Hz. Hud Aleyhisselâm'ın yaradılışı ve hayatı

BULUT

Aktif Üyemiz
Yönetici
Hz. Hud Aleyhisselâm'ın yaradılışı ve hayatı
Hz. Hud Aleyhisselâm'ın yaradılışı ve hayatı
Hûd -aleyhisselâm-, Sâm’ın torunlarındandır. Âd kavmine Peygamber olarak gönderilmiştir.

HUD NE DEMEK?

Hûd; “hevâdet” kökünden olup yumuşaklık, sâkinlik, sulh ve sükûnete vesîle olması ümid edilen mâ*nâsına gelir. Hûd’un -aleyhisselâm- diğer ismi Âbir, lakabı ise Nebiyyullâh’tır.

Hazret-i Hûd -aleyhisselâm-, Ahkâf diyârında doğup yetişti. Âd kavmi içinde soyu şerefli bir kişiydi. Peygamberlikten önce ticâretle uğraşırdı. Orta boylu, esmer tenli, gür saçlı, güzel yüzlü idi. Âdem’e -aleyhisselâm- benzerdi. Zâhid, müttakî ve ibâdete düşkün idi. Cömert ve şefkatli idi; yoksullara bol bol sadaka verirdi.
NOT
Kur’ân-ı Kerîm’de A’râf, Hûd, Mü’minûn, Şuarâ, Fussilet, Ahkâf, Zâriyât, Kamer, Hâkka ve Fecr sûrelerinde, Âd kavminden bahsedilmektedir. Âd kavmi, yirmi üç kabîleden meydana gelen bir Arap kavmidir. Kavme ismi verilmiş bulunan Âd, Hazret-i Nûh’un torunlarındandır. Zamanları, tahmînen Hazret-i Nûh’tan sekizyüz sene sonradır.


Helâk oluşları bütün in*sanlığa ibret olan Âd kavminin yaşadığı Ahkâf diyârı, Yemen, Aden ve Ummân arasın*dadır. Âd kavmi Arabu’l-âribe denilen, Arabistan yarımadasına ilk yerleşen kavimlerdendir. Verimli toprakları olan bu kavim; otu, suyu, ve çeşitli nîmetleri bol, bağlık-bahçe*lik bir yerdi. Yerin üzerinde gürül gürül akan ırmakları, bağları, bahçeleri, sürü sürü davarları; yer altında da, muhtelif su depoları ve köşkleri vardı. Hattâ Ahkâf mıntıkası, “İrem” adıyla tanınmıştır. Meşhûr “İrem Bağları” tâ*biri oradan gelmektedir.

Bu kavmin insanları güçlü-kuvvetli, cüsseli, uzun boylu ve uzun ömürlü idi. Âd kavmi, kayaları yontarak evler yapar, gösterişli binâlar inşâ ederlerdi. Bunların içinde bağlar-bahçeler ve güzel havuzlar bulunurdu. Her yer göz kamaştı*rıcı güzelliklerle doluydu.

NÛH TÛFÂNI’NDAN SONRA İLK PUTPEREST KAVİM

Âd kavmi, Nûh Tûfânı’ndan sonra putperestliğe dönen ilk kavimdir. Bu kavim, zamanla dünyâ nîmetlerine gark olmaları sebebiyle Allâh’tan gâfil kaldılar, fitne ve fesâd ile dinlerinden uzaklaştılar. Nûh Tûfânı’nın dehşet ve hikmetini düşünmeyip iyice dünyâya daldılar. Gelen nîmetlerin çokluğuna bakarak aldandılar. Kibre kapıldılar, böbürlendiler. Allâh Teâlâ onlar hakkında şöyle buyurur:

“Âd kavmine gelince, yeryüzünde haksız yere büyüklük tasladılar ve: «Bizden daha kuvvetli kim var?» dediler. Onlar, kendilerini yaratan Allâh’ın, onlardan daha kuvvetli olduğunu görmediler mi? Onlar, bizim âyetlerimizi inkâr ediyorlardı.” (Fussilet, 15)

Onlar, ilâhî istikâmetten o kadar ayrıldılar ki, Samed, Samûd, Sadâ ve Hebâ adlı putlar edindiler ve onlara tapmağa başladılar. Zâlim ve gaddar oldular. Güçsüzleri, kimsesizleri eziyorlardı. Zavallı kimseleri, yüksek binâların üstüne çıkartır, oradan aşağıya atarlardı. Sonra onun parçalanmış manzarasını seyrederler ve bundan zevk alırlardı. Yâni kalbleri, bu kadar katılaşmıştı. Zulüm, akıl almaz derecede artmıştı. Zayıf kabîlelere baskınlar yapıp mallarını yağmalarlardı. Lüks ve gösterişte de çok aşırı gitmiş*lerdi. Nûh Tûfânı’ndan sonra ilk helâk edilen kavim, Hûd -aleyhisselâm-’ın bu Âd kavmi oldu.

Ancak Hazret-i Hûd’un (a.s.), bu kavimle yalnız soy itibâriyle alâ*kası vardı. Yaşayış tarzı olarak ise, onlarla hiçbir alâkası yoktu. O, temiz ve soylu bir âilenin oğlu idi.

ÂD KAVMİNİN HÛD ALEYHİSSELÂM’A İSYAN ETMESİ

Âd kavminin azgınlık ve isyanda çok aşırı gitmeleri ve taşkınlıklarını gün geç*tikçe artırmaları üzerine Cenâb-ı Hak, Hazret-i Hûd’a (a.s.) şöyle vahyetti:

“Ey Hûd! Kavmin arasından seni seçtim. Onlara git; kendilerinden korkma! Ben onlara senin için mûcizeler göstereceğim…”

Hûd (a.s.), vahiyden sonra kavminin toplandığı yere gitti. Melikleri Halcân, altından bir taht üzerine oturmuş idi. Hazret-i Hûd (a.s.), gür sesi ile söze başladı:

“–Ey kavmim! İbâdet edilecek yalnız Allâh’tır. O’na şirk koşmayın! Düşünün ki Nûh kavmi, bu yüzden helâk oldu!”

Âyet-i kerîmede, Hûd’un (a.s.) bu tebliği şöyle bildirilmektedir:
AYET-İ KERiME

وَيَا قَوْمِ اسْتَغْفِرُوا رَبَّكُمْ ثُمَّ تُوبُوا إِلَيْهِ يُرْسِلِ السَّمَاءَ عَلَيْكُمْ مِدْرَارًا وَيَزِدْكُمْ قُوَّةً إِلَى قُوَّتِكُمْ وَلاَ تَتَوَلَّوْا مُجْرِمِينَ

“Ey kavmim! Rabbinizden mağfiret dileyin! Sonra da O’na tevbe edin ki, üzerinize bol bol yağmur göndersin ve kuvvetinize kuvvet katsın! Günah işleyerek (Allâh’tan) yüz çevirmeyin!” (Hûd, 52)


Halcân sinirlendi:

“–Ey Hûd! Yazıklar olsun! Biz bu kadar güçlü ve kalabalık kimseler olduğu*muz hâlde, sen bize gâlip geleceğini mi zannediyorsun? Bilmez misin ki sen, sadece bir kişisin! Hem bilmez misin ki, bizim hergün bin tane çocuğumuz dünyâya ge*lir!” dedi.

Velhâsıl Halcân ve Âd kavmi, evlâd ve mala mağrûr olarak Hûd’u (a.s.) küçük gördüler ve îmân etmediler. Bu hâdise, âyet-i kerîmelerde şöyle zikredilir:

AYET-İ KERiME
وَإِلَى عَادٍ أَخَاهُمْ هُوداً قَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللهَ مَا لَكُمْ مِنْ إِلَـهٍ غَيْرُهُ أَفَلاَ تَتَّقُونَ. قَالَ الْمََلأُ الَّذِينَ كَفَرُوا مِن قَوْمِهِ إِنَّا لَنَرَاكَ فِي سَفَاهَةٍ وِإِنَّا لَنَظُنُّكَ مِنَ الْكَاذِبِينَ. قَالَ يَا قَوْمِ لَيْسَ بِي سَفَاهَةٌ وَلَكِنِّي رَسُولٌ مِنْ رَبِّ الْعَالَمِينَ

“Âd kavmine de kardeşleri Hûd’u (gönderdik). O dedi ki: «Ey kavmim! Allâh’a kulluk edin; sizin O’ndan başka ilâhınız yoktur. Hâlâ sakınmayacak mısı*nız?»


Kavminden ileri gelen kâfirler dediler ki: «Biz seni kesinlikle bir beyinsizlik içinde görüyoruz ve gerçekten seni yalancılardan sanıyoruz!» (Hûd:) «Ey kavmim! dedi: Ben beyinsiz değilim; fakat ben âlemlerin Rabbinin gönderdiği bir elçiyim!»” (el-A’râf, 65-67)

Kavminin Hz. Hûd’a (a.s.) olan îtiraz ve inkârları Hûd Sûresi’nde şöyle bildirilir:
AYET-İ KERiME

قَالُوا يَا هُودُ مَا جِئْتَنَا بِبَيِّنَةٍ وَمَا نَحْنُ بِتَارِكِي آلِهَتِنَا عَنْ قَوْلِكَ وَمَا نَحْنُ لَكَ بِمُؤْمِنِينَ. إِنْ نَقُولُ إِلاَّ اعْتَرَاكَ بَعْضُ آلِهَتِنَا بِسُوَءٍ قَالَ إِنِّي أُشْهِدُ اللهَ وَاشْهَدُوا أَنِّي بَرِيءٌ مِمَّا تُشْرِكُونَ

“Dediler ki: «Ey Hûd! Sen bize açık bir mûcize getirmedin; biz, senin sö*zünle tanrılarımızı bırakacak değiliz ve biz sana îmân edecek de değiliz! Biz, “Tanrılarımızdan biri seni fenâ çarpmış!” demekten başka bir söz söy*lemeyiz!»” (Hûd, 53-54)
 

BULUT

Aktif Üyemiz
Yönetici
ad kavminin özellikleri

Kur’ân-ı Kerîm’de A’râf, Hûd, Mü’minûn, Şuarâ, Fussilet, Ahkâf, Zâriyât, Kamer, Hâkka ve Fecr sûrelerinde, Âd kavminden bahsedilmektedir. Âd kavmi, yirmi üç kabîleden meydana gelen bir Arap kavmidir. Kavme ismi verilmiş bulunan Âd, Hazret-i Nûh’un torunlarındandır. Zamanları, tahmînen Hazret-i Nûh’tan sekizyüz sene sonradır.

Helâk oluşları bütün in*sanlığa ibret olan Âd kavminin yaşadığı Ahkâf diyârı, Yemen, Aden ve Ummân arasın*dadır. Âd kavmi Arabu’l-âribe denilen, Arabistan yarımadasına ilk yerleşen kavimlerdendir. Verimli toprakları olan bu kavim; otu, suyu, ve çeşitli nîmetleri bol, bağlık-bahçe*lik bir yerdi. Yerin üzerinde gürül gürül akan ırmakları, bağları, bahçeleri, sürü sürü davarları; yer altında da, muhtelif su depoları ve köşkleri vardı. Hattâ Ahkâf mıntıkası, “İrem” adıyla tanınmıştır. Meşhûr “İrem Bağları” tâ*biri oradan gelmektedir.

Bu kavmin insanları güçlü-kuvvetli, cüsseli, uzun boylu ve uzun ömürlü idi. Âd kavmi, kayaları yontarak evler yapar, gösterişli binâlar inşâ ederlerdi. Bunların içinde bağlar-bahçeler ve güzel havuzlar bulunurdu. Her yer göz kamaştı*rıcı güzelliklerle doluydu.

NÛH TÛFÂNI’NDAN SONRA İLK PUTPEREST KAVİM

Âd kavmi, Nûh Tûfânı’ndan sonra putperestliğe dönen ilk kavimdir. Bu kavim, zamanla dünyâ nîmetlerine gark olmaları sebebiyle Allâh’tan gâfil kaldılar, fitne ve fesâd ile dinlerinden uzaklaştılar. Nûh Tûfânı’nın dehşet ve hikmetini düşünmeyip iyice dünyâya daldılar. Gelen nîmetlerin çokluğuna bakarak aldandılar. Kibre kapıldılar, böbürlendiler. Allâh Teâlâ onlar hakkında şöyle buyurur:

AYET-İ KERiME
فَأَمَّا عَادٌ فَاسْتَكْبَرُوا فِي اْلأَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَقَالُوا مَنْ أَشَدُّ مِنَّا قُوَّةً أَوَلَمْ يَرَوْا أَنَّ اللهَ الَّذِي خَلَقَهُمْ هُوَ أَشَدُّ مِنْهُمْ قُوَّةً وَكَانُوا بِآيَاتِنَا يَجْحَدُونَ

“Âd kavmine gelince, yeryüzünde haksız yere büyüklük tasladılar ve: «Bizden daha kuvvetli kim var?» dediler. Onlar, kendilerini yaratan Allâh’ın, onlardan daha kuvvetli olduğunu görmediler mi? Onlar, bizim âyetlerimizi inkâr ediyorlardı.” (Fussilet, 15)


Onlar, ilâhî istikâmetten o kadar ayrıldılar ki, Samed, Samûd, Sadâ ve Hebâ adlı putlar edindiler ve onlara tapmağa başladılar. Zâlim ve gaddar oldular. Güçsüzleri, kimsesizleri eziyorlardı. Zavallı kimseleri, yüksek binâların üstüne çıkartır, oradan aşağıya atarlardı. Sonra onun parçalanmış manzarasını seyrederler ve bundan zevk alırlardı. Yâni kalbleri, bu kadar katılaşmıştı. Zulüm, akıl almaz derecede artmıştı. Zayıf kabîlelere baskınlar yapıp mallarını yağmalarlardı. Lüks ve gösterişte de çok aşırı gitmiş*lerdi. Nûh Tûfânı’ndan sonra ilk helâk edilen kavim, Hûd -aleyhisselâm-’ın bu Âd kavmi oldu.

Ancak Hazret-i Hûd’un (a.s.), bu kavimle yalnız soy itibâriyle alâ*kası vardı. Yaşayış tarzı olarak ise, onlarla hiçbir alâkası yoktu. O, temiz ve soylu bir âilenin oğlu idi.

ÂD KAVMİNİN HÛD ALEYHİSSELÂM’A İSYAN ETMESİ

Âd kavminin azgınlık ve isyanda çok aşırı gitmeleri ve taşkınlıklarını gün geç*tikçe artırmaları üzerine Cenâb-ı Hak, Hazret-i Hûd’a (a.s.) şöyle vahyetti:

“Ey Hûd! Kavmin arasından seni seçtim. Onlara git; kendilerinden korkma! Ben onlara senin için mûcizeler göstereceğim…”

Hûd (a.s.), vahiyden sonra kavminin toplandığı yere gitti. Melikleri Halcân, altından bir taht üzerine oturmuş idi. Hazret-i Hûd (a.s.), gür sesi ile söze başladı:

“–Ey kavmim! İbâdet edilecek yalnız Allâh’tır. O’na şirk koşmayın! Düşünün ki Nûh kavmi, bu yüzden helâk oldu!”

Âyet-i kerîmede, Hûd’un (a.s.) bu tebliği şöyle bildirilmektedir:

AYET-İ KERiME
وَيَا قَوْمِ اسْتَغْفِرُوا رَبَّكُمْ ثُمَّ تُوبُوا إِلَيْهِ يُرْسِلِ السَّمَاءَ عَلَيْكُمْ مِدْرَارًا وَيَزِدْكُمْ قُوَّةً إِلَى قُوَّتِكُمْ وَلاَ تَتَوَلَّوْا مُجْرِمِينَ

“Ey kavmim! Rabbinizden mağfiret dileyin! Sonra da O’na tevbe edin ki, üzerinize bol bol yağmur göndersin ve kuvvetinize kuvvet katsın! Günah işleyerek (Allâh’tan) yüz çevirmeyin!” (Hûd, 52)


Halcân sinirlendi:

“–Ey Hûd! Yazıklar olsun! Biz bu kadar güçlü ve kalabalık kimseler olduğu*muz hâlde, sen bize gâlip geleceğini mi zannediyorsun? Bilmez misin ki sen, sadece bir kişisin! Hem bilmez misin ki, bizim hergün bin tane çocuğumuz dünyâya ge*lir!” dedi.

Velhâsıl Halcân ve Âd kavmi, evlâd ve mala mağrûr olarak Hûd’u (a.s.) küçük gördüler ve îmân etmediler. Bu hâdise, âyet-i kerîmelerde şöyle zikredilir:

AYET-İ KERiME
وَإِلَى عَادٍ أَخَاهُمْ هُوداً قَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللهَ مَا لَكُمْ مِنْ إِلَـهٍ غَيْرُهُ أَفَلاَ تَتَّقُونَ. قَالَ الْمََلأُ الَّذِينَ كَفَرُوا مِن قَوْمِهِ إِنَّا لَنَرَاكَ فِي سَفَاهَةٍ وِإِنَّا لَنَظُنُّكَ مِنَ الْكَاذِبِينَ. قَالَ يَا قَوْمِ لَيْسَ بِي سَفَاهَةٌ وَلَكِنِّي رَسُولٌ مِنْ رَبِّ الْعَالَمِينَ

“Âd kavmine de kardeşleri Hûd’u (gönderdik). O dedi ki: «Ey kavmim! Allâh’a kulluk edin; sizin O’ndan başka ilâhınız yoktur. Hâlâ sakınmayacak mısı*nız?»


Kavminden ileri gelen kâfirler dediler ki: «Biz seni kesinlikle bir beyinsizlik içinde görüyoruz ve gerçekten seni yalancılardan sanıyoruz!» (Hûd:) «Ey kavmim! dedi: Ben beyinsiz değilim; fakat ben âlemlerin Rabbinin gönderdiği bir elçiyim!»” (el-A’râf, 65-67)

Kavminin Hz. Hûd’a (a.s.) olan îtiraz ve inkârları Hûd Sûresi’nde şöyle bildirilir:

AYET-İ KERiME
قَالُوا يَا هُودُ مَا جِئْتَنَا بِبَيِّنَةٍ وَمَا نَحْنُ بِتَارِكِي آلِهَتِنَا عَنْ قَوْلِكَ وَمَا نَحْنُ لَكَ بِمُؤْمِنِينَ. إِنْ نَقُولُ إِلاَّ اعْتَرَاكَ بَعْضُ آلِهَتِنَا بِسُوَءٍ قَالَ إِنِّي أُشْهِدُ اللهَ وَاشْهَدُوا أَنِّي بَرِيءٌ مِمَّا تُشْرِكُونَ

“Dediler ki: «Ey Hûd! Sen bize açık bir mûcize getirmedin; biz, senin sö*zünle tanrılarımızı bırakacak değiliz ve biz sana îmân edecek de değiliz! Biz, “Tanrılarımızdan biri seni fenâ çarpmış!” demekten başka bir söz söy*lemeyiz!»” (Hûd, 53-54)
 

BULUT

Aktif Üyemiz
Yönetici
âd kavminin hz. Hud’a (a.s.) 5 itirazi

Âd kavminin, Hazret-i Hûd’a -aleyhisselâm- karşı çıkarken ileri sürdükleri îtirazlar, diğer peygamberlere karşı muârızlarının ileri sürdüklerinden farklı değildir. Hattâ günümüz münkirlerinin de îtirazları aynı hususlarda olmaktadır. Bu îtirazlar her zaman olduğu gibi daha çok kavmin ileri gelenleri tarafından yapılmıştır.

Hazret-i Hûd’un (a.s.) kavminin inat ve îtirazlarının temel sebebi, dünyevî menfaatlerinin tehlikeye düşmesidir. Kavminin Hûd’a -aleyhisselâm- yaptığı îtirazları şu maddelerle hülâsa etmek mümkündür:

1 - Hazret-i Hûd’u sapıklık ve beyinsizlikle ithâm etmişler ve âyet-i kerîmelerde de bildirildiği üzere:
AYET-İ KERiME

إِنَّا لَنَرَاكَ فِي ضَلاَلٍ مُبِينٍ

“…Biz seni açık bir sapıklık içinde görüyoruz.” (el-A’râf, 60);

إِنَّا لَنَرَاكَ فِي سَفَاهَةٍ وِإِنَّا لَنَظُنُّكَ مِنَ الْكَاذِبِينَ

“…Biz seni bir beyinsizlik içinde görüyoruz ve senin yalancılardan olduğuna inanıyoruz.” (el-A’râf, 66)
deme bedbahtlığına düşmüşlerdir.

2 - Atalarının dîninin en doğru yol olduğunu düşünüp ona büyük bir taassupla bağlı kalmışlardır. Âyet-i kerîmede onların bu hâli şöyle bildirilmektedir:

AYET-İ KERiME
قَالُوا أَجِئْتَنَا لِنَعْبُدَ اللهَ وَحْدَهُ وَنَذَرَ مَا كَانَ يَعْبُدُ آبَاؤُنَا

“Dediler ki: Sen, tek Allâh’a kulluk edelim ve atalarımızın taptıklarını bırakalım diye mi bize geldin!?.” (el-A’râf, 70)


3 -
Kendilerinin güçlü kuvvetli olduklarını söyleyip Hazret-i Hûd tarafından kendilerine bir zarar verilemeyeceğini ileri sürmüşlerdir. Âyet-i kerîmede buyrulur:

AYET-İ KERiME
فَأَمَّا عَادٌ فَاسْتَكْبَرُوا فِي اْلأَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَقَالُوا مَنْ أَشَدُّ مِنَّا قُوَّةً

“Âd kavmi, yeryüzünde haksız olarak büyüklük tasladılar ve; «Bizden daha kuvvetli kim var?» dediler…” (Fussilet, 15)


4 - Âhireti inkâr edip hayatın sâdece dünya hayatından ibâret olduğunu söylemişlerdir. Onların bu gâfilâne ve câhilâne iddiâlarını Rabbimiz âyet-i kerîmede şöyle haber vermektedir:
AYET-İ KERiME

إِنْ هِيَ إِلاَّ حَيَاتُنَا الدُّنْيَا نَمُوتُ وَنَحْيَا وَمَا نَحْنُ بِمَبْعُوثِينَ

“Hayat bizim yaşadığımız şu dünya hayatımızdan başka bir şey değildir. (Kimimiz) ölürüz, (kimimiz) yaşarız; öldükten sonra da diriltilecek değiliz.” (el-Mü’minûn, 37)


5 - Hûd -aleyhisselâm-’ı ve mü’minleri tahkîr ederek alaya almışlardır. Âyet-i kerîmede buyrulur:
AYET-İ KERiME

وَقَالَ الْمََلأُ مِن قَوْمِهِ الَّذِينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِلِقَاءِ اْلآخِرَةِ وَأَتْرَفْنَاهُمْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا مَا هَذَا إِلاَّ بَشَرٌ مِثْلُكُمْ يَأْكُلُ مِمَّا تَأْكُلُونَ مِنْهُ وَيَشْرَبُ مِمَّا تَشْرَبُونَ. وَلَئِنْ أَطَعْتُم بَشَرًا مِثْلَكُمْ إِنَّكُمْ إِذًا لَخَاسِرُونَ

“Onun kavminden, kâfir olup âhiret hayatına kavuşmayı yalanlayan ve kendilerine dünyâda refah verdiğimiz eşraf takımı dedi ki; «Bu da sizin gibi bir insandan başka birşey değildir. Sizin yediğinizden yiyor, içtiğinizden içiyor. Eğer sizin gibi bir beşere itaat ederseniz o takdirde siz, mutlaka ziyâna uğrayanlardan olursunuz.»” (el-Mü’minûn, 33-34)
 

BULUT

Aktif Üyemiz
Yönetici
âd kavminin hûd peygamberden istediği mucize 0

Aşırı zenginliğin verdiği gaflet, rehâvet ve azgınlık sebebiyle Allâh’a kulluktan çok uzaklaşmış olan Âd kavmi, dînî tahdîdlere girmek istemediler. Bu sebeple Hûd Peygamberden kendilerine mûcize göstermesini istediler…

Hûd -aleyhisselâm-, kavminin davranışlarına çok üzülmüştü. Ellerini hüzünle semâya kaldırıp Cenâb-ı Hakk’a ilticâ etti. Bunun üzerine, kavminin kadınları kısır kaldı; çocuk doğurmaz hâle geldi. Bu hâl on sene devâm etti.

Mecbûren Hûd -aleyhisselâm-’a geldiler. Ancak hâlâ gaflet içindeydiler. Şâhid oldukları mûcizeye rağmen yine:

“–Sen bize bir mûcize göster!” dediler.

Ardından daha da ileri giderek, Ahkâf Sûresi’nin 22. âyetinde bildirildiği gibi azar ve istihzâ ile azâb talebinde bulundular:

AYET-İ KERiME
“«Sen bizi tanrılarımızdan çevirmek için mi geldin? Haydi, doğru söy-leyenlerden isen, bizi tehdîd ettiğin şeyi (azâbı) başımıza getir!» dediler.” (el-Ahkâf, 22)


Bunun üzerine pınarlar kurudu, bağlar-bahçeler sarardı. O güzel “İrem Bağları” yok oldu. İri cüsseli insanlar, bir lokmaya muhtaç duruma geldi.

ÂD KAVMİ KÜFÜRDEN VAZGEÇMEDİLER


Hûd -aleyhisselâm-, onları tekrar topladı. Yeniden kendilerine öğüt verdi: «Allâh’tan mağfiret dileyin!» dedi ve ardından küfr-i inâdîleri sebebiyle onları açık bir şekilde îkâz etti:

AYET-İ KERiME
“…(Hûd) dedi ki: «Ben Allâh’ı şâhid tutuyorum; siz de şâhid olun ki, ben sizin ortak koştuklarınızdan uzağım! O’ndan başka (taptıklarınızın hepsinden uzağım). Haydi hepiniz bana tuzak kurun; sonra da bana mühlet vermeyin! Ben, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allâh’a tevekkül ettim. Çünkü hiçbir canlı yoktur ki, Allâh, onun perçeminden tutmuş olmasın. Şüphesiz Rabbim, dosdoğru yoldadır. ” (Hûd, 54-56)

AYET-İ KERiME
“Eğer yüz çevirirseniz, tebliğ etmek için gönderildiğim şeyleri size bildirdim. Rabbim (dilerse), başka bir kavmi sizin yerinize getirir de O’na hiçbir zarar vere¬mezsiniz! Çünkü benim Rabbim, her şeyi hakkıyla gözetendir.” (Hûd, 57)


Bu âyet-i kerîmelerde Hûd -aleyhisselâm- müşrik kavmine açıkça meydan okumaktadır:

“Hepiniz toplanınız ve beni yok etmek üzere elinizden ne geliyorsa, neye gücünüz yetiyorsa hepsini yapınız. Göz açıp kapayıncaya kadar bile asla beklemeyiniz. Şüphesiz ben size aldırmam, sizin bana ne yapacağınızı düşünmem ve size hiç bakmam. Çünkü ben sâdece Allâh’a tevekkül etmekteyim, O’na dayanmaktayım. O’na dayanan, asla zarara uğramaz. O’ndan başkasına aldıracak değilim. Ben ancak Allâh’a dayanır ve O’na kulluk ederim.”

Sâdece bu sözler bile Hûd -aleyhisselâm-’ın Allâh’ın kulu ve peygamberi olduğunun, karşısındakilerin ise cehâlet ve sapıklık üzere bulunduğunun apaçık bir delilidir. Bu sözüne karşı düşmanları ona hiçbir zarar verememişler, onu dâvâsından vazgeçirememişlerdir. Bu da onun dâvâsının hak olduğunu göstermektedir.

Âd kavminin hidâyeti için bu tehdîdler de kâfî gelmedi. O kadar sıkıntı ve kıtlık çekmelerine rağmen, yine de istiğfâr edip, Allâh’a ve tevhîd akîdesine dönmediler. Zîrâ aşırı zenginliğin verdiği gaflet, rehâvet ve azgınlık sebebiyle Allâh’a kulluktan çok uzaklaşmışlardı. Bu durumda, eğer peygamberlere tâbî olsalardı, birçok haramları işleyemeyecekler, haksızlık yapamayacaklar, zayıfları ezemeyeceklerdi. Çünkü hak dîn olan tevhîd dîni, birtakım tahdîdler (sınırlandırmalar) getirmekteydi. Ancak, nefsânî yaşayışa alışmış olan bu insanlar, dînî tahdîdlere girmek istemediler. Gâfilâne bir şekilde ve nefsânî bir rahatlık içinde yaşamayı arzu ettiler.
 
Üst Alt