Kose_yazisi Bisimit 15 Temmuz Savaşı

MURATS44

Özel Üye
BİLGİ
Yukardaki videonun içeriğini okuyabilirsiniz.


Esselamu Aleykum kıyam gününün bekçileri. Bu mektubu size Türkiye'nin kalbi Fatih'teki karargahımızdan yazıyorum. Onlarca şehit verdiğimiz Şehzadebaşının dibinde. Vücudu yorgun, ruhu özgür savaşçı kardeşlerimle beraber. Gözlerinde intikam hırsı, yumruklarını şehadet için sıkmış bir avuç yiğitle beraberiz. Daha önce sizlere söz verdiğim "Akdeniz Kuşatması" yazısını hızlı değişen gündem dolayısı ile ertelemek zorunda kaldım. Rabbim bizi bir savaştan başka bir savaşa itti. Rabbim bütün milletimize vazife üstüne vazife verdi. Bir yandan Suriye, bir yandan Güneydoğu savaşı, bir yandan FETÖ'nun köpekleri, bir yandan NATO'nun kafirleri, bir yandan ABD'nin itleri, bir yandan İNGİLTERE'nin tuzakları, bir yandan ALMANYA'nın yalanları, bir yandan Rusya, bir yandan İsrail.

Kardeşlerim bundan sonra yazacağım her cümlenin sorumluluğu sadece bana aittir. Ne Başkomutan Erdoğan, ne Komutan Hakan Fidan, ne de bir başkası bu yazdıklarımdan sorumlu değildir. Bu yüzden ne olursa olsun sorumluluk aldığımı ve kellemi ortaya koyarak bunları yazıyorum. Devlet sırları olabilir. Artık umurumda değil. Bu millet canını ortaya koydu. Bu millet günlerce nöbet tuttu. Bu millet Devleti'nin etrafında etten duvar ördü. Bu yüzden bu milletin her şeyi bilmeye hakkı var. Bu millet her şeyi bilsin ki arada parazitler üremesin. Soru işaretleri olmasın. Millet daha da sarılsın devletine. Millet Başkomutanını, Müsteşarını tanısın.


Ey Türkiye'nin her ırktan, her milletten, her düşünceden, her fırkadan, her partiden, her gruptan, her kurumdan müteşekkil evlatları. Ey Ülkücü, Akpartili, Cumhuriyet Halk Partili, Türk, Kürt, Çerkez, Laz, Alevi, Sünni, Liberal adam. Muhatabım kendini bu ülkenin sahibi olarak gören bütün evlatları. Özellikle Irak savaşından sonra Türkiye bambaşka bir döneme girmek zorunda kaldı. Bu dönemin adı "Yeni Türkiye" dönemi oldu. Çünkü Batı'nın Orta Doğu'ya bir daha çıkmamak üzere girmesi demek bölgede etkin olan bütün güçlerin kimyasının deformasyona uğraması yani bozulması demekti. Türkiye ise 80 yıllık bozuk bir sistem içerisinde zaten kaybedecek bir şeyi olmayan bir ülke iken Erdoğan'ın vizyonu ile beraber ülkemizin etrafında gelişecek olaylardan nemalanabileceği ve bütün gelişmeleri Türkiye'nin lehine çevirebileceği planlar, stratejiler geliştirdi. Bazen kuyularda Yusuf olmak, bazen Kerbela'da Hüseyin olmak, bazen ateşte İbrahim olmak, bazen denizde Musa olmak gerekecekti. Uzun vadede hedef İslam Dünyası'nın 100 yıldır Batı'nın elinde bulundurduğu boyunduruğunu tekrar eline almak ve İslam Dünyası'nı kendi kendine yetebilecek hale getirmek ve Erbakan'ın ekonomik çerçevede başlattığı planı "Kaos ortamını kullanarak" askeri, sosyal alana uygulayarak uzun ve sessiz bir devrim gerçekleştirmekti. Bu devrim kafatası çürümüş munafıklar gibi 3-4 saat süreceğine inandıkları kanlı bir darbe ile elbette olamazdı. Kardeşi kardeşe kırdırmak, bu Ülke'yi içinden çıkamayacağı bir uçuruma sürmek yerine planlı iki ilerleme raporu hazırlandı. Bu iki rapordan birisi gelişen olayları tamamen BATI'nın lehine gösteren ve BATI'yı memnun edecek bir rapordu. Yani Erdoğan'ın ilerlemelerine BATI'nın ses çıkaramayacağı, aksine memnun olacağı bir rapordu. Diğer rapor ise Erdoğan'ın yine aynı gelişmeler üzerinden Türkiye'yi ve Türkiye ile beraber İslam Dünyası'nı şaha kaldıracağı yol haritasıydı. Kardeşlerim mantığı çok iyi anlayın, gerekirse cümlelerimi tekrar tekrar okuyun. Bir olayın birden fazla sonucu ve birden fazla kazananı ve birden fazla kaybedeni olabilir. Erdoğan çizdiği iki yol haritasında gelişmeleri aynı hazırlarken, sonuçları farklı yazdı. Yani BATI kazandığını zannederken İslam Dünyası kazanacaktı. Erdoğan BATI daha uyanmadan yeterince ilerleme kaydedecek ve ondan sonra kendisi nezdinde İSLAMA başlayacak bütün saldırılara milleti ile, teknolojisi ile, kendi kendine yeten bir Türkiye ile cevap verecekti. Yer yer savunma yapacak, yer yer saldıracaktı. Türkiye'de patlayan hiç bir bombanın cevapsız kalmayacağını bütün köpekler bilmeliydi. Kalmadı da, kalmayacak da. Darbe süreci sonrası savaşı düşman topraklarına Erdoğan'ın nasıl taşıyacağını hep beraber göreceksiniz.


Erdoğan'ın dünü, bugünü ve yarını hakkında ne azından fikir sahibi olmayan kardeşlerim bir şeyler alsın diye anlatıyorum bunları.


BATI Erdoğan'ın amacını deşifre ettiği zaman aslında henüz Erdoğan için bile çok erkendi. Erdoğan bu kadar çabuk deşifre olacağını tahmin etmemişti. Bu yüzden BATI'ya ülkenin önemli konumlarında kadrolaşmasına müsade etmek zorunda kaldı. Bunu da güvenebileceği birisi üzerinden yapmak mantıka aykırı değildi. Nitekim çaresizlik içerisinde yıllar önce belirlenmiş yol haritasını devam ettirmenin yolu karşı tarafa kontrolün onlarda olduğunu hissettirmekti. Erdoğan'da FETO köpeğine güvenerek ABD ve NATO'nun Türkiye'de hem yargı hem de asker içinde kadrolaşmasına izin verdi. En azından FETO köpeğinin kontrol altına alabileceği bir gurüh zamanı geldiğinde manüple edilebilir, ikna edilebilir ve hep beraber BATI'ya son bir darbe vurulabilirdi. Ancak böyle olmadı.


ABD ve NATO'nun kurumsallaştığı Yargı ve Askeriye'de 3 grup baş gösteriyordu. Bu gruplardan birincisi ve en zayıf olanı Orta kanat, Milliyetçi gruptu. Gücünün azlığının farkında olan bu grup bütün olaylarda sessiz kalıp Vatan için elinden geleni yapmaya çalışan gruptu. Emirleri Devlet Bahçeli'den alıyorlar ve ülkücülerin çıkarları için hizmet ediyorlardı.


Askeriyedeki ikinci ve en güçlü grup herkesin yıllarca Gladyo ve derin devlet olarak duyduğu ABD ve NATO 'nun boyunduruğuna girmeyi reddeden içlerinde Hulusi Akar gibi yüksek rütbeli komutanların olduğu Doğu Kanadı'ydı. Doğu Kanadı asker ve yargıya hükmetmeye çalışan FETÖ ve ekibinden nefret eden ancak FETO grubunun hem polis hem yargı hem de askeriyede güçlü olması sebebi ile bir şey yapamayan, lakin fırsat olduğu an bir şey yapmaya hazır olan taraftı.


Askeriye'deki son kanadı yani BATI kanadını ise FETO ile beraber ABD ve NATO'nun soktuğu subaylar oluşturuyordu. Bu subaylar her yaş kararında hızlıca terfiler alarak emir komuta zincirinde önemli yerleri işgal etmeye başlayan ve bu yüzden DOĞU kanadının nefretini üzerine toplayan bu grup aynı zamanda bir süre Başkomutan Erdoğan'ın da koruması altındaydı. Erdoğan FETÖ köpeğine güvenerek bu kanadın güçlenmesine müsaade etti. Dediğim gibi bu aslında her insanın verebileceği bir karardı. Bir ana plan vardı ve bu plana sadık olunacaktı. En küçük anlaşmazlık sadece Türkiye'yi değil ayakta kalan bu ülkenin temsil ettiği bütün İslam Dünyasını tehlikeye atabilirdi. Evet kardeşlerim. Erdoğan çok büyük bir kumar oynuyordu. Bu kumar hem düşmanların hem de dostların kafasında yüzlerce soru işareti bırakacaktı. Bu soru işaretleri Erdoğan'a en yakın arkadaşlarını kaybettirecekti. Ona ihanet edeceklerdi. Onu yalnız bırakacaklardı. Hatta bazıları Erdoğan'ı öldürsün diye aracı olacaklardı.


Askeriye ve yargıda Orta kanat hep sessiz ve mutedil kalırken Doğu kanadı ile Batı kanadı arasında bir savaş çıktı. Bu savaşta Doğu kanadı çok büyük bir hata yaparak FETÖ ile beraber Erdoğan'ı da hedef aldı. Erdoğan buna engel olmaya çalışsa da bazı sırların kendisinde kalması için sustu ve Doğu kanadına karşı Batı kanadını destekledi ve Ergenekon, balyoz darbe süreçleri, yargılamalar başladı. Doğu Kanadı bu operasyonlarda hem askeriye hem de yargı içinde büyük darbeler yedi.


Allahına kurban olduklarım çok dikkatli okuyun. Süreci hiç bir detayı atlamadan anlatmaya çalışıyorum. Herşey çok basit. Karmaşık tek nokta yok.


Balyoz ve Ergenekon yalan mıydı peki? Hayır değildi. Dediğim gibi Doğu kanadı FETÖ teröristini hedef alsa belki de bu ülkede çok farklı şeyler olacaktı ancak Erdoğan'ın planlarından habersiz olan bu grup Erdoğan'ı ve hükümeti de hedef alında kıyamet koptu. Halkı ve polisi de arkasına alan Erdoğan bu kanadın zayıflamasında önemli rol oynadı. Bu olaylar zinciri FETO köpeğinin ve adamlarının askeriye ve yargıda daha da güçlenmesine sebep oldu. Askeriye'yi, yargıyı ve polisi yanına alan FETO köpeği ABD ve NATO'nun emri ile beraber kendilerine ait olmayan tek ve belki de en önemli kurumu ele geçirmek için harekete geçti. Milli İstihbarat Teşkilatını.


Milli İstihbarat Teşkilatı aslında en önemli değişimlerini Emre Taner döneminde yaşamıştı. Başkomutan Erdoğan Hakan Fidan'ı sürpriz olarak saklıyordu. Emre Taner'e bir çok yenilik yaptıran Başkomutan Erdoğan FETÖ ve köpeklerinin baskısı ile Milli İstihbarat Teşkilatında değişikliğe gitmeye karar verdi. FETÖ ve Batı kanadı bu habere çok sevinmişti. Artık Milli İstihbarat Teşkilatı da Batı Kanadı'nın emrine girecekti. Bu Türkiye'yi tamamen işgal etmek demekti. Bundan sonra istedikleri gibi at koşturacaklardı. Peki ne oldu?


Başkomutan Erdoğan Milli İstihbarat Teşkilatı'nın başına Hakan Fidan diye kimsenin neci olduğunu bilmediği, resmini bile görmediği birini getirdi. Erdoğan düğmeye basmıştı.


Erdoğan'ın amacı Hakan Fidan üzerinden FETÖ örgütü ve Batı kanadının maksadını anlamaktı. Yani Erdoğan Hakan Fidan'ı MİT'in başına getirerek aslında FETÖ'yu test ediyordu. FETÖ ve destekçisi olan Batı kanadı itiraz etse de Hakan Fidan'ı kontrol altına alabileceklerini düşündüler. Şimdi size bu süreci anlatacağım. Bu süreci çok dikkatli okuyun. Bu bölüm yazımızın en önemli bölümü.


Hakan Fidan ve ekibi Türkiye'de nerdeyse metruk halde olan Özel Kuvvetleri Genel Kurmay Başkanlığı ile beraber ortak bir çalışma ile tekrar canlandırdı. FETÖ örgütü bu gelişmeden rahatsız oldu. Çünkü kendilerine engel olabilecek hiç bir güce tahammülleri yoktu. Bakın canlar, iyi okuyun. Adamlar askeriyeyi almış, yargıyı almış, polisi almış ama yetmiyor. Önlerinde millete destek olabilecek tek bir gücün var olması bile rahatsız ediyor onları. Bu kadar korkak ve kaypaklar. Anlatmaya devam ediyorum.


Özel Kuvvetlerin Genel Kurmay'a bağlı olması Erdoğan'ı ve Hakan Fidan'ı aslında rahatsız ediyordu. Çünkü buralara alınan güçler yine Askeriyede güçlü olan FETÖ örgütü tarafından kullanılabilirdi. Hakan Fidan 2012 yılında şu kararı verdi : "Mit bünyesinde özel kuvvetler oluşturulacak."


İşte dananın kuyruğunun koptuğu nokta. 2012 yılında 30 yaşının altında subaylar ve eğitimli askerler Mit bünyesindeki özel kuvvetlere alınmaya başlandı. Rahat durmayan Hakan Fidan bütün iletişimin sağlandığı, bütün bilgilerin süzgeçten geçtiği GES komutanlığını da kontrol altına alınca FETÖ ve Batı blogu artık Hakan Fidan'a dur deme zamanı geldiğini anladı. Çünkü Hakan Fidan MİT haricinde bütün kuvvetler düşman olsa dahi bu ülkeyi ayakta tutacak gizli bir güç oluşturuyordu. Bu güç yeri geldiğinde tek başına tıpkı son darbe girişiminde yaşadığımız gibi düşen bütün kurumları almaya muktedir bir güç olacaktı. Bu aslında çılgınca bir şeydi. Bu Türkiye'de ikinci bir ordunun kurulması demekti. Bundan bütün ülkeler rahatsız olmuştu ve bütün ülkeler NATO'ya Türkiye'nin ihracı için baskı yapmaya başladı. Ben 2014 yılında "Nato'nun Türkiye'ye kurduğu tuzak" başlıklı bir yazı yazmıştım. Orada buna kısmen değinmiştim. 2 yıl önceki yazımı google'dan arayın ve okuyun. Burada tekrar etmeyeceğim. Süreci anlatmaya devam ediyorum.


Gezi olayları ile Erdoğan'a karşı başlatılan süreç aslında Hakan Fidan'ın kellesini almaya yönelikti. Burada Hakan Fidan'ın kellesini almak demek Erdoğan'ı ve milleti bertaraf etmek demekti. Amaçları FETÖ'nün köpeği Emre Uslu'yu Milli İstihbarat Teşkilatı'nın başına getirerek Erdoğan'ın elini kolunu bağlamak ve daha sonra Asker, Yargı, Mit el ele bir darbe yapmaktı.
FETO köpeği Hakan Fidan'ı yok etmek için İran ve İrancı tezini kullanacaktı. Bunun çok basit bir sebebi vardı. Türkiye'de İran uzmanı olan bir çok insan FETO örgütünün adamlarıdır. İran'ı aramızda en iyi bilenler malesef onlar. Bu yüzden Fidan'ı en iyi tanıdıkları ülke üzerinden vuracaklar, devletin İran tehlikesi altında olduğu söylentisi yayacaklar ve bununla ilgili İran'dan da destek alacaklardı. İran sessiz kalarak FETO örgütünün haklı olduğunu ima edecek ve yapılacak operasyonları ellerini ovuşturarak izleyecekti.


Düşünün arkadaşlar. Birine iftira atacaksanız, saldıracağınız noktayı çok iyi bilmeniz ve tanımanız lazım. FETÖ örgütü gerçekten eksisi ve artısı ile bildiği İran'ı çok iyi kullandı ve İran'da buna müsaade etti. Çünkü FETO köpeği daha İzmir'deyken her ay kendisini Hamaney'in adamları ziyarete geliyor ve Hamaney'den önceki ruhani lider Humeyni'nin nasıl iktidar olduğuna dair formasyonları FETO ekibi ile paylaşıyordu. Çevresinde Irak'a, Suriye'ye, Lübnan'a, Bahreyn'e sızan İran devleti Türkiye'ye sızmak için de o yıllarda Fethullah Gülen'i kullanmak istiyordu. İşte bu yüzden aramızda bir çok İran uzmanı FETO köpeğinin köpeğidir. Ve FETO'nun Fidan'ı bu ülke üzerinden yaftalaması gayet nizamı bir plandı.


17-25 aralık darbe girişimleri başarısız olduktan sonra FETO köpeğinin ülkedeki 30 yıllık birikimi tehlikeye altına girmişti. Çünkü polis ve yargı teşkilatının bir kısmı artık deşifre olmuş FETO köpeği br kolunu kaybetmişti. Elinde hâla bir kısım polis, yargı ve askeri güç olduğunu bilem FETO köpeği 15 temmuz darbe planını aslında tarihleri belirlemeden 2 yıl önce başlattı. Bu bilgi top-secret bir bilgi değildi aslında. Sokakta kime sorsan Türkiye'de bir darbe tehdidi olduğunu ancak başarısız olacağını söylüyordu. Çünkü Menderes'in idamı bir çoğunun genizinde kalmıştı. O zamanki pişmanlık değil miydi zaten bugün milyonları sokağa çıkaran? Sırtına 2 silah koyup nöbete gelen 80 yaşındaki bir dedenin gözlerindeki acı bizlere "Menderes için yapamadık, bari Erdoğan için yapalım" nedametini anlatmıyor muydu?


Darbe planları yapılırken istihbarat elbette süreci takip ediyor ve listeleri hazırlıyordu. Ancak daha önce Doğu Kanadı'nın Erdoğan'a yaptığı hatayı Milli İstihbarat Teşkilatı Doğu Kanadı'na karşı yapmak istemiyordu. Nokta atışı operasyonlar olacak ve ordudaki Batı kanadı temizlenecekti. Bunun için Yaş süreci iyi bir fırsattı. Bu süreçte bir çok general tasfiye edilecek, ordu rahat bir nefes alacaktı. Ancak bunun farkında olan FETÖ ve köpekleri 2 yıldır üzerinde çalıştıkları darbe planını devreye soktu ve darbe emri verildi. Saatler ayarlandı. 15 temmuzu 16 temmuza bağlayan geceyi bekleyeceklerdi.


Darbe emrinin o gün devreye sokulacağını bilen Hulusi Akar durumu Hakan Fidan'a iletti. Hakan Fidan bizzat Genel Kurmay Başkanlığına giderek Hulusi Akar ile bir görüşme, diğer komutanlarla da ayrı bir görüşme yaptı.


İşte sürecin bu kısmı herkesin kafasını karıştıran kısım. Beni çok iyi dinleyeceksiniz. Darbe'nin engellenmesi için komutanları ikna eden Hakan Fidan zaten başından beri darbeye karşı çıkan Hulusi Akar ve ekibi ile ayrı bir toplantı yaptı. Hakan Fidan az önce görüştüğü FETÖ köpeklerinin ikna olmadığını ve darbe teşebbüsünde bulunacağını biliyordu. Hemen o an ekipleri toplayıp nokta operasyonlar yapmak imkansızdı. Hakan Fidan'a en az 1 gün zaman lazımdı. O zaman yapılacak tek şey vardı. Darbe'nin içinde olmak ve darbeyi maniple ederek olabildiğince az zayiatla ülkeyi kurtarmak.


Kardeşlerim, beni anlıyor musunuz bilmiyorum ama Allah'a yemin ederim ki göz yaşları içerisinde yazıyorum bunları. Devlet aklı bir kağıt bir kalemden çok daha fazlasıdır. Devlet aklı kendi içinde barındırdığı mekanizmaya kimi sokarsa soksun, olaylar bambaşka boyutlara geçer. Ne öncesi, ne sonrası tahmin edilemez. Bu yüzden öyle olaylar olur ki hiç kimse tek kelime etmez. Devlet susar. Sorular çoğalır. İnsanlar merakta kalır.


Süreci anlatmaya devam ediyorum. Öyle bir şey söyleyeceğim ki bu söyleyeceğim şey size Hakan Fidan'ın kim olduğu resmini tamamen gösterecek.


Darbe zamanının geldiğini tamamen idrak eden Hakan Fidan Erdoğan'ı bulunduğu yerden aldıramazdı. Nitekim Ankara dışına çıkaracağı her güç tehlike altında olabilirdi. Hatta Erdoğan'ı askeri bir kargaşanın ortasına koymak Erdoğan'ı hedef haline getirmek olacaktı. Hakan Fidan bu mücadeleye kellesini nasıl koyduysa Başkomutan'ın da ondan geri kalmayacağının farkındaydı. İşte bu noktada Hulusi Akar ve ekibi ile yapılan görüşmenin detayları önem arz ediyor. Hakan Fidan Hulusi Akar Paşa'ya darbeye kim destek verirse versin kendisinin sözlü olarak itiraz etmemesini ama yazılı hiç bir metne imza atmamasını söyledi. Hulusi akar ve diğer üst düzey komutanlar darbe başlarken seslerini çıkarmayacaklardı. Darbe sürecine dahil olmadıkları için de darbeci köpekler tarafından alı konacaklardı. Darbe başladıktan sonra, yani darbeci köpekler dönüşü olmayan bir yola girdiklerinde darbeci güruhu halk, polis ve özel harekatla baş başa kalacaklardı. Bu şekilde Türk Silahlı Kuvvetlerine yıllardır çöreklenmiş FETÖ köpekleri ile Batı blogu tamamen deşifre edilecek, imha edilecekti.


Darbeyi gece planlayan FETO köpekleri deşifre olduklarını anladıkları zaman gece yarısından sonrası için planladıkları darbeyi erkene aldılar. Çünkü MİT darbe istihbaratını aldığı zaman ikindi vakti saat 16.00'da deşifre edilen darbeci köpekler için operasyon emri çıkardı. Operasyonda bütün darbeye teşebbüs edecek komutanlar tutuklanacaktı. Bunun üzerine komutanlar darbe teşebbüsünü erkene alıp öğlen saatinde darbe planına başladılar. Eğer MİT deşifre etmeseydi darbeyi gece yarısından sonra yapacaklardı ve sıkıyönetimle kimseyi dışarı çıkarmayacaklardı. Herkes sabah uyandığında darbe oldu-bittiye gelecek. Hiç kimse bir şey yapamayacaktı. Elektrikler olmayacaktı. Sokakta sirenler olacaktı. Dışarı çıkan dipçik yiyecekti. Erdoğan nerede, Fidan nerede, Binali Yıldırım nerede kimse bilmeyecekti. O gün hazırlanan 10 bin kişilik listedeki herkes evden alınıp stadyumda yargılanacak ve bir çoğu asılacaktı.


Lakin Hazreti Allah buna izin vermedi. Bütün kurumlar tek tek düşerken bir tek MİT düşmedi ve MİT'de Hakan Fidan'ın bizzat yönettiği operasyonla diğer kurumlar tek tek geri alındı. İlk helikopteri düşüren ve diğer askerlere gözdağı veren kurum da yine MİT oldu.


Ne Hakan Fidan ne de Hulusi Akar FETO'nun köpeklerinin TBMM'ye, millete ateş açacağını hesap edememişti. Çünkü tarihte Türkiye'deki en kötü darbelerde bile asker sokakta millete alelade ateş açmamıştı. Ama kainat lideri dedikleri bir köpeğin verdiği haşhaşla akıllarını yitiren bu köpekler beklenmedik bir şekilde millete, meclise, külliyeye, emniyet binalarına sorti çekiyordu.


Kafalardaki soru işareti Hakan Fidan’ın Erdoğan’a darbe planının başladığını neden erkenden haber vermediğiydi ! Hakan Fidan öğleden sonra darbe planının işleyeceği bilgisini alır almaz Erdoğan’a iletti. Ancak Erdoğan haberi aldıktan sonra bulunduğu otelden karşı operasyonları yönetmek için gideceği karargahı planlıyordu. Yani herkesin öyle salladığı gibi Erdoğan darbeden saatler sonra haberdar edilmedi. Ancak Erdoğan bulunduğu otelden ayrıldıktan yarım saat sonra darbeci köpekler otele baskın yaptılar. Erdoğan’ın aklında ayrılmadan önce operasyonları yönetmek için gitmeyi planladığı bir kaç şehir vardı. Bunlar İstanbul, Ankara, Malatya ve Konya’ydı. Erdoğan’ın otelden ayrılış kararı ve hemen sonrasında otelin bombalanması tamamen Allah’ın taktiriydi.


Erdoğan'ın Marmaris'te 1 haftadır misafir kaldığı otel bir önceki gün Sözcü gazetesi tarafından deşifre edilmişti ve Sözcü gazetesi darbecilere adeta vuracağınız hedef burası diyordu. Erdoğan o evden ayrıldıktan yaklaşık 30 dakika sonra toplam 6 helikopter eve intikal etti. Helikopterlerden sas komandoları indi ve büyük bir çatışma yaşandı. Çatışmada polis memurları şehit oldu. Bir çok polis de yaralandı. Ancak operasyon başarısız olmuştu. Erdoğan oradan yarım saat önce planladığı şehre gitmek üzere ayrılmıştı. Fidan’ın yanındaki bazı danışmanlar Başkomutan Erdoğan’ın Ankara’ya gelmesini ve Erdoğan’ı Ankara’da koruyacaklarını söyledi. Ancak olayları takip eden Devlet Bahçeli, Erdoğan’ın Ankara’ya kesinlikle gelmemesi gerektiğini ve İstanbul’a gitmesi gerektiğini söyledi. Devlet Bahçeli Erdoğan’a telefon görüşmesinde İstanbul’daki 1. Ordu Komutanlığının Erdoğan’ı korumaya hazır olduğunu iletti.


Yazarken kanım donuyor. Okurken sizin de kanınızın donduğuna eminim. Marmaris'teki otelden ayrılan Erdoğan Ankara'ya dönmek ve Külliye'de kendisine biat eden askerlerle taarruza geçmeyi planlıyordu ancak Ankara'da MİT haricinde bütün kurumların düşmesi Bahçeli'yi tedirgin etmişti. Yazının başında size anlattığım ülkücü kanat İstanbul'daki 1. Ordu komutanlığında Erdoğan'ı koruma sözü vermişti. Erdoğan'ın güvenli bir şekilde gelebilmesi için 2 tane F-16 uçağı eskort olarak gönderilmişti bile. Televizyonda milletinin sokaklara çıktığını gören Erdoğan daha önceki bütün liderlerin aksine karşı taarruzu Anadolu'dan değil İstanbul'dan yapacaktı. Erdoğan havada gelirken F-16 uçakları İstanbul'a varmadan Erdoğan'ın uçağını yalnız bıraktılar. Amaç Erdoğan'ın uçağını yolcu uçağı olarak havalimanına indirtmek ve havalimanında Erdoğan olur da gelirse vurmak için bekleyen hedefleri şaşırtmaktı.
Erdoğan'ın uçağı İstanbul Atatürk havalimanına yolcu uçağı olarak kodlandı ve o şekilde indirildi. İndirildikten sonra Erdoğan'ı İstanbul havalimanında bekleyen özel kuvvetler korumaya altı ve Selimiye Kışlasındaki 1. Ordu Komutanlığı tıpkı Devlet Bahçeli'nin söylediği gibi Erdoğan'a bağlı olduğunu açıkladı. Ve karşı taarruz bundan sonra başladı.


Bir taraftan İstanbul'daki sokakları Polis ve özel harekat milleti arkasına alarak temizlerken diğer taraftan Hakan Fidan Ankara'da kaybedilen bütün noktaları tek tek almaya çalışıyordu. Millletin şehitlere rağmen geri çekilmemesi ve İstanbul'da tekrar geri alınan mevziler darbeye teşebbüs eden köpeklerin direncini kırıyordu. Maltepe'deki kışladan, Habipler'deki kışladan, Tuzla'daki kışladan halkın zafer sesleri yükseliyordu. Bu sesler darbecileri korkutmuş ve TRT gibi ele geçirilen kurumları tek tek millete terk ediyorlardı.


Ankara hava sahasını tamamen kapatan Hakan Fidan ve ekibi adeta bir ölüm kalım mücadelesi veriyordu. Milli İstihbarat Teşkilatı sabaha kadar Ankara'yı temizlemek zorundaydı. Çünkü İstanbul'da halk sabaha kadar dayanamazsa ve takviye güç gelmezse büyük bir savaş yaşanabilirdi. Hakan Fidan ve Erdoğan aynı zamanda bütün birimlere şu emri veriyordu : "Milletimize söyleyin, bize zaman kazandırsınlar." Olayların bu kısmı beni her zaman ağlatmıştır. Başkomutan ve Hakan Fidan milletten yani bizden zaman kazandırmamızı istiyordu. İçimin parçalandığı anlardı o anlar. İşte o zaman Vatan Caddesinde özel harekat birlikleri ile beraberdim. 1 yarbay ve 3 asker milleti tehdit ederken özel harekat birimlerinin millet desteğine şahitlik etmesi ile yarbayı ve askerleri kodese götürüşünü hiç unutmuyorum. Gözü yaşlı bir emniyet mensubu Vatan Emniyet'in önüneydi. Bana baktı. "Eğer yanımızda olursanız sabaha kadar bu köpekleri temizleriz, ama giderseniz kaybederiz" dedi. Ağlamamak için kendimi öyle sıktım ki enerjimi dışarı atmak için bağırmayı tercih ettim. O an üzerimizden helikopter geçmeye başladı. Korkuya kapılan milletin arasından bir genç çıktı ve helikoptere elini uzatarak şöyle bağırdı : "Yeryüzünde ve gökyüzünde bizi korkutacak ve galip gelecek olan tek güç Allah'tır. O da bizimledir." İşte o an Vatan caddesinde herkes tekbir getirmeye başladı. Millet tamamen kendinden emin bir şekilde helikopterlere işaret yaparak kafa tutmaya başladılar. Millet’in en çok desteğe ihtiyaç duyduğu zamanlar, birden camilerden ezanlar ve selalar yükselmeye başladı. Darbe süreci daha yeni başlamasına rağmen Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez bütün müftülere ve imamlara canları pahasına sela okunmasını emretti. Bu süreci sadece verdiğimiz şehitler hatırına anlatıyorum arkadaşlar. 1 tanesi Vatan caddesinde diğerleri saraçhanede olmak üzere 20'ye yakın şehit verdik. Vatan caddesini kaybeden birimler Çapa ve Saraçhane'yi tutmaya başladılar. Darbe'nin İstanbul'da başarısız olmasının ana sebebi bu aslında. Vatan Emniyeti ortaya alarak Bayrampaşa, Çapa ve İBB'den saldırıya geçen köpekler önce Bayrampaşa'da emniyet mensupları ve halk tarafından püskürtüldü. Bayrampaşa'daki destek gecikince Vatan caddesine Çapa'dan gelen askerler dalmak istedi ancak yetersiz kaldılar ve tutuklandılar. İBB'de ise tam bir kıyamet yaşandı. Vatandaşın'da katıldığı operasyon adeta bir can pazarıydı. Darbeci köpekler halka ağır silahlarla ateş açıyordu. Polis ve Özel Harekat vatandaşı geri çektikten sonra köpeklere kurşun yedirmeye başladı. Saraçhane parkından İBB'ye doğru çekilen FETO'nun köpekleri daha sonra binaya sığındılar. Öleceklerini anladıkları zaman da teslim oldular. Bu çatışma yaklaşık 3 saat sürdü.



Bunları neden anlattım. Belki bir çoğunuz zaten bunları biliyordu. Lakin İstanbul'un temizlenmesi Başkomutan'ın emniyeti için çok önemliydi. Kardeşlerim Suriye'de tecrüvbe ettiğim bir olayı anlatayım. Savaşta mevzi almak kolaydır. Ama mevzi tutmak zordur. Yani bir tepe ele geçirilecekse saldırı başlatırsın ve ele geçirirsin ama hava gücün yoksa o tepeyi senden çok kolay geri alırlar. Bu yüzden Suriye'de mücahitler bir yere tek amaçla saldırı yaparlar ; ganimet. Yani kafirlerin kontrol noktalarına saldırı düzenlerler, o noktada ne kadar silah cephane varsa alarak tekrar o mevziyi terk ederler. Çünkü o tepeyi ya da mevziyi elde tutmak her gün nöbetçilerin hava atışlarına hedef olması demek.


İşte bu anlattığım çerçevede İstanbul'da aldığımız noktalara nöbetçi koyma hususu yani kazanılan mevzileri koruma hususu Hakan Fidan'ı zor durumda bırakıyordu. Hakan Fidan bir an önce Ankara'da kontrolü sağlayıp oradaki güçleri İstanbul'a kaydırmalı ve Başkomutan'ı tamamen korumaya alması gerektiğini biliyordu. İstanbul'daki 1. Ordu komutanlığı Başkomutanı koruma sözü verse de Hakan Fidan bunu hiç bir kurumun insiyatifine bırakamazdı. O gün sabaha kadar çatışan Milli İstihbarat Teşkilatına bağlı birlikler özellikle sabah saat 5 sıralarında Etimesgut Zırhlı Birliklere baskın yapıp Ankara'yı kontrol altına alınca Hulusi Akar'ın emir komutasındaki rütbeli askerlere kontrolü bırakıp İstanbul'a hareket ettiler ve darbe girişiminin olduğu sabah İstanbul'da tek tük çatışmalar dışında kontrol altına alınmayan hiç bir yer kalmadı. Ankara'dan gelen birimler zaten milletin ve polisin mevzilendiği bölgeleri ve Başkomutan'ı korumak için gelmişlerdi.


Darbeciler Hulusi Akar ve diğer komutanların yazılı emrini alamadıkları için onları alıkoyarak işi bitireceklerini sansalar da Hulusi Akar ve Hakan Fidan'ın daha süreç başlamadan darbe'nin içinde olma planı FETO ve köpeklerinin planını alt üst etmişti. Çünkü darbe esnasında Hakan Fidan ve ekibi hem MİT binasını koruyor, hem diğer kurumları tekrar geri almak için savaşıyor hem de ellerindeki listede bulunan generallere nokta operasyonu yapıyordu. MİT nokta operasyonu yaptıkça sahadaki darbecilerin iletişim ağı zayıfladı. Karargahlardan destek gelmeyince tek umutları ABD ve NATO'nun bir kısım gücünün olduğu İncirlik üssü oldu. Ancak Hakan Fidan burayı da ele geçirince hem hava ikmal hem de destek umutları tamamen söndü.
ABD ve NATO darbe başlangıcından itibaren darbecilere destek verse de rüzgarın yönüne göre açıklamalar yaptılar. Yani Erdoğan'ın kazanacağını anladıkları zaman kınama mesajları art arda geldi. Oysa Erdoğan'a darbe ilk yapıldığı zaman, millet daha yeni sokağa çıktığında Katar, Fas ve Sudan dışında Erdoğan'a destek veren hiç bir ülke yoktu. Gece yarısı ibre Erdoğan'ın tarafını göstermeye başlayınca kınamalar üst üste geldi.


Toparlama amacıyla açıyorum bu paragrafı. Türkiye'de ABD ve NATO destekli FETO'nın piçleri yani askeriyedeki Batı kanadı darbe yapmaya kalktılar. Ve Hakan Fidan çok büyük bir sorumluluk ve insiyatif alarak Doğu kanadı ile ittifak kurarak, darbeyi kontrollü bir şekilde yönetti. Eğer Hakan Fidan'ın cesur kararları olmasaydı bugün stadyumlarda asılı binlerce insan olacaktı ve siz bu binlerce kişinin öldüğünü bile belki hala bilmiyor olacaktınız. Çünkü hiç bir iletişim kanalı olmayacaktı. Bundan sonra Türk Silahlı Kuvvetlerinde önemli değişiklikler olacak. En üstten en alta bir çok rütbeli emekli olacak. Bu birilerinin hatası olarak da yorumlanabilir, kurban verilmesi gereken kişiler olarak da.


Devlet'in kadim zekası bir kez daha bu ülkenin ilerlemesine tahammülü olmayan köpeklerin planlarını alt üst etti. Milletini arkasına alan Erdoğan'ın ve Ankara savaşı fatihi Hakan Fidan'ın üstün cesareti düşmanların yerle bir olmasını sağladı.
 
Üst Alt