Karamukbeli Meydan Muharebesi (1176)

MURATS44

Özel Üye
Selçuklu-Bizans Meydan Muharebesi. 1176 güzünde yapılan bu muharebe ile Anadolu Bizanslılardan korunmuştur. Bu muharebe, haçlı seferleri (1096-1270) esnasında, Göller bölgesindeki Kara’mukbeli’de, Anadolu Selçuklu sultânı ikinci Kılıç Arslan ve ordusu ile İmparator Manuel kumandasındaki Bizans ve yardımcı Balkan kuvvetleri arasında meydana geldi. Miriokefalon (Karamukbeli) Meydan Muharebesi, Türklerin Anadolu’dan atılamayacağını, Bizans ve Avrupa devletlerine öğretmesi bakımından önemlidir.

-
-
Türklerin 1071 Malazgirt Zaferi’nden sonra, devamlı olarak batıya genişlemeleri, hıristiyan âleminin doğudaki müdâfaacısı Bizanslıları telaşlandırdı. Ege ve Marmara kıyılarına kadar gelen Türk akıncılarına karşı aldıkları tedbirler kâfi gelmiyordu. 1096’dan beri Avrupa kıt’asındaki hıristiyan kavimlerden toplanan ordular, Türklerin gaza akınlarına ve ilerlemelerine mâni olamıyordu. 1156’da Türkiye Selçuklu sultanlığına getirilen İkinci Kılıç Arslan, sistemli bir iskân siyâseti tâkib etti ve doğudan gelen Türk boylarını Bizans hududuna yerleştirdi. Ayrıca bunları, İslâm dîninin cihâd emri gereğince, Bizans’a karşı gaza akınları yapmakla vazifelendirdi. Akıncılar; Denizli, Kırkağaç, Bergama ve Edremit’e kadar Bizans askerî mevkilerine karşı yıldırma ve yıpratma faaliyetlerinde bulundular. Devrin Bizans imparatoru Birinci Manuel; Türklerin gaza akınlarını durdurmak için ülkesinin bütün imkânlarını seferber etti.

Bizanslılardan başka; Frank, Macar, Peçenek, Sırp ve diğer Balkan kavimlerinden yüz bin kişilik bir ordu topladı. Gayesi; her ne pahasına olursa olsun, Türkiye Selçuklu Devleti’ne son verip, Türk ve İslâm nüfuzunu Anadolu ve Ortadoğu’dan atmaktı. Bizans imparatorunun faaliyetlerini tâkib eden ve gayesini bilen Sultan İkinci Kılıç Arslan, düşmana karşı her zaman hazırlıklı idi. İmparator Manuel, Selçuklular ile muharebeyi müstahkem şehirlerin bulunduğu Göller bölgesinde yapmayı tercih etti.

Hudûddaki Dinar ve Homa kasabaları tahkîm edildi. Sultan Kılıç Arslan, Denizli-Honaz-Dazkırı üzerin den Homa’ya hareket edip, müstahkem bir geçit yeri olan Miriokefalon (Karamukbeli’n)den geçerek, Selçuklu ordusunu, anî bir baskınla, imha etmek isteyen Bizans imparatorunun plânını anlamakta gecikmedi. Hemen elli bin kişilik kuvvetinin bir kısmını küçük birliklere ayırarak, ileri harekâtta bulunmakla vazifelendirdi. Küçük baskınlarla imparator Manuel’in hareketi zorlaştırıldı. Arazinin tahrib edilmesi ve ordu içinde şiddetli bir dizanteri hastalığının baş göstermesi, Bizanslıların zayiat vermesine ve morallerinin bozulmasına sebeb oldu. Türklerin baskın hareketlerinin önüne geçmek için, Bizans ordugâhında fevkalâde tedbirler alındı.

Karamukbeli’ne gelen Sultan Kılıç Arslan, Bizans ordusunun yaklaşması üzerine, Manuel’e elçilik hey’eti gönderip, andlaşma teklifinde bulundu. Haçlı taassub ve kininden ayrılmayan, yüz yıl önceki Malazgfrd hâdisesinden ders almayan imparator, gelen hey’ete; “Andlaşma, Konya’nın zaptından sonra yapılacaktır” cevâbını verdi. Manuel’in cevâbı ve orausu hakkında toplanan bilgiler, Sultan’a arz edildi. Sultan, Karamukbeli ile biraz doğudaki Tuzluca geçidinde, Bizans ordusuna karşı tedbir aldı. Ciddî bir keşif bile yapmayan Bizanslılar, Türklerin mevzi alıp, tuttuğu boğaza tedbirsiz olarak girdi.

Bizans ordusunun tertibi şöyle idi: öncüler İoannes ve Andronikos Angeles, sağ kanatta Boudan d’Antioche, sol kanatta Thedoros Mavrozone, merkezde Lamprados ve Mavrodukas ve artçı kuvvetlerin başında da Kontestephalon bulunuyordu. İmparator Manuel, merkez kuvvetlerinin gerisinde olup, yanında hassa birlikleri vardı.

Kılıç Arslan ise, sayıca oldukça az ordusunu, bozkır çevirme harekâtına göre tertip etti.

1176 yılının 17 Eylül’ünde Bizanslılar, Karamukbeli’nden içeri doğru harekete geçtiler. Müslüman-Türk ordusu, boğazdan içeri girmeye çalışan düşmana karşı taarruza geçti, önce şiddetli çarpışmalarla hücûma geçen mücâhidler, taktik gereği yenilmiş görünerek, hızla geri dönüp kaçmaya başladılar. Bizanslılar; “Türkleri geri çekilmeğe mecbur ettik” düşüncesiyle peşlerine düşüp müdâfâsız bir tepeye kadar ulaştılar. Fakat öncü kuvvetlerinin bu hızlı hareketi, arka ile irtibatın kesilmesine ve arada büyük bir boşluğun meydana gelmesine sebeb oldu. Arkadaki asıl kuvvetler, öncü kuvvetlere yetişmek için sür’atle ileri atıldılar.
Sultan Kılıç Arslan, Bizans ardçı birliklerinin boğazdan içeri girdiğini gördükten sonra ordusunun bir kısmını, iki kuvvetin arasındaki boşluğa, bir kısmını da ardçı birliklerin arkasına sürdü. Sonra kendisi, önü ve arkası kesilen koca Bizans ordusunun üzerine yüklendi ve sol kanadı hezimete uğrattı. Sol kanadın imdadına gelen sağ kanat komutanı Boudan d’Antioche öldürüldü. Başsız kalan sağ kanat birlikleri dağılmaya başladı.

Sultan Kılıç Arslan, sağ kanadın da işini bitirdikten sonra, var gücü ile ardçı birliklere yüklendi Ağırlıklar çevrilerek, ikmâl kollarının hayvanları öldürüldü ve geçit geriye doğru iyice kapatılmış oldu. Artık Bizans ordusu için ileriye ve geriye gitme imkânı yoktu, ölen pek çok hayvan leşi, kırılan arabalar, asıl ordu ile ardçılar arasında aşılmaz bir engel teşkil ediyordu.
Ardçı Bizans birlikleri, bu tehlikeli vaziyetten kurtulmak için ileri atıldılar ve bir tepeye doğru kitle hâlinde tırmanmaya başladılar. Harp sahasını kaplayan toz ve dumanlardan kimse, gittiği yeri göremiyordu. Artçılar, nihayet kendilerini bir tarafı dik k’ayalıklarla yükselen derin bir uçurumun kenarında buldular. Büyük bir kısmı uçurumdan aşağı yuvarlandı, ölenler arasında imparatorun yakın akrabası Protosbast İonnes de vardı.

Tam bu sırada, daha önce Türklerin dikkatlerini başka tarafa çekmek için Niksar istikâmetine gönderilen Bizans kuvvetleri komutanı Vatatezes mağlûb edilmiş ve kesik başı Karamukbeli’ne ulaştırılmıştı. Vatatezes’in başı bir mızrağın ucuna takılarak yüksek bir yerden Bizanslılara gösterildi. Bizans ordusununun maneviyâtı tamâmiyle bozuldu ve asker büsbütün ümitsizliğe düştü.

Ordusunun eriyip yok olduğunu gören ve her şeyin bittiğine hükmeden imparator Manuel, şaşkınlık içinde sağa sola koşmaya ve kaçmağa başladı. “Andlaşma Konya’nın zaptından sonra yapılacaktır!” diyerek Türk elçilerini huzurundan kovan, kibirli hükümdar bu duruma düşmüştü. Sonunda, daha önce bir tepeye yerleşen Bizans öncü birliklerinin bulunduğu yere ulaştı. Kalan Bizans kuvvetleri etrafı sarılan boğazın içindeki bu tepeye toplanmışlardı. Kaçacak yer yoktu. Akşamın karanlığı çökmüştü... Ümitsiz bekleyiş içinde sonlarını düşünüyor, Türklerin çelik çemberini kırabilme çârelerini arıyorlardı.

Türkler bütün gece, Bizans ordu artıklarının bulunduğu tepe etrafında dolaştılar. Atılan oklar ve çalınan mehter, istirahat imkânı vermeyerek, düşman askerini uykusuz bırakmıştı. Bağırarak Bizans ordusunda bulunan Peçenek Türklerinin, kendilerine katılmasını, yoksa öldürüleceklerini bildirdiler. Bu fena durum karşısında Bizans imparatoru, orduyu bırakarak kaçma karârını açıklayınca, komutanlar ve subaylar arasında büyük bir yeis ve huzursuzluk baş gösterdi. Karâra, imparatorun yakınlarından A. Kontestaphalon şiddetle îtirâz etti. Manuel’in gafleti yüzünden orduyu bu hâle düşürmesini ve kaçmak istemesini, ağır bir surette tenkid edince, imparator, fikrinden vazgeçti.

Sabahleyin ortalık ağarırken, Türk taarruzu başladı. Bizans ordugâhı bir ok yağmuruna tutuldu. Bu taarruzu püskürtmek için birbiri arkasından Const. Angelos ile Mavrodukas’ın giriştiği taarruzlar netîce vermedi. Artık Bizans ordusu için ölümü beklemekten başka çâre kalmamıştı.

Tam bu sırada büyük bir Türk emîrinin, saflar arasında dolaşarak, muharebeyi durdurduğu görüldü. Bu, Sultan Kılıç Arslan’ın elçisi Emîr Cabras idi.

Emîr Cabras, Kılıç Arelan’ın (Manuel’e gönderdiği atı takdim ederek, Sultan’ın muharebeden vazgeçip, sulh istediğini bildirdi. Kayserin giydiği erguvanî elbise yırtılmış, altında zırh bulunduğunu görünce, muharebe esnasında bir komutana yaraşan kıyafetin zırh olduğunu ihtar etti. Manuel, erguvanî elbiseyi Cabras’a hediye etti. Cabras, sulh şartları olarak Homa ve Eskişehir kalelerinin yıkılmasını istiyordu. Ölüm veya esareti bekleyen imparator Manuel, bu kadar insânî şartlarla yapılan teklifi derhâl kabûl etti. Anlaşmaya göre; bölgedeki Bizans tahkim ve istihkâmları yıkılacak. Huduttaki eski statü muhafaza edilip, Türklere tazminat ve yıllık yüz bin altın ile yüz bin gümüş para ödenecekti. Bizans imparatoru, muharebe meydanını terk ederek, kalan askeriyle İstanbul’a döndü.

Sultan Kılıç Arslan’ın, kazanılan bir meydan muharebesini neticelendirmeyerek, Bizans imparatoru ve ordusunu esir etmemesi; Türklerin âlicenâblığını gösteren târihî bir hakikattir. Miriokefalon (Karamukbeli) Meydan Muharebesi; Türklerin Anadolu’da yerleşmelerini ve Anadolu’nun bir Türk yurdu olmasını te’min etmekle kalmayıp, aynı zamanda Bizarısın yıkılış târihinin de başlangıcı olmuştur. Türkleri Türkiye’den çıkarma hayâllerine son veren Bizans, 1176’dan sonra, neticesiz müdâfaaya geçecektir. Anadolu’da Selçuklulardan sonra büyük devlet kuran Osmanlı Devleti, Bizansı devamlı küçülterek, 1453’de yıkınca; Türkler karada Almanya içerisine kadar ilerleyip, hududunu Çekoslovakya’ya kadar genişletecektir.
 
Üst Alt