C.D > İsLami Fıkıh AnsikLopedisi (Alfabetik)

ceylannur

Yeni Üyemiz
DİLSİZ VE SAĞIR OLAN MÜSLÜMANA NAMAZ VE ORUÇ FARZ MIDIR? Dilsiz ve sağır olan müslüman, akıllı ve bülüğ çağına girmiş ise, mükellef olmanın şartlarını taşıdığı için, diğer ibadetler gibi, namaz ve oruçla da mükelleftir
Ancak dilsizler, namaza kalben niyyet ederek başlarlar Namazın içindeki farzlardan olan kıraat yani Kur'an okumak ise bu halleri özür olduğu için onlara farz değildir
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
DİNDE ZORLAMA VAR MIDIR? İmam fiili değil, kalbi bir iştir Yani kalb ile Allah'a ve ondan gelene inanıp tasdik etmektedir Binaenaleyh bir kimse kalbiyle tasdik etmeden hayatı boyunca inananlar gibi kelime-i şehadeti getirip Allah'a kulluk ederse mü'min sayılmaz
Bu itibarla müslüman olmayanları zorla İslama getirmek için çalışmak fayda vermeyeceği gibi nifakın ve iki yüzlülüğün çoğalmasına sebeb olacağından fayda yerine zarar verecektir
Ensar'dan, Huseyn'in hıristiyan iki oğlu vardı Bir türlü müslüman olmadılar, bunun üzerine Huseyn nasıl benim bir parçam Cehennemde yansın deyip onları zorla müslümanlaştırmak istedi, bu vesile ile "dinde zorlama yoktur" mealıkindeki ayet-i celile nazil oldu
Tarih boyunca müslümanlar, zimmilerin (İslam hakimiyeti altında yaşayan gayr-i müslimler) namus, can ve mallarını muhafaza etmişler ve onlara dokunmamışlardır Onları inanç ve ibadetlerinde serbest bırakmışlardır Tabii ki kanun dışı ferdi olaylar müstesnadır Yalnız İslam dinini kabul eden kimse dinin icabı yerine getirmeğe mecburdur ve bunun için dinen zor kullanılır Mesela namaz kılmayan kimsenin –Şafii'i mezhebine göre tevbe etmezse- cezası idamdır Hanefi mezhebine göre hapistir Oruç tutmayan kimse her iki mezhebe göre hapsedilir İçki içen kimseye ceza olarak seksen değnek vurulur, görüldüğü gibi İslama göre İslamiyet dairesine girmeden evvel zora baş vurulmaz Fakat İslamiyeti kabul ettikten sonra İslam'ın icabını yerine getirmek için zor kullanılır
_________________
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
DİŞ DOLDURMA Diş doldurma câiz midir? Bunun gusül ve abdeste zararı olmaz mı?
Dişleri güzelleştirmek gibi gereksiz bir maksatla değil de, zaruretten ötürü olursa, çoğunluğun görüşüne göre câizdir Dolgunun üzerine suyun değmesi gusül ve abdest için yeterlidir (245 Vardığımız bu hüküm, bu konuda yaptığımız ve bir başka kitapta yayınlayacağımız uzunca bir araştırmanın sonucudur Daha sonra dikkatimizi çeken fetâvây-i Hindiyye'deki şu ifade de bu sonucu destekler mahiyettedir: "Dişinde kavuk bulunup içerisinde, ya da dişlerinin arasında yemek kalırsa veya burnunda ıslak kir bulunursa, esah görüşe göre guslü olur Ihtiyatli olan kovuktaki yemeği çıkarıp suyu oraya ulaştırmasıdır " I/13)
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
DİŞ DOLGUSU YAPTIRMAK,DİŞ PROTEZİ KULLANMAK, ALTIN DİŞ YAPTIRMAK CAİZ MİDİR? BUNUN İÇİN HANEFÎ OLANLARIN ŞAFİÎ MEZHEBİNE GEÇMESİ GEREKİR Mİ? Günümüzde ifrata düşülen ve İslam'ın yaşanılmaz gösterilebildiği konulardan biri de bu sözünü ettiğiniz mes'eledir
Konu birden çok yönü olan bir mes'ele olduğu için bazı Islâmî esasları hatırlatmamız gerekir:
1 Cünüp olan insanın (Hanefi Mezhebine göre ağzının içi dahil) bütün bedenini, iğne ucu kadar kuru kalmayacak şekilde yıkaması farzdır
2 Müslüman erkeklerin iktisadî bir mübadele aracı olması dışında altın kullanmaları ittifakla haramdır
Mes'eleye günümüzde öyle ya da böyle fetva verenler bu esasları düşünerek fetva vermektedirler Ancak müctehid imamlarımız dönemlerinde mes'ele, günümüzde olduğundan biraz farklı bir görünümde idi Meselâ önceleri altındişvedişdolgusu yaptırmadan söz edildiğini pek görmüyoruz Çıkan dişi yerine iade etme, bir başka diş kullanma, bunu sabitleştirmek için altın tel kullanma, dişleri altınla birbirine bağlama gibi mes'elelerden sözettiklerini görüyoruz Özet olarak önceleri mes'eleye sadece bu iş için altın kullanmanın cevazı noktasından bakılmış ve bunun gusul için bir problem çıkaracağından hiç sözedilmemiş olduğunu görüyoruz Işte bu noktada bir esası daha hatırlatmalıyız
3 Zaruretler haram olan şeyleri mübah kılar
Ilk fıkıh alimlerimiz bu mes'elede bu esası işletmiş ve Imam Muhammed, bir rivayette de Ebu Yusuf dişlerin altınla bağlanabileceğine cevaz vermişlerdir Diğer üç Imam da onlarla beraberdir Yani bu, cumhurun görüşüdür(Merginânî, hidâye, IV683; Kâsânî, bedâyi', V/(132; Mecmâ'ul'-Enhur, N6536; Dürrü'1-Müntekâ (dâmat kenarında), N/536; Vehbe ez-Zuhaylî, NI/544) Ortada henüz protez olarak altın diş kullanma olmadığından, ondan söz etmemişlerdir Delilleri, Sünen kitaplarımızda mevcut meşhur Arfece hadisidir Bu zatın cahiliyye döneminde Külâb isimli vadide geçen savaşta burnu kesilmiş, bunun üzerine gümüşten bir burun edinmiş, bu, koku yapınca da Rasulüllah Efendimiz (sav) kendisine altından bir burun edinmesini emretmişlerdir(Ebu Dâvûd; Hâtem 7; Tirmizi, Libas 31; Nesâî, Zinet 41; Müsned, IV/242, V/23) Imam Azam Efendimize göre bu sadece Arfece'ye ait bir durumdur Imam Muhammed'e göre ona ait olduğunu gösteren bir delil yoktur, öyleyse gümüş, ya da bir başka maden kullanıldığında, koku yapması veya sihhata zarar vermesi söz konusu ise dişlerini altınla tutturmak herkes için caizdir Bu sadece Hanefi Mezhebinde bulunan bir görüş değildir, diğer mezheplerden bir çok zevata, bu arada Ahmed b Hanbel'e göre de böyledir Selefimizden bir çok kişi de dişlerini altınla bağlamışlardır(Örnek olarak bk Bezlü'1-Mechûd'e Kandehlevi'nin ta'liki, XVN/123)
Alimlerimiz genellikle sözkonusu olaya dayanarak bunun caiz olduğu kararına varmışlardır(Bk Aliyyu'1-Kârî, Mirkât, IV6448; Tuhfetü'I-ahvezî, V/465; Avnü'1-Ma'bûd, XI/293;Hâsiyetü's-Sindî ale'n-Nesâî, VNI/164) Sonraları protez olarak altın diş yapma tekniği gelişince de Arfece'nin yapma burnuna kıyas ederek bunun da caiz olduğu söylenmiştir(Benzü'1-Mechûd, XVN/123) Hattâbî, zaruret bulunduğunda erkeklerin az mikdarda (zaruret miktarınca) altın kullanabilmelerinin mübah olduğu bu olaydan anlaşılır Dişleri altınla bağlama ve altının yerini alacak şeylerin bulunmadığı yerde altın kullanma bunun örneğidir, der(Avnü'1-Ma'bûd, XI/293) Zaten Imam Kerhî dişin altınla bağlanması caizdir, demiş (Kâsânî, age VI6132) ve ihtilaftan söz etmemiştir Imam Muhammed ise bu konuda sadece Imam Azam'ın ayrı görüşte olmasına adeta izah getirir ve der ki: "Dişin gümüşle bağlanması (herkese göre) caizdir Erkeğin altın ve gümüş kullanmasının haramlığı, yüzük dışında, eşittir Öyleyse diş altınla da bağlanabilir"(ay) Bu takdirde Imam Azam'ın haram demesi, mutlak (istisnaları olabilecek genel) anlamda anlaşılmalıdır ve zaruret hali ondan istisna edilir Işin altınla ilgili yönü budur
Diğer yönden, başta da değindiğimiz gibi, önceleri mes'eleye gusülle hiç alaka kurulmamış ve bu açıdan bakılmamıştır Hatta çıkan dişin yerine bağlanmasında ihtilaf edilmiş olsa bile, şer'i usüllerle boğazlanmış bir koyun dişi veya gümüş bir diş edinmekte, ihtilaf yoktur(Fetavâyi kâdihân (Hindiyye ile) NI/413; Hamid Mirzâ, ElFethur-Rahmanâ, lI/227-228) Halbuki, ister koyun dişi olsun ister gümüş diş olsun, çıkan diş yerine koyulduğunda orayı kapatacak ve dibine suyun ulaşmasına engel olacaktır Bu hoş görülmüştür, çünkü Islâm'da sihhat başta gelen nimetlerdendir Tedavî emredilmiştir ve bugün artık ağzın, hastalıklar açısından iç bünye için adeta bir gümrük kapısı görevi yaptığı, dişlerin de bu kapıyı çevreleyen demir teller durumunda bulunduğu, bir çok tehlikeli hastalığa çürük dişlerin sebep olduğu kesin bilinen bir gerçektir Dolgular da zaten altınla yapılmamaktadır Buna göre dişi çürüyen adama dişini hemen çektirmesini, dolgu yaptırmasının caiz olmadığını söylemek cahillik değilse de bir ifrat ve bir cinayettir Bütün fıkıh kitaplarımızın "yara sargısına mesh" bölümlerinde, nasıl yara olursa olsun, açık kalma ya da su değmesinden zarar görecekse sargısının üzerine meshedileceği, yaranın ömür boyu sürmesi halinde meshin de ömür boyu süreceği yazılıdır Hatta ufacık bir yara için, başka imkân yoksa, meselâ bütün bileği saran bir sargı kullanabilir ve sadece yaranın üzerinde değil, sargının diğer taraflarına da mesh edilir Bunun için sargıyı abdestsizken, hatta cünüpken sarmak bile hiç birşeyi değiştirmez Başka hiçbir delil ve içtihat olmasa dahi, sırf bu sargı mes'elesinden diş dolgusuna, ya da kaplamasına intikal edip onun da caiz olduğunu anlamak, müçtehidane yapılmış bir kıyas değil; herkesin anlayabileceği "ifadenin delaletiyle delaleti" kabilindendir
Ancak şunu da ilave etmek gerekir, bu gün sağlık açısından altının yerini alabilecek madenler bulunmuş ise ve kişinin de bunları kullanma imkânı varsa diş rengindeki protezler aynı görevi yapıyorlarsa erkeklerin altın diş kullanmaları yine caiz görülemez Kadınlar ise kullanabilirler Ama bunun bir ihtiyaçtan kaynaklanması, süs için yapılmış olmaması şarttır Çünkü Rasulüllah Efendimiz, "güzellik için dişlerini seyreltenlere (dişte estetik operasyon yaptıranlara) lanet" etmiştir Dolgunun, yani asıl dişin yerini alabilecek bir uygulama bulunamayacağı için dolgu (Allah'u a'lem) her zaman caiz olacaktır
Görüldüğü gibi Hanefi Mezhebinin usulü ne altın dişe ne de dolguya cevaz vermez durumdadır Bir Hanefi de zaruret varsa bunları yapabilir Öyleyse, cumhura göre gusülde ağzı yıkamak farz değildir, bu yüzden dolgu yaptıracak olan abdestte mezhebini değiştirmelidir, demeye de hiç gerek yoktur Ama sadece altın konusunda diğer imamlarla beraber Ebu Hanife'ye de uymak isteyenler altını kullanmayabilirlerse herhalde daha iyi ederler Dolgu ise zaten hepsine göre caizdir Değerli Hocam, Örnek Insan Merhum Doç Dr Ruhî ÖZCAN Bey bizzat sorduğumuzda diş dolgusunun caiz olduğunu söylemişlerdi Değerli Kardeşimiz Ahmet Akın ÇIGMAN Hoca da Ömer nasûhî BILMEN, Erzurumlu Ali Osman BEKTAŞ Hoca (Ruhi Bey kendisi için "Furu'u fıkıhta dünyada yektadır" demişlerdi), Şamlı Alim Abdürrezzak Halebi'nin altın dişe caiz dediklerini bizzat duyduğunu, Ibn Abidîn'in torunu Ebu'1-Yüsr Abidin den aynı fetvayı haber aldığını, Fıkıh Alimi Ilgazli Şeyh Ahmet Efendi den: ‚Taktı iseniz sökün demeyiz, takmadı iseniz takın demeyiz' diye dinlediğini bana anlattı Aziz büyügümüz Lütfi DOĞAN Hoca da eski Erzukum müftüsü Sadık Efendi'nin diş dolgusuna cevaz verdiğini söylediler Ayrıca Izmir'li Ismail Hakkı'nın hem altın dişe, hem de diş dolgusuna cevaz verdiği uzunca araştırmasını Sabîlü'R-Reşâd, Şaban ,1332-12 Haziran 1330/25 Haziran 1913 tarihli nüshasından alarak Muhterem Hayreddin Karaman Bey "İslam'ın Işığında Günümüz meseleleri" adlı eserinde yayınlamış (I/297 vd) ve M Zâhidü'L-Kevserî'nin de aynı görüşte olduğunu bir mektubunun kendilerinden mahfuz fotokopilerinden aktarmıştır
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
DİŞ TEDÂVISI Diş ve ağız sağlığının önemi her geçen gün daha iyi anlaşılmaktadır Ağız sağlığı vücut sağlığı demektir Vücut sağlığına dikkat etmek gerektiği gibi, diş sağlığına da önem vermek gerekir Nitekim Peygamberimiz, dişleri misvaklamak (fırçalamak) hususunda "Ümmetime (veya insanlara) zor gelmeyeceğini bilseydim her namaz için misvak kullanmayı emrederdim " buyurmaktadır (Buhârî, Cum'a, 8)
Diş takma, doldurma, kaplama ve protez gibi olaylar, ağız sağlığını temin hususunda başvurulan çarelerdir Diş doldurma ve kaplamanın abdest ve gusüle zarar verip vermediği, bu kaplama ve doldurmalarda altın ve gümüş madenlerinin kullanılmasının dinen sakıncalı olup olmadığı konuları, inananların zihinlerini meşgul etmektedir Islâm'ın bu konulardaki hükümlerini araştırıp öğrenmek, müslümanları şüphe ve tereddütlerden uzaklaştırıp kalp huzuruna kavuşturacaktır
Kur'ân-ı Kerim'de dişleri kaplama ve dolgu yaptırma ile ilgili açık bir hüküm yoktur Hadis'te ise Ebû Davud, Tirmizî ve Nesâî'nin zikrettikleri Hz Peygamber'in, Arfece b As'ad'e altından burun yaptırmasını emir buyurmaları geçmektedir
Sahabîlerden Arfece b As'ad (ra)'ın Külâb savaşında burnu kesilmişti Arfece, gümüşten bir burun yaptırdı Aradan biraz zaman geçince burnunda kötü bir koku meydana geldi Bunun üzerine Rasûlullah (sas), ona altından bir burun edinmeyi emir buyurdular (Ebû Davud, Hâtem, 7; Tirmizî Libâs, 31; Nesâî, Zîne, 41)
Sallanan bir dişi gümüş bir telle bağlamak Imam Âzam'a, Ebû Yusuf ve Imam Muhammed'e göre ittifakla caiz olup mekruh değildir Altınla bağlamak ise Imam Âzam Ebu Hanife'ye göre mekruh diğerlerine göre mekruh değildir Gümüş koku yaptığı için altından burun taktırmak ise icma ile caizdir
Imam Âzam, çıkmış olan bir dişi tekrar yerine iade etmeyi mekruh görür Çünkü bu diş ona göre ölünün dişi hükmündedir Bunun yerine gümüş bir diş takılabileceği gibi, besmele ile kesilen bir koyunun dişi de konabilir ve gümüş bir tel ile bağlanabilir Ebû Yusuf, "Ben bunu Imam Âzam'a başka bir yerde sordum Çıkmış bir dişin iade edilmesinde bir sakınca görmedi", diyerek aynı konuda Ebû Hanife'nin ikinci bir görüşünü aktarmaktadır (Ibn Âbidin, V, 231)
Imam Muhammed, Arfece hadisini delil getirerek, dişi altın telle bağlamanın, kaplamanın ve altın diş takmanın caiz olduğunu söylemektedir Imam Ebû Yusuf da çıkan bir dişi yerine iade ederek gümüş veya altın bir tel ile bağlamakta veya onun yerine gümüşten bir diş takılmasında bir sakınca görmez
Buna göre, imamların, gerek abdest ve gusül açısından, gerekse altın ve gümüşün kullanılması bakımından dış doldurma ve kaplamada bir mahzur görmediklerini söyleyebiliriz Araştırmalardan Imam Azam, Imam Ebu Yusuf ve Imam Muhammed'in diş kaplama ve doldurmanın abdest ve gusüle engel olmadığı konusunda fikir birliğine vardıklarını görüyoruz Çünkü bunların üçünün de dişi gümüş tel ile bağlamanın ve gümüş bir diş takmanın caiz olduğu konusunda birleştikleri bilinmektedir Kâsânî'de tadbîb: kaplama kelimesi açıkça zikredilmektedir (Kâsânî, el-Bedâyiu's-Sanayı ; V,132) Gümüş tel ile bağlandığı zaman bu, telin geçtiği yerlere su varıp varmadığı meselesi olduğu gibi, koyun dişi veya gümüş bir diş takıldığı zaman bunların altına su ulaşıp ulaşmaması yine söz konusudur Dişi tel ile bağlama, kaplama veya başka bir dişi takma sebebiyle suyun ağızda ulaşmadığı yerler yüzünden abdest veya gusüle bir halel gelseydi bunu müctehidler mutlaka açıklarlardı Halbuki kaynaklarda böyle bir şey hiç zikredilmemektedir Bir de bu diş kaplama ve doldurma işi, aynı zamanda bir yara üzerine konan beze çebire'ye benzetilmektedir Abdest ve gusülde sargı üzerine mesih caiz olduğu gibi, ağzında kaplamalı veya dolgulu dişi bulunan kimsenin suyu çalkalaması yeterlidir Yoksa kaplama ve dolgu altına su işlemesini temin etmek zor olduğu gibi, çoğu zaman ağız sağlığına zarar da getirebilir Zaten bu konuda imamlar arasında herhangi bir görüş ayrılığı yoktur Onlar dişi kaplatmaktan bahsetmekte, fakat hiçbirisi, bunun abdest veya gusüle engel olduğundan söz etmemektedir Dişi kaplama gusüle engel olmazsa, doldurmanın da öncelikle engel olamıyacağı açıktır
Imamlar arasında ihtilaf sadece çıkmış olan dişin tekrar yerine iade edilmesi ile, altının kullanılmasındadır Dişi gümüş ile kaplama veya doldurmada herhangi bir görüş ayrılığı yoktur Bu konuda altın kullanılmasını Imam Azam caiz görmez, diğerleri ise bir sakınca yoktur derler
Netice olarak altın veya gümüş ile diş kaplama, doldurma ve protez yaptırmanın ve bunları kullanmanın Islâm açısından hiçbir mahzuru olmadığını söyleyebiliriz Ancak Hanefi imamları adet (ay hali) görmekte olan bir kadının bu müddet içinde kapladığı dişin temiz olmadığını ve dolayısıyla kadının abdestsiz kaldığını ileri sürdüklerini görüyoruz Fakat Imam Şafiî'ye göre ay hali gören bir, kadının dişini yıkayarak kaplatması caizdir
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
DİŞİ ALTIN VE GÜMÜŞ İLE KAPLAMAK CAİZ MİDİR? Diş, hayatı önem taşıyan bir organdır İslam dini onu korumak için tedbir almamızı emretmiştir Her yemekten sonra ağız ve dişlerimizi yıkamamızı emrettiği gibi misvak kullanmamızı da emretmişitr Peygamber (sav): "Yemeğin bereketi, ondan evvel ve sonra abdest almaktır” buyurur Başka bir hadiste de şöyle buyuruyor:
"Ümmetim için endişe etmeseydim, her namaz için misvak kullanmayı emir ederdim”Ağız ve dişleri temiz tutup misvaklamanın insan sağlığı için büyük faydaları vardır
Daha önce de beyan ettiğimiz gibi fırça da misvak sayılır Diş buzulursa onu doldurmak veya kaplamak elbetteki vücut ve sağlığın bir gereğidir Gusle de mani değildir Mani olsaydı ne altın, ne gümüş ile bağlamağa ve kaplatmağa müsaade edilmemesi gerekirdi Halbuki gümüş ile bağlatmak veya kaplatmak hususunda muhalefet eden de olmamıştır Bilittifak caizdir Ancak Hanefi mezhebinde altın ile kaplatmak hususunda ihtilaf vardır İmam Muhammed'e göre hem altın, hem gümüş ile bağlatmak ve kaplatmakta beis yoktur İmam-ı A'zam'a göre gümüş ile bağlatmak veya kaplatmak caizdir Fakat altın ile caiz değidir Ebu Yusuf ise bir kavle göre İmam Muhammed ile, diğer bir kavle göre İmam-ı A'zam ile beraberdir Münteka'da kayd edildiğine göre, İmam-ı A'zam da dişin altın ile bağlatılmasında (veya kapplatılmasında) bir sakınca olmadığı görüşündedir
En kuvvetli görüş İmam Muhammed'in görüşüdür Çünkü gümüş ile kaplatılırsa dişin etini bozar ve koku yapar Böyle bir fetva bulunduğuna ve her yerde bununla amel edildiğine göre aksini söyleyip halkı şaşırtmanın manası yoktur Ba husus Şafi'i mezhebinde özellikle zaruret olduktan sonra hiç beis yoktur Amma diş bozulmamış ise yani zaruret olmazsa erkek için altın kullanmak haram olduğundan dişi onunla kaplatmak asla caiz değildir Kulab vakasında Sa'id bin Arfece'nin burnu kesildi Önce gümüşten bir burun edindi Bozulunca Peygamber (sav) altından burun edinmesini emretti
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
BAZI KİMSELER FAZLA ÇOCUK YAPMAMAK İÇİN TEDBİR ALIP BiRTAKIM ÇARELERE BAŞ VURUYORLAR FAZLA ÇOCUK YAPMAMAK İÇİN TEDBİR ALIP DOĞUM KONTROLÜ YAPMAK CAİZ MİDİR? Doğum kontrolü mes'elesi ülkemizi ve İslam alemini aşan bir meseledir Her yerde ondan söz edilmektedir İslam aleminde münakaşası yapıldığı gibi, hiristiyanlık aleminde de münakaşası yapılmaktadır Asrımızda Mevdudi, Seyyid Kutub, Ahmed al-Şarbasi ve Sa'id al-Buti gibi zevat bu konuyu ele alarak durumu açıklamışlardır (Allah onlardan razı olsun) Bunların bir kısmı Türkçeye tercüme edilmiştir Bunun için bu konuda fazla bir şey söylemek icab etmez Yalnız bazı kimseler bu hususta kanaatimi sordukları için kısa da olsa bir şeyler söylemeye mecbur kaldım Evlenmek, Peygamber (sav)'in sünnetlerinden biridir Onunla ilgili çok hadis varid olmuşturEz cümle şöyle buyuruyor: "Nikah benim sünnetimdir" (İbn Mace) Evlenmenin birçok hikmetleri vardır

1- Fıtratın ihtiyacını karşılamaktır Kur'an-ı Kerim şöyle buyuruyor: "Huzur bulasınız diye cinsinizden sizin için eşler yaratması Allah'ın büyük ayetlerinden biridir" (er-Rum)
2- Neslin devamı ve beşeriyeten çoğalmasıdır Peygamber şöyle buyurur: "Evleniniz Çünkü ben sizin çoğalmanızla iftihar ediyorum" (Buhari, Müslim)
3- Şerefi muhafaza edip ahlaksızlığa düşmekten korumaktır Peygamber (sav) şöyle buyuruyor: "Ey gençler evlenmeye gücü yeten evlensin Çünkü o, gözü –harama bakmaktan- korur, zinadan da muhafaza eder (Müslim)

Durum böyle olmakla beraber iradesi kuvvetli olup gayr-i meşru hayata yaklaşmayacağını bilen kimsenin evlenmeyebileceği gibi, evlenen kimse de azl gibi bir yol ile çocuk yapmamak için tedbir alabilir Cabir bin Abdullah (ra) dan şöyle rivayet edilmiştir:"Kur'an-ı Kerim nazil olurken biz azl ederdik Bu durum Peygambere (sav) ulaştığı halde bizi men etmedi" (İbn Mace)
Azl'ın manası: meniyi dışarıya akıtmaktır Azl ile ilgili çok hadis vardır Bir kısmı onu hoş görmemiş ise de, kesin olarak yasaklayan bir hüküm de getirmemiştir Bunun için Cumhur-u ulemaya göre, kadının rızasıyla azl mübah kabul edilmiştir Hatta Şafii ulemasının birçokları kadının rızasını almak söz konusu değildir, diyorlar Fakat tamamaıyla tenasül cihazının görevine son vermek için ilaç kullanmak veya ameliyata başvurmak kesinlikle haramdır Bu husus için asla cevaz olmamıştır
Sa'd bin Ebi vakkas'dan rivayet edilmiştir: "Peygamber (sav), Allah'a kulluk etmek maksadıyla daimi surette evlenmeyi terketmek isteyen Osman bin Ma'zun'un dileğini reddettiİzin verseydi biz de kendimizi iğdiş edecektik"
Meni rahimde yerleştikten sonra nutfe ve alaka –kann pıhtısı- halinde iken herhangi bir ilaç ile onu düşürmenin caiz olup olmadığı hususunda ihtilaf vardır
Hanefi ulemasından meşayıh-i maveraünnehir, Cevahir al-Ahlati ve al-Nehr ile Şafii ulemasından Abu İshak el-Merzedi ve Remli'nin sözünden anlaşıldığına göre ma'zeret olmasa da caizdir (al-Fetava'l-Hindiyye, Şebramilisi) Gazali, İbn Hacer, la-Bahr ve Hanefi mezhebinde racıh kavle göre ma'zeret olmazsa caiz değildir (İbn Abidin)
Ama meşru bir ma'zerete binaen onu aldırtmak veya ilaç ile onu düşürmekte beis yoktur Meşru mazerete birkaç misal:

1- Hamile kadının hastalığını artıracak veya helakine vesile olacak hastalığın bulunması
2- Çevrenin çok bozuk olup, fitne ve fesadın azgın halde olması, yani doğacak çocuğun ahlakını bozacak mahiyette olması,
3- Fakr ve zaruretin hüküm sürmesi, ibn Vehban şöyle diyor: Hamile kadının hamlı alınmadığı takdirde, emzikli çocuğunun sütü bozulup babasının da fakir oluşu yüzünden kendisine süt verecek bir kadın bulamamış olması bir mazerettir (İbn Abidin)
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
DOĞUM KONTROLÜ CAİZ MİDİR? 1 Günümüzde insanlar, fakirlik gibi ekonomik gerekçelerle çocuk sahibi olmaktan alıkonulmak isteniyor Dinimiz açısından biz bu konûya nasıl yaklaşabiliriz?
Önce son cümlenizden başlamama izin verin lütfen Bizim zaten "dinimiz açısından" başka bir açımız yoktur İslamın kapsamlılığını iyi kavrarsak, bu açının herşeye bakılabilecek kadar geniş olduğunu görürüz Aksi, çifte standardın doğmasına sebep olur ki, bunun da ne demek olduğu açıktır Şimdi sorunun esasına gelelim: Ali Efendimizin "batıl için söylenmiş hak bir söz" diye bir ifadesi vardır Yani doğru olan bir hüküm, bâtılı ve yanlışı desteklemek için de söylenmiş olabilir Batı, kendi doğal kaynaklarını bitirmek üzere Yüzyıllardır sömürmekte olduğu doğuya uzanan hortumları, çogalan nüfus sebebiyle kesilme tehlikesiyle karşı karşıya gelince, doğudaki nüfus artışını önlemek istiyor Özellikle Türkiye için bir başka sebep de, yarın Avrupa Topluluğunda temsilcilerin nüfusa göre tesbit edileceği gerçeği Onlar kendi içlerinde nüfusu çoğaltıcı tedbirler alıyor, bir yönden de on milyonlarca insanı bir anda öldürebilecek nükler silâhlar geliştiriyorlar, sonra da "biz gelecekte insanları açlıktan öleceğinden korkuyoruz" diyerek, bizdeki ağızlarıyla nüfus planlaması edebiyatı yaptırıyor ve aç insanımıza prezervatif dağıtıyorlar Bize de "Islâm şöyle demiş, böyle demiş" dedirtilerek buna çanak tutuluyor Tıpkı, plajların haram yönleri söz konusu edilmeden, "denize girmek orucu bozar mı" diye sorulduğu gibi Halbuki, doğum kontrolü câiz olsa dahî, böyle bir durumda: "Islâmda, aslında caîz olan bir şeyi Islâm düşmanları istismar etmeye kalkarlarsa ne yapmak gerekir?" diye sormalıdır Şimdi bu noktayı hep göz önünde bulundurarak diyebiliriz ki: Islâm fıtrat dinidir Fıtrat, kadını erkeğe, erkeği kadına çeker Birleşmelerinin zorunlu sonucu ise, neslin türemesidir Dolayısıyla tabii ve fitrî bir olguyu genel anlamda engellemek (devlet politikası olarak demek istiyorum) insâni ;ve Islâmî değildir Rızkın kısalacağı korkusunun şeytandan kaynaklandığını, Allah'ın her canlının rızkını vereceğini Kur'ân-ı Kerîm haber verir Bu konuda çok âyet-i kerîme ve hadîs-i şerifler vardır Işin fert düzeyinde olması ise ayrı bir konudur
2 Doğum kontrol metodlarını ve bunların fıkhî hükûmlerini tek tek ele almadan, genel olarak "çocuk sahibi olmamaya çalışmanın"hükmünü sorabilir miyiz?
Dediğimiz gibi Islâm fıtrat dinidir Bu noktayı her halükârda göz önünde bulundurmak gerekir Fıtrîliğin tabiî sonucu çocukların doğmasıdır ve fıtrata (doğal oluşa) müdahale ise hoş karşılanmamış, ancak "kimse çocuk yapmâyı engelleyici davranışlarda bulunmayacak" diye de tenbih edilmemiş, hatta "azıl"e, hoş görünmese dahi, müsaade edilmiştir Azılde aslolan korunmadır Dolayısıyla bunun su ya da bu yöntemle olması, tıbbî sakınca ve başka haramlar içermedikçe, birşey değiştirmez Yani onlar da azıl gibidirler Ancak bu fertler için söylenebilecek bir olaydır Bir "azîmet" (yani zor olmakla birlikte işin en iyisi, en uygunu) değil, bir "ruhsat" (yani bir tolerans, zayıflara bir izin)tır Korunmanın hiçbir şekli zararsız değildir Bu bile tek başına onun hoş bir şey olmâdığını gösterir Hattâ materyalist bir tıp doktorunun şu ifadeleri ilginçtir "Çocuk olmaması yolunda alınan tedbirlerin hemen hiçbiri tehlikesiz değil gibidir Herhalde bu, çocuk istemeyenlerden tabiatın öç almasıdır" Bu yüzden fıkıhçıların bazıları; meşru bir mazeret olmaksızın korunmanın, yani doğum kontrolününün câiz görülemeyeceği kanaatindedirler Mazeretler arasında da "salt aç kalma endişesi" bulunmamaktadır Ancak dediğimiz gibi, mazeret olmaksızın korunmanın, hoş olmamakla birlikte, câiz olduğunu söyleyenler de vardır
3 Kullanılan metodlardan ikisi de spiral gibi rahim içi âletler ve haplar Bunların zararlı yönlerinin bulunduğunu da düşünürsek, fıkhî hükümleri ne olabilir?
Bunların birer korunma yöntemi olmaları açısından bir önceki soruda söylediklerimizi tekrarlamış olalım Tıbben zararlı oluşları, Islâmi açıdan en azından teşvik edilen ve "lekesiz helâl ve hoş" bir şey olmadıklarını gösterir Çünkü hakkında nas olmayan konularda islâm "âdil tıb"bı hakem sayar Ancak hoş olmasalar dahî, açıkça haram ilan kılınmamışlardır Hatta Ibn Âbidîn: "Kocanın izni ile kadının, rahminin ağzını kapatma hakkıvardır" diye bir ifade nâkleder ki bu, spiralden başka bir şey değildir Ancak bir mazeret olmadan spiral taktırmak için kadın, avretini bir başka kadına dahî gösteremez
4 Azlin hükmü nedir?
Genellikle câiz görülmüştür: Mazeret olmadan câiz olmaz diyenler de vardır Ancak câiz diyenler de bir ruhsat olduğunu, iyi olanın azıl dahi yapmamak olduğunu ve kadının izni olmazsa câiz olmayacağını da kabul ederler
5 Sözünü ettiğiniz mazeretler, ya da doğum kontrolünü câiz kılan haller nelerdir?
Özet olarak söylersek: Kadın emzikli olup yeniden hamile kalmasıyla bebeğine zarar gelecekse, ortam kesinlikle edepli bir çocuğun yetiştirilemeyeceği kadar bozuksa, hamile kalması tıbben sakıncalı görülürse, hattâ Gazâli'ye göre erkek; eşinin formasyonunun ve güzelliğinin bozulmasından endişe ederse, helâl olan korunma yolları uygulayabilir Ama bu sonuncusunu herhalde sadece kadına düşkün ve bu yüzden fitneye düsebilecek erkekler için söylemek gerekir
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
DOĞUM KONTROLÜ

Doğumun kontrol altına alınması, nüfusun çoğalmasının sınırlandırılması, istenmeyen gebeliğin önlenmesi amacıyla uygulanan ve siyasî, iktisadî, demografik, tıbbî, ahlâkî, sosyal ve dinî yönleri bulunan bir kavram Aile plânlaması, nüfus plânlaması gibi yaygın adlandırmalarla yapılan doğum kontrolü, eski çağlardan beri uygulanmasına rağmen, esas olarak ondokuzuncu yüzyılda Batı Avrupa'da doktrin olarak ortaya atılmış ve hızla bütün dünyaya yayılmıştır En eski eserlerde bile bu konuya dair bilgiler bulunmaktadır Tarih boyunca hangi millet veya dinden olursa olsun insanlar, "gebeliği önleme metodları" üzerinde durmuşlardır Ancak yirminci yüzyılda dînî ve ahlâkî bakış açılarının değişmesi, ve teknolojinin ilerlemesi sayesinde, doğum kontrol yöntemleri ve araçları bütün kitlelere yaygın bir hareket haline gelmiş; serî ve çok sayıdaki doğum kontrol aracı üretimi ve bunların serbestçe satılması ve alınması, koruyucu hekimliğin gelişmesi, doğum kontrol ilâçlarının çoğalmasıyla, bu hareket geniş çapta uygulanır olmuştur
Çeşitli doğum kontrol yöntemleri gelişip yaygınlaşmadan önce dinlerde "azl" metoduyla gebeliği önleme bilinmekteydi Yahudiler ve hristiyanlar ve sonra da müslümanlar, istenmeyen gebeliklerin önlenmesinde azl metodunu uyguluyorlardı Doğu dinlerinde de azl metodu uygulanıyordu (Encyclopedia Britannica, "Birth control", III, 705; Moye W Freymann, Encyclopedia Americana, "Birth control", mad, IV/4-7; Eski Ahit, Tekvin, 22/15-17; Ebu'l-Ala Mevdudi, İslâm Nazarında Doğum Kontrolü, İstanbul 1967; M Esad Kılıçer, "İslâm'da Aile Planlaması", AÜİF Dergisi XXIV, Ankara 1981, 494 vd; Halil Gönenç, Günümüz Meselelerine Fetvalar, İstanbul 1983, 176-178)
İslâm dini, kürtajı kesinlikle cinayet olarak kabul etmiştir Aynı şekilde, insana zarar verici her çeşit tıbbî müdahaleyi, kısırlaştırmayı doğum kontrolünün dışarıdan zorla yaptırılmasını da yasaklamıştır Doğum kontrolü uygulanmasının çeşitli sebepleri vardır:
1 Güvenlik endişesi, gelecek korkusu, açlık ve yoksulluk sorunu
2 Devletin, nüfusun artması veya azalması üzerine, doğumları teşviki veya sınırlandırılmasını sağlaması
3 İstenmeyen gebelikler
4 Doğumu mümkün en iyi şartlara ertelemek arzusu
5 Çok çocuğun rahat yaşamayı engelleyeceği, ancak ekonomik yönden rahatladıktan sonra çok çocuk yapmayı istemek
6 Hastalıklar Hastalıkların çocuğa da geçeceği düşüncesi AIDS, Verem vs
7 Cariyenin çocuğu olursa, azad edileceği yani satılamaması düşüncesi (Bu sebep, İslâm hukukunun uygulandığı zamanlarda geçerlidir)
8 Fazla çocuğun, ibadete ve ilme engel olacağı fikri
9 Yeni bir gebeliğin kadın için tehlikeli olması veya memedeki çocuğuna zarar verme durumu İslâmî anlayışa göre, zaruretler ve hastalıklar dışındaki diğer sebepler anlamsız bulunmaktadır
Çeşitli doğum kontrol yolları ve araçları bulunmaktadır, ancak bunların birçoğu kesin olarak gebeliği önlememektedir:
1 Azl, yani erkeğin, cinsî ilişkiyi yarıda kesmesi
2 Ritm (takvim) usûlü Bu usulde, kadının doğurgan olmadığı tehlikesiz dönemlerinde cima yapılması gerekmektedir
3 Ağızdan alınan ilaçlar Bunların çeşitli yan etkileri vardır
4 Prezervatif (kondom, kaput) Spermatozoidlerin dölyatağı boşluğuna inmesini önlemek içindir Aynı zamanda son yıllarda resmen propagandası yapılmış ve çağın en korkunç hastalığı olan AIDS'e karşı en iyi korunma aracı olarak sunulmuştur Ayrıca kadın kondomları da vardır
5 Rahim içine konulan aygıtlar Diyafram, kremler, süpozituarlar, tamponlar, spiraller
6 Kürtaj
7 Kısırlaştırma 8 Lavaj 9 Laparoskopi
Başta azl olmak üzere, bütün bu doğum kontrol araçlarının çeşitli yan tesirleri ve tehlikeleri mevcut bulunmaktadır Hepsi de fıtrata ters olup, doğal birleşmeyi engellemektedir Bunlar, orgazmı (doyumu) önlemekte, psikolojik sinirsel rahatsızlıklara yol açmakta, imtizaçsızlığa sebep olmakta ve bunalım çıkarmaktadır
Bunlar, kadının isteği dışında yapıldığında onun çocuk sahibi olmasını engellemekte ve tatminsizliğe neden olmakta; nasıl olsa çocuk olmayacak fikri yaygınlaşarak kadını fuhşa teşvik etmektedir
İslâm dininde "azl" vasıtası ile doğum kontrolü meselesinde dört büyük imam, cevaz yanlısıdırlar Yine de fukaha arasında azl meselesi ihtilâflıdır Çeşitli mezheplerde azl için mekruh, caiz, mübah, helâla yakın mekruh, haram gibi hükümler verilmiştir Kürtaj ve çocuk düşürmek cinayet olarak görülmüş; ancak gebeliğin ilk yüzyirmi günü içerisinde, cenin henüz canlı bir varlık haline gelmeden çocuğun düşürülebileceğini de caiz görmüşlerdir (İbn Âbidin, Terc A Davudoğlu, İstanbul 1983, VI 32 vd; Yusuf Kerimoğlu, Emanet ve Ehliyet, İstanbul 1985, 116; Melâhat Aktaş, İslâm Toplumunda ve Çağımızda Kadın, İstanbul 1982, 67)
Azl (kesik cima, meninin kadından uzaklaştırılması), hakkında Kur'ân-ı Kerim'de bir beyan yoktur Hz Peygamber (sas)'den bize gelen rivayetlerde de azl konusunda O'nun açık bir yasaklaması bulunmamaktadır (bk Azl mad) Bu sebeple azli, cumhur, mübah olarak görmüştür Azli mübah görenler onu, zarûrî hallerde caiz bulmuşlardır Azle karşı olan alimler ise, ashabın çoğunluğunun ve bizzat Peygamber'in azle karşı olduğunu, Peygamber'in azl konusunda soru soranlara "isterseniz yapmayın" demesinin yasaklamaya daha yakın olduğunu söylemişlerdir Kıyas yoluyla bazı ulema da doğum kontrolü için şunları söylemiştir: Gazâlî, "Azl, nikâhı terketmek gibidir" der (Gazâlî, İhyâu Ulûmid-Din, II, 41 vd) Caferiye mezhebi, çocuğun millet ve ana-babanın ortak bir malı olduğunu belirtmiş zarûret sebebiyle doğum kontrolünde azl yolunu câiz görmüştür Dürzîler, ailelerin özellikle fakirlerin az sayıda çocuk sahibi olmalarının iyilik ve takvaya daha yakın olduğunu söylemişlerdir İbn Kudâme, azlin mekruh olduğunu, onun darü'l-harb'te caiz olacağını belirtir İmam Nevevî de, azli ved'e benzeterek, mekruh olduğunu söyler İbn Hazm da aynı görüştedir Mevdûdi doğum kontrolünün İslâm'la bağdaşmadığını savunur O, doğum kontrolünün ümmet çapında bir hareket olmadığını; birkaç sahabînin bu yola başvurduğunu; büyük çapta bir hareket olsaydı Hz Peygamber (sas)'in bunu yasaklamış olacağını belirterek, ancak zarûrî hallerde, kadının gebe kalmasının onun ölümüne yol açması ihtimali veya memedeki çocuğun ardından hemen ikinci bir doğumun memedeki çocuğa zarar vermesi durumu gibi zarûret(erde tedbir alınabileceğini söylemektedir (Mevdûdî, İslâm Nazarında Doğum Kontrolü, İstanbul 1967) O, fakirlikten dolayı ailelerin çocuktan kaçınmalarını suç olarak telâkkî eder Delîl olarak İsrâ Sûresinin "Fakirlik korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyiniz Sizi de onları da biz besliyoruz Onları öldürmeniz büyük günahtır "(el-İsrâ, 17/31) âyetini getirir ve En'âm Sûresinin 140 âyetine dayanarak helâli haramlaştırmamak gerektiğini söyler Mevdûdî, doğum kontrolün,ün İslam'ın temel ilkelerine ve özüne aykırı olduğunu, bunun nüfus azalması ve fuhşa teşvik yolu olduğunu da belirtmektedir TC Diyanet İşleri Başkanlığı, devletin resmi politikasına uydurmak maksadıyla 1960'da başkan Ömer Nasuhi Bilmen'in uygun bulmasıyla "ilkaha mâni tedbir almakta kadının rızası şart olup, zaman gereği çocuğun kötü yetişeceği, harp veya seferde bulunulması ve benzer sebeplerle bu şartın da sâkıt olacağı ve dolayısıyla azlin, bir kısım ashab ve ulemanın kerih görmelerine rağmen, yine bir kısım ashab ve cumhûr-ı ulemaca caiz görüldüğünü" savunmuştur Çeşitli fetvalarda, ulema, zarûret yoksa herhangi bir şekilde gebeliği önlemenin câiz olmadığını, ancak tehlikeli hallerde azlin de, ilaç almanın da caiz olduğunu söylemiştir Ancak hiçbir zaman "devamlı doğum kontrolü"nden yana olunmamıştır Hz Peygamber'in "Azl yapılsa da, yapılmasa da; Allah'ın dilediği her canlının kıyamete kadar dünyaya geleceğini" söylemesini (Buhârî, Nikâh, 42; Müslîm, Nikâh, 1438; Neseî, Nikâh 107/6; Ebû Dâvud, Azil, 2170-2173; Tirmizî, Bâbu Kerâhiyeti'l-Azli, 1138) kaynak olarak alan ve doğum kontrolüne istisnai hallerde cevaz veren İslâm uleması, genel olarak şu delillerle doğum kontrolüne karşı çıkmaktadırlar: Fakirlik korkusu için: Allah, kadınları sadece hoşça vakit geçirmek için yaratmamıştır Kadınla erkek arasındaki ilişki, tarla ile çiftçi arasındaki ilişki kadar ciddîdir Çiftçi tarlasına sadece hoşlandığı için değil, onu ekmek ve ürün almak için gider Aynı şekilde bir erkeğin de karısına çocuk üretmek amacıyla yaklaşması gereklidir Bu, sünnettir ve çocuk, ailenin esas amacıdır Allah, "Kadınlar sizin tarlanızdır, o halde tarlanıza nasıl dilerseniz öyle varın" buyurur (el-Bakara, 2/223; Ebû'l-Âlâ Mevdûdi, Tefhimû'l-Kur'ân, İstanbul 1986, I, 151) Rızık korkusu, basit bir iddiadır Allah, milyonlarca canlının rızkını vermektedir; O, Hâlik ve Rezzâk'tır İnsan, Allah'ın denge ve düzenine, açlık korkusuyla müdahale etmemeli, fıtrî yapıyı, tabiî cinsî yakınlaşma yolunu ve çocuk edinme nimetini kendine kapamamalıdır Özellikle, kısırlaştırma kesinlikle düşünülmemelidir Allah'ın yarattığını değiştirenler müslüman olamaz (en-Nisâ, 4/119) Ancak Allah dilediğini kısır kılar (Şûrâ, 42/49-50) Fazla çocuk istenmemesi gerekçesini de İmam Şâfiî şöyle tenkid etmiştir: Allahü Teâlâ'nın Nisâ sûresinde "Aralarında adalet yapamamaktan korkarsanız bir kadınla yetininiz" şeklindeki beyanı, fazla çocuk olup, aile efradınız ve sıkıntınız artmasın anlamındadır
İslâm Peygamberi (sas), ümmetinin çokluğuyla övüneceğini, doğurgan kadınlarla evlenmelerini ve sünnetinden yüz çevirenlerin müslüman olmadıklarını, ümmetine öğütlemiştir (İbn Mâce, I, 592)
Doğum, bebeğin dünyaya gelişi, olağanüstü bir olaydır Âyetlerde buyrulduğu üzere herşey bir ölçüye göredir, ve insan dokuz ay ana karnında ve memede bu evreyi geçirir (Lokman, 31/14)
Hz Peygamber sevdiklerine "mal ve evlad bolluğu" için dua ederdi Amellerde esas Allah rızasıdır Birşey ya helâldir, ya haramdır Evliliğin iki ana hikmeti vardır: fıtraten kadın ve erkek olarak yaratılmış iki karşı cinsin birbirini tatmini ve bu yolla neslin devamı Zaten insanlar her ne yapsalar, "O'nun bilgisi olmadıkça ne meyveler kabuklarından çıkar, ne bir dişi gebe kalır ve ne de doğurur " (Fussilet, 41/47) şeklindeki ilâhî hükümden uzak değildirler İnsanlar kendi kendilerine azab ve zulüm ederler Meni rahme boşaltılsa bile bazen çocuk olmaz; meniyi rahimden kaçırmak isteyenin ise çocuğu olabilir Bu, eninde sonunda Allah'ın kudretinde olan bir olgudur Doğal cinsî yakınlaşmayı bozmayan müslüman, çocuk talep etme niyeti ve eylemi ile ayrıca sevap da kazanmakta; oysa doğum kontrolü yapan, en azından bir sevaptan mahrum olmaktadır Doğum kontrolü yapanlar, fıtrî yapıyı bozmakta, değiştirmekte, iptal etmektedir ki; eğer zarureti yoksa bu, açıkça sünnete karşı gelmek anlamını da taşımaktadır Kaldı ki, Rasûlullah, "Nikâh benim sünnetimdir; kim benim sünnetimi yerine getirmezse, benden değildir Evlenin; zira ben diğer ümmetlere sizin çokluğunuzla iftihar edeceğim " (bu hadisi değişik lâfızlarla Buharî, Müslim, Ahmed b Hanbel, Taberani, Hakim ve Beyhaki, İbn Mace kitaplarında yazmışlardır) Evlenme, bir ibadet, bir sünnet olduğuna göre; Şeriata bir bütün olarak bakıldığında, evlenmiş olanların, doğum kontrolü yapmaları bekârlığın bir başka türü, veya sünnete karşı çıkış olarak değerlendirilmektedir İster ana rahmine çocuk düşmesini engellemek, isterse rahimde teşekkül etmiş cenînin yaşamasına mani olmak olsun, her ikisinde de ana amaç, istenmeyen bir gebelik veya istenmeyen bir çocuk ise, bunun çelişik, bir müslümandan zaten beklenmeyecek bir hareket olduğu açıktır
Hz Peygamber, emzikli bir kadının yeniden gebe kalmaması için onunla ilişkiyi ertelemek veya ilişkide kontrol uygulamak konusunda da ümmetini serbest bırakmıştır Gîle, Gayl, Gıyal şeklinde geçen meselede, bugün tıp, memedeki çocuğun sütünün sonraki çocuk için zararlı olduğunu söylemiştir Ancak bu konuda, "Anneler çocuklarını iki bütün yıl emzirirler (Bu hüküm), emmeyi tamam yaptırmak isteyen(ler) içindir" (el-Bakara, 2/233) şeklindeki Kur'ân âyetini, iki çocuk arasında iki yıl müddet bırakılmalıdır şeklinde yorumlayanlar da olmuştur Bu çevreler üst üste yapılan doğumlarda gebe annenin çok yıprandığını, kendisini toparlayamadığını; memedeki çocuğa gereken önem verilemeden diğer bir çocuğun ardından gelmesiyle, ek yardım yollarından yararlanmayan çağdaş karıkocadan ibaret olan çekirdek ailenin, ekonomik açıdan da çok zor durumlarda kaldığını; gelir düzeyi düşük bu ailelerde, kadının, "çocuk üretim fabrikası" gibi ardı ardına çocuk doğurmasının başka bir azab olduğunu ileri sürerler Demek ki, her çocuk arasında en az iki yıl bırakılmalıdır Bu mesele her ne kadar erkek ile kadın arasında bir mesele gibi görünüyorsa da; doğum kontrolü, yani çocuk yapmayı önleyici düşünce ve uygulamalar, sosyal adalet, İslâm ülkesi, çocukların bakım ve eğitimi, çevre şartları gibi etkenlerle de yakından ilgilidir
Sonuç olarak, "Allah'ın kaderi olmaksızın cinsî münasebetin çocuğa götürmemesi veya çocuk olması mümkün olmadığına göre, korunma niye?" diye düşünülsün; isterse doğum kontrolü yapan hakkında, "tarlayı sürmekten yüz çevirdi, tohumunu zâyi etti, yaratılışı âtıl bıraktı, sünneti terketti, zürriyetini kuruttu" tarzında hüküm verilsin; veya doğum kontrolü kavramı, çağdaş bir zorunluluk ve dayatma şeklinde algılansın, bu kabul edilmesi mümkün olmayan bir düşüncedir Ama, İslâm'da doğum kontrolü konusu için ictihad gereklidir İsteyen müctehid azl veya başka yöntemlerle doğum kontrolü hakkında caizdir veya değildir gibi ictihad edebilir Bu da aslında İslâm devleti âlimlerinin vereceği karara ve ictihada dayalı bir husustur Çünkü gebeliğin veya doğum kontrolünün sebep ve sonuçlarına katlanacak olan, aile fertleridir

__________________
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
DOĞUMUNUN TEHLİKELİ OLMASI GİBİ BİR DURUMDA ANNE KÜRTAJ YAPTIRABİLİR Mİ? Cenine ruh üflendikten sonra (yüzyirmi gün) kürtaj ya da düşük yapma annenin hayat tehlikesi dışında hiçbir sebeple câiz değildir Hayat tehlikesini de ancak âdil (yani Islâmi her şeyiyle düstûr seçmis ve farz ibadetlerini yapan) bir doktor tesbit edebilir Ruh üfleninceye kadar ise kürtaj ve düşürmenin sebepsiz yere yapılması yine haramdır, ya da bazılarına göre mekruhtur Sebep varken yapılmasm ise bazı âlimler câiz görmüşlerdir Ortamın bozuk olup çocuğun Islâm terbiyesiyle yetiştirilememe ciddi endişesi ve gebeliğin, emzirmekte olan kadının sütüne zarar vermesi bu tür sebeplerden sayılmıştır Doğumun zor olması, hayatî tehlikeye dönüşmedikçe, kürtaj ve düşürme için bir sebep sayılamaz Becerikli ebeler doğumu belli ölçüde kolaylaştırabilirler
 
Üst Alt