Afanesvova Kültürü (MÖ 3000 -1700)

TÜRKOĞLU

Aktif Üyemiz
Afanasiyevo Kültürü
Afanasiyevo Kültürü

Afanasiyevo Kültürü
Afanasiyevo Kültürü
Afanesvova Kültürü (MÖ 3000 -1700)
Sibirya’nın doğusunda, M.Ö. III. ve II. binyıllar arasındaki gelişmeler yerleşik hayata geçişin ipuçlarını vermektedir. Afanasiyevo adıyla bilinen bu kültür, küçük boyutlu kurganlarda ortaya çıkarılan buluntularla tanınır.

3000-1700 yılları arasına tarihlenen (2500-1700 B. Ögel) bu mezar çukurlarının üzeri önce oval ve yassı taşlarla, en üstte de yığma toprakla örtülmüştür. Cesetler sırtüstü yatmaktadır ve vücutları aşı boyasıyla boyanmıştır.

Daha çok avcılık ve çobanlık evresini yaşayan toplum, genel olarak Neolitik Çağ (Cilalıtaş Devri) karakterini gösterir. Günlük kullanım eşyası olarak çanak çömlek ve geyik, at, koyun kemiklerinden yapılmış aletler dikkati çeker.

Çanakların çoğu konik tabanlı basit kaplardır; üstleri tarama, balıksırtı, ip bezek, nokta ve kırık çizgilerden oluşan bezemelerle süslenmiştir. Kemik iğnelerin yanı sıra bakırdan spiral süslere, biz ve bıçaklara rastlanırsa da, metal kullanımı henüz deneme aşamasındadır.

Tarihçilere göre Altay bölgesindeki bir yer adından dolayı “Afanasyevo kültürü” denilen kültür alanında, ilk kez at ehlileştirilmiş olup bu bölgede yaşayan insanların da Hunlar olduğu belirtilmiştir 1 .

“Hayvan yetiştiren atlı göçebelerin, göç ederken, yük taşıyan hayvanlarca taşınabilecek, kolay nakledilebilen çadırlara ve çadır eşyalarına ihtiyaç vardı. Çadırların tanziminde Avrupa üslubunda mobilyalar tanınmıyordu. Böylece çadırların tanziminde en önemli rolü halılar oynuyordu… Uhlemann’a göre halıcılığın asıl vatanın tam kuru istep bölgeleri olduğunu, Klimatik hususiyetler de ortaya koyar… İstep kuşağının en karakteristik göçebe kavimleri Türk kavimleri olduğu için, halı yapımı ve yayımı bakımından oynadıkları rolün en büyük olduğu yolundaki düşünceler de tabidir. Bu pek çok mütehassısın üzerinde birleştiği bir fikirdir” 2 .

Atla beraber koyun bozkır şartlarının vazgeçilmez hayvanıdır. At manevra gücüyle yoğun Çin nüfusu karşısında Türklere hayat hakkını sağlarken, koyun da yapağıyla giyinecekleri ve barınacakları eşyaların yapımına imkan vermiştir.

Türkler koyunların yünlerinden keçeler yapmışlar ve koç başlarını da keçelerine, kilimlerine-halılarına vb damga olarak işlemişlerdir. Mesela “… Yenisey’in yukarı akımında ve Uygurlar’dan sonra, bir müddet Moğolistan da yaşayan Kırgızların halıları da keçe cinsindendi. Bunlarda kullanılan bezek motiflerine yerliler koçkardıng müzü (koçların boynuzu) derler” 3 .

Kazakistan’daki Kazak Türkleri’nin hâlâ keçeden ayakkabı-çizme yaptıklarını ve üzeri koç başlı nakışlarla işlenmiş keçeleri, bütün Türk cumhuriyetlerinde görmek mümkündür.

Bu konuda Rus etnograflarından A. Miller 1924 yayınlanan “Doğunun Halı Mamülleri” adlı eserinde aynen şunları yazmaktadır: “Fars dokumalarında hakim olan ‘çiçek ve bitki’ motifidir. Kafkasyada arkeolojik kazılarda ortaya çıkarılan höyüklerdeki halı motifleri tamamiyle 14-15.yy göçebe Türklerin nakışlariyle aynilik gösterir. Kafkas dokumacılığına Türklerin bu katkısını görmezden gelemeyiz”. Diğer yandan yazar halıcılık tarihi hakkında şunları yazar: “Halı esyalarının üreticileri sadece Türk kabileleridir.

Bunlardan bazılarını sayacak olursak: Türkmen, Karakalpak, Özbek, Masaget ve Kıgızlardır. Özellikle göçebe Kırgızlarda halıcılık, göçebelik hayatına ilişkin yaşama ve ihtiyaçlarla sıkı ilişkiler sergiler. Bu konuda 15.yy’da Timurleng’in sarayını ziyaret etmiş İspanyol gezgin Clavicho’da bize tanıklık eder. Ayrıca Türkistan’ın yerleşik halklarından Sart ve Tacikler halıcılıkla uğraşmazlar” 4 .

Yukarıda kısaca değinilen Afanasyevo kültürünün merkezini teşkil eden Bateney kasabası dolayındaki bir kurganda süs eşyalarının yanında koyun ve at gibi hayvanların kalıntılarına rastlanmıştır 5 .

Bilindiği üzere at Türkler’de binek hayvanı olmanın yanında en önemli kurban hayvanları arasında da yerini alır. Mesela eski Türklerin gökyüzü için at, toprak için de koç kurban ettikleri bilinmektedir. Hâlâ Kazakistan’da en önemli kurban hayvanı at olduğu gibi, onun eti koyun, sığır, deve gibi hayvanlara göre daha pahalıdır.

Türklerin iç Asya’da yaşadığı bölgeler tarihçiler tarafından “atlı hayvan yetiştiren kültür bölgesi” olarak adlandırılırken bu kültürü ilk Türklerin meydana getirdiği belirtilmiştir. Türk sanatının en önemli üsluplarından biri olan hayvan üslubunun da bu kültürle ortaya çıktığı belirtilmektedir. İfade edilen kültürün önemli araştırmacılarından Menghin’e göre Ural-Altay halklarının dünya tarihinde iki önemli rolleri olmuştur. Bunlardan birincisi hayvan yetiştiricilikleri, ikincisi de devlet kurma becerileridir 6 .

Dünyada bilinen en eski halı bilindiği üzere Altay bölgesindeki Pazırık kurganında bulunmuştur. Öte yandan bu bölge tarihin bilinen devrinden bu güne kadar Türkler tarafından kullanılan yerleşim yerleridir. Ancak Rus arkeolog Rudenko, Pazırık’da bulduğu halının İran halısı olduğunda ısrar etmiştir. Ondan sonra Pazırık halısı konusunda yazı yazan başka Rus kazıbilimci ve sanat tarihçileri de İran ya da İskit halısı olduğu konusunda çeşitli yazılar yazmışlardır. Ayrıca bölgede eskiden ve günümüzde Türklerin yaşamış olduklarından hiç söz etmedikleri gibi çok uzak bir ihtimal olarak Moğolların ya da Çinlilerin yaşamış olabileceklerini ifade etmişlerdir.

Desenli Tepme Keçe
Desenli Tepme Keçe

Pazırık  Halısı
Pazırık Halısı
Bu konuda ilgi çekici bir yaklaşım da UNESCO’dan gelmiştir. Adı geçen kuruluş on beş dilde yayınladığı “Görüş Dergisi”nin on ikinci sayısını (1976) İskitler ile Pazırık halısına ayırmış olup dergide yazı yazanların hepsi Rus ve Ukranya kökenlidirler. Bu dergide yazı yazanlar ne hikmetse, İran, Osset, Altaylılar, Tuva, Kazakistan, Moğol, Çin, Rus, İskit, Ukranya adlardan sıkça söz etmelerine rağmen, Türk kavramını kullanmaktan ısrarla kaçınmışlardır.

Adı geçen dergide yalnızca ilk Türk hakanının cenaze töreninde bir örnekle söz edildikten sonra Bizans’tan elçi olarak Avar ve Rumların da bulunmuş olduğu ileri sürülmektedir”, denildikten ve “cenaze törenine gelenler Pasifik kıyıları, Sibirya ve Orta Asya gibi Türkler’e bağlı olmayan yerlerden gelmişlerdir” denilmektedir.

Dergi bütünüyle incelenirse, yazılanlarda yukarıdaki örnekde olduğu gibi bilimsel anlayışa pek dikkat edilmediği anlaşılacaktır. Mesela bir yerde İskitlerin yurdu Karadeniz’in kuzeyi denirken, bir başka yerde Sibirya’daki İskit eserlerinden ve bir başka yerde de “İskitlerin akrabaları olan Altaylılar” gibi mezarlarını düzenledikleri belirtilmiştir. Ayrıca, “Orta Asya”nın (yani Büyük Türkistan’ın) Türklerle ilgisi olmadığını belirtmiş ve biraz dil coğrafyasıyla ilgili olanları güldürecek seviyede “Altaylıların İskitler gibi Farsça’nın çeşitli lehçelerini konuştukları sanılmaktadır” 7 diye yazılmıştır.

Aynı dergide İskitlerin at sırtında silah kullandıkları, tanrılarına özellikle at kurban ettikleri, domuz beslemedikleri, kımız içtikleri, doğuştan çoban oldukları, ölümden sonraki hayata inandıkları, bundan dolayı da mezarlara yiyecek koydukları ve yiğit kişilerin ise mumyalanarak kıymetli eşyalarıyla, atıyla gömüldüğü, koç başlı kapları olduğu, tekerlekli çadırlarda yaşadıkları belirtilmiştir 8

Viyana Üniversitesi Sanat Tarihi Enstitüsü’nün müdürü J. Strzygowski “Türkiyat Mecmuası” (1926-1933, Cilt II) nda yazdığı geniş kapsamlı bir makalesinde Türk bilim adamlarına acı, bir gerçeği şöyle hatırlatır: “Eğer Türkler konuyu kendiliklerinden ele alıp ciddi olarak inceleyemezlerse sanatlarının çok eski bir geçmişi olduğunun hümanistlerce tetkik ve kabulünü beklememelidirler” 9 . Bu ikaza rağmen, Türk sanatının Türkler tarafından bazı istisnalar dışında yeterince tetkik edildiği söylenemez.

Mesela Türk sanatı hakkında ilk ciddi çalışma E. Diez ve O. Aslanapa’nın birlikte ele aldıkları “Türk Sanatı, İstanbul, 1955” adlı eserdir. Rudenko’ya ilk cevap 1937’de Abdulkadir İnan, 1984’de N. Diyarbekirli ve Pazırık halısı hakkında geniş kapsamlı bir çalışması olan E.F. Tekçe tarafından Pazırık ( Ankara, 1993) adlı eserde cevap verilmiş olsa da, maalesef eski Türk kültüründen günümüze mezar taşları, yurtları, ev gereçleri, süs eşyaları ve halı-kilim gibi genel etnografya tarihini anlatan geniş kapsamlı bir eser hâlâ yazılamamıştır.

Dünyada bulunan ilk halı örneği Pazırık halısı olduğuna göre, halı-kilim hakkında yazanların Pazırık halısıyla ise başlamalarında yarar vardır. Bilindiği üzere Pazırık yaylası Balıklı Göl yakınlarında Yan Ulagan ırmağı kıyısındadır. Buradaki kurganların birinde çıkarılan ve dünyanın bilinen ilk halısı olarak kabul edilen halı üzerindeki pars damgası ile at, eyer ve pantolonlu süvari resimleri günümüze kadar bozulmadan kalabilmişlerdir.

Pars, Kazakistan’ın eski başkenti Almatı’nın ve Tataristan’ın devlet damgası olduğu gibi, Kazakistan’da pantolona “şalvar” denirken, burada Anadolu’da giyilen şalvar tipine rastlanmaz. Ayrıca insanların kafa tasında olup da eyere benzeyen bir kemiğe Türk eyeri (sella Turcica) dendiğini tıpla az çok ilgilenen herkesin bildiği husustur.

Dolayısıyla bir tek eyer ile atlı süvarilerin giyinişleri dahi, Pazırık halısının Türk kültürüyle ilgili olduğunu ispatlama açısından, çok önemli ip uçları vermektedir. Ayrıca eyerin Türk buluşu olması ve atlı kültürün gereği olan giyim biçiminin Fars giyim tarzıyla alakasının olmaması da önemli bir bilgi kaynağıdır. Ancak Rudenko, Pazırık’daki incelemeleri sonucunda şu satırları yazmıştır: “Her halde bu mezar Türk veya Moğol ırkına ait değil, aryani ırktan olan İskitlerindir” 10 .

Fakat İskitlerin “aryani” bir ırktan olmadıkları, en azından kımız içmelerinden, domuzu topraklarında barındırmamalarından, at kurban etmelerinden ve ölüm ile mezar törenlerinden anlamak mümkündür. Mesela kımızı Türkler ve Moğollar’dan başka bir kavmin içmediği ve onu Batılıların 1944’e kadar tanımadıkları bilinmektedir. Öte yandan İskitlerin Türk olduğu, en azından Türklerin sosyo-kültürel çevresi içinde olduklarına dair eserler aksi görüşteki eserlerden hem daha çok, hem de bu doğrultudaki bilgiler daha tutarlıdırlar. Ayrıca milattan önceki “III. asırdaki Çin vakanüvislerine göre Pazırık havalisinde Hunlar bulunuyorlardı… Pazırık höyüğünün şarkında yaşayan Ürenha Türklerinden Uygur Ondar (onlar) yahut Ondar Uygur Oymağı hâlâ mevcuttur… Hülasa Pazırık hafriyatında açılan mezardaki defin, ayin ve merasimlerini gösteren bütün eserler ancak Türklerin defin, ayin ve merasimlerine ait anane ve adetleriyle izah olunmaktadır. Hafriyattan çıkarılan bütün eserler Türkler’in Orta Asya ve Altay’da kablelmilat devrinde inkişaf ettirdikleri kültürün mahsulleridirler” 11 .

Kuşkusuz bir kültür unsurunun bir bölgede bulunması o kültür unsurunun o bölgeye ait olacağı anlamını taşımaz. Fakat bulunan kültür unsurunun özellikleri, kollarının daha çok hangi sosyo-kültürel çevrede oluştuğu ile o çevrede neyi ifade ettiği, bir kültür unsurunun hangi bölgenin ya da sosyo-kültürel çevrenin eseri olduğu hakkında önemli ipuçları verir. Mesela antropologlar arasında, bir kültür unsuru daha çok nerede bulunuyor ve sosyo-kültürel hayat açısından önemli anlamlar taşıyorsa, o kültür unsurunun oranın eseri olduğu hakkında yaygın bir görüş vardır.

Pers hakanlığına ait en eski vesikalar M.S. VIII. yy.’dan kalmadır. Ayrıca İran kültürü konusunda görüşleri -genelde- dünyaca kabul gören Spiegel, Kremer ve Geiger gibi uzmanlar “halıcılığın Perslerde autochthon (esas, asıl, otantik, esas yerli) bir şey olmadığını söylerler” 12 . Ancak Piotrovsky, Pazırık’ta bulunan halıdan “ünlü İran halısı” olarak söz ettikten sonra, Altay dağlarında bulunan keçelerde Çin, İran ve İskit etkisinin görüldüğünü belirtir 13 .

Gryaznov’da “… Orta ve Güney Kazakistan’da Altayların batı yörelerinde ve Tuva’da İskitlerin dönemine ait eserler ele geçirilmiştir” dedikten sonra, İskit Sibirya hayvan sitilinin Tuna boylarından Çin seddine kadar geniş bir alanda görüldüğünü belirtir 14 .

O halde İskitlerin yaşadığı bölgeler tarihin bilinen devrinden beri Türklerce meskun yerler olup, hâlâ Türkler Kazakistan, Tuva ve Altaylar’da yaşamaktadır. Ayrıca uzmanlık alanları Hun, Çin ve Moğol tarihi olan tarihçiler tarafından Altay bölgesi, yaygın kabule göre Türklerin ilk yurtları olarak ifade edildiğine göre, problemin olmaması gerekir 16.

Vambery 1863 yılında Hive, Tahran, Buhara gibi bölgelerde yaptığı seyahatler hakkında bilgiler verirken halı ve keçe imalatının Türkmenler tarafından yapıldığını zikrederek nakışların işlenişini şöyle anlatır: “Bir kadın dokunulması istenen nakışların örneklerini kum üzerine parça parça çizer, işçilerde bu örneğe bakarak halıyı dokurlar” 15 .

Halı sanatının doğduğu coğrafya Türklerin yaşadığı alanlardır. Halı hakkında yapılan yüzyıla yaklaşan çalışmaların halı sanatının bütün dünyaya Türkler tarafından tanıtıldığını ortaya koymaktadır. Pazırık halısından önce bulunan ve VI. yy. ait olan halı da Doğu Türkistan’da bulunmuştur. İslam ülkelerine ise halı, Selçuklular tarafından tanıtılmıştır. Pazırık’da bulunan düğümlü halı da bilim adamları tarafından “Türk Düğümü” olarak bilinen “Gördes Düğümü” ile dokunmuştur. Ayrıca düğümlü halı tekniği ilk defa İç Asya’da kullanılmıştır. Bu nedenle bazı eserlerde düğümlü halıların Türk tarihiyle yakın ilgisi olduğu belirtilir. Sanat tarihçilerinin belirttiğine göre, “İran Düğümü” “asimetrik” Türk düğümü ise “simetrik” tir. Dolayısıyla Pazırık halısındaki düğümlerin de simetrik olması, bu halının Türk halısı olduğu, en azından İran halısı olmadığı hususunda önemli bir belge olması gerektir .

Bilindiği üzere Pazırık halısında ve günümüzdeki Türk cumhuriyetlerinde dokunan halı-kilimlerdeki hakim unsur hayvan damgalarıdır. Hayvan damgası ise konunun uzmanları olan Menghin, Kopper, Grousset, Rasonyi, Barovka’ya gibi tarihçilere göre “göçebe kültür” alanından kaynaklanmış 17 tır.

Bu kültür çevresinin merkezini ise Hakas, Tuva ve Altay özerk cumhuriyetleri’nin olduğu coğrafya teşkil etmektedir.

L. P. Kyzlassov, K. F. Simirov, Kisselev ve Griaznov gibi Rus bilim adamları da Rudenko’nun görüşlerine karşı çıkarak, Pazırık’da bulunan halının İran halısı olduğuna dair görüşlere itiraz etmişlerdir. Sanat tarihi uzmanlarından K. Erdman da önceleri Pazırık’da bulunan halının Türk halısı olduğu konusunda kuşkular taşımış olsa da en son yazdığı eserde bu halının “Türk ilmiğiyle dokunmuş” olduğunu kabul ederek, Pazırık halısının Türk halısı olduğu görüşünü savunmuştur 18 .

Diyarbekirli’ye göre de “Pazırık halısı Altaylarda yaşayan Hun topluluklarının bir nevi maddi değerlerinin aynası olarak karşımıza çıkmaktadır” 19 .

Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, İran üslubunda hakim olan unsur bitki damgasıdır. Türk üslubunda ise koç başı ve soyut damgalar esastır. Öbür yandan burada sunulan fotoğrafların hiç biri özel bir çabayla aranmamış, yol rast gele çekilmişlerdir. Bu fotoğraflar Pazırık halısı ve halıcılık tarihi konusunda sanırız önemli bilgiler vermektedir.

Mesela Pazırık halısındaki hakim damgaları, araştırma alanımızda yalnızca halı-kilimlerde değil, bir evin dış duvarında, kağıt paralarda “orak çekiçlerin” arasında, bir mezar taşında, hatta tuvaletlerin tavanlarında veya duvarlarında görebilirsiniz. Bu konuda elinizdeki eserde sanırız yeterince örnek bulabilirsiniz. Dolayısıyla bu konuda düşünenlere Altaylar’dan Van’a, Hakkari’ye oradan da Adana’ya Bergama’ya, Çanakkale’ye ve Edirne’ye kadar olan bir coğrafyada yaşayan insanlar arasında alan çalışması yapılarak tespit edilen fotoğrafların, çoğunun benzer değil, aynı olmaları önemli bilgiler ifade etmesi gerekir. Ayrıca bu kadar geniş bir alandaki insanların yüzyıllarca aynı damgaları işlemeleri, Pazırık halısını hiç görmeyen adını dahi duymayan insanların, o halıdaki damgaları mezar taşlarına, iş ve eğlence yerlerine, halı-kilimlerine hatta Lenin’in heykeline işlemeleri, düşünen insanlara bir anlam ifade etmesi gerekir kanısındayız.


Dipnotlar

1 - ÖGEL, B., İslamiyetten Önce Türk Kültür Tarihi, Ankara, 1984, s. 17, 56. KAFESOĞLU, İ., Türk Milli Kültürü, İstanbul, 1991, s. 207, 209.

2 - RASONYİ, Lydia, “Türklerde Halacılık Terimleri ve Halıcılığın Menşei”, Türk Kültürü, Sayı 103, 1971, s. 614, 615.

3 - RASONYI, L, Tarihte Türklük, Ankara, 1996, s. 42.

4 - MILLER, A., Doğu’nun Halı Mamülleri, Leningrad, 1924, s. 3, 6, 15, 22, 23.

5 - ÇORUHLU, Y., Türk Sanatının ABC’si, İstanbul, 1993, s. 17., At ve at kültürü hakkında bk: Aksoy, M., “Türkler’de At Kültürü ve Kımız”, Türk Dünyası Tarih Dergisi, Sayı 134, 1998.

6 - RASONYI, L., a.g.e., s. 3, 4.

7 - PİOTROVSKY, B. B., “İskitlerin Dünyası”, Görüş Dergisi,. Sayı 12, 1976, s. 4, 7. ZAVITUKHİNA, M. P., “Pazirik”, Görür Dergisi, Sayı 12, 1976, s. 31, 36.

8 - GÖRÜŞ DERGİSİ, Sayı 12, 1976, s. 10, 2, 18, 32., Ayrıca bk: AKSOY, M., a.g.m.

9 - STRZGOWSKI, D., “Türkler ve Orta Asya Sanatı Meselesi”, Eski Türk Sanatı ve Avrupa’ya Etkisi (Haz. A.C. Köprülü ), İstanbul, (Tarihsiz), s. 20, 21.

10 - İNAN, A., Makaleler ve İncelemeler, II. cilt, Ankara, 1991, s. 262.

11 - İNAN, A., a.g.e., s. 263, 267.

12 - RASONYI, Lydia, a.g.m., s. 616.

13 - PIOTROVSKY, B. B., a.g.m., s. 6, 8.

14 - GRYAZNOV, M. P., “Öteki Dünya İçin Hazırlanan Atlar”, Görüş Dergisi, Sayı 12, 1976, s. 38, 41.

15 - VAMBERY, A., Orta Asya Gezisi (Haz. N. A. Özalp), İstanbul, 1993, s. 57.

16 - YETKİN, Ş., “Yurdumuzdaki Müzeler ve Camilerde Bulunan Değerli Halılar”, Türk Kültürü Dergisi Sayı 4, 1963, s.2., YETKİN, Ş., Türk Halı Sanatı, Ankara, 1991, s. 1,2., HAOCK, H., Doğu Halıları (çev. N. G. Görgünay), Ankara, 1975, s. 38., DİEZ, E., Türk Sanatı (çev. O. Aslanapa), , İstanbul, 1955, s. 46.

17 - DIEZ, E., a.g.e., s. 43., KAFESOĞLU, İ., a.g.e. s. 208, 209., ÇORUHLU, Y., a.g.e., s. 17.

18 - DİYARBEKİRLİ, N., “İlk Türk Halısı”, I. Uluslararası Türk Folklor Semineri Bildirileri, Ankara, 1974, s. 263., TEKÇE, E.F., Pazırık, Ankara, 1993, s. 32,33.

19 - DİYARBEKİRLİ, N., a.g.m., s. 267.
 
Üst Alt