Çanakkale Zaferinin 100.yılı

MURATS44

Özel Üye


Çanakkale Savaşı


BİLGİ
http://www.rasulehasret.com/savas-oncesi/http://www.rasulehasret.com/deniz-harekati/
http://www.rasulehasret.com/kara-harekati/http://www.rasulehasret.com/hava-harekati/
http://www.rasulehasret.com/savasin-sonuclari/http://www.rasulehasret.com/bilinmeyenler/
http://www.rasulehasret.com/kisiler/http://www.rasulehasret.com/siirler/
http://www.rasulehasret.com/menkibeler/http://www.rasulehasret.com/album/
http://www.rasulehasret.com/canakkale-kronoloji/http://www.rasulehasret.com/gaziler/
http://www.rasulehasret.com/canakkale-icinde/http://www.rasulehasret.com/canakkale-videolari/


Çanakkale Savaşı, I. Dünya Savaşı sırasında 1915–1916 yılları arasında Gelibolu Yarımadası'nda Osmanlı İmparatorluğu ile İtilaf Devletleri arasında yapılan deniz ve kara muharebeleridir.[SUP][9][/SUP] İtilaf Devletleri; Osmanlı İmparatorluğu'nun başkenti İstanbul'u alarak İstanbul ve Çanakkale boğazlarının kontrolünü ele geçirmek, Rusya'yla güvenli bir erzak tedarik ve askeri ikmal yolu açmak, başkent İstanbul′u zaptetmek suretiyle Almanya′nın müttefiklerinden birini savaş dışı bırakarak İttifak Devletlerini zayıflatmak amaçları ile ilk hedef olarak Çanakkale Boğazı'nı seçmişlerdir. Ancak saldırıları başarısız olmuş ve geri çekilmek zorunda kalmışlardır. Kara ve deniz savaşı sonucunda iki taraf da çok ağır kayıplar vermiştir.

Osmanlı İmparatorluğu, Almanya'nın Rusya'ya savaş ilan ettiğı 1 Ağustos 1914'ün hemen ertesi günü, Almanya ile bir ittifak antlaşması imzalamıştır. Bu antlaşma, imparatorluğun eninde sonunda Almanya'nın ana gücünü oluşturduğu İttifak Devletleri safında fiilen savaşa gireceği anlamına gelmektedir. Enver Paşa, fiilen savaşa girmeyi, seferberliğin tamamlanmamış olması ve Çanakkale Boğazı savunmasının tamamlanmaması gibi gerekçelerle ertelemeye çalışmıştır. Ancak Almanya, bir an önce savaşa fiilen girilmesi için baskılarını sürdürmüştür. Bu baskılar, Akdeniz'de İngiliz donanması önünden çekilen Goeben ve Breslau savaş gemilerinin İstanbul'a gelmesiyle bir oldu bittiye getirilmişti. Daha sonra Osmanlı Donanması'na bağlı bir grup gemiyle Karadeniz'e açılan bu gemiler 27 Ekim 1914 tarihinde Rus limanlarını bombalayınca Rusya, Osmanlı İmparatorluğu'na savaş ilan etmiştir.
Birleşik Krallık Donanma Bakanı Winston Churchill, 1914 yılı Eylül ayında Çanakkale Boğazı'nın donanmayla geçilerek İstanbul'un işgalini öngören bir planı Başbakan Herbert Asquith'e vermiştir. Plan, çeşitli evrelerden geçerek uygulamaya kondu ve Birleşik Krallık ve Fransa gemilerinden oluşan bir donanmanın Boğaz'a geniş çaplı saldırıları 1915 Şubat ayında başlatıldı. En güçlü saldırı ise 18 Mart 1915 günü uygulamaya konuldu. Ancak Birleşik Donanma ağır kayıplara uğradı ve deniz harekatından vazgeçmek zorunda kalındı.
Deniz harekatıyla İstanbul'a ulaşılamayacağı anlaşılınca bir kara harekatıyla Çanakkale Boğazı'ndaki Osmanlı sahil topçu bataryalarını ele geçirmek planı gündeme getirilmiştir. Bu plan çerçevesinde hazırlanan İngiliz ve Fransız kuvvetleri 25 Nisan 1915 şafağında Gelibolu Yarımadası'nın güneyinde beş noktada karaya çıkarılmıştır. İngiliz ve Fransız çıkarma kuvvetleri her ne kadar Seddülbahir ve Arıburnu sahillerinde köprübaşları oluşturmayı başardılarsa da Osmanlı kuvvetlerinin inatçı savunmaları ve zaman zaman giriştikleri karşı taarruzlar sonucunda Gelibolu Yarımadası'nı işgalde başarılı olamadılar. Bunun üzerine sahildeki kuvvetler takviye edilmek için Arıburnu'nun kuzeyinde Suvla Koyu'na 6 Ağustos 1915 tarihinde yeni kuvvetlerle bir üçüncü çıkarma yapılmıştır. Ancak 9 Ağustos'ta Kurmay Albay Mustafa Kemal'in Birinci Anafartalar Muharebesi olarak bilinen karşı taarruzunda İngiliz Komutanlığı ihtiyat tümenini ateş hattına sürerek sahilde tutunmayı ancak başarabilmiştir. Mustafa Kemal ertesi gün Kocaçimentepe – Conk Bayırı hattında yeni bir karşı taarruz gerçekleştirmişti, bu hattaki Anzak birliklerini de geri atmıştır. İngiliz ve Anzak kuvvetlerinin İkinci Anafartalar Muharebesi olarak bilinen genel taarruzları ise Osmanlı savunmasını aşamamıştır. Tüm bu gelişmelerin sonrasında İngiliz, Anzak ve Fransız kuvvetleri Gelibolu Yarımadasını 1915 yılı Aralık ayı içinde tahliye etmiştir.


Milleti’nin,“Çanakkale geçilmez” dedirttiği, bu vatan parçasını canı ve kanı pahasına koruduğu Çanakkale deniz ve kara savaşları, gerçekten bir kahramanlık destanıdır. I.Dünya Savaşı’nın ikinci yılında, müttefikler Çarlık Rusyası’na yardım etmek isteyen İngiltere ve Fransa, Çanakkale Boğazı’nı geçerek, Marmara’ya ve oradan Karadeniz’e geçerek, Osmanlı baskısına son vermek istiyordu. Yunanistan da bu güçlere destek vererek, ordularını İngiliz ve Fransızların emrine verdi. 5 Kasım 1914’te müttefikler Osmanlı Devleti’ne savaş açtılar. Osmanlılar hem onlara hem de Rusya’ya savaş açtılar. Osmanlı Devleti’ni yanında görmek isteyen Almanya, bu arzusuna ulaşınca, savaş bütün hızıyla başladı.

İngiliz ve Fransız donanmasının Çanakkale’den geçeceği öğrenilmişti. Ancak Çanakkale Boğazı’nı savunan toplar eski tip toplardı. Tedbir olarak boğaz mayınlandı. Askerin moral durumunun çok iyi olması, sevinilecek en önemli özelliktir. Müttefik donanmada 18 zırhlı, 16 kruvazör ve destroyel, 6 uçaklı bir uçak gemisi ve 7 denizaltı ve bunlara ilave olarak da yüzlerce küçük çapta gemi vardı. Böyle bir donanmayı durdurabilecek bir gücün var olabileceğini hiç kimse düşünmüyordu. İngilizler 13 Aralık 1914’te “Mesudiye” adlı gemimizi demirli bulunduğu bir koyda batırdılar. 19 Şubat 1915’te kıyı setinde bulunan topçu bataryalarımız yoğun top ateşi altında kalarak etkisiz duruma getirildi. Ancak, boğaz mayınlı olduğundan daha ileri gidemediler. 1 Mart 1915’te soğanlı, Baykuş, Dardanos ve İntepe sırtları gerisinde olan bataryalarımızı topa tuttular. çanakkale zaferi ile ilgili yazı çanakkale zaferi ile ilgili şiir çanakkale savaşı çanakkale zaferi şiirleri çanakkale zaferi tarihi

17 Mart 1915’e geldiğinde, Çanakkale Boğazı’nı kesinlice geçip, Marmara’ya ulaşmak istiyorlardı. Boğazda mayın kontrolü yapıldı, aldıkları tedbirlere göre artık rahatça boğazı geçebilirlerdi.17 Mart’ı 18 Mart’a bağlayan gece, İsmail Hakkı Kaptan komutasındaki Nusret mayın gemisi, boğaz geçişini mayınla döşedi. 18 Mart 1915 sabahı, İngiliz ve Fransız gemileri kendilerinden emin bir şekilde iki sıra halinde, boğaza doğru ilerlemeye başladılar. En önde mayın tarama gemileri, arkalarında da, ağır zırhlı ve kruvazörler vardı. İngiliz ve Fransızlar, 6 büyük zırhlısını ve 1000 kadar askeri kaybederken, Türk askerlerinin kaybı 25 şehit ve 71 yaralıydı. Çanakkale’yi deniz yoluyla geçememişlerdi. İkinci bir denemenin faydasızlığını anlayıp geri döndüler.

Çanakkale Kara Savaşları ve Mustafa Kemal’in Tarih Sahnesine Çıkışı

Şanslarını karadan deneme kararı alan İngiliz ve Fransızlar, 25 Nisan 1915’te, Saros Körfezi’ne sahte bir çıkartma yapıp, nabız yokladılar. Çarpışmalar başladı. 17.Alay, düşmanın sayıca çokluğu, silah üstünlüğü yüzünden dağıldı. Yedek olarak bekleyen 57.Tümen komutanı Yarbay Mustafa Kemal, yardım konusunda emir bekledi. Emir gelmeyince tereddütsüz, 17.Alayın yardımına koştu, hem alayı toparladı, hem de conkbayırı’nda düşmanı durdurdu. 26 Nisan 1915’te yapılan yeni çalışmalarda Müttefik askerleri, kıyı ile deniz arasındaki ince çizgiye kadar püskürtüldü.

Seddülbahir’de çok daha kanlı çalışmalar yaşandı. Her iki tarafta göğüs göğse birbirleriyle vuruştu. Sadece o gün bizden 16 bin düşman tarafından 14 bin asker hayatını kaybetti. Müttefikler, denizde olduğu gibi, karada da ilerleyemiyor ve büyük kayıplar veriyordu. Aralarında tekrar bir durum değerlendirmesi yaptı. Savaşa devam kararı alarak 4 Haziran 1915’te harekete geçtiler. 20 bin kişilik Fransız, 31 bin İngiliz kuvvetleri, zırhlı araçların desteği altında, büyük bir saldırı başlattılar.

Her iki taraf büyük kayıplar verdi. Bazen onlar, bazen de Türkler üstünlük sağlıyordu. 12-13 Temmuz’a kadar devam eden çarpışmalar sonucunda, İngiliz ve Fransız kuvvetleri, çıkartma yaptıkları bölgelere tekrar püskürtüldü. Türk askeri, çıkartmadan bu son ana kadar geçen yaklaşık yetmiş gün içerisinde 100 bin şehit vermişti. İngilizler her ne pahasına olursa olsun, bu engeli aşmak ve Marmara’ya kara yoluyla ulaşmak istiyorlardı. Bu mücadeleyi onur mücadelesi olarak ilan ettiler.

Anafartalar grup komutanlığına getirilen Mustafa Kemal, düşmanın küçük ve büyük Anafartalar üzerine yaptığı saldırıları 15 Ağustos’tan itibaren durdurmaya çalıştı. Dağlardan, tepelerden, derelerden su yerine kan aktı. 1915 sonbaharına kadar çarpışmalar devam etti. Saldırılar durdurulmuş, İngilizlerin savaşma gücü tükenmişti. 1916 yılının ocak ayında, onurları ve gururları kırılmış olarak, sessizce çekip gittiler.

Çanakkale savaşları, her iki taraf için de korkunç boyutta kayıpların verildiği savaşlar olmuştur. Resmi nitelikteki açıklamalara göre, Türk ordusu 253 bin şehit verirken, müttefikler 252 bin kayıp vermiştir. Çanakkale, gelecekteki Türk Cumhuriyeti’nin bir habercisi, bir müjdecisi olmuştur. Çanakkale’yi geçilmez yapan o ruh, o vatan sevgisi, ülke işgal altındayken şahlanmış ve düşmanı işgal ettiği topraklarda yok etmiştir. Çanakkale, Mustafa Kemal’in ortaya çıktığı, dehasını gösterdiği, gelecekteki zaferler için milletinin gönlünde taht kurduğu zaferlerin kazanıldığı bir vatan köşesidir. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda hiç şüphesiz dönüm noktası konumunda bulunan Çanakkale Zaferini anma günü 18 Mart’ta. Öğrenci ve öğretmenlerimize yaralı olacak Çanakkale Zaferi ile ilgili şiirler derledik ve aşağıya ekledik. Çanakkale Zaferi hakkında şiirlere göz atabilirsiniz.
Çanakkale Destanı

Yaşamaz ölümü göze almayan.
Zafer, göz yummadan koşana gider.
Bayrağa kanının alı çalmayan,
Gözyaşı boşana boşana gider!

Kazanmak istersen sen de zaferi
Gürleyen sesinle doldur gökleri
Zafer dedikleri kahraman peri
Susandan kaçar da coşana gider.
Bu yolda herkes bir ey delikanlı
Diriler şerefli ölüler şanlı
Yurt için döğüşen başı dumanlı
Her zaman bu şandan, o şana gider
Faruk Nafiz Çamlıbel
18 Mart Çanakkale

Bulutlar sarmıştı her yanı,
Kapkara bir geceydi,
Yağmur,bardaktan boşalırcasına,
Sağnak gibi yağıyordu,
Yedi düvelin gemilerinden yükselen,
Top,tüfek sesleri,
Her yanı inletiyordu,
Mustafa Kemalin askerleri,
Aslanlar gibi dövüşüyordu,
Ve Çanakkale kahramanca,
Düşmana selam veriyordu,
Kükrüyordu tepeden,
Mustafa Kemal,
Vatanıma ayak basacaksa düşman,
Yaşamanın ne gereği var,
En son nefer ölünceye kadar,
Dövüşeceksiniz aslanlar,
Görecek bütün dünya,
Ne aslanlar doğururmuş,
Emineler,Hatçeler,Ayşeler,Fatmalar.
Ali Osman Yılmaz


Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi.
-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya-
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde-gösterdiği vahşetle 'bu: bir Avrupalı'
Dedirir-Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi!
Eski Dünyâ, yeni Dünyâ, bütün akvâm-ı beşer,
Kaynıyor kum gibi, mahşer mi, hakikat mahşer.
Yedi iklimi cihânın duruyor karşında,
Ostralya'yla beraber bakıyorsun: Kanada!
Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk:
Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.
Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ...
Hani, tâuna da züldür bu rezil istilâ!
Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asil,
Ne kadar gözdesi mevcûd ise hakkıyle, sefil,
Kustu Mehmedciğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına.
Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz...
Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz.
Sonra mel'undaki tahribe müvekkel esbâb,
Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb.

Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a'mâkı;
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,
Atılan her lağamın yaktığı: Yüzlerce adam.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer;
O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer...
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
Boşanır sırtlara vâdilere, sağnak sağnak.
Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller,
Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller.
Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,
Sürü halinde gezerken sayısız teyyâre.
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler...
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler!
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal'â mı göğsündeki kat kat iman?
Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm?
Çünkü te'sis-i İlahi o metin istihkâm.

Sarılır, indirilir mevki-i müstahkemler,
Beşerin azmini tevkif edemez sun'-i beşer;
Bu göğüslerse Hudâ'nın ebedi serhaddi;
'O benim sun'-i bedi'im, onu çiğnetme' dedi.
Asım'ın nesli...diyordum ya...nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmiyecek.
Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...
O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar,
Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi...
Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmiyecek makberi kimler kazsın?
'Gömelim gel seni tarihe' desem, sığmazsın.
Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb...
Seni ancak ebediyyetler eder istiâb.
'Bu, taşındır' diyerek Kâ'be'yi diksem başına;
Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ namıyle,
Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle;
Ebr-i nîsânı açık türbene çatsam da tavan,
Yedi kandilli Süreyyâ'yı uzatsam oradan;
Sen bu âvizenin altında, bürünmüş kanına,
Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,
Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile âvizeni lebriz etsem;
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...
Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana.
Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini,
Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddin'i,
Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran...
Sen ki, İslam'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, rûhunla beraber gezer ecrâmı adın;
Sen ki, a'sâra gömülsen taşacaksın...Heyhât,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât...
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana âğûşunu açmış duruyor Peygamber.
Mehmet Akif Ersoy
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
ALLAH razı olsun adminim,çok güzel olmuş,emeğine yüreğine sağlık,,yüreklerimiz acıyarak okuduk
o anı hüzünle yaşayamasakta hissettik...şehitlerimizin ruhu şad olsun...

onlar canlarını bu topraklar için verdi,,bizlerde kıymetini bilelim inşallah...hepsi küçük yaşta çocuklardı
analarının kuzularıydı,,,önce VATAN dediler canlırını verdiler....onlar unutulmaz canlarımız...


Herkesin çanakkaleyi ziyaret etmesini isterim....
 

MURATS44

Özel Üye
ALLAH razı olsun adminim,çok güzel olmuş,emeğine yüreğine sağlık,,yüreklerimiz acıyarak okuduk
o anı hüzünle yaşayamasakta hissettik...şehitlerimizin ruhu şad olsun...

onlar canlarını bu topraklar için verdi,,bizlerde kıymetini bilelim inşallah...hepsi küçük yaşta çocuklardı
analarının kuzularıydı,,,önce VATAN dediler canlırını verdiler....onlar unutulmaz canlarımız...


Herkesin çanakkaleyi ziyaret etmesini isterim....

Maalesef her yıl sadece 18 martta hatırlıyoruz Çanakkale zaferimizi. Bu gün şanlı geçmişimizin en önemli günlerinden biri. Sadece 18 Mart değil 365 gün bunu unutmadan önemle üzerinde durmamız gerekiyor.

Bu zafer kolay kazanılmadı. 13 yaşında oyun çağındaki çocuklar vatanı kurtarmak için can verirken bizler bu emaneti her ne olursa olsun unutmamalıyız. Unutturmamalıyız. Geçmişimize sahip çıktıkça geleceğimize emin adımlarla yürüyebiliriz.
 

MURATS44

Özel Üye
14608_10153181542976052_309204302064697814_n.jpg


Çanakkale Savaşı'ndan çok net görüntüler 1915 Çanakkale Kara ve Deniz savaşları esnasında fotoğraflanan ve kamera kaydına alınan bombalama anı net görüntüsüyle şaşırtıyor.
canakkale_savasindan_cok_net_goruntuler_1426669275_8401.jpg


Teknoloji ve çeliğin, iman ve maneviyat ile savaşı olarak da adlandırılan ve birçok mucizenin gerçekleştiği Çanakkale'de, Seyit Onbaşı anektodu tam olarak nasıl olduğu konusunda halen tartışılmaya devam etse de videodaki anlar yaşananları tahlil etmemize yardımcı oluyor.
İzlediğiniz videoda Fransız askerlerinin hummalı bir çalışmayla topraklarımızı ve askerlerimizi bombaladığı çok net bir şekilde görünüyor. İtilaf kuvvetlerinden biri olan ve yaklaşık 65 donanmayla Çanakkale Boğazı'na giren Fransızlar Seddülbahir bölgesine çıkartma yapar. Mevzilerini hazırlarlar ve topların namlularını Anadolu topraklarına yani İntepe-Kumkale bölgesine çevirirler.


7FPit_1426670041_5071.jpg



İngiliz savaş fotoğrafçısı Ernest Brooks tarafından kayda alınan videoda, atışa hazırlanan topun etrafında herkesin arkasını dönüp kulaklarını kapattığı görülüyor. Bir kişi ise topu ateşliyor. Atışın yapılmasından hemen sonra da hiç vakit kaybetmeyen yaklaşık 12 Fransız askeri topu yeniden dolduruyor. 5 kişi ucuna halat bağlanan namluyu indiriyor ve hemen mermi kaldırmak için yardıma koşuyor. Çıkrık yani makara sisteminin ucuna konulan mermiyi yine halat yardımıyla hep birden kaldırıyorlar. Nasıl zorlandıkları ise çok net görünüyor. Mermi topa yerleştirilmeden önce ise bir kişi tarafından yağlanıyor. Yine kulaklar kapatılıyor ve mermi topraklarımıza gönderiliyor.
İşte o anlar:
Fotoğrafı çeken İngiliz fotoğrafçı ise Fransız topu için; "Çaba içinde Asya kıyılarına doğru ateş eyleminde olan Fransız 9.2 kuşatma silahı düşman silahını susturmaya çalışıyor. Fransız topçular ise atış anında oluşan muazzam gürültüye karşı kulaklarını kapatıyor" diyor.


MgnId_1426669816_3208.jpg



Ayrıca bu Fransız topu savaştan sonra Türk askerlerince ganimet olarak alınmış ve fotoğrafın üzerine Osmanlıca şu not yazılmıştır: "Seddülbahir'de düşmandan igtinam edilen yirmi dörtlük top..."


FklAJ_1426669908_4217.jpg



Bu video ise savaşın tarihi akışını değiştiren olayı yani Seyit Onbaşı'nın hikayesini akıllara getiriyor. Savaşın en kızgın anlarında İngiliz gemisinden atılan bomba Rumeli Mecidiye tabyasındaki birçok askerimizi şehit eder. Kurtulan Seyit Onbaşı etrafındaki manzara karşısında duyduğu ızdırap ile dünyada eşine az rastlanacak bir olay gerçekleştirir. Duyduğu acı ile normalde üç kişinin zor taşıdığı 215 kiloluk mermiyi yerinden tek başına kaldırır, taşır, beş basamak çıkar, topun namlusuna sürer ve ateşler. Bu şekilde tam beş mermi taşır. Queen Elizabeth gemisini vurur.


FRANSIZ DONANMASI ÇANAKKALE BOĞAZI'NDA


Seyit Onbaşı savaştan sonraki günlerini memleketi Havran'da geçirir. Hacı Osman Ağa'ya ait Zeytinyağı fabrikasında çalışır. Odunculuk ve hamallık yapar. O yıllarda 14 yaşında olan Hacı Osman Ağa'nın oğlu Hüseyin, bugün 95 yaşında ve o günleri şöyle anlatıyor: "Seyit Onbaşı savaştan sonra babamın zeytinyağı fabrikasında çalıştı. Ben onun 100 kiloluk bir çuvalı sağ koltuk altına, bir diğer 100 kiloluk zeytin çuvalını sol koltuk altına alarak toplamda 200 kilo taşıdığına şahidim. Gerçektende o denli güçlüydü."


rpfvP_1426670309_9973.jpg



Seyit Onbaşı ve arkadaşları...
İşte görüyoruz ki Fransız askerlerinin Seyit Onbaşı'nın kaldırdığı mermiden daha az kiloya sahip mermiyi yaklaşık yedi kişi makara sistemiyle zor kaldırıyor.


 
Üst Alt