Hüdhüd'ün Gözleri!

Muhtazaf

Yardımcı Yönetici (Şair|Yazar)
Yönetici
Büyük filozof ve sufî Şihabeddin Sühreverdî'nin anlattığı bir Hüdhüd hikayesi vardır.
Hikayeye göre Hüdhüd'ün yolu bir gece baykuşların yurduna düşer. Malum, baykuşlar gündüz görmekte çok zorlanırlar. Oysa Hüdhüd'ün gözleri keskindir. Baykuşlar, kendileriyle gece boyunca sohbet eden bu kuşun bilgeliğine hayran kalırlar.
Gün ağardığında Hüdhüd, yola çıkmak için izin ister. Baykuşlar buna çok şaşırırlar. Derler ki: 'Gerçekten biz seni akıllı, bilgili, yetkin bir kuş sanmıştık. Oysa sen şaşkının tekiymişsin. Sabahın karanlığında yola çıkılır mı? Bilmez misin ki geceler çalışmak, gündüzler ise uyumak için vardır.'
Hüdhüd 'yanılıyorsunuz' der, 'geceleri uyumak, gündüzleri çalışmak içindir.' Baykuşlar itiraz eder: 'Deli misin? Gündüzün karanlığının nedeni olan güneş tepedeyken ve her yeri zifirî karanlık kaplamışken nasıl görebilir ve uçabilirsin?' Hüdhüd yine kendini savunur: 'Işığın kaynağı güneştir. Bütün varlıklar onun ışığıyla aydınlanır. Siz, herkesin size benzediğini sanıyorsunuz. Oysa sizden başka herkes sabahları görür.'
Bunun üzerine baykuşlar hiddetlenir. İddiasından vazgeçmezse Hüdhüd'ün gözlerini kör edeceklerini ve ona gündüzün ne kadar karanlık olduğunu göstereceklerini söyleyerek saldırmaya başlarlar. Hüdhüd sadece gözlerinden değil canından da olacağını anlayıp 'haklısınız' der; 'ben yanılmışım. Güneş doğup da her yeri kapkaranlık ettiğinde uyumak, gecenin aydınlığı her yana yayıldığında da çalışmak gerekir.'
'Gerçek-hakikat ayrımı'na ve 'hakikatin ifşası'na dair yazılmış en güzel öykülerden biridir Hüdhüd ile baykuşların hikâyesi.
Ancak benim bu güzel hikâyede 'hakikati sadece kendi gerçeklerinden ibaret sanan' baykuşların karşısında 'tornistan eden' Hüdhüd ile sorunlarım vardır. Her ne kadar Sühreverdî -sufiyane bir bakışla- meseleyi 'hakikat faş edilmediğinde de hakikat oluşundan bir şey kaybetmez' ilkesine yaslamış olsa da bu tornistanı hiç mi hiç yakıştıramam Hüdhüd'e.
Eleştirinin pek çok tanımı vardır elbet. Benim kişisel tanımım 'sorun-eksik-hata olarak gördüğüm her neyse onu dümdüz ve sonuçlarını hesaba katmadan söyleyebilmek'tir.
'Sonuçlarını hesaba katmadan' lafzıyla kastettiğim şudur: Ajandan olmayacak arkadaş. Eleştiriyi, basit gündelik ilişkilerin yedeğine almayacaksın. Dünyalık korkusu ya da beklentisi eleştirini şekillendirmeyecek.
Buna ek olarak ben, aynı zamanda 'içerden eleştiri'nin kıymetine sonuna kadar inanmış bir adamımdır. Mevzii terk etmeden, ısrar ve inatla 'kurşunu o yöne doğru atıyorsunuz, ama düşman orada değil' diyebilmektir 'içerden eleştiri.'
Elbette ben ya da bir başkası bunu böylece yaptığında 'kendi gerçeklerini yegane hakikat sayan' baykuşlar karşımıza dikilir ve gözlerimizi kör etmekle tehdit ederler bizi. Ne gam. Gözü veren Allah'tır; alacak ve/veya koruyacak olan da odur.
Şimdi memleketin önünde bir 'imkanlar koridoru' açılmışken eleştiri hakkımı kullanmayacağım da ne zaman kullanacağım? Aklımın erdiğini, gözümün gördüğünü şimdi söylemeyeceğim de ne zaman söyleyeceğim? Zaten -Allah sayılarını artırsın- yeni Türkiye'nin alkış tutanı çok? Ben 'mahallenizin çocuğu' olarak 'bi dakika yahu. Bu yeni Türkiye dediğimiz şeyin istikameti hakkında endişelerim var. Onları dile getirebilir miyim?' dediğimde gözlerimle alıp veremediğiniz nedir?
Mesela 'en kolayı eleştirmek' diyorsun. Gerçekten bilmiyor olabilir misin bizim mahallede eleştirmenin 'kelleyi koltuğa almak' olduğunu?
Mesela 'her şeyi bir tek sen biliyorsun' diyorsun. Her şeyi elbette bilmiyorum; lakin bildiğimi savunmakla mükellef olduğumu biliyorum ve yetiyor.
Mesela 'bu işler böyle başlar, ardından mahalleni satar gidersin' diyorsun. 'Mahallemi satmak için elime geçen fırsatların onda biri senin eline geçseydi' deyip susuyorum.
Mesela 'durum senin zannettiğin gibi değil, misal AK Parti gençliği acayip donanımlı, ultra bilgili' falan diyorsun. Bu gerçekten böyleyse buna deli gibi sevineceğimi de bil lütfen. Mesela Roboski'de, Gezi'de, Soma'da, Suriye'de, Mısır'da 'bağımsız tavır geliştirebilen ve böylelikle teşkilatını zorlayabilen bir gençlik' vardı da ben bunu görmediysem senden özür dileyeceğimi de bil. Aliya ile Kafka'yı, Elmalılı tefsiriyle Canetti'yi yan yana okuyup, okuduklarını yeni Türkiye'nin birikimine katmaya hevesli bir gençlik var da ben görmediysem son derece mahcup olacağımı bil lütfen.
Özetle söyleyeyim: Korkma kuzum. Belki 'faiz lobisi diskuru' çekemem, fakat aslında senden yana olan benim.
Ne diyordu Deleuze: 'Hacı abi haklısın. Ben elbette Hüdhüd değilim. Ancak bu mahallenin kuşlarından biri olduğum konusunda endişe edersen külahları değişiriz.'

İsmail Kılıçarslan

 

MURATS44

Özel Üye
Çok güzel bir hikaye. Değişikti. Hikayenin bakış açısıda insanlar gibi. Emeğinize sağlık üstad. İnce düşüncelerle hazırlanmış bir yazıydı. Elinize sağlık.
 
Üst Alt