Kutsal Kâsenin Sırrı

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
Kutsal Kâsenin Sırrı
Kutsal Kâsenin Sırrı Efsanesi -Kutsal Kâsenin Sırrı Hikayesi





İki yılda 44 ülkede 25 milyon satan ve son günlerde en çok konuşulan kitabın yazarı Dan Brown’un ‘Da Vinci Şifresi’ adlı romanının ele aldığı en ilginç sembollerden biri de Sangreal- Kutsal Kâse sembolüdür.
Kutsal Kâse, Son Akşam Yemeği’nde İsa'nın içmek için kullandığı ve Arimatea’lı Yusuf’un çarmıha gerilen İsa’nın kanını doldurduğu kadeh olarak geçer. Kutsal Kâse, İsa’nın kadehi olarak kabul ediliyor. Ama tarihte Sangreal Belgeleri adıyla anılan belgeler de, inanışa göre Kutsal Kâse ile birlikte gömülü. Belgelerin bin yıllardır Tapınak Şövalyeleri adı verilen gizli bir örgüt tarafından korunduğuna inanılıyor. Belgelerin Tapınak Şövalyeleri’ne bunca güç vermesinin nedeni, sayfalarda Kâse’nin gerçek tabiatının açıklanması. Tapınak Şövalyeleri’ne göre Kutsal Kâse bir kâse değil. Kâse efsanesinin yani ayinde kullanılan kadehin dahice düşünülmüş bir alegori olduğunu iddia ediyorlar. Kâse efsanesindeki ayinde kullanılan kadeh, başka bir şeyin, çok daha güçlü bir şeyin mecazi hali.
Kutsal Kâse insanlık tarihinde en çok aranan hazinedir. Kâse efsanelere, savaşlara ve bitmek tükenmek bilmeyen sorulara neden olmuştur. Dikenli Taç, Çarmıhta kullanılan Gerçek Haç, Titulus hepsi bin yıllarca arandı ama tarih boyunca aralarında en özeli Kutsal Kâse'dir.
Prieure de Sion tarikatında (Tapınak Şövalyelerinin diğer adı) gül sembolü kâse için kullanılmış bir semboldür. Gülü Kâse sembolü olarak kullanmalarının nedeni ise gizlilik. En eski gül türlerinden biri olan rosa rugosanın, aynı Venüs yıldızı gibi beş yaprağa ve beşgen bir simetriye sahip olması güle, kadınlıkla güçlü ikonografik bağlar sağlar. Bununla birlikte gülün ‘doğru Yön’ ve yol bulmak kavramlarıyla çok yakın bağları vardır.
Pusula gülü, aynı Gül Çizgisi gibi, seferilere haritalardaki boylamlara bakarak yön bulmakta yardımcı oluyordu. Bu yüzden dişi kadeh ve gizli gerçeğe götüren yıldız anlamındaki gül, pek çok açıdan gizlilik, kadınlık ve yön tayini olarak Kâse’yi tanımlayan bir sembol olarak kabul edilmiştir.
Kâse aslında eski bir kadınlık sembolüdür. Kutsal Kâse dişiyi ve elbette şimdi tamamen yok edilmiş olan tanrıçayı temsil eder. Kadının gücü ve onun hayat verebilme yetisi bir zamanlar kutsaldı, ama erkek egemen bir toplumda tehdit oluşturuyordu. Erkek egemen bir dönemin de yaşanması bir gereklilikti. İlk çağlardaki medeniyetlerde kadın tanrıçalar egemen, daha sonra şimdi de içinde bulunduğumuz erkek egemen dönem yaşandı. Şimdi ise bu karmakarışık gibi görünen bilgilerle ikinin bir edildiği yeni bir dönemin ilk temelleri atılıyor. Yıkılmadan yapmak mümkün olmadığından bazı zihinsel ve entelektüel tartışmaların olması son derece doğal. Bu yüzden o dönemde kutsal dişi şeytanlaştırıldı ve ona günahkar dendi. Havva’nın elmayı yiyerek insan ırkını çöküşe uğrattığı ‘ilk günah’ kavramı alegorik bir anlatımdı. Bir zamanlar hayat veren kutsal kadın artık düşman olmuştu.
Kâse kayıp tanrıçanın ya da dişil prensibin eril prensip yanında gerçek değerine ulaşamayışının sembolüdür. Kâdim öğretilerin binlerce yıldır vurguladığı bilgilere göre kozmik düzene uygun olarak altın çağda yani kıyamet-uyanış sonrasında; dişil prensip eril prensiple birlikte bir bütünü oluşturarak, gezegensel anlamda yin-yang dengesini sağlayacak. Böylelikle birlik, bütünlük, uyum ve sevginin tüm yasaları evren ahengine uygun şekilde yeryüzünde belirecek. Kutsal kâse, binlerce yıldır yanlış anlaşılmış, uğrunda savaşlar verilmiş, bölünmelere neden olmuş bir alegoridir. Bu kez umarız ki, yanlış anlaşılmaların ve bölünmelerin bir bütünde toplanacağı yeni sentezler en kısa zamanda yapılır.
Kâse ya da kutsal kadeh sembolü, İsa’nın Magdalalı Meryem’le yakınlığına hatta Hıristiyanlığa karşı bir tavra dönüştürüldü ki, neden sadece sembollerin iyice anlaşılmamış ve açılmamış olmasıdır.
İlk kuruluşu itibariyle Templiers-Tapınak Şövalyeleri belli bir zamana kadar saklı tutulması gereken, dişil prensibin eril prensiple birleşmeden evrensel bütünlük olamayacağı gerçeğini sakladılar. Belli bir noktadan sonra Masonlar’la birleşme izleniyor. Şimdilerde ise çağımız gereği kim, nerede, nasıl, ne için yozlaşmış, hangi bilgiler iktidar hırsına alet edilmiş pek belli değil.
Kayıp Kâse’yi arayan şövalye efsaneleri, aslında kayıp kutsal dişinin arandığını anlatan yasak hikayelerdi. ‘Kadehi aradığını’ iddia eden şövalyeler, kadınlara boyun eğdiren, tanrıçaları dışlayan, inanmayanları yakan ve paganların kutsal dişiye saygı göstermesini yasaklayanlardan korunmak için şifreli bir biçimde konuşuyorlardı. Onlara göre taşıdığı sır öyle güçlüydü ki, açıklandığında pek çok şeyi temelinden sarsabilirdi.
Günümüz insanı ise öyle büyük sarsıntılara alıştı ki, özünde birliği simgeleyen bu alegorinin onu pek fazla sarsması mümkün değil gibi görünüyor. Tabii ki, araştırma yapma, yeni düşüncelere ve anlayışlara açık olma esnekliğini kaybetmedi ise…
Leonardo da Vinci de, kardeşliğin Büyük Üstat’ı olarak 1510 ve 1619 yılları arasında bu mezhebe başkanlık etmiş. Yaşayan üyelerin kimliklerinin son derece gizli tutulduğu kardeşliğin simgesi ise P.S ve fleur-de-lis.
 
Üst Alt