Kapadokya'nın yeraltı şehirleri

BULUT

Aktif Üyemiz
Yönetici
Kapadokya
Kapadokya
KAPADOKYA TARİHÇESİ

Kapadokya bölgesi 60 milyon yıl önce; Erciyes, Hasan Dağı ve Güllü Dağı'ın püskürttüğü lav ve küllerin oluşturduğu yumuşak tabakaların milyonlarca yıl boyunca yağmur ve rüzgar tarafından aşındırılmasıyla ortaya çıkmıştır.

İnsan yerleşimi Paleolitik döneme kadar uzanmaktadır. Hititler'in yaşadığı topraklar daha sonraki dönemlerde Hristiyanlığın en önemli merkezlerinden biri olmuştur. Kayalara oyulan evler ve kiliseler, bölgeyi Roma İmparatorluğu'nun baskısından kaçan Hıristiyanlar için devasa bir sığınak haline getirmiştir.

Kapadokya bölgesi, başta Nevşehir olmak üzere Kırşehir, Niğde, Aksaray ve Kayseri illerine yayılmış bir bölgedir.

Kapadokya bölgesi, doğa ve tarihin bütünleştiği bir yerdir. Coğrafi olaylar Peribacaları'nı oluştururken, tarihi süreçte, insanlar da bu peribacalarının içlerine ev, kilise oymuş, bunları fresklerle süsleyerek, binlerce yıllık medeniyetlerin izlerini günümüze taşımıştır. İnsan yerleşimlerinin Paleolitik döneme kadar uzandığı Kapadokya'nın yazılı tarihi Hititlerle başlar. Tarih boyunca ticaret kolonilerini barındıran ve ülkeler arasında ticari ve sosyal bir köprü kuran Kapadokya, İpek Yolu'nun da önemli kavşaklarından biridir.

MÖ 12. yüzyılda Hitit İmparatorluğu'nun çöküşüyle bölgede karanlık bir dönem başlar. Bu dönemde Asur ve Frigya etkileri taşıyan geç Hitit Kralları bölgeye egemen olur. Bu Krallıklar MÖ 6. yüzyıldaki Pers işgaline kadar sürer. Bugün kullanılan Kapadokya adı, Pers dilinde "Güzel Atlar Ülkesi" anlamına geliyor. MÖ 332 yılında Büyük İskender Persleri yenilgiye uğratır, ama Kapadokya'da büyük bir dirençle karşılaşır. Bu dönemde Kapadokya Krallığı kurulur. MÖ 3. yüzyıl sonlarına doğru Romalıların gücü bölgede hissedilmeye başlar. MÖ 1. yüzyıl ortalarında Kapadokya Kralları, Romalı generallerin gücüyle atanmakta ve tahttan indirilmektedir. M.S. 17 yılında son Kapadokya kralı ölünce bölge Roma'nın bir eyaleti olur.

Kapadokya
Kapadokya
MS 3. yüzyılda Kapadokya'ya Hıristiyanlar gelir ve bölge onlar için bir eğitim ve düşünce merkezi olur. 303-308 yılları arasında Hıristiyanlara uygulanan baskılar iyice artar. Fakat Kapadokya baskılardan korunmak ve Hıristiyan öğretiyi yaymak için ideal bir yerdir. Derin vadiler ve volkanik yumuşak kayalardan oydukları sığınaklar Romalı askerlere karşı güvenli bir alan oluşturur.

4. yüzyıl, daha sonra "Kapadokya'nın Babaları" olarak adlandırılan insanların, dönemi olur. Fakat bölgenin önemi Roma İmparatoru III. Leon'un ikonları yasaklamasıyla doruk noktasına ulaşır. Bu durum karşısında, ikon yanlısı bazı kişiler bölgeye sığınmaya başlar. İkonoklazm hareketi yüz yıldan fazla sürer (726-843). Bu dönemde birkaç Kapadokya kilisesi İkonoklazm etkisinde kaldıysa da, ikondan yana olanlar burada rahatlıkla ibadetlerini sürdürdüler. Kapadokya manastırları bu devirde oldukça gelişir.

Yine bu dönemlerde, Anadolu'nun Ermenistan'dan Kapadokya'ya kadar olan Hıristiyan bölgelerine Arap akınları başlar. Bu akınlardan kaçarak bölgeye gelen insanlar bölgedeki kiliselerin tarzlarının değişmesine sebep olur. 11. ve 12. yüzyıllarda Kapadokya Selçuklu Türkleri'nin eline geçer. Bu ve bunu takip eden Osmanlı İmparatorluğu zamanlarında bölge sorunsuz bir dönem geçirir. Bölgedeki son Hıristiyanlar 1924-26 yıllarında Lozan Anlaşması sebebiyle yapılan mübadeleyle, arkalarında güzel mimari örnekler bırakarak Kapadokya'dan göç ettiler.

KAPADOKYA'DA TURİZM

Bölge günümüzde turizm açısından büyük bir öneme sahiptir. Ürgüp, Avanos, Göreme, Akvadi, Uçhisar ve Ortahisar Kaleleri, El Nazar Kilisesi, Aynalı Kilise, Güvercinlik Vadisi, Derinkuyu, Kaymaklı, Özkonak Yeraltı Şehirleri, Ihlara Vadisi, Selime Köyü, Çavuşin, Güllüdere Vadisi, Paşabağ ve Zelve belli başlı görülmesi gereken yerlerdir.

Kapadokya
Kapadokya
Kayalara oyulmuş geleneksel Kapadokya evleri ve güvercinlikler yörenin özgünlüğünü dile getirirler. Bu evler 19. yüzyılda yamaçlara ya kayaların ya da kesme taştan inşa edilmişlerdir. Bölgenin tek mimarı malzemesi olan taş yörenin volkanik yapısından dolayı ocaktan çıktıktan sonra yumuşak olduğundan çok rahat işlenebilmekte ancak hava ile temas ettikten sonra sertleşerek çok dayanıklı bir yapı malzemesine dönüşmektedir. Kullanılan malzemenin kolay işlenebilmesinden dolayı yöreye has olan taş işçiliği gelişerek mimari bir gelenek halini almıştır. Kemerli olarak yapılmış kapıların üst kısmı stilize sarmaşık veya rozet motifleriyle süslenmiştir. Yöredeki güvercinlikler 19. yüzyılın sonları, 18. yüzyılda yapılmış küçük yapılardır. İslam resim sanatını göstermek açısından önemli olan güvercinliklerin bir kısmı manastır veya kilise olarak inşa edilmişlerdir. Güvercinliklerin yüzeyi yöresel sanatçılar tarafından zengin bezemeler, kitabeler ile süslenmişlerdir. Bölge şarapçılık ve üzüm yetiştiriciliği ile de ünlüdür.

ÜRGÜP

Nevşehir'in 20 km doğusunda olan Ürgüp Kapadokya Bölgesinin en önemli merkezlerindendir. Ürgüp tarihsel süreç içerisinde bir çok farklı medeniyete ev sahipliği için çok sayıda farklı isme sahip olmuştur. Bizans Döneminde Osiana (Assiana), Hagios Prokopios; Selçuklular Dönemi'nde Başhisar; Osmanlılar zamanında Burgut Kalesi; Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren de Ürgüp adıyla anılmıştır.

Volkanik orijinli jeolojik bir yapıya sahip olan Ürgüp, yağmur ve rüzgar erozyonunun meydana getirdiği ve peribacası olarak tanımlanan ilginç doğal oluşumların sıkça ve tipik örneklerinin yoğun olarak yer aldığı bir bölgeye kurulmuştur. Vadi yamaçlarından akan yağmur sularının ve daha sonra rüzgarların aşındırması sonucu oluşan yarıklar arasında yükselen peribacaları bu bölgeye has çok ilginç bir peyzaj görüntüsü oluşturmuştur.

Ürgüp ve civarındaki ilk yerleşim antik adı Tomissos olan Damsa Çayı'nın doğusundaki Avla Dağı etekleridir. İngiliz Arkeolog Ian Todd'un burada yaptığı yüzey araştırması sonucunda çok sayıda obsidiyenden ve sileksten Paleolitik Dönem'e ait aletler bulmuştur.

Daha geç dönemlere ait en önemli kalıntılar ise Ürgüp kasaba ve köylerinde bulunan Roma Dönemi'ne ait kaya mezarlardır. Bizans Döneminde de önemli bir dini merkez olan Ürgüp, köy, kasaba ve vadilerindeki kaya kiliselerin ve manastırların piskoposluk merkeziydi.

XI. yüzyılda Ürgüp, Selçuklular'ın önemli kentleri Konya'ya ve Niğde'ye açılan önemli bir kale konumundaydı. Bu döneme ait iki yapı kentin merkezindeki Altıkapılı ve Temenni Tepesi Türbeleri'dir. Bir anne ve iki kızına ait olan ve XIII. yüzyılda yaptırılan "Altı Kapılı Türbe", altı cepheli, her cephesinde kemerli pencereli ve üstü açıktır. Ürgüp'ün Temenni Tepesi'nde bulunan iki türbeden birinin, 1268 yılında Vecihi Paşa tarafından yaptırılan ve halk arasında "Kılıçarslan Türbesi" olarak da anılan Selçuklu Sultanı IV. Rüknettin Kılıçarslan'a, diğerinin ise III. Alaaddin Keykubat'a ait olabileceği düşünülmektedir

Kapadokya
Kapadokya
Kapadokya tarihinde ilk insan yerleşimi ise paleolitik dönemlere kadar iniyor. Bu dönemden sonra tekrar aktifleşen volkanlar uzun bir süre insan yerleşimine müsaade etmemiş, ta ki neolitik döneme kadar. Ürgüp yakınlarındaki Avla Tepesi’nde İngiliz arkeolog Ian Todd’un yaptığı arkeolojik kazılarda neolitik dönem olduğu saptanan obsidiyen, sileks taş aletler bulunmuş. Karanlık bir dönem sonrasında ise Kapadokya tarihine yön veren ve İpek yolunu oluşturan kavşak medeniyetler ortaya çıkmış. Peki Kapadokya tarihçesinde kimler mi var?
Kapadokya tarihinde Asur Ticaret Kolonileri (M.Ö.3000 – 1750)

Kronolojiye göre Kapadokya tarihinde bilinen en eski medeniyet Asurlular. İlk ticari örgütlerini Kayseri Küllütepe ve Hattuşaş Karum’da yani pazar yerlerinde kurmuşlar. Anadolu’da yazının ilk görüldüğü dönemler de Asurlular dönemi olmuş. Kapadokya tabletleri olarak anılan eski çivi yazılı metinlerde ticaretle ve evlilikle ilgili yasa gibi düzenlenen maddeler olduğu görülmüş. Sonrasında kurulacak Hitit medeniyeti sanatının temelini de Asurlular atmış. Tapınma ve tanrı fikirlerini Anadolu’ya taşıyan, var olan sanat anlayışını Mezopotamya sanatıyla birleştiren de onlar olmuş.

Hititler döneminde Kapadokya (M.Ö. 1750 – 700)

Asurlulardan sonra Kafkaslar üzerinden Avrupa’dan gelen Hititler girmiş Kapadokya tarihine. Kocaman bir imparatorluk haline dönüşen Hititlerin başkenti Hattuşaş, önemli şehirleri ise Alişar ve Alacahöyük olmuş. Kapadokya bölgesinde hemen hemen her yere izlerini bırakacak kadar uzun ömürlü bir medeniyet kurmuşlar. Önemli geçitlere, ırmak kenarlarındaki kayalık alanlara anıtlar kazımış, ulaştıkları sınırları ve hikayelerini geçtikleri yollara işlemişler. Kapadokya yeraltı şehirlerinin savunma amaçlı gizli geçitlerle döşendiği tarihler de Hititler dönemine denk geliyor. Dar koridorlar, koridorları kapatan devasa taşlar, havalandırmalar Hititler tarafından geliştirilmiş.

Osmanlı Dönemi Kapadokya
Osmanlı Dönemi Kapadokya
Friglerin Kapadokya tarihçesinde sahneye çıkmasıyla Orta Anadolu’daki Hitit kentleri birer birer yıkılmış ve M.Ö. 1200 yılında Orta ve Güneydoğu Anadolu’da Geç Hitit dönemi başlamış. Kapadokya bölgesinde hüküm süren Geç Hititler, Kayseri- Niğde – Nevşehir’i kapsayan Tabal Krallığı’na dönüşmüş. Bu dönemin hatırası hiyeroglif kaya anıtları ise Sivasa (Gökçetoprak), Hacıbektaş Karaburna Köyü ve Acıgül’de bulunmuş. Geç Hitit dönemi M.Ö. 6. Yüzyıldaki Pers işgaline kadar sürmüş.

Persler ve Kapadokya Krallığı (M.Ö. 585 – 332)

Asurluların ‘Katpatuka’ dediği Kapadokya’ya bu günkü adını veren Perslerin dilinde Kapadokya ‘Güzel Atlar Ülkesi’ demek. Zerdüştlüğü benimsemiş Persler ateşin kutsallığına inandıklarından bölgenin yanardağlarına tapınmışlar. M.Ö. 332 yılında Büyük İskender tarafından bozguna uğratılıncaya kadar da hüküm sürmüşler. Büyük İskender Persleri yenmiş ama Kapadokya halkının direncini yenememiş. Kapadokya Krallığı da işte bu dönemde kurulmuş. Kapadokya Krallığı Büyük İskender’in ölümünden sonra barış ve huzuru kaybederek M.S. 17 yılında gittikçe güçlenen Roma İmparatorluğu’nun bir eyaletine dönüşmüş.

Bizans – Roma İmparatorluğu Dönemi’nin Kapadokya Tarihine Kattıkları ve Kapadokya Tarihi Gezilecek Yerleri (M.S. 17 – 395)

M.S. 17 yılında Tiberius Kapadokya’yı Roma’ya bağladı. Bölgedeki kargaşa Roma’ya katılmayla son bulurken Romalılar da Ege’ye ulaşabilmek için ticaret ve askeri anlamda önem taşıyan ve batıya açılan bir yol açtılar. Roma döneminde ekonomisi oldukça kalkınan Kapadokya’nın merkezi ise Kayseri oldu.

Hristiyanlığın yeni yeni yayılmasıyla şehirlerden köylere göç etmeye başlayan ilk Hristiyanlar 4. Yüzyılda Kayseri’yi bir Hristiyanlık üssü haline getirdi. Sığınmak için oldukça elverişli kayalık Göreme ve çevresi Kayseri piskoposu Aziz Basil’in yaydığı öğretiyle manastır yaşamının ilk başladığı yer oldu.

Roma İmparatorluğu’nun bölünmeye başladığı yıllarda ise Kapadokya’da uzun bir süre Doğu Roma etkisi sürdü. 7. Yüzyılın ilk yarısında Sasaniler ve Bizanslılar arasında olan savaşlar sonucu, Sasaniler bölgeyi çok kısa bir süre himayesi altına aldı. Sasaniler 651 yılında Halife Osman tarafından yıkılınca Kapadokya bu kez Emevi – Arap akınlarına maruz kaldı. İkonoklazm hareketi de mezhep savaşlarının yoğun yaşandığı bu dönemlere denk geliyor ki Roma imparatoru III. Leon’un ikonları yasaklanması da bu çatışmaların sonucunda oldu. Bu harekette ikonların yasak olduğu Müslümanlığın etkisi var mı bilinmez ama neredeyse 100 yıl sürdü ve bu süreçte yasakları benimsemeyen keşişler gizlenmek ve Hristiyanlığı kendi öğretileriyle yaşamak için Kapadokya’ya sığındılar. Kapadokya manastır hayatının en geliştiği dönem de işte bu dönem oldu. Göreme Açık Hava Müzesi, Ihlara Vadisi ve bölgeye yayılmış küçüklü büyüklü kiliselerde dönemin izlerini, adanmışlığı, inanışı ve din direnişini görmek mümkün. Fresklerde sadece İncil’den sahnelere değil, aynı zamanda imparator ve saygın yöneticilere de yer verilmiş.

Selçuklu Dönemi ve Kapadokya Tarihi Gezilecek Yerleri (1071 – 1299)

Bizans İmparatoru’nun Selçuk Bey’in soyundan gelen Alparslan’a yenildiği 1071 Malazgirt Savaşı’yla Anadolu’da yeni bir dönem başladı. 1075 yılında Anadolu Selçuklu Devleti kuruldu ve 1082’de Kayseri’nin Selçuklular tarafından fethedilmesiyle Kapadokya’da Selçuklular dönemi başladı. Yüzyıllarca Hristiyanların merkezi haline gelen bölgede Müslüman Türklerin himayesinin mutsuzluk yaratmadığı da Ihlara Vadisi’ndeki Aziz George Kilisesi’nin frekslerinde görüldüğü üzere II. Mesut’tan övgüyle söz etmesinden bellidir.

13. yüzyıl sonrasında Selçukluların zayıflamasıyla Anadolu Beylikleri ortaya çıktı. 1308 yılında Moğollar Anadolu’yu istila ederek Kayseri’yi yakıp yıktı. Gücünü iyice kaybeden Anadolu Selçukluları Kapadokya tarihinden böylelikle silinip gitti.

13. yüzyıl Selçuklu sanatını yansıtan Kapadokya’da tarihi yerler ve eserler arasında ise; Avanos’ta Selçuklu Sultanı izzettin Keykavus tarafından yaptırılan Sarıhan Kervansarayı, Alaaddin Keykubat döneminin mimarisi Alaaddin Camii, Karamanlılar döneminde yapılsa da Selçuklu mimarisine göre şekillenmiş Ürgüp Taşkınpaşa Camii, Ürgüp Kadınlar Kalesi, Temenni Tepesi ve Altıkapı Türbesi bulunmaktadır.
Osmanlı Döneminde Kapadokya ve Osmanlı Eserleri

Kapadokya Osmanlı döneminde en sakin ve en kalkındığı dönemi yaşadı desek yalan olmaz. Hristiyanlar Selçuklu döneminde olduğu gibi rahatça ibadet edebilecekleri bir hoşgörüyle karşılandı. Nevşehir, Niğde’ye bağlı küçük bir köy iken Damat İbrahim Paşa döneminde imarına girişildi ve Kapadokya’da tarihi yerler, Özkonak, Avanos, Gülşehir bölgelerinde camiler, çeşmeler, külliyeler yapıldı. Bunlardan biri de Yavuz Sultan Selim’in 1514’deki doğu seferinde yapılan köprüdür. Avanos’taki Ulu Camii, Gülşehir’deki külliyeler ve camiiler de Osmanlı’dan kalan eserler arasında sayılabilir.

Cumhuriyetin kurulmasından sonra 1924 – 1926 yılları arasında nüfus mübadeleleriyle Hristiyan halk bölgeyi terk ederek arkalarında tüm medeniyetlerden izler taşıyan yapılar bıraktılar.

Birçok kültürün, birçok inanışın atmosferine sindiği Kapadokya’yı bu kadar özel kılan, sadece peribacaları ve kaya oluşumlarının yumuşak tüflü yapısının kolay oyulmaya müsait ve barınmak için ideal olması değildi. Coğrafyası kıtaları birbirine bağlayan ticaret yollarının da uğrak yeriydi. Bağlayıcı ve birleştiriciliğini de kervansaraylarından, Müslüman himayesindeyken bile ayakta kalan kiliselerinden anlamak mümkün.

Kapadokya bilinen tarihi kadar, ağızdan ağıza yayılan rivayetleriyle de gizemli. Her tarihin altında farklı bir hikaye, farklı bir söylence var. Peribacalarının oluşumundan, keşişlerin yaşamına kadar yüzlerce anlatımı olan Kapadokya tarihçesi kısa ve net olarak çok özel! Ve öylesine bilinmezi var ki, her medeniyetin hikayesini tekrar tekrar dinlemeye değer…

Kapadokya'da Halkın ziyaretine açık birkaç yerleşim yeri bulunmaktadır. Bunlardan bazıları ;

1) Mazı Yeraltı Şehri (Ürgüp)
2) Özlüce Yeraltı Şehri (Merkez)
3) Sivasa Gökçetoprak Yeraltı Şehri (Gülşehir)
4) Tatlarin Yeraltı Şehri (Acıgöl)
5) Kaymaklı Yeraltı Şehri
6) Özkonak Yeraltı Şehri (Avanos)
7) Derinkuyu Yeraltı Şehri
 

BULUT

Aktif Üyemiz
Yönetici
Mazı Yeraltı Şehri

Mazı Yeraltı Şehri (Ürgüp)
Mazı Yeraltı Şehri (Ürgüp)
MAZIALTI YERALTI ŞEHRİ

Kapadokya’nın yeraltı şehirleri tarihler boyunca insanlığa çatı olmuş aslında… Taşı toprağı efsunlu desek, yerin üstü yaldızlı mavi, altı ise aş kaynatılan ev desek yalan olmaz bu yüzden. İsmini bulunduğu köyden alan Mazı Yeraltı Şehri ise Kapadokya’nın en son keşfedilen yeraltı güzelliklerinden. 1995 yılında tesadüfen bir çoban tarafından bulunup, arkeologların yaptıkları kazılarla tarihe kazandırılmış.

Yeraltı şehrinin bulunduğu Mazı köyünün tarihi çok eskilere, Helenistik döneme dayanıyor. Sadece yeraltı şehriyle değil, kayadan oyma kiliseleriyle, mezarlarıyla, dönemi yansıtan seramik fırınıyla tarih sever gezginlerine muhteşem bir keşif yaşatıyor. Kayadan oyma mezar ve kiliselerin tarihinin 2000 yıl öncesine dayandığı ve Frigya, Lidya, Bizans’tan Romalılara kadar birçok uygarlık gördüğü biliniyor.

Sağlam bir tarih barındırmasından olsa gerek, kimilerine göre köy ismini sağlamlığıyla bilinen Mazı ağacından almış. Eskiden kağnılara takılan dingillerin yapıldığı Mazı ağacını hiç görmemiş olanlara köyde bu ağaçtan sadece 2 adet kaldığını söylemeden geçmeyelim. Bir diğer söylenceye göre ise köyün ismi ‘Mazata’dan türemiş ki, bu isim de antik kent anlamına geliyor.

Tarih demişken, keşif demişken köyde üretilen patateslerden yapılan patatesli çörek ve hiç yemediyseniz patatesli tatlıların tadına mutlaka bakmanızı öneririz. Köye has yapılan tandır kuru fasulye, yaprak sarma ve köftenin tadı da köyden size hatıra olarak kalacak güzellikler arasında.

Mazı Yeraltı Şehri
Mazı Yeraltı Şehri
Mazı Yeraltı Şehri

Kapadokya’nın gizemli keşif noktalarından Mazı Yeraltı Şehri, köyün batı dik yamacına konumlanmış erken Roma dönemi eserlerinden. Vadi ve platoyu Bizans dönemine tarihlendirilen birçok kaya mezar ve kilise çevrelemiş. 8 katlı yeraltı şehrine inmek için ise 4 değişik yerden giriş yapılmış.

Girişlerin denetimi Kapadokya’daki diğer yeraltı şehirlerinde de görülen, düşmana karşı korunma sağlayan büyük sürgü taşlarla sağlanmış ve rahatça sürülebilmesi için küçük odacıklar şeklinde yapılan sürgü taşı yuvaları kullanılmış. Sürgü taşının ortasındaki küçük delikten ise mızraklar sokularak düşmana karşı savunma sağlanmış.

Tüm Kapadokya yeraltı şehirlerinde olduğu gibi Mazı Yeraltı Şehri’nde de giriş katı ahırlara ayrılmış. Diğerlerinden farkı ise ahırın ortasında hayvanlar için yapılan kayadan oyulmuş yalaklar olması ve bu yerleşkelerin fazlalığı. Ahırların çok sayıda olması, tahminen 6.000 kişinin yaşadığı bu yeraltı şehrinde ana geçim kaynağının hayvancılık ve refah düzeyinin iyi olduğunun bir göstergesi gibi.

Sanki sadece sığınmak için değil de uzun süre yaşamak için yapılmış.

Kapadokya Mazı Yeraltı Şehri’ne köyün merkezinden girildiğinde, düzensiz taşlarla örülmüş bir koridordan sonra varılan sütunlu yerleşke yalaklı bir ahıra açılıyor. Ahırdan sonra ise tavandan üzümlerin aşağı dökülüp şıraya çevrildiği, moloz taşlardan örülmüş bir bacanın olduğu şırahaneyle karşılaşılıyor.

Yine kısa bir koridorla sürgü taşlı kapısından içeriye girişlerin serbest olmadığını düşündüren bir kiliseye ulaşılıyor ki, burada bulunan 20 metre derinliğindeki kuyu, yeraltı şehrinin derinliğinin nereye kadar indiği hakkında bilgi veriyor. Derinkuyu Yeraltı Şehri ve Kaymaklı Yeraltı Şehri’nde olduğu gibi, Mazı Yeraltı Şehri’nde de bir kilisenin olması tamamı ortaya çıkmamış çok büyük bir yerleşim alanı olduğunun kanıtı gibi.

Mazı Yeraltı Şehri’ndeki kilise apsisi Kaymaklı’dan farklı olarak köşede tasarlanmış, fasatı kabartmalarla süslenmiş ve duvar kenarlarına alçak oturma alanları oyulmuş. Apsisin tam karşısında, kenarlarına tırmanmak için küçük yontular yapılmış gizli bir baca ise şehrin diğer mekanlarına geçişi sağlayan tünel gibi kullanılmış. Kapadokya Mazı Yeraltı Şehri’ni diğerlerine göre farklı kılan en önemli özelliklerden biri de, bacaların üst katlardaki mekanları uzun ve dar pasajlarla, alt katları ise nispeten daha dar ve kısa pasajlarla birleştirebilen muhteşem bir mühendislik dehasıyla yapılması olsa gerek. Fakat çoğu kapandığı için şehrin nereye kadar gittiği, bu tünellerin nereye çıktığı tam da bilinemiyor.

Mazı Yeraltı Şehri
Mazı Yeraltı Şehri
Mazı Yeraltı Şehri’nin baca bağlantılarının yanında mekanları da değişiklik gösteriyor. Depolar, oturma alanları, mahzenler diğer yeraltı şehirlerinde de görülürken Mazı Yeraltı Şehri’nde banyo olarak kullanılmış mekanlara da rastlanıyor.

‘Tarihi deşmek için derinlere inmek gerek!’ diyenlerdenseniz Kapadokya’nın altındaki bu serin şehrin gezgini olun. Derinkuyu, Kaymaklı ve Özlüce Yeraltı Şehri nasıl ki muhteşem, Mazı Yeraltı Şehri de aynen öyle…

Mazı Yeraltı Şehri Nerede?


Mazı Yeraltı Şehri nerede, nasıl giderim diye soruyorsanız, Nevşehir’in Ürgüp ilçesinin 18 km güneyinde, adını aldığı yer olan Mazı Köyü’nde. Kaymaklı Yeraltı Şehri’nin doğusunda kalıyor ve aralarında sadece 10 km bulunuyor.
 

BULUT

Aktif Üyemiz
Yönetici
Özlüce Yeraltı Şehri

Özlüce Yeraltı Şehri
Özlüce Yeraltı Şehri
ÖZLÜCE YERALTI ŞEHRİ

Kapadokya bölgesinde bulunan tüm yeraltı şehirleri sadece bu bölgeye özgü olup, eşi benzerinin olmadığı güzelliklere sahip. Burada bulunan yeraltı şehirlerinin sayısı ise 200 civarında. Kapadokya’nın yaklaşık olarak 25 bin km2lik bir yer kapladığı düşünülecek olursa hemen hemen her yerinde bir yeraltı şehrine rastlamanız mümkün.Bugunkü durağımız Özlüce Yeraltı Şehri.

Birbirinden güzel Kapadokya yer altı şehirleri ne amaçla kuruldu diye soracak olursanız bu sorunun cevabı günümüzde bile tartışılır durumda. Bu konudaki en genel yargı ise yabancı istilalarına karşı bir önlem niteliğinde ve savunma amaçlı olarak yeraltı şehirlerinin inşa edilmiş olması yönünde.

Kapadokya’da bulunan sayısız yeraltı şehirlerinden bir tanesi de Özlüce yeraltı şehri. Bu şehirlerinin en gibi özellikleri olduğunu ve nasıl göründüklerini sadece duymanız bile oraya gitmeniz için bir sebep oluşturacaktır.

Özlüce Yeraltı Şehri

Özlüce Köyü merkezinde bulunan Özlüce yeraltı şehri, Nevşehir-Derinkuyu karayolunun üzerinde bulunan Kaymaklı Kasabası’nın 6 km batısında bulunuyor. Eski adının Zile olmasından dolayı bu isimle de anılıyor.

Özlüce Yeraltı Şehri
Özlüce Yeraltı Şehri
Özlüce yeraltı şehri diğer yeraltı şehirlerinden çok daha farklı. Hem jeolojik olarak hem de mimarisi bakımından farklılıklar gösteren bu yeraltı şehri değişik renklerden tüfler ile oluşmuş. İçi tam olarak temizlenmemiş olmakla birlikte kat sisteminin olmaması da mimari açıdan farklılıklar yaratmasına neden oluyor. Kat sisteminin yerine daha geniş bir alana yayılmış şekilde bulunan yeraltı şehrinin girişi bazalttan oluşan ve birbirine geçmeli olan iki kemerli mekândan oluşuyor. Sonrasında ise 15 metre uzunluğunda moloz taşlardan örülmüş bir geçit aracılığıyla ana tüf kayaya ulaşabilirsiniz.

Özlüce yeraltı şehrinin girişindeki taşlar ana tüf kayaya oranla daha yenidir. Ana tüf kayanın bitiminde ise yaklaşık olarak 1.75 metre çapında sert granit taştan meydana gelen sürgü taşı karşınıza çıkıyor.

Şehre girdiğinizde karşınıza çıkan ana mekân yeraltı şehrinin en geniş alanı ve iki bölümden oluşuyor. Mekânın sağ tarafında erzak depoları varken, sol kısmında ise oturma odaları bulunuyor. Yan taraflarda ise hücre tipinde olan odalar ve alt kısımlarında ise tuzaklar bulunuyor.

Ancak göçük tehlikesinin bulunması nedeniyle ve tam olarak da temizlenmemiş olmasından dolayı Özlüce yeraltı şehri ziyarete henüz açılmamıştır.

Özlüce Köyü – Zile

Kapadokya yeraltı şehri denizinden nasibini almış olan Özlüce yeraltı şehri Özlüce Köyü’nde yani eski adıyla Zile Köyü olarak anılır. Tipik bir Rum köyü havası taşırken hem küçük hem de şirin bir köydür. Köy hem eski Rum evlerini hem de yeni binaları içeren bir karmaşa gibi görünse de Rum evlerinin sıcaklığını hissetmemeniz imkânsız.

Özlüce Köyü turistleri, özellikle de Kutsal Havariler Kilisesi’ni görmeden gitmiyorlar. Rumlar döneminde ismi ‘’melagobia’’ olarak anılan Derinkuyu’nun bu ismi almasının nedeni eski zamanlarda yaklaşık 70 metre derinlikten çıkarılan suyun içilmesinden kaynaklanıyor. 1924 mübadelesi öncesinde bu bölgede yaşayan Rum nüfus, Türk nüfusun bile burada barınasına öncelerde izin vermiyordu. O derece yoğun olan Rum nüfusu hem Su vermez köyünde hem de Özlüce köyünde barınıyordu. M.Ö 4.yy.’a kadar dayanan bir geçmişi olan Özlüce köyü ’nün o zamanlardaki adı ‘’Zeila’’ idi. Ancak sonralarda zamanla Zile ismini aldı. Özlüce Köyü eskiden Perslerin hâkimiyeti altındayken bölgedeki kutsal yerlerden biriydi. Hatta Strabon Coğrafya isimli yapıtında Zela’nın Anaitis, Omanos ve de Anadates olan üç tanrıya ait olduğunu belirtmiştir.

Özlüce Yeraltı Şehri
Özlüce Yeraltı Şehri
Özlüce Köyü’nde 1902lü yılların başında yani mübadeleden önce yaklaşık 350 Rum evine 20 Türk evi karşılık düşüyordu. Hatta Türk aileler geçimlerini de Rumların bağlarında çalışarak sağladıkları da bilinenler arasında. Çünkü o zamanlarda Özlüce Köyü’ne yaklaşık 3 km uzaklıkta ulunan Avşören’den Türkler göç etmeye başlamışlardı ve bu nedenle de köyde azınlık durumunda idiler. Şimdilerde ise Özlüce Köyü’nde 300 ev bulunuyor ve yaklaşık 2000 kişi yaşıyor.
Kapadokya’daki diğer önemli yeraltı şehirleri

Kapadokya’yı ziyaret eden herkesin en zevkle gezdiği ve merakla dinlediği kısımlardan biridir yeraltı şehirleri. Özellikle de bölgede 200 Kapadokya yeraltı şehri bulununca, gezip görmemek imkânsız hale geliyor. Sadece Kapadokya’nın jeolojik oluşumlarıyla meydana geldikleri için de bu bölgeye özgü yapılar olmaları nedeniyle tekler.

Kapadokya’da bulunan çoğu yeraltı şehri yumuşak volkanik tüflerin aşağıya doğru oyulmasıyla oluşmuş. Yaklaşık 30.000 kişiyi bile barındırma özelliğine sahip olan yerlere yeraltı şehirleri denilse de daha küçük olanlarına ise yeraltı köyleri deniliyor.
 

BULUT

Aktif Üyemiz
Yönetici
Tatlarin Yeraltı Şehri ( Acıgöl )

Tatlarin Yeraltı Şehri ( Acıgöl )
Tatlarin Yeraltı Şehri ( Acıgöl )
TATLARIN YERALTI ŞEHRİ ( ACIGÖL )

Kapadokya’nın tüm yeraltı şehirleri gibi bu yeraltı şehrinin de kimler tarafından, ne zaman yapıldığı bilinmiyor. Araştırmalara göre Hititler, Frigyalılar, Romalılar, Bizanslılar derken özellikle ilk Hristiyanları saklayan şehirler binlerce hikayenin ve efsanenin de doğum yeri. Dışardan gelen tehlikelere karşı korunmak ve barınmak amacını güden bu gizli şehirlerin günümüzün büyük ilçelerinin nüfus kadar insanı koruduğu da tarihçiler tarafından kabul edilen bir gerçek.

İlk kez 1975 yılında keşfedilen Tatlarin Yeraltı Şehri’nin bir kısmının temizlenerek turizme açıldığı tarih ise 1991. Tatlarin Kasabası’nda köy halkının ‘Kale’ olarak adlandırdığı bir tepede bulunan yeraltı şehrinin günümüzde sadece temizlenen 2 katı gezilebilmekte. Gerçek büyüklüğü ise gezilebilen bu alanın oldukça fazlası ve zaman ilerleyip tamamı temizlenince ortaya çıkacak.

Orijinal girişi yıkılmış olan Tatlarin Yeraltı Şehri’ne 15 metre uzunluğunda bir tünelden giriliyor. Tünel, girişinde kilit taşı olan oldukça büyük bir salona açılıyor. Kapadokya yeraltı şehirlerinde sıklıkla karşılaşılan devasa büyüklükteki kilit taşı ya da bir diğer tanımla sürgü taşı tehlikeye karşı alınmış akıllıca bir önlem. Öyle ki bir tehdit karşısında kapıya doğru itilerek girişi kapatabiliyor ve sadece içeriden açılabiliyor. Tünelden girilen salonun sağ tarafındaki nişin içinde 3 iskelet bulunmasından dolayı Roma döneminde ölülerin gömüldüğü alan ya da bir zindan olduğu, bu nişin daha sonra derinleştirilerek erzak çukurlarına dönüştürülmesinden dolayı da Bizans döneminde kiler, mutfak olarak kullanılan alan olduğu düşünülüyor. Yine yeraltı şehirlerinin olmazsa olmazı havalandırma deliklerinden bu salonda da görülüyor. Bir taraftaki dar tünelden ise başka bir büyük odaya geçiliyor.

Tatlarin Yeraltı Şehri ( Acıgöl )
Tatlarin Yeraltı Şehri ( Acıgöl )
Yeraltı şehrinin ikinci girişinde ahır bulunuyor. Ahırların çıkışa yakın olmasının nedeni ise hayvanların kolay tahliye edilebilmeleri. Ahırın daha önceden erzak deposu olduğu tabanındaki 5 adet ambardan anlaşılıyor. Sütunlarla desteklenen büyük alanın tavanında diğer mekanlara ulaşımı sağlayan havalandırma bacaları bulunuyor. İki büyük mekan arasındaki bağlantıda yine dar bir koridor ve dev bir sürgü taşı bulunuyor.

Tatlarin Yeraltı Şehri Kiliseleri

Tatlarin Yeraltı Şehri’nde 13. Yüzyıldan kaldığı düşünülen 2 adet kilise bulunuyor fakat henüz tamamı keşfedilmeyen alanda daha birçok kilisenin olduğu da tahmin ediliyor. Her ikisi de iki kemerli olan kiliselerden sadece küçük olanında duvar resimleri seçilebiliyor. İki apsis, iki nefli olan ve beşik tonozla örtülen kilisenin narteksi yıkılmış olup fresklerindeki sahneler de bantlarla ayrılıyor. Hristiyan azizleri, Konstantin ve Helena, Michael ile Gabriel melekler, Hz. Meryem, Hz. İsa’nın çocukluğu, cennete girişi, bebekliği, Kudüs’e giriş, çarmıh ve Metamorfoz sahneleri gibi İncil alıntıları küçük boyutlardaki kilisenin fresklerinde işlenen konular. En çok kullanılan renkler ise zeminde koyu gri, zemin üstü boyamalarda ise kırmızı, mor ve hardal tonlar.

Büyük olan diğer yeraltı şehri kilisesi ise yüksek tavanıyla dikkat çekiyor. Freskleri zamana direnememiş kilisede 1215 yılında yapıldığına dair bir yazı da görülebiliyor. Tatlarin Yeraltı Şehri’nin büyük kilisesi Nevşehir’e 19 kilometre mesafesi olan Gülşehir’deki Aziz Jean Kilisesi ile de bazı benzerlikler taşıyor.

Tatlarin Yeraltı Şehri ( Acıgöl )
Tatlarin Yeraltı Şehri ( Acıgöl )
Tatlarin Yeraltı Şehri’ni diğer Kapadokya yeraltı şehirlerinden ayıran en önemli özelliği ise içinde tuvaletlerin olması. Vakti zamanında yoğun bir nüfusun yaşadığı yeraltı şehrinin geniş tutulmuş mutfakları, erzak depoları, ahırları da kalabalıklığının kanıtı gibi. Yapılan araştırmalar Tatlarin Yeraltı Şehri’nin sivil bir yerleşimden çok askeri ve dini amaçlı kullanıldığı yönünde. Ya bir medrese ya da bir garnizon olduğu düşüncesini pekiştiren ise kiliselerin çokluğu ve mekanların diğer yeraltı şehirlerine göre daha büyük olması.

Tatlarin Yeraltı Şehri tarihi o kadar eski olmasa da Mazı ve Özlüce yeraltı şehirleriyle oldukça benzeşiyor.

Tatlarin Yeraltı Şehri Nerede, Nasıl Gidilir?

Tatlarin Yeraltı Şehri nerede bulunuyor sorusuna cevap olarak, Nevşehir’in Acıgöl ilçesine 10 km uzaklıkta ve Tatlarin Kasabasında ‘Kale’ denilen bir tepede bulunuyor. Eğer aracınız yoksa Nevşehir merkezinden ve terminallerinden hareket eden Acıgöl dolmuşlarına veya otobüslerine binerek kolayca ulaşabiliyorsunuz. Tatlarin Yeraltı Şehri’ne Nevşehir’den arabayla gidecekseniz Nevşehir – Aksaray istikametini takip ederek ve tabelaların yönlendirmesiyle Tatlarin kasabasına geliyorsunuz. Aksaray yönünden Tatlarin kasabasının uzaklığı ise yaklaşık 50 kilometre.
 

BULUT

Aktif Üyemiz
Yönetici
Kaymaklı Yeraltı Şehri ( Nevşehir )

Kaymaklı Yeraltı Şehri ( Nevşehir )
Kaymaklı Yeraltı Şehri ( Nevşehir )
KAYMAKLI YERALTI ŞEHRİ ( NEVŞEHİR )

Kapadokya, tarih ve kültürün iç içe olduğu, eşsiz manzarasıyla ziyaretçilerini büyüleyen, gizemli rotalarıyla heyecan dolu serüvenlere yol açanların gözdesidir! Yılın her mevsiminde yerli yabancı turistleri ağırlayarak, tarihi ve eşsiz doğal güzellikleriyle içinde bulunduğumuz yorucu, bol koşturmalı, stresli, teknolojik bağımlılığın arttığı hayatlardan kopararak Kaymaklı Yeraltı Şehrinde unutulmayacak günler yaşamayı sağlıyor.

Genellikle ilk ziyaretin tek olarak kalmadığı, her defasında bambaşka bir güzelliğinin keşfedilebildiği Kapadokya yüzü aşan yeraltı şehirleriyle büyük bir merak uyandırıyor ve tarihe, geçmiş zamanlardaki yaşamlara en gizemli şekilde eşlik etmeyi sağlıyor. Nevşehir’in kıymetli Kapadokya bölgesinde bulunan Kaymaklı, restore edilerek bugüne kadar korunarak en maceralı ve heyecan verici keşfi yapmaya imkân sunuyor. Yerin derinliklerinde bambaşka bir dünya sunarak ziyaretçilerini heyecanlandırıyor, hayrete düşürüyor, büyülüyor!

Nevşehir Kapadokya’ya gelen turistler, milyonlarca yıllık yolculuğa Kaymaklı gibi birçok yeraltı şehri sayesinde şahitlik edebiliyor. Birçok uygarlığın izini taşıması tarihi özelliklerini zenginleştirirken, insanların o zamanlardaki hayatları hakkında çok heyecan verici bilgilere ulaşmayı sağlıyor.

Düşünmesi bile heyecan verici olan yeraltı şehirlerinden ziyaretçilerin en fazla ilgi gösterdikleri Kaymaklı, ziyaretçilerini ağırladığı 4. katında yerin tam olarak 20 kilometre derininde müthiş bir adrenalin yaratıyor. 5000 kişinin yaşamasına olanak veren büyüklüğüyle, 8 katlı bir yapı olarak adeta nefes kesiyor.

Duvarlarda yer alan üçgen şeklindeki bezirlik isimli yapılar, kandillerin konduğu ve aydınlatmanın sağlandığı küçük oyuklar olarak, sıklıkla rastlanıyor. Adını bezir yağından alan bu kandillerin yanı sıra bunların üretildiği yerlere de Bezirhane adı veriliyor.

Yeraltı şehirlerinin çoğunda gezerken işaretlere önem vermek gerekiyor ki yanlış tarafa yönelerek dar tünellerde ne siz, ne de diğer ziyaretçiler için zor anların yaşanmasının önüne geçilebilsin.

Heyecanlı yeraltı yolculuğuna başlarken kırmızı oklar ve çıkarken mavi okları takip etmek yeterli oluyor. Bu sayede kaybolma korkusu olmadan, tarihin heyecan dolu izlerine tanıklık etmek, rahatça gezmek mümkün oluyor.

Yerin bu kadar derinine girmek konusunda aklınızda soru işaretleri oluşursa, şehrin büyük bir başarıyla ana havalandırma etrafına yerleştirilerek, dördüncü katta bile hiçbir hava problemi hissedilmediğini söyleyerek hemen bu soru işaretlerini giderebiliriz.

Eski zamanlardaki geçim yollarının büyük kısmı hayvancılık olduğu için, insanlar besinlerini hayvanlardan sağlıyordu. Bu nedenle saklanırken de gıda temin edebilme olanağına sahip olmak için genellikle yeraltı şehirlerindeki ilk kat ahır olarak kullanılmış. Son derece basit bir mantıkla en üste hayvan barınaklarının yerleştirilme sebebi de alt katlara hayvanları taşımanın oldukça zor olmasından kaynaklanıyor.

Kaymaklı Yeraltı Şehri’nin ikinci katında kilise, vaftiz taşları ve mezarlık bulunuyor. Kiliseyle beraber dikkat çeken diğer yapı da sürgü taşı oluyor. Bu sürgü taşı gelenleri ya da yabancıları kontrol edebilmek ve kolayca müdahale edebilmek adına ortasındaki delikten ve 500 kiloya kadar ulaşabilen ağırlığıyla büyülüyor.

Kaymaklı gibi ziyaretçisi bol olan Derinkuyu Yeraltı Şehri’yle birbirilerine bağlanmalarını sağlayan tünel yaklaşık 10 kilometre uzunluğunda. Bu tünel gibi asker ve düşmanların sık ziyaretleri sırasında burada yaşayan halkı koruyabilmek adına yapılmış tuzaklı ve çıkmaz tüneller ve labirentler de bulunuyor.

Şarap mahzenleri, un ve buğdayın saklandığı, şıra haneler ve yemek alanı üçüncü katta yer alıyor. Diğer iki kata göre daha geniş olan bu katta ayrıca taş bakır cevherini parçalayabilmek için andezitten faydalanıldığı görülüyor. Tüf yapısına kıyasla çok daha dayanıklı olduğu bilinen andezit, üzerindeki oyuklar sayesinde bakırın işlenmesine olanak tanıyor.

En heyecan verici ve gezinin son katı olan dördüncü kata oldukça dar bir tünelle giriliyor. Savaş ve savunma esnasında yabancıları yavaşlatabilmek amacıyla çok alçak olan bu tünelden sonra tandır, erzak deposu ve mutfak olarak kullanıldığı anlaşılan bir alana varılıyor.

Kapadokya’nın mutlaka görülmesi gereken yerlerinden biri olan yeraltı şehirlerinden Kaymaklı, ne kadar dikkatle gezerseniz gezin, ancak birkaç kerede doyabileceğiniz, her defasında fark etmediğiniz yeni noktalarını keşfedeceğiniz çok gizemli ve görkemli bir yer olarak misafirlerini ağırlıyor.

Burada gezerken yapıların şahaneliğinin yanı sıra, binlerce insanın burada bir hayatı paylaşmasına, zorlu durumlarla mücadele etmesine, başarılı havalandırmasına rağmen karanlık haftalar geçirmesine hayret ederek gerçekten de inanılmaz derecede etkiliyor.

Kaymaklı Hakkında

Milattan önce 3000 yılına uzanan oluşumu, 1500 yıllık gelişmesi sayesinde bugün ilk 4 katıyla tarihin inceliklerini görebilme imkânı sağlayan Kaymaklı Yeraltı Şehri, Kapadokya gezginlerinin uğrak noktasıdır. Hititler, Asurlar, Frigler gibi birçok uygarlığın izlerine rastlanan, Bizans İmparatorluğu zamanında yaşanan savaşlarda en önemli savunma alanı olarak kullanılan yeraltı şehri, birbirine dar ve uzun tünellerle bağlanarak, özellikle Müslüman Arap Devletleri’nin Hristiyanlığın yaygın olduğu bu bölgeyi işgal etmesiyle daha fazla savaşa tanıklık etmesine yol açmış. Burasıyla ilgili en ilginç iddia ise havalandırma sisteminin etrafında, müthiş bir beceriyle konumlanmış olmasından ötürü buranın uzaylılar tarafından yapılmış olmasıdır.

Kaymaklı Yeraltı Şehri ( Nevşehir )
Kaymaklı Yeraltı Şehri ( Nevşehir )
Hitit İmparatorluğu’nun çökmesi, Perslerin işgali ve son olarak Romalıların büyük savaşlar sonucunda Kapadokya’yı Roma’nın eyaleti haline getirmesi gibi birçok olaya en yakından tanıklık eden yapılar bu müthiş güzellikteki yeraltı şehirleridir. Hristiyanların burada yaşamasına engel olmak için saldıran Araplar, buradaki tarihi yapıyı daha farklılaştırırlar. 12. Yüzyılla beraber Selçuklulara kalan ve devamında Osmanlı dönemiyle tarihi güzelliklerini zenginleştiren Kapadokya Kaymaklı gibi yüzlerce yeraltı şehri ve nice güzellikler sunar.

Bu şehirlerin oluşmasında katkısı olan yanardağ patlamaları, bunlardan taşan lavlar, lavların dönüştüğü küller yumuşak tüf tabakaları haline getirmiş. Erozyonla beraber vadi haline gelen tüf tabakaları da milyonlarca yıl önceki yaşamlara tanıklık eden harikalar diyarı Kapadokya’nın en büyük yeraltı şehirlerinden olan Kaymaklı’yı büyülü bir dünya halinde bizlere sunuyor.

İnsanların onca olanaksızlığa ve hiçbir teknolojiye sahip olmamalarına rağmen, sadece taş çağının sunduklarıyla içlerinde bin bir zahmetle yaratılan evleri, kiliseleri yerleştirip en ince işçiliklerle işleyerek bizlere çok zengin bir miras bıraktığı görülüyor.
 

BULUT

Aktif Üyemiz
Yönetici
Özkonak Yeraltı Şehri (Avanos)

Özkonak Yeraltı Şehri (Avanos)
Özkonak Yeraltı Şehri (Avanos)
ÖZKONAK YERALTI ŞEHRİ ( AVANOS )

Kapadokya öyle bir yer ki, ‘altını üstüne getirerek gezmek’ deyimi tam da buranın gezgini için söylenmiş. Çünkü yerin altı, üstü, hatta bulutlarının arası derken zaman makinesine binmiş gibi eşsiz bir geçmiş yolculuğuna çıkarıyor, kendini unutturmuyor, yine çağırıyor. İşte Özkonak Yeraltı Şehri’de Kapadokya’nın yerin altındaki cevherlerinden, yıllar boyunca saklı kalmış hikayelerinden biri.

Bundan asırlar önce İdiş Dağı’nın kuzey yamaçlarına, tüf tabakasının en yoğun olduğu bir vadi içine yapılmış Özkonak Yeraltı Şehri. Oluşan bu tabakanın yumuşak olması, önceleri insanların soğuk ve sıcaktan, sonraları ise o zamanlarda oldukça fazla olan yağmacılıktan, kabile savaşlarından, istilalardan korunmak için derine doğru oyulmasına fırsat vermiş. Nüfus çoğaldıkça daha alt katmanlara inilmiş. Volkanik tüf tabakası bu yeraltı şehrinin civarında birçok höyük ve mağara oluşumuna da etken olmuş.

Toprağının altında medeniyetler gizlenmiş Kapadokya’da diğer yeraltı şehirlerinden daha farklı bir yapıda, katlar arasında iletişim sağlayan uzun ve dar deliklerle inşa edilmiş Özkonak Yeraltı Şehri. Tıpkı Derinkuyu ve Kaymaklı yeraltı şehirlerinde olduğu gibi hava bacaları, şırahane, su kuyusu ve mekan girişlerini kapatan sürgü taşları Özkonak Yeraltı Şehri’nde de var; fakat haberleşmeyi sağlamak amacıyla yapılan bu uzun ve dar delikler, sadece diğerlerine göre daha küçük olan bu yeraltı şehrinde görülüyor. Bu delikler 5 -8 cm arasında değişen darlıklarda, gözle görülmeyecek kadar öyle ince oyulmuş ki, günümüz teknolojisi bile bu kılcal hava geçirgenliğinin sırrını hala çözemiyor. Öyle ki bu delikler kapıda düşman beklerken uzun süre içeride kalmayı ve haberleşebilmeyi sağlayacak kadar ince düşünülmüş bir aklın ürünü. Mısır’daki piramitlerin havayı muhafaza eden şaftlı yapısının gizemine eş değer olabilecek kadar hem de!

Özkonak Yeraltı Şehri (Avanos)
Özkonak Yeraltı Şehri (Avanos)
Özkonak Yeraltı Şehri’nin bir diğer farkı ise, sürgü ya da tığraz denilen tonlarca ağırlıkta taşların kapattığı giriş tünellerinin üzerinde avlanma deliklerinin olması. Sürgü taşları diğer yeraltı şehirlerinde de düşmana karşı girişleri kapatmak üzere dışarıda yapılmış ve içeriye taşınmış devasa taşlar. Özkonak Yeraltı Şehri’nde taşların giriş kanalları üzerine yapılmış bu delikler, düşmana kızgın yağ dökmek ya da ok, mızrak fırlatmak için kullanılmış ve diğer yeraltı şehirlerinde bu tarz bir savunma tedbiriyle karşılaşılmamış.

1972’de ziyarete açılan bu gizemli şehrin tamamı henüz temizlenmemiş. Eskiden civar köylerdeki evlerin her birinin bu yeraltı şehriyle tünellerle bağlantısı olduğu söylense de, tüneller zamanla sel sularının getirdiği topraklarla dolup gitmiş.

4 katlı inşa edilen Özkonak Yeraltı Şehri aslında bir apartman gibi yapılmış. Girişi hayvanların kolay girebilmesi için ahırlara ayrılmış ve duvarlara iplerini bağlamak için düzenekler oyulmuş. Alt katlara inildikçe mekanlar sanki daireler misali 4 büyük salon, 10 küçük odaya bölünmüş ki, bu odacıkların bazıları kiler, bazıları ise saklanma amaçlı kullanılmış. Geniş aile odaları veya çekirdek aile odaları diye isimlendirilenler de var, odalardaki oyuklardan bazılarına bebek yatağı diyenler de. Bu katların ve katlardaki mekanların arasına ise girişleri denetlemek amacıyla, üstlerinde avlanma delikleri bulunan 3 sürgü taşı kapatılmış.

Bunun dışında 8 kuyu, 3 havalandırma, 4 mezar, testilerin olduğu şarap ve su depoları ile yer yer sütunlu mekanlar bulunmuş Özkonak Yeraltı Şehri’nde. Ve girişiyle çıkışı arasında mesafe 10 km. olacak kadar geniş bir alana yayılmış.

Özkonak Yeraltı Şehri (Avanos)
Özkonak Yeraltı Şehri (Avanos)
Şehrin en alt katını oluşturan 4. katın sonuna ise sadece tek bir kişinin ilerleyebileceği dar bir tünelle ulaşılıyor. Bu kat gezginine çok ilginç gelen bir kat, çünkü hapishane olarak yapılmış. Gezerken klostrofobisi olanların nefes alması değişse de, algısını açacak ve pek çok soru sorduracak türden.

Özkonak Yeraltı Şehri Tarihi Bilgiler

Kesin tarihi tam olarak bilinmese de, Özkonak Yeraltı Şehri’nin M.Ö 400’lü yıllarda yapıldığı sanılıyor. Konum açısından bölgenin oyulmaya ve şekillendirilmeye oldukça müsait tüflü yapısı, eski zamanlarda insanların buraya yerleşmesine ve kolayca barınmasına fırsat tanımış.

Yumuşak tüf katmanı havayla temasında sertleşen, sıcaklığı muhafaza edebilen ve nem barındırmayan özelliğinden, yiyeceklerin depolanabileceği yaşam alanlarına dönüştürülmüş. Arkeologların söylemlerine göre Özkonak bölgesi Geç Hitit döneminin Tabal denilen 24 beylikli federasyonlarında yerel prensliklerin mekanıymış. Sonraları ise Perslerin ve Helenistik dönem Roma İmparatorluğu’nun toprakları olmuş. Helenistik dönemde üç bin mensubu olduğu rivayet edilen Zeus mabedi buradaymış.

Özkonak Yeraltı Şehri (Avanos)
Özkonak Yeraltı Şehri (Avanos)
Roma döneminden sonra ilk Hristiyanlar, bölgeyi ele geçiren Bizanslıların baskısından ve yoğun Arap akınlarından kaçarak Özkonak civarına yerleşmiş. Aziz Basil önderliğinde kayaları oyarak kendilerine ait bir şehir kurmuş. Dünyanın ilk coğrafyacısı olduğu bilinen Yunanlı filozof Strabon, 12. Kitabının 538. sayfasında Avanos’un yukarısında tepe diye tabir edilen bir yerde Nevşehir (Nyasa) piskoposunun mezarından ve eski mabed harabelerinden bahseder ki burası Zeus’tur.
Özkonak Yeraltı Şehri Nerede ve Nasıl Gidilir?

Yaz sezonunda günlük ortalama ziyaretçisi 500’ü bulan Özkonak Yeraltı Şehri’nin bağlı olduğu Nevşehir iline mesafesi 35 km. Avanos’a bağlı Özkonak Kasabası’nın doğusunda yer alıyor ve Avanos’a uzaklığı ise 14 km.

Kendi aracınızla geliyorsanız Nevşehir – Avanos yolundan Özkonak istikametine dönüyorsunuz. Toplu taşıma kullanacaksanız, şehir merkezinden tur otobüsleriyle veya Özkonak kasabasına geldikten sonra araçlarla yeraltı şehrine ulaşabilirsiniz.
 

BULUT

Aktif Üyemiz
Yönetici
Derinkuyu Yeraltı Şehri

Derinkuyu Yeraltı Şehri
Derinkuyu Yeraltı Şehri
DERİNKUYU YERALTI ŞEHRİ

Yerin üstü kadar altı da tılsımlı Kapadokya’da! Öyle ki, balonlara binip gökyüzüne, vadilere yürüyüp doğa mucizelerine, yeraltı şehirlerine inip tarihin gizemine dokunabiliyorsunuz. Kapadokya’da asırlık yolculuklardan dik çıkmış yüzlerce peribacasının yanında, kökü bir ağaç gibi derinlere inmiş 36 tane de yeraltı şehri bulunuyor. Derinkuyu Yeraltı Şehri ise bu şehirlerin en büyüğü!

Derinkuyu Yeraltı Şehri Hakkında

Tarihi hakkında çok kesin bir bilgi bulunmasa da, M.Ö. 3000 yıllarında Proto Hitit dönemlerinde yerleşilen Kapadokya yeraltı şehirlerinin Bizans döneminde yoğun olarak kullanıldığı düşünülüyor. Derinkuyu Yeraltı Şehri’nin ziyarete açık olmayan alanlarından birinde bulunan ve Roma dönemine tarihlenen mermer kartal heykeli de bu düşünceyi doğrular nitelikte. Bölgeye Türklerin gelişi ise 1071 Malazgirt Savaşı sonrasına dayanıyor.

Asur Kolonilerinin de izlerini taşıyan Derinkuyu Yeraltı Şehri’nde II. yüzyılda Roma zulmünden kaçıp Mezopotamya üzerinden Kayseri’ye, oradan da Kapadokya’ya gelen ilk Hristiyanların yaşadığı biliniyor. Girişleri kolay bulunmayan bulunsa da kolay girilmeyen bu gizli dünya, ilk Hristiyanları Romalı askerlerden ve Arap akıncılardan korurken, gizemli mimarisi zamane gezginlerine de ‘acaba uzaylılar mı yaptı’ diye düşündürmüyor değil!

1830’lara kadar Kapadokya Derinkuyu bölgesinde yer üstünde bile yerleşim yokmuş. Bir tesadüf eseri 1963 yılında bulunan ve 1967 yılında ziyarete açılan Derinkuyu Yeraltı Şehri adını 60-70 metre derinindeki 52 içme suyu kuyusundan almış. O tarihten bu yana toplamda 4 kilometrekarelik alanın sadece 2,5 kilometrekarelik 8 katı temizlenip ziyarete açılmış. Ziyarete açılan 8 katın derinliği 50 metreyken, tüm katlarının temizlenmesi halinde derinliğin 85 metreyi bulacağı ve kat sayısının 12-13’e ulaşacağı tahmin ediliyor. İşte mimaride uzaylıları zan altında bırakan da, yaklaşık 50 bin insanın bu derinliklerde hiç dışarı çıkmadan uzun süre nasıl yaşayabildiği!

Derinkuyu Yeraltı Şehri’nin ziyarete açık 8 katını gezmeye başlamadan önce 50 metre derine bazen dar tünellerden geçilerek inilebildiğini hatırlatmak isteriz. Eğer klostrofobiniz varsa zorlanabilirsiniz ama unutmayın dünyanın en gizemli yeraltı şehirlerinden birini gezeceksiniz ve çıktığınızda ‘değdi’ diyeceksiniz.

Derinkuyu Yeraltı Şehri Katları


Kapadokya’nın yerin altındaki bu gizemli şehrini gezmeye dar bir geçitten girerek başlıyorsunuz. Tıpkı Kaymaklı Yeraltı Şehri’nde olduğu gibi ustaca gizlenmiş koridor şeklindeki girişin yaklaşık 5 metre aşağısında 1. Kat bulunuyor.

Derinkuyu Yeraltı Şehri
Derinkuyu Yeraltı Şehri
Ahır, mutfak, şaraphane ve oturma odalarından oluşan bu kat, yeraltı şehrinin en üst katını oluşturuyor. Bölgeye has tüflü arazinin mühendisliğin henüz bilinmediği o dönemlerde nasıl böyle ustaca yontulduğu, göreceğiniz hava kanallarıyla havalandırmanın tepeden en aşağıya kadar nasıl kesintisiz yapılabildiği sorularının cevabını katları inmeye başlarken aramaya başlayacak ve daha da şaşıracaksınız.

2.Kata gelindiğinde ilk katta karşılaşılan oturma odaları, erzak depoları, mutfak ve bitiminde ahır olarak kullanılan bir bölme karşılayacak sizi.

Yeraltı şehrinin tüm katlarına inen ve hava sirkülasyonunu sağlayan havalandırma boşluklarının merkezi ise 3. Kat. Derinkuyu’yu diğer yeraltı şehirlerinden ayıran ve farklı bir yere koyan Misyoner Okulu da bu katta karşınıza çıkacak. Okulu beşik tonozla örtülü geniş tavanından tanıyacaksınız. Yeraltı şehrinin ortak toplanma yeri olan bu katta ayrıca haç şeklindeki kilise, günah çıkarma alanları, mezarlık gibi alanlar da bulunuyor. Ucundan bakacağınız 9 kilometrelik uzun tünelin nereye gittiğini merak ediyorsanız, başta Kaymaklı Yeraltı şehri olmak üzere, diğer yeraltı şehirlerine açılan kapı olduğu söyleniyor. Eğilip bükülmeden 4 kişinin yan yana yürüyebildiği bu tünel 2 metre yüksekliğinde bir tavana sahip ve adeta günümüzün metrolarını çağrıştırıyor.

4. Kata geldiğinizde belki de eski çağlarda kapısında meşaleli muhafızların beklediği bir zindan çıkacak karşınıza. Yeraltı şehirlerinin kurulmasının temelinde yatan ‘güvenlik ihtiyacı ve korku’nun en çok sindiği kat bu olsa gerek ki, sığınma yerleri de bu katta konumlanıyor. Tüm şehri ağ gibi dolaşan havalandırma kanalları, su kuyuları, sarnıçlar ve mezarlıklarda bu katta karşılaşacağınız özellikler.

Derinkuyu Yeraltı Şehri
Derinkuyu Yeraltı Şehri
4.Kattan merdivenle inilen 5. Kat şehri birleştiren bir dağıtım merkezi, daha doğrusu kalbi. 3. kattan gelen tünel sahanlık ve havalandırma bacasıyla sonlanıyor ve havalandırma bacasından hemen sonra yedinci kata inen başka bir tünel başlıyor ki bu tünel de 6. Katı oluşturuyor. Tünel üzerinde oyulmuş 5 odacık var. Bu odalardan ikisinin kapı odası, diğer üçünün de tünel giriş çıkışını denetleyen kontrol odası olduğu sanılıyor. 5. Kattan itibaren alt katlara inişinizde zorluk çekeceğinizi hatırlatalım. Ancak bir insanın geçebileceği dar tüneller buradan sonra başlıyor.

7.Kata ulaştığınızda Derinkuyu Yeraltı Şehri’nin en geniş bölgesi karşılayacak sizi. Bu katta büyük bir toplantı odası, mezarlık, yeryüzüyle bağlantısı olmayan bir su kuyusu ve kilise var. 8. Kat ise ziyarete açık en son kat. Burada havalandırma bacasının bulunduğu küçük bir oda göreceksiniz. Ama şunu özellikle belirtelim ki gördüğünüz gezdiğiniz yerler yeraltı şehrinin çok küçük bir bölümü. Yerin 8 kat dibine inmek, yolu yarılamak desek yerinde olur.

Derinkuyu Yeraltı Şehri, M.Ö. 3000’lere uzanan tarihinde sadece yaşam ve savunma alanı olan geçici bir yerleşim değil, üretimin ve sosyalleşmenin olduğu bir yurt izlenimi veriyor. Öyle ki 1 kişinin bile zor sığabileceği tünellerin kapısında kullanılan insan boyunda Tığraz denilen silindir taşlar, günümüz devlet sınırlarının tel örgüsü gibi şehri tehlikeli yabancılardan koruyor. Bilinen en eski akıl hastanesinin de bu yeraltı şehrinde olduğu söyleniyor. Çok büyük ve karanlık bu yeraltı şehri, eski zamanlarda küçük oyuklara bezir yağı dökülüp yakılarak aydınlatılıyormuş.
 
Üst Alt