Dünyanın en derin noktasında ne var?

BULUT

Aktif Üyemiz
Yönetici
Barış ÖZCAN tarafından hazırlanan izlemeye değer güzel bir video.

19. Yüzyılda... Bu dönemde okyanusların derinliğini ölçmek için kullanılan teknoloji bir ip ve onun ucundaki yaklaşık 1 kiloluk ağırlıkmış. Onu bağlayıp suya salıyorlarmış ve bu işlemi belli aralıklarla tekrar ederek okyanuslarda yüzbinlerce kilometre yol kat etmişler. Ta ki Pasifik okyanusunda Guam adası yakınlarına gelene kadar. Burada daldırdıkları ip neredeyse 1 saat boyunca suyun dibine ulaşamadan aşağıya doğru inmeye devam etmiş. O zamanki ölçümlerle derinliğin yaklaşık 5 km olduğunu düşünmüşler. Daha sonra teknoloji gelişince suyun dibine ip yerine ses dalgaları göndermeye başlanmış. Bu dalgalar dibe dokunup yansıdığı için tekrar ölçüm cihazına gelene kadar geçen süre çok daha hassas ölçümlerin yapılabilmesini sağlamış. Sonar adı verilen bu teknolojiyle dünyanın en derin noktasının okyanus yüzeyinden neredeyse 11 km aşağıda olduğu bulunmuş. Tam olarak 10994 metre. Bu şu anlama geliyor: dünyada deniz seviyesinin üstündeki yükseklikler, onun altındaki alçaklıklardan daha alçak. 8848 metreyle dünyanın en yüksek zirvesi olan Everest’i Mariana çukuruna yerleştirebilseydik, zirvesi hala suyun 2146 metre altında kalırdı.

İşte dünyada böyle bir yerin var olduğunu 1872’den beri biliyoruz ve fakat oraya neredeyse bir asır sonra 23 Ocak 1960'ta ilk kez gidilebildi. Ay’a ayak basılmasından sadece 9 yıl önce. Üstelik çukura inen ilk kişi oraya ayağını bile basamadı. Çünkü buranın en dip noktasındaki basınç yeryüzündeki basınca göre yaklaşık 1000 kat daha fazla. Eğer kafanız patlamadan bu basınca dayanabilseydi, epeyce bir küçülürdü. Bu çukura ilk inenler büyük bir risk alarak bu işi yapmışlardı. Basınca dayanabilecek türde bir denizaltıyı, “Trieste”yi geliştirmek yıllar sürmüştü. Onun böyle büyük gözüktüğüne bakmayın. İçindeki iki kişi neredeyse bir buzdolabı kadar dar ve en az o kadar soğuk bir alanda yaklaşık 5 saatlik bir yolculuk sonunda en dibe ulaşmayı başardılar. Oldukça bulanık ve son derece karanlık olan okyanus zemininde 20 dakika kaldıktan sonra yukarı çıktılar. Bir sonraki dalış için tam yarım asırdan fazla beklemek gerekti. Dünyanın farklı noktalarından 4 ayrı ekip oraya dalabilmek için teknolojik bir yarışa giriştiler.

Bu yarışı kazanan “Challenger Deep” adlı bu araç oldu. İçinde dalış yapacak kişiyse oldukça renkli bir karakter. Bir film yönetmeni: James Cameron. Kendisi Titanik filmiyle denizlere olan ilgisini izleyicilere zaten göstermişti, daha sonra onun batığına da dalış yapmıştı. Ancak bu kez dünyanın dibine etrafında yüzlerce kişilik bir film ekibiyle değil tek başına gitti. Mariana çukurunun en derin noktasına ulaştığında hem okyanus tabanından örnekler toplamaya hem de bunu kameralarla çekmeye başladı. Bu arada robotik kolun üzerindeki şu küçük şey dikkatinizi çekti mi? O bir Rolex kol saati. Projenin sponsorlarından biri olan bu saat oraya ikinci kez iniyor. 52 yıl önce yapılan ilk dalışta da böyle bir saat kullanılmış ve o derinlikte çalışmaya devam etmiş. Fakat onun bağlı olduğu hidrolik kol kısa süre sonra çalışamaz hale gelmiş. Bunun üzerine James Cameron “örnek toplayamasam da en azından biraz keşif yapayım” demiş. Yaklaşık 2 saat boyunca çukurda seyahat ettikten sonra denizaltısında bir başka problem daha çıkınca yüzeye geri dönmek zorunda kalmış. O derinliğe inebilmesi için aracına bağladığı 300 kiloluk ağırlığı da yüzeye çıkabilmek için orada bırakmak zorunda kalmış.

 
Üst Alt