Dünya ne zaman ve nasıl oluştu ?

MURATS44

Özel Üye


Dünya, bildiğimiz kadarıyla, evrende yaşam olan tek yerdir. Neden ? Dünyamızı bu kadar özel yapan şey nedir ? Bunun cevabı Dünya’nın geçmişinde gizlidir ve onu bulmak için zamanda yolculuk etmek gerekir. Dünya’da yaşayan ilk insanları görmek, hareket edip birbiri ile çarpışan kıtaları seyretmek, ölümcül dinozorlarla karşılaşmak, tuhaf yaşam biçimlerinin olduğu okyanuslara dalmak, buzul çağının acı soğuğunu hissetmek ve korkunç, kozmik füze saldırılarına maruz kalmak demektir.

Zaman içinde Dünya’nın doğuşuna şahitlik edecek kadar geri gidersek, ancak o zaman Dünyamızın inanılmaz hikayesini anlayabilir ve o zaman keşfedebiliriz neden bütün bunlar ve biz hepimiz buradayızdır.

DÜNYA NE ZAMAN VE NASIL OLUŞTU ? İŞTE DÜNYA’NIN HİKAYESİ

Yolculuğumuz yaklaşık 5 milyar yıl önce başlıyor. Fakat bu zaman da gördüğümüz şeyler doğru olamaz çünki göreceklerimiz bizim güzel mavi Dünyamıza hiç benzemiyor. Gördüğümüzsadece yeni doğan bir yıldız. Bizim güneşimiz… Her yer bir toz bulutu ile çevrilmiş. Anlaşılan bu yolculukta çok erken bir tarihe geldik. Henüz Dünya oluşmamış bile.
Zamanı birazcık hızlandırırsak, çekim kuvvetinin toz parçacıklarını küçük kayalara çektiğini görebiliriz. Bu imkansız gibi görünse de Gezegen gibi karmaşık bir şeyi oluşturan, toz parçaçıkları ve kayalardan başka birşey değildir. Çekim kuvveti milyonlarca yıl boyunca Dünyamızı oluşturmak için bu kaya parçacıklarını birbirine çekti. Yüzlerce Gezegenden biri, Güneşin etrafında dönüyor. Fakat günümüzden 4,54 milyar yıl önce, Gezegenimiz yaşanacak bir yerden çok bir ceheneme benziyor.
Yüzey sıcaklığı 1200 santigrattan fazla. Hava yok, sadece karbondioksit, azot ve su buharı. Ortam çok sıcak ve çok zehirli eğer yaklaşacak olursak, saniyeler içinde yanıp boğulabiliriz. Yeni doğan bu gezegen içinde sıvı kayaların kaynadığı bir kase gibi. Neredeyse hiç katı yüzeyi olmayan, sınırsız bir lav okyanusu.

Theia adlı genç bir gezegen üzerimize doğru geliyor. Büyüklüğü Mars kadar ve hızı saniyede 50 Km. Bir kurşundan 20 defa daha hızlı. Gezegenin çekim gücü Dünya’nın yüzey şeklini bozuyor. Büyük bir şok dalgası yayılıyor. Her iki genç gezegen de sıvılaşıyor. Trilyonlarca ton enkaz uzaya saçılıyor fakat çekim gücü yine mucizesini yapıyor ve yalnızca bir kaç bin yılda, kızıl toz ve sıcak kayalardan bir halka oluşturup Dünya’nın çevresini sarıyor.
Ve şimdi 3 bin Km’den geniş olan, bu ateş topundan uydumuz Ay’ın doğuşunu seyrediyoruz. Bizim bildiğimiz Ay’dan çok daha yakın. Dünya’ya uzaklığı 400 bin Km değil, sadece 22 bin Km.
Soğuyan Dünya’nın üzerinde Güneş yükselmekte ve sadece 3 saat sonra ufukta yok olmaktadır. Çarpışmanın etkisi ile Dünya öyle hızlı dönmektedir ki, gün uzunluğu sadece 6 saat sürmektedir. Günler hızlı geçiyor olabilir, ama Dünya çok yavaş değişmektedir.
Gezegenimizin oluşumunu anlamak için, milyonlarca yıl ileriye gidiyoruz. Bir sürü göktaşı, güneş sisteminin oluşumundan kalan enkaz, 3.9 milyar yıl önce Dünya’ya hücum ediyor. Meteorların içindeki garip kristaller tuz taneciklerine benziyorlar. Evet bu kristaller bu gün patates kızartmasına koyduğunuz tuz ile aynı kristaller ! Ve bu kristallerin içinde, küçük su damlacıkları bulunmaktadır. Öyle görünüyor ki bu ölümcül füzeler, Dünya yüzeyindeki yaşam için vazgeçilmez bir maddeyi taşımaktadır. Her bir meteoritin içinde küçük bir miktar su bulunmaktadır. Dünya 20 milyon yıl boyunca bombalandı ve yeryüzünün katılaşmış bölgelerinde su kütleleri birikti. Dünya’nın merkezi sıvı halde kaldı fakat yüzeyindeki sıcaklık 70-80 dereceye kadar soğudu, bu, bir kabuk oluşturmaya yeterliydi. Gelecekte bir içki aldığımızda muhtemelen bu suyu içiyor olacağız. Her bir yudum su birikintisi, bütün okyanusları oluşturan su damlaları, milyarlarca yıl yaşındadır ve bize ulaşabilmek için bir meteorun içinde milyonlarca Km. yol katetmişlerdir.
Dünya şimdi biraz daha tanıdık. Ama hala çok tehlikeli bir yer. Rüzgarlar çok hızlı, çok şiddetli bir fırtınadan bile daha hızlı. Bir mega fırtına’ya denk geliyoruz. Gezegenin hızlı dönüşü fırtınayı daha da kuvvetlendirmiş. Ay Dünya’ya o kadar yakın ki çekim gücü çok etkili ve Dünya yüzeyinde dev gelgitler oluşturmakta. Fakat zamanla Ay uzaklaşır, dalgalar yatışır ve Dünya’nın dönüşü yavaşlar.
Dünya’nın oluşumundan 700 milyon yıl sonra, yüzeyi hayat veren su ile kaplanır. Fakat sadece su ile değil ! Dünya’nın yüzeyinde başka bir şeyler daha var, küçük adacıklar. Sanki birdenbire ortaya çıktılar. Oysa lavların yeryüzüne çıkması ve okyanus üzerinde yükselmesi ile oluşmuşlardır. Zamanla lavlar soğur ve volkanik adaları oluşturur. Bu adaların oluşum hikayesi böyledir. Gelecekte bunlar bir araya gelerek ilk kıtaları oluşturacaklar.
Dünya şimdi su ve karadan oluşmaktadır. Bizim yuva dediğimiz Gezegene benzemeye başlamıştır. Fakat atmosfer zehirli, sıcaklık yakıcıdır. Burada hiçbir şey yaşayamaz. Meteorlar Gezegenin oluşumundan beri yağmur gibi yağıyorlar. Fakat şimdi 3.8 milyar yıl önce, saldıran meteorlar daha şiddetli evreye geçti. Bir şey bu meteorların yörüngesini bozdu. Dünya’ya su getirmişlerdi, ama şimdi başka bir şey daha taşıyorlar. Meteorlar çözünürken, minerallerine ayrıştılar, Karbon ve basit proteinlere dönüştüler, Aminoasitlere.

UZAYIN DERİNLERİNDEN, OKYANUSUN DERİNLİKLERİNE

Okyanusta her yer karanlık ! Güneş ışığı 300 metre derine ulaşamaz. Sıcaklık donma noktasına yakın. Bu bir serap olmalı ! Sualtı bacalarından oluşmuş bir şehir ! Bu duman değil. Bir çeşit sıcak bir sıvı. Deniz suyu Dünya’nın kabuğundaki çatlaklardan geçerek filtre ediliyor. Böylece ısınıyor, mineral ve gazları bünyesine topluyor. Bu karışım okyanusa geri püskürüyor, ve muazzam şekilli kuleleri oluşturuyor. Meteoritlerden gelen bu kimyasallar ve minerallerin karışmasıyla, deniz suyu kimyasal bir çorbaya dönüyor. Bunun ilk kez ne zaman ve nasıl olduğunu bilmek imkansızdır, ancak bu kimyasal maddeler bir şekilde bir araya gelerek Dünya’daki ilk yaşamı oluşturuyorlar !

Artık su, mikroskopik organizmalarla doludur. Bu tek hücreli bakteriler, Dünya’daki ilk yaşam biçimleridir. Bu, Gezegenin oluşumundaki son aşamadır. Mikroskopik yaşam artık başladı. Daha karmaşık yaşam biçimleri bulmak için, zamanda ileri doğru yolculuk etmemiz gerekir. Zamanımızdan 3.5 milyar yıl önceye, sığ okyanuslara.


Gördüğümüz bu şeyler kayaya benziyor, ya da bitkilere. Sanki bir deniz yatağından çıkmış gibiler. Herbiri yaşayan bakteri dağı gibi. Bu koloninin adı Stromatolit’tir. Bu bakteriler sihirli bir şekilde, Güneş ışığını gıdaya dönüştürür. Buna fotosentez denir. Güneş ışığının gücünü kullanarak karbondioksit ve suyu glikoza dönüştürür. Şekerin basit bir biçimi ve kahvemize koyduğumuz şeyin benzeri !
Bu sihirli dönüşümün bir de yan ürünü vardır, bir gaz, adı Oksijen. Stramatolitler suyun altında yavaş yavaş okyanusu oksijen ile doldururlar. Oksijen sudaki demiri pasa dönüştürür. Bunlar okyanusun dibine çöker ve demirce zengin kayaları oluşturur. Bir gün bu minerali köprüler, gemiler ve gökdelenler yapmak için kullanacağız.
Dalgaların üstünde, oksijen atmosferi değiştirir. Bu Stramatolitler yeryüzünde yaşam için en gerekli olan elementi meydana getiriyorlar. Onsuz yaşayan hiçbirşey var olamaz. Her nefes alışımızda, bir anlamda bu antik bakteri kolonisine
şükranlarımızı sunmuş oluyoruz. Bundan sonraki 2 milyar yıl boyunca Oksijen miktarı artmaya devam etti. Ve Dünya’nın dönme hızı yavaşladığından, günler uzadı. Artık günler en az 16 saat sürüyordu. Gördük ki bir Gezegen yapmak uzun vakit alıyor. 1.5 milyar yıl önce, Dünya’nın doğumundan 3 milyar yıl sonra bile.
Karmaşık bir hayat biçimi yok. Ne bitkiler, ne dinozorlar ne de insan. Fakat Dünya diğer Gezegenlerin sahip olmadığı bir şeye sahipti. Herşeyi değiştirme gücüne. Gezegenimiz, güzel mavi kase, volkanik adalarla dolu. Burası 1.5 milyar yıl önce, ilkel yaşam biçimlerinin yuvasıydı. Milyonlarca yılı aşkın zamandır, birşeyin adaları yeniden düzenlediğini görebiliriz.
Okyanusun hemen altında Dünya’nın kabuğu büyük plakalar halinde kırılıyordu. Derinlerde Dünya’nın çekirdeği hala çalışmaktadır. Güneşin yüzeyinden daha sıcak. Öyle sıcak ki yer kabuğundaki plakaların hareketine neden oluyor. Bu hareketler plakaları itip çekiyor. Okyanusları ve adaları beraberinde taşıyor. Milyonlarca yıl böyle geçer. Dünya bu şekile değişir durur. Aradan 400 milyon yıldan fazla zaman geçer, yeni ve dev bir kıta şekillenir. Adı, Rodinya kıtası (Rodinia kıtası).
Rodinya’nın çevresindeki sığ sularda, Staramotalitler 2 milyar yıldır, sihirli görevlerini yerine getirmektedir. Atmosfere oksijen pompalamak. Sıcaklık 30 derece Celsius ve günler 18 saat sürmektedir. Fakat bu manzara Dünya’dan çok Mars’ı andırıyor. Burada hayata rastlamak için zaman içinde ilerlememiz gerekir.

WASHİNGTON EYALETİ, 750 MİLYON YIL ÖNCE

Gezegenin derinliklerinden bir güç yer kabuğunu yırtarcasına parcalara ayırıyor. Bunu yapabilecek tek bir güç var o da ısı. Erimiş çekirdekten yükselerek yer kabuğunu zorlayıp zayıflatıyor. Santim santim, yıl yıl. Muazzam süper kıta ikiye bölünüyor. Bütün bu jeolojik hareketlilik büyük volkanlar oluşturdu. Bunlar atmosfere karbondioksit pompaladılar. Her yer duman ve gaz oldu. Suyla karışan bu karbondioksit asit yağmurlarına neden oldu. Kayalar asit yağmurlarını emdi ve karbondioksidi de beraber. Şimdi yeryüzünde bir sürü kaya var, kıtanın ikiye ayrılması sürerken atmosferden çok fazla miktarda karbondioksit emildi ve bu kayaların içinde hapsoldu. Atmosferde Güneş ısısını yeryüzünde tutacak kadar karbondioksit bulunmadığı için sadece bir kaç bin yılda, sıcaklık 50 derece düştü.

AVUSTRALYA, 650 MİLYON YIL ÖNCE

650 milyon yıl önce Avustralya donmuş, çorak bir arazi. Bazı bilim adamlarının “Kartopu Dünya” dedikleri bir çağın başlangıcı. Dünya yüzeyini saran en uzun süreli ve en soğuk buz devridir. Her yer binlerce metre yükseklikte dev buz duvarları ile çevrili. Buzu durdurmak mümkün değil. Buz miktarı arttıkça, Dünya’dan yansıyan güneş ışığı miktarı artıyor ve buzun yayılması hızlanıyor. Ancak başka bir buz tabakası daha var, aynı yükseklikte. Bu iki buz tabakası kutuplardan birbirlerine doğru yayılarak ekvatorda buluşurlar. 3 Km kalınlığındaki buz tabakası tüm Dünya’yı kaplıyor. Gezegen başlangıçta bir ateş topu gibiydi, şimdi ise büyük bir buz kasesi. Tüm Güneş ışınları ve sıcaklık uzaya geri yansımaktadır. Ama bu sonsuza kadar süremez. Birşey bu donmuş hapishaneden yeryüzüne yayınmalıdır. Ve bu olduğunda buzun üstünde yaşamın ne olacağını kimse bilemez.
Yüzey donmuş olabilir, fakat çekirdek hala Güneş’in yüzeyinden sıcaktır. Dünya soğumaya başladığından beri volkanlar patlamaktadır. Fakat şimdiye kadar, bunların sıcaklığı ve gücü bile buz üzerinde bir etki yapamadı. Vokanlar milyarlarca ton karbondioksit yaydı. Büyük donma gerçekleşmeden önce kayalar karbondioksitin çoğunu absorbe etmişlerdi. Ama şimdi kayalar buzun altında olduğundan, gazı absorbe edecek birşey yok. Bu nedenle gaz atmosfere yayılır. Bir battaniye gibi Güneş ısısını Dünya’nın çevresinde tutar.


Sıcaklık yükselmeye başlar ve 50 milyon yıl sonra buzlar erimeye başlar.Kartopu Dünya” devri boyunca buzların yer kabuğunu aşağı doğru ittiği kabul edilmiştir. Şimdi buzlar erirken, bu durum tersine dönmüştür. Bu da yarıklar ve zayıf noktalar oluşturdu. Ve daha çok volkan. Bu volkanlar daha fazla karbondioksit yaydılar ve sıcaklığı daha da artttırdılar. Erime hızlandı, oksijen miktarı arttı. Bir dizi kimyasal reaksiyon sayesinde, buz oksijen üretti.

Dünya buzul çağına girerken, güneşin mor ötesi ışınları buzdaki su moleküllerinden oksijence zengin bir kimyasal madde oluşturmuştu. Hidrojen peroksit. Saçları beyazlatan kimyasal maddenin aynısı ! Şimdi buzlar erirken, Hidrojen peroksit ayrışır ve bol miktarda oksijen açığa çıkarır. Dünya uyanıyor ve artık bambaşka bir yerdir. Dünya’nın hikayesi şimdi yeniden şekilleniyor !
NOT
Aşağıdaki konu başlıklarıyla ilgili bilgileri sayfanın devamında okuyabilirsiniz.

2.BÖLÜM : Milyonlarca yıl önce Dünya nasıl bir yerdi ?

3.BÖLÜM : İlk dinazorların doğuşu ve Dünya’nın değişimi

 

MURATS44

Özel Üye
Milyonlarca yıl önce Dünya nasıl bir yerdi ?

600 MİLYON YIL ÖNCE DÜNYA

600 milyon yıl önce, atmosfer daha sıcaktır. Bir yaz gününe benzer. Ve günlerin uzunluğu yaklaşık 22 saattir. Buna suyu da eklersek yaşam için harika bir reçete elde ederiz. “Kartopu Dünya“dan önce, okyanuslarda ilkel bakteriler ortaya çıkmıştı. Elbette bütün buz devri boyunca hayatta kalmayı başaramadılar. Bütün insanlık tarihinin 75 katından uzun bir süre. Eğer hayatta kalan birşey varsa, onu bulma şanşımızın en yüksek olduğu yer yaşamı en son gördüğümüz yerdir. Okyanusta !

540 MİLYON YIL ÖNCE
540 milyon yıl önce, oksijenle dolu bir okyanusta, o ilkel bakteriler evrim geçirdiler, büyük buz devrinden sonra. Her yer bitkilerle dolu. Ve başka birşey daha. Bir çeşit silahlı bir sümüklü böceğe benziyor. Adı Wiwaxia. Yeni nesil çok hücreli kompleks organizmalardan biri. Dünya tarihindeki en dinamik zaman dilimlerinden birine giriyoruz. Kambriyen dönemi (Kambriyen patlaması).
Yüksek oksijen seviyesi sayesinde solucanlar, süngerler ve Trilobitler gibi daha büyük yaratıklar oluşmuş ve bunların kemik yapıları gelişmiştir. Böceklerin, ıstakozların ve akreplerin uzak akrabaları ile Okyanuslardaki yaşam çiçekleniyor. Mikroskopik bakteriden, Anomalocaris gibi bir canavara. Anomalocaris, yaklaşık 60 cm boyundadır. Büyük gözlere, keskin dişlere ve aç gözlü uzuvlara sahiptir. Anomalocaris’in Trilobit ile beslenmek için tek yapması gereken uzanıp almaktır. Trilobit kendini savunamaz. Yumuşak karnı meydandadır.
Pikayalar ise sadece 5-6 cm boyundalar. Fakat belkide ilk omurga onlardadır. Milyonlarca yılı aşkın bir sürede bu basit yapı evrimleşti, yaratıklar daha tanıdığımız biçimlere kavuştular. Dalgaların üstünde onbinlerce bitki ve hayvan türü oluştu. Yaşamın gelişmesi artık durdurulamaz gibi görünüyor. Şimdi biraz da karadaki yaşama bir göz atalım.

460 MİLYON YIL ÖNCE

460 milyon yıl önce, kara parçaları yine hareketlendi. İşte yeni kıta Gondwana. Sıcaklık 30 derece, Oksijen seviyesi şimdi içinde yaşadığımız hava gibi. Yeryüzü artık bitkilerle ve yaratıklarla kaplanıyor. Fakat burada bunlardan fazla yok, birkaç alg kümesi dışında. Bunun sadece bir açıklaması var o da Güneş.

Güneş yeryüzüne ölümcül radyasyon yayıyor. Okyanusta gördüğümüz kompleks yaşam karada yaşama şansı bulamıyor. Fakat 15 Km yükseklikte, ışınların atmosfere girdiği yerde, Oksijen Güneş’in radyasyonu ile karşılaştığında, Ozon dediğimiz başka bir gaza dönüşüyor. Bu gaz Gezegen etrafında bir örtü oluşturuyor. Bu ozon tabakası zararlı radyasyonu absorbe eder. 120 milyon yılı aşkın bir süre ozon tabakası kalınlaşır ve Dünya yüzeyine radyasyon ulaşmasını önler. Bu tabaka olmaksızın, karada yaşam olması mümkün değildir. Şimdi radyasyondan korunmuş Dünya’da yaşam tomurcuklanır. Küçük yosun kümeleri ilk kara bitkileridir. Ve daha da fazla oksijen pompalamaktadırlar. Katmanlar çoğalır.

375 MİLYON YIL ÖNCE
Orda bir şey var, suyun içinde kımıldıyor, yüzüyor. Tiktaalik denilen garip bir balık. Boynunu suyun yüzeyine çıkarabiliyor. Yüzgeçlerini ayakmış gibi kullanabiliyor. Bitkilerin tomurcuklandığı yerde karaya çıkıyor. 15 milyon yıl boyunca, Tetrapod denilen bu yaratıklar, evrimleşti. Daha güçlü organlar geliştirip, suyun dışında daha çok vakit geçirdiler. 365 milyon yıl önce, kara onların yuvası oldu. Bunun gibi bir yaratıktan, bütün 4 ayaklı omurgalılar evrimleşti. Dinozorlar, kuşlar ve diğer memeliler.
Çok uzun bir yoldan geldik. Yanıp tutuşan kaya ve tozlardan yaşam fışkıran mavi, yeşil bir gezegene. İnsanlar hala yok. Fakat balıklar, bitkiler ve bu canlılar var.

Bir helikopter böceği (Yusufçuk). Ancak bu kartal büyüklüğünde bir helikopter böceği. Bu devin adı Meganeura. Daha önce ayak olan organlar, artık kanat olmuş. Bu sayede böceğin avlanma alanı çok geniş bir alana yayılmış. Kırkayaklar, örümcekler ve herçeşit böcek mevcut. Eklem bacaklı denilen, bu yaratıklar, karada yaşayan ilk canlılardan biri. Yüzlerce milyon yıldır yaşamaktadırlar. Görünüşleri tıpkı günümüzde evimizi basan böceklere benziyor. Sadece büyük bir fark var: Meganeura gibi, onlar da bir canavardır. Devlerin kayıp dünyasında dolaşıyoruz. Kırkayaklar 2 metre boyunda. Ve akrepler baykuş büyüklüğünde. Atmosferdeki yüksek oksijen seviyesi, solunum sistemlerini daha verimli hale getirdi, böylece yaratıkların vücuları büyüdü.
Hylonomus adlı kertenkele benzeri bir yaratık. Şimdiye kadar gördüğümüz yaratıklar yumurtalarını denize bırakıyorlardı ancak Hylonomus öyle yapmıyor . Bu yumurtalar Hylonomus’un gelişimi için oldukça uygun. Yavrular kendi koruyucu yuvalarında büyüyor. Yumurta Evrimsel anlamda bir dönüm noktasıdır. Şimdi hayvanlar suyu geride bırakıp, karaları fethedebilir. Bir yavru Hylonomus, bu yolculuğa öncülük edecek. Yeni bir tür yaratık, bir sürüngen doğacak.
Yaşamla beraber ölüm de gelir buna engel olunamaz. Çok fazla ölü bitki var. Bunlar yoğun katmanlar halinde zamanla biriktiler. Yüzmilyonlarca yıl boyunca, kayalar bu katmanları kapladı. Dünya’nın merkezinden gelen ısı ve kayaların oluşturduğu basınç, bu ölü bitki katmanlarını, kömür yataklarına dönüştürdü. Bugün evimizi ısıtmak için şöminelerimizde yaktığımız her kömür parçası, 300 milyon yıl önceki ölü bitkilerden yapılmıştır. Bu ölü görüntünün aksine hayat devam eder. Çok geçmeden tohumlar filizlenir, bitkiler büyür, çorak araziler tekrar hayat bulur. Yaşam Gezegeni fetheder.
Sibirya düzlüklerinde bir hayvan sürüsü. Ancak bunlar dinozor değil. Onlar en azından bir 20 milyon yıl daha yeryüzünde görülmeyecekler. Ama bunlar büyük. Evrim büyük bir sıçrama yapmış. Daha önce küçük kertenkeleler görmüştük, şimdi dev sürüngenler. Adları Scutossauros. Kaplumbağaların uzaktan akrabası ve otoburlar. Otoburların görüntüsü böyleyse etoburlar ciddi şekilde korkunç olmalıdırlar.
Bir Gorgonopsid. Mükemmel dizayn edilmiş tarih öncesi bir ölüm makinası. Gorgonopsid kılıç kibi keskin dişleri ile Scutossauros’u yaralıyor. Katil izliyor. Ta ki avı kan kaybından zayıf düşene kadar. Bir dakika. Geri çekiliyor ! Garip bir şeyler oluyor. Yer ısınıyor ! Yüzeyin altında çok büyük bir basınç olmalı. Bunlar lav. Fakat bu tek bir volkan. Bütün kara parçası patlıyor. Sel gibi bir volkanik patlama. Muazzam bir manto tabakası, Dünya’nın merkezinden fışkırıyor. Yarıklardan erimiş kayaları püskürtüyor. Yemyeşil cennet şimdi yaşam olmayan bir cehenneme döndü. Scutossauros ve Gorgonopsidler ölüyor. Onlar Dünya’da görülmüş en büyük yok oluşun (soy tükenmesi) ilk kurbanlarıdır. Permiyan yok oluş (Permian extinction)
Gondwana kıtasının diğer yanında, sanki hiçbir şey olmamış gibidir. Her yer kar’la kaplı. Ama sıcaklık 20 derece civarında. Ama bir dakika bu kar değil, kül. 16 bin Km uzaktaki patalamanın külleri. Kül Dünya’daki hayvanları yakar, boğar ve öldürür. Patlamanın etkisi ile atmosfer kükürt dioksit ile dolmuştur. Yağmurlar yağınca bu gaz sülfirik aside dönüşür ve üzerine düştüğü herşeyi yakar.
Başlangıçta bu bölgesel bir afet gibi gözükse de tüm Dünya’ya yayılır. Sibirya patlaması Dünya’nın karbondioksit seviyesini arttırır. Atmosfer ısınır, su buharlaşır, bitki örtüsü ölür. Yeryüzünde yaşamın tutunmaya başladığını düşünmüştük. Ama öyle görünüyor ki yanılmışız. Karada artık hiç yaşam belirtisi yok. Fakat okyanuslarda… Bu gerçek olamaz… Okyanus pembeleşiyor ve bitkiler, tribolitler, canavarlar herşey gitmiş. Bu pembe algler hariç herşey. Isınan atmosfer, okyanusu ısıtmış ve böylece içindeki oksijeni uzaklaştırmış olmalı. Artık bu durgun sularda Algler dışında hiçbir şey yaşayamaz.
Sibirya patlaması bütün bir gezegeni değiştiriyor. Hiçbir şey, okyanusun en derin noktası bile onlar için ulaşılmaz değil. Bakın, baloncuklar ! Ama bu oksijen değil, metan. Deniz tabanındaki büyük metan çukurlarından sızıyor. Metan bir sera gazıdır, karbondioksitten en az 20 kat öldürücüdür. Gaz şimdiye kadar donuyordu, fakat deniz sıcaklığının yükselmesi nedeniyle artık gaz eriyor. Atmosfere karışan, bu güçlü gaz sıcaklığı daha da yükseltir. Neredeyse 40 dereceye kadar. Sibirya patlamasından önceye göre 6 derece daha yüksek. Bu kadar uzağa gelebilen yaratıklar bile öldü.


Patlamanın başlaması üzerinden 500 bin yıl geçti. Yarım milyon yıllık bu süre boyunca lav fışkırıp durdu. ABD’yi kaplayacak büyüklükte lav döküldü. 6 Km derinlikte erimiş kaya tabakası oluştu. 250 milyon yıl önce başladığımız yere döndük. Neredeyse yaşamsız bir Gezegen’e. Yeryüzünden yaşam izi silindiğinden beri 50 milyon yıl geçti ve Gezegen dönüştü.

200 MİLYON YIL ÖNCE
200 milyon yıl önce, Pangeia isimli sadece bir süper kıta var. Bir kutuptan diğerine uzanan. Bu kitlesel nesil tükenmesinin travması geçtikten sonra, Gezegen iyileşme sürecinde. Sıcaklık dengeleniyor, Asit yağmurları nötralize oluyor ve bitki örtüsü geri dönüyor. Artık yeni türler için kapılar açıktır. Bunlardan biri Gezegene o zamana kadar ve o zamandan beri hiç görülmemiş bir biçimde hükmedecektir. Dinozorlar.
 

MURATS44

Özel Üye
İlk dinazorların doğuşu ve Dünya’nın değişimi

Ammossauros, bütün dinozorlar gibi, Büyük soy tükenmesinden kurtulan bir avuç, sürüngenden evrimleşmişlerdir. 4.5 metrelik boyları yavaş ve savunmasız olmalarına sebep olur. Bir Dilophosaurus, hayır iki tane. Küçük ve hızlıdırlar. Bir Ammossauros, bir Dilophosaurus için çok büyüktür ama ikisi için değil.

Dinozorlar dünya nüfusunu yeniden arttırdılar. Fakat bu huzursuz ve değişken Gezegende hiçbir tür hüküm süremezdi. Dünya’nın kabuğu inceliyor. Lav fışkırıyor, depremlerle sallanıyor. Sanki görünmeyen bir güç tarafından geriliyor ve Kuzey Amerika’nın doğu sahilinde de aynı şey oluyor. Yeryüzünün plakaları yine hareket ediyor. 190 milyon yıl önce, Pangeia süper kıtası bölünüyor. Büyük bir kara parçası kırıldı. Bu bir çöküntü oluşturuyor ve bu Tethys denilen yeni bir okyanus tarafından dolduruluyor. Günün birinde Orta Doğu olarak adlandırılacak.
Akıntılar kıyı sularına bir çok besin getiriyor. Sudi Arabistan, Irak ve İran olacak yerlere. Ve bu besinler balıkları cezbediyor. Milyonlarcasını ! Bu kadar çok hayat aynı zamanda ölüm de getirir. Okyanusun tabanını ölü balık ve plankton tabakası kaplar. Bundan sonraki 10 milyon yıl boyunca, kaya tabakaları ölü yaratıkların üzerini kapladı ve ısıttı. Antik balık ve planktonlar artık petrol oldu. Arabalarımızdaki her litre yakıt, Gezegendeki her plastik parçası, duvarımızdaki boya ve üstüne bastığımız halı, hatta yıkandığımız sabun, neredeyse tamamının kaynağı budur.
180 milyon yıl önce, daha batıda Kuzey Amerika plakası, hala Avrupa ve Asya plakalarından ayrılıyordu. Bu ayrılma yılda 2.5 santim kadar çok yavaş bir hızla oluyordu. Tırnaklarımızın büyüme hızıyla aynı.
Zamanı biraz daha hızlı sarıyoruz ve şimdi önümüzde yeni bir okyanus ve yeni kıtalar uzanmaktadır. Montreal, Marakesh’ten ayrılıyor. NewYork, Batı Afrika’dan. Bildiğimiz Dünya biçimine kavuşuyor. İki kıta arasındaki boşlukta, büyük bir okyanus oluşur. Atlantik okyanusu ve ortada bir volkan. Daha önce hareket eden plakalar görmüştük, bunun sebebinin yerkabuğunun derinliklerindeki akıntılar olduğunu biliyoruz.
Bu proses aşağıda şu anda bile olmaktadır. Okyanusun tabanı tamamen ikiye ayrıldı ve bir dizi dağ ve volkanı yukarı doğru itti. Himalayalardan bile daha yüksek ve Rocky dağlarından daha uzun. Burada su sıcak. Erimiş lav Dünya’nın derinliklerinden gelerek yolunu zorla açar. Lavlar soğuyarak yeni bir volkanik dağ ve yeni bir okyanus tabanı oluşturdular. Plakaları iten ve Pangea’yı bölen budur, Dünyamızı yeniden biçimlendiren. Dünya’yı kıpırdatıp duran işte bu jeolojik hareketliliktir. Yaratıcı, eşsiz ve Dünya’nın kendini her geliştirişinde üstünde yaşayan şeyler uyum sağlayıp evrimleşmek zorundadır. Equilossauruslar gibi şeyler de buna dahil !


Equilossauruslar karada yaşayan sürüngenlerin atalarıdır. Ama Gezegen değiştikçe onlar da değiştiler. Yüzgeçleri gelişti ve yeni oluşan Atlantik okyanusuna yöneldiler. Boyları 6 metre uzunluğunda ve hızlı saatte 40 Km. Okyanusların en hızlı yaratığı, en etkili katil ve Dünya’daki okyanuslarda 50 milyon yıl hüküm sürdüler. Fakat şimdi tacı için yeni bir rakip var. bu rakip bir Plesiosaur. Bir otobüsten uzun ve bir kamyon kadar ağır. Dev çeneleri var. Büyük beyaz köpekbalığının çenelerinden 8 kat daha kuvvetli. Dişleri ise 30 cm uzunluğunda.
Dünya ve üzerinde yaşayan canlılar tanınmayacak biçimde değiştiler. Burası bir zamanlar kara parçası idi şimdi ise Atlantik okyanusu. Burası tam da bizim, durup Ammosaurusun büyümesini seyrettiğimiz ve Dilofossauros’un avını takip ettiği yer. Dinozorların dünyası değişik olabilir, fakat hakimiyetleri kesindi.
Bir kır faresi benzeri memeli düşünün ve 185 milyon yıl önceki büyük nesil tükenmesinden sağ kalan memelilerin evrimi ile oluşmuş. Aynı zamanda dinozorlar için bir av. Bir çok memelinin ağaçların üstünde yaşamasının sebebi budur ya da yeraltında ve geceleri ortaya çıkmalarının. Memeliler Dinozorlar için bir tehdit değildir. Dünya’daki hiçbir şey onlara meydan okuyamaz. Dünyadaki hiçbir şey!
Bir göktaşı, büyük bir tane. Bu asteroid yaklaşık 10 Km çapında, Everest dağından büyük ve yaklaşık satte 17 bin Km hızla doğruca Dünya’nın üzerine geliyor. Meksika körfezine doğru yönelmiş, Lucato yarım adası civarına. Öyle hızlı hareket ediyor ki göz kırparsanız çarpışma anını kaçırabilirsiniz.
Asteroid suya değdiği anda yukarda kalan kısmı 11 bin metre yüksekliğindeydi. Günümüzde ticari uçakların uçuş yüksekliği bu seviyededir. Suya öyle bir hızla çarptı ki dokunduğu herşeyi yok etti. Asteroidin kendisi bile buharlaştı. Darbe etkisi ile açığa çıkan enerji milyonlarca nükler silahınkine eşdeğerdi. Hiçbir yer güvenli değil yüksekler bile. Bu uçan parçalardan bazıları apartman boyutundan büyük. Şok dalgaları çarpışma bölgesine, patlama anındaki şarapneller gibi dağıldılar. Çarpışmadan bir kaç dakika sonra, Asteroidin çarptığı bölgeyi içine alan binlerce kilometrelik bir alanda Dünya her yönden saldırıya uğradı. Kaya parçaları yağıyordu. Depremler yeri salladı ve tusunamiler kıyıları vurdu. Fakat herşeyin en kötüsü daha yeni başlamıştı. Kül ve erimiş kaya bulutları, Gezegenin her tarafına yayıldılar. Gökyüzünün tamamı dev bir güneş gözlüğü gibi oldu. Dünya’nın yüzey sıcaklığı 275 dereceye kadar yükseldi. Bitki örtüsü anında kavruldu. Çarpışmadan aylar sonra bile, duman ve kül Güneş ışınlarına engel oluyordu. Gün ışığı azalınca bitkiler öldü onlarla beslenen hayvanlar aç kaldılar. Böyle bir kaos ile karşılaşan herhangi bir şeyin hayatta kalabilmesi nasıl mümkün olabilir ? Dinozorların 165 milyon yıllık hanedanı bitmişti. Fakat dinozorların ölümü başka bir tür için fırsat oldu. Memeliler…

İLK MEMELİLERİN DOĞUŞU

Yeraltında yaşadıklarından sıcaklık ve yangınlardan etkilenmediler. Herşeyi ama herşeyi yiyebildikleri için yiyecek seçen canlılar ölürken onlar semirdi. Bunlar Dinozorların tahtının hiç beklenmeyen mirasçıları oldular. Bir hikaye biterken bir diğeri başlıyordu. Dinozorların ortadan kalkması bu canlılar için büyük bir fırsat oldu. Dinozorlar ölmüştü, Gezegen barış içinde. Bu yeni Dünya’da artık memeliler evrim geçiriyordu.
Gelecekte bir gün Almanya olacak olan göl 47 milyon yıl önce, onları gözlemek için mükemmel bir yer. Bu daha önce gördüğümüz memelilere benzemiyor. Gözleri ve beyni daha büyük. Bu bir Darwinius Masillae veya İda.
Evrimde 47 milyon yıl öncesini zihnimizde canlandırıyoruz. Göl volkanik bir kraterin üzerine oturmuştur ve zararlı gazlar salmaktadır. Şimdi onu öldüren göl, düşük oksijen içeren derinlerinde bedenini muhafaza edecek. Birgün sular ortadan kalktığında, İda kayaların içinde fosilleşecek ve biz onu bulacağız. Ve bu ilkel primat’ı tanıyıp, hayatın başlangıcında neler olup bittiğini anlayabileceğiz. Başından beri gördüğümüz herşeyi, anlamaya yakınız okyanus bakterisi, yürüyen balıklar ve yeraltı kemirgenleri. Gezegenimizin nasıl oluştuğunu anlamamızda bize yol gösterdi.

47 MİLYON YIL ÖNCE

47 milyon yıl önce, atmosfer şimdikine çok benziyor. Sıcaklık 24 derece ve gün uzunluğu 24 saatin hemen altında. Bu haliyle Dünya bizim bildiğimiz Dünya’nın neredeyse aynısı. Neredeyse !

Dünya’nın plakaları yeniden hareketleniyor ve üzerindeki kıtalar da. Hindistan kuzeye, Asya’ya doğruhareket ediyor. Hint ve Asya plakaları dev bir mücadeleye başlıyor. İki taraf ta kazanamıyor. Her ikisi de burkuluyor. Bir zamanlar okyanus tabanı olan yerde, şimdi 2.500 Km uzunluğunda bir hat oluşuyor. Dev bir dağ tabakası yükseliyor. 1.500 metre…4.500 metre…Şimdi 8.000 metreden fazla, bunlar Himalayalar. Ve işte karşınızda Dünya’nın en yüksek noktası, Everest dağı.
Tepelerdeki karlar eriyerek büyük nehirleri besler. Ganj, İndus, Yangtze ve Sarı Nehir. Himalayalar kocaman bir su kulesi gibidir. Bir gün burdan doğan nehirler neredeyse Dünya nüfusunun yarısına su sağlayacak.
Bu bizim Gezegenimiz, tam 22 milyon yıl önce. Bütün kıtalarıyla ve okyanuslarıyla aynı bizim bildiğimiz şekliyle. Sadece bir şey hariç. Biz, insanoğlu.
Doğu Afrika sahili boyunca, Dünya’nın kabuğunu oluşturan levhalar arasında, büyük bir yarık açılır. Yarık yaklaşık 6 bin Km uzunluğundadır ve kenarları boyunca dağlar oluşur.
Maymuna benzeyen bu canlı sonsuza kadar bu ağaçların üzerinde kalabilir, fakat yaşadığı Dünya değişmektedir. Oluşan dağlar bir duvar vazifesi yapar ve okyanus neminin karaya ulaşmasını önler, hava ısınır ve kurur. Yemyeşil yağmur ormanları kurak bir savan haline gelir. Yeni sıcak iklim canlıların yaşam alanını yok eder. Bu durum onları daha uzaklarda yiyecek aramak için zorladı ve maymunlar gibi yerde eklemlerini sürükleyerek yürümelerini durdurdu.
İklim yine değişiyor. 70 bin yıl önce deniz seviyesi düştü. Akrika ve Arabistan arasındaki mesafe 13 Km’ye düştü. Kızıl deniz dar ve sığ. Afrikanın ötesine. Homo sapien denilen daha sonraki insan türü de burada. Onlar karşıya geçmeyi başardılar. (Bilim adamlarına göre Afrika dışında yaşayan her kadın çocuk ve erkek, bu birkaç yüz kişilik grubun soyundan gelmiştir.) Zamanla Homo sapien’ler çoğaldılar ve Hindistan, Asya ve Avrupa’ya yayıldılar. Fakat insanlar kuzeye doğru giderken, dev bir buz kütlesi güneye doğru gidiyordu.

AVRUPA, 40 BİN YIL ÖNCE

Homo Sapien’ler buraya ulaşıyor. Hızla değişen bir dünya bulmak için. Hava soğuyor. Yazın en sıcak zamanı olması gerek ama bitkiler donmuş, nehirler de. Dünya’nın yörüngesinde doğal değişimler, karbondioksit seviyesi ve Gezegenin çevresindeki sıcak su akışı birlikte Dünya’nın sıcaklığını düşürmüş. Dünya ve içinde yaşayanlar bir buzul çağına giriyor. Buzulların boyu gökdelenler kadar ve kuzey kutbunda günde 30 cm hızıyla büyüyorlar. Üzerinde hareket ederken yeryüzünü yavaş fakat güçlü bir şekilde heykel gibi işlediler, büyük oyuklar açtılar. Gezegen bir daha asla aynı görünmeyecekti.
Yaklaşık 25 bin yıl önce insanlar buraya kapanıp kaldılar. Kuzey kutbunun büyük bölümü 2.5 Km kalınlığında buz ile kaplandı. Trilyonlarca litre su buz kütlesi haline geldi, deniz seviyesi düştü.
20 bin yıl önce Sibirya ve Alaska arasında okyanusta ince bir kara parçası ortaya çıktı. İki büyük kıta arasında bir köprü. İnsanları Asya’dan Yeni Dünya’ya taşıyacak bir geçit. Amerika. Kolonileşecek son büyük kıta, son büyük insan göçü ve orda aşağılarda bir yerde diğer ilk Amerikalılar.
Şimdi, 14 bin yıl önce değişimler buz devrini tersine çevirdi. Buzlar azalırken ve yeni bir Kuzey yarım küre şekillenirken buzullar suyla doldu dev oluklar açtılar ve Kuzey Amerika’nın büyük göllerini oluşturdular.

6 bin yıl önce tüm buzlar kutuplara çekildi. Arktika ve Antarktika’ya 4.5 milyar yıllık bir yolculuktan sonra, başardık. Eve döndük ! Bu bizim dünyamız, şimdiki zaman. Şimdi, ilk defa, Gezegenimizin inanılmaz hikayesini derleyebilir, çevremizde gördüğümüz herşeyin neden ve nasıl burda olduğunu anlayabiliriz. Üstümüzdeki gökler, yaşamın vazgeçilmez öğesi olan su, ayaklarımızın altındaki kara ve nihayet yaşam. Felaketler ve tesadüfler zincirinin şaşırtıcı sonucu. Her zafer, her felaket, bizi buraya taşıyan yolun üzerinde bir adımdır.
NOT

Dünya’nın hikayesi burda sona ermiyor. Çok şey oldu ama daha fazlası olacak. Dünya en azından bir 4.5 milyar yıl daha yaşayacak. Yolculuğumuzda gördüğümüz herşey, Dünya’nın hikayesinin sadece yarısı. Sadece düşünün, ne harikalar, ne felaketler, ne garip yaratıklar yatıyor bizim rahatsız ve yaratıcı Gezegenimizin geleceğinde. Dünya’nın hikayesinin gelecek bölümü henüz yazılmadı !

 
Üst Alt