Galata Kulesi Yapımı Ve Tarihi

BULUT

Aktif Üyemiz
Yönetici
GALATA KULESİ TARİHİ

Galata Kulesi
Galata Kulesi
Tepesinde bulunan haçtan ötürü o dönem "Kutsal Haç Kulesi" (Turris Sancte Crucis) olarak anılan Galata Kulesi, 1348'de inşa edildi. Bizans İmparatorluğu ile ittifak hâlinde olan Cenevizliler 1267'de, Haliç'in kuzeyinde bulunan Galata'da "Pera" adlı bir koloni kurmuş, bu koloninin hâkimiyet alanını da zaman içinde Bizans tarafından verilen izinlerle genişletmişti. Kule de, bu izinlere aykırı bir şekilde kuzeydoğu yönündeki tepeye doğru hâkimiyet alanı artırılarak 1335-1349 yılları arasında bölgede yapılan tahkimatların bir parçası olarak inşa edildi. İki devlet arasında o yıl patlak veren savaş, ertesi yıl imzalanan antlaşmayla sona ererken kulenin bulunduğu tepe Ceneviz kontrolüne bırakıldı. Konstantinopolis'in 29 Mayıs 1453'te Osmanlı İmparatorluğu tarafından alınması sonrasında Pera'daki Cenevizliler, herhangi bir çatışma yaşanmadan koloniyi Osmanlı'ya devretti. Kulenin de dahil olduğu Galata'daki tahkimatlar tahrip edilse de, Osmanlı Padişahı II. Mehmed'in fermanıyla tahribatlar durduruldu ve tahrip edilen kısım yeniden inşa edildi. 1509'daki depremde hasar gören kule, 1510 itibarıyla onarıldı. 16. ve 17. yüzyıllarda, savaş esirlerini tutma yeri ve levazım ambarı, 18. yüzyıl itibarıyla Mehterhâne Ocağı ile yangın gözleyiciler tarafından bir yangın kulesi olarak kullanıldı.

1794'teki yangın sonrasında yapılan onarım çalışmalarında kulenin tasarımı değiştirilirken üst kısım bir kahvehaneye dönüştürüldü. 1831'deki yangın sonrasında tasarımı bir kez daha değiştirildi. 1875'teki bir fırtınada çatısının devrilmesinin ardından en üst kâgir katın üzerine iki ahşap oda yapılarak itfaiye teşkilatı tarafından kullanılmaya başlandı. 1965-1967 yılları arasındaki restorasyon çalışmasıyla kule, katları farklı amaçlara hizmet eden turistik bir yapı olarak düzenlenirken kulenin çatısı da 1832-1876 yılları arasındaki tasarıma benzer şekilde yenilendi. Bu dönemde, Ünal Kardeşler ile sonrasındaki dönemde varislerine ait şirket tarafından İstanbul Belediyesinden kiralanarak işletilmeye başlandı. 1999-2000 yıllarında dış cephesinde bir restorasyon yapıldı. 2013'te, İstanbul Büyükşehir Belediyesine bağlı BELTUR işletmeyi devraldı. Bu dönemde kulenin en üst iki katında birer kafe ile restoran yer almaktaydı. Aynı yıl, UNESCO tarafından Türkiye'deki Dünya Mirası Geçici Listesi'ne dahil edildi. 2019'da mülkiyeti ve işletmesi Vakıflar Genel Müdürlüğüne geçti. 2020'de yapılan çalışmalar sonrasında kule, müze ve sergi mekânı olarak düzenlendi ve kullanılmaya başlandı.
İçindekiler

Arka plan, inşası ve Cenevizliler dönemi​

Mart 1261'de imzaladıkları antlaşmayla Ceneviz Cumhuriyeti ile İznik İmparatorluğu, Dördüncü Haçlı Seferi sonrasında Konstantinopolis merkezli olarak kurulan Latin İmparatorluğu'na karşı bir ittifak oluşturdu. 1261'de, Konstantinopolis'in İznik İmparatorluğu tarafından alınmasıyla Latin İmparatorluğu'na son verildi ve Bizans İmparatorluğu canlandırıldı. İki devlet arasındaki ittifak kapsamında Cenevizliler 1267'de, Haliç'in kuzeyinde bulunan Galata'da "Pera" adı verilen bir koloni kurdu. Haliç kıyısında uzanan ve herhangi bir savunması bulunmayan bu koloninin doğusunda, erken Bizans döneminden kalma Kastellion adlı bir kale bulunmaktaydı. Yeoryos Pahimeris, Bizans İmparatoru VIII. Mihail tarafından Cenevizlilere verilen bölgeye bu kalenin dahil edilmediğini ve Galata'daki mevcut surların ise güvenlik nedeniyle önceden yıktırıldığını ifade eder. Pera'nın kesin sınırları, Mayıs 1303 tarihli bir Bizans fermanıyla belirlenirken Mart 1304 tarihli bir fermanla bu sınırlar genişletildi. Ancak Cenevizliler, kuzeydoğusundaki tepeye doğru uygunsuz bir şekilde ilerleyerek hâkimiyet alanını artırdı ve 1335-1349 yılları arasında bu tepenin yamaçlarında, hendeklerle çevrili sur ve kuleler inşa etti.

Günümüzde Galata Kulesi olarak bilinen surların baş kulesi, tepenin zirvesinde bulunuyordu ve bir gözetleme kulesi olmasının yanı sıra, karadan yapılabilecek bir kuşatmada, koloninin düzlükte bulunan kıyı kısmının korunması amacı gütmekteydi. Kulenin önünde, yapıya iki yanından bitişik bir biçimde, düz sur hattından yarım daire şeklinde çıkıntı yapan bir barbakan vardı. Dört sur hattının kesiştiği bu yerde Pera'nın ana girişi de bulunuyordu. Girişte yer alan levhaya göre bu kısım, 1 Nisan 1452'de tamamlanmıştı ve Pera'nın Osmanlı İmparatorluğu kontrolüne girmesinden önce inşa edilmiş son tahkimattı.

Ağustos 1348'de Bizanslılar ile Cenevizliler arasında, ticari çekişmelerin yol açtığı bir savaş patlak verdi. Nikiforos Grigoras, 1348 dolaylarında sınırlarını tepeye doğru genişleten Cenevizlilerin bölgede "güçlü surlar ve yüksek kuleler" inşa ettiklerini ifade eder. VI. İoannis ise bu tepenin kendilerine verilmesini talep eden Cenevizlilerin bu isteklerinin reddedildiğini, sonrasında ise yontulmamış taş parçalarını ve diğer inşa malzemelerini gizlice temin eden Cenevizlilerin tepeyi tahkim ederek 1348 yılı sonlarında tepenin zirvesine bir kule inşa ettiklerini belirtir. Pera'nın son podestà'sı Angelo Giovanni Lomellini'nin 23 Haziran 1453 tarihli mektubunda, Kievli İsidoros'un 8 Temmuz 1453 tarihli mektubunda, Sakızlı Leonardo'nun 16 Ağustos 1453 tarihli mektubunda ve Cristoforo Buondelmonti'ye ait Liber insularum Archipelagi'nin Düsseldorf Üniversite ve Eyalet Kütüphanesi'nde yer alan 1485-1490 yılları arasına ait kopyasında kulenin adı "Turris S. [Sancte] Crucis" ("Kutsal Haç Kulesi") olarak geçer. Bu ad, kulenin tepesinde yer alan bir haçtan dolayı kullanılmaktaydı. Günümüzde Yüksek Kaldırım Caddesi ile Lüleci Hendek Caddesi'nin köşesinde konumlanan Küçükkule Kapısı'nın yanındaki Sanct Nicolaus burcu üzerindeki bir levhada, yamaç boyunca uzanan surların kuleye bağlanma tarihi 1349 olarak belirtilir.

Cenevizliler IV. İoannis'in, tahkim ettikleri alanı terk etmeleri ve inşa ettikleri surları yıkmaları yönündeki talimatını yerine getirmedi. 1349'da savaş sona erip barışın sağlanmasının ardından Cenevizliler de işgal ettikleri bu bölgeden çekildi. İmparator İoannis, bu antlaşmayla Cenevizlilerin çekildiklerini ancak bu mücadeleyi "Cenevizlilerin, kendi rızası olmaksızın Bizans'ın çıkarlarına ters bir davranışta bulunamayacaklarını gösterme" amacıyla verdiğini ifade ederek bölgedeki Bizans kuvvetlerini çektiğini belirtir. 1349'da ise İmparator tarafından yayımlanan bir fermanla bu tepenin kontrolü Cenevizlilere verildi.

Boğazlar Savaşı'nın bir parçası olarak Şubat 1352'de Galata açıklarında, Bizans-Venedik ittifakı ile Cenevizliler arasında gerçekleşen muharebeden Cenevizliler zaferle ayrıldı. Taraflar arasında 6 Mayıs 1352'de imzalanan ve savaşı sona erdiren antlaşma gereğince Cenevizlilerin hâkimiyet alanı, "Kutsal Haç Kalesi"ne (Castrum Sancte Crucis) kadar genişledi.

Hatalı anlatımlar​

Bazı kaynaklarda, Karaköy kıyısında yer alan, geriye kalan kısımları günümüzde Yeraltı Camii olarak varlığını sürdüren ve Dördüncü Haçlı Seferi sırasında, "Galata Kulesi" (Tor de Galathas) olarak tanımlayan Latinlerin ele geçirdiği Kastellion adlı Bizans kalesi, isim benzerliğinden dolayı günümüzdeki Galata Kulesi ile karıştırılır. Mayıs 1303 ve Mart 1304 tarihli Bizans fermanlarında "Galata Kalesi" (Castrum Galathe) olarak adlandırılan bu kale, Cenevizlilere verilen Galata'daki bölgenin doğu sınırı için bir referans noktası olarak anılır. 1391 yılında Cenevizliler, kontrol altına aldıkları kalenin kıyıya bakan tarafına, "Kutsal Haç Kulesi" (Turris Sancte Crucis) diye adlandırdıkları silindirik bir kule inşa etmiş ve bu kule 1766'daki depremde yıkılmıştı.

Galata'nın doğusunda, Tophane'ye kadar uzanan sur hattındaki kıyı kapılarından sondan bir önceki olan Eğrikapı üzerinde yer alan 20 Eylül 1446 tarihli bir levhada, Podestà Baldassare Maruffo'ya atfen "kenar mahallenin bu kısmındaki surları yükseltmiş ve İsa Kulesi'nden [Christea Turris] limana kadar eski yüksekliğine kıyasla iki katına çıkarmıştır" ifadesi yer alır. Bu levhanın yazıtını ilk kez 1794'te yayımlayan Cosimo Comidas, "İsa Kulesi" ifadesini Galata Kulesi'yle özdeşleştirirken 1797'de yayımlanan çalışmasında James Dallaway, "limana kadar" anlamındaki anavistatio ifadesini "Anastasius" olarak yorumlayarak levhada Maruffo'nun 1446 yılında, "Anastasios'a ait İsa Kulesi'ni eski yüksekliğine kıyasla iki katına çıkardığı" bilgisinin verildiğini belirtir. Buradan hareketle Dallaway, Galata Kulesi'nin I. Anastasios'un hükümdarlığı döneminden (491-518) beri varolduğunu ifade ederek bu kuleyi, aslında kıyıdaki Kastellion'un kulesi olan ve Dördüncü Haçlı Seferi sırasında Latinler tarafından ele geçirilen kuleyle eşleştirir. Semavi Eyice de 1969'da yayımlanan eserinde, 1445-1446 yılları civarında kulenin Cenevizliler tarafından yükseltildiğini ve bu işlem için Osmanlı Padişahı II. Murad'dan malzeme ve borç para talebinde bulunulduğunu ifade eder. Ancak Eyice'nin kullandığı ve Murad'ın Pera'daki bir kule için yapacağı yardıma karşılık kulenin üzerine tuğrasının yerleştirilmesinden de bahseden bu belge 15 Nisan 1424 tarihli olup Pera'nın kantar ve ticaretgâhının yakınlarında inşa edilecek bir kuleyle ilgilidir.

İstanbul Rum Ortodoks Patriği I. Konstantinos'un 1846 çıkışlı eserinde Galata Kulesi'nden, kaynak gösterilmeksizin "Tour du Christ" (İsa Kulesi) olarak bahsedilir ve I. Anastasius döneminde inşa edilen kulenin Cenevizlilerce 1446'da yükseltildiği belirtilir. 1862 tarihli eserinde Skarlatos Bizantios da bu argümanı tekrar etmenin yanı sıra, levhadaki ilgili kısmı "Christeam turrim Anastasio" ("Anastasius'un İsa Kulesi)" olarak aktarır ve 541-542 yıllarında baş gösteren veba salgınında kulenin bir mezarlık olarak kullanıldığını söyler. Ancak Bizantios'un veba salgını kısmı için kaynak aldığı Prokopius, surlardaki hangi kulelerin bu amaçla kullanıldığından bahsetmez. Kulenin 528'de I. Justinianus tarafından inşa edildiğine dair iddiaların kaynağı olan İoannis Malalas ise anlatısında, bölgedeki surların 528'deki tamirinden bahsederken herhangi bir kule inşasına değinmemektedir.

Surların yıkılması sürecinde görevlendirilen Victor-Marie de Launay 1875'te, kulenin Anastasius döneminde yapıldığını belirtse de bu iddianın levhadaki anavistatio ibaresinden kaynaklandığının farkında olmadan bu ifadeyi, "yukarıdan gözetlemek" anlamına gelen ana vistatio şeklinde aktararak "İsa Kulesi"nin Galata Kulesi'nin eski adı olduğunu öne sürer. 1891'deki makalesinde ise bu ifadenin "limana kadar" anlamına gelen a navistatio olabileceğini belirtse de gerek levha gerekse Galata Kulesi ile ilgili görüşlerini tekrarlar.

Liber insularum Archipelagi'nin 1485-1490 yılları arasına tarihlenen Düsseldorf Üniversite ve Eyalet Kütüphanesi'ndeki kopyasında yer alan harita
Liber insularum Archipelagi'nin 1485-1490 yılları arasına tarihlenen Düsseldorf Üniversite ve Eyalet Kütüphanesi'ndeki kopyasında yer alan harita
Kendisinin yayımlanmamış bir çalışmasını kaynak alan Luigi Tommaso Belgrano'nun 1877 tarihli bir planında Galata Kulesi, "Torre del Cristo" ("İsa Kulesi") olarak işaretlenmiş ve kulenin bu adla gösterildiği ilk kartografik çalışma olmuştur.

Maruffo'nun Pera'da gerçekleştirdiği inşaatın tanıklarından Anconalı Ciriaco'nun yazdığı mektup, İsa Kulesi'nden bahseden tek birincil kaynaktır. 21 Ağustos 1446 sonrası bir tarihte Maruffo'ya yazdığı mektupta Ciriaco, surların limandan İsa Kulesi'ne kadar, eski yüksekliğinin iki katına ulaşacak biçimde yükseltildiğini ve bu çalışmaların kıyı kesiminde yapıldığını belirtir. Surlar üzerindeki 20 Eylül 1446 tarihli levhanın yerleştirilmesi önerisi ile levhada yer alan kitâbe de bu mektupta geçer ancak bu metindeki "kenar mahallenin bu kıyı kısmındaki surları" ifadesindeki "kıyı" (maritima), levhaya işlenmemiştir. Farklı kaynaklarda farklı şekilde okunan levhadaki ifadenin doğru biçemi anavistatio da mektupta bu şekilde yer alır. İsa Kulesi ile kastedilen kule ise Kastellion'un, tepesinde haçlı bir küre bulunan ve Kutsal Haç Kalesi olarak da bilinen kulesidir. Sağlam, o dönem Pera'da aynı isimleri taşıyan ya da aynı ithafa sahip farklı kuleler olduğundan yola çıkarak aynı şekilde adlandırılan iki farklı kule olmasının "bir çelişki doğurmadığını" ifade eder.

Cornelio Desimoni, Michel Balard ve Paolo Stringa, 1352'de Bizans-Venedik ittifakı ile Cenevizliler arasında imzalanan anlaşmada adı geçen kalenin "Galata Kulesi" olduğunu belirtirken Hasan Sercan Sağlam da bu üçünün "muhtemelen yalnızca Grigoras'ın [1349'da imzalanan ve Cenevizlilerin, Galata'nın yukarısında bulunan ve uygunsuz bir şekilde işgal ettikleri bölgeden ayrılarak eski sınırlarına dönmeyi kabul ettiklerini belirten barış antlaşmasındaki] ifadelerini baz alarak" bu çıkarımı yaptıklarını ve bu antlaşmayı, "daha önceden işgal edilmiş tepedeki ve dolayısıyla Galata Kulesi'ndeki Ceneviz hâkimiyetini artık resmen tanıyan bir Bizans tasdiki" olarak yorumladıklarını ifade eder.

Osmanlılar dönemi​

15. yüzyıl, 1509 depremi ve sonrası​

Konstantinopolis'in 29 Mayıs 1453'te Osmanlı İmparatorluğu tarafından alınması sonrasında Pera'daki Cenevizliler, herhangi bir çatışma yaşanmadan koloniyi Osmanlı kontrolüne bıraktı. Osmanlı Padişahı II. Mehmed'in 1 Haziran 1453 tarihli fermanının Türkçe kopyasında, teslim alındıktan sonra şehrin tahkimatlarının yıkılmayacağı veya tahrip edilmeyeceği belirtilirken Yunanca kopyasında ise bu bölümdeki olumsuzluk eki sonradan eklenmişti. Mahmut Şakiroğlu bu durumun, ilk hazırlanan Yunanca kopyada tahkimatların yıkılması emredilse de Türkçe kopya hazırlandığı sırada yıkımların durdurulduğunu ve Yunanca kopyanın da buna uygun olarak düzeltilmesinden kaynaklandığını ifade eder.

Bu dönemde kulenin üst kısımları tahrip edilirken Pera'ya yönelik fermanın ardından bu tahribat durdurularak Zağanos Paşa'nın başında bulunduğu çalışmalarla kule tekrar yükseltildi ve tepesindeki haç, Osmanlı bayrağıyla değiştirildi. II. Mehmed vakfiyesinde "Kulle-i Cedide" ("Yeni Kule") şeklinde bahsedilen kuleyi Evliya Çelebi Seyahatnâme'sinde "Baş Hisar" olarak tanımlar ve kulenin II. Mehmed'in inşası olduğunu belirtir.

1509 yılındaki depremde, Galata Kulesi de dahil olmak üzere Galata'daki tahkimatlarda birtakım hasarlar meydana geldi. Mimar Hayreddin tarafından yapılan ve 1510 yılı ortalarında tamamlanan onarım çalışmaları sonucunda kule tekrar yükseltildi. Kulenin gövdesinin dış kısmında, 13,20 m (ikinci katın başlangıcı) ve 17,17 m (üçüncü katın başlangıcı) kotlarında yer alan iki tuğla kuşak, bu deprem sonrasında yapılan tadilatların izleri olarak değerlendirilir. Köksal Anadol ile Ersin Arıoğlu, ilk kuşağa ve pencere sistemlerine dayanarak kulenin bu hizadan itibaren yeniden inşa edildiğini ifade ederler.

Pîrî Reis'in Kitâb-ı Bahriye adlı eserinin 1629 tarihli nüshasında yer alan Mustafa bin Mehmed Cündî'ye ait minyatürün alt kısmında Galata ve Galata kulesi yer alır.
Pîrî Reis'in Kitâb-ı Bahriye adlı eserinin 1629 tarihli nüshasında yer alan Mustafa bin Mehmed Cündî'ye ait minyatürün alt kısmında Galata ve Galata kulesi yer alır.
Semavi Eyice ise, ikinci kuşakta tuğlayla oluşturulan motiflerin "tipik bir Osmanlı süsleme karakteri taşıdığı"nı belirterek görece "yalın" birinci kuşağın, kulenin dış kısmında gerçekleştirilen yüzeysel bir onarımı işaret ettiğini, ikinci kuşaktan itibaren üst kısmının ise tümüyle Osmanlı döneminde inşa edildiğini söyler.

Kule ile Galata Surları üzerindeki diğer burçlar 16. yüzyılda, Kasımpaşa'daki tersanelerde çalışan Hristiyan savaş esirlerinin barınağı olarak kullanılmaktaydı. 1552'de Osmanlılar tarafından esir alınan adı bilinmeyen bir İspanyol, yaşadıklarını ve ölenlerin buradaki hendeklere gömüldüğünü anlatır. 1574'te şehri ziyaret eden Pierre Lescalopier ile 1582-1588 yılları arasında şehirde esaret altında kalan Michael Heberer de kulenin zindan olarak kullanıldığından bahseder.

Jérôme Maurand, 1544 tarihli eserinde kuleyi "La Torre di Pera" ("Pera Kulesi") olarak, 1520'lere tarihlenen bir haritasında Pîrî Reis, kuleyi Galata Kulesi olarak anar.

17. yüzyıla tarihlenen Seyahatnâme'sinde Evliya Çelebi, kulenin önceleri zindan, o dönemlerde ise tersanenin gemi levazım ambarı olarak kullanıldığını yazar. Hüseyin Ayvansarayî'nin 18. yüzyıl sonlarında yayımlanan Hadikatü'l Cevami adlı eserinde, bir rivayete göre Galata Kulesi'nin Takiyüddin tarafından bir gözlemevi olarak yaptırıldığından ancak bu gözlemevinin Padişah III. Murad tarafından Ocak 1580'de yarısına kadar yıktırılsa da kulenin yıkılmadığından bahsedilir. Aynı eserin başka bir yerinde ise Tophane'de yer alan kulenin, Hoca Sâdeddin Efendi'nin "astronomiyle uğraşan devletlerin kısa sürede yıkılması" yönündeki ifadelerinden ötürü yıktırıldığı öne sürülür. Tayyarzâde Ahmed Atâ'nın Tarih-i Atâ adlı eserinde, kulenin 1582 civarında Takiyüddin tarafından gözlemevi olarak kullanmak amacıyla tamir ettirildiği belirtilir.

Takiyüddin de Cedvel-i Esma-i Buldan adlı eserinde, Galata'daki bir kulede gözlemler yaptığından bahseder. Mehmed Süreyya, bu gözlemevinin Galata Kulesi'nde kurulduğunu belirtse de Johannes Heinrich Mordtmann, Mehmed Süreyya'nın Tarih-i Atâ'da geçen "Tophane üstünde kulle-i cebelde" ("Tophane üstündeki tepenin zirvesinde") ifadesindeki "büyük bağ evi" anlamına gelen "kulle" sözcüğünün "kule" olarak yorumlanmasıyla birlikte "hatalı olarak" gözlemevinin Galata Kulesi'nde olduğu çıkarımında bulunduğunu ifade eder. Kulenin, Takiyüddin'in gözlemevi olduğu yönündeki iddialar günümüzde geçerliliğini korumaz ancak Takiyüddin, gözlemevinin inşası öncesinde Galata Kulesi'nde birtakım çalışmalar gerçekleştirmiştir.

Osmanlı Şeyhülislam'ı Feyzullah Efendi'nin Galata Kulesi'ni bir gözlemevine dönüştürme tasarısı olsa da, kendisi 1703'te idam edildi ve bu tasarı gerçekleşmedi. 18. yüzyıl itibarıyla kule, Mehterhâne Ocağı ile yangın gözleyiciler tarafından bir yangın kulesi olarak kullanılmaya başlandı. Ğugas İnciciyan, 1717'den itibaren gece yarısını bildirmek amacıyla kuleden kös vurulduğunu, bu kösün aynı zamanda şehirde çıkan yangınları haber vermek amacıyla da kullanıldığını ifade eder.

1794 ve 1831 yangınları, 1875'te çatısız kalması ve sonrası​

27 Temmuz 1794'te kulede çıkan yangın sonrasında meydana gelen hasarlar nedeniyle kulenin boyu kısaltıldı ve tasarımında birtakım değişiklikler yapıldı. En üst katın her bir yanına çıkmalı odalar, sofalar ve divanhâne eklenerek bu kısım bir kahvehaneye dönüştürüldü. Yangınları duyurma amacıyla da bir kös yerleştirildi. Tavan arası ise güvercinlik olarak kullanılmaktaydı.

Kırım Savaşı (1853-1856) sırasında şehre gelen Montague B. Dunn'ın 1855 civarındaki çiziminde yer alan Galata Kulesi ile çevresi
Kırım Savaşı (1853-1856) sırasında şehre gelen Montague B. Dunn'ın 1855 civarındaki çiziminde yer alan Galata Kulesi ile çevresi
2-3 Ağustos 1831'de çıkan yangın, kulede tahribata yol açtı. Kulenin üst kısmı, öncekinden farklı bir tasarımla onarılarak, 1875'teki fırtınada devrilecek olan çatısı hariç günümüzdeki görünümüne kavuştu. Kulenin giriş kapısının üzerine bu dönemdeki onarım ve restorasyon çalışmalarını konu alan, üzerine Şair Pertev'e ait bir manzumenin işlendiği mermer kitâbe eklendi. Çalışmalar esnasında burayı ziyaret eden Padişah II. Mahmud tarafından kuleye bir saat konulması talimatı verildi. 1834-1835 yıllarında şehre bir seyahat gerçekleştiren J. von Röder, Napoli kralının kule için bir saat hediye ettiğini ifade eder. 1849 yılına ait bir vesikada, arızalanan saatin tamir edilmesi talimatının verildiği bildirilir. İstanbul Arkeoloji Müzesi'nde sergilenen ve Galata Kulesi'nden getirildiği kayıtlı olan çanın, II. Mahmud tarafından kuleye konulması istenen saatle ilgili olup olmadığı bilinmemektedir.

1853 ya da 1854 yılında kulenin çatısında bir onarım yapıldı. Aralık 1857'de kurulan, Galata ve Pera'nın idaresinden sorumlu Altıncı Belediye Dairesi tarafından kullanılacak olan binanın inşaat çalışmaları sırasında kulenin çevresindeki avlusu, surlardaki kapılar ve kıyıya doğru uzanan sur duvarlarının 30 Kasım 1863 tarihinde alınan kararla yıkımına, hendeklerinin ise doldurulmasına başlandı.

1875 yılında meydana gelen bir fırtınada kule çatısının devrilmesinin ardından en üst katın üzerine, her birinde birer odanın olduğu iki katlı kâgir ahşap bir kısım inşa edildi. Kalenin tepesi, hem 1874'te şehirde kurulan itfaiye teşkilatının hizmetinde yangın haber merkezi hem de deniz kuvvetleri tarafından bir haberleşme merkezi olarak kullanılmaya başlandı. Viyana'da düzenlenen 1913 Uluslararası Saat Kongresi'nde alınan karar doğrultusunda, 15 Şubat 1914 tarihli kabine toplantısında, Londra'dan, 1000 lira masrafı olan ve bunun 990 lirası Bahriye Nezâreti tarafından karşılanan bir vakit küresinin getirilmesine karar verildi. Bu kürenin Galata Kulesi'nin tepesine yerleştirilmesi düşünülse de, bu karar değiştirilerek küre, İngiliz Bahriye Hastanesi'ne yerleştirildi ve Mayıs 1915'te etkinleştirildi. İstanbul'un İşgali esnasında kule, Britanyalı işgal kuvvetlerinin konuşlandığı yerler arasındaydı.

Bu dönemde, Servet-i Fünûn'un 11 Şubat 1909 tarihli sayısında, vakit küresinin eklenmesi sonrasında Galata Kulesi için oluşturulan ve Kasım 1908'de maketiyle birlikte Başvekâlet'e sunulan Aram Tahtacıyan'a ait bir tasarım önerisi yayımlanmıştı. Projeye göre 1875'teki çalışmalar sonrasında kulenin tepesine eklenen ahşap iki kat yıkılarak yerine küre şeklinde ve 40 m yüksekliğinde demir konstrüksiyon bir parça ilave edilmekteydi. Asma bahçeler, teraslar ve localardan oluşan yedi-sekiz katlık bu kısmın içerisinde tiyatro, restoran ve ziyaret edilebilecek birtakım işletmeler yer almaktaydı. En üst kısma ise bir gözlemevi, şehirdeki yangınları gözleme amacıyla telefon ve telgraf merkezi, bir vakit küresi, aydınlatma amaçlı dört projektör ve ziyaretçilerin şehri izleyebilecekleri dürbünler konulması öngörülmüştü. Bu kısma ulaşım, kulenin dışına eklenecek iki asansörle sağlanacaktı. Yenileme masrafları karşılığında kule işletmesinin 30 yıl boyunca kendisine bırakılmasını öngören Tahtacıyan, gelirin %20'sini devlete bırakmayı taahhüt etmekteydi. Sadaret'in 18 Nisan 1909 tarihli kararında, "şimdikinden daha zarif olacağı" belirtilerek projenin önü açılırken Eylül 1909'da Meclis-i Vükelâ'da, Ocak 1910'da ise Maarif Nezaretinde çeşitli komisyon raporları da dikkate alınarak yeniden gündeme alınan proje, en sonunda Nezaret tarafından reddedildi.

Türkiye dönemi​

1960'lara kadar kullanımı​

Kulenin girişinde yer alan kitabe (Şubat 2021)
Kulenin girişinde yer alan kitabe (Şubat 2021)
1923'teki Cumhuriyetin ilanı sonrasında, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından 28 Mayıs 1927'de kabul edilen ve 15 Haziran 1927 tarihli T.C. Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren, Osmanlı döneminden kalan ve resmî işlerde kullanılacak binalarda bulunan padişah tuğraları ile saltanatı övücü ifadelerin bulunduğu kitabelerin kaldırılmasını ya da üzerlerinin örtülmesini öngören kanun gereğince, giriş kapısının üstündeki kitabedeki II. Mahmud'un tuğrası kazındı. Bu dönemde de kule, itfaiye teşkilatı ile deniz kuvvetleri tarafından kullanılmaya devam etti.

Daha önceleri İngiliz Bahriye Hastanesi'ne konulan vakit küresi, Galata Kulesi'ne aktarılmak üzere Şubat 1930'da söküldü ve Mart 1930'da kulenin tepesine yerleştirildi.

Ekim 1930'da, kürenin çalışması için Galata Kulesi ile Kandilli Rasathanesi arasında elektrikle işaret tesisatı yapılmaya başlandı. Kasım itibarıyla bu çalışmalar tamamlandı ve Kandilli Rasathanesi'nin işleteceği küre için bazı memurların işe alınacağı belirtildiğinden kürenin çalıştırılmasının ertesi seneye sarktığı ifade edildi. Ağustos 1933'te düdük ihalesi yapılırken Kasım 1934 itibarıyla vakit küresi faaliyete geçti.

İstanbul'un Fethi'nin 500. yıldönümüne denk gelen 1953 yılında, kulenin güneye bakan kısmının zemin katı hizasındaki duvarının dışına, İstanbul Fethi Derneğinin girişimi sonrasında Galata'nın Cenevizliler tarafından Osmanlı İmparatorluğu'na 1 Haziran 1453'teki devrine atıfta bulunan bir yazının yer aldığı levha asıldı.

1965-1967 arasındaki restorasyonu ve sonrası​

1959-1960 kışında, üst katlardaki ahşap odaların kirişlerinin çürüyerek çökmesinin ardından boşaltılan kulenin, İstanbul Belediye Başkanı Haşim İşcan'ın girişimiyle, Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulunun 24 Temmuz 1964 tarih ve 2495 numaralı kararı doğrultusunda onarım ve restorasyon çalışmaları yapılarak turistik bir tesise dönüştürülmesi kararlaştırıldı. Kararda, kulenin dışında herhangi bir değişiklik yapılmaması, halka açık tesislerin yalnızca en üstteki iki katta bulunması ve köşk katının bir altındaki kata kadar ulaşan bir asansör eklenmesi öngörülmekteydi. 15 Eylül 1964'te yapılan ihaleyi, 1.118.000 Türk lirası bedelle Yapıtaş kazandı. İhale sonrasında, kulenin yeniden açılış tarihi olarak 20 Şubat 1965 hedeflenmişti.

Köksal Anadol'un projelendirdiği onarım planı,Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu tarafından Ocak 1965'te onaylandı. Plana göre hem kulenin kendisinde hem de çevresinde birtakım düzenlemeler, restorasyonlar ve değişiklikler yapılacaktı.Çalışmaların şantiye şefliğini Taylan Karatuna üstlendi.

Kulede yer alan taş merdivenlerin bir bölümü (Temmuz 2008)
Kulede yer alan taş merdivenlerin bir bölümü (Temmuz 2008)
Proje, planlanan tarihte sonlandırılamazken çalışmalar esnasında da birtakım değişiklikler yapıldı. 26 Haziran 1967 tarihli bir Milliyet haberinde çalışmalar için "2.100.000 liraya yakın" masraf yapıldığı ve asansör inşası için "800.000 liraya yakın" harcama yapılacağı, 3 Eylül 1967 tarihli haberde ise birtakım ek çalışmalar için "25-30 bin lira" daha harcama yapılacağı belirtilmekteydi. Gazetenin 27 Eylül 1967 tarihli sayısında, tüm çalışmalar için 3 milyon liralık masraf yapıldığı bilgisi yer alırken Anadol'un 1979 tarihli bir yazısında yapısal maliyetin 2,5 milyon "civarında", dekorasyon ve diğer tesisat maliyetinin ise "yaklaşık" 1 milyon lira olduğu belirtilir. 28 Eylül 1967'de, Belediye Başkanı İşçan'ın önderliğinde gerçekleştirilen bir törenle kulenin açılışı gerçekleştirildi. Restoran kısmının inşasını üstlenen Ünal Kardeşler, Şubat 1968'de yapılan ihale sonucunda kulenin işletme haklarını da İstanbul Belediyesinden beş yıllığına kiraladı. Yapılan düzenlemeler sonrasında kulenin turistik tesis olarak açılışı, 30 Mayıs 1969'da Turizm ve Tanıtma Bakanı Nihad Kürşad tarafından törenle yapıldı. Kardeşler, dekorasyon için 4,5 milyon lira harcadıklarını ifade etmişti. Kardeşler'in Belediye ile olan kiralama sözleşmesi, ilk beş yılın ardından her yıl yenilenmekteydi.

Çalışmalarla birlikte bodrum katı; asansör için makine dairesi, ısı değiştirici, yedek jeneratör, tablo odası ve depoları barındıran bir servis katı olarak düzenlendi. Gişe, danışma masası, santral, döviz değiştirme kasası, PTT kutusu ve telefonun eklendiği zemin kata, giriş ekseninin karşısına, bu kattan altıncı kata kadar ulaşan sekizer kişilik iki asansör eklendi. Katın tavanına ışıklandırma ve Türk motifleri kullanılarak süslemeler uygulanırken asansör girişinin üstündeki duvara, Tankut Öktem ile Haluk Tezonar tarafından yapılan, Matrakçı Nasuh'un Galata'yı tasvir ettiği minyatürünün bir kabartması eklendi. Zemin katın üstünde yer alan asma kata, görünümünü koruyacak bir biçimde betonarme kirişler eklendi ve ahşap korkuluklar yenilendi. Birinci kat bir şark kahvesine, ikinci kat kulenin tarihiyle ilgili bir müzeye, üçüncü kat ise turistik eşyaların satıldığı satış reyonlarının yer aldığı bir kata dönüştürüldü. Dördüncü kat, Ceneviz Meyhanesi adını taşıyan bir meyhane olarak düzenlendi. Beşinci kata, kuledeki yiyecek ve içecek servisi yapılan mekânlar tarafından kullanılacak bir mutfak yapılırken dışarıya açılan fanlı bir havalandırma sistemi de kuruldu. Altıncı kat ise tuvaletler ile vestiyerin yer aldığı bir fuaye hâline getirildi. Ziyaretçilerin ulaşabileceği son kat olan sekizinci kat, bir gece kulübü olarak düzenlendi. Ceneviz Meyhanesi'nin işletmesini 1972'de devralan Kuzgun Acar, burayı Kuzgun'un Yeri adıyla işletmeye başladı.

3 Eylül 1989 tarihli T.C. Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 30 Ağustos 1989 tarih ve 89/14499 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla Galata Kulesi ve Çevresi adlı bir "turizm merkezi" oluşturularak kule ile çevresi, Turizm Bakanlığının yetki alanına girdi.

Belediyeyle yaşanan anlaşmazlıklar ve 1999-2000 arasındaki restorasyonu​

1996 yılında, kule duvarlarının dış kısımlarında çatlaklar olduğu tespit edildi. Galata Derneği Başkanı Mete Göktuğ, bu çatlakların nedeni olarak "1965'teki restorasyon çalışmalarında yanlış teknik kullanılmasını" göstermişti. Aynı yıl başka bir açıklamasında Göktuğ, kulenin "eğilme tehlikesiyle karşı karşıya olduğu"nu öne sürdü. Göktuğ, Ağustos 2000'de bu iddiasını tekrar dile getirirken Milliyet'te yer verilen "İstanbul Büyükşehir Belediyesi yetkilileri"nin ifadelerine göre "durum tehlikeli boyutta değil"di.

İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisinin Ekim 1996'da gerçekleştirilen bir toplantısında, kulenin müzeye dönüştürülmesi ve Belediye'ye bağlı Kütüphane ve Müzeler Müdürlüğüne verilmesi kararı alındı. Meclisteki Cumhuriyet Halk Partisi grubu sözcüsü Özkal Yici, "kulenin siyasi bir kararla, içki servisi yapıldığı için müzeye dönüştürülmek istendiğini" öne sürdü. Kuleyi işleten şirket tarafından da, kulenin birinci ve ikinci katlarında belediyeye ait sergi mekânlarının bulunmasına karşın kendilerine o güne dek sergi düzenleme konusunda herhangi bir talep gelmediği belirtilerek "amaç müze değil, içkili restoranı kapatmak" ifadeleri kullanıldı. Beyoğlu Belediye Başkanı Kadir Topbaş, bu iddiaların doğru olmadığını ve bilirkişinin görüşü doğrultusunda "[kuleyi] risk etmeyerek mühürlediklerini" bildirdi. Turizm Bakanlığı Basın Müşaviri Mehmet Sabri Canbeyli, 23 Ekim 1996'da Cumhuriyet'te yayımlanan demecinde "[Galata Kulesi] belediyenin eline geçerse tekkeye dönüşür" ifadesini kullandı ve Bakanlığın resmî bir şekilde kuleyi Belediyeden isteyeceğini ifade etti.

Kulenin restore edilmesi ve müzeye dönüştürülmesi için 1996'da açılan 50 milyar liralık keşif bedeline sahip ihaleyi Pekerler İnşaat kazandı. Kulenin işletmesini sürdüren Ünal Kardeşler şirketinin kuleden tahliye edilmesi için Beyoğlu 3. Sulh Hukuk Mahkemesi'nde açılan ve ilk duruşması 17 Ekim 1996'da yapılan dava, ret kararıyla sonuçlandı. Aralık 1997'de ise Kültür Bakanı İstemihan Talay'ın imzasıyla İstanbul Büyükşehir Belediyesi, İstanbul Valiliği ve İstanbul 1. Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kuruluna gönderilen yazıda, müze açma yetkisinin yalnızca Bakanlıkta olduğu ve bu işlemin yalnızca Bakanlığın izniyle mümkün olduğu belirtilirken kulenin müze olarak kullanılmasının uygun görülmemesinden ötürü uygulamanın durdurulması talimatı verildi. 1998'de Belediye tarafından kulede kütüphane yapılması girişiminde bulunulsa da bu girişim Anıtlar Kurulu tarafından reddedildi.

İstanbul 1 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulundan çıkan 7 Mayıs 1999 tarihli izin kararı sonrasında, 1996'daki ihaleyi kazanan Peker İnşaat tarafından, Şirin Akıncı ile Doğan Kuban'ın danışmanlığında kulenin dış cephesindeki restorasyon çalışmaları başladı. Akıncı, fotoğraflara dayanarak kuledeki çatlakların 1965'teki restorasyon öncesinde de var olduğunu belirtmişti. Çalışmalar kapsamında çatlaklar kireç bazlı malzemeyle dolduruldu, yeni taşlar eklenerek yüzey dokusunda meydana gelen erimeler giderildi, dış cephedeki kirlilik temizlendi, balkon korkulukları temizlendi ve renksiz bir koruyucu malzeme ile kaplandı, kulenin kurşun kaplaması ile tepesindeki âlemin altın kaplaması yenilendi. Çalışmalarda, Haziran 2000 tarihli bir Hürriyet haberine göre 287, Eylül 2000 tarihli bir Hürriyet haberine göre ise 235 milyar lira harcandı. Haziran 2000'de tamamlanan çalışmalar sonrasında, İstanbul Büyükşehir Belediyesinin 50 Günde 100 Açılış kampanyası kapsamında 13 Kasım 2000'de, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ali Müfit Gürtuna ile Beyoğlu Belediye Başkanı Kadir Topbaş'ın da katılımıyla kule için bir açılış töreni gerçekleştirildi.

Restorasyon çalışmaları devam ettiği sırada, Mayıs 2000'de, kulenin yedinci ve sekizinci katlarındaki restoran ile gece kulübü, yangına karşı güvensiz olduğu gerekçesiyle Beyoğlu Belediyesi tarafından kapatılırken kulenin işletmecileri, bu iddiaların gerçeği yansıtmadığını ifade etti. İstanbul Büyükşehir Belediyesi İtfaiye Daire Başkanlığı, 24 Eylül 1997 ve 15 Mayıs 1998 tarihli raporlarında kuledeki yangın tehlikesine karşı önlemler alınmasını istemiş, İtfaiye Daire Başkanlığı Boğaziçi Bölgesi İtfaiye Müdürlüğünün 29 Ağustos 2000 tarihli raporunda ise bu iki raporda bahsedilen önlemlerin alınmadığı ifade edilmişti.

2000 yılında kulenin idaresinin Beyoğlu Belediyesine devredilmesi için İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından bir girişimde bulunuldu. Topbaş'ın danışmanı Abdurrahman Şen kulenin, araştırma merkezi, müze ve bilgilendirme merkezini içeren bir merkez olarak kullanılmasını planladıklarını, üst kısmının ise eklenecek dürbünlerle şehrin seyredilebileceği bir düzene sahip olmasını düşündüklerini belirtti. İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından, kulenin iç restorasyonu için 2000 yılında açılan ihale, 700 milyar lira karşılığında Pekerler İnşaat'a verildi. Ancak bu restorasyon için İstanbul Büyükşehir Belediyesinin İstanbul 1 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kuruluna sunduğu ve kulenin bir müzeye dönüştürülmesini öngören proje, müze kurma izni vermesi gereken Kültür Bakanlığı tarafından verilen bir iznin olmadığı gerekçesiyle Kurul tarafından reddedildi. Bunun ardından aynı yıl, sergi salonu, hediyelik eşya satış kısmı ve kafenin yer aldığı yeni bir proje hazırlanarak kurula sunuldu.

Kulenin işletmecisi Coşar Kardeşler, Mart 2002'de, Mayıs 2000'deki kapatılma işlemi sonrasında kulenin bir yıl kapalı kaldığını ve Belediye tarafından kendilerinin kuleden tahliye edilmesi için o güne kadar altı davanın açıldığını ifade etti. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Yapı İşleri Müdür Vekili Yunus Balta'nın Haziran 2000'deki kule ziyareti sonrasında öne sürdüğü kulenin üst katlardaki duvarlarının oyularak tuvaletler yapıldığı iddiasına karşılık kule işletmesinden gelen yanıtta, 1960'lardaki restorasyondan itibaren kulede tuvaletin olduğu ve boru patlaması ile fayans kırılmasından ötürü bunların değiştirildiği belirtildi. Kulenin en üst iki katının Türk kahvehanesi, diğer katların ise hediyelik eşya reyonları ve turistik amaçlı diğer unsurlarla düzenlenmesine yönelik Anıtlar Kuruluna yapılan başvuru, Şubat 2004'te Kurul tarafından onaylandı.

İçişleri Bakanlığının 6 Şubat 2006 tarih ve 57167 sayılı yazısı üzerine, 20 Şubat 2006'da alınan ve 28 Mart 2006 tarihli T.C. Resmî Gazete'de yayımlanan 2006/10172 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla Galata Kulesi ve Çevresi, "yenilenme alanı" olarak belirlendi. 24 Mayıs 2006 tarih ve 45693 sayılı İçişleri Bakanlığı yazısı üzerine, 7 Haziran 2006'da alınan ve 6 Temmuz 2006 tarihli T.C. Resmî Gazete'de yayımlanan 2006/10573 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla ise bu alanın, yenileme alanı çalışmaları kapsamında Beyoğlu Belediyesi tarafından kamulaştırılması kararlaştırıldı. Bu bölge, Beyoğlu'nun, 4720 sayı ve 7 Temmuz 1993 tarihli İstanbul 1 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu kararıyla kentsel sit alanı ilan edilen sınırlar içerisinde yer almasına karşın planlama alanı dışında bulunan yedi bölgeden birisiydi.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi dönemi​

İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile kulenin işletmecisi Kardeşler ailesi arasındaki kira sözleşmesinin Belediye tarafından yenilenmemesi sonrasında kulenin işletmesi, 16 Nisan 2013 itibarıyla, Belediyeye bağlı BELTUR'a devredildi. Önceki işletmeci tarafından yapılan açıklamada, her yıl temmuz ayında yenilenen kontratlarının Belediye tarafından gerekçe gösterilmeden tek taraflı olarak feshedildiği ve "kanunlar gereği belediyelerin kiraladıkları işletmelere bir ay önceden haber vermek suretiyle el koyabildiği" belirtilerek kuleden çıktıkları ifade edildi. Belediye tarafından kulenin en üst iki katında yapılan yenilemeler sonucunda sekizinci kat restoran, yedinci kat ise kafe olarak düzenlendi.

Dünya Miras Komitesinin 37. oturumu esnasında, 21 Haziran 2013'te alınan kararla Galata Kulesi, Türkiye'nin UNESCO Geçici Dünya Mirası listesindeki "Ceneviz Ticaret Yolu'nda Akdeniz'den Karadeniz'e Kadar Kale ve Surlu Yerleşimleri" adlı serideki mimari eserler arasında gösterildi.

Haziran 2014'te kulenin çevresindeki meydana BELTUR tarafından masa, sandalye ve şemsiyelerle birlikte bir çay bahçesi kuruldu. Kasım 2015'te burası, Taksim-Tünel nostaljik tramvayı tasarımına sahip bir kafeye dönüştürüldü.

2000'lerden itibaren İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından kurulan bir sistem ile geceleri aydınlatılan kulenin aydınlatma sistemi, Belediye ile Belediye'ye bağlı İstanbul Enerji'nin girişimi sonucunda, NA LightSyle'ın üstlendiği ve 2016'da tamamlanan çalışmalar kapsamında yenilendi.

Mülkiyetinin Vakıflar Genel Müdürlüğüne geçişi​

17 Nisan 2019 tarihli yazısıyla Vakıflar Genel Müdürlüğü, Vakıflar Yasası'nın 30. maddesine dayanarak kulenin mülkiyetinin, Kule-i Zemin Vakfı adına kendilerine devredilmesi yönünde bir başvuruda bulundu. Başvuru sonrasında kulenin mülkiyeti 13 Mayıs 2019 itibarıyla, Kule-i Zemin Vakfı adına Vakıflar Genel Müdürlüğüne geçti ve Belediye, kulede kiracı statüsünde kaldı. 27 Aralık 2019'da İstanbul Büyükşehir Belediyesi Hukuk Müşavirliği, bir kültür varlığı olan kulenin vakıf yoluyla meydana gelmediği ve vakfın bir kültür varlığı olmamasından ötürü ilgili kanunun 30. maddesindeki şartların karşılanmaması nedeniyle tapunun tekrar Belediyeye verilmesi için Vakıflar Genel Müdürlüğü aleyhine dava açtı. BELTUR adına düzenlenmiş kira sözleşmesi 31 Aralık 2019'da sona erdi.

Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy 18 Ocak 2020'de yaptığı duyuruyla, Galata Kulesi'ni de içeren "Beyoğlu Kültür Yolu" adlı turizm, kültür ve sanat projesi kapsamında kulenin etrafında kamulaştırma çalışmalarının yapılacağını ve kule çevresinde bir meydan oluşturulacağını bildirdi. İstanbul Büyükşehir Belediyesinin açtığı davaya bakan İstanbul 18. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 7 Şubat 2020 tarihli kararında, taşınamaz üzerine ihtiyati tedbir konulmasına hükmedildi. Belediye, mahkemenin belirlediği ₺100 bin teminat bedelini yatırsa da yüksek bulduğunu belirttiği bu bedele itiraz etti. 6 Nisan 2020'de, Vakıflar Genel Müdürlüğünün talebi doğrultusunda Beyoğlu Kaymakamlığı tarafından Belediyenin kuleden tahliyesine dair süreç başlatıldı. Bu durumun iptali için İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından açılan davaya bakan İstanbul 7. İdare Mahkemesi, 10 Nisan 2020'de yürütmeyi durdurma kararı verdi.

15 Mayıs 2020'deki basın toplantısında Vakıflar Genel Müdürü Burhan Ersoy, Galata Kulesi'nin Osmanlı dönemine ait ve Kule-i Zemin Vakfı üzerine olduğunu belirttiği tapu kaydını gösterdi. Ersoy, 1943 yılında bir kanuna dayanılarak, kime ait olduğunun belirsiz olması üzerine kulenin mülkiyetinin o dönem İstanbul Belediyesi üzerine kaydedildiğini ve günümüzde, 5737 sayılı kanunun 30. maddesine dayanılarak Vakıflar Genel Müdürlüğü adına kaydedilmesi gerektiğini belirtti. Necdet Sakaoğlu, Osman Nuri Ergin'in Mecelle-i Umur-ı Belediyye adlı eserine dayanarak kulenin mülkiyetinin hiçbir zaman bir vakfa ait olmadığını ve kuruluşunun ardından Altıncı Belediye Dairesine verildiğini ifade ederek yıkılan surların bulunduğu arazinin bir bölümünün o dönem Valide Sultan Vakfına verildiğini ve vakıf iddiasının bundan kaynaklanıyor olabileceğini belirtti. İstanbul 7. İdare Mahkemesi'ndeki davanın Vakıflar Genel Müdürlüğü lehinde sonuçlanmasının ardından, 16 Mayıs itibarıyla kulenin mülkiyeti Kule-i Zemin Vakfı adına İstanbul Vakıflar 1. Bölge Müdürlüğüne geçti.

2020'deki restorasyon ile müze ve sergi mekânına dönüşümü​

İstanbul 2 Numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğünün 4 Haziran 2020 tarihli kararında "Galata Kulesi'ne ilişkin proje çizimine yönelik muhdeslerden arındırılması ve raspa yapılması talebinin uygun olduğuna, uygulamanın İstanbul Bölge Müdürlüğü denetiminde yapılmasına karar verildi" ifadesi yer almaktaydı. Vakıflar Genel Müdürlüğü, 21 Mayıs 2020 ve 8 Haziran 2020 tarihli yazılarla İstanbul Büyükşehir Belediyesinden talep ettiği bu projelerin kendilerine ulaştırılmaması sonrasında, 22 Haziran 2020'de, "Galata Kulesi Rölöve, Restitüsyon, Restorasyon ve Mühendislik Projelerinin Hazırlanması, Restorasyon ve Müzeleştirme Uygulama İşi" başlıklı bir ihaleye çıktı. İhaleyi kazanan ES Yapı, 30 Haziran 2020 itibarıyla çalışmalara başladı. Kültür ve Turizm Bakanı Ersoy, Haziran ayında yaptığı açıklamasında kulenin 15 Eylül'de açılacağını ifade etse de, 6 Temmuz 2020'de, ebabil kuşlarının kulede yavrulamalarından ötürü kuşların göç mevsimine kadar kulenin dışındaki çalışmalara ara verildiğini bildirdi. Vakıflar Genel Müdürlüğü de aynı gün, Bakan Ersoy'un talimatı doğrultusunda, ebabil kuşlarının kuledeki yavrulama döngüsünün devam etmesinden ötürü kulenin dışındaki iskelenin kaldırılarak dış cephedeki restorasyonun durdurulduğunu ve çalışmalara sonbaharda devam edileceğini açıkladı.

12 Ağustos 2020'de, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür Varlıkları Daire Başkanı Mahir Polat'ın Twitter hesabından yayımladığı ve restorasyon çalışmaları kapsamında kulenin duvarlarının iç kısmına hilti ile yapılan müdahaleyi gösteren video, sosyal medyada tepkilere yol açtı. Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Ahmet Misbah Demircan, görüntüler için "[...] bazı uygulamalar, Bakanlığımızın ilgili birimlerini de rahatsız etmiştir" ifadelerini kullanırken çalışmaları gerçekleştiren şirketle temas kurularak "gereken işlemlerin yapılmasına başlandığı"nı belirtti. İstanbul 2 Numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu Müdürlüğü aynı gün, "uygulamaların, Vakıflar denetiminde yapılmasının sağlanması ve iş makinası ile değil, elle yapılması hususunda dikkat edilmesinin İstanbul Vakıflar 1. Bölge Müdürlüğüne hatırlatılması" konusunda bir yazı gönderdi. Kültür ve Turizm Bakanı Ersoy, yıkılan kısımların yapıya sonradan eklenen yerler olduğunu ve "kullanılan yöntemler konusunda ise ilgili firmaya gerekli yaptırım uygulanacağı"nı ifade etti. Aynı gün, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür Varlıkları Daire Başkanlığı tarafından İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı ile İstanbul 2 Numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kuruluna, "restorasyon için Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından onaylı restorasyon projesi gerektiği" de belirtilerek "taşınamaz kültür varlığına inşaî ve fizikî müdahalede bulunulamayacağı" gerekçesiyle suç duyurusunda bulunuldu. Belediye ekiplerince kulede yapılan incelemede ise yıkılan bu kısmın tekrar örüldüğü belirlendi. 13 Ağustos'ta gerçekleştirilen İstanbul 2 Numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu toplantısında, restorasyon projesinin uygun olduğuna karar verilerek proje onaylandı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının İstanbul 2 Numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kuruluna gönderilen 20 Ağustos tarihli yazısıyla, 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu'na aykırı faaliyetler olduğuna ilişkin basında yer alan haberler ile yapılan suç duyuruları kapsamında bir soruşturma başlatıldı. Yazıda, projenin onay belgesi ile çalışmaları gerçekleştiren kişi ya da kurum bilgileri talep edilmekteydi.

İstanbul'un Kurtuluşu'nun yıldönümü olan 6 Ekim 2020'de kule, Mehmet Nuri Ersoy, İstanbul Valisi Ali Yerlikaya ve Beyoğlu Belediye Başkanı Haydar Ali Yıldız'ın katıldığı ve Zeynep Bastık ile Uninvited Jazz Band'in bir konser verdiği, video mapping ve lazer ışık gösterisi eşliğinde gerçekleştirilen törenle tekrar hizmete girdi. Bu düzenlemelerle birlikte en üst iki kattaki kafe ve restoranın yanı sıra kuleye sonradan eklenen tüm unsurlar kaldırılarak kule, bir sergi merkezi ve müze olarak düzenlenmişti.

Çalışmalar kapsamında, kulenin dışında yer alan meydana, T2 (Taksim - Tünel) Nostaljik Tramvay Hattı tasarımına sahip bir bilet gişesi konuldu.Zemin katı, bilet kontrol ve güvenlik noktası ile altıncı kata kadar ulaşan asansörün girişi için ayrıldı. Birinci kat, müze mağazası hâline getirildi. İkinci kat, Hezârfen Ahmed Çelebi'nin Galata Kulesi'nden süzülüşünün bir animasyonunun gösterildiği bir ekranla birlikte simülasyon alanı olarak düzenlendi ve bununla birlikte kulenin gözlemevi olarak kullanıldığı dönemini konu alan bir sergi alanı da yer aldı. Üçüncü kat Kurtuluş Savaşı'na ait fotoğrafların, dördüncü kat Galata Kulesi ile surlarına ait bilgi ve eserlerin, beşinci kat Galata Kulesi ve İstanbul ile ilgili eserlerin sergilendiği kalıcı sergi alanları olarak yenilendi. Geçiş alanı olarak kullanılan altıncı katın ardından ulaşılan ve geçici sergi alanı olan yedinci kata, İstanbul'un bir bölümünü gösteren bir maket ile pencere önlerine konumlanan seyir dürbünleri konuldu.Seyir terası olarak düzenlenen sekizinci kata ise birkaç bank yerleştirildi.

Restorasyon esnasında, 1960'lardaki çalışmalar ve sonrasında iç kısma eklenen tüm unsurlar ve dekorasyonlar kaldırıldı.Duvarlardaki, 1960'lardaki restorasyon kapsamında doldurulmuş beton malzemeler sökülerek duvarların güçlendirilmesinde Horasan harcı kullanıldı. Bakan Ersoy, çalışmalar kapsamında "bin ton betonu söküp tam bin kamyonet dolusu ağırlığı da çıkardıkları"nı ifade etti. Sekizinci katın tavanında çatıya asılı avize kaldırıldı ve beton tavan, alçı kullanılarak düzeltildi. Konik çatının iç kısmındaki çeperini çevreleyecek bir biçimde, İstanbul'un Osmanlı kontrolüne girmesi sonrasındaki hâlini gösteren bir gravür konuldu. Katların zeminleri ahşap parkelerle kaplanırken sekizinci katın zemininin ortasına mermer bir desen yerleştirildi.İlk dört katı birbirine bağlayan taş merdivenler epoksi kaplı ahşapla kaplandı. Son üç katta yer alan merdivenler ise çelik aksamlar kullanılarak yenilendi. Yangın önlemleri kapsamında binanın elektrik ve aydınlatma sistemleri yeniden yapılırken önceki sistemlere ait bileşenler sökülerek İstanbul Büyükşehir Belediyesi bünyesindeki İstanbul Enerji'ye iade edilmişti. Kulenin asansör kabinlerinde video duvar tekniği uygulanarak duvarlar ile tavanlarına, kuleden çekilen videolar gösterilmesine olanak sağlayan ekranlar konuldu. Asansörün zemin katındaki girişinin üzerinde yer alan kabartma kaldırıldı. Pencereler yenilendi, sergi ve müze katlarına sergileme üniteleri eklendi. Seyir terasındaki taşlar onarıldı ve korkuluklar yenilendi, girişteki mermer kitâbenin konservasyonu yapıldı.

galata-kulesi_fa0eda0e219113cf.jpg




 
Üst Alt