76- Îsâ “aleyhisselâm” Peygamber idi, Ona tapılmaz

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
ÎSÂ “aleyhisselâm” İNSAN İDİ, ONA TAPILMAZ Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” efendimize, Necrândan bir hıristiyan hey’eti gelmişdi. Necrân, Hicâz ile Yemen arasında bir şehr idi. Bunlar, altmış süvârî olup, içlerinden yirmidördü büyükleri idi. Bunların içinde üçü en büyükleri idi. Reîsleri Abdülmesîh idi. İçlerinden Ebülhâris bin Alkama, en âlimleri idi. Âhır zemân Peygamberinin alâmetlerini İncîlde okumuş idi. Fekat, dünyâ mevkı’ini, şöhretini sevdiği için müslimân olmıyordu. Çünki, ilmi ile meşhûr olup, kayserlerden ikrâm görür, birçok kiliselere emr verirdi. Medîneye gelip, ikindi nemâzından sonra, Mescid-i şerîfe girdiler. Üstlerinde süslü papas elbiseleri vardı. O sırada, onların da nemâz vakti gelmiş olduğundan, Mescid-i şerîfde nemâza kalkmışlar, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” de, (Bırakınız kılsınlar) buyurmuşdu. Şarka doğru kıldılar. Üç büyükleri konuşmağa başladı. Söz arasında, Îsâ “aleyhisselâm” için, ba’zan Allah diyorlar, ba’zan Allahın oğlu, ba’zan da, üç tanrıdan biri diyorlardı. Allah demelerine sebeb, ölüleri diriltir, hastaları iyi ederdi. Gaybları haber verir, çamurdan kuş yapıp üfleyince uçardı diyorlardı. Allahın oğlu olduğuna sebeb, belli bir babası olmaması idi. Üçden birisi olmasına sebeb de, Allah (yapdık, yaratdık) diyor. Eğer bir olsaydı, (yapdım, yaratdım) derdi diyorlardı. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, bunları dîne da’vet etdi. Birkaç âyet-i kerîme okudu. Îmâna gelmediler. (Biz senden önce îmân etdik) dediler. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, (Yalan söyliyorsunuz! Allahın oğlu var diyenin îmânı olmaz) buyurdu. Allahın oğlu değilse, o hâlde bunun babası kim, dediler.
Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki: — Biliyor musunuz? Allahü teâlâ, hiç ölmez ve herşeyi varlıkda tutan Odur. Îsâ “aleyhisselâm” ise yok idi ve yok olacakdır.
Onlar — Evet biliyoruz.
Resûlullah — Bilmiyor musunuz, babasına benzemiyen hiçbir yavru var mı?
Onlar — Her yavru babasına benzer. [Koyun yavrusu, koyuna benzer.]
Resûlullah — Bilmiyor musunuz, Rabbimiz herşeyi yaratıyor, büyütüyor, besliyor. Hâlbuki Îsâ “aleyhisselâm” bunların birini yapmıyordu.
Onlar — Evet, yapmıyordu.
Resûlullah — Rabbimiz, Îsâ aleyhisselâmı dilediği gibi yaratdı değil mi?
Onlar — Evet, yaratdı.
Resûlullah — Rabbimiz yimez, içmez. Onda değişiklik olmaz, bunu da biliyor
musunuz?
Onlar — Evet, biliyoruz.
Resûlullah — Îsâ aleyhisselâmın anası var idi. O, her çocuk gibi dünyâya geldi. Onlar gibi beslendi. Yir, içer, zararlı maddeleri kendinden atardı. Bunu da biliyorsunuz değil mi?
Onlar— Evet, biliyoruz.
Resûlullah — O hâlde, Îsâ “aleyhisselâm” sandığınız gibi nasıl olur?
Onlar, birşey demeyip, susdular. Biraz sonra:
Yâ Muhammed “aleyhisselâm”! Sen onun (Allahın kelimesi ve Ondan bir rûh) olduğunu söylemiyor musun, dediler.
Resûlullah — Evet buyurdu.
Onlar — Eh, bu da bize yetişir deyip inâd etdiler.
Bunun üzerine, Allahü teâlâ, onları mübâheleye çağırmasını emr etdi. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” de, bana inanmıyorsanız, gelin sizinle mübâhele edelim. Ya’nî, (Hangimiz zâlim isek, yalancı isek, Allahü teâlâ ona la’net etsin, diyelim!) buyurdu. Allahü teâlânın bu emri, Âl-i imrân sûresinin, altmışbirinci âyet-i kerîmesinde bildirilmekdedir.
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
Seyyid dedikleri Şerhabîl, bunları toplayıp, (Bunun Peygamber olduğu herşeyinden anlaşılıyor. Bununla mübâhele edersek, ne biz kurtuluruz, ne de, bizden sonra gelenlerimiz kurtulur. Muhakkak bir belâya uğrarız!) dedi. Mübâhele etmekden kaçındılar ve (Yâ Muhammed “sallallahü aleyhi ve sellem”! Senden râzıyız. Ne istersen sana verelim. Eshâbından “radıyallahü teâlâ anhüm ecma’în” bir emîn kimseyi bizimle berâber gönder, vergilerimizi ona verelim!) dediler.
Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” yemîn edip, gâyet emîn bir kimseyi sizinle gönderirim buyurdu. Eshâb-ı kirâm “aleyhimürrıdvân” emîn olarak kimin şerefleneceğini merâk ediyorlardı. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” (Kalk, yâ Ebâ Ubeyde!) buyurdu. Ümmetin emîni budur, diyerek berâber gönderdi.
Sulh şartı şöyle idi: Her sene, ikibin elbise vereceklerdi. Bini Recebde, bini Safer ayında teslîm edilecekdi. Her elbise ile de, kırk dirhem [135 gram] gümüş verilecekdi. Reîsleri Abdülmesîh ile seyyidleri Şerhabîl, sonradan müslimân olup, Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” hizmetinde bulunmakla şereflendiler.
93 — ÎSÂ “aleyhisselâm” PEYGAMBERDİR, ONA
TAPILMAZ

Büyük islâm âlimi, (Tefsîr-i kebîr) ve çeşidli kıymetli kitâbların sâhibi, İmâm-ı Fahreddîn Râzî “rahmetullahi aleyh” Âl-i imrân sûresinde, altmışbirinci âyet-i kerîmeyi tefsîr ederken buyuruyor ki:
Hârezm şehrinde idim. Şehre bir papasın geldiğini ve hıristiyanlığı yaymak için çalışdığını işitdim. Yanına gitdim. Konuşmağa başladık. Bana, (Muhammed aleyhisselâmın Peygamber olduğunu gösteren delîl nedir?) dedi. Şu cevâbı verdim:
Fahreddîn Râzî — Mûsânın, Îsânın ve diğer Peygamberlerin “aleyhimüsselâm” hârikalar, mu’cizeler gösterdiği haber verildiği gibi, Muhammed aleyhisselâmın da mu’cizeler gösterdiği haber verilmişdir. Bu haberler tevâtür hâlindedir. Tevâtür ile gelen haberleri, yâ kabûl eder veyâ red edersin. Red eder ve mu’cize, bir zâtın Peygamber olduğunu isbât etmez der isen, mu’cizeleri tevâtür ile bize haber verilen diğer Peygamberlere de inanmaman lâzım gelir. Şâyet tevâtür ile gelen haberlerin doğruluğunu ve mu’cize gösteren zâtın peygamber olduğunu kabûl eder isen, Muhammed aleyhisselâmın Peygamber olduğunu kabûl etmen lâzım gelir. Çünki, Muhammed aleyhisselâm; mu’cizeler göstermiş ve bu mu’cizeler, bizlere (tevâtür) denilen sağlam haberler ile bildirilmişdir. Diğer Peygamberlerin peygamberliğine, tevâtür ile bildirilen mu’cizeler sebebi ile inandığın için, Muhammed aleyhisselâmın da, Peygamber olduğuna îmân etmelisin!
Papas — Îsâ aleyhisselâmın, Peygamber değil, ilah, tanrı olduğuna inanıyorum.
[Tanrı, ma’bûd demekdir. Tapılan şeylerin hepsine tanrı denir. Allahü teâlânın ismi, Allahdır, tanrı değildir. Allahü teâlâdan başka tanrı yokdur. Allah yerine tanrı demek, yanlışdır ve çok çirkindir.]
Fahreddîn Râzî — Biz şimdi Peygamberlik hakkında konuşuyoruz. İlahlıkdan önce, nübüvvet mevzûunu hal etmemiz lâzımdır. Ayrıca, Îsâ aleyhisselâmın, ilah olduğunu söylemen de bâtıldır. Çünki, ilahın, tanrının, her zemân var olması lâzımdır. O hâlde, madde, cism, yer kaplıyan şeyler tanrı olamaz. Hâlbuki, Îsâ aleyhisselâm, cism idi, insan idi. Yok iken var oldu ve size göre öldürülmüşdür. Önce çocuk idi, büyüdü. Yirdi, içerdi. Bizim gibi konuşurdu. Yatardı, uyurdu, uyanırdı, yürürdü. Her insan gibi yaşamak için, birçok şeye muhtâc idi. Muhtâc olan, ganî olur mu? Yok iken sonradan var olan birşey, ebedî, sonsuz var olur mu? Değişen birşey devâmlı, sonsuz var olur mu?
Îsâ aleyhisselâm kaçdığı, saklandığı hâlde, yehûdîler yakalayıp asdı diyorsunuz.
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
Îsâ aleyhisselâmın o zemân çok üzüldüğünü, bu durumdan kurtulmak için çârelere başvurduğunu söyliyorsunuz. İlah veyâ ilahdan parça kendisine hulûl etmiş olsaydı, yehûdîlerden korunmaz mı, onları yok etmez mi idi? Niçin üzüldü ve saklanacak yer aradı? Vallahi, buna hayret ediyorum. Aklı olan kimse, bu sözleri nasıl söyler, buna nasıl inanır. Akl, bu sözlerin bozukluğuna şâhiddir.
Üç dürlü söyliyorsunuz:
1 — O gözle görülen cismânî bir ilah imiş. Tanrı imiş. Âlemin ilahının cism ve beşer olan Îsâ aleyhisselâm olduğunu söylemek, yehûdîler Onu öldürdüğü zemân, âlemin ilahını öldürdüklerini söylemek olurdu. Bu takdîrde, âlemin ilahsız kalması lâzım gelirdi. Hâlbuki, âlemin ilahsız kalması mümkin değildir. Ayrıca, yehûdîler, haksız oldukları hâlde, bunların yakalayıp öldürdüğü, âciz, kuvvetsiz bir kimse, âlemlerin tanrısı olabilir mi?
Îsâ aleyhisselâmın, Allahü teâlâya çok ibâdet etdiği, tâ’ata çok rağbet etdiği husûsu da, tevâtür ile sâbitdir. Îsâ aleyhisselâm ilah olsaydı, ibâdet ve tâ’atda bulunmazdı. Çünki ilah, aslâ kendisine ibâdet etmez. [Bil’akis başkaları ona ibâdet eder.]
Papasın sözünün bâtıl olduğu buradan da anlaşılmakdadır.
2 — İlah, Ona temâmen hulûl etmişdir. O, Tanrının oğludur diyorsunuz. Bu inanış yanlışdır. Çünki, ilah, cism ve araz [sıfat] olamaz. İlahın, bir cisme hulûl etmesi, imkânsızdır. Eğer, ilah cism olsaydı, başka bir cisme de hulûl ederdi. Cisme hulûl eden şey, cism olur ve hulûl edince iki cismin maddeleri birbirine karışır. Bu da, ilahın parçalanmasını îcâb etdirir. Eğer ilah, araz olsaydı, bir mahalle, mekâna muhtâc olurdu. Bu ise, ilahın başkasına muhtâc olması demekdir. Başkasına muhtâc olan ise, ilah olamaz. [İlahın, Îsâ aleyhisselâma hulûl etmesine sebeb, ne idi? Sebebsiz Îsâ aleyhisselâma hulûlü, tercihün bilâ müreccihdir. Bunun ise bâtıl olduğunu, (Cevâb Veremedi) kitâbımızda Allahü teâlânın bir olduğunu isbât ederken bildirmişdik.]
3 — O, tanrı değildir. Fekat, tanrının bir parçası ona hulûl etmiş, yerleşmişdir diyorsunuz. Eğer Ona hulûl eden parça, ilahın ilah olmasında te’sîri var ise, bu parça ilahdan ayrılınca, temâmen ilahlığı bozulur. Eğer bu parça, ilahın ilah olmasında te’sîrli değilse, tanrının parçası olmamış olur.
Îsâ aleyhisselâmın ilah, Tanrı olduğuna delîlin nedir?
Papas — Ölüleri diriltdiği, anadan doğma körlerin gözünü açdığı ve Beras denilen, derideki çok kaşınan beyâz lekeleri iyi etdiği için, O tanrıdır. Böyle işleri ancak tanrı yapabilir.
Fahreddîn Râzî — Delîl [alâmet] bulunmayınca, medlûlün [delîlin delâlet etdiği şeyin] bulunmıyacağı söylenebilir mi? Delîl bulunmayınca, medlûl de olmaz, var olmaz dersen, âlem yaratılmadan önce, ya’nî ezelde âlemi yaratanın yok olduğunu söylemiş olursun ki, bu bâtıldır. Çünki, âlem [bütün mahlûklar], yaratanın varlığına delîldir.
Delîl bulunmayınca, medlûl bulunabilir dersen, ezelde mahlûklar yok iken yaratanın var olduğunu kabûl etmiş olursun. Fekat, Îsâ aleyhisselâm ezelde yok iken, ilahın Ona ezelde hulûl etdiğini söylersen, bunu delîlsiz kabûl etmiş olursun.Çünki, Îsâ aleyhisselâm sonradan yaratılmışdır. Ezelde var olması delîlin bulunmaması demekdir. Tanrının Îsâ aleyhisselâma hulûl etdiğini delîlsiz kabûl ediyorsun da, bana, sana, hayvanlara, otlara ve taşlara hulûl etmediğini nereden biliyorsun? Delîlsiz, bunlara hulûl etdiğini niçin kabûl etmiyorsun?
Papas — İlahın Îsâ aleyhisselâma hulûl etmesi ile, sana, bana ve diğer varlıklara hulûl etmemesinin sebebi açıkdır. Çünki, Îsâ aleyhisselâmda mu’cizeler göründü. Sende, bende ve diğer varlıklarda böyle hârikulâde hâller görülmedi. Bundan ilahın Ona hulûl edip, bize ve diğer varlıklara hulûl etmediğini anlıyoruz.
Fahreddîn Râzî — Îsâ aleyhisselâma hulûl etmesine delîl olarak, Onun mu’cizeler göstermesi olduğunu söylüyorsun.
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
Delîl olmayınca ya’nî mu’cizeler görülmeyince, hulûl edemiyeceğini niçin söylüyorsun? Sende, bende ve diğer varlıklarda hârikalar, mu’cizeler bulunmadığı için tanrı bunlara hulûl etmez diyemezsin. Çünki, delîl olmadığı hâlde, medlûl bulunabilir demişdik. Buna göre, ilahın hulûl etmesi, delîlin bulunmasına, ya’nî hârikaların, mu’cizelerin görülmesine bağlı değildir. O hâlde, bana, sana, kediye, köpeğe, fareye de hulûl etdiğine inanman lâzım gelir. İlahın, bu aşağı mahlûklara hulûl etdiğini inandırmağa varan bir din, hak din olabilir mi?
Asâyı [bastonu] ejder, yılan yapmak, ölüyü diriltmekden dahâ güçdür. Çünki, baston ile yılan, hiçbir bakımdan birbirine yakın değildir. Mûsâ aleyhisselâmın asâyı ejdere çevirdiğine inanıyorsunuz da, Ona, tanrı veyâ tanrının oğlu demiyorsunuz. Îsâ aleyhisselâma niçin tanrı veyâ şöyle böyle diyorsunuz?
Papas, bu sözüme karşı diyecek hiç birşey bulamadı, susmağa mecbûr oldu. [İslâm âlimleri, hıristiyanlığı red için çok kitâb yazdı. Bunlar arasında, arabî ve türkçe (Tuhfe-tül-erîb), türkçe (Dıyâ-ül-kulûb), arabî (İzhâr-ül-hak) ile bunun türkçe tercemeleri (İbrâz-ül-hak) ve (Îzâh-ul-hak), arabî (Es-sırât-ul-müstekîm), türkçe (Îdâh-ul-merâm), türkçe ve ingilizce (Cevâb Veremedi), fârisî (Mîzân-ül-mevâzîn) ve arabî (İrşâd-ül-hiyâra), arabî ve fransızca (Redd-ül-cemîl) meşhûrdur. (Îdâh-ulmerâm) kitâbının başından birkaç sahîfesi, (Cevâb Veremedi) ve (İngiliz Câsûsunun İ’tirâfları)nın sonlarında basılmışdır. (İngiliz Câsûsunun İ’tirâfları), arabî, ingilizce ve türkce, m. 1991 de İstanbulda neşr edilmişdir. Bugün, hıristiyanların çoğu, İznik meclisindeki papasların kabûl etdikleri dört kitâbın, semâdan inen İncîl olduklarına inanıyorlar. Yuhannâ İncîlinde yazılmış olan, (Teslîs), dinlerinin esâsıdır. Îsâ Tanrı değildir. Tanrının Peygamberidir. Ebedî olan tek tanrı, onu çok seviyor. Onun her istediğini yapıyor, yaratıyor. Bunun için herşeyi ondan istiyoruz, ona ve onu temsîl eden putlarımıza, bu niyyet ile secde ediyoruz, yalvarıyoruz. Baba ve oğul, çok sevilen kimse demekdir, diyorlar. Tanrının oğlu demek, tanrı onu çok seviyor demekdir, diyorlar. Böyle inananlara (Ehl-i kitâb) denir. Îsâ aleyhisselâmda veyâ herhangi bir mahlûkda (Ülûhiyyet sıfatı) bulunduğuna inanan, meselâ, (O da, ebedîdir. Herşeyi yokdan var ediyor) diyen hıristiyanlar, (Müşrik) olur. Muhammed aleyhisselâma inanmadıkları, müslimân olmadıkları için, hepsi kâfirdirler.]
 
Üst Alt