7- Birden İhtar Edilen Bir Mesele

NuSReT

Aktif Üyemiz
b561.gif
-1-. ve
b562.gif
-2-. her musibetzedeye baktığı gibi, bu geçen hastalık cihetiyle bize de baktığını yazıyor.
Evet, Hafız Ali o noktayı tam görmüş. Ben de tasdiken derim ki: Eğer o hastalık yirmi derece tezâuf etseydi, bizlere kazandırdığı neticeye nispeten yine ucuz düşerdi ve rahmet olurdu. Fakat Hafız Ali'nin kendi üstadı hakkında, benim haddimden pek çok ziyade isnat ettiği meziyet ve masumiyeti, onun masum lisanıyla hakkımda medih olarak değil, belki bir nevi dua olarak tasavvur ediyoruz.
Hem Hafız Ali'nin, Sav gibi yerler, karyeler ve Isparta birer medrese-i Nuriye hükmüne geçmesi ve Risale-i Nur'un sadık şakirtleri harikulâde olarak günden güne yükselmeleri ve tenevvür etmeleri, bizleri, belki Anadolu'yu, belki âlem-i İslamı mesrur ve müferrah eden bir hakikatli haber telâkki ediyoruz.
Âhir fıkrasında, Muhbir-i Sâdıkın haber verdiği "Mânevî fütuhat yapmak ve zulümatı dağıtmak zaman ve zemin hemen hemen gelmesi" diye fıkrasına, bütün ruh u canımızla rahmet-i İlahiyeden niyaz ediyoruz, temenni ediyoruz. Fakat biz Risale-i Nur şakirtleri ise, vazifemiz hizmettir; vazife-i İlahiyeye karışmamak ve hizmetimizi onun vazifesine bina etmekle bir nevi tecrübe yapmamak olmakla beraber, kemiyete değil, keyfiyete bakmak, hem çoktan beri sukut-u ahlâka ve hayat-ı dünyeviyeyi her cihetle hayat-ı uhreviyeye tercih ettirmeye sevk eden dehşetli esbap altında Risale-i Nur'un şimdiye kadar fütuhatı ve zındıkların ve dalâletlerin savletlerini kırması ve yüz binler biçarelerin imanlarını kurtarması ve herbiri yüze ve bine mukabil yüzer ve binler hakikî mümin talebeleri yetiştirmesi, Muhbir-i Sâdıkın ihbarını aynen tasdik etmiş ve vukuatla ispat etmiş ve ediyor, inşaallah daha edecek. Ve öyle kökleşmiş ki, inşaallah hiçbir kuvvet Anadolu'nun sinesinden onu çıkaramaz. Tâ ahir zamanda, hayatın geniş dairesinde, asıl sahipleri, yani Mehdî ve şakirtleri Cenab-ı Hakkın izniyle gelir, o daireyi genişlettirir ve o tohumlar sümbüllenir. Bizler de kabrimizde seyredip Allah'a şükrederiz.
Hafız Ali'nin kıymettar bir kardeşimiz olan Aydınlı Hasan Âtıf hakkında medhi ve tafsili bizi minnettar etti. O kardeşimiz haslar içinde her sabah yanımızdadır.
• • •

Aziz, sıddık kardeşlerim,
Sizi tebrik ediyoruz; hakikaten müdakkik hâfızlarsınız. Hüsrev'in yazdığı Kur'an'da incecik sehivlerini bulmanız, hıfzınızın kuvvetine tam delâlet ediyor. Bizler size minnettar olduk ve teşekkür ediyoruz. Cenab-ı Hak sizlerden ebeden râzı olsun. Bu münasebetle, Risale-i Nur'un bir kahramanı olan Hüsrev,
1 "Biz senin göğsüne genişlik vermedik mi?" İnşirah Sûresi: 94:1.
2 "Gerçekten zorlukla beraber bir kolaylık vardır." İnşirah Sûresi: 94:6​
 

NuSReT

Aktif Üyemiz
Risale-i Nur'un hizmetinde gösterdiği harikaları nümune olmak için bir kısmını beyan edeceğiz. Şöyle ki:
Bu zat, dokuz on sene zarfında dört yüz risale kadar dikkatli ve tevafuklu olarak Risale-i Nur'dan yazdığı gibi, hâfız olmadığı halde yazdığı iki mükemmel Kur'an'la ve üçüncüsünü müteferrik surette, gözle görünür bir nevi i'câz-ı Kur'an'ı gösterir bir tarzda üç Kur'anı yazmış, tam mukabele edilmeden bize gelmiş, biz de mukabele etmeden size göndermiştik. Sizler de, kemal-i dikkatle, hareke ve harflerde gördüğünüz kırk elli sehiv, Hüsrev'in kaleminin ne derece harika olduğunu gösterir. Çünkü her Kur'an'ın 300 bin 620 harfinde o kadar hareke ve sükûnlarında yalnız kırk elli sehiv bulunması, o kalemin isabette harika olduğunu gösterir.
Latiftir ki, Hüsrev'in sehvini bulan bir zat, iki harfte bir sehiv etmiş, Hüsrev yüz bin harfte bir sehiv etmiş. Tashih eden, iki harfte noktayı bırakıp sehiv etmiş. Demek o dikkatli hâfızın o sehvi, Hüsrev'in o sehvini affettiriyor.
Hem bu Hüsrev'in kalemi gibi fikri, kalbi de o nisbette harika diyebiliriz. Risale-i Nur'a karşı irtibatı ve iştiyakı ve kanaati gittikçe terakki ve inkişaf ediyor. Hiçbir hâdise onu sarsmıyor, fütur vermiyor.
Hem onun bir harikası odur ki: Risale-i Nur'a beş sene yabani kaldığı halde, birden intisap edip bir ay zarfında on dört risaleyi Risale-i Nur'dan yazmış.
Hem Kur'an'ın gözle görünen bir nevi lem'a-i i'câziyeyi, beş altı mushafta işaretler yaptım, hatt-ı Arabî-i Kur'anileri mükemmel olan kardeşlerime taksim ettim. Bunların içinde hatt-ı Arabî-i Kur'an'da Hüsrev onlara yetişemediği halde, birden umum o kâtiplere ve hatt-ı Arabî muallimine tefevvuk eyledi. Ve hatt-ı Arabîde, en mümtaz kardeşlerimizden o derece geçti. Umumen onlar tasdik edip, "Evet, bizden geçti; biz ona yetişemiyoruz" dediler. Demek Hüsrev'in kalemi, Kur'an-ı Mucizü'l-Beyânın ve Risale-i Nur'un mucizevâri kerametleri ve harikalarıdır.
Kardeşiniz
Said Nursî


• • •
Evvelce, hayat-ı dünyeviyeyi hayat-ı uhreviyeye tercih etmeye dair yazılan iki parçaya tetimmedir.
Bu acip asrın hayat-ı dünyeviyeyi ağırlaştırması ve yaşamak şeraitini ağırlatması ve çok etmesi ve hâcât-ı gayr-ı zaruriyeyi görenekle, tiryaki ve müptelâ etmekle hâcât-ı zaruriye derecesine getirmesiyle hayatı ve yaşamayı, herkesin her vakitte en büyük maksat ve gayesi yapmıştır. Onunla hayat-ı diniye ve ebediye ve uhreviyeye karşı ya set çeker, veya ikinci, üçüncü derecede bırakır. Bu hatasının cezası olarak öyle dehşetli bir tokat yedi ki, dünyayı başına cehennem eyledi.
İşte bu dehşetli musibette, ehl-i diyanet dahi büyük bir vartaya düşüyorlar ve kısmen anlamıyorlar.​
 

NuSReT

Aktif Üyemiz
Ezcümle:
Ben gördüm ki, ehl-i diyanet, belki de ehl-i takvâ bir kısım zatlar bizimle gayet ciddi alakadarlık peyda ettiler. O bir iki zatta gördüm ki, diyaneti ister ve yapmasını sever, ta ki hayat-ı dünyeviyesinde muvaffak olabilsin, işi rastgelsin. Hatta tarikatı, keşif ve keramet için ister. Demek ahiret arzusunu ve dinî vezâifin uhrevî meyvelerini dünya hayatına bir dirsek, bir basamak gibi yapıyor. Bilmiyor ki, saadet-i uhreviye gibi saadet-i dünyeviyeye dahi medar olan hakaik-i diniyenin fevâid-i dünyeviyesi, yalnız müreccih (tercih edici) ve teşvik edici derecesinde olabilir. Eğer illet derecesine çıksa ve o amel-i hayrın yapmasına sebep o fayda olsa, o ameli iptal eder; lâakal ihlası kırılır, sevabı kaçar.
Bu hasta ve gaddar ve bedbaht asrın bela ve vebasından ve zulüm ve zulmetinden en mücerreb bir kurtarıcı, Risale-i Nur'un mizanları ve muvazeneleriyle, neşrettiği nur olduğunu kırk bin şahit vardır. Demek Risale-i Nur'un dâiresine yakın bulunanlar içine girmezse, tehlike ihtimali kavîdir.
Evet
b563.gif
. işaretiyle, bu asır hayat-ı dünyeviyeyi hayat-ı uhreviyeye, ehl-i İslama da bilerek, severek tercih ettirdi.
Hem 1334 tarihinden başlayıp, öyle bir rejim ehl-i İslam içine de sokuldu. Evet
b564.gif
cifir ve ebced hesabıyla 1333 veya dört ederek, aynı vakitte, eski Harb-i Umumîde İslamiyet düşmanları galebe çalmakla, muahede şartlarını, dünyayı dine tercih rejimi mebdeine tevafuk ediyor. İki üç sene sonra bilfiil neticeleri görüldü.
• • •
Aziz, sıddık kardeşlerim,
Bu şiddet-i soğukta sizden haber almadığım için merak eyliyorum. Size, bu soğuğun bana verdiği şefkatli bir endişeden çıkan arkadaki meseleyi gönderiyorum. Belki size de faydası olur.
Hem buraca faydası görülen haşre dair parçaları Onuncu Sözün ahirinde toplayıp, bir lâhikası hükmüne gelmiştir. Birinci parça, Dokuzuncu Şua olan mukaddeme-i haşriye, Onuncu Sözün arkasında yazılacak ve bunun arkasında, o mukaddeme-i haşriyenin birinci makamının yerinde ve bedeline "Otuzuncu Lem'anın İsm-i Hayy'a dair Dördüncü Remzi" yazılacak. Bunun arkasında, İkinci Şua olan Tevhid Risalesinin haşri ispatına dair hâtimesinin başından ta "Bu haşrin dört meselesi şimdilik yeter. Yine sadedimize dönüyoruz" cümlesine kadar yazılacak. Sonra bunun arkasından İhtiyarlar Lem'asının Beşinci Ricasının ortasından
"Onlar dünya hayatını seve seve ahirete tercih ederler." İbrahim Sûresi: 14:3.​
 

NuSReT

Aktif Üyemiz
başlayan, "Evet, nass-ı hadisle, nev-i beşerin en mümtaz şahsiyetleri olan yüz yirmi dört bin enbiyanın, ilâ ahir..." ta Altıncı Ricaya kadar yazılacak. Eğer haşre ait sair risalelerde bunlar gibi parçalar varsa, münasip görseniz ilâve edersiniz. Bunların heyet-i mecmuasının tesiri büyüktür.
• • •
Gayet ehemmiyetlidir.
b635.gif

b524.gif

Şiddet-i şefkat ve rikkatten, bu kışın şiddetli soğuğuyla beraber manevi ve şiddetli bir soğuk ve musibet-i beşeriyeden biçarelere gelen felâketler, helâketler, sefaletler, açlıklar şiddetle rikkatime dokundu. Birden ihtar edildi ki:
Böyle musibetlerde kâfir de olsa hakkında bir nevi merhamet ve mükâfât vardır ki, o musibet ona nispeten çok ucuz düşer. Böyle musibet-i semaviye masumlar hakkında bir nevi şehadet hükmüne geçiyor.
Üç dört aydır ki, dünyanın vaziyetinden ve harbinden hiçbir haberim yokken, Avrupa'da, Rusya'daki çoluk çocuğa acıyarak tahattur ettim. O manevi ihtarın beyan ettiği taksimat bu elîm şefkate bir merhem oldu. Şöyle ki:
O musibet-i semaviyeden ve beşerin zalim kısmının cinayetinin neticesi olarak gelen felâketten vefat eden ve perişan olanlar, eğer on beş yaşına kadar olanlar ise, ne dinde olursa olsun şehit hükmündedir. Müslümanlar gibi büyük mükâfât-ı maneviyeleri, o musibeti hiçe indirir.
On beşinden yukarı olanlar, eğer masum ve mazlum ise, mükâfâtı büyüktür, belki onu Cehennemden kurtarır. Çünkü ahirzamanda madem fetret derecesinde din ve din-i Muhammedîye (a.s.m.) bir lâkaytlık perdesi gelmiş. Ve madem ahirzamanda Hazret-i İsâ'nın (a.s.) din-i hakikîsi hükmedecek, İslamiyetle omuz omuza gelecek. Elbette şimdi, fetret gibi karanlıkta kalan ve Hazret-i İsa'ya (a.s.) mensup Hıristiyanların mazlumları, çektikleri felâketler onlar hakkında bir nevi şehadet denilebilir. Hususan ihtiyarlar ve musibetzedeler, fakir ve zayıflar, müstebit büyük zalimlerin cebir ve şiddetleri altında musibet çekiyorlar. Elbette o musibet onlar hakkında medeniyetin sefahetinden ve küfranından ve felsefenin dalâletinden ve küfründen gelen günahlara keffaret olmakla beraber, yüz derece onlara kârdır diye hakikatten haber aldım, Cenab-ı Erhamürrâhîmine hadsiz şükrettim. Ve o elîm elem ve şefkatten teselli buldum.​
 

NuSReT

Aktif Üyemiz
Eğer o felâketi gören zalimler ise ve beşerin perişaniyetini ihzar eden gaddarlar ve kendi menfaati için insan âlemine ateş veren hodgâm, alçak insî şeytanlar ise, tam müstehak ve tam adalet-i Rabbaniyedir.
Eğer o felâketi çekenler mazlumların imdadına koşanlar ve istirahat-i beşeriye için ve esasat-ı diniyeyi ve mukaddesat-ı semaviyeyi ve hukuk-u insaniyeyi muhafaza için mücadele edenler ise, elbette o fedakarlığın manevi ve uhrevî neticesi o kadar büyüktür ki, o musibeti onlar hakkında medâr-ı şeref yapar, sevdirir.
• • •
Kardeşlerim,
Bugünlerde Rumuzat-ı Semaniyeye ait iki risaleyi ehemmiyetli talebelerle bir yere gönderdim. Yol kapandı, gitmedi. O iki risaleyi tekrar dikkatle mütalaa ettim. Fikren dedim ki: "Bu zevkli, güzel, meraklı, şirin bir maksada giden bu tevafuklu yolda ne için sevk edilmeden perde indi, başka yolda sevk edildik, çalıştırıldık?"
Birden ihtar edildi ki: O gaybî esrarı açacak olan meslekten yüz derece daha ehemmiyetli ve kıymetli ve umumî ihtiyaca medar ve herkes bu zamanda ona şiddetle muhtaç ve İslamiyetin temel taşları olan hakaik-i imaniye hazinesine hizmet etmeye ve istifadeye zarar gelecekti. En büyük ve en yüksek maksat olan hakaik-i imaniyeyi, ikinci derecede bırakacaktı. Onun için idi.
Sûre-i
b566.gif
. remzinde, esrar-ı gaybiye gösterildi, birden kapandı, perde indi.
Hem bu sır içindir ki, o yolda fazla istihdam edilmedik. Yalnız o meslek-i tevafukiyenin tereşşuhatından Risale-i Nur'un hakkaniyetine bir imza ve cezaletine bir ziynet ve huruf-u Kur'aniyenin intizamından ve vaziyetlerinden tezahür eden bir nevi i'câz çıktı. Daha o yolda çalıştırılmadık.
Umum kardeşlerimize ve Risale-i Nur'da ders arkadaşlarıma birer birer selam ve dua ederiz ve dualarını rica ederiz.
• • •
Isparta'daki kardeşlerimize,
Lâtif bir rüyanın kadere ait bir meseleyi, şuhud derecesinde bize kanaat verdiği gibi, o lâtif rüyanın ciddi ikinci parçası bizlere manevi bir müjde ve beşaret verdiği cihetle, siz kardeşlerimize beyan ediyoruz. Şöyle ki:
"Allah'ın yardımı ve fetih geldiği zaman." Nasr Sûresi: 110:1.​
 

NuSReT

Aktif Üyemiz
İki gün evvel Üstadımız rüyada görüyor ki: Ben, yani Feyzi ile beraber gezmeye çıkıyoruz. Giderken, birden ben Üstadıma söylüyorum ki: "Buradan ben ayının tesbihini toplayacağım." Üstadım da bakıyor ki, beyaz ipler gibi dolaşmış birşey görüyor. Bu acip güldürecek sözümden ve ayıya tesbih isnat etmek vaziyetimden çok şiddetli gülerek uyanmış. Uyandıktan sonra da gülmüş. Akşama kadar hiç görülmemiş bir tarzda, yirmi otuz defa o hâdise-i nevmiyeyi gülerek benimle mülâtefe etti. Münasebet olmayan bazı şeylerle tabire çalıştıksa da tabire münasebet tutmadı.
Sonra ikinci gün âdet-i müstemirrede, kendi tecrübesiyle rüya-yı sadıkanın kısmen aynı günde, kısmen ikinci günün aynı saatinde, bana benzeyen bir dost-ki, rüyada Üstadıma benim suretimde görünmüş-Üstadımızın yanına geldi. Dedi ki: "Ayının yağını toplayanlardan alıp ve müezzin ve tesbih yapan bir adamın tavsiyesiyle mühim bir adama, her sabah hastalık için yutmasını nasıl görüyorsun?"
Üstadımız da, rüyada güldüğü gibi aynen öyle gülmüş. Birden rüya hatırına gelip bu acip ve aynı aynına tabiri kemal-i taaccüp ve hayretle karşılayıp ona demiş: "Sakın istimal etmesin."
Yirmi Sekizinci Mektubun rüyaya ait birinci risalesinin altıncı nüktesinde rüya-yı sadıka, kader-i İlahinin herşeyi ihata ettiğine bir hüccet-i katıa hükmünde Üstadımız binler tecrübeyle gördüğü gibi, aynen bu vakıa dahi bizlere şuhud derecesinde kat'î ispat etti ki, hâdisat, vücuda gelmeden evvel mukadderdir, malûmdur, muayyendir, kader-i İlahinin mizanıyla geliyor diye, bu rükn-ü imaniye bize gayet lâtif ve kat'î bir nümune oldu.
Hem aynı rüyanın ikinci tabakasında Üstadımız görüyor ki, Risale-i Nur'un heyetine bir ferman geliyor. Birden geldi, o kudsi ferman Kur'an çıktı. Bunun tabiri, aynı günün aynı tecrübe saatinde, Kur'an'ın Hizbü'l-Ekberi ümit edilmediği bir vakitte, malûm Âsiye Hanımın hanesinde etrafı tezyin edilen Hizbü'l-Ekberi yüz senelik bir güzel kap içinde, o kabın, üstünde sırmayla padişahların mühim fermanlarında tuğra-i şâhâne işlenmiş olduğunu gördük.
Üstadımız dedi ki: Ferman geldi diye Kur'an çıktı. Şimdi de, Kur'an'ın Hizbü'l-Ekberi geldi. Üstünde ferman tuğrası bulunduğundan, Risale-i Nur'un heyetine beşaretli ve medâr-ı feyiz ve terakki bir ferman-ı Rabbanî hükmüne geçeceğini rahmet-i İlahiyeden bekliyoruz. Bu tabirden sonra ikinci günü, sizin çok kıymettar hediyeniz hakikî tabirini güneş gibi meydana çıkardı.
Risale-i Nur talebelerinden ve daimi hizmetçilerinden
Emin ve Küçük Hüsrev olan Feyz
 

NuSReT

Aktif Üyemiz
Aziz, sıddık, mübarek, masum kardeşlerim,
Sizin çok mübarek ve nazarımızda çok kıymettar ve benim nazarımda Cennetin
b567.gif
. tarafından ebedî ve Firdevsî bir hediye-i kudsiye gibi geçen ve gelen iki bayramı Cennetin şekerlemeleri ve tatlıları gibi tatlılaştıran ve ziynetlerin ve nakışların yetmiş tarzlarını giyen hurilerin hulleleri ve libasları gibi, manevi meclisimizi ziynetlendiren kalem hediyenizi aldık. Bu hediye, Risale-i Nur hizmeti noktasından ne derece ehemmiyetli olduğunu bugünlerde başıma gelen ve rüyama giren bir hadiseyle anlayınız. Şöyle ki:
Bu çok kıymettar manevi hediyeyi almazdan üç gün evvel, aynen hediyeniz Kastamonu'ya geleceği anında rüyada görüyorum ki, terfi-i makam ve rütbe için bizlere bir ferman-ı şâhâne manevi bir cânipten geliyor, kemal-i hürmetle ellerinden tutup bize getiriyordular. Biz baktık ki, o ferman-ı âli Kur'an-ı Azîmüşşân olarak çıktı. O halde bu mana kalbe geldi: Demek Kur'an yüzünden Risale-i Nur'un şahs-ı manevisi ve biz şakirtleri, bir terfi ve terakki fermanını âlem-i gayptan alacağız.
Şimdi tabiri ise, o fermanı temsil eden masumların kalemiyle manevi tefsir-i Kur'an'ı aldığımızdır. Bu rüyanın şimdiki tabiri çıkmadan bir iki saat evvel Feyzi ile Emin'in gösterdikleri tabir dahi haktır ve ehemmiyetlidir.
Hem bu medâr-ı sürur ve ferah olan hediye-i nuraniyeyi bir hiss-i kablelvukuyla benim ruhum tam hissetmiş, akla haber vermemişti ki, o gelmeden iki gün evvel, Feyzi ve Emin'in fıkrasında beyan edilen, rüyayı gördüğüm gecenin gününde, sabahtan akşama kadar ve ikinci günü de kısmen hiç görmediğim bir tarzda bir sevinç, bir sürur hissedip mütemadiyen bir bahaneyle ferahımı izhar edip, otuz kırk defa tebessümle güldüm.
Hem ben ve hem Feyzi, taaccüp ve hayret ettik. Otuz günde Haşiye bir defa gülmeyen, bir günde otuz defa gülmek bizleri hayrette bıraktı. Şimdi anlaşıldı ki, o sürur, o sevinç mezkûr manevi fermanı temsil eden masumların ve ümmîlerin kalemlerinin yazıları, nesl-i âtînin sahaif-i hayatlarına, âlem-i İslamın sahife-i mukadderatına ve ehl-i İmân istikbalinin defterlerine neşr-i envar edeceklerinin ve o masumların halis ve sâfi amelleri ve hizmetleriyle sahife-i âmâlimizde hasenatlarını yazıp kaydetmesinin ve Risale-i Nur şakirtlerinin mukadderatını mesudâne idamesinin haberini veren, o daha gelmeyen hediyeden geliyordu. Benim, o azim yekûndan hisseme düşen binden bir cüz'ü ruhen hissedilmiş, beni mesrurâne heyecana getirmiş idi.
Haşiye Evet, hiçbir vakit Üstadımızı bu kadar neş'eli görmemiştik. Sebebini bilmediğimizden hayret ediyorduk.
Emin, Feyzi
"Ebediyen yaşlanmayacak çocuklar." Vâkıa Sûresi: 56:17; İnsan Sûresi: 76:19.​
 

NuSReT

Aktif Üyemiz
Evet, böyle yüzer masumların makbul amelleri ve reddedilmez duaları sair kardeşlerimin defterlerine geçmesi misilli, benim gibi bir günahkârın sahife-i âmâline dahi girmesi, binler sürur ve sevinç verir. Böyle karanlık bir zamanda, bu ağır şerait altında böyle masumâne ve kahramanâne çalışmak için, biz, hem o masumları ve o ümmîleri ve muallimlerini tebrik, hem peder ve validelerini tebrik, hem köylerini tebrik, hem memleketlerini, hem milletlerini, hem Anadolu'yu tebrik ederiz.
Mübarek masumların ve ümmîlerin herbirisine birer hususi teşekkürnâme ve tebriknâme yazmak elimden gelseydi yazacaktım. Öyleyse bu arzumu bilfiil yazılmış gibi kabul etsinler. Ben onların isimlerini bir daire suretinde yazacağım, dua vaktinde bakacağım. Hem onları Risale-i Nur'un has şakirtleri dairesine dahil edip, bütün manevi kazançlarıma hissedar edeceğim.
Benim tarafımdan onların peder ve validelerine veya akrabalarına ve üstadlarına selamlarımızı tebliğ ediniz. Cenab-ı Hak, onları ve evlâtlarını dünyada ve ahirette mesut eylesin. Amin.
Umum kardeşlerimize birer birer selam ve dua ederiz ve dualarını Kur'an'ın medh ü senasına mazhar olan bu leyâli-i aşir olan on gecelerde rica ediyoruz. Emin'in ve Feyzi'nin rüyaya dair fıkralarını da leffen gönderiyorum.

• • •

Aziz, sıddık kardeşlerim,
Bütün ruh u canımla bayramınızı tebrik ederim. Ve bu bayramımı çok mübarekleştiren mübarek masumların ve muhterem ümmî ihtiyarların ve üstadların bu defa gönderdikleri kıymettar risaleleri beş cilt olarak güzelce ciltlettirerek, tanzim ettik. İnşaallah onlardan çok istifade edilecek. O mübarek masumların ve muhterem ümmîlerin masumane ve halisane yazdıkları risaleler, Risale-i Nur'un kerametine, yazıları da bir keramet ilâve ettiğini ve en güzel yazılardan ziyade tesirli olduğunu hissediyoruz.
Hatta Feyzi'nin güzelce ciltlettiği çocukların tevafuklu mecmuasını getirdiği vakit kuluncum ziyade ağrıyordu. Dedim: "Aman kardeşim, benim kuluncumu tut, pek ağrıyor." Birden o mecmuayı açtık; baktım, birden öyle bir şifa oldu ki, kuluncumu unuttuk. Sonra tahattur ettik, hayret ettik.
Hem o risaleleri yazanların isimlerini, hem yaşlarını, o beş mecmuanın başlarında medâr-ı ibret ve onlara dua ettirmek için derc edeceğiz. Onları ve hususan üstadlarını ve peder ve validelerini benim tarafımdan birer birer, hem bu hizmetlerini hem bayramlarını tebrik ediniz.
Hem Isparta hakkında benim büyük ümidimi fiilen ispat ettikleri için, bana büyük bir teselli verdikleri için, ölünceye kadar minnettarlığımı onlara ve mübarekler heyetine ve medrese-i Nuriye ve Nur ve Gül fabrikası sahiplerine tebliğ ediniz.​
 

NuSReT

Aktif Üyemiz
Namaz tesbihatının sırrına göre, nasıl ki namazdan sonra tesbih ve zikir ve tehlille bir hatme-i muazzama-i Muhammediye (a.s.m.) ve zikir ve tesbih eden ve rû-yi zemin kadar geniş bir halka-i tahmidat-ı Ahmediye (a.s.m.) dairesine tasavvuran ve niyeten girmek medâr-ı füyuzat olduğu gibi, ben ve biz de, Risale-i Nur'un geniş daire-i dersinde ve halka-i envarında ders alan ve dua eden ve çalışan binler masum lisanların ve mübarek ihtiyarların dualarına ve âmâl-i salihalarına hissedar olmak ve dualarına âmin demek hükmünde olarak, onlarla tayy-ı mekân ederek, hayalen omuz omuza, diz dize bulunmak hayaliyle ve niyetiyle ve tasavvuruyla kendimizi fevkalhad bahtiyar biliyoruz. Hususan ahir ömrümde böyle kıymettar, masum manevi evlatları ve yüzer küçük Abdurrahman'ları bulmak, benim için dünyada bir cennet hayatı hükmüne geçiyor.
Geçen Ramazan-ı Şerifte, hastalığım münasebetiyle, herbir kardeşim benim hesabıma birer saat çalışmalarının pek büyük neticesini aynelyakîn ve hakkalyakin gördüğümden, böyle duaları reddedilmez masumların ve mübarek ihtiyarların ve bahtiyar üstadlarının, benim hesabıma ara sıra lisanen ve kalben duaları ve çalışmaları, kalemleriyle yardımları, benim Risale-i Nur'a hizmetimin uhrevî bir netice-i bâkiyesini dünyada dahi bana gösterdi.
b568.gif

• • •
Çok ehemmiyetlidir.

Aziz, sıddık kardeşlerim,
Bugünlerde, gayet sadık ve dikkatli bir kardeşimizin ihtiyatsızlığından küçük bir tokat yemesi münasebetiyle, hem bu dört ay müddetçe, binler adam kadar alâkadar olduğum halde ahval-i âlemden, siyaset ve harpten kat'iyen bir haber almayıp ve istemeyip ve merak etmez bir tarzda bulunmamdan, Feyzi ve Emin gibi has kardeşlerimin hayretleri ve istifsarları sebebiyle bir hakikatten, çok defa beyan ettiği gibi yine bir parça ondan bahsetmek lüzum oldu. Şöyle ki:
Hakaik-i imaniye, herşeyden evvel bu zamanda en birinci maksat olmak ve sair şeyler ikinci, üçüncü, dördüncü derecede kalmak ve Risale-i Nur'la onlara hizmet etmek en birinci vazife ve medâr-ı merak ve maksud-u bizzat olmak lazım iken, şimdiki hâl-i âlem hayat-ı dünyeviyeyi, hususan hayat-ı içtimaiyeyi ve bilhassa hayat-ı siyasiyeyi ve bilhassa medeniyetin sefahet ve dalâletine ceza olarak gelen gadab-ı ilâhinin bir cilvesi olan Harb-i Umumînin tarafgirâne, damarları ve âsabları tehyîç edip bâtın-ı kalbe kadar, hatta hakaik-i imaniyenin elmasları derecesine o zararlı, fâni arzuları yerleştirecek derecesinde bu meş'um asır öyle​
 

NuSReT

Aktif Üyemiz
şırınga etmiş ve ediyor ve öyle aşılamış ve aşılıyor ki, Risale-i Nur dairesi haricinde bulunan ulemalar, belki de velîler o siyasî ve içtimaî hayatın rabıtaları sebebiyle, hakaik-i imaniyenin hükmünü ikinci, üçüncü derecede bırakıp, o cerayanların hükmüne tabi olarak, hemfikri olan münafıkları sever. Kendine muhalif olan ehl-i hakikati, belki ehl-i velayeti tenkit ve adâvet eder, hatta hissiyat-ı diniyeyi o cereyanlara tabi yaparlar.
İşte bu asrın bu acip tehlikesine karşı, Risale-i Nur'un hizmet ve meşgalesi, şimdiki siyaseti ve cerayanlarını o derece nazarımdan ıskat etmiş ki, bu Harb-i Umumîyi bu dört ayda merak etmedim, sormadım.
Hem Risale-i Nur'un has talebeleri, bâki elmaslar hükmünde olan hakaik-i imaniyenin vazifesi içinde iken zalimlerin satranç oyunlarına bakmakla vazife-i kudsiyelerine fütur vermemek ve fikirlerini onlarla bulaştırmamak gerektir.
Cenab-ı Hak, bize, nur ve nuranî vazifeyi vermiş, onlara da zulümlü zulümatlı oyunları vermiş. Onlar bizden istiğna edip yardım etmedikleri ve elimizdeki kudsi nurlara müşteri olmadıkları halde, biz onların karanlıklı oyunlarına vazifemizin zararına bakmaya tenezzül etmek hatadır. Bize ve merakımıza, dairemiz içindeki ezvak-ı maneviye ve envar-ı imaniye kâfi ve vâfidir.
Umum kardeşlerimize birer birer selam ve bayramlarını tebrik ederiz.
b126.gif

Said Nursî

• • •

b570.gif
.

Aziz, sıddık kardeşlerim,
Tekrar bayramlarınızı bu havalideki kardeşlerimizle beraber tebrik ediyoruz. Sizin beş altı mektubunuza mukabil beş altı mektup yazmak hakkınızdır; fakat benim ümmîliğim için kusura bakmazsınız. Bir kısa mektupla iktifa ediyorum.
Her türlü noksandan uzak olan Allah'ın adıyla. "Hiçbir şey yoktur ki Onu övüp Onu tesbih etmesin." (İsrâ Sûresi: 17:44)
Karın taneleri adedince, Allah'ın selamı, rahmeti ve bereketi sizin üzerinize olsun.​
 
Üst Alt