bırakılması, yani birşeyle takyid edilmemesi, hasaretin bütün envaına şamil olduğuna işarettir. Mesela, vefa-i ahidde nakz ile hasaret ettiler sıla-i rahimde kat' ile, ıslahda ifsad ile, imanda küfür ile, saadet-i ebediyede şekavetle yaptıkları hasaretler gibi.


• • •
 
Üst Alt