Kadın ve aile gerçeği

ceylannur

Yeni Üyemiz
Kadının gerçek kimliğinin, yüce şerefinin ve toplumdaki fonksiyonunun daha iyi anlaşılabilmesi için, kadını aile kurumunun içerisinde mütalaa etmek gerekir.

Ailenin önemi, cemiyetler açısından tartışılmaz bir hakikattir. Zira toplum ailelerden meydana gelir. Sağlam toplumlar, sağlam ailelerden meydana gelmiş toplumlardır. Aile cemiyetin yapıtaşı konumundadır. İslam, bu noktada ailenin muallimesi ve temel taşı olan kadına ayrı bir yer vermiştir. Allah'ın Resulü, "Cennet anaların ayakları altındadır" buyurmak suretiyle kadının bu üstünlüğünü ifade etmişlerdir. Bu noktada aile içindeki eğitim, ev idaresi ve sorumluluk konusu da kadının yerini, önemini ortaya koymaktadır. Nitekim bir hadis-i şerifte, "Dikkat edin, hepiniz çobansınız. Ve hepiniz güttüğünüzden mesulsünüz" buyrulmaktadır.

Cenab-ı Hak, bu mükellefiyeti şöyle anlatır: "Kendinizi ve aile efradınızı cehennem ateşinden koruyun".

Bir kimsenin, geçim için ailesine yaptığı harcama da övülmüştür. "Kişinin efrad-ı ailesine infak ettiği, sadakadır. Kişi, ailesinin ağzına koyduğu lokmadan muhakkak ecir alır" hadis-i şerifi bu hakikati beyan eder.

Bu âyet-i kerime ve hadis-i şerifler, aile içerisinde karşılıklı sevgi, saygı, koruma, yardım, ihsan etme gibi İslam'daki aile modelinin nasıl yüce değerler üzerine kurulduğunu gösterir. Elbette bu yüce ve saadetli yuvada erkeğin en yakın yardımcısı kadındır. Bu yönüyle kadın aynı zamanda bir idarecidir.

Ailede eğitimin önemini şu hadis pek güzel anlatır: "Kişi ehlinin cehaletinden daha büyük günahla Allah'a kavuşmaz". Kız çocuklarının eğitimine ve yetiştirilmesine İslam büyük bir önem vermiştir. Resul-i Ekrem şöyle buyurur: "Üç kızı olup, ihtiyaçtan kurtarıncaya kadar onlara iyi bakan, yedirip giydiren kimse elbette cenneti kazanır".

Gerek eğitim, gerekse geçim hususunda efradına ve özellikle kadına ihtimam göstermemek büyük mesuliyet gerektirir. Bu mesuliyeti vurgulamak için, "Kişiye tekeffül ettiği kimseyi bakmaması, günah olarak kafidir" hadisi yeterlidir. İslam'dan başka hiçbir telakki, kadın ve çocuğun hukukunu koruma, ona riâyet etme bakımından bu derece bir sorumluluk anlayışını ortaya koyamamıştır.

Yuva kurarken bir kadında aranılan vasıflar da kadının değerini ortaya koymaktadır. Kadında aranılan en önemli vasıf inançtır. Bu, zaten yaratılış gayesinin bir ifadesidir. Bunun dışında yüz ve huy güzelliği, ahlâk güzelliği, çocuk doğuran cinsten olması, namus ve iffetinin simgesi olarak bakireliğe önem verilmesi diğer önemli hususlardır ki, bunlar kadını layık olduğu yere ulaştıran alametlerdir.

Resul-i Ekrem evliliğin devamı için, kadına iyi davranmayı ve onunla ülfeti tavsiye eder: "Sizden birinizin kalbine Allah bir kadınla evlenmeyi düşürdüğü vakit o kadına baksın. Zira bu sayede aralarında daha iyi ülfet olur" buyurmuştur.

Allah'ın Resulü hayırlı kadını tarif ederken de, "Kadınlarınızın hayırlısı, kocası yüzüne baktığı zaman onu sevindiren, emrettiği vakit itaat eden, ayrıldığı vakit malını ve iffetini koruyandır" buyurmuşlardır. Bu deliller kadının bâtınî güzelliği olan dînî ve ahlâkî yönünün onun en önemli vasfı olduğunu anlatıyor. Bu sebeple kadın bâtınî ve manevi tehlikelerden korunmalı, güzel vasıflarla donatılmalı, hayırlı insanlarla yuva kurması sağlanmalıdır. Aksi halde kadın bir nevi felakete itilmiş olur. Nitekim Resul-i Ekrem, "Kızını fâsık kimseye veren, onunla ilişiğini kesmiş ve onu ateşe atmıştır" buyurur.

İslam, karı-koca arasındaki âdâb-ı muaşeret kurallarını da o derece büyük bir hassasiyetle tarif eder ki, kadına verdiği değeri yalnız buradan bile anlamak mümkündür.

Erkeğe; evlenirken düğün ziyafeti vermek, kadınla iyi geçinmek, kadının gönlünü hoş etmek için ara sıra şakalaşmak, çeşitli hususlarda kadını sevk ve idare etmek, iffet ve namusunu korumak, geçimini sağlamak, kadına hayırlı bilgi ve malumatları öğretmek veya öğrenmesini temin etmek, kadının yanlış tutumları varsa usulüne uygun olarak düzeltmek ve eğer Allah'ın hoşnut olmadığı boşanma vuku bulursa bu hususta da adalet ve edebe riayet etmek gibi vazifeler verilmiştir. Şimdi diyoruz ki: Kadının yerini, hak ve hukukunu gündem yapanlara, İslam'ın bu hususta getirdiği kural ve kaideleri inceden inceye etüd etmelerini tavsiye ederiz.

Cenab-ı Hak, "Onlarla güzel geçinin, iyi muaşerette bulunun" ve "Yakın arkadaşına iyilik et" buyurmak suretiyle kadını korumayı ve ona iyi davranmayı emretmiştir. Resulullah (s.a.v) kadının kötü yönlerine katlanmayı ve bunun ecrinin büyük olduğunu da haber vermektedir: "Karısının kötü huyuna tahammül eden erkeğe Allah, iptilaya sabreden Eyüb (as)'a verdiği mükafat gibi mükafat verir. Kocasının kötü huyuna tahammül eden kadına da Firavun'un nikahında bulunan Asiye'ye verdiği mükafatı verir".

İslam, kadına iyi davranmayı, kâmil imanın ve güzel ahlâkın ölçüsü kabul eder. "Müminlerin iman yönünden en kâmili, ahlâkı en güzel olanı ve ailesine karşı en çok lütufkâr davrananıdır". "Hayırlınız ailesine iyi davrananızdır. Ben ise aileme karşı en iyi davrananınızım". Demek ki örnek aile kurma ve devam ettirme hususunda da taklit edilecek numune Resul-i Ekrem'dir.

İslam, kadına bu değeri verip onu korurken, erkeğe de hissi davranıp, kadının yanlış temayüllerine mahkum olmamayı emreder. Zira İslam'da aslolan, Allah'a kulluk yolunda istikamettir. Bu istikameti ister erkek bozsun, ister kadın; İslam bunu hoş karşılamaz.

Resul-i Ekrem, "Kadına kulluk edenler (kılıbık) helak oldu" buyurarak ifrat ve tefridi kaldırmış, kadın erkek arasındaki dengeyi oturtmuştur. Keza İslam, kadının fıtrî zaaflarını kabul eder ve ona müsamaha gösterilmesi gerektiğini beyan eder. "Kadın eğe kemiği gibidir. Onu doğrultmak istersen kırarsın".

İslam, kadına yapılan harcamayı Allah yolundaki tasadduktan üstün tutmuştur. Hadis-i şerifte: "Allah yolunda harcadığın para, bir köle azad için verilen para ve ehl-ü iyaline sarfettiğin paralar yok mu? İşte bunların en büyüğü ailene sarf ettiğin paradır" buyurmuştur.

İslam'da, kız çocuğuna büyük önem verilmiş, onu koruma konusunda hassas ölçüler getirilmiştir: "O diri diri gömülen kız çocuğunun niçin öldürüldüğü sorulacak". İslam'da kız çocuğunun fazileti de övülmüştür. Allah'ın Resulü, "Her kimin kız çocuğu olur da, onu terbiye eder ve terbiyesini güzel eder, gıda verir ve gıdasını güzel verir, Allah-ü Teala'nın kendisine verdiği nimetlerden ona da bolluk gösterirse, o kız çocuğu, onun için bereket ve cehennemden kurtulup, cennete girmesi için bir kolaylık vesilesi olur" buyurmuştur. Diğer hadis-i şeriflerde de: "Kimin iki kız çocuğu veya iki kız kardeşi olur da, maişetlerini güzelce sağlarsa, onunla ben cennette şöyle beraberiz". "Kim ki Müslümanların çarşısına gider, oradan bir şey alır, eve gelir ve bunu çocuklarına verirken erkekleri değil de kızları tercih ederse, Allah o kimseye rahmetle bakar. Allah kime rahmetle bakarsa ona azap etmez" buyrulmuştur.

İslam, boşanmayı Cenab-ı Hakk'ın en sevmediği mubah olarak görür. Erkek mümin, kadın yanlışa sapmadıkça onun kusurlarını affetmekle emrolunmuştur. "Eğer düzelir ve itaat ederlerse, artık onlarda kusur arayıp durmayın (ayrılmak için hile ve çareler arayıp durmayın)" âyeti bu gerçeği ifade eder.

İslam dini evlenmeyi teşvik eder ve aile müessesesinin devamına büyük önem verir. "İçinizden bekarları evlendirin. Eğer fakir olurlarsa, Allah onları, fazl-u kereminden zengin kılar" âyetiyle Cenab-ı Hak, bizzat evliliği teşvik etmiştir.

İslam'da erkek de, kadın da aile müessesesinde aynı şekilde sorumludur. "Kocalarının kadınlarda olan hakları gibi, kadınların da onlarda aynı hakları vardır".

Kadının haklarını buraya kadar sıralamaya çalıştık. Erkeklerin de kadınlar üzerinde bir takım hakları mevcuttur. Resul-i Ekrem'in "Kendisinden kocası razı olduğu halde ölen her (Müslüman) kadın cennete girer" hadisi bu hakların özetle bir ifadesidir.

"Kadın beş vakit namazını kılar, Ramazan orucunu tutar, kendisini yabancılardan korur ve kocasına itaat ederse, Rabb'inin cennetine girer".

"Onlar hamile olur, çocuk doğurur, emzirir, yavrularına karşı son derece şefkatli ve merhametlidirler. Eğer kocalarına karşı küfran-ı nimette bulunmasalar namaz kılanları hemen cennete giderdi".

Kadın ve erkeğin vazife, hak ve sorumluluklarının sahasını tespit etme noktasında şu hadise de güzel bir örnek teşkil eder: Ensar'ın kadınlarından Esma b. Yezid El Ensariyye bir gün Allah'ın Resulü'ne gelerek, "Ya Resulallah, ben arkamda bıraktığım bir grup Müslüman kadının elçisiyim. Benim gibi düşünüyorlar. Benim gibi söz ediyorlar. Şüphesiz Allah seni kadınlara ve erkeklere gönderdi. Biz de sana inandık ve tâbi olduk. Biz kadınlar evlerde oturup kaldık. Sizin evlatlarınızı yüklenenler olduk. Erkekler cemaat namazlarına ve cenazelere iştirak etmek gibi hususlarda üstünlük kazanıyorlar. Erkekler cihada çıktıklarında biz onların mallarını koruyor, çocuklarını yetiştiriyoruz. Büyütüp terbiye ediyoruz. Bu durumda ecir bakımından onlara ortak oluyor muyuz?"

Resulullah (sav) ashabına döndü ve onlara, "Dini hakkında bir kadının bundan güzel bir sualini işittiniz mi?" buyurdu. Ashab, "Hayır ya Resulallah" dediler. Bunun üzerine Resulullah: "Haydi git Esma. Geride bıraktığın kadınlara bildir. Sizden birinizin kocasına güzel davranışta bulunup onun rızasını talep etmesi ve uygun davranışlarda bulunması bütün bu anlattıklarına bedeldir" buyurdu. Esma, Resulullah'ın kendisine söylediklerini müjdelemek üzere huzurdan ayrıldı.

Kadının, annelik sıfatıyla da dinimizde ayrı bir yere mâlik olduğunu görüyoruz.

Bir defasında adamın biri Allah'ın Resulü'ne gelerek, "Ya Resulallah hayatta en çok saygı göstermeye layık kişi kimdir?" diye sordu. Resulullah: "Annendir" buyurdu. Adam: "Ya sonra" diye sordu. Allah'ın Resulü yine: "Annendir" buyurdu. Adam bu kez: "Peki ya sonra, ya sonra ya Resulallah?" deyince, Peygamberimiz: "Sonra babandır" buyurdu".

Ebu Umame'den nakledildiğine göre: Peygamber (s.a.v), Hayber'i kastederek ashabına, "Sakinleri zalim olan şu kenti almaya hazırlanın" buyurdu. Bunun üzerine Ebu Hureyre annesine giderek: "Hazırlığımı gör, Peygamber (s.a.v), cihad için emir buyurdu", dedi. Annesi: "Beni yalnız bırakıp nasıl gidiyorsun" deyince Ebu Hureyre: "Ben Resulullah'tan geri kalamam" dedi. Bunun üzerine annesi: "Eğer gidersen şu sütüm sana haram olsun" dedi. Ve Peygamberimize giderek aynı şeyi ona da söyledi.

Az sonra Ebu Hureyre Peygamberimizin yanına geldi Resulullah ondan yüz çevirdi. Ebu Hureyre:
"Ya Resulallah, seni dargın görüyorum" deyince, Peygamberimiz:
"Evet, ben sana dargınım. Annen, 'Sana hakkımı helal etmem' dediği halde onu dinlemiyorsun. Herhangi biriniz, annesine, babasına veya onlardan birine hizmet ettiği müddetçe cihadda olmadığını mı zanneder? Öyle zannetmeyin. Kişi annesine, babasına hizmet ettiği ve onların haklarını ödediği müddetçe cennettedir" buyurdu.


Ebu Hureyre diyor ki: Peygamberimizin bu emri üzerine ben iki sene cihada çıkmadım. Ancak annem vefat ettikten sonra Peygamberimizle cihada çıkmaya başladım".

Aynı eserde nakledilen bir başka olay da şudur: Hz. Ömer ve Hz. Ali Kâbe'yi tavaf etmiş ve tavafı ancak tamamlamışlardı ki, annesini sırtına almış bir delikanlının tavafa girdiğini gördüler. Anne, oğluna yük olduğunu beyan eden bir beyit okuyor, delikanlı ise annesine şu beyitlerle cevap veriyordu: "Benim sana yaptığımdan ne olur, anne. Sen beni dokuz ay karnında gezdirdin". Bunu duyan İmam-ı Ali, Hz. Ömer'e döner: "Ya Ebu Hafs, gel şu delikanlıyla yeniden bir tavaf edelim de, Allah, seni ve beni affetsin" demiştir.

 
Üst Alt