Ezanlar | M. Akif ERSOY

ceylannur

Yeni Üyemiz
EZANLAR



"İhtilaf ı metâli' sebebiyle küre üzerinde

ezansız zaman yoktur"

Zaman geçmez ki yüz binlerce kalbin vecd-i sekrânı,

Zeminden yükselip, göklerde vahdetzâr-ı Yezdân-ı

Ararken, dehşet-âkîn etmesin bir sayha vicdânı.

Ne lâhûtî sadâ "Allâhu ekber!" sarsıyor cânı

Bu birgülbank-i Hak'tır, çok mudur inletse ekvânı?



Bu lâhûtî sadâ çıktıkça cûşa-cûş olup yerden,

İner esrâr-ı kudret kibriyâ tavrıyle göklerden.

Bütün âheng-i hilkat yâd ederken Hakk'ı ezberden,

Vicâhî feyz alır artık o nûru'n-nûr-i ezherden:

Hüveydâ şimdi cânandır seherden, şâm-ı esmerden!



Seher vaktinde mevcûdât, nûşîn hâb içindeyken,

Bu rûhânî nevâ âfâkı mevcâ-mevc edip birden;

Muhîtin kalb-i hâmûşunda başlar bir hazin şîven.

Bakarsın her taraf zulmet, fakat bir zulmet-i rûşen!

Semâ bîdâr, her yıldız Cemâlu'llâh'a bir revzen.



Maîşet kayd-ı can fersâsının mahkûm-ı, bîzârı,

Bütün bîçâreler gündüz bu yâd-ı merhametkârı,

Duyar sermest olur görmüş kadar ferdâ-yı Dîdâr'ı!

O neşveyle, yorulmak şöyle dursun, en ağır bârı,

Sürükler görmeden, göstermeden yılgınlık âsârı.



Güneş mağrib-güzîn olmuş semâ esmer, ufuk gülgûn;

Zaman durgun, zemin muğber, cihan dembeste, can mahzûn;

Gariblik rû-nümâ yer yer, sükûnet dembedem efzûn
Bakarsın bir de gülbank-i İlâhiden dolup gerdûn,

O tenhayî-i sevdâvî olur Allâh ile meskûn!



İnip vaktâ ki leylin dest-i istîlâsı gabrâya,

Serer dünyâya zulmetten adem çeklinde bir sâye;

Nazar medhûş, müstağrak giderken zîr ü bâlâya.

Döner, "Allâhu ekber" cûşu yükseldikçe Mevlâ'ya,

O muzlim sîne-i hilkat tecellîzâr-ı Sînâ ya!



Senin, dem geçmiyor, yâdınla lebrîz olmadan eb'âd!

Ne müdhiş saltanat yâ Rab, nasıl âsûde istibdâd!

O istibdâda hürmettir ezanlar, subhalar, evrâd Hayır, sen rûh-i rahmetsin, bu sesler senden ister dâd,

Verir miydin, eğer dâd etmesen, feryâda isti'dâd?

Gunûde rûh-i tabîat samîm-i zulmette Sitâreler bile bâlâ-yı sermediyyette,



Yavaş yavaş uyumak istiyor yumup gözünü;

Seher semâlann altında, açmıyor yüzünü.



Firâş-ı leylde dinmiş bütün enîn-i hayat,

Ridâ-bedûş-i sükûnet önümde hep safahat.



Görüp muhîtimi dalgın hamûş bir vecde,

O hâli ben de temâşâya daldım âsûde.



Nigâhı mest ediyorken bu levha-i mahmûr,

Ufukta yükselerek bir sadâ yı dûrâ-dûr,



Yayıldı rûy-i zemînin o anda her yerine,

Sokuldu leyl-i ketûmun bütün serâirine.



Cihân-ı nâimi kaldırdı, bî-karâr etti,

Zalâm içinde ne âlemler âşikâr etti!



O yükselen sesi tekrîre başlayıp eb'âd,

Duyuldu sîne-i şebden medîd bir feryâd.



Semâya çıktı o feryâd, âh-ı ümmet olup!

Semâdan indi o feryâd, rûh-i rahmet olup!



Uzaktan andırıyorken, demin, heyûlâyı;

Semâ'hâne-i leylin birer küçük nâyı



Gibiydi şimdi hayâlimde her menâr-ı mehîb].

O taş yürekte bu sûzişli nağmeler ne garîb!



O nây pârelerin sonra hepsi hemdem olup,

Uyandı rûh-i sükûnette bir azîm âşûb.



Coşunca âlem-i câmidde sayha-i tehlîl,

Minâreler bana gelmişti sûr-i İsrafil:



Muhîte çekmiş iken dest-i şeb, ridâ-yı memât;

Uyandı karşıki evlerde lem'a lem'a hayât.



Uyandı sonra avâlim, uyandı rûh-i sabâh;

Uyandı hâb-ı ademden birer birer eşbâh;



Uyandı bende de bir şeb-çerağ-ı zulmet-sûz,

Ki tâ ebed olacak feyz-i Hak'la sîne-firûz.



Tasavvur eylemem artık zevâl o meş'a1 için[Meğer ki nûr-i İlâhi ufûl edip gitsin

Mehmet Akif Ersoy
 
Üst Alt