Gül ile hasbihal | Senai DEMİRCİ

ceylannur

Yeni Üyemiz
5180_92983382637_89361212637_2147924_1459645_n.jpg



Sen ey gül,
Ben seni buldum,
Ben sana vardım,
Ben sende durdum.
Ne çare,
Bulduğum yâr aradığım değildir,
Vardığım yöre kalınası değildir,
Durduğum yer kalası değildir.
Yine de vefalısın, bilirim.
O yüzden kanımı akıtırsın,
O yüzden solarak sokulursun koynuma,
Canımı acıtırsın tâ ki,
Bulduğuma razı olmayayım,
Vuslatına kanmayayım.
Şairin “Gül, ey saf çelişki!” dediği diken değsin yüreğime.
Leylâ’dan geçeyim, Ferhat’leyin benlik dağını deleyim,
Ta tahammülü kuşanıp, el açıp Ötelerin Sahibi’ni dileyeyim.
Tâ yalanı, solanı, eskiyeni yakayım,
Gül, kül olsun.
Tâ perde perde açılsın gül yaprakları,
Ölümüm düğünüm olsun.

Ve sen ey gül,
Güllerin solduğu bu yerde,
Ellerin düştüğü bu yerde,
Gözlerin kapandığı bu yerde,
Canların kanadığı bu yerde,
Sen ve ben,
Neden birbirimize bakarız?
Neden bunca senâ, bunca sevda?
Neden?

Ben sende kalamam ey gül.
Sen de bana kalmazsın.

Sen ey gül,
Yalan yanlış aşkların ülkesi.
Yitik sevdaların yöresi.
Buruk buluşmalar köşesi.
Aşkın ve şiirin yakıcı gölgesi
Sen bende kalmazsın.
Ben sana kanamam.

Seni senâ ettiğim yeter artık ey gül!
Söylediklerim şairce değildir gerçi,
Seni senâ etmenin bedeli sözün parçalanmışlığıdır.
Nice gül yaralı şiirlere değmiştir dudağım.
Gül yüzlülerin dergâhında gülücüksüz bırakılmıştır.
Gülü yazmış, güleyazmamıştır.
Gülü bilmiş, gülebilmiş değildir.
Ağlamış, lâkin gözyaşı gül yüzlere değmemiştir.
Gül muştusu beklemiş ve halâ beklemektedir.
Şimdi sen ey gül,
Geri ver emdiğin gözyşlarımı,
Gözüme dönsün yeniden kana buladığın çiğ taneleri,
Tâ ki “Adımları parıltılı, alınları bembeyaz,
Dağılsın evrene gülün mestaneleri.”

Sen ey gül,
Sen Muhammed kokulu gül.
Sen ey gül kokulu Muhammed! (asm)
“Sen ki en büyük Gül’sün, en çok gülü seversin
Söyle bahçıvanına, bir gül de bana versin.”

Sen ey gül,
“Sen ey bahar elçisi, sen ey kutlu güldeste
Senin için cansızlar bile canından geçer.”
Değil mi ki Hafız Senin hatırına mahfuzdur ebediyen,
Fuzûli sözleri, Senin adına fuzûliyattan arındı.
Şiraz’ın rüzgârında, Medine’nin göğünde,
İstanbul’un yüreğinde,
Senin kokundur yâremizi sağaltan,
Senin kokun Yâr’in vechine yüzümüzü çeviren.

Sen ey gül,
Umarım ki yüzüm yüzüne değer.
Duyarım ki, yüzün yüzüme güler.
Ve bilirim ki,
“Gölgeler şehrinde gül,
Kimseler kalmayacak.
Öteler şehrinde gül,
Bir daha solmayacak.”

Solmayacak gül,
Ve Nur’dan yaprakları olacak.

Senai DEMİRCİ
 
Üst Alt