Mükafat mı istersin, yoksa azab mı ?

TaHKaR

Aktif Üyemiz
Yine uykusuz bir gece
ve yine yalnızlık...
Zihnim düşüncelerle yorgun,
gönlüm hasretlerle solgun.
Kim bilir ne kadar yakındasın ey ölüm !
Gece...
Dile kolay, sadece iki hece.
Lakin geçmek bilmiyor saatler,
sabah olur mu bilinmez,
beynimi kemirmekte kitabtaki kareler.
Teslim olanlar, müşrikler ve kafirler...
İman edenler, münafıklar ve zalimler...
Kimi hayatını adarken yaratıcının yoluna,
kimi bir harf üzerinde ibadet eder Allah'a.
Teslimiyetin asaleti, imanın hakikati ve şirkin ebedi zilleti...
Küfrün inadı, zulmün karanlığı ve nifakın bitmez sefaleti...
Tecelli ettiğinde Allah'ın adaleti,
karşımızda bulacağız ya ebedi saadeti ya da zebanileri !
Adn cennetleri, nimetlerle dolu hasbahçeler ve Firdevs-i A'lâ...
Demir bukağılar, ateşten prangalar ve cehennem çukurları...
Tedirgin bir bekleyiş ve A'raf'ın adamları...
Yürek dayanır mı buna ?
Ölüm gelince kapıya, yoktur dönüşü bir daha !
Ta ki, yeniden diriltilene kadar...
Kıldan ince, kılıçtan keskin bir yol.
Siz ey günahkarlar !
Yiyin, için ve nemalanın bol bol...
Tükenir nasıl olsa bir gün çizdiğiniz bu sapkın yol !
Ne bir yardım eli uzanır o gün, ne de dostça bir kol;
yol Allah'ın yolu, budur işte doğru yol !
Ya biz ? Bize ne oldu da yönümüzü şaşırdık ?
Nasıl oldu da İpin ucunu kaçırdık ?
Bir yanda hayatın türlü meşakkatleri,
duyulur öte yandan "Azab !", "Azab !" sesleri.
Lakin, uyanmaz gaflet uykusundan,
uyanmaz da sayıklar "Dünya !", "Dünya !" diye serseri...
Ey Nefsim !
Bari hiç olmazsa sen uyan,
geçmişe bir çizgi çek,
bu yolun sonuna dayan !
Elbet bitecektir bir gün bu kısa rüyan,
lakin ebedi olacaktır öteki dünyan !
Mükafat mı istersin, yoksa azab mı ?
Kurtuluş mu dilersin, yoksa hüsran mı ?
Bir an önce bırakıp da cânı cânânı,
 
Üst Alt