Başının Üzerinde Bulut Gözünde Uyku

MURATS44

Özel Üye
Başının Üzerinde Bulut Gözünde Uyku

1215323721hat_sanat.jpg


Hem öksüz ve yetim, annesini yitirdiğinden beri bu böyle. Bir yeri var daima, sığınağı çatısı olan; sadece adresi sürekli değişiyor. Hayatın zor ve acı yanlarıyla tanışıyor küçük yaşta, ama ne şefkatten yoksun kalıyor, ne de yürekten gelen bir destekten. Şimdi amcası Ebu Talip'in yanında; dedesi Abdülmuttalip'in vasiyeti üzere. Amcası bir tacir, bazen uzun yolculuklara çıkıyor. İşte yine yola çıkmaya hazırlanıyor; Şam'a gidecek. Muhammed henüz onsuz kalacak kadar büyümüş değil. Sevdikleri bir bir gidiyor; uzun yolculuk, belirsiz bir yok oluş demek. Amcasından ayrılamayacağını hissediyor ve devesinin yularını tutarak soruyor: "Ey amcacığım, babam yok, anam yok, beni kime bırakıyorsun""

Bu sözlerden çok etkileniyor Ebu Talip ve onu yanından ayırmamaya, birlikte götürmeye karar veriyor.

Nereye giderse gitsin yanında götürdüğü bir başkalığı var, babası Abdullah gibi.

Abdullah'ın alnındaki ışık, onun varlığında tecessüm ediyor. Bambaşka, farklı, saygıdeğer olduğuna daha çocuk yaşındayken bazen rivayetlerle, bazen de onda gördükleri farklı özellikler nedeniyle karar veriyor insanlar.

O kendisi hakkında ne düşünürdü, mesela Şam yolculuğundan dönerken; bilmiyoruz. Seçilmişliğini farkediyor muydu, yoksa bununla ilgili göstergeleri farkedenlerin sözlerinde mi ayırtediyordu. Yoksa bu göstergeler, mesela İbni İshak'ın siyerinde sözü edilen başını gölgeleyen bulut, bütünüyle sonradan uydurulmuş ya da ilavelerle değiştirilmiş rivayetlerin bir ayrıntısı mıydı.

Düşmanlıkları üzerine çekebilecek kadar başkalığı apaçık, öyleyse bir şekilde korunuyor. Başının üzerinde bulut, göze görünse de görünmese de yüreğinden yükselen duanın görünüşüdür; aksi söylenebilir mi... Gödel'in kriz geçirmekte olan matematiği sezginin imkanlarına açmasının sebeplerini kavramakta zorluk çeken pozitivist bir zihin yapısıyla, Şam'da ondaki peygamberlik alametlerini teşhis eden, soruları ve aldığı cevaplarla bu teşhisini doğruladıktan sonra amcası Ebu Talib'i onu Yahudi'lerden koruması konusunda uyaran Rahip Bahira ile ilgili rivayetin ne kadarı doğru, ne kadarı yanlış, karar vermekte zorlanıyoruz. O bulut gerçekten görüldü mü, yoksa Mustafa İslamoğlu'nun Üç Muhammed'de* altını çizdiği, peygamberimizle ilgili türlü sebeplere dayalı yüceltme eğilimiyle oluşturulmuş imajın bir parçası mıdır... Bahira o bulutu kesinlikle gördü ya da görmedi diyemiyor, nihayet o bulutun kendi görüş ufkumuzun dışında bir semaya ait olabileceğini düşünmeyi yeğliyoruz.

Şam'da yaşananlar tamamen gerçek olsa da, bunların kervanda bulunanlar hatta Muhammed (a.s.) üzerinde önemli bir tesir bırakmadığını düşünmek mümkün görünüyor. Aksi takdirde, Gazali'nin Fıkhu'u Sîre'sinde belirttiği gibi, Muhammed (a.s.) çevresinin de hatırlatmalarıyla bu seyahatin ardından kendini peygamberliğe hazırlardı. Şu da var ki, peygamberimizin Bahira'nın sözlerinden etkilenmiş olabileceği halde hayatını her zamanki gibi yaşamaya devam etmesi de mümkün görünüyor bize; kişisel olgunluğu nedeniyle.

O zaten sözü her zaman yerli yerinde sarfediyor ve peygamberliğe hazırlandığı dönemde de çoğu kez tefekkür içinde sükut ederken hatırlanıyor. Bununla birlikte toplumunun ihtiyaç duyduğu faaliyetlere katılma konusunda da çekingen davranmıyor.

Onun korunması bazen başının üzerindeki bulutla olurdu, bazen de derin bir uykuyla. Mekke'de düzenlenen, içinde nahoş sahnelerin de yaşandığı düğünlere katılmak için iki kez teşebbüs etti, ikisinde de derin bir uykuyla alıkonuldu. O dönemde amcası Ebu Talib'in geçim mücadelesine katkıda bulunmak için Mekke dışında çobanlık yapmaya başlamıştı. Sonuçta gençti, gün geldi, arkadaşlarıyla buluşmak, sohbet etmek, ya da akranlarının yaptığı gibi "gece masalları dinlemek" istedi. Koyunlarını arkadaşına emanet ederek Mekke'ye doğru yola koyuldu. Mekke evlerinden ilk eve geldiğinde, bir eğlencenin haberini veren tef ve ney seslerini duydu. Eğlence bir düğüne aitti. Genç adam seyretmek için oturdu bir köşeye. Fakat üzerine bir ağırlık çöktü ve öyle uyudu ki ancak güneş doğduğunda uyanabildi. Böyle bir olay bir kez daha yaşandı, bir düğün eğlencesi seyri daha derin bir uykuyla kaçırıldı. Bu tecrübelerin ardından, düğün eğlencesi seyri için bir girişim daha gerçekleşmedi.

Düğünlere katılmaktan kaçındırılması, neşeden yoksun bir insan olduğu anlamına gelmiyor. Bazen zeki bir insandan beklenilebilecek incelikte esprileriyle etrafındakileri güldürüyor. Hz. Aişe ile birlikte kimi eğlenceli gösterileri izlediğini bildiren rivayetler var. Ancak o dönemde artık kişiliği oturmuş, istikameti belirli, amaçları aşikar bir konumdadır.

Gençlik yıllarında düğün eğlencelerine ya da masal anlatılan toplantılara katılma konusunda ısrarlı olmasa da, yukarıda belirttiğimiz gibi içinde yaşadığı toplumun ihtiyaç duyduğu faaliyetlere katılmaktan geri durmuyor. Amcaları ve kabilesiyle "Ficar Harbi"ne katılıyor, yine amcalarıyla birlikte Hılf'ul-Fudul'un (Faziletlerin Korunması Anlaşması) gerçekleştiği toplantıya katılarak, bu anlaşma bağlamında bir sorumluluk üstleniyor.


 

Okyay

ÖZEL ÜYE
Murat'ım Allah c.c. razı olsun.
Sizden ve emeği geçenlerden.
Konuyla ilgili olduğu için bu şiirimi ekledim.
Siz bu şiirimi görmemişsiniz haliba.
Olaki fayda sağlar..
..............................................................


162775_139818429406049_139817449406147_184808_2563044_n.jpg


Efendimizin Gençliği (s.a.v)

Essalatü vesselamü aleyke ya Rsulellah
Essalatü vesselamü aleyke ya Habibellah
Essalatü vesselamü alelyke ya Seyyiden evline vey ahirin
Velhamdülillahi Rabbil alemin.

Her bakımdan- her yönden, insanların üstünü,
Resûlü Zîşân idi, O’ydu cihânın gülü.
O ki, gençlik çağında, Mekke halkı içinde,
Herkesten sevimliydi, Mekke’liler nezdinde.
İnsâni meseleler, diyalog çizgisinde,
Farklı bir yeri vardı, herkesin sevgisinde.
Tevâzû- sakinliği, güzel ahlâklı başta,
Görülmemiş hallerle, kalplerde taht kurmuştu.
Herkesi hayran eden, üstün davranışları,
Güvenilir- pek emin, dosdoğru oluşları.
Âdeta bir taneydi, herkes O’na güvendi,
Artık halk arasında, O’na “El Emin” dendi.
Üstün meziyetleri, her tarafa duyuldu,
“El Emin” ismi ile, yayıldı, meşhur oldu.
Şanlı Efendimizin, gençliği sırasında,
Koyu bir câhiliyet, vardı halk arasında.
Çoğu sapık inançta, putperest yaşamakta,
Çeşit- çeşit putlara, İlâh diye tapmakta.
İçki- kumar, zinâ da, sıradan iş olmuştu,
Daha pek çok kötülük, gâyet yaygınlaşmıştı.
Her türlü çirkinlikler, revaç rağbet görürdü,
Efendimiz onlardan, daim uzak dururdu.
Mekke halkı, O’nun bu halini bilirlerdi,
Bu kadar temizliğe, pek hayret ederlerdi.
putlardan nefret eder, asla da yaklaşmazdı
O bozuk adetlere, şirk’e asla düşmezdi.
O zamanlar Mekke’nin, o koyu müşrikleri,
Her sene belli zaman ve de belli günleri,
Toplanıp eğlenirler, merasim ederlerdi,
‘Buvâne’ adlı puta, kurbanlar keserlerdi.
Yine böyle bir günde, Zîşân’ın halaları,
O’nunla beraberce, olmaktı tamahları.
Peygamber Efendimiz, gitmem dedi direndi,(s.a.v)
Halaların zoruyla, istemeyerek gitti.
Fakat putun yanına, vardıkları bir anda,
Efendimiz kayboldu, yok idi ortalarda.
Daha sonra buldular, yüzü sap sarı idi,
Halaları merakla,’Sana ne oldu’ dedi.
“Bana bir kötülüğün gelmesinden korkarım,
Bir hal oldu, putların yanı değildi yerim.”
“Allah sana kötülük eriştirmez” dediler,
Sende varken bu haslet, bu kadar meziyetler.
“Söyle sana ne oldu, yüzün neden sarardı,
Ne gördün anlat bize, korkman için ne vardı.”
Muhammed Aleyhisselam, sakince cevap verdi!
Onların merakını, sezmişti anlıyordu.
“Ben o putun yanına, yaklaştığım sırada,
Bilemedim o anda biri vardı karşımda.
Uzun boylu; beyazlar giyinmiş biri idi,
Bir anda karşımdaydı, aniden peyda oldu.
Haykırdı! “Ya Muhammed,! Geri çekil sakın ha!,(s.a.v)
Yaklaşma bu putlara, sakın ola dokunma.”
Dediğini anlattı. Bu vakadan sonra da,
Putlardan uzak durdu, yaklaşmadı bir daha.
Putlar için kesilen, kurbanlardan yemedi,
Hiçbir kötülüğü de, bir kere denemedi.
……………………………….
Çocukluk çağlarında ve gençlik döneminde,
Kendi koyunlarını, güder idi önünde.
Koyunları ekseri, ciyâd dağı çevresi,
Üstünde gezindiği, Otlağıydı burası.
O civarda güderdi, oraları yeğlerdi.
Böylece de maişet, geçimini sağlardı.
Hem bu vesile ile, bozulmuş cemiyetten,
Korunmuş oluyordu, uzakta, ayrıyeten.
Bir defasında da, şöyle buyurmuşlardı:
“Koyun gütmeyen hiçbir peygamber olmadı”
“Ya Resûlellah, acep sen de koyun güttün mü?”(s.a.v)
Dendiğinde; “Evet, ben de güttüm” buyurdu.
………………………………..
Zîşân Aleyhisselâm, yirmi yaşındayken,(s.a.v)
Ebû Bekir’le birlik, Şam’a ticaret için, (r.a.)
Beraberce gittiler, anlamlı bir seferdi.
Bu mânâlı seferde, pek çok ip ucu verdi,
Bu seferde de gene, Bahire adlı râhip
Konaklama mahalli, yakınlarında olup,
Manastır’a yakın bir mesâfede kondular,
Bir ara Manastırdan, yiyecek aradılar.
Yiyecek almak için, Ebû Bekir gitmişti (r.a)
Muhammed Mustafa’yı, geride bırakmıştı.(s.a.v)
Bahire, Ebû Bekr’e, ağacı göstererek:
“Ağacın altındaki, o zat kimdir” diyerek.
Ebû Bekir O şahıs, “Abdullah bin Abdülmuttalip”
Cevabını verince; heyecanlanan râhip,
Meraklı ve telaşla; “Vallah O son peygamber,
Kitaplardan okudum, vereyim size haber.”
Hazreti Ebû Bekir, o günden daha sonra,
Peygambere sevgisi, başladı katlanmağa.
…………………………………………
Mekke halkı ticâret işiyle uğraşırdı,
Ekserisi bu metâ, bu gelirle yaşardı.
Hazreti peygamberin, amcası Ebû Talip,(s.a.v)
Mekkeliden biriydi, o da bir tâcir olup.
Ticâretle uğraşır seferlere çıkardı,
Her bir Mekkeli gibi, nasip alsın bakardı.
Hazreti Muhammed de, yirmi beş yaşlarında (s.a.v)
Nasipdar olmalıydı, ticâret işlerinde.
Geçim sıkıntısında, Mekke halkı dardaydı,
Bu yüzden bir ticâret, yapılmak zorundaydı.
Ve çok geçmeden büyük bir kervan düzenlendi,
Ticâret erbabı da, burda yerini aldı.
Şam’a gitmek üzere, büyük bir sefer vardı,
Kervan hazırlanmıştı, üstün bir rağbet gördü.
Mekke’de seçkin ahlak, tâhire lakabıyla,
Anılan Hatice hâtun, tâcirdi işte böyle.
O da ticâret malı, göndermek istiyordu,
Bu iş için güvenli, birrini arıyordu.
Muhammed’in halası, Atike hâtun önce, (s.a.v)
Efendimize gidip, bu işi görüşünce,
Hazreti Hatice de, durumu işitmişti,
Mallarımı satmağa, götürürse demişti;
Vereceğim ücreti, başkasından daha çok,
O’na verebilirim, fazlasına bakmayıp.
....
Devamı sayfa=2 de



Sayfa: 1 den devam

Bunun üzerine ki, Kâinat Efendisi,(s.a.v)
Ebû Talip eliyle, kabul etti bu işi.
Hazreti Hatice’nin, mallarını götürüp,
Ticâretle satacak, paraya dönüştürüp.
Bu işe memnuniyet gösteren vâlidemiz,
Kölesi Meysere’yi, verdi yanına temiz.
Bu ticâret seferi, üç ay kadar sürmüştü,
Bu sırada; Zîşân’da, pek çok şey görülmüştü.
Hazreti Muhammed’in, üzerinde bir bulut,(s.a.v)
Ve kuş gibi dolaşan, iki melek uçuşup,
Sefer bitinceye dek, O’nunla birlikteydi.
Bunları gören herkes, hep hayret içindeydi.
Kervandan geri kalan, iki yorgun devenin,
Ayakları altına, sürüverdi elini,
Develer kuvvetlenip, birden süratlenmesi,
Daha nice halleri, şaşırttı hepisini.
Ve O’nu son derece, gönülden sevmişlerdi,
Şanlı olacağını, hepsi anlamışlardı.
‘Busra’ denen o eski, yere vardıklarında,
Ordaki manastırın, yakınında bir yerde;
Gene konaklamıştı, kureyşlinin kervanı,
Peygamber olacağını, söylemişti ya hani;
‘Bahire’ ölmüş idi, yeni rahip ‘Nastura’;
Bir ağacı seyretti, hayretle, dura- dura.
Yakınında bulunan, kuru ağaç altına,
Birisi oturmuştu, yeşerdi birden bire.
İncil’in sayfasıyla, koşup gelen, Nastura
Elindeki sayfaya, bir Zîşân’a bakarak;
Şaşkınlık; hayret içre, bir şeyler söylüyordu,
Bildiği- okuduğu, duyduğunu diyordu.
Ayni alametleri, gördüğünü bildirerek,
O peygamberdir diyor, Zişan’ı göstererek
İsa aleyhisselâma, İncili indiren O,
Yüce Allah hakkı için, işte; O peygamber Bu.
Ne olaydı, ben O’nun, peygamber olaraktan,
Emrolunmuş görseydim, Mevlâmız Yüce Hakk’tan.
Dedi ve hayranlığı, hasreti sergiledi,
Böylece Hakk dinine, inancı vurguladı.
………..
Kureyş kervanı artık, ticâret tamamlayıp,
Mekke’ye dönmüş idi, vermeden hiçbir kayıp.
Kervanda bulunan o, yakın adamlarından,
Akrabası zübeyr ve kölesi Meysere’den,
Hatice hâtuna, çok bilgiler de verildi,
Hazreti Muhammed’in, iyilikleri serildi.(s.a.v)
Duyup gördüklerini, bir- bir anlatmışlardı,
Efendimiz hakkında, beyanlar yapmışlardı.(s.a.v)
Hatice hâtun ise, çok kâr yaptığı için,
Bu dürüst ticaretten, sevincindeydi işin.
Lâkin dahası vardı, ilginç şeyler olmuştu,
Zîşân’ı gölgeleyen melekleri görmüştü.
Kervan karşıladığı, sıradaydı bu olay,
Bu olağan üstüydü, unutulmazdı kolay.
Ticâret seferinde, fevkalâde halleri,
Gören, köle Meysere, anlattı olanları.
Bir- bir haberdar etti, olan hâdiselerden,
İlgilenmek gerekti, bu kadar çok hisseden.
Doğru amca oğluna, gidip varıp ulaştı,
Varaka bin Nevfel’e, bu bilgileri açtı.
Varaka’ysa yaşlı hem, okumuş bir insandı,
Putlara da tapmayan, bilgin hıristiyandı.
Hatice hatun, önce de bir rüyâ gördüğünü,
Gökten ay’ın inerek, koynuna girdiğini,
Koltuğundan çıkarak, bir ışık yaydığını,
Âlemin bu nûr ile, pek aydınlandığını,
Varaka’ya anlattı, hikmetlerini sordu.
Gördükleri etkindi, pek merak ediyordu.
Varak bin Nevfel de, bilgisi ışığında,
Yorumunu bildirdi, bârek hâl eşiğinde.
“Âhir zaman Nebîsi, vücut bulup gelmiştir.
Allah’ın irâdesi, tecelliyet bulmuştur.
Sen de O’nun hanımı, pâyidarı olursun,
Ve senin zamanında, vahiy gelmiş görürsün.
O peygamber Kureyş’in, Hâşim oğullarından,
O koldan olacaktır, nûru o kol nûrundan.
Hatice hâtun bir de, kölesi Meysere’nin,
Anlattığı şeyleri, Varaka’ya deyince,
O da hayrete düşüp, bu söylediklerinden,
Anlaşılan şüphesiz, Muhammed’il Emin’den,(s.a.v)
Peygamberlik olacak, bu ümmete muhakkak,
Bu ümmetten peygamber, biliyordum ki Hak.
İşte şimdi, o zaman; bu zamandır, bilesin!
İnşallah bu nûrundan, sen de mutlu olasın.
Böylece Hatice hâtun, içinden vehmi attı,
Muhammed Mustafa’ya, güven sevgisi arttı.
……………………………
Hazreti Muhammed’in, ticâret seyâhati,
Dört defa vuku buldu, ibret dolu her ânı.
On iki yaşındayken, amcası Ebû Tâlip,
İle Busra’ya kadar, gittiler birlik olup,
On yedi yaşındayken, amcası Zübeyr ile,
Yemen’e gitmiş idi, yirmi yaşa gelince.
Ebû Bekir’(r.a.)le Şam’a, yirmi beş yaşında da,
Hazreti Hatice’nin mallarını satmaya…

Sallü ala Resulüna Muhammed
Allahümme salli ala Muhammed

Şevket OKYAY

……………………………………………………
Yararlanılan kaynak:
Türkiye Gazetesi
İslam alimleri serisi
Cilt: 1 Sayfa 3---71
Hz.Muhammed Aleyhisselam başlıklı konu
Çocukluk bölümü
 

MURATS44

Özel Üye
Mükemmel. Her zaman ki gibi inci gibi dizeler. Yüreğiniz dert görmesin inşaallah. Bu şiirinizin yanında konu sönük kalmış. Destan gibi en ince ayrıntısına kadar dizmişsiniz taneleri. Ellerinize sağlık.
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
Essalatü vesselamü aleyke ya Rsulellah
Essalatü vesselamü aleyke ya Habibellah
Essalatü vesselamü alelyke ya Seyyiden evline vey ahirin
Velhamdülillahi Rabbil alemin.


ALLAH C.C RAZI OLSUN.......
Emeklerinize sağlık konu ve şiir mükemmel olmuş,,,birbirini tamamlamış.....
 
Üst Alt