Mehmet Nevruzoğlu ALİYEV-Azerbaycan'ın Ankara Büyükelçisi(21 Mayıs 2004)

MURATS44

Özel Üye
"ERMENİ LOBİSİNİN HEVESİ KURSAĞINDA KALACAK"
Mehmet Nevruzoğlu ALİYEV
Azerbaycan'ın Ankara Büyükelçisi

[SAGAAL]
nevruzoglu_aliyev_b.jpg
[/SAGAAL]KKTC'li milletvekillerinin AKPM'de temsil edilmesinin reddedildiği oylamaya Azerbaycan milletvekillerinin katılmamasıyla ilgili tartışmaları değerlendiren Azerbaycan'ın Ankara Büyükelçisi Mehmet Nevruzoğlu Aliyev, "Azerbaycan-Türkiye dostluğunun sembolü camdan vazolar değil, Bakü'de, Ceyhan'da kurulmuş olan 150 bin tonluk çelikten petrol tanklarıdır. Ermeni lobisi falan heveslenmesin, hevesleri kursaklarında kalacak" dedi.

Haber Analiz: Azerbaycan'la Ermenistan arasındaki Dağlık Karabağ sorunu hala devam ediyor. Bir yandan da Minsk grubu kalıcı bir çözüme ulaşılabilmesi için çabalarını sürdürüyor. Azerbaycan perspektifinden soruna yaklaşıldığında Karabağ'da sürekli bir barış ve çözüm sağlayabilmek için nelerin yapılması gereklidir?
Mehmet Nevruzoğlu Aliyev: Bir defa Dağlık Karabağ sorunu diyorlar ama aslında Ermeni güçleri Aşağı Karabağ'ı da işgal etmişler. Ne olduğunu hatırlayalım isterseniz. Dağlık Karabağ sorunu, komşu Ermenistan Cumhuriyeti'nin bazı dış güçlerin desteğini arkasına alarak, Azerbaycan topraklarının yüzde 20'sini işgal etmesidir. Yani bu bir işgalcilik olayıdır, etnik temizleme olayıdır. Biliyorsunuz Dağlık Karabağ'da Ermenilerle beraber Azeri Türkleri de bin yıllardır yaşıyorlar, bir defa bunun altını çizmek lazım. Hala Çarlık Rusya'sının belgelerinde, ansiklopedilerinde, kitaplarında orada oturan Ermenilerin büyük çoğunluğunun Rus-İran savaşından sonra İran'dan göç ettikleri yazıyor. Oradaki Ermenilerin büyük bir kısmının misafirimiz olduğu, yerli ahali olmadığı belgelerlerle belli. Çarlık Rusyası zamanında Ermenilerle Azerbaycan Türklerinin çatışması; Rus İmparatorluğu'nda olaylar baş verince imparatorlukta bir çatışma çıkarma, esas meseleden uzaklaştırma taktiği olmuştur.

Sovyetler Birliği zamanında, Sovyetler güçlü olduğu zaman bu mesele ortaya çıkmıyordu. Öyle ki Sovyetler dağılmaya başladı; Gorbaçov yönetimi, -ki Gorbaçov'un baş yardımcısı da Ermeni idi ve etrafında çok Ermeni asıllı bilim adamları vardı- onlar bu meseleyi ortaya attılar. İlk olarak 1987'de tanınmış bir iktisatçı olan Abel Aghanbegyan Fransa'da "Biz Karabağ'ı Ermenistan'a katacağız" diye bir beyanat verdi. İlk sinyaller buradan başladı, yani Gorbaçov'un etrafını Ermeniler sarmışken, Ermeni lobisi Moskova'da bu kadar güçlü iken, bundan yararlanarak böyle sakince; "Karabağ'ı Azerbaycan'dan alalım da Ermenistan'a verelim" gibi bir şey yapmak istediler. Ancak başarılı olmadılar sonra Azerbaycan'ın elini kolunu bağlayarak ve Ermenistan'a tam destek vererek ordusunu kurmaya, silahlandırmaya başladılar. Orada olan bir deprem de buna fırsat verdi. Depreme yardım adıyla Ermenistan'a çok ağır silahlar getirdiler. Gorbaçov yönetimi Ermenistan'ı silahlandırdı. Onun arkasından Azerbaycan'da olağanüstü hal ilan ettiler. Sovyet orduları Bakü'ye girerek Bakü'yü yerle bir ettiler, av tüfeklerini bile topladılar, böylece Azerbaycan'ı silahsız korumasız bıraktılar. Bunların hepsi Azerbaycan'ın elini kolunu bağladı, Ermenistan'a güç verdi. Ermenistan da Sovyet ordularının desteğini arkasına alarak Yukarı ve Aşağı Karabağ'ı işgal etti, orada etnik temizlik yaptı. 700 bine yakın insanı sürdüler, 300 bin de Ermenistan'dan sürmüşlerdi zaten. Neredeyse 13-14 senedir 1 milyondan fazla insanı yağmurun, karın altında çadırlarda, vagonlarda yaşamaya mahkum bıraktılar. Maalesef, buna da uluslar arası camia, uluslararası teşkilatlar göz yumuyorlar ve çok az yerde Ermenistan'ın işgalci olduğunun altını çiziyorlar.

Bu olay, Ermenistan devletinin, Ermenistan ordusunun başlangıçta Sovyet ordusunu arkasına alarak Azerbaycan topraklarını işgal etmesi ve o topraklardan Azeri Türkleri'nin sürülmesi olayıdır. 21'inci asırda bir devlet, komşu devletin yüzde 20 toprağını işgal edecek, bir milyon insanı kendi vatanında mülteci durumuna sokacak ve dünya da seyirci kalacak. BM teşkilatının "Ermenistan orduları Azerbaycan'ı terk etsin" diye dört kararı var ama onlar aldırmıyorlar. Ermeniler batı dünyasının şımarık çocukları. Allah korusun Azerbaycan bir karış Ermeni toprağına girmiş olsaydı, dünyayı başımıza yıkardılar. İkili bir standart var, hep bizim aleyhimize. Azerbaycan'ın da aleyhine, Türkiye'nin de aleyhine. Ama şunun da altını çizmek lazım ki, Ermenistan'ın bizim toprağımızın yüzde 20'sini işgal etmesine, bir milyon insanımızı mülteci durumuna düşürmesine rağmen Azerbaycan çok hızla gelişiyor. Azerbaycan'ın en azından senede yüzde 10-11 tarımı, ekonomisi gelişiyor. Azerbaycan, Ermenistan'dan çok çok güçlüdür, ekonomik bakımdan da her bakımdan da. Ermenistan ise tam tersine üç buçuk milyonluk nüfusun iki milyonunu kaybetmiş, 1.5 milyon insan kalmış, onların da herhalde bilet parası yok. Ermenistan kötü durumda. Azerbaycan çok iyi gidiyor çok büyük stratejik projeler gerçekleştiriyor, batı ülkeleri ile Orta Asya'daki kardeşlerimizle beraber. İnşallah biz topraklarımızı kurtaracağız, Azerbaycan ordusu, Azerbaycan halkı yetenice güçlüdür ne pahasına olursa olsun kurtarır. Sadece; biz bölgede barış istiyoruz, savaş istemiyoruz.
İşgalcilerin de anlaması lazım ki 21'inci asırda küçük olacaksın, zayıf olacaksın ama herkese meydan okuyacaksın. Bunun bir kökü de Ermenistan devletinin büyük Ermenistan hülyaları ile yaşaması. Aşırı Ermeni milliyetçileri, "bugün Karabağ'ı alırız, yarın Nahçıvan'ı alırız, sonra Türkiye'nin bir kısmını alırız, Gürcistan'ın bir kısmını alırız, denizden denize büyük Ermenistan yaratırız" hülyaları ile yaşıyorlar. Meselenin kökü bu.
H.A.: Karabağ sorununun çözümü için dünya devletlerine de büyük bir rol düştüğünü mü düşünüyorsunuz?

M.N.A.: Tabi ki. Bu ikili standartlardan el çekilmesi lazım. Bir Minsk Grubu yaratmışlar, onlar da çok pasifler, yaptıkları bir iş de yok. Cumhurbaşkanları görüşüyor ama Ermenistan yapıcı hareket etmiyor. Bütün dünyada "Birleşmiş Milletler teşkilatı tarafından tanınmış bir millettin toprak bütünlüğü" diye bir prensip var. Bunlar diyorlar ki, oradaki olan 50 bin Ermeni'ye bir bağımsız devlet. Biz diyoruz ki, orada bir 50 bin ermeni kalmış biz onları bağımsız olarak tanıyamayız ama mümkün olan en üst düzeyde özerklik verebiliyoruz, vermek istiyoruz. Ama "Hayır biz bağımsız bir devlet olacağız" diyorlar. Sayın İlham Aliyev söyledi "Her 50 bir Ermeni bağımsız bir devlet kursa bunun sonu olmaz." Herhalde İstanbul'da da bağımsız bir Ermenistan kurulması lazım, Gürcistan'da bir 10 tane, Moskova'da en azından 20 tane kurulması lazım. Bu standartlarla bunları maalesef şımartmışlar. İnşallah yanlışlarını anlarlar çünkü, kendi bölgelerini de mahvettiler, kendi milletini de mahvettiler. Düşünebiliyor musunuz 10-12 sene içinde Ermenistan'ı 2 milyon Ermeni terk etmiş.

H.A.: Sizce Minsk grubunun üyelerinden biri olan Türkiye, Karabağ meselesinin çözümünde nasıl bir rol oynayabilir?
M.N.A.: Türk devletine Türk halkına çok teşekkür ederiz. Türk devleti, adaletin arkasında, doğruların arkasında. Bir hayalin arkasından giden işgalcileri değil, mağdur duruma düşmüş olanı destekliyor. Doğrudur biz aynı milletiz, dilimiz aynı, her şeyimiz aynı, ama bunlar olmasa bile mağdur olan biziz, 1 milyon mültecisi olan biziz, toprakları işgal edilen biziz. Türkiye'nin bizi desteklemesi, adaleti desteklemesi normal. Türkiye'nin desteği olmadan bu işgalciler kudururlardı. Bu desteğin neticesidir ki 2 milyon Ermeni orayı terk etmiş. Yoksa yollar açık olsa, trenlerle falan bunlara Avrupa'dan o taraftan büyük destekler gelse bunlar daha çok şımarırlar ve barışa da gitmezlerdi. Ekonomileri çöküyor, insanları kaçıyor belki bu onları barış yoluna getirebilir. Yoksa bu iş kesin savaşa gidecekti. Türkiye'nin desteği bu işin barış yoluyla çözülmesine çok yardımcı oluyor. Türkiye Ermenistan için de elinden geleni yaptı, Ermenistan tarafına da ilaç verdi, hava koridoru açtı, vize verdi. İstanbul'da 20-30 binin üzerinde Ermeni çalışıyor, Ermenistan nüfusunun büyük bir kısmı da İstanbul'dan giden paralarla geçiniyor.
H.A.: Türkiye'de bir kesim yıllardan beri Ermenistan'la ilişkilerin artık düzetilme vaktinin geldiğini savunuyor. Onlara göre sınır açılmalı ve iki ülke arasındaki ticaret teşvik edilmeli. Bu konuya Azerbaycan'ın yaklaşımı nedir?
M.N.A.: Ben onları çok iyi biliyorum. Ben bundan 10 sene önce söyledim, bazıları bunu garipsediler, ama Türkiye'de güçlü bir Ermeni lobisi var, özellikle İstanbul'da. Kendilerinin de 2-3 tane gazeteleri var ve onlar da çok aktifler. Ben o adamlara, "Siz hep diyorsunuz ki, Türkiye bunu yapsın, Türkiye şunu yapsın, niye işgalci Ermenistan'a da 'Sen Türkiye ile, Azerbaycan ile iyi ilişkiler içine olmak istiyorsan işgalcilikten vazgeç, Türkiye'nin sınırlarını tanı, Türkiye'nin toprak bütünlüğünü tanı, Türkiye'ye karşı yalan soykırım masalları anlatmaktan vazgeç' demiyorsunuz" diye bir kaç kez sordum. İngiliz, Amerikan, Rus araştırmacıları son yüzyılda 2.5 milyondan çok Türkün Ermeniler tarafından katledildiğini ortaya koydu. Azerbaycan'da da 100 binlerce Azeri Türkü Ermeniler tarafından katledilmiş. 31 Mart 1918'de Bakü'de bir günde 10 bin Azeri Türkünü kesmişler. Sonra Rus ordusu Erzurum'a, Kars'a, Van'a girmiş; onlarla beraber giren Ermeni çeteleri 10 binlerce 100 binlerce Türkü kesmişler. Tarih bunu yazıyor. Ama İstanbul'daki Ermeni lobisi hiç bunları söylemiyor hep "Türkiye yapsın" diyor. Türkiye daha ne yapsın, orada deprem oldu oraya ilaç gönderdi, hava koridoru açtı, vize verdi. İran Gürcistan üzerinden ticaret gidiyor, Erivan'da bakarsanız Türk mallarına sık rastlarsınız. Türk devleti buna imkan vermese olmaz bunlar. Dediğim gibi İstanbul'da 30 bin Ermeni vatandaşı çalışıyor ve en az 300- 400 bin Ermeni onların gönderdiği para ile geçiniyor. Ermeniler ne yaptılar.

Ben onlara bazen soruyorum; Türkiye size bu kadar iyilik yaptı, siz de dünyanın neresinde imkanınız var, Türk düşmancılığı yapıyorsunuz. Soykırım yaygarası çıkarıyorsunuz, Ağrı Dağı'nı da babanızın malı gibi koymuşsunuz kendi ambleminize, Türkiye sınırlarını tanımıyorsunuz, Türkiye'nin toprak bütünlüğünü tanımıyorsunuz. Bunlar olacak şey değil. Ama Türkiye'deki Ermeni lobisi bunları söylemiyor, hep "Türkiye yapsın" diyor. Ben de onlara diyorum ki, bu sevgi, muhabbet iki insan arasında da karşılıklı olması lazım. İnsan birbirini severse bu sevgi oluyor, dostluk oluyor, muhabbet oluyor değil mi? Yoksa tek taraflı olmaz.

Ermenistan hep diyor ki, ben düşmanım sana çünkü soykırım yaptın, toprağını da tanımıyorum, sınırını da tanımıyorum, Ağrı Dağı da benim diyor. Türkiye'de diyor ki buyur gel İstanbul'da para kazan bu senin vizen. Yine de Ermeni lobisi bunu da az buluyor yok sen aç kapıları, demiryolu da koy, Ermeniler daha rahat gelsin, bu doğru değil. Ermeni lobisinin bu propagandası hiç doğru değil. Tek taraflı sevgi olmaz, tek taraflı dostluk olmaz, iki taraflı olması lazım. Bir tane küçük adımda Ermenistan'ın, Ermenilerin atması lazım, atmıyorlar.

Ben Ermeni halkının hepsinin öyle olduğunu düşünmüyorum ama Ermenistan'ı bugün yönetenler, Azeri Türkü olsun, Anadolu Türkü olsun bir Türk düşmancılığını içindeler, bundan vazgeçmeleri lazım. Bütün yanlışlar Ermeni tarafında, bölgede iyi komşuluk ilişkileri geliştirmesi için onların doğru adımlar atması lazım. Yapılan yanlışların hepsi Ermenistan tarafında. Türkiye üzerine düşeni yapıyor.

H.A.: Bölgede bugüne kadar etkin olan güçlere baktığımızda Rusya ve ABD karşımıza çıkıyor. Öncelikle bu iki devletin soruna bakış açılarını nasıl değerlendiriyorsunuz. Ayrıca Azerbaycan'ın, ABD ve Rusya ile ilişkileri ne düzeyde?
M.N.A.: Şimdi Rusya, Rus imparatorluğu adıyla, Sovyet İmparatorluğu adıyla, şimdi Rusya Federasyonu olarak 200 senedir Kafkasya'da. Altını çizmek lazım ki, bunları Ermeniler davet etmiş oraya. Ermeniler, çarları "Bu Kafkasya çok güzel yerdir, gelin orayı işgal edin" diye davet etmişler. Neticede 1870'lerin başında onlar da gelmişler, Gürcistan'ı ve Azerbaycan'ı işgal etmişler. O zaman Ermenistan diye bir şey de yok ortada. Erivan Hanlığı'nın başında bir Türk han. Nüfusun yüzde 15'i civarında Ermeni var mı, yok mu o da belli değil. 70'in üzerinde cami Erivan'da. Çarlık Rusyası zamanında, Ruslar gelmişler yavaş yavaş, bütün dünyada ne kadar Ermeni varsa parayla pulla getirip, orada kendilerine bir üs yaratmaya başlamışlar. Bugün de orada en modern, en ağır silahlarla donatılmış çok güçlü Rus ordusu var. Ermenistan bugün pratik olarak Rusya Federasyonu ile bütün mümkün olan askeri anlaşmasını yapmış. Stratejik partner olarak ayrı Ermeni orduları da var, Rus ordusu da var, ortak orduları da var.

Rusya Federasyonu Parlamentosu, bundan birkaç sene önce 1 milyar dolardan fazla ağır Rus silahlarının Ermenistan'a bedava verildiğini tespit etti. Silahların sınırları var, bir anlaşması var biliyorsunuz. Rus ordusunun bazı generalleri rüşvet karşılığı onlara müthiş silahlar vermiştir. Ve bugün orada son derece ağır silahlarla silahlanmış bir Ermeni ordusu var, Rus ordusu var, beraber, durum böyle.

Orada Amerika'nın ekonomisi var, teknolojisi var, nüfusu var ama Amerika'nın orada ordusu yok. Rus ordusu 200 senedir orada. Rusya'nın Gürcistan'da da, Güney Kafkasya'da ordusu var, bir tek Azerbaycan'da ordusu yok. Yalnız parasını verip kiraladıkları teknik bir istasyon var, orada çalışıyorlar. Her türlü hava hareketlerini ve kıtalararası balistik füzeleri tespit etme gücüne sahip olan Gebele Radar İstasyonu, Sovyetler zamanında bir istasyondu. Paramızı alıp Ruslara kiraya vermişiz, çünkü zaten Sovyet zamanında onlar kullanıyorlardı. Boşuna durmasın diye parasını aldık, o bölgede duran bizim vatandaş para kazanıyor. Bunun dışında başka, bir tane de olsa Rus askeri yok.
Ama bugün Amerika'nın en büyük şirketleri bugün Azerbaycan'da. NATO ile çok yakın işbirliğimiz var ve inşallah gelecekte de NATO'nun üyesi olacağız. Avrupa Konseyi'nin üyesiyiz. Avrupa Birliği'ne biz diyoruz ki; "Türkiye girsin kapıları açsın biz de onun arkasından gideceğiz." Biliyorsunuz, Azerbaycan çok zengin bir ülke, eğitimi çok iyi seviyede, yüzde yüz, özellikle bizim hanımların yüzde 60'ı üniversite mezunu, her türlü zenginliğimiz var. Ben düşünüyorum ki bu Karabağ derdimiz olmasa (düşünün toprağımızın yüzde 20'si işgal altında, her 6'ıncı,7'inci kişi çalışmıyor, toprağı yok, onun herşeyini devlet karşılıyor) bu yük olmasa 7-8 senede biz Avrupa'yı yakalarız. Biz batı ile entegrasyonu istiyoruz, NATO'ya üye olmak istiyoruz.

Ama Rusya ile de çok iyi ilişkilerimiz var. Bugün Rusya'da 2.5 milyon Azeri çalışıyor, çoğu oranın vatandaşı. Bende olan bilgilere göre Rusya'da Azerbaycanlı 2 tane dolar milyarderi var, bir çok Azerbaycanlı bilim adamı, bir çok sanatçı var. Bizde de 200 binin üzerinde Rus nüfusu var, parlamentomuzda 2 Rus milletvekili var. Bizim Ruslarla hiçbir problemimiz yoktur. Rusya da her yerde açık açık; "Biz Azerbaycan'ın toprak bütünlüğünü tanıyoruz" diyor. Diğer taraftan bütün dünya da biliyor ki, bu kadar küçücük Ermenistan'ın Rusya ile anlaşmaları olmasa, Rus ordusu orada olması onlar bu kadar şımarmazlardı. Ama dediğim gibi, Rusya'da demokrasi gün günden daha iyiye gidiyor, biz Rus halkı ile, Rus parlamentosu ile ilişkiler içindeyiz ve daha iyi olmasını istiyoruz. Yolumuz batı demokrasisi, batı teknolojisi, batı medeniyeti, Avrupa.

H.A: Azerbaycan'ın ekonomisinin iyi, eğitim seviyesinin yüksek olduğunu söylediniz. Ancak tüm bunların yanında bir de göçmen sorunuz var. Göçmen sorununun çözümü için neler yapıyorsunuz?

M.N.A.: Her şeyini kaybetmiş bu göçmenler vagonlarda, çadırlarda kalıyorlardı, biz onları en güzel otellere, en güzel dinlenme tesislerine, boş binalara yerleştirdik. Ama insanlar bunu istemiyorlar; "Biz ev filan da istemiyoruz, bize kendi toprağımız lazım, bizim dönmemiz lazım" diyorlar. Onun için bunun tek çözümü var ki, o da insanlara topraklarını geri vermek. İşgalcilerin bu işgalden vazgeçmesi lazım, değilse Ermenistan'ın kendi toprakları da boş kalacak. Düşünebiliyor musunuz Ermenistan, bütün stratejik, çok faydalı projelerin dışında kaldı. Biz de isterdik onlarda Azerbaycan'la Gürcistan ile beraber bu projelerde yer alsın, ortak çıkarlarımız olsun, hep beraber güzel ilişkilerimiz olsun. Ama bunların hepsinin üzerine çizgi çektiler bu işgalciler ve kendileri kaybettiler. Bizim toprağımızın yüzde 20'sini işgal etmişler ama bugün açlar. Gençlerini metro gibi kapalı yerlerde kıstırıp zorla askere alıyorlar. Fabrikalarını borçlarına vermişler, genellikle de Rusya'ya. Ermenistan, ekonomisi olmayan, ticareti olmayan militarist bir devlet, 1.5 milyon nüfuslu silah deposu.

H.A.: Bir de Ermenistan'ın güçlü lobileri var. ABD'de olsun, Kanada'da olsun "Ermeni soykırımı iddiaları" ile Türkiye'nin karşına çıkıyorlar.

M.N.A.: Doğru lobileri güçlü. Ermeni lobisi her sene 100 milyonlarca dolar Türk düşmancılığına para harcıyor. Orada da ikili bir standart var. Ben düşünüyorum Ermeniler Müslüman olsa, biz Hıristiyan olsak bunları öyle desteklerler miydi? Onları maalesef çok şımartıyorlar, yüz senedir şımartıyorlar. Açık açık "Sen işgalcisin çıkacaksın oradan" deseler bir gün duramazlar orada. Tamam "Azerbaycan toprak bütünlüğünü tanıyoruz" filan diyorlar ama 4 tane BM kararı var baskı yap, çıksınlar işgal ettikleri topraklardan. "Hayır, yapmıyoruz kendiniz halledin" deniyor. Biz "çık bu topraklardan" diyoruz, çıkmıyor. 50 bin Ermeni bağımsız devlet olacak! 1 milyon Ermeni Kaliforniya da var orada da yaratsana bağımsız Ermenistan, niye yaratmıyorsun? Eninde sonunda bunlar kendileri pişman olacaklar ama artık nüfuslarının yüzde 60-70'ini kaybetmişler, sanayileri çökmüş, fabrikalarını satmışlar, bu büyük önemli projelerde belki de onlar başrolde olacaklar, kaybettiler hepsini.

H.A.: Gürcistan örneğinden yola çıkarsak, Kafkaslarda yaşanan gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz.?

M.N.A.: Kafkaslarda son gelişmeler bence iyi istikamette gidiyor ama maalesef Kafkaslarda bu cumhuriyetlerin bağımsızlığından sonra yanlış işler yapıldı. Gürcistan'da olaylar çıkarıldı, provake edildi, bölücülük dışarıdan desteklendi. Azerbaycan'da bu Yukarı Karabağ'dan başladı. Bunlar yanlış işlerdi, umarım düzelir. Güney Kafkasya çok güzel bir bölge, zengin bölge. En büyük engel orada Ermenistan'ın işgalcilik siyaseti. Bunun Müslüman Azerbaycan'ın Hıristiyan Ermenistan ile mücadelesi olarak algılamak doğru değil, Gürcistan'da Hıristiyan ama bizim onlarla hiçbir problemimiz yok, çok iyi dostuz. Bu başkasının toprağına göz dikme, işgalcilik siyasetidir.

Ermenistan bu siyasetten vazgeçerse her üç cumhuriyet hep beraber çok güzel işler yapabilir. Ancak bizim Cumhurbaşkanımız; "İşgal ettiğiniz bölgelerden çekilin, işbirliğine başlayalım" teklifinde bulundu, ona da gitmiyorlar. Bu neye benziyor; "Bir hırsız senin cebinden 100 milyonunu çalıyor, sen diyorsun ki 'kardeşim bunun bir 50 milyonunu ver', 'hayır vermiyorum' diyor." Bu kadar şımarıklık olur mu? Ve karşısındaki de 100 kiloluk bir ağır sıklet, kendisi de böyle 50 kiloluk bir şey ama arkasında dayıları var. Eminim ki adalet ve zafer sonunda gerçekleşecek. Azerbaycan her geçen gün daha güçleniyor. Bakü -Ceyhan'ı, Bakü -Erzurum'u yapalım inşallah ondan sonra Azerbaycan; ekonomisi ile, ordusu ile çok çok daha güçlü olacak. Ermenistan'da her geçen gün geri gidiyor çünkü yanlış yapıyor. Kendi kendini dışlamış bu projelerden.

H.A.: Son zamanlarda Türk basınında da sıkça gündeme gelen konulardan biri Azerbaycan'ın Kıbrıs konusundaki politikasıydı. İlham Aliyev geçtiğimiz aylarda Türkiye'yi ziyareti sırasında KKTC'deki referandumun ardından tanımayı gündeme alabileceklerini söylemişti. Ama daha sonra Türk kamuoyuna Avrupa Parlamentosu'ndaki Azeri yetkililerin Kıbrıs'la ilgili tasarıya destek vermediği yansıdı. Siz Bakü yönetiminin Kıbrıs politikasını nasıl özetleyebilirsiniz?
M.N.A.: Azerbaycan yönetiminin Kıbrıs politikasını şöyle özetleyelim;
Politika nedir? Politika, mümkün olanları yapma sanatıdır. Biri çıkıp uzaktaki yıldızdan pırlanta getireceğim dese, siz inanır mısınız? 1 milyon ışık hızı ile gitseniz 1 milyon sene mesafe var. Politika mümkün olanları yapma sanatıdır. Bu bakımdan Azerbaycan Kuzey Kıbrıslı kardeşlerimize mümkün olan bütün desteği bugüne kadar vermiş, Cumhurbaşkanımızın dediği gibi, destek bundan sonra da artarak devam edecek. Mesela bizim binlerce vatandaşımız ki, bunun içinde bakan da var, milletvekili de var, profesör de var, artist de var, Kıbrıs'ı ziyaret ediyor, Cumhurbaşkanı ile görüşüyor. Kuzey Kıbrıs'ın dünyada kaç yerde temsilciliği var? Ama Bakü'de kaç senedir var. Kuzey Kıbrıs'tan heyetler geliyor, bizden heyetler gidiyor. Bu yakınlarda Kuzey Kıbrıs'a bizim Çevre Bakanlığı'ndan iki temsilci gitti.

Azerbaycan'da cumhurbaşkanımız en yetkili insandır. Azerbaycan devleti adına tam yetkiyle konuşabilecek tek insan cumhurbaşkanı, biliyorsunuz bizde cumhurbaşkanlığı sistemi var. Dış politikanın da, ekonominin de, devletin de tepesinde halkın seçtiği cumhurbaşkanı var. Azerbaycan'ın politikasını, 125 milletvekilimiz var onların hiçbiri tayin etmiyor. Cumhurbaşkanı kendi ekibi ile tayin ediyor ve o konuşuyor. O konuşmadığı zaman Azerbaycan'ın dış politikasını Dışişleri Bakanı konuşuyor. Dışişleri Bakanı konuşmuyorsa büyükelçisi konuşuyor bu konuda. Onun için böyle Ermeni lobisinin provokasyonu ile bazı gazetelerde yazılanlar ciddi şeyler değil, onlar kasıtlı şeylerdi.
Benim de sevdiğim, dostum bir gazeteci Ermeni lobisinin etkisiyle mi nedir "Vazo kırıldı" diye yazdı. Vazo niye kırılsın, Azerbaycan-Türkiye dostluğunun sembolü camdan vazolar değil, Bakü'de, Ceyhan'da kurulmuş olan 150 bin tonluk çelikten petrol tanklarıdır. 1.760 km uzluğunda çelikten Bakü-Ceyhan hattıdır. Böyle Ermeni lobisi falan heveslenmesin, hevesleri kursaklarında kalacak. Türkiye ile Azerbaycan arasında bizim kan bağımız var, can bağımız var, dil bağımız var ve bunlar o kadar güçlü ki. O taraftan da, bu taraftan da biri bir yanlış yapsa, o tür şeyler bizim münasebetlerimize "vız" gelir. Bağımsız Azerbaycan'ın kurucusu Haydar Aliyev biliyor musun ne der; "Türkiye- Azerbaycan dostluğu kardeşliği, ebedidir, sarsılmazdır, daimidir, sonsuza kadar devam edecektir." Hakikaten de öyledir çünkü, Türkiye için ne faydalı ise ne iyi ise; o, Azerbaycan için de iyidir. Biz gece gündüz dua ediyoruz Keşke Türkiye'nin ekonomisi Amerika'nın ekonomisinde de büyük olsaydı. Türk ordusu Amerikan ordusundan da daha iyi silahlara sahip olsaydı. Türkiye dünyanın en muhteşem devleti olsaydı, çünkü onun muhteşem olması bizim de güçlü olmamız, muhteşem olmamız demektir. Azerbaycan'ın güçlü olması, Azerbaycan'ın zengin olması, Azerbaycan'ın müreffeh olması Türkiye'nin de faydasınadır. Onun için bazıları kasıtlı yapıyorlar.

Bizim mesela 6 milletvekilimiz var, kasten "8 oyları vardı gittiler bize oy vermediler" dediler. Yalan bizim 6 oyumuz var 2'si yedek. Onun biri kadın hamile olduğu için gitmemişti oraya, kaldı 5. Kalan 5 kişiden biri gidip oylamış, birisi ise tam radikal muhalefetten, "Düşündüm ki ben oy verirsem Ermeniler- Yunanistan, Karabağ Ermenilerini davet ederler" diyor. Bunu da Türk kardeşlerimizin anlatması lazımdı. Karabağ meselesi ile Kıbrıs meselesini karıştırmak yanlış. Orada 200 bin Türk, 400 bin Rum-Yunan 1960'larda ortak bir devlet kurmuşlar. Bu 50 bin Karabağ Ermeni'si ise 8.5 milyon Azeri'nin misafiri. Rus imparatorluğu tarafından getirilip konulmuş misafir. Bunlar bambaşka şeyler. Bunu anlatsalar idiler o tereddüt edenler tereddüt etmezlerdi. Gene de ben dedim; tabi ki bizim o oylamaya katılmayan milletvekillerimiz yanlış yapmışlar. 8 oy değil 18 oy da verselerdi bir defa olmuyordu ama vermeleri lazımdı, gitmeleri lazımdı. Eksik koordinasyondan eksik bilgiden kaynaklanan bir şey yoksa Azerbaycan'ın Kıbrıslı Türk kardeşlerimize desteği tamdır, bütün mümkün olanı biz yapmışız, yapacağız. Onunda altını çizeyim keşke bizim toprağımızın yüzde 20'si işgal altında olmasaydı, biz daha rahat olsaydık, daha da fazlasını yapardık.

H.A.: Türkiye ve Azerbaycan ikili ilişkilerini ekonomik ve sosyal anlamda daha ileri götürmek için neler yapılabilir?

M.N.A.: Ekonomik ticari ilişkilerimizin esas problem o ki, Ermenileri hançer gibi sokmuşlar Türkiye ile Azerbaycan arasına. Bizim paramızla yapılan demiryolu, 40 kilometre Ermenistan arazisinden geçiyor ve onun demirlerini çıkarıp İran'a satmışlar. Köprüler vardı onun taşlarını söküp satmışlar. Yani bizim aramızda olan ekonomik ilişkilere en büyük engel, rahat büyük miktarda ticari ilişkiler kurabileceğimiz teknik imkanların olmaması. Mesela direkt bir denizyolu olsaydı, İstanbul'dan Bakü'ye denizle gidebilseydik ne kadar güzel olurdu, ne kadar ucuz olurdu. Uçakla götürünce pahalaşıyor her şey. Veyahut üçüncü ülkelerden gidiyorsun gümrük alıyorlar, para alıyorlar.
En büyük engel Ermenistan'ın Azerbaycan toprağını işgal etmesi, demiryolunu tahrip etmesi ve yüklerin nakliyatının çok pahalıya mal olması. Bizim aramızda başka hiçbir problem yok. Onun için Türk kardeşlerimiz buradan oraya ticaret yapmak yerine gelip Bakü'de oturuyorlar orada üretiyorlar, orada satıyorlar. 10 binin üzerinde Türk kardeşimiz var orada. Hepsi Türk ama Anadolu Türkü.

H.A.: Azerbaycan ve Türkiye halklarının kültürel olarak pek çok ortak noktaları var, bu iki halkın yeterince kaynaştığını düşünüyor musunuz? Bu anlamda neler yapılabilir?

M.N.A.: Sosyal anlamda halkların kaynaşması için; buradan güzel Ankaralı kızların gidip Bakü'deki bizim güzel oğlanları sevmesini tercih ederim veyahut onların burada, oluyor da. Aynı millet, aynı dilden, aynı dinden olduğu için problem yok. Yani bunun için Azerbaycan elinden geleni yapıyor. Biliyorsunuz vizelere ücret vardı onu da kaldırdık. Düşünün ki 8 milyonluk Azerbaycan'dan her sene 200 bin Azeri vatandaşı Türkiye'ye geliyor. Turist olarak, okumaya yazmaya, ticarete geliyor. Ama bu 70 milyonluk Türkiye'den Azerbaycan'a giden kişi 60-70 bin. Çok az, daha çok gitmeleri lazım. Bir atasözü var; "Sadece tanıdığın kişiye gidip gelirsin akraba olursun, akrabana gidip gelmezsen yad olursun." diye. Gidip gelmemiz, bu hasretlere son vermemiz lazım.

H.A: Peki bu eksikliği neye bağlıyorsunuz?

M.N.A.: Bilemiyorum nedense uçak biletleri çok pahalı. Türkiye'de kimseye anlatamadım. Bazen öyle oluyor ki New York'a gidip gelmek çok daha ucuza mal oluyor Azerbaycan'dan. İkincisi belki insanlar Paris'e Londra'ya gitmek daha cazip geliyor. İnanın gelirseniz çok mutlu olursunuz.

Bir defasında Bakü'ye gidip bir hafta kalan bir gazeteci "Bir hafta kendimi Amerikalı gibi hissettim" diye yazmış. Amerikalı nereye gidiyorsa İngilizce geçerli, Amerikan doları geçerli, Bakü'de de Türkçe geçerli, Türk parası geçerli. Kendinizi Türk gibi hissetmek istiyorsanız Bakü'ye gidin diliniz geçerli, paranız geçerli.

Ben size bir şey söyleyeyim inanın hasretlik çok önemli. Mesela 1990'lar gibi bir Türk Azerbaycan'a gelince bir ay kalsa bir kuruş karşılamadan takside de geziyor, yemekte yiyordu. Sen bizim misafirimizsin diye bir kuruş almıyorlardı. Artık öyle devam etmese de 10 bin Türkümüz var orada, o kadar hasret kalmamış. Şimdi taksilerde, restoranlarda para alıyorlar ama gene de sonsuz sevgi var. Oraya gidince yine de herkes size kolaylık sağlamakta. Ben giden adamların pişman olduğunu duymadım. Pişman olsalardı orada 10 bin adam oturmazdı, geri dönerlerdi.

Bazen öyle şeylerde oluyor mesela gitmiş orada berber dükkanı açmış sonra Azeri öğrenciler almış bir de bakmışlar ki bu öğrenciler berberliği ondan daha iyi yapıyor, adam Türk iş adamlarına iş vermiyorlar diye küsmüş gelmiş. Onu da söyleyeyim bir bond çanta ve 200 dolar ile kalkıp Azerbaycan'a gelip, şimdi dolar milyoneri olan var. Ama gönlümüz istiyor ki beraber bir şeyler üretelim, oradan Orta Asya'ya, Kuzey Kafkasya'ya. Oralar çok büyük bir Pazar, Rusya müthiş bir pazar dünyanın yarısı, Özbekistan 25 milyonluk bir pazar. Bakü'den bütün demiryolları, su yolları hepsi Rusya'ya, Orta Asya'ya, İran'a gidiyor. Bakü'de bir üs kurup orada ne üretseniz pazarlaması çok kolay.

H.A: Türkiye'ye karşı büyük bir sevgi duyduğunuz konuşmalarınıza yansıyor. İlk ne zaman geldiniz Türkiye'ye ve kişisel olarak Türkiye ile bağınız nedir?

M.N.A.: Ben ilk defa Türkiye 'ye 1972'de geldim. İstanbul'a üç saatliğine gemi ile geldim. Azerbaycan Türkü'nün Türkiye'ye gelmesi çok zordu, çok büyük problemler çıkarıyorlardı. Ben Fizik Profesörüyüm, yine daha önce bir ay Ege Üniversitesine, İstanbul Üniversitesine konferanslar vermeye geldim. Türkiye'ye ilk gelişim değil yani.

Türkiye'ye tüm Azeri Türklerinde olduğu gibi o kadar derin hasret vardı ki, radyolardan dinlerdik. Sovyet gelince kapattı sınırları, çok büyük hasret oldu. Yani düşünebiliyor musun bir kardeşini 25-30 sene görmüyorsun, onun hasretini çekiyorsun.

Ben Bakü, Azerbaycan hakkında ne söyleyebilirim, Türkiye hakkında da onu söyleyebilirim, yabancı değilim. Türkiye'nin iyisi de benim, kötüsü de benim. Ben iki sene de Paris'te, onların en iyi üniversitelerinde çalıştım. Sovyetlerle Fransızların beraber çalışmasına yönelik bir program vardı, benim orada birlikte çalıştığım grup arkadaşlarım Nobel Ödülü aldılar. Ben döndüm Bakü'ye onlar devam etti. Ben isterdim ki, Ankara Paris'ten daha ileri olsun. Gönlüm Türkiye'nin çok gelişmiş olmasını, çok kültürlü olmasını, eğitimin son derece iyi olmasını istiyor. En iyi orkestraların, en iyi tiyatroların, en iyi teknolojilerin burada olmasını isterdim. Türkiye uçaklar üretsin Amerika Türkiye'den alsın, mobil telefon üretsin Japonya buradan alsın. Türkiye dışarıdan almasın kendi üretsin ve satsın. İnşallah bunlar da bir gün olacak.

Ben Türkiye'nin güzel taraflarını görüyorum, çok güzellikler var, insanı güzel, doğası güzel. Büyük Atatürk demiş ki; "Aklın yolu" Ne komünizm demiş, ne kapitalizm demiş, "izm" dememiş bir dogma dememiş. "İzm" diyenlerin hepsi silindiler ama Atatürk, dimdik kalbimizde ayakta. Ben istiyorum ki Türk insanı, bütün dünyada olan Türkler Atatürk'ün gösterdiği yoldan sapmasınlar, hızla o yoldan gitsinler, aklın yolundan. Aklın, bilimin, aydınlığın yolundan gideceksin. Onu yapsalar Türkiye, Amerika'yı da Fransa'yı da yakalar, Azerbaycan da öyle. Benim evimde de, burada da büyük Atatürk'ün resmi var. Başka büyükelçililerde göremezsiniz bunu. Ne mutlu Türklere ki onun gibi büyüğü olmuş. Atatürk'ün gösterdiği yoldan gidersek, o zaman Avrupa'ya da gireriz, yeter ki aklın yolundan gidelim Atatürk'ün yolundan gidelim.

H.A: Teşekkür ederiz.

M.N.A.: Ben size teşekkür ediyorum buraya geldiğiniz için. Bugün bayram günü (19 Mayıs Atatürk'ü Anma ve Gençlik Bayramı) tüm Türk dünyasının bayramı bu. Bayram gününde de çalışıyorsunuz tebrik ederim. Biz de çalışıyoruz. Çalışmak lazım. Ben biraz da bayramın çok fazla olduğunu düşünüyorum. Atasözlerimiz bazen çok keskin oluyor, atasözü ne diyor; "deliye her gün bayram" ama bu bayram öyle bir bayram değil bu bayram güzel bir bayram. Ama 9- 10 gün bayram tatili oluyor benim kanımca daha çok çalışmamız lazım. Çalışmak... çalışmak... çalışmak... her şey çalışmakla mümkün. Geride kalmışız, bunları yakalamamız lazım. Bu da neyle oluyor bilimle çalışmakla. Ne kadar bilgili insan olsa çalışmıyorsa faydası ne. Büyük Atatürk de diyor ki; "Türk milleti çalışkandır." Çalışmamız lazım. Her gün insanın küçük bir başarısı yoksa, küçük bir zaferi yoksa bunun hiçbir anlamı yok. Her gün küçük bir zaferimiz olması lazım. Yalnız insan para için çalışmamalı. Bir adım ileri gitmek için başarı, zafer kazanmak için çalışmalı. O zaman biz herkesten önde olacağız.

Bu bayram gününde ki bu benim gözümde en büyük bayramdır, bu bayram gününde siz çalıştığınıza göre ben size teşekkür ediyorum. Bayramınız da kutlu olsun.

H.A: Değerli görüşlerinizi bizimle paylaştığınız için biz teşekkür ederiz.
 
Üst Alt