A'li imran suresi 76 ayetin tefsiri

faruk islam

Özel Üye
Sure: 3 - Al-i İmran Suresi
Ayet:76
Konu: Ahitlerini Yerine Getirenlerin Mükafaatı

بســـم الله الرحمن الرحيم

بَلَى مَنْ أَوْفَى بِعَهْدِهِ وَاتَّقَى فَإِنَّ اللّهَ يُحِبُّ الْمُتَّقِينَ
76 - Hayır! (Öyle değildir) Her kim ahdine vefa gösterir ve (Allah'tan) sakınırsa şüphesiz ki Allah muttakileri sever.

Allah (c.c) bu ayette kitap ehlinin bu konudaki inançlarına şöyle karşılık veriyor:
"Hayır! Onların bu inancı Allah'ın dininden değildir. Ancak bu, onların din adamlarının Allah'a nisbet ettikleri yalanlardan birisidir. Allah'ın bütün dinlerinde değişmeyen bir kaide vardır. O da; "Kim verdiği ahitlerin hepsini yerine getirir ve şirkten sakınırsa şüphesiz Allah ahdi yerine getirenleri ve şirkin her türünden sakınanları sever."
Ayette geçen "ahdine vefa gösterir"den kasıt; "dini ve mali konulardaki ahitlerinin hepsini yerine getirir" demektir.
Dini konularda verilen ahit; yalnız Allah'a ibadet etmek, O'na hiçbirşeyi eş koşmamak, Allah'tan geldiği bilinen kitaplarda zikri geçen bütün rasullere ve son rasul Muhammed (s.a.s)'e iman edip tabi olmaktır.
Mali konularda verilen ahitler ise; insanlardan alınan emanetleri ve insanlara verilen sözleri yerine getirmektir.
Enes b. Malik (r.a)'dan Rasulullah (s.a.s)'in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
"Emanete riayet etmeyenin imanı yoktur. Verdiği sözü yerine getirmeyenin de dini yoktur." (Ahmed, Taberani, Bezzar)
“Şüphesiz ki Allah muttakileri sever.”
Allah (c.c) ayetin bu kısmında muttaki kimseleri sevdiğini haber veriyor.
Muttakiler ise; her türlü şirkten ve Allah'ın yasakladığı bütün kötü amellerden uzak duranlardır. İşte bu sıfatlar kimde bulunursa Allah (c.c) onu sever ve onu cennetle mükafatlandırır.
Her Kafirin Malı Helal midir?
Kitap ehli, özellikle yahudiler, kendi dinlerine bağlı olmayanların mallarını yemenin günah olmadığına ve bunun kendi dinlerinin bir hükmü olduğuna inanıyorlardı. Gerçekte ise Allah (c.c) gönderdiği şeriatlerin hiç birisinde, İslam da dahil olmak üzere böyle bir hüküm bildirmemiştir.
Fakat zamanımızda bazı insanlar bazı müctehidlerin fetvalarını yanlış anlayarak hiç ayırt etmeksizin bütün kafirlerin mallarının helal olduğuna hükmetmişler ve özellikle dar'ul harpte yaşayan kafirlerin mallarını almanın helal olduğunu söylemişlerdir.
Bazı alimler özellike Hanefi alimleri daru'lharbte yaşayan kafirlerin mallarını, rızaları olmak şartıyla kandırma, faiz, İslam'da caiz olmayan ticaret vb. gibi gayri meşru yollarla alınabileceğine dair fetva vermişlerdir.
Hanefilerin bu konudaki delilleri ise şunlardır:
Mekhul (r.a)'dan rivayet edildiğine göre Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurmuştur:
"Dar'ul harpte harbilerle müslümanlar arasında riba yoktur (haram değildir)."(Er Red Ala Seyir El Evzai s: 97)
Abbas (r.a) Bedir savaşından sonra müslüman olunca Rasulullah (s.a.s)'in izniyle Mekke'ye döndü. Abbas hem ribayı yasaklayan ayet inmeden önce hem indikten sonra Mekke'de müşriklerle riba yapardı. Rasulullah (s.a.s) Mekke'nin fethinden sonra Abbas'ın yaptığı ribayı geçersiz saydı." (Serahsi; ElMebsut c: 10 s: 28)
İranlı ateşperest müşrikler Rumları yendiklerinde, Rasulullah (s.a.s)'in izniyle Ebu Bekr (r.a)'nun, Rumların müşrikleri yeneceğine dair Mekkeli müşriklerle bahse girdi. (Serahsi; ElMebsut c: 10 s: 29)
Bazı insanlar Hanefi alimlerinin bu ictihadlarını yanlış anlayarak dar'ul harpte yaşayan kafirlerin mallarının her halukarda helal, verdikleri emanetleri geri iade etmemenin ise caiz olduğunu ileri sürmüşlerdir. Oysa bu fetva kafirlerin malını onun rızası olmak şartıyla almanın caiz olduğunu bildirmektedir. Bu ise kafirlerin malını gasb yoluyla almanın caiz olmadığını gösterir. Kaldı ki bu mesele ihtilaflıdır. Alimlerden çok azı bu görüştedir.
Allah'ın indirdiğiyle hükmetmeyen bir devlet dar'ul harptir. Bu yerde bulunanlar zahiren bu devlete rıza gösterdikleri ve karşı gelmedikleri için imanlarını ispat edinceye kadar zahiren kafir hükmündedirler. Fakat hepsi İslam düşmanı olan harbi konumunda değildir. Çünkü bunların çoğunun müslüman olmamalarının sebebi; tağutların aldatması ve cahillikleridir. Hatta çoğu kafir olduklarının farkında bile değildir. Bilakis kendilerinin müslüman olduklarına inanmaktadırlar. Böyle kimseler İslam düşmanı olmadıkları için harbi hükmünde değildirler. Bu sebeble onların malları ve canları korunmuştur.
Fakat İslam'a savaş açmış, onu yıkmak için çalışanların ve bilerek mürted olanların malları ve canları bütün alimlere göre korunmuş değildir.
Bir adam ibni Abbas (r.a)'ya:
"Savaşta zımmet ehline (cizye verenlere) ait olan tavuk ve koyun gibi malları onlardan habersiz olarak alır ve yerdik." dedi. İbni Abbas (r.a) ona:
"Bu yaptığınıza ne hüküm veriyordunuz?" diye sordu. Adam:
"Onlar kafir oldukları için mallarını almamızda bir günah olmadığını düşünüyoruz." dedi. İbni Abbas (r.a) ona:
"Siz tıpkı kitap ehlinin düşündüğü gibi düşünmüşsünüz. Onlar da: "Ümmilerin mallarını almamızda bize herhangi bir günah yoktur" diyorlardı. Onlar cizye ödedikleri müddetçe rızaları olmadan mallarını almanız helal değildir." (Abdurrezzak, Ebu İshak sahih senedle rivayet etti)
Bu rivayete göre harbi olmayan ve cizye veren kafirlerin mallarını gasbetmek helal değilldir. Fakat bunlar dışındaki, İslam'a savaş açmış, harbi olan kafirlerin malları helaldir. Müslümanlar böyle kimselerin mallarını ganimet olarak zorla veya haberleri olmadan alabilirler.
Emanet ve Ahid:
Müslümanlar harbi bile olsa birinden; "senin malını koruyacağım" diyerek emanet bir mal alırlarsa bunu korumak ve yerine getirmek zorundadırlar. Karşılıklı verilen ahidler de böyledir. Harbiler verdikleri ahdi bozmadıkça müslümanlar ahidlerini bozmazlar.
Allah (c.c) müslümanlar hakkında şöyle buyuruyor:
"Şüphesiz ki onlar emanetlerini ve ahidlerini yerine getirirler." (Mu'minun: 8)
Müslümanlarla kafirler arasındaki sınırlar belli olup saflar kesin ayrıldığında, ister fert isterse lider olsun bir müslüman, harbilere bir ahid verdiği veya bir emanet aldığı zaman bunu yerine getirmek tüm müslümanlar üzerine bir görev olur.
Müslümanlarla kafirler arasında savaş çıktığı zaman o kafirlerin kanı ve malı helal olur. Müslümanlar savaşta kafirlerin mal ve canlarını almak için her türlü hileye başvurabilirler. Fakat böyle bir ortamda iken müslümanlar harbilere ateşkes sözü verirlerse karşı taraf bozmadıkça bütün müslümanlar bu muahedeye riayet ederler ve bu durumdaki kafirlerin mal ve canları korunmuş olur.
Daru'l harpte yaşayan gizli, tanınmayan müslümanlara gelince; onlar, Allah'ın hükümlerini tatbik etmeyen, İslam'a ve müslümanlara savaş açan sistemleri yıkmak için ellerinden geleni yapmak zorundadırlar. Gerekirse tağuti devletlere zarar vermek için İslam'ın meşru kıldığı bütün yollara başvurabilirler. Fakat müslümanlar zayıf oldukları için bunu; müslümanlara, İslama ve İslam davasına zarar vermemek şartıyla o devlete hissettirmeden gizlice yaparlar.
Daru'l Harbte yaşayan bu müslümanların zorla, istemeyerek ve gizliliğin bir gereği olarak kafirlere verdikleri ahidler ve emanetlerini muhafaza Allah (c.c)'nun müslümanlar hakkındaki; "emanetlerini ve ahidlerini yerine getirirler" ayetinin kapsamına girmez.
Rasulullah (s.a.s) bu konuyla ilgili olarak şöyle buyurdu:
"Harb hiledir." (Buhari, Müslim)
Fakat kafirleri yıkmak ve ganimet elde etmek için yapılan tüm plan ve hareketler şahsi menfaatlere yönelik olmamalıdır.
 
Üst Alt