İhramlı Bir Sahabînin Ölümü:

ceylannur

Yeni Üyemiz
İhramlı Bir Sahabînin Ölümü:



Arafat'ta vakfe yaparken bir müslüman ihramlı olduğu halde devesin­den düştü ve öldü. ALLAH Rasûlü (s.a.) iki bez içine kefenlenmesin!, güzel koku sürülmemesini, su ve sidr (Arabistan kirazı, Trabzon hurması) ağacı yaprağı ile yıkanmasını, başının ve yüzünün örtülmemesini emretti. Ve Al­lah Teâlâ'nm o müslümanı kıyamet günü telbiye getirir bir vaziyette diril­teceğini haber verdi.[539]

Bu olay 12 hüküm içermektedir:

1- Ölünün yıkanmasının farz oluşu. Çünkü ALLAH Rasûlü (s.a.) bunu emretmiştir.

2- Kişi ölmekle pis olmaz. Zira ölmekle pis olsaydı yıkanması ancak pisliğini artırırdı. Çünkü hayvanın ölmekle pis olması maddi varlığı ile ilgi­lidir. Şayet insanın ölmekle pis olduğunu söyleyenler yıkamakla temizlen­diği görüşüne müsaade ediyorlarsa ölmekle pis olması görüşü dayanaktan yoksun kalır. Şayet temizlenmediğini söylüyorlarsa bu takdirde yıkama, yalnızca ölünün kefenlerinin, bezlerinin ve yıkayıcısının pisliğini arttırır.

3- Ölünün su ve sidr ile yıkanması meşrudur, yalnızca su ile yetinil-mez. Hz. Peygamber (s.a.) üç yerde sidr ile yıkamayı emretmiştir ki birisi budur. İkincisi, kendi kızının yıkanmasında su ve sidr ile ,üçüncüsü ise hayızlı iken ölen kadının yıkanmasında emretmiştir.[540]

Hayızlı iken ölen kadının yıkanmasında sidr kullanmanın farziyeti ko­nusunda Ahmed b. Hanbel mezhebinde iki görüş vardır.

4- Temiz şeylerle suyun değişikliğe uğraması onun temizliğini gider-mez. Nitekim cumhurun görüşü budur. Her ne kadar sonraki Hanbelî fa-kihler aksini düşünmekte iseler de Ahmed b. Hanbel'den gelen iki rivaye­tin en sağlamı da bu yoldadır. Hz. Peygamber (s.a.) yıkadıktan sonra du-rulayıcı su ile yeniden yıkanmasını emretme"hıiştir. Hatta kızının yıkanması konusunda son yıkamada.bir parça kâfur sürülmesini buyurdu. Şayet kâ­fur suyun temizliğini giderseydi elbet yasaklardı. Burada maksat yalnızca iki maddenin birbirine karıştırılmasından dolayı bir değişikliğin husule ge­lip suyun kâfur kokusunu kazanması değil, bedenin iyice temizlenip güzel kokmasını sağlamak, onu takviye edip sağlamlaştırmaktır. Bu ise su ve kâfurun ayrı ayrı kullanılmasıyla değil, kâfurun suya karıştırılmasıyla an- cak meydana gelir. ,

5- İhramhnın gusletmesinin mübahliğı. Bu konuda Abdullah İbn Ab-bas ile Misver b. Mahrame tartışmışlar ve Ebu Eyyûb el-Ensârî, ALLAH Ra-sûlü'nün (s.a.) ihramh iken guslettiğini söyleyerek tartışmayı sonuca bağla­mıştır[541]' İhramhnın cünüplükten dolayı gusledeceği konusunda âlimler arasında ittifak vardır. Fakat Mâlik (r.h.) ihramlı cünübün başını suya tamamen daldırmasını, bu işlemin bir tür başı örtme sayılacağından dolayı mekruh görmüştür. Doğrusu bunda bir sakınca yoktur. Ömer İbnü'l-Hattâb ve İbn Abbas bunu yapmışlardır.

6- îhramlı kimsenin su ve sidr kullanması yasak değildir. Bu konuda ihtilâf edilmiş, bunu Şafiî,,ve kendisinden gelen iki rivayetin en zahir olanı­na göre Ahmed b. Hanbel mubah; Mâlik, Ebu Hanife ve oğlu Salih'in rivayetine göre Ahmed b. Hanbel yasak saymışlardır. Bu rivayete göre Ah­med: "Şayet böyle yaparsa kurban keser" demiştir. Ebu Hanife'nin iki öğrencisi (Ebu Yusuf ile Muhammed) ise böyle yaparsa sadaka vermesi gerekir, demişlerdir.

Yasaklayanlar şu üç sebebe dayanmaktadırlar: /

a) İhramhnın başındaki haşeratı öldürür. Oysa ihramhnın başında bit araması bile yasaktır.

b) Bu bir rahatlamadır. Oysa baştaki dağınıklığın giderilmesi ihrama aykırı düşer.

c) İhramh sidrin kokusundan lezzet alır. O zaman güzel kokuya ben-zemiş olur. Hele bir de (sabun gibi temizlikte kullanılan) hanım çiçeği kul­lanırsa.

Dayanılan bu üç sebep gerçekten çürüktür. Doğrusu bunun caiz olma­sıdır. Çünkü nas vardır. ALLAH ve Rasûlü yıkanmak suretiyle başın dağınık­lığını ve keçelenmiş halini gidermeyi, bit öldürmeyi ihramhya yasaklama­mışlardır. Hem sidrin güzel kokuyla hiçbir alâkası yoktur.

7- Ölüyü kefenleme, mirasının dağıtımından ve borcunun ödenmesin­den daha önce gelir. Çünkü ALLAH Rasûlü (s.a.) iki bez parçası içine kefen-lenmesini emretmiş, ama ne mirasçısını, ne de borcunu sormuştur. Durum böyle olmasaydı elbet sorardı. Nitekim hayatta iken nasıl giydiği elbise borcunu ödemeye göre daha tercihe şayansa, öldükten sonra da durum aynıdır. Bu cumhurun görüşüdür. Bu konuda kural dışı bir ihtilâf varsa da önemsizdir.

8- Ölünün kefenlenmesinde izâr ve ridâdan oluşan iki bez parçası ile yetinmek caizdir. Bu cumhurun görüşüdür. Kadı Ebu Ya'lâ der ki: "Güç yetirildiği takdirde üç bez parçasından daha azı caiz olmaz. Çünkü iki bez parçası ile yetinmek caiz olsaydı yetimleri bulunan kimsenin üç parça ile kefenlenmesi caiz olmazdı." Doğru olan onun söylediği sözün aksidir. İleri sürdüğü sebep yüksek kalitelisi varken sert ve kaba olanı kullanma ile çü­rütülür.

9- îhramh kişiye güzel koku yasaktır. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.), onun telbiye getirir bir vaziyette diriltileceğine şahitlik etmekle birlikte gü­zel koku sürülmesini yasaklamıştır. İhramlı kimsenin güzel koku sürünme-sinin yasaklığı konusunda bu hadis asıldır.

Sahihayn'da. İbn Ömer'den gelen bir hadiste Hz. Peygamber (s.a.) ih­rama girecek olanlara: "Alaçehre (yahut Yemen safranı) veya safran do­kunmuş hiçbir şey giymeyin." buyurdu.[542]

Hz. Peygamber (s.a.), halûk adı verilen, terkibinde safran da bulunan bir tür güzel koku sürdüğü cübbe içinde ihrama giren bir kimseye cübbeyi çıkarmasını ve bulaşan kokuyu yıkamasını emretti[543] İhramlı kimseye gü­zel kokunun yasak olduğunun dayanağı bu üç hadistir. Bunların en açık ifadelisi de bu olaydır. Çünkü son iki hadisteki yasaklayıcı ifade güzel ko­kunun belli bir türüne, özellikle halûka mahsustur. Bunun yasaklığı ise hem ihram halinde ve hem de ihram dışındaki hallerde umumilik arzeder.

Hz. Peygamber (s.a.) bir güzel kokuya yakın olmayı yahut dokunma­yı yasaklamış olduğuna göre bu yasak başı, bedeni ve elbiseleri de kapsar. Temas etmeden koklamayı haram sayanlar, kıyas yoluyla haram saymışlar­dır. Yoksa yasağı ifade eden söz açık olarak bunu kapsamaz. Bu konuda uyulması zorunlu, bilinen bir icmâ da yoktur. Ancak bunun haram sayılısı (harama götüren) aracıları (vesâil) haram sayma türündendir. Zira koklan-ması bedene ve elbiselere bulaşmasına sebep olur. Nitekim yabancı kadına bakmak haramdır. Çünkü başka şeylere vesile olur. Sarama götürdükleri için haram sayılan vesileler, ihtiyaçtan veya fayda tarafı ağırlık basan bir maslahattan dolayı mubah olurlar. Nitekim satın alınacak cariyeye, evlilik teklifinde bulunulan kadına bakmak mubah olduğu gibi mahkemede aley­hine şahitlikte bulunan yahut kendisiyle bir iş gören veya kendisini tedavi eden kimsenin de bakması mubahtır. Buna göre ihramlının rahatlama ve zevk alma kastıyla güzel koku koklamasından menedilir. Kendisinin bir kastı olmaksızın koku burnuna ulaşsa yahut satın ahrken bilmek kastıyla koklasa bundan menedilmez ve burnunu kapatması da vacip olmaz. Birin­cisi ansızın bakış gibidir. İkincisi ise cariye satın alan veya bir kadına talip olan kimsenin bakışı gibiçjir. Bunu açıklığa kavuşturan şeylerden biri de şudur: İhramdan önce sürülmüş bir güzel kokunun devam etmesini ihram-lıya mubah sayanlardan bazıları ihramdan sonra da bilerek kasıtlı olarak koklamanın mubah olduğunu belirtmişlerdir; Ebu Hanife'nin taraftarları bunu açık bir şekilde belirtmişlerdi. Diyorlar ki: Ebu Yusuf'un Cevâmiu'l-Fıkh adlı eserinde "İhramlının, ihramdan önce sürünmüş olduğu bir güzel kokuyu koklamasında bir sakınca yoktur." deniyor. el-Müfîd adlı eserin sahibi der ki: Koku ihramlıya siner ve böylece ihramdan sonraki yorgunlu­ğun verdiği sıkıntıyı gidermesi bakımından artık kendisine tâbi olur. Tıpkı oruçlu için sahur ne ise o olur; sahurla oruç halindeki açlık ve susuzluğun vereceği sıkıntı giderilir. Ama elbise için durum böyle değildir. Çünkü elbi­se kişiden ayrılabilir.

Fakihler, kokunun yeni baştan sürülmesinin yasak olduğu gibi koku­sunu devam ettirmek de yasak mı, yoksa kokusunun devam ettirilmesi caiz mi olduğu konusunda iki farklı görüş ileri sürmüşlerdir. Cumhur, sahih sünnete uyarak kokusunun devam ettirilmesinin caiz olduğu görüşünü be­nimsemiştir. Zira Hz. Peygamber (s.a.) ihrama girmeden önce güzel koku sürünür, ihramdan sonra saçının ayrım yerlerinde kokunun parlaklığı göze çarpardı[544] Bir metinde "ihramdan sonra" sözü yerine "telbiye getirirken" denmekte ve bir metinde ise "üç (gün) sonra" ibaresi yer al­maktadır. Bütün bunlar "Bu ihramdan önceydi. Yıkanınca eseri kayboldu" şeklinde yorumlayanların bu tutarsız yorumlarını reddeder. Bir metinde de­niyor ki: ALLAH Rasûlü (s.a.) ihrama girmek istediği vakit bulabildiği en güzel kokuyu sürünürdü. Daha sonra başında ve sakalında kokunun par­laklığı göze çarpardı[545]! Aman ALLAH'ım! Taklid ve görüşleri destekleme, sahiplerine neler yaptırıyor!

Onların içinden başka bir grup da: "Bu, Hz. Peygamber'e (s.a.) mi sustu." diyor. Bu görüşü şu iki husus reddeder:

1) Hz. Peygamber'e (s.a.) mahsus olduğu davası delil olmadan din­lenmez.

2) Ebu Davud'un Hz. Âişe'den rivayet ettiği şu hadis: Biz ALLAH Rasû­lü (s.a.) ile birlikte Mekke'ye doğru yola çıkardık. İhrama girerken alınla­rımızı zamk ve misk karışımı güzel kokulu "sük" adı verilen bir tür koku ile sargılardık. Herhangi birimiz terlediği vakit yüzüne akardı. Hz. Pey­gamber (s.a.) kokuyu görür, ama bizi ondan yasaklamazdı.[546]

10- İhramlının başım örtmesi yasaktır. Bu üç basamaklıdır: 1) İttifak­la yasak olan, 2) İttifakla caiz olan, 3) İhtilaflı olan.

Birincisi: Başın örtülmesi amaçlanan başa bitişen ve temas eden her şey. Meselâ sarık, kalpak, takke, miğfer vb.

İkincisi: Çadır, ev, ağaç vb. şeyler sahihtir ki, Hz. Peygamber (s.a.) ihramlı iken, O'nun için Nemire'de bir çadır kurulmuştu. Ancak Mâlik, ihramlının, elbisesini gölgelenme amacıyla bir ağaca asmasını yasak say­mıştır. Çoğunluğu oluşturan âlimler ise ona muhalefet etmişlerdir. İmam Mâlik'in taraftarları ihramlı bir kimsenin mahfe gölgesinde yürümesini ya­sak saymışlardır.

Üçüncüsü: Mahfe, tahterevan, hevdec vb. şeyler. Bu konuda üç görüş vardır: 1) Caizdir. Şafiî ve Ebu Hanife —ALLAH onlara rahmet etsin— bu görüştedirler. 2) Yasaktır; yaparsa fidye öder. Mâlik (r.h.) bu görüştedir. 3) Yasaktır, yaparsa fidye ödemesi gerekmez. Bu üç görüş de İmam Ah-med'den (r.h.) rivayet edilmiştir.

11- İhramlının yüzünü Örtmesi yasaktır. Bu konuda ihtilaf edilmiştir. Şafiî ve bir rivayette Ahmed mubah olduğunu; Mâlik, Ebu Hanife ve bir rivayette de Ahmed yasak olduğunu söylemişlerdir. Mubah olduğunu söy­leyen altı şahabı vardır: Hz. Osman, Abdurrahman b. Avf, Zeyd b. Sabit, Zübeyr, Sa'd b. Ebî Vakkas ve Câbir. ALLAH onlardan razı olsun. Bir üçün­cü şâz görüş daha vardır: Şayet ihramlı diri ise yüzünü örtebilir, ölü ise yüzünü örtmek caiz değildir. Bu görüşü İbn Hazm ileri sürmüştür. Zaten onun zahirîliğine yakışan da budur.

Mubah olduğunu savunanlar delil olarak bu sahabîlerin sözlerini, aslî mübahlığı ve Hz. Peygamber'in (s.a.) "Başını örtmeyin" sözünün (muha­lif) mefhumunu göstermişlerdir. Hz. Peygamber'in (s.a.): "Yüzünü örtmeyin" sözüne ise şöyle cevap vermişlerdir: Bu hadiste, bu söz sahih değildir. Şu'be diyor ki: Bana bu hadisi Ebu Bişr aktardı. On sene sonra ona bu hadisi sordum, hadisi olduğu gibi aktardı. Ancak "Başını ve yüzü­nü örtmeyin." dedi... Görüşün sahipleri diyorlar ki: Bu da, bu sözün za­yıflığını gösterir.(277J Yine diyorlar ki: Oysa bu hadiste şu metin de riva­yet edilmiştir: "Yüzünü örtün, başını örtmeyin, "[547]

12- İhramhlık hali ölümden sonra da sürer, ölümle ortadan kalkmaz. Bu görüş Hz. Osman, Hz. Ali, İbn Abbas ve başka sahabîlerin görüşüdür. ALLAH onlardan razı olsun. Aynı zamanda Ahmed b. Hanbel, Şafiî ve İs-hak da bu görüştedirler.

Ebu Hanife, Mâlik ve Evzaî ihramhlık halinin ölümle ortadan kalka­cağını ve Ölüye ihramsız kimseye yapılanın aynısının yapılacağını, çünkü Hz. Peygamber'in (s.a.): "Üç kimse dışında herkesin ameli öldüğü vakit kesilir." buyurduğumı[548] söylemişlerdir. Diyorlar ki: Devesi tarafından

çiğnenerek öldürülen kimse hakkında Hz. Peygamber'in (s.a.) buyurduğu hadis delil olmaz. Çünkü ona mahsustur... Nitekim bu âlimler Hz. Pey­gamber'in (s.a.) Necaşî'nin cenaze namazını gıyaben kılması hâdisesinin de sırf ona mahsus olduğunu söylemişlerdir.

Cumhur diyor ki: Temel prensibe aykırı olarak ortaya atılan hususiyet davası kabul edilmez. Hz. Peygamber'in (s.a.) hadiste geçen: "Kıyamet günü telbiye getirir vaziyette diriltilecek" sözü, illete işarettir. Şayet ona mahsus olsaydı illete işaret etmezdi. Hele bir de kasır illeti esas almak doğru değildir deniyorsa. Hz. Peygamber (s.a.) bunun bir benzerini de Uhud şehitleri hakkında şöyle söylemiştir: "Onları yaralarıyla birlikte elbiseleri içine sarın. Zira onlar kıyamet günü renk kan rengi, koku misk kokusu olduğu halde diriltilecekler."[549] Oysa bu, yalnız onlara mahsus değildir. Bir benzeri de şu hadistir: "Onu, iki bez içine kefenleyin. Zira o, kıyamet günü telbiye getirir bir vaziyette diriltilecektir." Siz, bu yalnız Uhud şehit­lerine mahsustur demediniz, aksine orada da zikrettiğiniz tahsise imkân varken hükmün diğer şehitler için de geçerli olduğunu iddia ettiniz. Peki fark ne? Hz. Peygamber'in (s.a.) iki yerdeki şahitliği de aynıdır! Hem bu hadis şeriatın temellerine ve ahiretin üzerine kurulduğu hikmete de uygun­dur. Çünkü kul, öldüğü hal üzere diriltilir. Kim ne şekilde ölürse o şekilde diriltilir. Bu hadis olmasaydı bile şeriatın temel esasları buna şahitlik eder­di. En iyi bilen AHah'dır. [550]

[539] Buharı, 23/2İV 28/13, 20, 21; Müslim; 1206 (98). " . .

[540] Müslim,-332 (61); Ebu Davud, 314; İbn Mâce, 642; Dârimî, İ/197, 1/239,-. 240-

[541] Buharı. 28 14; Müslim, 1205. Dârakmnî (s.261) ve Beyhakî (5/63), İbn Abbas'ın şöyle dediğini rivayet ederler: "İhramlı hamama girer, çürüyen dişini çeker, tırnağı kırılırsa, keser. Size eziyet veren şeyleri giderin. ALLAH sizin eziyet çekmenizle bir şey yapacak değil ya!" Münzirî, bu rivayeti hasen saymıştır.

[542] Buharı, 25/21; Müslim, 1177.

[543] Buharı, 25/17; Müslim, 1180.

[544] Buharî, 25/18, 77/70, 74; Müslim, 1190; Ahmed, 6/38 ve 245; Nesâî, 5/139; Bagavî, Şerhu's-Sünne, 1864.

[545] Müslim, 1190(44).

[546] Ebu Davud, 1830. Senedi kuvvetlidir.

[547] Şafiî, el-Ümm, 1/239 ve Müsned, 1/211; Beyhakî, 3/393. îbn Türkmânî diyor ki: Bu hadiste iki durum var: 1) Süfyan b. Uyeyne, senedini zikretmemiştir, 2) Senedde geçen İbn Ebî Hurre'yİ es-Sâcî zayıf saymıştır.

[548] Müslim, 1631. Hadisin devamında o üç şey şöyle sıralanıyor: 1) Sürekli faydalanılan sadaka, 2) Kendisiyle faydalanılan ilim, 3) Babasına-anasına hayır duada bulunan salih evlat bırakan kişilerin amel defterleri kapanmaz.

[549] Ahmed, Müsned, 5/431; Nesâî, 4/78, 6/29. Senedi sahihtir.

[550] İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 2/248-255.
 
Üst Alt