Hıristiyanlar Gök Tanrı’Yı Sahiplenip, Nasıl Türklerin Elinden Aldı?

TÜRKOĞLU

Aktif Üyemiz
Belki de Batının Türkleri tarih boyunca baskı altına almaya ve özünü unutturmaya çalışmasının temel nedeni buydu. Bizi eski inancımızdan uzaklaştırarak, kendi yaptıklarını sonsuza dek hasıraltı edebilmek!

İmparator Kostantin’in İhaneti


Roma’nın dünkü kolonisi, yıldan yıla görülmemiş bir güce kavuştu; Kıpçaklar sayesinde, hızla mamur bir ülke haline geldi. Türklerle ittifak, onu kazançlı çıkardı. Grekler, kendi şartlarını Mısır’a, Filistin’e, Suriye’ye ve bizzat Roma’ya dikte ettirdiler. Fakat bunlar Konstantin’e artık az geliyordu.

Konstantin325 yılında Konstantin, İznik şehrinde bütün Hıristiyan din adamlarını topladı. Bu, İznik ismiyle bilinen ilk ruhaniler toplantısı (Ekümenik konsül) idi.[/krsol] Konsül, tek bir hedef gözetmekteydi. Bunu saklamadılar bile. İmparator, Konsül’e Hıristiyanlığın kilisesini kurmayı emretti; fakat bu kilise, artık Türk modeline göre değil, Grek modeline göre olacaktı. Uzun yıllar zihninde taşıdığı, uğruna her yola başvurduğu, işte buydu.

Grek kilisesinde Tengri ve Hristos, Konstantin’in fikrine göre, tek bir şahsiyet, daha doğrusu tek tanrı halini aldılar. Grekler, böylece, Tengri adını kullanarak, ilahi gücü ele geçirmeye karar vermişlerdi. Bunun için onlara İznik konsülü ve kendi kiliseleri gerekliydi.

Fakat Tengri’yi kendi kiliselerine kapatıp, Türklerin dualarına, ayinlerine, törenlerine, mabetlerine saldırdılar. Onların ruhi, manevi kültürlerinin hepsine. Türklerin yüzyıllar içinde biriktirdikleri, şimdi Bizans’a, onun kilisesine geçiyordu. Bu, Türk milletine karşı işlenmiş bir suç değil midir? Böyle itina ile sakladıkları, bu değil midir?

İznik konsülünde hiç kimse, imparator Konstantin’in emrettiği şeyi anlamadı bile. Anladıkları zaman ise, öfkelendiler. Tanrı ile insanı birleştirmek, düşünülemeyecek kadar büyük bir saçmalıktı. Bu bir hakaretti.

Tengri’yi ilk olarak Mısırlı Piskopos Ariy müdafaaya kalktı. O, Tanrı’yla insanı aynileştirmenin imkansız olduğunu söyledi. Çünkü, Tanrı ruh, insan ise cisim, yani Tanrı’nın eseridir; o, ancak Tanrı’nın iradesi üzerine doğar ve ölür. Ariy, çok tahsilli bir adamdı. O, güvenle inandırdı. Onu, Ermeni, Arnavut, Suriye ve diğer ülkelerin kiliselerinin piskoposları selamladılar. Onlardan hiç biri, tabii ki, Hristo’yu inkar etmiyorlardı; fakat hiç biri Tanrı ile onu aynileştirmediler. Gök (Tanrı)’ün cezasından korktular.

İhtilaf hüzünlü bitti. İmparator Konstantin, kendisine muhalefet edilmesine müsaade etmeyeceğini söyleyerek, anlaşmazlığı kaba bir biçimde kesiverdi.
Fakat, muhalif piskoposlar fikirlerini değiştirmediler. Onlar, Konstantin’in emrine boyun eğmediler ve Tengri’yi Hristo’ya eş tutmadılar. Diğer bir deyişle, Derbent’te Türk din adamlarının kendilerine öğrettikleri temiz dini muhafaza ettiler.

Ermenistan, Kafkas Arnavutluğu, İveriya (Gürcistan), Suriye, Mısır, Habeşistan’ın Hıristiyan kiliselerinde, Tengri, gerçek Tanrı olarak kaldı. Sadece O’na dua ettiler. O’nun suretinin benzeri, ikonlar üzerinde tasvir olundu. O’na mabetler tahsis ettiler.

Şaşırtıcı olan şu: Türk hanları, İznik konsülünün farkına varmadılar; onlar sanki başka bir dünyada yaşıyorlardı. “Tanrı’dan başka tanrı yoktur” düşüncesiyle yaşıyorlardı.

Grekler bu defa da kurtuldular. Kendilerini tekrar aklamak için, Hristo’nun öğrencilerinin notlarını bulduklarını ilan ederek, Yeni Öğüt’ü [Ahd-i Cedid’i] Hristo’nun fiilleri ve soy ağacı ile ilgili kitabı uydurdular. Onların yalanı bitmiyordu.

Anılar nasıl bulunabilir? Nerede? Hristo adıysa, ancak II. yüzyılda ortaya çıktı. (Greklerin kendi ağızlarından ortaya çıktı!)

Türkler, bu gibi durumlarda, “Göğe tükürürsen, kendi yüzüne düşer” diyorlar.

Bununla birlikte, Yeni Öğüt’ü [Ahd-i Cedid’i] uyduranlar, kendilerini çok zahmete sokmadılar. Grek redaktörler, Geser (Tengri’nin oğlu)’le ilgili olduğunu bile bile, onun kahramanca davranışlarının bir bölümünü, Hristo’ya mal ettiler; bazı şeyleri ise, açıkça, Buda’nın hikayesinden aldılar.

Dinden çok uzak bu tür politikacılarla, böyle insanlarla Hıristiyanlığın ana kitabı oluştu; bu tür politikacılar, ona daha sonra birçok kere yeniden yazdılar. Bunun gerçek dinle hiçbir ilişkisi yoktu.

Konstantin, tam bir politikacı idi; o, her şeyden haberdar olduğunu, kendi kilisesini kurmak için elverişli bir an seçmek suretiyle, ne yaptığını çok iyi biliyordu. O sırada, Kıpçakların Alanlarla ilişkileri aniden ve köklü bir biçimde gerginleşmişti; Grek yenilikleriyle o kadar da ilgilenmediler.

Murad Adji
Çeviri Prof. Dr.Fahri UNAN
Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü
Kaynak: KIPÇAKLAR – Türklerin ve Büyük Bozkırın Eski Tarihi
 
Moderatör tarafında düzenlendi:
Üst Alt