182- Allahü teâlâya kavuşduran tesavvuf yolu ikidir 3.Cild 123.cü mektûb

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
ÜÇÜNCÜ CİLD, 123. cü MEKTÛB

Bu mektûb, Nûr Muhammed Tehârî için yazılmışdır. Allahü teâlâya kavuşduran yolların iki olduğunu bildirmekdedir:


Bismillâhirrahmânirrahîm. Allahü teâlâya hamd olsun ve Onun seçdiği, sevdiği kullarına selâm olsun! İnsanı Allahü teâlâya kavuşduran yollar ikidir: Birincisi peygamberlerin yakınlığı gibi olan (Nübüvvet yolu) olup, insanı aslın aslına ulaşdırır. Peygamberler “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” ve bunların sahâbîleri bu yoldan kavuşmuşlardır. Ümmetlerinden sahâbî olmıyanlar arasından dilediklerini de bu yoldan kavuşmakla şereflendirirler. Fekat bunlar pek azdır. Bu yolda vâsıta, aracı yokdur. Ya’nî vâsıl oldukdan sonra, doğrudan doğruya asldan feyz alırlar. Hiçbiri, ötekine vâsıta olmaz, perde olmaz. İkinci yol, (Vilâyet yolu)dur. Kutblar, evtâd, büdelâ ve nücebâ ve bütün Evliyâ hep bu yoldan kavuşmuşlardır. Bu yol, (Sülûk) yoludur. Evliyânın cezbeleri de, bu yolun cezbeleridir. Bu yoldan kavuşanlar, birbirlerine vâsıta ve perde olurlar. Bu yoldan vâsıl olanların önderi ve en üstünleri ve ötekilere vâsıta olanı, hazret-i Alî Mürtedâ “kerremallahü teâlâ vechehül-kerîm”dir. Bu yolda gelen feyzlerin kaynağı odur. Resûlullahdan “aleyhi ve alâ âlihissalâtü vesselâm” gelen feyzler, ma’rifetler hep onun vâsıtası ile gelir. Fâtımatüz-Zehrâ ve hazret-i Hasen ve hazret-i Hüseyn “radıyallahü teâlâ anhüm”, bu makâmda, hazret-i Alî ile ortakdırlar. Öyle sanıyorum ki, hazret-i Alî, dünyâya gelmeden önce de, bu makâmda idi. Vefât etdikden sonra da, bu yolda her Velîye gelen feyzler, hidâyetler, yine onun vâsıtası ile gelmekdedir. Çünki kendisi, bu yolun en yüksek noktasında bulunuyor. Bu makâmın sâhibi Odur. Hazret-i Alî “radıyallahü teâlâ anh” vefât edince, ondan yayılan feyzler, hazret-i Hasen ve sonra hazret-i Hüseyn vâsıtası ile geldi. Dahâ sonra oniki imâmdan, sağ olanları da vâsıta oldular. Bunlardan sonra gelen Evliyâya feyzler, bu oniki imâm vâsıtası ile geldi. Kutblara, nücebâya da, hep bunlardan geldi. Abdülkâdir-i Geylânî “kuddise sirruh”, Velî oluncaya kadar hep böyle idi. Sonra, bu da bu vazîfeye kavuşdu. Ondan sonraki kutblara ve nücebâya ve bütün Evliyâya oniki imâmdan “kaddesallahü teâlâ esrârehümül’azîz” gelen feyzler, bunun vâsıtası ile geldi. Başka hiçbir Velî bu makâma kavuşamadı. Bunun içindir ki, (Önceki Velîlerin güneşleri batdı. Bizim güneşimiz üfk üzerinde sonsuz kalacakdır) buyurmuşdur. Hidâyet, irşâd feyzinin akmasını güneş ışıklarının yayılmasına benzetmişdir. Feyzin kesilmesine, güneşin batması demişdir. Abdülkâdir-i Geylânî hazretlerine oniki imâmın vazîfeleri verilmişdir. Rüşd ve hidâyete vâsıta olmuşdur. Kıyâmete kadar, her Velîye feyzler onun vâsıtası ile gelecekdir.
Süâl: Müceddid-i elf-i sânî denilen, hicretin bin senesindeki büyük Velînin gelmesi ile, Abdülkâdir-i Geylânî hazretlerinin bu vazîfesi bitmez mi? Çünki, Mektûbâtın ikinci cildinin dördüncü mektûbunda, Müceddid-i elf-i sânî anlatılırken, ikinci bin senelerinde ümmetlere gelen her feyz, kutblara ve evtâda ve büdelâya ve nücebâya da olsa, hep müceddid vâsıtası ile gelir deniliyor?
Cevâb: Müceddid-i elf-i sânî bu vazîfeyi Abdülkâdir-i Geylânî hazretlerinin vekîli olarak yapmakdadır. Kamer, güneşden aldığı ışıkları saçdığı gibi olmakdadır.
Süâl: Müceddid için böyle nasıl söylenebilir? Çünki, hazret-i Îsâ “alâ nebiyyinâ ve aleyhissalâtü vesselâm” gökden inecek ve müceddid olacakdır. Hazret-i Mehdî de “aleyhirrıdvân”, çıkacak ve müceddid olacakdır. Bunların, verecekleri feyzleri başkasından almaları düşünülebilir mi?
Cevâb: Feyz için vâsıta olmak, yukarıda bildirdiğimiz iki yoldan yalnız ikincisindedir. Birinci yolda, ya’nî (Kurb-i nübüvvet) denilen yolda, feyz ve hidâyet, vâsıta ile gelmez. Bu yolda yükselen, arada vâsıta ve perde olmadan vâsıl olur. Kendisine hiçbir kimse vâsıta ve perde olmaksızın feyzlere ve bereketlere kavuşur. Vâsıta olmak ve perde olmak, (Kurb-i vilâyet) denilen yoldadır. Bu iki yolu birbirine karışdırmamalıdır.
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
Hazret-i Îsâ “alâ nebiyyinâ ve aleyhissalâtü vesselâm” ve hazret-
i Mehdî “aleyhirrıdvân”, nübüvvet yolu ile vâsıl olurlar. Seyhayn, ya’nî hazret-
i Ebû Bekr ile hazret-i Ömer “radıyallahü teâlâ anhümâ” da, nübüvvet yolu ile
kavusmuslardır. Resûlullahın “aleyhi ve alâ âlihissalâtü vesselâm” himâyesi altındadırlar.
Sânları çok yüksekdir.
Tenbîh: Bir Velînin (Kurb-i vilâyet) yolundan ilerliyerek (Kurb-i nübüvvet) yoluna
kavusması, böylece her iki yoldan da feyz alması câizdir. Böyle olan Velîyi,
Peygamberlerin ni’metlerinin artıklarına kavusdururlar. Nübüvvet yolundan ulasdırırlar.
Onu, baskalarına feyz vermege vâsıta kılarlar. Her iki yolda da talebeyi
yetisdirmek nasîb ederler. Fârisî mısra’ tercemesi:
Bir kulunu herkesin yetismesine sebeb kılar.
Bu, Allahü teâlânın öyle bir ni’metidir ki, diledigine ihsân eder. Allahü teâlânın
ihsânı pek çokdur. [Imâm-ı Rabbânî “kuddise sirruh” böyle Velîlerdendir. Nübüvvet
yolu ile kemâle gelmisdir. Vilâyet yolu ile de feyz vermekdedir.]
Bu hâllerin, zevklerin, tercümânı Mektûbât,
kitâbıdır ki, ondan nesr oluyor füyûzât.
Ilâhî nûrlar ondan yayılıyor cihâna,
her ne müskilin varsa, yalnız sen basvur ona.
Onu çok oku dostum, bak nûrla dolacaksın,
bizzat musannifinden, feyizyâb olacaksın.
öyle kitâbdır ki o, misli islâmiyyetde,
ne mâzîde yazılmıs, ne yazılır âtîde.
Kur’ândan, hadîslerden sonra gelir bu kitâb,
herkese var içinde, kendine göre hitâb.
Ilm, ihlâs menba’ı, hârikalar diyârı,
onda bulur arayan, esi olmıyan yârı.
Kayyûm-i âlem diyor, her mektûbu babamın,
bir deryâ-yı muhîtdir, sonu görünmez ânın.
Tarîkat ve islâmiyyet, vasl olmusdur burada,
Se’âdet menbaıdır, dünyâda ve ukbâda.
Budur Tabîb-i hâzık, budur her derde devâ,
budur kalblere sifâ, budur rûhlara gıdâ.
Budur Hakkın sevdigi, sevgililerin sözü,
budur islâmın aslı, hem de irfânın özü.
Budur Evliyâların, çesid çesid lisânı,
Ehl-i sünnet yolunun, gâyet açık beyânı!
Askla yanan tâlibe, en iyi haber budur,
bilinmiyen yollarda, sâlike rehber budur.
Gece gündüz dâimâ, oku bu Mektûbâtı,
gayret et duymak için, o lezzeti, o tadı.
Oku, gülen gözlerin yas doluncaya kadar,
oku, hakîkî aska, kavusuncaya kadar.
Oku, elbet o güzel, birgün rû-nümâ olur,
muhabbetle okuyan mâsivâdan kurtulur.
Sâatlerce, günlerce, hep onunla mesgûl ol,
bu sözler te’sîriyle, açılır kalbe bir yol.
Bir kalb ki, mesgûl olur, bu ma’nâyla her zemân,
elbet imdâda gelir, birgün bunları yazan.
 
Üst Alt