Osmanlı'da İlk Kur'an-ı Kerim Ne Zaman Basılmıştır?

SözDüŞü

Banned
Osmanlı Devleti'nde ilk dini kitap H. 1218/M. 1803'te yayınlanabilmişti. Bu eser, imam Muhammed Birgivı Hazretleri' nin (1522-1573) "Risille-i Birgivi" adlı akaid kitabı idi. Bu mevzuda ferman ve fetva çıkıp, çıkmadığı anlaşılamamıştır. Dini eserlerin basılmasına bundan sonra da devam edilmişti. Ancak, Kur'an-ı Kerım'in basımı 1871 'e kadar yasaklanmıştı.

Hususiyle 1852 yılı ve sonrasında Osmanlı ülkesine, başta iran ve Avrupa ülkelerinden olmak üzere çok sayıda "matbu Mushaf-ı Şerif" getirilmişti. Bilhassa Iranlı kitapçılar eliyle satılan bu matbu nüshalar, Osmanlı idaresi tarafından sürekli yasaklanmış, bu hususta sınırlarda gümrük memurları, İstanbul'da sahaflar başta olmak üzere mevzu ile alakalı kimseler sık sık ikaz edilmişlerdi.

Arşiv vesikalarında bu yasağın gerekçesi olarak; "bu nüshaların gayr-ı müslimlere ait matbaalarda, onlar tarafından sırf para kazanmak maksadıyla basılması, ecnebllerin ve Iranlıların Osmanlı ülkesinde basıp, sattıkları Kur'an-ı Kerimlerle alakalı yeterli derecede hassas ve hürmetkar davranmamaları" gibi sebepler gösterilmekte idi. Bu da Osmanlı idaresini bu sahada acil ve müessir tedbirler almak mecburiyetinde bırakmıştı. Ayrıca dikkatsizlik veya art niyetli düşüncelerle bazı Mushaf baskılarında görülen hata yanlışlar, tahrif ve tağyir şüphesini gündeme getirmiş, bu şüphe ve korkular da bu işin ehemmiyetini bir kat daha arttırmıştı.

8 ve 25 Kasım 1852'de Sultan Abdülmecıd Han art arda yayınladığı iki irade ile "bazı ecnebilerin tab ettirdikleri Mushafların yasaklanması" emrini vermişti.

9 Haziran 1853 'te ise Bab-ı Ali, Meşihatın da tezkeresiyle "Matbu Mushaf-ı Şerif alıp satmama husunda sahaf esnafının bir kez daha ikaz edilmesine" karar vermişti.

Bilhassa 1861-1862'li yıllarda bu mevzudaki yasaklar sık sık gündeme gelmeye başlamıştı. Çünkü Iran'dan Osmanlı ülkesine gizli yollarla sürekli, dikkatsizce ve hürmetsizce basılan Mushaf-ı Şerif'ler sokuluyordu.

2 Ağustos 1861 'de "bazı ecnebilerin tab ettirdikleri Mushafların yasaklanması" için Dahiliye Nezareti'nin dikkati bir kez daha çekilmişti.

Vesikalarda açıkça "baskı sırasında gerekli dikkatin gösterilemeyeceği düşüncesiyle matbu Mushaf ve cüzlerin alınıp satılmasının önlenmesi" gerektiği ısrarla belirtiliyor ve mes'ullerinden bu emre "çok büyük bir dikkat ve itina" ile uymaları isteniyordu. Aynı devirde -bilhassa da Kasım 1861 'de- bu yasak hususunda gümrük ve sahil müdürlükleri bir kez daha ikaz edilmişler, ayrıca başta Samsun ve Sivas vilayetlerinin idarecileri olmak üzere taşradaki idarecilere de; "matbu Mushaf-ı Şerıf ve cüzlerin vilayetlerine gelmemesi ve vilayetlerinde satılmaması emrine dikkatle uyulması" meselesi bir kez daha hatırlatılmıştı.

1872 'de ise baş me'suliyet Osmanlı Maarif Nezareti'ne verilmişti. Maarif Nezareti; 3 Eylül 1872'de bu yasağı bir kez daha hatırlatırken; 24 Ocak 1873'de Bab-ı Ali'den, yasaklandığı halde Mushaf-ı Şerıf basıp dağıtanlar hakkında gerekli muamelenin acilen yapılmasını istemişti. 14 Mart 1873'te ise bu kez Medıneli Şeyh Muhammed ve Karacaabadlı Hüseyin Efendilerin eşyası arasında yakalanıp Rüsumat Emaneti'nce Maarif'e gönderilen izinsiz matbu olarak basılan Mushaf ve cüzlere el konularak, bu nüshalar da hıfzedilmek üzere Maarif Kütüphanesine gönderilmişti.

1290/1873'te her türlü dını kitap basma yasağının kaldırıldığı bilinmektedir. 5 Haziran 1873'te Maarif Nezareti 'nce "Mushaf-ı Şerif' in litografya (taşbaskı) usulüyle basılabilmesi için bir odanın tahsis olunması" kararlaştırılmıştı. Aynı gün Maarif Nezareti' nce "bastırılacak olan Mushaf-ı Şerif' in hangi usullerde basılacağı, fotolit usulüyle basılması durumunda Erkan-ı Harp zabitlerinden birinin kullanılması gerekeceği, Mushaf-ı Şerif'in kaç adet basılacağının ve maliyetinin ne olacağının bildirilmesi; bunun için de gerekli olan paranın temini hususunda yapılan değerlendirmeler" bir rapor halinde Bab-ı Ali'ye bildirilmişti.

21 Haziran 1873'te Bab-ı Ali'ce "Matbaa-i Amire'de Mushaf-ı Şerif basımına gereken iznin verilmesi" kararlaştırılmıştı. 29 Haziran 1873'te ise Osmanlı Maarif Nezareti ilk kez" beş yüz bin nüsha muhtelif ebatlarda Mushaf-i Şerif basma" kararı almıştı.

Ahmed Cevdet Paşa, 1874 yılında İstanbul'da, hükümet eliyle Mushaf basımına
nasıl başlandığını şu cümlelerle anlatmaktadır:

"Nice senelerden beri Kur'an-ı Kerım'in basımı, Bab-ı Ali'ce arzu olunduğu halde bu hususta Bab-ı Fetva'dan uygun bir cevap alınamıyordu. Bab-ı Ali tereddüt halindeydi. Halbuki Iranlılar, gizlice Kur'an-ı Kerim basarak açıkça satıyorlardı. Bab-ı Ali bu Kur'an-ı Kerimlerin satışını yasaklar, bazen de müsadere ederdi. Bu sırada Fransa'da Hafız Osman hattıyla bir Mushaf, fotolitograf yani aks-i ziya sanatıyla bastırılarak birçok nüshası Istanbul'a getirilmişti. Bunların Bab-ı Ali'ce satışına ruhsat verilerek aşikare satıldılar. Lakin yazıları layıkıyla çıkmamıştı. Bunun üzerine Meclis-i Vükela'da müzakere yapılarak, Matbaa-i Amire'de gerekli hürmet gösterilerek Mushaf-ı Şerif basımı münasip görüldü ve icrası bana havale buyruldu. Derhal basım hanede tezgahlar kuruldu ve bu sanatta mahir olan Ali Efendi marifetiyle Şekerzade'nin meşhur Mushaf-ı Şerif'i bastırıldı. Buna dair H. 1291 (M.1874) senesinde tarafımdan tanzim ile tab' ve neşr olunan ilannamenin sureti aşağıda yazıldığı gibidir:

"400 seneden beri Mushaf-ı Şerif'ler, ekseriya nesih yazı ile yazılagelmiş ve bu sanatta pek mahir üstadlar gelip geçmiştir. Bu seçkin üstadlar, şöhret ve maharetçe müteaddid sınıflara ayrılabilirler: En yüksek mertebede bulunanların birincisi Şeyh diye maruf olan Hamdullah Agah Efendi'dir ki, Yakut Müsta'sımi'nin icad eylediği usulü bir güzel şive üzere ifrağ eden odur. H. 926 (M. 1520)'da vefat etmiştir. Ikincisi Hafız Osman'dır ki, Şeyh'e hakkıyla uyarak onu taklit eylemiş ve yazıyı bir mertebe daha toplayıp bir güzel üslup vermiştir. H. 1110 (M. 1698) tarihinde vefat etmiştir. Üçüncüsü işbu Hafız Osman'ın talebesinden Yedikuleli diye maruf olan Seyyid Abdullah Efendi'dir ki, hocasının yazısını fark olunmaz mertebede taklit eylemiştir. H. 1140 (M. 1727)'ta vefat etmiştir. Dördüncüsü Yedikulelinin talebesinden Şekerzade diye maruf olan Mehmed Efendi'dir. Nesih yazıda hocasını taklit ile beraber bu sanata bir güzel şekil ve nezaket vermiştir. ikinci sırada gelenler: Yedikuleli'nin talebesinden Eğrikapılı diye maruf olan Rasim Efendi ve meşhur hattat Afif Efendi'nin damadı ve talebesi olan Deli Osman ve Mehmed Celaleddın ve Şimşir Hafız'dır.

Onlardar sonra muhtelif derecelerde pek çok meşhur hattat vardır. Şeyh'in ömrü tecrübe ile geçip bu sanatı malum olan dereceye getirinceye kadar pek çok emek vermiştir. ilk zamanlardaki yazısıyla sonraki yazıları arasında pek çok fark vardır. Yazdığı Kelam-ı Kadim'lerin içinde en ziyade beğendiğini, Hazret-i Peygamber Aleyhisselam'a hediye olmak üzere Medine-i Münevvere'ye göndermiştir. Bunu taklid ederek bir Kelam-ı Kadim yazmak üzere Sultan Üçüncü Ahmet tarafından Şekerzade memur olmakla, gidip Medine-i Münevvere'de ikamet ile harfi harfine onu taklid ederek bir Mushaf-ı Şerıf yazarak; onu Istanbul'a getirdiğinde, Sultan Birinci Mahmud tahta çıkmış bulunduğundan, o eşsiz eseri ona arz eylemiştir.

Bu defa o nüsha istanbul'da Başhafız olan Demir Hafız'a okutturuldu ve görülen yanlışlar asrımızda Şeyhu'l-Hattatın ve Reisü'l-Ulema olan Mustafa İzzet Efendi'ye tashih ettirildi. Ve asrımızda yeni çıkan aks-i ziya sanatında mahir olan Erkan-ı Harp fotoğrafhanesinde vazife yapan Kolağası Hafız Ali Efendi marifetiyle tab ettirildi. "

2 Temmuz 1873'te Osmanlı Maarif Nezareti tarafından "Matbaa-i Amire'de basım ve temsili yapılacak Mushaf-ı Şerıf için gerekli paranın temin edildiği ve bu basım ve temsil işinin de Erkan-ı Harp Zabiti Ali Efendi tarafından yapılacağı" bildiriliyordu.

8 Temmuz 1873'te ise; Mushaf basılmasında Ali Efendi'ye yardım etmek üzere yüzbaşı olarak ikinci Ordu'ya tayin olunan Ali Rıza Efendi'nin birkaç ay daha Matbaa-i Amire'de çalışmasına izin verilmesi isteniyordu.

Diğer islam ülkelerinde belki Kur'an-ı Kerım basım faaliyetleri zaman itibariyle Osmanlı Devleti'nden önce başlamıştı. Ancak buna rağmen en fazla Kur' an-ı Kerim basımlarının istanbul'da yapıldığı da bilinen bir hakikattir. Bunda bilhassa Sultan ikinci Abdülhamid Han'ın hususi çaba ve gayretlerinin rolü çok büyük olmuştu. Daha önce de vurguladığımız gibi, "Yabancıların bastıkları Kur'an-ı Kerimleri kontrol etmek gittikçe zorlaşmıştı. Bu sebeple Mushaf-ı Şeriflerin devletin kontrolünde basılmaları zarureti doğmuş ve bunun üzerine de Kur'an-ı Kerim basımına izin verilmişti. "

Osmanlı ülkesinde ilk Kur'an-ı Kerim basımı tecrübesi 1871 'de (H. 1288) ıstanbul'da Hafız Osman hattı ile yazılmış bir nüshadan fotoğraf çekilerek yapılmıştı. Bunu 1873'te Maarif Nezareti'nin Kur'an-ı Kerim basma teşebbüsü ve 1874'te (H. 1291) Ahmed Cevdet Paşa'nın kontrolünde yapılan basımlar takip etmişti. O yıllarda mekteplerin, bilhassa da dini tedrisat yapılan mekteplerin gittikçe artan Kur'an-ı Kerim ihtiyaçlarını karşılamak için, matbaalar tarafından hemen her yıl çeşitli baskı tarzında Kur' an-ı Kerim basımları yapılmıştı. Bu arada, sayfa kenarlarında tefsirleri de bulunan güzel ve nefis Kur' an-ı Kerim basımlarının yapıldığı da görülmüştü.

Osmanlı Maarif Nezareti, 13 Aralık 1874'te bu basım izninin gerekçesini aktarırken "bazı ecnebi memleketlerde tab' ve temsil edilen Mushaf'ın Memalik-i Şahane'de gizlice satılması üzerine Şekerzade Mehmed Efendi'nin yazdığı Mushaf'ın bir heyet tarafından gözden geçirilerek, basımı ve mühürlendikten sonra ahaliye maliyetine satılması" kararının alındığı belirtilmektedir. 4 Ocak 1875'te "Şekerzade" hattıyla yazılı Mushaf'ın basılan yirmi adedi Sultan Abdülaziz Han'a takdim edilmişti.

Ahmet UÇAR
 
Üst Alt