6- Besmele ve Fatiha Sûrelerinin Tefsiri

MURATS44

Özel Üye
b120.gif
-1-

Bu kelam, güneş gibidir. Yani, güneş başkalarını gösterdiği gibi, kendini de gösterir, başka bir güneşe ihtiyaç bırakmaz.
b120.gif
başkalarına yaptığı vazifeyi, kendisine de yapıyor; ikinci bir
b120.gif
daha lazım değildir.
Evet
b120.gif
öyle müstakil bir nurdur ki, bu nur, hiçbir şeye bağlı değildir. Hatta bu nurun car ve mecruru bile hiçbir şeye muhtaç değildir. Ancak
b1086.gif
harfinden müstefad olan
b124.gif
-2- veya örfen malum olan
b125.gif
-3- veyahut mukadder olan
b107.gif
-4- 'ün istilzam ettiği
b127.gif
-5- fiillerinden birine mütealliktir.
İhtar:
b120.gif
'taki car ve mecrura müteallik olarak mezkur olan fiiller, besmeleden sonra takdir edilir ki, hasrı ifade etmekle ihlas ve tevhidi tazammun etsin. İsim, Cenab-ı Hakkın zati isimleri olduğu gibi, fiili isimleri de vardır. Bu fiili isimlerin, Gaffar ve Rezzak, Muhyi ve Mümit gibi pek çok nevileri vardır.
Sual: Bu fiili isimlerinin kesretle tenevvüü neden meydana geliyor?
Cevap: Kudret-i ezeliyenin, kainattaki mevcudatın nevilerine, fertlerine olan nispet ve taallukundan husule gelir. Bu itibarla,
b120.gif
kudret-i Ezeliyenin taalluk ve tesirini celb eder. Ve o taalluk, abdin kesbine ve işine yardım edici bir ruh gibi olur. Öyleyse, hiç kimse, hiçbir işini besmelesiz bırakmasın!
b130.gif
Lafza-i celali, bütün sıfat-ı kemaliyeyi tazammun eden bir sadeftir. Çünkü Lafza-i Celal, Zât-ı Akdese delalet eder; Zât-ı Akdesde, bütün sıfat-ı kemaliyeyi istilzam eder. Öyleyse, o lafza-i mukaddese, delalet-i iltizamiye ile, bütün sıfat-ı kemaliyeye delalet eder.
İhtar: Başka ism-i haslarda bu delalet yoktur. Çünkü, başka zatlarda sıfat-ı kemaliyeyi istilzam etmek yoktur.


_______________________________________




1- Allahın adıyla. (Fatiha Sûresi: 1.)
3- Teberrük ediyorum.
4- De!
5- Oku.
 

MURATS44

Özel Üye
b131.gif
-1-

Bu iki sıfatın Lafza-i Celalden sonra zikirlerini icap eden münasebetlerden birisi şudur ki:
Lafza-i Celalden, celal silsilesi tecelli ettiği gibi, bu iki sıfattan dahi cemal silsilesi tecelli ediyor.
Evet, herbir alemde emir ve nehiy, sevap ve azap; terğib ve terhib, tesbih ve tahmid, havf ve reca gibi pek çok füruat, celal ve cemalin tecellisiyle teselsül edegelmektedir.
İkincisi: Cenab-ı Hakkın ismi, Zât-ı Akdesine ayn olduğu cihetle, Lafza-i Celal, sıfat-ı ayniyeye işarettir. '
b113.gif
de, fiili olan sıfat-ı gayriyeye imadır.
b112.gif
dahi, ne ayn ne gayr olan sıfat-ı seb'aya remizdir. Zira
b112.gif
, "Rezzak" manasınadır. Rızık, bekaya sebeptir. Beka, tekerrür-ü vücuttan ibarettir. Vücut ise, birincisi mümeyyize, ikincisi muhassısa, üçüncüsü müessire olmak üzere, "ilim, irade, kudret" sıfatlarını istilzam eder. Beka dahi, semere-i rızık mahsulü olduğu için, "basar, sem', kelam" sıfatlarını iktiza eder ki, merzuk, istediği zaman ihtiyacını görsün, istediği zaman işitsin, aralarında vasıta bulunduğu takdirde o vasıta ile konuşsun. Bu altı sıfat, şüphesiz, birinci sıfatı olan "hayat"ı istilzam ederler.
Sual: Rahman büyük nimetlere, Rahim küçük nimetlere delalet ettikleri cihetle, Rahim'in, Rahman'dan sonra zikri, yukarıdan aşağıya inmek manasına olan "san'atü't-tedelli" kaidesine dahildir. Bu ise, belagatça makbul değildir.
Cevap: Evet, kaşlar göze, gem ata mütemmim oldukları ve onların noksanlarını ikmal ettikleri gibi, küçük nimetler de büyük nimetlere mütemmimdirler. Bu itibarla, mütemmim olan, haddizatında küçük de olsa, faydayı ikmal ettiğinden, büyükten daha büyük olması icap eder.
Ve keza, büyükten beklenilen menfaat küçüğe mütevakkıf ise, o küçük, büyük sırasına geçer; o büyük dahi küçük hükmünde kalır; kilit ile anahtar, lisan ile ruh gibi.
Ve keza, bu makam, nimetlerin tadadı veya nimetlerle imtinan makamı değildir. Ancak, insanları, gizli ve küçük nimetlere tenbih ve ikaz etmek makamıdır. Evvelki makamlardaki "tedelli" şu tenbih makamında "terakki" sayılır. Çünkü, gizli ve küçük nimetleri insanlara göstermek ve insanları onların vücuduna ikaz etmek, daha layık ve daha lazımdır. Bu itibarla, şu meselemizde tedelli değil, terakki vardır.
Sual: Mebde ve me'haz itibarıyla "rikkatü'l-kalb" manasını ifade eden bu iki sıfatın Cenab-ı Hak hakkında kullanılması caiz değildir. Eğer mana-yı hakikatlerinin lazımı ve neticesi olan in'am ve ihsan kastedilirse, mecazda ne hikmet vardır?
Cevap: Bu iki sıfat-"yed" gibi-mana-yı hakikileriyle Cenab-ı Hak hakkında kullanılması muhal olan müteşabihattandır. Müteşabihatta, mana-yı mecazinin, mana-yı hakikinin lafzıyla, üslubuyla gösterilmesindeki hikmet, insanların meluf ve malumları olmayan manaları ve hakikatleri zihinlerine yakınlaştırıp kabul ettirmekten ibarettir. Mesela "yed"in mana-yı mecazisi insanlara me'nus olmadığından, mana-yı hakikinin şekliyle, lafzıyla gösterilmesi zarureti vardır.


______________________________________



1- O Rahman ve Rahimdir. (Fatiha Sûresi: 1.)
 

MURATS44

Özel Üye
b643.gif
-1-

Evvela: Bu kelimeyi makabline bağlattıran cihet-i münasebet, Rahman ve Rahim'in delalet ettikleri nimetlerin hamd ve şükürle karşılanması lüzumundan ibarettir.
Saniyen: Şu
b643.gif
cümlesi, herbiri niam-ı esasiyeden birine işaret olmak üzere, Kur'an'ın dört suresinde tekerrür etmiştir. O nimetler de, "neş'e-i ula ile neş'e-i ulada beka, neş'e-i uhra ile neş'e-i uhrada beka" nimetlerinden ibarettir.
Salisen: Bu cümlenin Kur'an'ın başlangıcı olan Fatiha Suresine fatiha, yani başlangıç yapılması neye binaendir?
Cevap: Kainatın ve dolayısıyla insanların hilkatindeki hikmet ve gaye,


b137.gif
-2-

ferman-ı celilince, ibadettir.
Hamd ise, ibadetin icmali bir sureti ve küçük bir nüshasıdır.
b138.gif
'ın bu makamda zikri, hilkatin gayesini tasavvur etmeye işarettir.
Rabian: Hamdin en meşhur manası, sıfat-ı kemaliyeyi izhar etmektir. Şöyle ki:
Cenab-ı Hak, insanı, kainata cami bir nüsha ve on sekiz bin alemi havi şu büyük alemin kitabına bir fihrist olarak yaratmıştır. Ve Esma-i Hüsnadan herbirisinin tecelligahı olan herbir alemden bir örnek, bir nümune, insanın cevherinde vedia bırakmıştır.



_______________________________________




1- Ezelden ebede her türlü hamd ve övgü, şükür ve minnet, Allaha mahsustur. (Fatiha Sûresi: 2.)
2- Ben, cinleri ve insanları ancak bana İmân ve ibadet etsinler diye yarattım. (Zariyat Sûresi: 56.)
 

MURATS44

Özel Üye
Eğer insan, maddi ve manevi herbir uzvunu Allah'ın emrettiği yere sarf etmekle hamdin şubelerinden olan şükr-ü örfiyi ifa ve şeriate imtisal ederse, insanın cevherinde vedia bırakılan o örneklerin herbirisi, kendi alemine bir pencere olur. İnsan, o pencereden, o aleme bakar ve o aleme tecelli eden sıfatla o alemden tezahür eden isme bir mir'at ve bir ayna olur. O vakit insan, ruhuyla, cismiyle alem-i şehadet ve alem-i gayba bir hülasa olur ve her iki aleme tecelli eden, insana da tecelli eder. İşte bu cihetle, insan, sıfat-ı kemaliye-i İlahiyeye hem mazhar olur, hem muzhir olur. Nitekim Muhyiddin-i Arabi,


b139.gif
-1-

hadis-i şerifinin beyanında, "Mahlukatı yarattım ki, Bana bir ayna olsun ve o aynada cemalimi göreyim" demiştir.


b130.gif
:
b1069.gif
burada ihtisas içindir. Hamdin Zât-ı Akdese has ve münhasır olduğunu ifade eder. Bu
b1069.gif
'ın mütealliki olan ihtisas hazf olduktan sonra ona intikal etmiştir ki, ihlas ve tevhidi ifade etsin.
İhtar: Müşahhas olan birşeyin umumi bir mefhumla mülahaza edildiğine binaen, Zât-ı Akdesde müşahhas olduğu halde, Vacibü'l-Vücud mefhumuyla tasavvur edilebilir.
b143.gif
: Yani, herbir cüz'ü bir alem mesabesinde bulunan şu alemi bütün eczasıyla terbiye ve yıldızlar hükmünde olan o cüzlerin zerratını kemal-i intizamla tahrik eder.


Evet, Cenab-ı Hak, herşey için bir nokta-i kemal tayin etmiştir ve o noktayı elde etmek için o şeye bir meyil vermiştir. Herşey, o nokta-i kemale doğru hareket etmek üzere, sanki manevi bir emir almış gibi muntazaman o noktaya müteveccihen hareket etmektedir. Esna-yı harekette onlara yardım eden ve manilerini def eden, şüphesiz, Cenab-ı Hakkın terbiyesidir.
Evet, kainata dikkatle bakıldığı zaman, insanların taife ve kabileleri gibi, kainatın zerratı, münferiden ve müçtemian Halıklarının kanununa imtisalen, muayyen olan vazifelerine koşmakta oldukları hissedilir. (Yalnız bedbaht insanlar müstesna!)



__________________________________



1- Keşfül-Hafa, 2:13.
 

MURATS44

Özel Üye
b144.gif
-1-

Bu kelimenin sonundaki
b145.gif
yalnız i'rab alametidir,
b146.gif
-2-
b147.gif

-3- gibi. Veya cem' alametidir; çünkü, alemin ihtiva ettiği cüzlerin herbirisi bir alemdir. Veyahut, yalnız manzume-i şemsiyeye münhasır değildir. Cenab-ı Hakkın, şu gayr-ı mütenahi fezada çok alemleri vardır.
Evet,


b148.gif
-4-

ve


b149.gif
-5-

de olduğu gibi, burada da ukalaya mahsus cem' sigasıyla gayr-ı ukala cem'lendirilmiştir. Bu ise, kavaide muhaliftir?


Evet, alemin ihtiva ettiği uzuvların birer akıl, birer mütekellim suretinde tasavvur edilmesi, belagatin en makbul bir prensibidir. Zira, kainatın alem ile tesmiyesi, kainatın Saniine olan delaleti, şehadeti, işareti içindir. Binaenaleyh, kainatın uzuvları da Sanie olan delaletleri, şehadetleri için birer alem olmaları icap eder. Öyleyse, Saniin o uzuvları terbiyesinden ve o uzuvların da Sanii ilam etmelerinden anlaşılır ki, o uzuvlar; birer hayy, birer akıl, birer mütekellim suretinde tasavvur edilmiştir. Binaenaleyh, bu cem'de kavaide muhalefet yoktur.


_______________________________________



1- Alemler. (Fatiha Sûresi: 2.)
2- Yirmi.
3- Otuz.
4- Ezelden ebede her türlü hamd ve övgü, şükür ve minnet, Allaha mahsustur. Allahın nice felekleri var ki, içinde yıldızlar, güneş ve ay dönüp dururlar.
5- "... Onları bana secde ederken gördüm." (Yusuf Sûresi: 4.)
 

MURATS44

Özel Üye
b150.gif
-1-

Makabliyle bu iki sıfatın nazmını icap eden şöyle bir münasebet vardır ki:
Biri menfaatleri celp, diğeri mazarratları def etmek üzere terbiyenin iki esası vardır. "Rezzak" manasına olan
b112.gif
birinci esasa, "Gaffar" manasını ifade eden
b113.gif
de ikinci esasa işaretleri için birbiriyle bağlanmıştır.


* * *

b153.gif
-2-

Makabliyle şu sıfatın nazmını iktiza eden sebep şudur ki:
Şu sıfat, rahmeti ifade eden makabline neticedir. Zira, kıyametle saadet-i ebediyenin geleceğine en büyük delil, rahmettir. Evet, rahmetin rahmet olması ve nimetin nimet olması, ancak ve ancak haşir ve saadet-i ebediyeye bağlıdır. Evet, saadet-i ebediye olmasa, en büyük nimetlerden sayılan aklın, insanın kafasında yılan vazifesini görmekten başka bir işi kalmaz. Kezalik, en latif nimetlerden sayılan şefkat ve muhabbet, ebedi bir ayrılık düşüncesiyle, en büyük elemler sırasına geçerler.
Sual: Cenab-ı Hakkın herşeye malik olduğu bir hakikat iken, burada haşir ve ceza gününün tahsisi neye binaendir?
Cevap: Şu alemin, insanlarca, hakir ve hasis sayılan bazı şeylerine kudret-i ezeliyenin bizzat mübaşereti azamet-i İlahiyeye münasip görülmediğinden, vaz edilen esbab-ı zahiriyenin o gün ref'iyle; herşeyin şeffaf, parlak içyüzüyle tecelli edip Saniini, Halıkını vasıtasız göreceğine işarettir.
b154.gif
-3- tabiri ise, haşrin vukuunu gösteren emarelerden birine işarettir. Şöyle ki: Saniye, dakika, saat ve günleri gösteren haftalık bir saatin millerinden birisi devrini tamam ettiği zaman, behemehal ötekiler de devirlerini ikmal edeceklerine kanaat hasıl olur. Kezalik, yevm, sene, ömr-ü beşer ve ömr-ü dünya içinde tayin edilen manevi millerden birisi devrini tamam ettiğinde, ötekilerin de-velev uzun bir zamandan sonra olsun-devirlerini ikmal edeceklerine hükmedilir.


_________________________________



1- O Rahmandır; rahmeti bütün varlıkları kuşatır ve bütün yaratıklarının her türlü rızkını merha-metle yetiştirir. O Rahimdir; yaratıklarına karşı pek şefkatli ve merhametlidir. (Fatiha Sûresi: 3.)
2- O hesap gününün sahibidir. (Fatiha Sûresi: 4.)
3- Gün.
 

MURATS44

Özel Üye
Ve keza, bir gün veya bir sene zarfında vukua gelen küçük küçük kıyametleri, haşirleri gören bir adam, saadet-i ebediyenin, haşrin tulu-u fecriyle, şahsı bir nev' hükmünde olan insanlara ihsan edileceğine şüphe edemez.
b155.gif
kelimesinden maksat ya cezadır, çünkü o gün hayır ve şerlere ceza verilecek bir gündür; veya hakaik-i diniyedir, çünkü hakaik-i diniye o gün tam manasıyla meydana çıkar. Ve daire-i itikadın, daire-i esbaba galebe edeceği bir gündür.
Evet, Cenab-ı Hak, müsebbebatı esbaba bağlamakla, intizamı temin eden bir nizamı kainatta vaz etmiş. Ve herşeyi, o nizama müraat etmeye ve o nizamla kalmaya tevcih etmiştir. Ve bilhassa insanı da, o daire-i esbaba müraat ve merbutiyet etmeye mükellef kılmıştır. Her ne kadar dünyada, daire-i esbab daire-i itikada galip ise de, ahirette hakaik-i itikadiye tamamen tecelli etmekle, daire-i esbaba galebe edecektir. Buna binaen, bu dairelerin herbirisi için ayrı ayrı makamlar, ayrı ayrı hükümler vardır. Ve her makamın iktiza ettiği hükme göre hareket lazımdır. Aksi takdirde, daire-i esbabda iken tabiatıyla, vehmiyle, hayaliyle daire-i itikada bakan Mutezile olur ki, tesiri esbaba verir. Ve keza, daire-i itikadda iken, ruhuyla, imaniyle daire-i esbaba bakan da, esbaba kıymet vermeyerek Cebriye mezhebi gibi tembelcesine bir tevekkülle nizam-ı aleme muhalefet eder.


b161.gif
-1-

b1079.gif
zamirinde iki nükte vardır.
Birincisi: Makablinde zikredilen sıfat-ı kemaliyenin
b1079.gif
zamirinde müstetir ve mutazammın olduğuna işarettir. Çünkü, o sıfatların birer birer tadadından hasıl olan büyük bir şevkle, gaybdan hitaba, yani ism-i zahirden şu
b1079.gif
zamirine iltifat ve intikal olmuştur. Demek
b1079.gif
zamirinin mercii, geçen sıfat-ı kemaliye ile mevsuf olan Zattır.
İkincisi: Elfaz okunurken manalarını düşünmek, belagat mezhebinde vacip olduğuna işarettir. Çünkü, manalar düşünülürse, nazil olduğu gibi okunur. Ve o okuyuş, tabiatıyla, zevkiyle hitaba incirar eder.
Hatta '
b161.gif
yu okuyan adam, sanki
b162.gif
-2- cümlesindeki emre imtisalen okuyor gibi olur.


_______________________________________



1- Ancak sana kulluk ederiz. (Fatiha Sûresi: 5.)
2- Kendisini görüyormuşsun gibi Rabbine kullukta bulun. (Hadis-i Şerif: Sahihü'l-Camiüs's-Sağir, 1049.)
 

MURATS44

Özel Üye
Cem' sigasıyla zikredilen
b807.gif
-1- deki zamir, üç taifeye işarettir.
Birincisi, insanın vücudundaki bütün aza ve zerrata racidir ki, bu itibarla şükr-ü örfiyi eda etmiş olur.
İkincisi, bütün ehl-i tevhidin cemaatlerine aittir; bu cihetle şeriata itaat etmiş olur.
Üçüncüsü, kainatın ihtiva ettiği mevcudata işarettir. Bu itibarla, şeriat-ı fıtriye-i kübraya tabi olarak hayret ve muhabbetle kudret ve azametin arşı altında sacid ve abid olmuş olur.
Bu cümlenin makabliyle vech-i nazmı,
b807.gif
'nun
b165.gif
-2- 'ye tefsir ve beyanı olmakla
b166.gif
-3- 'de bir netice ve bir lazım olmasıdır.
İhtar:
b167.gif
-4- 'nin takdimi, ihlası vikaye etmek içindir. Ve zamir-i hitap da, ibadetin sebep ve illetine işarettir. Çünkü, hitaba incirar eden, geçen sıfatla muttasıf olan Zat, elbette ibadete müstehaktır.


b168.gif
-5-

b820.gif
-6- 'de müstetir zamir,
b807.gif
'nun faili gibi, o üç cemaatten herbirine racidir. Yani, "Bizim vücudumuzun zerratı veya ehl-i tevhid cemaatı veyahut kainat mevcudatı, bütün hacat ve maksatlarımıza, bilhassa en ehem olan ibadetimize, Senden iane ve tevfik istiyoruz."
b167.gif
kelimesinin tekrarlanmasındaki hikmetin, birincisi, hitap ve huzurdaki lezzetin arttırılmasına; iİkincisi, ayan makamının bürhan makamından daha yüksek olduğuna; üçüncüsü, huzurda sıdk olup kizbin ihtimali olmadığına; dördüncüsü, ibadetle istianenin ayrı ve müstakil maksatlar olduklarına işarettir.
Bu iki fiili birbiriyle bağlayan münasebet, ücretle hizmet arasındaki münasebettir. Zira ibadet, abdin Allah'a karşı bir hizmetidir. İane de, o hizmete karşı bir ücret gibidir. Veya mukaddeme ile maksud arasındaki alakadır. Çünkü iane ve tevfik, ibadete mukaddemedir.
b167.gif

kelimesinin takdiminden doğan hasr, abdin, Cenab-ı Hakka karşı yaptığı ibadet ve hizmetle, vesait ve esbaba olan tezellülden kurtuluşuna işarettir. Lakin, esbabı tamamen ihmal ve terk etmek iyi değildir. Çünkü, o zaman Cenab-ı Hakkın hikmet ve meşietiyle kainatta vaz edilen nizama karşı bir temerrüd çıkar.


__________________________________



1- Kulluk ederiz.
2- Hamd olsun.
3- O, hesap gününün sahibidir. (Fatiha Sûresi: 4.)
4- Ancak sana.
5- Ancak Senden yardım dileriz. (Fatiha Sûresi: 5.)
6- Yardım dileriz.
 

MURATS44

Özel Üye
Evet, daire-i esbabda iken tevekkül etmek, bir nevi tembellik ve atalettir.


b173.gif
-1-

Hidayeti talep etmekle ianeyi istemek arasında ne münasebet vardır?
Evet, biri sual, diğeri cevap olduklarından birbiriyle bağlanılmıştır. Şöyle ki:
b820.gif
-2- ile iane talep edilirken makam iktizasıyla "Ne istiyorsun?" diye varid olan mukadder sual,
b173.gif
ile cevaplandırılmıştır.
b173.gif
ile istenilen şeylerin ayrı ayrı ve müteaddit olmasır
b173.gif
manasının da ayrı ayrı ve müteaddit olmasını icap eder. Sanki
b173.gif
dört masdardan müştakdır. Mesela, bir mü'min hidayeti isterse,
b173.gif
sebat ve devam manasını ifade eder. Zengin olan isterse, ziyade manasını, fakir olan isterse i'ta manasını, zayıf olan isterse iane ve tevfik manasını ifade eder. Ve keza,
b179.gif
(Her şeyi halk ve hidayet etmiştir.) manasında bulunan ayet-i celilesi -3- hükmünce, zahiri ve batıni duygular, afaki ve harici deliller, enfüsi ve dahili bürhanlar, peygamberlerin irsaliyle, kitapların inzali gibi vasıtalar itibarıyla da hidayetin manası taaddüt eder.
İhtar: En büyük hidayet, hicabın kaldırılmasıyla hakkı hak, batılı batıl göstermektir.
b181.gif
-4-


_________________________________



1- Bize hidayet et. (Fatiha Sûresi: 6.)
2- Senden yardım dileriz.
3- Bu manadaki ayet Taha Suresi 50. Ayettir. Manası: Herşeyi yerli yerince yaratan, fayda ve zararlarını gösteren onu yaratılış maksadına sevk eden [Allahtır].
4- Allahım! Bize hakkı hak olarak göster ve ona uymayı nasip et; batılı da, batıl olarak göster ve ondan da sakınmayı nasip et. Amin.
 

MURATS44

Özel Üye
b182.gif
-1-

Sırat-ı müstakim şecaat, iffet, hikmetin mezcinden ve hülasasından hasıl olan adl ve adalete işarettir. Şöyle ki:
Tagayyür, inkılap ve felaketlere maruz ve muhtaç şu insan bedeninde iskan edilen ruhun yaşayabilmesi için üç kuvvet ihdas edilmiştir. Bu kuvvetlerin, birincisi, menfaatleri celp ve cezb için kuvve-i şeheviye-i behimiye, ikincisi, zararlı şeyleri def için kuvve-i sebuiye-i gadabiye, üçüncüsü, nef' ve zararı, iyi ve kötüyü birbirinden temyiz için kuvve-i akliye-i melekiyedir.
Lakin, insandaki bu kuvvetlere şeriatça bir had ve bir nihayet tayin edilmişse de, fıtraten tayin edilmemiş olduğundan, bu kuvvetlerin herbirisi, tefrit, vasat, ifrat namıyla üç mertebeye ayrılırlar. Mesela, kuvve-i şeheviyenin tefrit mertebesi humuddur ki, ne helale ve ne de harama şehveti, iştihası yoktur. İfrat mertebesi fücurdur ki, namusları ve ırzları payimal etmek iştihasında olur. Vasat mertebesi ise iffettir ki, helaline şehveti var, harama yoktur.
İhtar: Kuvve-i şeheviyenin yemek, içmek, uyumak ve konuşmak gibi füruatında da bu üç mertebe mevcuttur.
Ve keza, kuvve-i gadabiyenin tefrit mertebesi, cebanettir ki korkulmayan şeylerden bile korkar. İfrat mertebesi tehevvürdür ki, ne maddi ve ne manevi hiçbir şeyden korkmaz. Bütün istibdadlar, tahakkümler, zulümler bu mertebenin mahsulüdür. Vasat mertebesi ise şecaattir ki, hukuk-u diniye ve dünyeviyesi için canını feda eder, meşru olmayan şeylere karışmaz.
İhtar: Bu kuvve-i gadabiyenin füruatında da şu üç mertebenin yeri vardır.
Ve keza, kuvve-i akliyenin tefrit mertebesi gabavettir ki, hiçbir şeyden haberi olmaz. İfrat mertebesi cerbezedir ki, hakkı batıl, batılı hak suretinde gösterecek kadar aldatıcı bir zekaya malik olur. Vasat mertebesi ise hikmettir ki, hakkı hak bilir, imtisal eder; batılı batıl bilir, içtinap eder.


b183.gif
-2-


_______________________________________



1- Dos doğru yol ... (Fatiha Sûresi: 6.)
2- Kime hikmet verilmişse, işte ona pekçok hayır verilmiştir. (Bakar Sûresi: 269.)
 
Üst Alt