Dört mevsimin dilinden insan...

ceylannur

Yeni Üyemiz
Dört mevsimin dilinden insan...
Dört mevsim gibidir insan; kimi zaman tıpkı kış kadar soğuk ve karanlıktır; kimi zaman sonbahar gibi yapraklarını döker sessizce ve hüzünlü bir mevsime doğru hazırlanır. Kimi zaman ilkbahar gibidir, yağmur çiseletir çoğunlukla çevresine ama sıcak günlerin de habercidir bir yandan ve tabii yaz gibidir kimi zaman insan, bütün sıcaklığı ve cıvıltısıyla!

İnsan aynı anda dört mevsimi yaşayabilir mi? Peki kışı sadece soğuk, yazı da sadece renkli cıvıltılar olarak değerlendirmek yeterli mi? Yani kışta gizli bir sıcaklık yok mudur hiç ya da yazda gizli bir mesaj, ya sonbahar hep hüznün habercisi midir, peki ya ilkbahar hep mi yağmurludur? Hiç mevsimlerin dilinden konuşmayı denedin mi? Bunu denemeye ne dersin?

Kış, hep ilk bakışta bir hüzün, bir soğukluk, bir yalnızlık çağrışımı yapar. Genelde sessizlik ve karanlık hakimdir bu mevsim boyunca! Hava erken kararır, dolayısıyla gündüzler kısalır, hava soğuktur ya belki de ondandır kış mevsimin bu öncelikli hissettirdikleri! Ama bu kadar mı? Hayır, çünkü bu ilk bakıştır kışa! Ya sonrası? Bazı insanlar kışı daha çok sever! Soğuk havalarda evde oturmak, şömine yakmak, karşısında kahve içmek birer kış işaretidir onlar için. Yazın yapılan piknikler ertelenir, soğuk hava insanı biraz daha içeri hapseder, karanlık erkenden basar daha da bir sessizlik hakimdir de peki ya o kahve sohbetleri; onlar aslında biraz daha kışa özeldir. Belki de en güzel kahve çok soğuk bir havada içilen sıcacık tadında gizlidir, ister yalnız olsun ister kalabalık! Ne fark eder; kahvenin tadı en çok kışın mı çıkar ne? Kışın insan daha çok sarılmak ister çevresindekilere, onları daha çok arar sanki; belki de bu sessizliğe karşı bir arayıştır! “Ey kış sen bana sessizlik ve karanlık getirsen de ben seni yine de seviyorum çünkü yalnızlığı daha belirgin hissediyorum seninle ve bunun için sevdiklerime daha bir sıkı sarılıyorum, ben ne olursa olsun kış kahvelerimi çok seviyorum; hele o sıcacık kestaneler yok mu? Bu kışa özel değildir de nedir? ” demez mi insan pek çok zaman! Evet, kışı ne olursa olsun seviyoruz; soğuklar olmasa nasıl anlarız sıcağın bu kadar değerli olduğunu? Kış hüzün, yalnızlık, sessizlik getirir elbet, ama bütün bunlara değmez mi; sevdiklerinle soğuğa inat içtiğin o sıcacık kahve, yanında da o köz köz yanan kestaneler? Kış bir bahanedir aslında; sevdiklerine sarılmanın ayrı bir adıdır çünkü üşürsün kış boyunca, bu seni kendine getirir, daha iyi anlayabilmek için üşümek lazımdır kimi zaman, böylece omzunda beliren bir çift elin seni ısıtabilmek için nasıl da çırpındığını görmeye başlarsın, kış güzeldir, bize unutmaya yüz tutmuş ya da unuttuğumuz pek çok güzellikleri hatırlatır durur; bunu anlayabiliyor muyuz?

İlkbahar, ne yapacağı belli olmayan bir mevsimdir aslında çoğunlukla; bize yağmur mu getirir yoksa sert bir güneş mi belli değil! Evet, güneşi sert olur çünkü ilkbaharda gizli bir soğuk vardır baskın olmayan. Genelde yüzümüzü güneşe çevirir ilkbahar; yani yazın müjdecisidir bu mevsim. En çok kararsızlıklar belki de bu mevsimde yaşanır! Bugün güneş varken; her şey daha olumluyken birden yağmur yağar, ya da sert bir rüzgâr eser ve üşürüz bu güneş altında! Nasıl giyinmeliyiz bu bile bir kararsızlıktır aslında; çünkü havaya güven olmaz, ya şimdi eserse, ya da bu yağmurdan sonra sıcak artarsa? Tedbirli olunmalı ilkbaharda; havanın önümüze ne çıkaracağı belli olmaz tıpkı hayat gibi! Ama ilkbaharda bir tiyo da vardır çünkü ilkbaharın sonrası yazdır! Bunu da hep cebimizde taşımalıyız ötesi güzel olacak düşüncesiyle…İlkbahar, yazın habercisidir ondan tadını çıkarmalı son soğukların sonrası uzunca bir süre sıcak olacak, ta ki biz şikayetçi olana kadar! İlkbahar da güzel bir mevsimdir, güneşle soğuğu tattırır bize, her şey güzel olacak der aslında; evet, ilkbahar da güzeldir, bize güzel günlerin çok yakında olduğunun ilk müjdecisidir…

Yaz; işte cıvıltılar, sesler, rengârenk bir üç ay! Yaz sanki bir renkler senfonisidir; yeşili, beyazı, mavisi… akar gider renkler bu mevsim boyunca. İnsanın içi daha bir kıpır kıpırdır şimdi, daha da konuşmaya, paylaşmaya açıktır bu zamanlar; bir de bu konuşmalara çeşit çeşit kuşların o ötüşleri eşlik eder; ayrıntıyı da unutmamak lazımdır bu mevsimde! Kuşlar bile daha canlı ötüşürler çünkü çoğu gurbetten dönmüşlerdir artık, ait oldukları yerlere! Belki de yaz buluşma mevsimidir; sevdiklerini görmenin bahanesidir, kalplerin buluşma zamanıdır, ertelenenlerin olma zamanıdır; yazın getirdikleri sanki biraz daha sıcaklık, başka bir sestir, kışın tersine! İnsan daha bir güçlü olur yaz boyunca, daha neşelidir sanki çünkü biraz da dinlenme mevsimidir yaz; kış boyu yaptıklarının ufak ufak mükafatını alma zamanıdır bir bakıma! Sonra diğer mevsimlerde olduğu gibi, belli bir süre geçince yazdan da sıkılırız. İnsan böyledir işte; ne çok sıcak sever, ne de çok soğuk; gidip gelmelidir bu iki uç arasında ki birbirinin kıymetini bilebilsin, yaz biraz da bunu gösterir bize; ama aslında çok güzeldir her ne kadar hazırlanmakta olan yaprak dökülmelerinin geleceğini haber verse de! Evet, yaz da güzeldir, hatta çok güzel, sevinçler, mutluluklar daha bir baskındır yazda çünkü biraz da buluşma mevsimidir, hasretliğin kısaca ertelendiği birkaç güzel zamandır çoğunlukla…

İşte yapraklar dökülür sonbahar ile birlikte, artık ufukta görülen soğuklardır ve sıcaklar sonbaharda artık aldatıcı olmaya başlar! Sonbaharın sonuna kahverengi sarı daha bir hakimdir güze! Yavaş yavaş yalnızlıklar baş gösterir dökülen her bir yaprakla! Ama bu dökülen yapraklar olmasa nasıl ortaya çıkacak yenileri? Hazırlık ayıdır işte sonbahar; kapıda kış bekler bizi. Birden yaşatmaz bize yaşayacaklarımızı; alıştırarak ve yavaş yavaş sokulur hayatımıza, üstelik yardımcı da olur, çünkü başka güzellikleri müjdeler usulca; kış gelecektir, kestaneler közlenecektir, koskoca bir yıl daha bitecektir! Neden tadını çıkarmıyorsun der, sonbahar, neden geçen giden zamanların kıymetini bilmiyorsun? “Bir yaz daha bitti, şimdi de bir kış daha gelecek, sonra bir yaz daha sonra tekrar kış ve arada bahar ve güz göreceksin, kıymet bilsene, ya bir dahaki mevsimleri göremezsen, zamanının değerini bil!” der bize olanca gücüyle! İnsan duyar mı bunları? Elbette duyar ama zordur kabullenmek, hele yaprakların dökülüşünü uzaktan izlemek... Israrcıdır güz, “yenisi gelecek” der hep yanı başımızda! Kulaklarımızı tıkamamalıyız: “Hayat geçip gidiyor; bunların hepsi senin için, kıymet bil!” Ne dersiniz doğru değil midir bunlar? Sonbahar da güzeldir desek çok mu?

Evet, her şey insan için! Soğuğun değeri sıcakla, sıcağın değeri soğukla anlaşılır; gidenlerin değeri gelenle, gelenlerin değeri gidenlerle daha bir açığa çıkar. Dört mevsim olanca samimiyetiyle bir şeyler anlatmak ister, bunları duyuyor muyuz? Duyduklarımızı anlamlandırabiliyor muyuz? Ya yarın çok geç olacaksa niye bu ertelemeler? Niye bu hayıflanmalar? Giden yaz geri gelir mi; ya da sonbahar, kış, ilkbahar? Niye bu koşuşturmalar gidenin arkasından? İlerisi senin ellerinde, kıymetini bil, belki de çok az zamanın kaldı, sevdiklerine sarıl, hayallerine sarıl, hayatına sarıl! Dökülen yaprakların yerine yenisi çıkar, giden mevsimlerin yerini ardından gelenler alır; hayat devam ediyor aslında, çoğu zaman onu durmuş olarak düşünmekte ısrar etsek de! Akıp giden zamana sarılmayı neden denemiyoruz? Dur biraz, düşün hayatı; daha kaç zaman böyle akıp gidecek? Ya fazla bir zamanın kalmadıysa?

Dört mevsime onların sana arkadaşlığı kadar sarılmasın! Sonbahardaki uyarıları, kıştaki kestane kokusunu, bahardaki müjdeyi, yazdaki renklilikleri hissedebilmelisin! Budur insanı apayrı yapan ve özel kılan! “Yarın” deme artık, yaşadığın ve yaşayacağın günlerin, mevsimlerin kıymetini bil! Bu o kadar zor değil; onlara kulaklarını aç, bir taraftan izle, inan ki onlar da seninle konuşmak için can atıyorlar, çünkü seni seviyorlar, sen onları ne kadar çok seversen onlar da seni o kadar çok sevecekler. Bunu yaparsan ne kaybedersin? O kadar şey denedin, bir de bunu denemelisin; mevsimlerin dilinden konuşabilmelisin, sadece içindeki isteği uyandır onlar zaten seni bekliyor…


Kübra Ünal
 

HASAN CAN

Administrator
Yönetici
Dört mevsime onların sana arkadaşlığı kadar sarılmasın! Sonbahardaki uyarıları, kıştaki kestane kokusunu, bahardaki müjdeyi, yazdaki renklilikleri hissedebilmelisin! Budur insanı apayrı yapan ve özel kılan! “Yarın” deme artık, yaşadığın ve yaşayacağın günlerin, mevsimlerin kıymetini bil! Bu o kadar zor değil; onlara kulaklarını aç, bir taraftan izle, inan ki onlar da seninle konuşmak için can atıyorlar, çünkü seni seviyorlar, sen onları ne kadar çok seversen onlar da seni o kadar çok sevecekler. Bunu yaparsan ne kaybedersin?

Başından sonuna zevkle okunası bir yazı. Böyle güzel bir yazıyı okuttuğunuz için teşekkürler.teşekkürler.
 

MURATS44

Özel Üye
Evet, her şey insan için! Soğuğun değeri sıcakla, sıcağın değeri soğukla anlaşılır; gidenlerin değeri gelenle, gelenlerin değeri gidenlerle daha bir açığa çıkar. Dört mevsim olanca samimiyetiyle bir şeyler anlatmak ister, bunları duyuyor muyuz? Duyduklarımızı anlamlandırabiliyor muyuz? Ya yarın çok geç olacaksa niye bu ertelemeler? Niye bu hayıflanmalar? Giden yaz geri gelir mi; ya da sonbahar, kış, ilkbahar? Niye bu koşuşturmalar gidenin arkasından? İlerisi senin ellerinde, kıymetini bil, belki de çok az zamanın kaldı, sevdiklerine sarıl, hayallerine sarıl, hayatına sarıl! Dökülen yaprakların yerine yenisi çıkar, giden mevsimlerin yerini ardından gelenler alır; hayat devam ediyor aslında, çoğu zaman onu durmuş olarak düşünmekte ısrar etsek de! Akıp giden zamana sarılmayı neden denemiyoruz? Dur biraz, düşün hayatı; daha kaç zaman böyle akıp gidecek? Ya fazla bir zamanın kalmadıysa?

İnsanın değeri zor durmlardaki maneviyatıyla anlaşılırmış. Dört mevsimin ayrı güzelliği, güzeliklerin yanında ayrı ayrı zorlukları varır. İnsanlarda aynı mevsimler gibi. Değişebilir.Değiştikçe yeni düşünceler , yeni güzeelikler , yeni zorluklarla karşılaşabilir. Mevsimler gelip geçecek , insanlar ayak uyduracak. Hem zorluklarına , hem güzelliklerine. Aslında doğru olan, her mevsimin güzelliğiyle beraber zorluklarınıda kabul edip , zorlukları görünce güzellikleri görmezden gelmemektir.:)

Çok güzel ve değişik bir yazıydı. Teşekkür ederim. Eline emeğine sağlık.
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
Dört mevsim olanca samimiyetiyle bir şeyler anlatmak ister, bunları duyuyor muyuz? Duyduklarımızı anlamlandırabiliyor muyuz? Ya yarın çok geç olacaksa niye bu ertelemeler? Niye bu hayıflanmalar? Giden yaz geri gelir mi; ya da sonbahar, kış, ilkbahar? Niye bu koşuşturmalar gidenin arkasından? İlerisi senin ellerinde, kıymetini bil, belki de çok az zamanın kaldı, sevdiklerine sarıl, hayallerine sarıl, hayatına sarıl! Dökülen yaprakların yerine yenisi çıkar, giden mevsimlerin yerini ardından gelenler alır; hayat devam ediyor aslında, çoğu zaman onu durmuş olarak düşünmekte ısrar etsek de!
 

Adilbey

Aktif Üyemiz
Gidenin ardından koşuşturup durmaktansa , baharı enn güzel haliyle görmek, daha güzel değil mi? Türlü türlü insan var.Her insanın da iç dünyası farklı farklı , anlamak zor gerçekten..
 
Üst Alt