Allah(ac)'ın Kulları üzerindeki sınırları | Hududullah

BULUT

Aktif Üyemiz
Yönetici
AYET-İ KERiME
Kim Allah’ın sınırlarına tecavüz ederse işte onlar zalimlerdir. (Bakara, 2/229)

Allah(ac)'ın  Kulları  üzerindeki  sınırları  Hududullah
Allah(ac)'ın Kulları üzerindeki sınırları Hududullah
ALLAH’IN SINIRLARI; HUDÛDULLAH

Konuya öncelikle Diyanet İşleri Başkanlığı tarifi ile bakalım;

“Hadd” kelimesinin çoğuludur. Hadd sınır koymak, menetmek, vazgeçirmek, iki şeyin birbirine karışmaması için aralarına konan engel ve sınır anlamındadır. Kur’ân’da 9 âyette hudûdullah (Allah’ın sınırları) tabiri geçmiştir. Oruç (Bakara, 2/187), evlenme-boşanma (Bakara, 2/229-230), mîras (Nisâ, 4/11-14), keffâret (Mücâdele, 58/3,4), iddet (Talâk, 65/1) ile ilgili hükümler zikredildikten sonra, bunların “hudûdullah” olduğu bildirilmiştir. Buna göre hudûdullah ile maksat; Allah’ın insanlar için koyduğu kural ve yasalar, hüküm ve tavsiyeler, emir ve yasaklar, farzlar, helal ve haramlardır. İlâhî hükümler, insanların inanç, söz, fiil ve davranışlarını sınırladığı için hudud denilmiştir. Kur’ân’da Allah’ın sınırlarının korunması, çiğnenmemesi istenmiştir. (Bakara, 2/187, 229) Allah’ın sınırlarını koruyanlar övülmüş (Tevbe, 9/112) ve mükâfat va’dedilmiş (Nisâ, 4/13), sınırlara tecavüz edenler yerilmiş ve bunların zalim oldukları bildirilmiştir. “Kim Allah’ın sınırlarına tecavüz ederse işte onlar zalimlerdir” (Bakara, 2/229), “Kim Allah’ın sınırlarına tecavüz ederse nefsine zulmetmiştir” (Talâk, 65/1) ayetleri bunun açık delilidir. Allah’ın emir ve yasaklarına uyan Allah’ın sınırlarını korumuş, uymayan sınırlara tecavüz etmiş olur. Fıkıh terimi olarak hudud, hırsız, eşkıya, yol kesen, zina eden ve içki içen kimselere uygulanan ceza anlamındaki had kelimesinin çoğuludur. (

Bu tariften de anlaşılacağı üzere hudûdullah Allah’ın dini ve beşeri hayata dair koyduğu hududlar yani sınırlardır. Bunların bir kısmı hukuki konulara ait olmakla birlikte genel ve esas anlamı muhakkak ki tüm dini sınırlardır ve mü’minlerin görevi bu sınırlar riayet etmektir.

Hukuki manasına bakıldığında içeriğin daha ziyade eşler, aile hayatı, cinsel hayat, evlenme, boşanma ve miras gibi konulara ait spesifik ve değişmez kurallar olduğu, hepsinde de tarafların hepsinin hakkının korunmasının ve adalet sağlanmasının esas alındığı görülecektir.

ORUÇ;


AYET-İ KERiME
“Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helâl kılındı. Onlar, size örtüdürler, siz de onlara örtüsünüz. Allah, (Ramazan gecelerinde hanımlarınıza yaklaşarak) kendinize zulmetmekte olduğunuzu bildi de tövbenizi kabul edip sizi affetti. Artık eşlerinize yaklaşın ve Allah’ın sizin için yazıp takdir etmiş olduğu şeyi arayın. Şafağın aydınlığı gecenin karanlığından ayırt edilinceye (tan yeri ağarıncaya) kadar yiyin, için. Sonra da akşama kadar orucu tam tutun. Bununla birlikte siz mescitlerde itikâfta iken eşlerinize yaklaşmayın. Bunlar, Allah’ın koyduğu sınırlardır. Bu sınırlara yaklaşmayın. Allah, kendine karşı gelmekten sakınsınlar diye, âyetlerini insanlara böylece açıklar.” (Bakara 2/187)


BOŞANMA;


AYET-İ KERiME
“(Dönüş yapılabilecek) boşama iki defadır. Sonrası, ya iyilikle geçinmek, ya da güzellikle bırakmaktır. (Evlilikte) tarafların Allah’ın belirlediği ölçüleri koruyamama endişeleri dışında kadınlara verdiklerinizden (boşanma esnasında) bir şeyi geri almanız, sizin için helâl olmaz. Eğer onlar Allah’ın belirlediği ölçüleri gözetmeyecekler diye endişe ederseniz, o zaman kadının (boşanmak için) bedel vermesinde ikisine de günah yoktur. Bunlar Allah’ın koyduğu sınırlardır. Sakın bunları aşmayın. Allah’ın koyduğu sınırları kim aşarsa, onlar zalimlerin ta kendileridir. Eğer erkek karısını (üçüncü defa) boşarsa, kadın, onun dışında bir başka kocayla nikâhlanmadıkça ona helâl olmaz. (Bu koca da) onu boşadığı takdirde, onlar (kadın ile ilk kocası) Allah’ın koyduğu ölçüleri gözetebileceklerine inanıyorlarsa tekrar birbirlerine dönüp evlenmelerinde bir günah yoktur. İşte bunlar Allah’ın, anlayan bir toplum için açıkladığı ölçüleridir.” (Bakara 2/229,230)

AYET-İ KERiME
Kadınlarından zıhar yaparak ayrılıp sonra da söylediklerinden dönecek olanlar, eşleriyle birbirlerine dokunmadan önce, bir köle azat etmelidirler. İşte bu hüküm ile size öğüt veriliyor. Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır. Kim (köle azat etme imkânı) bulamazsa, eşine dokunmadan önce ard arda iki ay oruç tutmalıdır. Kimin de buna gücü yetmezse altmış fakiri doyurmalıdır. Bunlar, Allah’a ve Resûlüne hakkıyla iman edesiniz, diyedir. İşte bunlar Allah’ın sınırlarıdır. Kâfirler için elem dolu bir azap vardır. (Mücadele 58/3,4)

AYET-İ KERiME
Ey peygamber! Kadınları boşamak istediğinizde, onları iddetlerini dikkate alarak (temizlik hâlinde) boşayın ve iddeti sayın. Rabbiniz olan Allah’a karşı gelmekten sakının. Apaçık bir hayâsızlık yapmaları dışında onları (bekleme süresince) evlerinden çıkarmayın, kendileri de çıkmasınlar. Bunlar Allah’ın sınırlarıdır. Kim Allah’ın sınırlarını aşarsa, şüphesiz kendine zulmetmiş olur. Bilemezsin, olur ki Allah, sonra yeni bir durum ortaya çıkarır. (Talak 65/1)


MİRAS;


AYET-İ KERiME
Allah, size, çocuklarınız(ın alacağı miras) hakkında, erkeğe iki dişinin payı kadarını emreder. (Çocuklar sadece) ikiden fazla kız iseler, (ölenin geriye) bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer kız bir ise (mirasın) yarısı onundur. Ölenin çocuğu varsa, geriye bıraktığı maldan, ana babasından her birinin altıda bir hissesi vardır. Eğer çocuğu yok da (yalnız) ana babası ona varis oluyorsa, anasına üçte bir düşer. Eğer kardeşleri varsa, anasının hissesi altıda birdir. (Bu paylaştırma, ölenin) yapacağı vasiyetten ya da borcundan sonradır. Babalarınız ve oğullarınızdan, hangisinin size daha faydalı olduğunu bilemezsiniz. Bunlar, Allah tarafından farz kılınmıştır. Şüphesiz Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. Eğer çocukları yoksa, karılarınızın geriye bıraktıklarının yarısı sizindir. Eğer çocukları varsa, bıraktıklarının dörtte biri sizindir. (Bu paylaştırma, ölen karılarınızın) yaptıkları vasiyetlerin yerine getirilmesi, yahut borçlarının ödenmesinden sonradır. Eğer sizin çocuğunuz yoksa, bıraktığınızın dörtte biri onlarındır. Eğer çocuğunuz varsa, bıraktığınızın sekizde biri onlarındır. (Yine bu paylaştırma) yaptığınız vasiyetin yerine getirilmesinden, yahut borçlarınızın ödenmesinden sonradır. İşte bu (hükümler) Allah’ın koyduğu sınırlarıdır. Kim Allah’a ve Peygamberine itaat ederse, Allah onu, içinden ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetlere sokar. İşte bu büyük başarıdır. Kim de Allah’a ve Peygamberine isyan eder ve O’nun koyduğu sınırları aşarsa, Allah onu ebedî kalacağı cehennem ateşine sokar. Onun için alçaltıcı bir azap vardır. (Nisa 4/11-14)

Kelimenin genel manası ise muhakkak daha özel ve kapsamlıdır. Netice itibarıyla kelime olarak ayetlerde geçmese bile Yüce Allah tarafından yapılması veya yapılmaması emredilen her şey için bir sınır vardır ve bu sınır Kur’an ile bildirildiği için Allah kelamıdır, yani emirdir.

Yüce Allah’ın, sınırlarını muhafaza eden ve itina gösterenleri övmesi, ciddiye almayanları tembih etmesi sadece aile içi ve eşler arası konulara ait değildir. Çünkü Rabbimiz hemen her surede doğru ve yanlış yolun sınırlarını alenen belirtmiş ve öğütleri ile insanlığa adaletli ve güzel olana kılavuzlamıştır. Sevgili Peygamberimizin de o müstesna ahlakı ile bizlere hitap eden sünnetlerinin neredeyse tamamı bu sınırlara uymak ile alakalıdır.

En genel anlamı ile bakılırsa da Allah’ın koyduğu sınırlar iyi ile kötü, güzel ile çirkin ayrımının ta kendisidir ve Hak ile batılı kesin olarak ayırt etmektedir. İşte mü’min Allah’ın hem dar yani hukuki manasıyla hem de en genel manasıyla bu sınırlara riayet eden ve riayet edilmesine gayret edenlerdir. Zira aşağıdaki ayetten de anlaşılacağı üzere Yüce Allah sadece hukuki manasıyla değil tövbe, ibadet, hamd, oruç, namaz, iyilik, helali haram-haramı helal kılmak gibi konularda da sınırlarının korunmasını emretmiş ve korumaya gayret edenleri övmüştür.

ALLAH’IN SINIRLARINA (HUDUDULLAHA) RİAYET EDENLERE ÖVGÜ


AYET-İ KERiME
Bunlar, tövbe edenler, ibâdet edenler, hamdedenler, oruç tutanlar, rükû’ ve secde edenler, iyiliği emredip kötülükten alıkoyanlar ve Allah’ın koyduğu sınırları (hududullahı) hakkıyla koruyanlardır. Mü’minleri müjdele. (Tevbe 9/112)

Bunun tam aksine bu sınırlara riayet etmeye özen göstermeyenler, alaycı yaklaşanlar ve riayet edilmesine engel olanlar şiddetle kınanmış ve cezaya aday gösterilmişlerdir. Çünkü onlar isyan edip küfre düşenler, batıla saplananlar ve ilahi adalete karşı koyanlardır.

HUDUDULLAHA RİAYET ETMEYENLERİN DURUMU

AYET-İ KERiME
Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten men eder ve Allah’a iman edersiniz. Kitap ehli de inansalardı elbette kendileri için hayırlı olurdu. Onlardan iman edenler de var. Ama pek çoğu fâsık kimselerdir. Onlar size eziyetten başka bir zarar veremezler. Eğer sizinle savaşmaya kalkışsalar, size arkalarını dönüp kaçarlar. Sonra onlara yardım da edilmez. Onlar nerede bulunurlarsa bulunsunlar, Allah’ın ve (mü’min) insanların güvencesine sığınmadıkça kendilerini zillet kaplamıştır. Onlar Allah’ın gazabına uğradılar ve yoksulluk onları kapladı. Bunun sebebi onların; Allah’ın âyetlerini inkâr ediyor ve peygamberleri haksız yere öldürüyor olmaları idi. Bütün bunların sebebi ise, isyan etmekte ve (Allah’ın koyduğu) sınırları çiğnemekte oluşları idi. (Al-i İmran 3/110-112)

AYET-İ KERiME
Bedevîler inkâr ve nifak bakımından daha ileri ve Allah’ın peygamberine indirdiği hükümlerin sınırlarını tanımamaya daha yatkındırlar. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. (Tevbe 9/97)


Yine Kur’an Yüce Allah’ın koyduğu sınırların uygulanmasına karşı çıkanları haddi aşmak ve büyüklenmekle suçlamış ve o kulları sevmediğini ifade etmiştir. Bir insan için, Yüce Rabbin sevgisinden mahrum kalmaktan kötü ne olabilir?

DİKKAT
MÜ’MİNLERE ŞİDDETLİ BİR TEMBİH

AYET-İ KERiME
Ey iman edenler! Allah’ın size helâl kıldığı iyi ve temiz nimetleri (kendinize) haram etmeyin ve (Allah’ın koyduğu) sınırları aşmayın. Çünkü Allah, haddi aşanları sevmez. (Maide 5/87)


Özetle; hudûdullah Yüce Rabbimizin gerek dar gerek geniş manasıyla koyduğu yasak ve sınırlardır. Mü’min iman, ibadet ve ahlak açısından bu sınırlara uymakla mükelleftir ve konu sadece eş veya miras hukuku ile geçiştirilemeyecek kadar kapsamlı ve ciddidir.

Çünkü bu sınırlara uymayanlar nefsine ve etrafına zulmeden yani zalimdir ve Allah zalimleri hiç sevmez!

AYET-İ KERiME
Kim Allah’ın sınırlarına tecavüz ederse nefsine zulmetmiştir. (Talâk, 65/1)
 
Üst Alt