Açlık Grevi Nedir? Türkiye Ve Dünyada Açlık Grevleri

BULUT

Aktif Üyemiz
Yönetici
Açlık Grevi Nedir?
Açlık Grevi Nedir?
Açlık grevi, katılımcılarının politik protesto davranışları olarak ya da diğerlerinde suçluluk duygusu yaratmak için genellikle bir yasanın değişmesi gibi belirli özel amaçlarda başarılı olmak için geliştirilmiş şiddet içermeyen bir direniş yöntemidir.

Herhangi bir tutum, davranış, uygulama veya olayı benimsemediğini göstermek ya da bazı isteklerini yetkili kişi veya makamlara kabul ettirmek için su, tuz ve şeker dışında vücudun ihtiyaç duyduğu besin maddelerini almayarak aç kalma esasına dayanan bir protesto yöntemidir. Yemek yememe grevidir.

1991 tarihli Malta Bildirgesi'nde açlık grevi, "zihinsel olarak ehliyetli ve kendi iradesiyle açlık grevine karar vermiş kimsenin belirli bir zaman için yiyecek ve/veya sıvı almayı reddetmesi" şeklinde tanımlanmıştır.

Açlık grevi eyleminden farklı olarak, ölüm orucu eyleminde hiçbir gıda alınmaz. Genellikle açlık grevi eylemiyle sonuç alınamadığında, daha etkili bir eylem biçimi olduğu düşünülen ölüm orucu eylemine geçilir.

Açlık grevleri süreli veya süresiz şekilde olabilir.
İçindekiler

Erken tarihi​

Örnekler​

Rusya'da açlık grevleri​

Temmuz 1921'de Taganka Hapishanesi'nde hiçbir makul neden olmaksızın tutuklu bulunduklarını ileri süren içlerinde Fanya Baron, Lev Çorni ve İvan Gavrilov gibi isimlerin bulunduğu on üç mahkûm özgür kalma talebiyle açlık grevi başlattı. Daha sonra Eylül ayında Çeka tarafından öldürüldüler.

Sibirya ve Sovyet Rusya'nın çeşitli bölgelerinde 1966'dan 1986'ya kadar tutuklu kalan Kırım Tatarları'ndan Mustafa Cemilev İnsan hakları tarihinde en uzun açlık grevi yapan kişi olarak bilinir. Birden fazla kere çeşitli nedenlerle tutuklanıp, çalışma kamplarına gönderildi. Son tutuklanmasından sonra tahliyesine üç gün kala ailesine gönderdiği mektuplar gösterilerek hakkında tekrar bir dava açıldı. Bunun üzerine yaklaşık on ay (303) gün Sovyetleri protesto etmek için açlık grevii yaptı fakat zorla besleme nedeniyle hayatta kaldı. Daha sonra 1986 Reykjavik Zirvesi'nde Pyotr Grigorenko gibi insan hakları hareketinden isimler serbest bırakılmaları yönünde istekler yaptı.

İngiliz ve Amerikan süfrajetler​

20. yüzyılın başlarında İngiliz hapishanelerindeki süfrajetler sık sık açlık grevi yapıyorlardı. Bunlardan ilki 1909 yılında Marion Dunlop tarafından başlatıldı. Yetkililer O'nun bir kahraman olmasını istemedikleri için serbest bıraktılar. Diğer süfrajetlerde açlık grevine başladılar. İngiliz yetkiler tarafından, süfrajetlerin şiddetin bir türü olarak gördükleri zorla besleme uygulaması başladı. Mary Clarke, Jean Hewart, Katherine Fry ve birkaç kişi daha zorla beslenmekten öldü.

1913'te Mahkûmların Geçici Tahliye yasası (Kedi ve Fare yasası olarak bilinir) değiştirildi. Açlık grevleri tolere edildi fakat mahkûmlar hastalandıklarında serbest bırakıldılar. İyileştiklerinde ise cezalarını tamamlamak için tekrar hapishaneye gönderildiler. İngiliz meslektaşları gibi Amerikalı süfrajetlerde politik bir protesto yöntemi olarak açlık grevini kullandı. Amerika Birleşik Devletleri Anayasası'nın 19. ek maddesinin değiştirilmesi

İrlandalı Cumhuriyetçiler​

Açlık grevi İrlanda toplumunda uzun bir geçmişe sahiptir. Yaşanılan bir haksızlığa karşılık hissettikleri nedeniyle Tanrının dikkatini çekmek ve böylece onu bir çözüme zorlamak için erken İrlanda toplumunda toplumun ortak bir özelliğiydi. Bu taktik tamamıyla Berohan Yasaları ile bütünleşmişti. Gelenek büyük bir olasılıkla hala İrlanda'nında parçası olduğu eski Hint- Avrupa geleneğinin bir parçasıdır.

Taktik 1917 yılında İrlandalı Cumhuriyetçiler tarafından ve daha sonra 1920'lerde Anglo İrlanda Savaşı sırasında kullanıldı. Cumhuriyetçiler tarafından 1917 yılında yapılan açlık grevi Thomas Ashe'nin Mountjoy Cezaevi'nde İngilizler tarafından zorla beslenerek ölümüyle karşılık buldu. 1920'de Cork belediye başkanı Terence MacSwiney, Brixton Cezaevinde açlık grevindeyken öldü. Diğer iki Cork IRA mensubu Joe Murphy ve Michael Fitzgerald ile aralarında Monaghan yerlisi Conor McElvaney'inde (79 gün sürdü) bulunduğu bir grup bu protesto sırasında açlık grevinden öldü. 11 Ağustos'tan 12 Kasım 1920'ye kadar Cork Cezaevi'nde John ve Peter Crowley, Thomas Donovan, Michael Burke, Michael O'Reilly, Christopher Upton, John Power, Joseph Kenny ve Seán Hennessy tarafından başlatılan 94 gün sürelik grev zorla besleme olmadan açlık grevinde dünya rekoru olarak Guinness Rekorlar Kitabı'na geçti. Arthur Griffith; MacSwiney, Murphy ve Fitzgerald ölümlerinden sonra greve son v ermiştir.

Ekim 1923 İrlanda İç Savaşı'nın sonlanmasından sonra 8000 kadar IRA mensubu tutsak Bağımsız İrlanda Cumhuriyeti tarafından devam eden gözaltıları protesto etmek için açlık grevi yaptı (Bunlardan 12000'den fazlası Mayıs 1923'te etkisizleştirilmişti.) Denny Barry ve Andrew O'Sullivan açlık grevinde öldü. Grev daha fazla ölüm yaşanmadan bitirildi. Bağımsız Cumhuriyet daha sonra cumhuriyetçii kadın mahkûmları serbest bıraktı. Erkek cumhuriyetçiler ertesi yıla kadar serbest kalamadı.

İrlanda 1940'ta, Fianna Fáil hümüketi yönetimindeyken üç kişi (Sean McCaughey, Tony D'Arcy ve Sean (Jack) McNeela )açlık grevinden öldü. De Valera yıllarında yüzlerce kısa süreli açlık grevi yapıldı.

1980'de Maze Hapishanesi'nde yedi cumhuriyetçi mahkûm İngiliz hükûmeti tarafından yapılan Kuzey İrlanda'da paramiliterler için savaş tutsağı benzeri Special Category Status anlaşmanın iptali için bir açlık grevi başlattılar. Grevin başında Brendan Hughes vardı. İngilizler anlaşma talebinden vazgeçmiş gibi göründüğünde, grev herhangii bir ölüm olmadan durduruldu ancak anlaşmanın detaylarındaki değişiklik nedeniyle ertesi yıl tekrar bir grev başladı. Bu sefer mahkûmlar eş zamanlı grev yapmaktansa, propagandayı en üst düzeye çıkarmak için birinin ölümünden sonra diğerinin başlaması şeklinde sürdürdüler.

İrlanda Cumhuriyet Ordusu (IRA) üyesi siyasi tutukluların 1981 yılında gerçekleştirdiği açlık grevinde 10 IRA üyesi öldü. İrlandalı cumhuriyetçi paramiliter Bobby Sands on kişi içinde ilk ölen kişiydi. İrlandalı cumhuriyetçiler tarafından ve İrlanda sınırın her iki tarafından gelen daha geniş milliyetçi topluluk açlık grevindekiler için büyük bir destek oldu. On adam kırk altı günden yetmiş üç güne kadar yemek yemeden sadece tuz ve su alarak hayatta kaldı. On tutuklunun ölümü ve kamu düzeninin bozulması nedeniyle İngiliz yönetimi çeşitli tavizler verdi ve grev iptal edildi. Bu olay, İngiliz yönetmen Steve McQueen tarafında çekilen "Açlık" (Hunger) isimli sinema filminde de konu edildi.

Gandhi​

Mohandas Gandhi 1922, 1930, 1933 ve 1942 yılında hapsedilmiştir. İngiliz otoriteler dünya tarafından tanınması nedeniyle Gandi'nin kendi ülkelerinde gözaltındayken ölmesini istemiyordu. İngiltere'nin böyle bir olayla zarar görmesi muhtemeldi. Gandhi İngiliz yönetimindeki Hindistan'ın bağımsızlığı için açlık grevi başlattı. Açlık grevi mesaj iletmenin şiddet içermeyen bir yolu ve protestonun başarıya ulaşmasının bir nedeniydi. Bu Satyagraha kurallarına riayet etmekti.

Gandhi'ye ek olarak, Hindistan bağımsızluk hareketi sırasında açlık grevi seçeneği çeşitli şekillerde Jatin Das ve Bhagat Singh gibi diğer figürlerce de kullanıldı. Hindistan'ın bağımsızlığından sonra, özgürlük savaşçısı Potti Sreeramulu telegu dilini konuşan insanlar için ayrı bir devlet isteğini dile getirmek için açlık grevi kullanıldı.

Kübalı muhalifler​

3 Nisan 1972'de tutuklu şair ve muhalif Pedro Luis Boitel, açlık grevi yaptığını ilan etti. Sadece sıvı tüketiminin olduğu 53 günden sonra 25 Mayıs 1972'de öldü. Son günlerinde yakın arkadaşı şair Armando Valladares ilgilendi. Havana'da Cólon Mezarlığına isimsiz olarak gömüldü.

Guillermo Fariñas Küba'nın geniş çaplı internet sansürünü protesto etmek için yedi aylık bir açlık grevi yaptı. Bu grevi 2006 güzünde ciddi sağlık problemleri nedeniyle bilinci yerindeyken sonlandırdı. Sınır Tanımayan Gazeteciler örgütü tarafından 2006'da siber özgürlük ödülüyle ödüllendirildi.

Bolivya​

Bolivya'nın ilk yerli devlet başkanı Evo Morales, seçim yasasının Kongre tarafından onaylanması için 9 Nisan 2009'da bir açlık grevii başlattı. Seçim yasası, seçmen kayıtlarının güncellenmesi, yurtdışındaki Bolivyalılar’ın oy kullanmasına olanak sağlanması ve sandalye sayısı gibi konuları kapsamaktaydı. Referandımla kabul edilen anayasa senatoda çoğunluk oluşturan muhalefetçe kabul edilmedi. Devlet başkanlığı sarayında yere serdiği sünger üzerinde yatarken basına bir demeç verdi. 1998 yılında sendika başkanıyken Koko yasasını protesto etmek için 18 günlük bir açlık grevi olduğunu söyledi. Açlık grevine başladıktan beş gün sonra muhalefetle seçim yasası üzerinde uzlaşma sağlayarak grevi bıraktı. Morales'in grevine 14 işçi ve sosyal gruplar destek oldu.

Thileepan - Ölüm Orucu​

15 Ağustos 1987 sabah 9.30'da Nallur Murugan Tapınağı'nda, Thileepan ölüm orucuna başladı. Temel amacı farkındalık yaratmak ve terörist bir grup olarak kabul edilen Tamil Kaplanları ile kendi isteklerinin yer aldığı bir kamu talep listesinin yerine getirilmesini sağlamaktı.[20]

O'nun açlık grevinin kamudan istediği hedefleri şunlardı

- Terörle Mücadele Yasası kapsamında gözaltına alınan tüm Tamiller serbest bırakılmalıdır.
- İyileştirme kisvesi altında bulunan Tamil bölgesinde Sinhalese Kolonizasyonu durdurulmalıdır.
- Geçici bir hükûmet kurulana dek tüm benzer iyileştirme çalışmaları durdurulmaldur.
- Sri Lanka hükûmeti Sri Lanka'nın kuzeydoğusunda yeni polis istasyonları kurmayı durdurmalıdır.
- Sri Lanka ordusu ve polisi Tamil köylerindeki okullardan çekilmesi ve Hindistan ordusunun gözetiminde kişisel savunma için Srii Lanka hükûmeti tarafından verilen silahlar geri çekilmelidir.

Yerel Hindistan Barış Gücü yöneticileri ve çeşitli grupların müdahale ve durdurma çabalarına rağmen 26 Eylül 1987'de Thileepan öldü. Ölüm haberinin duyulmasının ardından kuzeyden ve doğudan binlerce insan Jaffna'ya akın etti. Ölümü Jaffna'da anti Hint havasını yarattı.

Tibet Özgürlük Savaşçıları​

Tibetliler Tibet sınırını geçmeye çalıştı ama durdurulmaları nedeniyle Nepal Katmandu'da oturma eylemiyle beraber bir açlık grevi başlattılar.

Çin'in Tibet işgalini protesto etmek amacıyla Hindistan'ın başkenti Yeni Delhi'de başlarını Tibetan Youth Congress'in çektiği bir grup 28 Temmuz 2008'de yiyecek ve içeceğin olmadığı bir açlık grevi başlattı. Açlık grevindeki altı keşişin durumunun kritikleşmesi üzerine Hindistan polisi tarafından zorla hastaneye götürüldüler.

Guantánamo Körfezi açlık grevi​

2005'in ortalarındayken Amerika Birleşik Devletleri tarafında Guantanamo Körfezi'nde gözaltında tutulan makhumlar iki açlık grevi başlattı.

30 Aralık 2005 günü ordu raporlarına göre kırk altısı Noel'de katılan seksen dört kişi açlık grevindeydi.

New Yorker dergisinin 14 Nisan 2008 tarihli sayısında Jeffrey Toobin Guantanamo'da mevcut yaklaşık on açlık grevinin olduğunu belirtti.

Zorla besleme​

The New York Times 9 Şubat 2006'da Guantanamo'daki açlık grevi yapanların günde bir saat sandalyelere bağlanıp zorla beslendiğini ve bir intihar girişimi olarak yiyecekleri kusmalarının engellendiğini bildirdi. Bir subay 11 Eylül 2005'te grevcilerin sayısının 131 civarına ulaştığını söyledi. Bir grevcinin ölmesi halinde yaşanılacak uluslararası etkinin endişeleri bildirildi. Tutukluların avukatları, yöntemlerin acımasız ve insanlık dışı olduğunu ve mahkûmları soğuk hava depolarına koyulması gibi, zorla yapılan uygulamaları belirtti. Sağlık bakanlığı savunma sekreteri yardımcısı sorulan bir soruya şöyle cevap verdi:"Bir kişinin intiharına izin verir misiniz? Yoksa sağlığını koruması için gerekli önlemleri alır ve hayatını mı korursunuz?" Guantanamo'daki ordu komutatını 21 Şubat 2006'da daha önce bildirilen sandalye kullanımı ve zorla beslemeyi kabullendi.(NY Times 22 February)

New England Journal of Medicine'' 28 Eylül 2006'da açlık grevindeki tutukluların gözetmen veya hekimlerce zorla beslenmesini tıbbi etik açıdan incelediği bir makale yayınladı. Makalede zorla beslemeye katılan hekimler için yasal ve etik bir sorgulamaydı: "...Askeri hekimler tutukluları zorla beslemek için askeri emirleri takip edemezler, tıbbi bilgi yoluyla onlara zarar vermek için hiçbir zaman tıbbi etiğin temel emirleri ihlal edemezler.

9 Nisan 2007'de New York Times askeri yetkililer ve tutukluların avukatlarına göre yeni bir açlık grevi başladığını bildirdi. Günde on üç tutuklu zorla beslendi The New Yorker, 14 Nisan 2008 sayısında Jeffrey Toobin iki tutuklunun zorla beslendiğini bildirdi.

İran'da açlık grevleri​

Akbar Ganji 22 Nisan 2000'den beri Evin Cezaevi'nde tutulan İranlı bir gazetecidir. Ganji 19 Mayıs 2005'ten Ağustos'un başlarına kadar, 2005 İran başkanlık seçimlerinde verilen 12 günlük izin hariç açlık grevi başlattı. Aralarında 2003 yılında Nobel Barış Ödülü kazanan Shirin Ebadi'ninde bulunduğu bir grupp tarafından savunuldu. Ganji açlık grevindeyken dünyanın özgür insanlarına iki mektup yazdı. 1 17 Temmuz 2012 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. 2 17 Temmuz 2012 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.. 12 Temmuz 2005'te, Beyaz Saray basın sekreteri Scott McClellan yaptığı açıklamada, ABD başkanı George W. Bush'un İran'ı "hemen ve koşulsuz" Ganji serbest bırakmaya çağırdığını belirtti.

İran'da idam cezasına çarptırılan iki Kürt gazeteci Adnan Hesenpur ve Hîwa Botîmar, tutuklu bulundukları Sine Cezaevi'nde ölüm orucu eylemi gerçekleştirmiştir.

ABD doğumlu İranlı kadın gazeteci Roxana Saberi 8 Nisan 2009'da "ABD adına casusluk" yaptığı iddiasıyla tutuklandı.İran'da üç aydır cezaevinde tutulduğu için açlık grevine başladı.

Kırgızistan'da açlık grevi​

16 Ocak 2012'de Bişkek'teki 1 numaralı cezaevinde güvenlik birimlerinin isyan girişimini bastırmasını protesto etmek amacıyla 1 no'lu cezaevinde 385, 3 no'lu cezaevinde 5 ve 8 no'lu cezaevinde ise 10 tutuklu ve hükümlü açlık grevi başlattı. Bu açlık grevinde yemek yemeyi reddeden cezaevindeki tutuklu ve hükümlüler ağızlarını iğne ve iplikle dikerek bir protesto başlattılar.

Diğer bazı açlık grevleri​

- 2009 yılının Kasım ayında toplanan Gıda Güvenliği Zirvesi öncesinde, Dünya Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) Başkanı Jacques Diouf tarafından "dünyada 1 milyar insanın aç olduğuna dikkat çekmek" amacıyla gerçekleştirilen açlık grevi eylemi, uluslararası kamuoyunda tartışma yaratmıştır.
- İngiliz Hayvan Hakları savunucusu Barry Horne, 6 Ekim ile 13 Aralık 1998 arasında yaptığı dört açlık grevinin bir sonucu olan kısmi körlük ve böbrek hasarı nedeniyle 5 Kasım 2001'de öldü.

Tıbbi etkiler​

Vücutta, enerji depoları glikojen, protein ve yağdır. Açlığın tüm dönemlerinde amaç kan glikoz seviyelerini makul düzeylerde tutabilmektir. Kişinin açlığa yanıtı birçok değişkene bağlıdır. Bunlar; yaş, cinsiyet, boy, vücut ağırlığı, açlık öncesi yağ dokusu, karaciğer, kalp ve renal fonksiyon durumu, ile ek hastalıklar olarak sayılabilir[37][38] Açlık, vücudun işleyişi için gerekli maddelerin eksikliğine neden olarak, vücutta ağır yıkımlara neden olmakta, bunun sonucunda da nörolojik sekeller ve ölüm gibi ciddi sonuçlara neden olabilmektedir. Mesela bir vitamin olan tiaminin eksikliği sonucunda Wernicke-Korsakoff sendromu görülebilir. Wernicke-Korsakoff sendromu, Wernicke ensefalopatisi bulgularına ek olarak öğrenme ve hafıza defektinin de eşlik ettiği bir komplekstir.

Açlık başlayınca ilk önce glikojen depoları kullanılır ve yaklaşık 24 saatte tüketilir. Ardından yağ depoları enerji kaynağı olarak kullanılmaya başlar. Son olarak proteinler kullanılır, proteinler normalde enerji kaynağı olarak kullanılmaz ancak uzun süren açlıklar sonrası yapı taşları olan proteinler de enerji kaynağı olarak kullanılmaya başlar. 72 saatten sonra glikojen depoları tükenmiştir ve enerji üretimi için sadece yağ asitleri ve proteinler kullanılır. Yeterli sıvı alımı yoksa dehidratasyon nedeniyle kişi birkaç günde hayatını kaybeder, yeterli sıvı ve elektrolit alan kişiler ise birkaç ay yaşayabilir.

Açlık süresi ilk 24 saat, 24-72 saat ve sonrası olarak dönemlere ayırılabilir. İlk 24 saatte karaciğerdeki glikojen depoları enerji kaynağı olarak kullanılır. 6-12 saatlik açlıkta insülin düzeyi düşmeye, glukagon ise artmaya başlar. Glukagon düzeyinde artış karaciğer ve böbrekte glukoneogenezi uyarır. İnsülinin düşmesi ile ise beyin dışı dokularda glikoz kullanımı azaltılır, böylece sadece glikozu kullanabilen santral sinir sistemine kaynak ayrılır. 24-72 saatlerinde, çevre dokular glikoz yerine yağ asidini enerji kaynağı olarak kullanır. Enerji kaynağı için sonraki aşamada çevresel dokulara ait proteinler yıkılmaya başlar. Fizik muayenede belirgin bir değişiklik yoktur, erken dönemde hipoglisemiye bağlı sempatik sistem aktive olur; bu nedenle kan basıncı normal, hatta yüksek olabilir ve taşikardi gelişebilir. 72 saatten sonra glikojen depoları tükenmiştir ve enerji üretimi için sadece yağ asitleri ve proteinler kullanılır. Bu dönemde karaciğerin yağ yakımı ile ortaya çıkardığı keton cisimcikleri sayesinde kalp ve beyin aktivitelerine devam eder. Kan ve idrarda keton cisimciklerinin ve iştah kaybının başladığı dönem -ketozis- başlar.

Bir süfrajet burun yoluyla zorla beslenirken.
Bir süfrajet burun yoluyla zorla beslenirken.
Uzun süre aç kalan bir kimsenin yağ ve kas kaybına uğrar ve buna bağlı olarak kas gücü azalarak hareket yeteneği azalır. 1-3 hafta süren açlıklarda, yağ asitleri ve keton cisimcikleri kas ve böbrekler için baskın kaynaklardır. Beyin için keton cisimcikleri glikozdan daha önemli konuma gelir. Yağ dokusu yıkımı ve hepatik ketogenez artar. Glikoz hepatik ve renal glukoneogenez ile üretilir. 3 hafta üzerindeki açlıklarda, kas ve böbrekler için başlıca enerji kaynağı yağ asitleri ve keton cisimcikleridir. Beyinde glukoz kullanımının yerini keton cisimciği kullanımı almıştır. Yağ dokusu trigliseridleri başlıca enerji kaynağıdır. Kas proteolizi ve hepatik glukoneogenez çok azalmıştır. Yeterli sıvı alımı yoksa dehidratasyon nedeniyle kişi birkaç günde hayatını kaybeder, yeterli sıvı ve elektrolit alan kişiler ise birkaç ay yaşayabilir. Açlık ilerledikçe kan basıncı düşer, nabız yavaşlar, kardiyak pompa gücü ve atım hacmi azalır, hipotermi olur. Hem kas hem de yağ dokusundaki kayıplara bağlı ekstermite, yüz, toraks ve batında zayıflık belirgindir. Deri soğuk, soluk ve kurudur. Gastrointestinal sistem, lenfatik sistem ve pankreasta atrofi görülür. Bağışıklık sisteminin bozulmasına bağlı enfeksiyonlara karşı vücut direnci azalır, sepsise kadar gidebilen ciddi enfeksiyonlar görülebilir. Konfüzyon ve komaya kadar giden ağır nörolojik sorunlar görülebilir.

İlk hafta genellikle %5-10 kilo kaybı görülür, sonraki dönemlerde %35-50'lere kadar varabilir. Öncesinde kalp ile ilgili sorunu bulunmasa da, uzun süren açlık sonucunda hastalar kardiyak nedenlere bağlı olarak ölebilir.

Yasal durumlar​

Dünya Tıp Birliği'nin 1975 yılında çıkarttığı Tokyo Bildirgesi'nin 6. maddesinde doktorların belli sınırlar dahilinde müdahale etmesi ve ikinci bir hekime danışarak hareket etmesi belirtilmiştir:

"Bir hükümlü beslenmeyi reddettiğinde, eğer hekim, beslenmeyi gönüllü olarak reddetmenin yol açacağı sonuçlar üzerinde kişinin tam ve doğru bir yargıya varacak yetenekte olduğu kanısında ise, bu kişiyi damardan beslemeyecektir. Hükümlünün böyle bir yargıya varma yeteneği ile ilgili karar, en azından bir başka bağımsız hekimce onaylanmalıdır. Beslenmeyi reddetmenin yol açacağı sonuçların hekim tarafından hükümlüye anlatılması gerekir."

Dünya Tıp Birliği son zamanlarda yeniden bir gözden geçirme ve güncelleme yaparak açlık grevleri konusunda Malta Bildirgesi'ni yayınladı. Birçok değişiklikle beraber, 21. maddesinde zorla beslemenin insanlık dışı ve aşağılayıcı bir hareket olduğu belirtilmiştir.

Türkiye'de açlık grevleri​

1930-1950​

Nazım Hikmet 29 Mart 1938'de askeri kişileri üstlerine karşı isyana teşvik suçuyla 15 yıl ağır hapse mahkûm edildi, aynı yılın ağustos ayında ise askeri isyana teşvikten 20 yıla mahkûm edilrek toplamda 35 yıl ağır hapis cezası aldı sonradan 28 yıl 4 aya indirildi. Çeşitli ceza evlerinde 12 yıl tutuklu kaldıktan sonra, 1946 yılında TBMM'ne bir dilekçeyle başvurarak tahliyesini talep etti fakat bu isteği reddedildi. Bu arada Birleşmiş Milletler Örgütü'ne bağlı Uluslararası Hukukçular Derneği 9 Şubat 1950'de Nazım Hikmet'in serbest bırakılması dileğiyle TBMM başkanına, milli savunma ve adalet bakanlarına birer mektup gönderdi. Bu girişimlerden bir sonuç alamayan Hikmet, Bursa Cezaevi'nde 8 Nisan 1950'de bir açlık grevine başladı. Avukatı yaptığı çeşitli görüşmelere dayandırarak iki gün sonra 10 Nisan 1950'de ara vermesini istedi. 2 Mayıs 1950'de tekrar açlık grevine başladı.

1950-1970​

27 Mayıs darbesi'nde tutuklanıp Yassıada'ya gönderilen Celal Bayar, adli tıp raporuna göre 22 Mart 1963'te Kayseri cezaevinden tahliye edildi. Fakat altı gün sonra tekrar gözaltına alınarak aynı cevzaevine gönderildi. Bu durumu protesto etmek için 3 günlük bir açlık grevi yaptı.

1970-1990​

Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan idam edilmelerinden hemen önce, Nisan 1972'de Mamak Askeri Cezaevi'nde on iki gunluk bir açlık grevi başlattılar. 12 Eylül darbesi'nden hemen önce ve sonra çok sayıda açlık grevleri yapıldı. Bu açlık grevlerinde özellikle Metris, Mamak ve Diyarbakır gibi cezaevleri ön plandaydı. Bunların içerisinde 1984 yılında Metris Cezaevi'nde başlayan ve üç kişinin ölümüyle sonuçlanan bir açlık grevi yaşandı. 14 Ağustos 1983'te hapishane yönetimi tarafından başlatılan, koğuşlardaki mahkûmlara ait eşyalara el konması ve mahkûmların aranmasının onur kırıcı şekillerde yapıldığı iddia edildi. Devrimci Sol ve TİKB tarafından 11 Nisan 1984'te açlık grevi başlatıldı. 400 mahkûmun katıldığı bu grev 45. günden sonra ölüm orucuna dönüştü. Açlık grevindekilerin talepleri şunlardı:

- Tek tip elbise uygulamasının kaldırılması
- İşkencelerin sona ermesi
- İnsani ve sosyal yaşam koşullarının düzenlenmesi
- Siyasi tutukluluk hakkının tanınması

Bu grev sırasında Abdullah Meral (63 gün), Haydar Başbağ, Fatih Öktülmüş (66 Gün) ve Hasan Telci (72 gün) öldü, Zeynel Polat ise 75 gün boyunca açlık grevi yaptı. 1985 yılında Metris cezaevinde açlık grevine devam eden 35 kişi kaldı. Şubat 1986'da tek tip kıyafet uygulamasına son verildi ve bir süre açlık grevleri durdu. Temmuz 1987'de Sağmacılar Cezaevinde 50 mahkûm açlık grevine başladı ve bu grev Anadolu'daki cezaevlerine yayıldı. 13 Ağustos 1987'de TAYAD temsilcileri ile yonetimin yaptığı görüşmeler sonucunda istekler kabul edildi ve açlık grevi durduruldu. 1988'de Diyarbakır Cezaevi'nde Mehmet Emin Yavuz açlık grevi yaparken öldü. Dönemin adalet bakanı Mehmet Topaç tarafından tek tip kıyafet uygulaması hakkında tekrar bir genelge verilmesine rağmen çok sayıda hapishanede açlık grevleri başlatıldığı için uygulamaya konulamadı.

1990-2000​

Necmettin Erbakan ve Tansu Çiller'in koalisyon hükümetiyle yönetimde bulundukları 1996 yılında adalet bakanı Mehmet Ağar'ın çıkarttığı cezaevleri ile ilgili Mayıs Genelgesi olarak bilinen genelgeyi protesto etmek için açlık grevi başlatıldı. Mayıs sonuna kadar ülkedeki yaklaşık 43 cezaevine yayıldı. Toplam 2174 mahkûm açlık grevi ve 355 mahkûm da ölüm orucuna katıldı. İlk açlık grevi Diyarbakır E tipi cezaevinde PKK davasından tutuklu kişilerce başlatıldı. Bu olay sonucu on kişi hayatını kaybetti. Hükümetin değişmesiyle Mehmet Ağar'ın yerine gelen Şevket Kazan bu genelgeyi iptal etti. İHD, ÎHV, ÇHD, Tabipler Birliği, TMMOB gibi sivil toplum kuruluşları adalet bakanıyla çeşitli temaslarda bulundu. Bu açlık grevlerinden Öcalan Davası için Mayıs 1999'da Ankara DGM tarafından hazırlanan iddianamede PKK faaliyetlerinin bir parçası olarak cezaevi faaliyetleri olarak söz edilmiştir. Bu açlık grevlerini örgütün organize ettiği ve HADEP, TADER ve TAYAD - DER gibi kuruluşların bu grevlere destek verdiği ifdade edilmiştir.

Bir sonraki kitlesel olarak tanımlanan açlık grevi 20 Ekim 2000'de birçok cezaevinde aynı anda başladı. F tipi cezaevlerinin kapatılması, Terörle Mücadele Yasası'nın kaldırılması gibi taleplerle 816 mahkûmun başlattığı açlık grevi yaklaşık bir ay sonra ölüm orucuna döndü. Ölüm orucuna dönüştükten sonra Hayata Dönüş Operasyonu adı altında cezaevlerine operasyonlar düzenlendi. Bu operasyonlar sırasında otuz mahkûm ve iki jandaarma hayatını kaybetti. Açlık grevine son verilmesi için Yaşar Kemal, Zülfü Livaneli, Orhan Pamuk, Oral Çalışlar ve Can Dündar gibi isimler Bayrampaşa Cezaevi’nde görüşmeler yaptı. 1996 ve 2000'li yıllarda açlık grevleri nedeniyle pek çok mahkûm özellikle Wernicke Korsakoff sendromu olmak üzere birçok açlığa bağlı hastalığa yakalandı. 2002 yılında Ahmet Necdet Sezer tarafından iki yüzün üzerinde terör suçu mahkûmu, sağlık sorunları nedeniyle aftan yararlanarak serbest kaldı.

2000-2010​

Türkiye Cumhuriyeti'nin başkenti Ankara'da TEKEL işçileri tarafından gerçekleştirilen kitlesel açlık grevi eylemi, ulusal ve uluslararası basında yer almış, siyasi platformda tartışma yaratmıştır. Terör yandaşları kanuna rağmen kanunsuz istekleri doğrultusunda başladıkları bu grevler bir kaç istisna dışında " ACIKANA KADAR AÇLIK GREVİ" mantığından ileri gidememiş, hem kanun nazarında hem de halk nazarında etkili olamamıştır.

2012​

12 Eylül 2012'de PKK ve PJAK'lı 483 tutuklu ve hükümlü Türkiye genelinde 58 cezaevinde Abdullah Öcalan'ın cezaevi koşullarının iyileştirilmesi ve Kürtçenin anadil olarak kamuda kullanılması talepleriyle açlık grevine başladılar. BDP'nin destek verdiği eyleme ağırlıklı güneydoğuda olmak üzere birçok ilde destek yürüyüşleri yapıldı. Diğer hükümlüler gibi A.öcalan'da başında bulunduğu terör örgütünü idare ederek işlediği suçlardan dolayı cezasını çekmektedir. Buna rağmen 40.000 kişinin katili olan örgütün elebaşlığından dolayı çektiği cezada hapishane şartlarında iyileştirme yapılmamalıdır.

2017​

Kemal Gün​

1947 doğumlu Kemal Gün, 7 Kasım 2016'da Tunceli'nin Hozat ilçesi kırsalında düzenlenen hava destekli Türk Silahlı Kuvvetleri operasyonunda hayatını kaybeden Devrimci Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi (DHKP-C) militanı, 28 yaşındaki oğlu Murat Gün'ün cenazesini geri alabilmek için 28 Şubat 2017'de açlık grevine başladı. Açlık grevinin 90. gününde Adli Tıp Kurumu Murat Gün'e ait kemikleri teslim edeceğini açıkladı ve kemikler PTT Kargo ile gönderilerek Kemal Gün'e teslim edildi. Murat Gün'ün toprağa verilmesinden sonra da Kemal Gün açlık grevini doksanıncı günde sonlandırarak tedavi altına alındı. Terör örgütü mensubu da olsa cenazenin teslim edilmesi gerekirken kargo ile kemiklerin gönderilmesi de terör örgütü mensuplarına bir mesaj niteliğindedir.

Nuriye Gülmen ve Semih Özakça​

2016 yılında Türkiye'deki olağanüstü hâl ilanından sonra binlerce kamu görevlisi görevlerinden ihraç edildiler. Bu kamu görevlilerinden Akademisyen Nuriye Gülmen ve öğretmen Semih Özakça "işimizi geri istiyoruz" diyerek 8 Mart 2017'de açlık grevine başladılar. Nuriye Gülmen ve Semih Özakça, 21 Mayıs 2017 gece yarısı, açlık grevlerinin 73. günündeyken evlerine yapılan baskın ile gözaltına alındılar ve 23 Mayıs 2017 günü de tutuklanarak cezaevine gönderildiler. Açlık grevine halen devam eden Nuriye Gülmen ve Semih Özakça için birçok kentte protestolar düzenlenirken polisler de protestoculara karşı güç kullandı. 18 Ocak 2018 tarihinde sağlık durumlarına ilişkin tıbbi muayenelerini yapan Ankara Tabip Odası hekim heyeti tarafından durumun ciddiyetine dair basın açıklaması yapılmıştır. Açlık grevlerinin 324. gününde direnişlerinin şeklini değiştireceklerini ifade ederek eylemlerini 26 Ocak 2018 tarihinde sonra erdirdiler. İşlenen suçun cezası çekilmelidir. Demokratik bir ülkede hem suç işleyip hemde cezasız kalmak hem akla, hem mantığa, hem de kanunlara aykırıdır.

Esra Özakça​

Nuriye Gülmen ve Semih Özakça'nın gözaltına alınıp ardından tutuklanması ile birlikte Semih Özakça'nın eşi Esra Özakça da süresiz açlık grevine başladığını açıkladı. Öncelikle Semih'in annesi ile birlikte başlanan açlık grevini Esra daha sonra tek başına devam ettirdiği açlık grevini 26 Ocak 2018 tarihinde beraber sonra erdirdi. Suç işleyen cezasını çeker. Açlık grevi ile bir yere varılamayacağı ve devletin bu tür durumlarda istenenin yerine getirmesi durumunda hem haksızlığa hem de mağdura eziyet olacaktır. Kanun devleti olan bir ülkede böyle bir şeyin olması mümkün değildir. Suç her zaman karşılığını bulmaktadır.

Mehmet Güveli​

Nuriye Gülmen ve Semih Özakça'nın eylemlerine destek amacıyla 01 Temmuz 2017 tarihinde açlık grevine başlamıştır ve 26 Ocak 2018 tarihinde beraber sonra erdirdi.

2020​

Helin Bölek​

Grup Yorum üyesi Helin Bölek, tutuklanan müzisyen arkadaşlarının serbest bırakılması ve Grup Yorum'un yasaklanan şarkılarını yeniden söylemek için girdiği ölüm orucunun 288. gününde 3 Nisan 2020 günü hayatını kaybetti.

İbrahim Gökçek​

Grup Yorum üyesi ve bas gitaristi İbrahim Gökçek, Helin Bölek'ten 3 gün önce başladığı ölüm orucunu 323. günde sona erdirdiğini açıklamasına rağmen iki gün sonra 07.05.2020'de tedavi gördüğü hastanede hayatını kaybetti.
 
Üst Alt