Peygamberlerin mu'cizelerine bir bakiş

faruk islam

Özel Üye
9.2. ÖNCEKİ PEYGAMBERLERİN MU'CİZELERİNE BİR BAKIŞ"Ve Semûd kavmine de kardeşleri Salih'i gönderdik, dedi ki, 'Ey kavmim,
animislam3en4nu1.gif
'a kulluk edin. Sizin için O'ndan başka ilâh yoktur. Size Rabbiniz tarafından apaçık Mu'cize geldi, işte,
animislam3en4nu1.gif
'ın bu dişi devesi size ayettir (alâmettir). Bırakın,
animislam3en4nu1.gif
'ın arzında otlasın, Ona bir fenalıkla dokunmayın. Eğer dokunursanız sizi acıklı bir azap yoklar". (A'râf; 73)
Yukarıdaki ayetin birinci cümlesinde bahsedilen "apaçık Mu'cize"den, ikinci cümlede "ayet" (işaret) olduğu bildirilen "dişi deve”nin kastedildiği açıkça anlaşılıyor. Şuara suresinin 8. rükûsunda Semûd kavminin, Hazreti Salih (a.s.)'den böyle bir mu'cize istedikleri kaydedilmiştir. Hz. Salih de kendisinin
animislam3en4nu1.gif
'ın Rasûlü olduğunu ispatlamak üzere dişi deveyi kendilerine takdir etli. Burada görüldüğü gibi, dişi deve ile ilgili olay kesinlikle "Mu'cizeler" tarifine girmektedir. Benzeri mu'cizeleri, diğer pek çok peygamberin kendi peygamberliklerini ispatlamak amacıyla göstermeleri kavimleri tarafından istenmişti. Dişi devenin Mu'cize şeklinde doğmasının bir başka delili, bu hayvana dokunulmasıyla ilgili Hz. Salih'in ikazıdır. Hz. Salih bu deveye kötü niyetle dokunmak isteyenlere, bunu yaptıkları takdirde
animislam3en4nu1.gif
'ın azabına uğrayacaklarını söylemiştir. Ayrıca, buna serbestlik tanımalarını istemiş ve istediği arazide otlamasını emretmiştir. Belli ki, böyle bir şey Semûd kavmi tarafından da "Mu'cize" olarak kabul edildikten sonra onlara merasimle takdim edilmiştir. Semûd kavminin, bu dişi devenin uzun müddet aralarında dolaşmasına, otlamasına ve varılan anlaşmaya göre, dişi deve ile diğer bütün hayvanların nöbetleşerek dereden su içmelerine izin vermesi de "Mu'cize"ye hiç olmazsa bir parça inandıklarını gösteriyor. Semûd kavmi uzun süre düşünüp taşındıktan sonra bu dişi deveyi öldürdüler. Burada unutulmamalıdır ki, Hz. Salih ne iktidar sahibiydi ne de olağanüstü güce haizdi. Görünüşte Semûd kavmi için korkulacak herhangi bir şey yoktu. Ama dişi deveden korktukları bir gerçekti. Onlar bu hayvanın arkasında mutlaka insanüstü bir kuvvetin olduğu kuşkusuna kapılmışlardı. Kur'ân-ı Kerim'de bu dişi devenin nasıl olduğu ve nasıl vücuda geldiği açıklanmamıştır. Herhangi bir sahih hadiste de buna dair bir kayıt yoktur. Onun için, Kur'ân'ı tefsir edenlerin bu dişi devenin doğuşuna dair yürüttükleri fikirlere müslümanların inanmaları gerekmiyor. Fakat, her şeye râğmen, dişi devenin bir Mu'cize olduğu Kur'ân-ı Kerim'le sabittir.
9.2.1. Ölülerin Diriltilmesiyle İlgili Mu'cize
"Ya da altı üstüne gelmiş, ıpıssız duran bir şehre uğrayan gibisini (görmedin mi?) Demişti ki: '
animislam3en4nu1.gif
, burasını ölümünden sonra nasıl diriltecekmiş?' Bunun üzerine
animislam3en4nu1.gif
, onu yüz yıl ölü bıraktı da sonra onu diriltti. (Ve ona) Demişti ki: 'Ne kadar kaldın?' O: 'Bir gün veya bir günden az kaldım' demişti. (
animislam3en4nu1.gif
ona:) 'Hayır, yüz yıl kaldın, böyleyken yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamış; eşeğine de bir bak (bunu yapmamız) seni insanlara ibret-belgesi kılmamız içindir. Kemiklere de bir bak nasıl bir araya getiriyoruz, sonra da onlara et giydiriyoruz? demişti. O, kendisine (bunlar) apaçık belli olduktan sonra denişti ki: '(Artık şimdi) Öğreniyorum ki gerçekten
animislam3en4nu1.gif
, her şeye güç yetirendir". (Bakara; 259)
Burada bahsedilen kişinin, kim veya kasabanın neresi olduğunu tartışmak gereksizdir. Burada önemli olan bir kişinin 100 sene öldürülüp diriltilmesidir. Ayrıca, asıl dikkat edilmesi gereken
animislam3en4nu1.gif
'ın yaptıklarına, özellikle ölüleri dirilttiğine hayret eden bir kişiye verilen ders ve hidâyettir. Kişi ve yerleri tesbit etmek için bizde ne herhangi bir imkân vardır ne de buna lüzum vardır. Fakat, Kur'ân'ın daha sonraki ifadelerinden, bahse konu olan kişinin mutlaka bir peygamber olduğu anlaşılıyor.
Kur'ân-ı Kerim'in ibaresinden anlaşılıyor ki, aslında söz konusu kişi, ölümden sonra hayat görüşüne karşı değildi. Ölülerin
animislam3en4nu1.gif
tarafından diriltileceğinden de pek şüphesi yoktu. Ama bu dirilişi kendi gözüyle görmek isliyordu. Bir kişinin yüz sene öldükten sonra tekrar hayata dönmesi
animislam3en4nu1.gif
'ın kudretinin inkâr edilmez bir deliliydi.
9.2.2. Hz. Eyyûb İçin Şifa Çeşmesi
"Kulumuz Eyyub'u da hatırla. Hani o, 'Ya Rabbi, şeytan beni zorluk ve azaba uğrattı' diye nidâ eyledi. O'na, ayağınla yere vur dedik. İşte hem yıkanacak, hem de içecek serin bir su". (Sa'd; 4142)
Yani, Hz. Eyyûb (a.s.),
animislam3en4nu1.gif
'ın emriyle yere ayağını vurur vurmaz oradan bir su fışkırdı. Bu sudan içerek ve bundan yıkanarak uzun müddet süren hastalığından kurtulacak, şifa bulacaktı. Hz. Eyyûb'un ağır hasta olduğu kuvvetle muhtemeldir. İncil'de de Hz. Eyyûb'un bütün vücudunun sivilce ve çıban başlarıyla dolu olduğu belirtilmiştir.
9.2.3. Hz. İbrahim (a.s.)'in Mu'cizeleri
9.2.3.1. Dört Kuşun Diriltilmesi
"İbrahim, Ya Rabbi, ölüleri nasıl dirilteceğini bana göster' dediğinde,
animislam3en4nu1.gif
, Yoksa iman etmiyor musun?' dedi. İbrahim, 'Evet iman ediyo¬rum. Lâkin kalbim mutmain olsun diye istiyorum' dedi.
animislam3en4nu1.gif
, 'dört kuş al ve bunları parça parça et. Sonra onun her parçasını bir dağın iterine bı¬rak ve sonra onları çağır. Sana koşarak gelirler.' Bil ki,
animislam3en4nu1.gif
aziz ve hakimdir". (Bakara; 260)
9.2.3.2. Hz. İbrahim 'in Yaşlılığında Evlât Sahibi Olma Arzusu
"Ayakta duran İbrahim'in zevcesi güldü. Biz de ona İshak'ı, O'nun ardından da Yakub'u müjdeledik. İbrahim'in zevcesi, 'vay başıma, ben bir koca karı ve şu zevcim de ihtiyarken çocuk mu doğuracakmışım? Bu çok acayip bir şeydir' dedi. Misafirler, '
animislam3en4nu1.gif
'ın emrine mi şaşıyorsun? Ey ehl-i beyt,
animislam3en4nu1.gif
'ın rahmet ve bereketi üzerinizdedir.
animislam3en4nu1.gif
asıl hamde layık, hayır ve ihsanı çok olandır' dediler". (Hûd; 71-73)
9.2.3.3. Hz. İbrahim 'in Ateşten Korunması
"Kavmi, 'O'nun için bir bina yapın ve onu ateşe atın' dedi. Ona bir tuzak kurmak istediler. Biz de onları zelil ve alçak kıldık". (Saffat; 97-98)
9.2.4. Hz. Musa(a.s.)'nın Mu'cizeleri
"Sonra Musa ve kardeşi Harun'u ayetlerimizle, apaçık hüccet ve burhan ile gönderdik". (Mü'minûn; 45)
Bu ayette, "ayetler"den sonra "apaçık hüccet ve burhan" sözcüklerinin kullanılması iki şekilde tefsir edilebilir. Ya bu ayetler, Hz. Musa ile Hz. Harun (a.s.)'un
animislam3en4nu1.gif
'ın peygamberleri olduğunu gösteren "apaçık deliller" idiler. Ya da her iki peygamber "âyetler" (işaretler)in dışında (yani asa Mu'cizesinin dışında) başka Mu'cizelerle de Mısır'a gönderildiler. Burada "açık hüccet" Hz. Musa'nın asası olabilir. Çünkü bunun sayesinde meydana gelen mu'cizeler, her iki kardeşinin
animislam3en4nu1.gif
'ın peygamberleri olduğunu çoktan ispatlamıştı.
9.2.4.1. Musa'nın Asası
"Musa 'atınız' dedi. Sihirbazlar değnek ve iplerini attıkları zaman halkın gözlerini büyüleyip onları ürküttüler. Ve büyük bir sihirbazlık yaptılar. Biz de Musa'ya 'âsânı at' diye vahyettik. Asa derhal sihirbazların yalancı şeylerini toplayıp yuttu". (A'râf; 116-117)
Yukarıdaki ayetlerden, Hazreti Musa (a.s.)'nın asasının, sihirbazların attığı ve yılanlar ile ejderha gibi gözüken değnek ve ipleri toplayıp yuttuğu anlaşılmamalıdır. Kur'ân-ı Kerim burada demek istiyor ki, asa, yılan haline geldikten sonra sihirbazların tılsım ve sihrini yutmaya başladı, yani yalancılıklarına son verdi.
9.2.4.2. Fir'avun ve Sülalesine Uyarıcı Nitelikteki Azaplar
"Biz Fir'avun ve cemaatini belki akıllarını başlarına alırlar diye kuraklıkla ve mahsullerin kıtlığı ile tutup sıktık. Onlara bir iyilik gelince: 'Bu bizim hakkımızdır' derler. Bir fenalık isabet else Musa ve onunla beraber olanlara uğursuzluk yüklerlerdi. Gözünüzü açın ki, onların uğur-suzlukları
animislam3en4nu1.gif
tarafındandır. Fakat çoğu bunu bilmez. Ve bizi büyülemek için de Mu'cize getirirsen gelir, biz sana iman etmeyiz' dediler. Bu¬nun üzerine biz de onlara, tufan, çekirge, haşerat, kurbağalar ve kan gönderdik". (A'râf; 130-133)
Fir'avun ve taraftarları inatçılığın son haddine varmışlardı. Fir'avun ve yandaşları, sihir olmadığı apaçık olan olayları da sihir ve büyü olarak nitelendirmek suretiyle inatçılığın en katı örneğini veriyorlardı. Bütün bir memlekette kıtlığın baş gösterip toprağın ürün vermemesinin bir sihirbazın büyüsünün neticesi olabileceğine aptal kişiler bile inanamazdı. Bundan dolayıdır ki,
animislam3en4nu1.gif
, Kur'ân-ı Kerim'de şöyle buyurmuştur:
"Fir'avun ve kavmine O'nun risaletine delâlet eden Mu'cizelerimiz geldiğinde, 'bu apaçık bir sihirdir' dediler. Nefisleri buna inandığı halde zulüm ve kibirlerinden dolayı inkâr etliler. Habibim bak ki, fesatçıların akıbeti nasıl oldu". (Neml; 13-14)
Yukarıdaki ayetlerde sözü edilen tufan, herhalde doluların da yağdığı şiddetli yağmur ve kasırgadır. Gerçi tufan çeşitli şekillerde olabilir, ama biz bundan dolu fırtınasını anlıyoruz ki İncil'de benzeri ifadeler kullanılmıştır. Ayetlerde kullanılan diğer bir kelime, "kummâl"dir ki, bunlar ha¬şerat; sivrisinek ve zirai mahsuller ile hububata büyük zarar veren çekirge ve böcekler anlamına gelir. (Karşılaştırmak için Bk. İncil, 'Kitab-ı Huruc' Bölüm: 7-12).
9.2.4.3. Dokuz İşaret
"Biz Musa'ya, açıkça görülen dokuz (işaret) vermiştik. Siz artık kendiniz İsrail oğullarına sorun ki, onlar (âyetler) geldiğinde Fir'avun dedi ki: 'Ey Musa, senin mutlaka bir sihirbaz olduğunu sanıyorum." Musa ise dedi ki, 'Sen çok iyi biliyorsun ki, bu basiret verici işaretleri yer ve göklerin Rabbinden başka kimse indirmemiştir. Ve ey Fir'avun, sen muhakkak azaba uğramış bir adamsın!". (İsrâ; 101-102)
Burada bahsedilen dokuz ayet veya işaretten A'râf suresinde de söz edildiğini daha önce görmüşlük. Bunlar şöyle sıralanabilir: 1) Yılana dönüşen asa. 2) Beyaz el, ki koltuktan çıkarılınca güneş gibi parlamaya başlar¬dı. 3) Sihirbazların sihrini herkesin önünde kırmak. 4) Bütün ülkede kıtlığın başlaması, 5) Tufan veya dolu fırtınası. 6) Çekirge sürüsü. 7) Böcekler,
cool.gif
Kurbağalar, 9) Kan.
Burada Hz. Musa (a.s.)'nın verdiği cevap dikkate değerdir. Hz. Musa demek istiyordu ki, bir ülkede açlık ve kıtlığın baş göstermesi, yüz binlerce kilometrekarelik araziye kurbağaların saldırması ve bütün ülkede zirai mahsuller ile hububatın çekirge ve böcekler tarafından lalan edilmesi ve buna benzer diğer olaylar, herhangi bir sihirbazın büyüsü olamazdı. Aslında bu şeyler insan gücünün çok ötesindeydi. Ayrıca eğer bunlar büyü olsaydı, her âfet ve belâdan önce Hz. Musa (a.s.)'nın Fir'avun ve yandaşlarını ikaz etmesine de göz yumulmazdı. Hz. Musa'nın açık ifadeleriyle peşinen bahsettiği âfetlerin ve olayların aynen vuku bulmasını gör-dükten sonra da bunların yeryüzü ve göklerin Hakimi olan
animislam3en4nu1.gif
tarafından yapıldığına inanmayan bir kişinin akli dengesinin yerinde olması şüphelidir.
9.2.4.4. Asa İle Denizin İkiye Ayrılması"And olsun, biz Musa'ya; 'Kullarımla geceleyin yola çık. Onlara denizde kuru bir yol aç. Size yetişmelerinden korkma' diye vahyettik". (Taha; 77)
Burada özetlenen olay şöyle gelişmiştir: Cenab-ı
animislam3en4nu1.gif
bir gece kara¬rını verdi. "Kullarım" olarak adlandırılan, İsrail oğullarından ve diğer milletlerden müslüman olanlar, hicret etmek üzere Mısır'ın her tarafından yola çıkacaklardı. Bütün bu iman sahipleri belirlenen zamanda ve yerde toplanarak bir kervan oluşturdular ve yola çıktılar. O çağlarda Süveyş kanalı diye bir şey yoktu. Kızıldeniz ile Akdeniz arasındaki bütün deniz açıktı. Ama denize çıkış yolları kapalıydı, bilhassa, kıyılarda karakol ve nöbetçi askerler vardı. Hz. Musa Kızıldeniz'e açılan yolu seçti. Herhalde sahil boyunca yol alarak Sina yarımadasına geçmeyi tasarlıyordu. Ne var ki, Hz. Musa'nın kafilesi deniz kıyısına ulaştığında büyük bir sürprizle karşılaştı. Fir'avun büyük ordusuyla birlikte onların yolunu kesmişti. Şuara suresinde belirtildiği gibi, muhacir kafilesi Firavun'un ordusu ile deniz arasında sıkışmıştı. Tam o sırada
animislam3en4nu1.gif
, Hz. Musa'dan asasını denize vurmasını istedi.
"Vurunca deniz derhal yarıldı. Her iki taraf büyük bir dağ gibi oldu." (Şuara; 63)
Böylece, kafilenin geçmesi için sadece deniz yarılmakla kalmadı, ayrıca ortasından kuru bir yol da açılmış oldu. Bu, açık ve bariz bir Mu'cizdir. Bu olayı, kendilerince "bilimsel" şekilde yorumlamaya çalışan ve bu¬nu bir med ve cezir vak'ası olarak gösterme hevesinde olanların yanlışlığı kendiliğinden ispatlanmış oluyor. Çünkü med ve cezir vak'asında sular her iki tarafta dağ gibi durmaz ve ortalarından kuru bir yol açılmaz.
"Bunun üzerine Musa'ya 'asan ile denize vur' diye vahyettik. Vurunca deniz derhal yarıldı. Her iki taraf büyük bir dağ gibi oldu." (Şuarâ; 63)
Yukarıdaki ayette "büyük bir dağ" için "et-tavd-ile azim" kelimeleri kullanılmıştır. "Tavad" Arapçada zâten büyük dağa denilir. Bir de buna "azim" (büyük) sıfatı eklenmiştir. Demek yükselen dalgalar çok büyüktür. Sonra bu işin, sadece Hz. Musa'nın emrindeki İsrail oğulları ve diğer iman sahiplerinin büyük kafilesinin geçirilmesi değil, aynı zamanda Firavun'un büyük ordusunun da boğulması için yapıldığını düşündüğümüz zaman gerçek daha da açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Çünkü su dağları, med ve cezir gibi birkaç dakikalık bir süre için oluşmamıştı. Bu dağlar uzun bir zaman sabit bir şekilde durmuş olacak ki, önce Hz. Musa ve yüz binlerce kişilik kafilesi açılan yoldan geçmiş ve daha sonra Firavun'un bütün ordusu bunun ortasına kadar varabilmişti. Deniz kabarması, kasırga ve med-cezir gibi olaylarda rüzgâr ne kadar şiddetli olursa olsun ya da tabiatın değişimi ne kadar etkileyici olursa olsun, denizin sularını bu şekilde bıçak gibi ikiye ayırarak dağlar haline getiremezler. Ayrıca, Tâhâ suresinin ifadesini (onlara denizde kuru bir yol aç) de gözardı edemeyiz. Şayet bu geçici bir tabiat vakası olsaydı, açılan yol mutlaka sulu, ıslak ve çamurlu olacaktı, ki buralardan insanların geçmesi kolay olmayacaktı. Oysa, sulu kum, toprak veya çamurdan zerre kadar eser kalmadığı burada açıkça beyan edilmiştir.
"Ve üstünüze kudret helvası ile bıldırcın indirdik". (Taha; 80)İncil'in ifadesine göre, İsrail oğulları, Mısır'dan çıkıp Sina çölünde Eylem ile Sina arasından geçerken, yiyecek ve içecek stokları tamamıyla tükenmiş ve herkes açlık tehlikesiyle karşı karşıya gelmişti. İşte 'o sırada
animislam3en4nu1.gif
tarafından İsrail oğullarına "menn ve selva" (kudret helvası ve bıldırcın) indirildi ve
animislam3en4nu1.gif
'ın bu ihsanı, kafilenin Filistin'e varışına kadar tam 40 yıl devam elti. (İncil, Kitab-ı Huruc, Bölüm: III, ayet: 7-9, Jesus, Bölüm 5, ayet: 12). Kitab-ı Huruc'ta kudret helvası ile bıldırcın şöyle tarif edilmiştir:
"Ve öyle oldu ki, akşam o kadar çok koyun geldi ki, çadır yerleri onlarla doldu, taştı. Ve sabah çadır yerlerinin çevresinde her tarafta çiğ vardı. Çiğ kuruyunca ovada küçük, ufacık yuvarlak şeyler görüldü. Benî İsrail bunları görünce, kendi kendine sordular "Men?" Çünkü onlar bun-ların ne olduğunu bilmiyorlardı." (Bab: 16, ayet; 13-15)
"Ve Benî İsrail buna 'Men' adını verdiler. Bunlar kişniş taneleri gibi beyaz ve tad bakımından bal gibiydiler." (Bab: 16, ayet; 31) .
"Adamlar etrafa gidip bunları toplar, değirmende toz haline getirir, sonra tencerelerde kaynatıp bunlardan ekmek yaparlardı. Tadı taze yemeklik yağ gibi olurdu. Ve geceleri çiğ yağınca "Men" de düşerdi". (Bab: 11, ayet; 8-9)
Görüldüğü gibi, bu da bir mu'cize idi. Çünkü İsrail oğullarının uzun yolculuğu 40 yıl sonra sona erince bu semavi yemeğin gelmesi de aniden sona ermiş oldu. Bahse konu olan bölgeleri gezmiş ve görmüş olanlar biliyorlar ki buralarda ne kudret helvası ve ekmeğinin yapılmasında kullanılan "men" bulunuyor, ne de o kadar çok sayıda bıldırcın. Bilim adamları ve araştırmacılar İsrail oğullarının muhtemelen geçtikleri bütün çöl ve ovaları baştan başa incelemişlerdir ama ne çok sayıda bıldırcın ne de "men" veya buna benzer herhangi bir gıda maddesi bulmuşlardır.
9.2.5. Hz. Süleyman (a.s.)'ın Mu'cizeleri
9.2.5.1. Kuşların Dilini Bilmesi
"Ve ey İnsanlar, bize kuşların dili öğretildi, dedi." (Neml; 16)İncil Hazreti Süleyman (a.s.)’ın kuşlar ile hayvanların dilini bilip bilmediği konusunda kayıtsız kalıyor. Ancak İsrail oğullarının rivayetlerinde bu husus açıklıkla ifade edilmiştir. (Bk: Jewish Encyclopaedia: Cilt: XI, s. 439).

"Süleyman'ın cinlerden, insanlardan ve kuşlardan askerleri toplandı. Bunlar daima onunla giderlerdi." (Neml; 17)
9.2.5.3. Saba Melikesinin Tahtının Anında Getirilmesi
"Kendinde kitaptan bir ilim olan (zât.) 'Ben onu, gölünü yumup açıncaya kadar sana getiririm dedi. Süleyman melikenin taktını karşısında görünce: 'Bu, Rabbimin fazlıdır. Rabbim beni şükür nü veya nankörlük mü edeceğim diye imtihan etti. Şükreden âncak kendi menfaatine şükre¬der. Nankörlük edenin işinden Rabbim tamamen müstağnidir. O çok kerem sahibidir.' dedi." (Neml; 40)
9.2.6. Hz. Yunus (a.s.) Kıssasının Mu'cizevî Yanı"Şüphesiz Yunus da gönderilen peygamberlerdendi. Hani o kaçıp bir gemiye girmişti. Kura çekmişlerdi de mağlup olmuştu. O kınanmış bir halde iken onu balık yutmuştu. Eğer Rabbini çok tesbih edenlerden olmasaydı, insanların tekrar dirilecekleri güne kadar balığın karnında kalırdı.
Onu açık bir sahile attık. O hasta idi. Üzerine kabak cinsinden bir ağaç bitirdik." (Saffat; 139-146)
9.2.7. Hz. Zekeriyya (a.s.)'nın İhtiyar Karısının Çocuk Doğurması
"Ey Rabbim, kendi tarafından bana bir oğul ihsan et. Bana ve Yakub hanedanına mirasçı olsun. Ey Rabbim, onu kendi rızana lâyık kıl, dedi. 'Ey Zekeriya Biz seni, adı Yahya olan bir evlât ile müjdeleriz. Ondan evvel hiç kimseyi bu isimle isimlendirmemiştik,' diye nidâ olundu. Zekeriya, 'Ey Rabbim, Benim nasıl oğlum olur? Karım kısır ve ben de ihtiyarlığın son haddine vardım.' dedi. Nidâ eden melek, 'Evet öyledir. Fakat, Rabbin bu bana kolaydır. Sen hiçbir şey olmadığın halde daha önce seni yaratmıştım buyurdu' dedi. Zekeriya, 'Ey Rabbim, Bana bir alâmet göster' de¬di. Melek, 'Senin alâmetin üç gece mütemadiyen insanlarla konuşmaman¬dır.' dedi." (Meryem; 5-10)

modify_inline.gif
9.2. ÖNCEKİ PEYGAMBERLERİN MU'CİZELERİNE BİR BAKIŞ"Ve Semûd kavmine de kardeşleri Salih'i gönderdik, dedi ki, 'Ey kavmim,
animislam3en4nu1.gif
'a kulluk edin. Sizin için O'ndan başka ilâh yoktur. Size Rabbiniz tarafından apaçık Mu'cize geldi, işte,
animislam3en4nu1.gif
'ın bu dişi devesi size ayettir (alâmettir). Bırakın,
animislam3en4nu1.gif
'ın arzında otlasın, Ona bir fenalıkla dokunmayın. Eğer dokunursanız sizi acıklı bir azap yoklar". (A'râf; 73)
Yukarıdaki ayetin birinci cümlesinde bahsedilen "apaçık Mu'cize"den, ikinci cümlede "ayet" (işaret) olduğu bildirilen "dişi deve”nin kastedildiği açıkça anlaşılıyor. Şuara suresinin 8. rükûsunda Semûd kavminin, Hazreti Salih (a.s.)'den böyle bir mu'cize istedikleri kaydedilmiştir. Hz. Salih de kendisinin
animislam3en4nu1.gif
'ın Rasûlü olduğunu ispatlamak üzere dişi deveyi kendilerine takdir etli. Burada görüldüğü gibi, dişi deve ile ilgili olay kesinlikle "Mu'cizeler" tarifine girmektedir. Benzeri mu'cizeleri, diğer pek çok peygamberin kendi peygamberliklerini ispatlamak amacıyla göstermeleri kavimleri tarafından istenmişti. Dişi devenin Mu'cize şeklinde doğmasının bir başka delili, bu hayvana dokunulmasıyla ilgili Hz. Salih'in ikazıdır. Hz. Salih bu deveye kötü niyetle dokunmak isteyenlere, bunu yaptıkları takdirde
animislam3en4nu1.gif
'ın azabına uğrayacaklarını söylemiştir. Ayrıca, buna serbestlik tanımalarını istemiş ve istediği arazide otlamasını emretmiştir. Belli ki, böyle bir şey Semûd kavmi tarafından da "Mu'cize" olarak kabul edildikten sonra onlara merasimle takdim edilmiştir. Semûd kavminin, bu dişi devenin uzun müddet aralarında dolaşmasına, otlamasına ve varılan anlaşmaya göre, dişi deve ile diğer bütün hayvanların nöbetleşerek dereden su içmelerine izin vermesi de "Mu'cize"ye hiç olmazsa bir parça inandıklarını gösteriyor. Semûd kavmi uzun süre düşünüp taşındıktan sonra bu dişi deveyi öldürdüler. Burada unutulmamalıdır ki, Hz. Salih ne iktidar sahibiydi ne de olağanüstü güce haizdi. Görünüşte Semûd kavmi için korkulacak herhangi bir şey yoktu. Ama dişi deveden korktukları bir gerçekti. Onlar bu hayvanın arkasında mutlaka insanüstü bir kuvvetin olduğu kuşkusuna kapılmışlardı. Kur'ân-ı Kerim'de bu dişi devenin nasıl olduğu ve nasıl vücuda geldiği açıklanmamıştır. Herhangi bir sahih hadiste de buna dair bir kayıt yoktur. Onun için, Kur'ân'ı tefsir edenlerin bu dişi devenin doğuşuna dair yürüttükleri fikirlere müslümanların inanmaları gerekmiyor. Fakat, her şeye râğmen, dişi devenin bir Mu'cize olduğu Kur'ân-ı Kerim'le sabittir.
9.2.1. Ölülerin Diriltilmesiyle İlgili Mu'cize
"Ya da altı üstüne gelmiş, ıpıssız duran bir şehre uğrayan gibisini (görmedin mi?) Demişti ki: '
animislam3en4nu1.gif
, burasını ölümünden sonra nasıl diriltecekmiş?' Bunun üzerine
animislam3en4nu1.gif
, onu yüz yıl ölü bıraktı da sonra onu diriltti. (Ve ona) Demişti ki: 'Ne kadar kaldın?' O: 'Bir gün veya bir günden az kaldım' demişti. (
animislam3en4nu1.gif
ona:) 'Hayır, yüz yıl kaldın, böyleyken yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamış; eşeğine de bir bak (bunu yapmamız) seni insanlara ibret-belgesi kılmamız içindir. Kemiklere de bir bak nasıl bir araya getiriyoruz, sonra da onlara et giydiriyoruz? demişti. O, kendisine (bunlar) apaçık belli olduktan sonra denişti ki: '(Artık şimdi) Öğreniyorum ki gerçekten
animislam3en4nu1.gif
, her şeye güç yetirendir". (Bakara; 259)
Burada bahsedilen kişinin, kim veya kasabanın neresi olduğunu tartışmak gereksizdir. Burada önemli olan bir kişinin 100 sene öldürülüp diriltilmesidir. Ayrıca, asıl dikkat edilmesi gereken
animislam3en4nu1.gif
'ın yaptıklarına, özellikle ölüleri dirilttiğine hayret eden bir kişiye verilen ders ve hidâyettir. Kişi ve yerleri tesbit etmek için bizde ne herhangi bir imkân vardır ne de buna lüzum vardır. Fakat, Kur'ân'ın daha sonraki ifadelerinden, bahse konu olan kişinin mutlaka bir peygamber olduğu anlaşılıyor.
Kur'ân-ı Kerim'in ibaresinden anlaşılıyor ki, aslında söz konusu kişi, ölümden sonra hayat görüşüne karşı değildi. Ölülerin
animislam3en4nu1.gif
tarafından diriltileceğinden de pek şüphesi yoktu. Ama bu dirilişi kendi gözüyle görmek isliyordu. Bir kişinin yüz sene öldükten sonra tekrar hayata dönmesi
animislam3en4nu1.gif
'ın kudretinin inkâr edilmez bir deliliydi.
9.2.2. Hz. Eyyûb İçin Şifa Çeşmesi
"Kulumuz Eyyub'u da hatırla. Hani o, 'Ya Rabbi, şeytan beni zorluk ve azaba uğrattı' diye nidâ eyledi. O'na, ayağınla yere vur dedik. İşte hem yıkanacak, hem de içecek serin bir su". (Sa'd; 4142)
Yani, Hz. Eyyûb (a.s.),
animislam3en4nu1.gif
'ın emriyle yere ayağını vurur vurmaz oradan bir su fışkırdı. Bu sudan içerek ve bundan yıkanarak uzun müddet süren hastalığından kurtulacak, şifa bulacaktı. Hz. Eyyûb'un ağır hasta olduğu kuvvetle muhtemeldir. İncil'de de Hz. Eyyûb'un bütün vücudunun sivilce ve çıban başlarıyla dolu olduğu belirtilmiştir.
9.2.3. Hz. İbrahim (a.s.)'in Mu'cizeleri
9.2.3.1. Dört Kuşun Diriltilmesi
"İbrahim, Ya Rabbi, ölüleri nasıl dirilteceğini bana göster' dediğinde,
animislam3en4nu1.gif
, Yoksa iman etmiyor musun?' dedi. İbrahim, 'Evet iman ediyo¬rum. Lâkin kalbim mutmain olsun diye istiyorum' dedi.
animislam3en4nu1.gif
, 'dört kuş al ve bunları parça parça et. Sonra onun her parçasını bir dağın iterine bı¬rak ve sonra onları çağır. Sana koşarak gelirler.' Bil ki,
animislam3en4nu1.gif
aziz ve hakimdir". (Bakara; 260)
9.2.3.2. Hz. İbrahim 'in Yaşlılığında Evlât Sahibi Olma Arzusu
"Ayakta duran İbrahim'in zevcesi güldü. Biz de ona İshak'ı, O'nun ardından da Yakub'u müjdeledik. İbrahim'in zevcesi, 'vay başıma, ben bir koca karı ve şu zevcim de ihtiyarken çocuk mu doğuracakmışım? Bu çok acayip bir şeydir' dedi. Misafirler, '
animislam3en4nu1.gif
'ın emrine mi şaşıyorsun? Ey ehl-i beyt,
animislam3en4nu1.gif
'ın rahmet ve bereketi üzerinizdedir.
animislam3en4nu1.gif
asıl hamde layık, hayır ve ihsanı çok olandır' dediler". (Hûd; 71-73)
9.2.3.3. Hz. İbrahim 'in Ateşten Korunması
"Kavmi, 'O'nun için bir bina yapın ve onu ateşe atın' dedi. Ona bir tuzak kurmak istediler. Biz de onları zelil ve alçak kıldık". (Saffat; 97-98)
9.2.4. Hz. Musa(a.s.)'nın Mu'cizeleri
"Sonra Musa ve kardeşi Harun'u ayetlerimizle, apaçık hüccet ve burhan ile gönderdik". (Mü'minûn; 45)
Bu ayette, "ayetler"den sonra "apaçık hüccet ve burhan" sözcüklerinin kullanılması iki şekilde tefsir edilebilir. Ya bu ayetler, Hz. Musa ile Hz. Harun (a.s.)'un
animislam3en4nu1.gif
'ın peygamberleri olduğunu gösteren "apaçık deliller" idiler. Ya da her iki peygamber "âyetler" (işaretler)in dışında (yani asa Mu'cizesinin dışında) başka Mu'cizelerle de Mısır'a gönderildiler. Burada "açık hüccet" Hz. Musa'nın asası olabilir. Çünkü bunun sayesinde meydana gelen mu'cizeler, her iki kardeşinin
animislam3en4nu1.gif
'ın peygamberleri olduğunu çoktan ispatlamıştı.
9.2.4.1. Musa'nın Asası
"Musa 'atınız' dedi. Sihirbazlar değnek ve iplerini attıkları zaman halkın gözlerini büyüleyip onları ürküttüler. Ve büyük bir sihirbazlık yaptılar. Biz de Musa'ya 'âsânı at' diye vahyettik. Asa derhal sihirbazların yalancı şeylerini toplayıp yuttu". (A'râf; 116-117)
Yukarıdaki ayetlerden, Hazreti Musa (a.s.)'nın asasının, sihirbazların attığı ve yılanlar ile ejderha gibi gözüken değnek ve ipleri toplayıp yuttuğu anlaşılmamalıdır. Kur'ân-ı Kerim burada demek istiyor ki, asa, yılan haline geldikten sonra sihirbazların tılsım ve sihrini yutmaya başladı, yani yalancılıklarına son verdi.
9.2.4.2. Fir'avun ve Sülalesine Uyarıcı Nitelikteki Azaplar
"Biz Fir'avun ve cemaatini belki akıllarını başlarına alırlar diye kuraklıkla ve mahsullerin kıtlığı ile tutup sıktık. Onlara bir iyilik gelince: 'Bu bizim hakkımızdır' derler. Bir fenalık isabet else Musa ve onunla beraber olanlara uğursuzluk yüklerlerdi. Gözünüzü açın ki, onların uğur-suzlukları
animislam3en4nu1.gif
tarafındandır. Fakat çoğu bunu bilmez. Ve bizi büyülemek için de Mu'cize getirirsen gelir, biz sana iman etmeyiz' dediler. Bu¬nun üzerine biz de onlara, tufan, çekirge, haşerat, kurbağalar ve kan gönderdik". (A'râf; 130-133)
Fir'avun ve taraftarları inatçılığın son haddine varmışlardı. Fir'avun ve yandaşları, sihir olmadığı apaçık olan olayları da sihir ve büyü olarak nitelendirmek suretiyle inatçılığın en katı örneğini veriyorlardı. Bütün bir memlekette kıtlığın baş gösterip toprağın ürün vermemesinin bir sihirbazın büyüsünün neticesi olabileceğine aptal kişiler bile inanamazdı. Bundan dolayıdır ki,
animislam3en4nu1.gif
, Kur'ân-ı Kerim'de şöyle buyurmuştur:
"Fir'avun ve kavmine O'nun risaletine delâlet eden Mu'cizelerimiz geldiğinde, 'bu apaçık bir sihirdir' dediler. Nefisleri buna inandığı halde zulüm ve kibirlerinden dolayı inkâr etliler. Habibim bak ki, fesatçıların akıbeti nasıl oldu". (Neml; 13-14)
Yukarıdaki ayetlerde sözü edilen tufan, herhalde doluların da yağdığı şiddetli yağmur ve kasırgadır. Gerçi tufan çeşitli şekillerde olabilir, ama biz bundan dolu fırtınasını anlıyoruz ki İncil'de benzeri ifadeler kullanılmıştır. Ayetlerde kullanılan diğer bir kelime, "kummâl"dir ki, bunlar ha¬şerat; sivrisinek ve zirai mahsuller ile hububata büyük zarar veren çekirge ve böcekler anlamına gelir. (Karşılaştırmak için Bk. İncil, 'Kitab-ı Huruc' Bölüm: 7-12).
9.2.4.3. Dokuz İşaret
"Biz Musa'ya, açıkça görülen dokuz (işaret) vermiştik. Siz artık kendiniz İsrail oğullarına sorun ki, onlar (âyetler) geldiğinde Fir'avun dedi ki: 'Ey Musa, senin mutlaka bir sihirbaz olduğunu sanıyorum." Musa ise dedi ki, 'Sen çok iyi biliyorsun ki, bu basiret verici işaretleri yer ve göklerin Rabbinden başka kimse indirmemiştir. Ve ey Fir'avun, sen muhakkak azaba uğramış bir adamsın!". (İsrâ; 101-102)
Burada bahsedilen dokuz ayet veya işaretten A'râf suresinde de söz edildiğini daha önce görmüşlük. Bunlar şöyle sıralanabilir: 1) Yılana dönüşen asa. 2) Beyaz el, ki koltuktan çıkarılınca güneş gibi parlamaya başlar¬dı. 3) Sihirbazların sihrini herkesin önünde kırmak. 4) Bütün ülkede kıtlığın başlaması, 5) Tufan veya dolu fırtınası. 6) Çekirge sürüsü. 7) Böcekler,
cool.gif
Kurbağalar, 9) Kan.
Burada Hz. Musa (a.s.)'nın verdiği cevap dikkate değerdir. Hz. Musa demek istiyordu ki, bir ülkede açlık ve kıtlığın baş göstermesi, yüz binlerce kilometrekarelik araziye kurbağaların saldırması ve bütün ülkede zirai mahsuller ile hububatın çekirge ve böcekler tarafından lalan edilmesi ve buna benzer diğer olaylar, herhangi bir sihirbazın büyüsü olamazdı. Aslında bu şeyler insan gücünün çok ötesindeydi. Ayrıca eğer bunlar büyü olsaydı, her âfet ve belâdan önce Hz. Musa (a.s.)'nın Fir'avun ve yandaşlarını ikaz etmesine de göz yumulmazdı. Hz. Musa'nın açık ifadeleriyle peşinen bahsettiği âfetlerin ve olayların aynen vuku bulmasını gör-dükten sonra da bunların yeryüzü ve göklerin Hakimi olan
animislam3en4nu1.gif
tarafından yapıldığına inanmayan bir kişinin akli dengesinin yerinde olması şüphelidir.
9.2.4.4. Asa İle Denizin İkiye Ayrılması"And olsun, biz Musa'ya; 'Kullarımla geceleyin yola çık. Onlara denizde kuru bir yol aç. Size yetişmelerinden korkma' diye vahyettik". (Taha; 77)
Burada özetlenen olay şöyle gelişmiştir: Cenab-ı
animislam3en4nu1.gif
bir gece kara¬rını verdi. "Kullarım" olarak adlandırılan, İsrail oğullarından ve diğer milletlerden müslüman olanlar, hicret etmek üzere Mısır'ın her tarafından yola çıkacaklardı. Bütün bu iman sahipleri belirlenen zamanda ve yerde toplanarak bir kervan oluşturdular ve yola çıktılar. O çağlarda Süveyş kanalı diye bir şey yoktu. Kızıldeniz ile Akdeniz arasındaki bütün deniz açıktı. Ama denize çıkış yolları kapalıydı, bilhassa, kıyılarda karakol ve nöbetçi askerler vardı. Hz. Musa Kızıldeniz'e açılan yolu seçti. Herhalde sahil boyunca yol alarak Sina yarımadasına geçmeyi tasarlıyordu. Ne var ki, Hz. Musa'nın kafilesi deniz kıyısına ulaştığında büyük bir sürprizle karşılaştı. Fir'avun büyük ordusuyla birlikte onların yolunu kesmişti. Şuara suresinde belirtildiği gibi, muhacir kafilesi Firavun'un ordusu ile deniz arasında sıkışmıştı. Tam o sırada
animislam3en4nu1.gif
, Hz. Musa'dan asasını denize vurmasını istedi.
"Vurunca deniz derhal yarıldı. Her iki taraf büyük bir dağ gibi oldu." (Şuara; 63)
Böylece, kafilenin geçmesi için sadece deniz yarılmakla kalmadı, ayrıca ortasından kuru bir yol da açılmış oldu. Bu, açık ve bariz bir Mu'cizdir. Bu olayı, kendilerince "bilimsel" şekilde yorumlamaya çalışan ve bu¬nu bir med ve cezir vak'ası olarak gösterme hevesinde olanların yanlışlığı kendiliğinden ispatlanmış oluyor. Çünkü med ve cezir vak'asında sular her iki tarafta dağ gibi durmaz ve ortalarından kuru bir yol açılmaz.
"Bunun üzerine Musa'ya 'asan ile denize vur' diye vahyettik. Vurunca deniz derhal yarıldı. Her iki taraf büyük bir dağ gibi oldu." (Şuarâ; 63)
Yukarıdaki ayette "büyük bir dağ" için "et-tavd-ile azim" kelimeleri kullanılmıştır. "Tavad" Arapçada zâten büyük dağa denilir. Bir de buna "azim" (büyük) sıfatı eklenmiştir. Demek yükselen dalgalar çok büyüktür. Sonra bu işin, sadece Hz. Musa'nın emrindeki İsrail oğulları ve diğer iman sahiplerinin büyük kafilesinin geçirilmesi değil, aynı zamanda Firavun'un büyük ordusunun da boğulması için yapıldığını düşündüğümüz zaman gerçek daha da açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Çünkü su dağları, med ve cezir gibi birkaç dakikalık bir süre için oluşmamıştı. Bu dağlar uzun bir zaman sabit bir şekilde durmuş olacak ki, önce Hz. Musa ve yüz binlerce kişilik kafilesi açılan yoldan geçmiş ve daha sonra Firavun'un bütün ordusu bunun ortasına kadar varabilmişti. Deniz kabarması, kasırga ve med-cezir gibi olaylarda rüzgâr ne kadar şiddetli olursa olsun ya da tabiatın değişimi ne kadar etkileyici olursa olsun, denizin sularını bu şekilde bıçak gibi ikiye ayırarak dağlar haline getiremezler. Ayrıca, Tâhâ suresinin ifadesini (onlara denizde kuru bir yol aç) de gözardı edemeyiz. Şayet bu geçici bir tabiat vakası olsaydı, açılan yol mutlaka sulu, ıslak ve çamurlu olacaktı, ki buralardan insanların geçmesi kolay olmayacaktı. Oysa, sulu kum, toprak veya çamurdan zerre kadar eser kalmadığı burada açıkça beyan edilmiştir.
"Ve üstünüze kudret helvası ile bıldırcın indirdik". (Taha; 80)İncil'in ifadesine göre, İsrail oğulları, Mısır'dan çıkıp Sina çölünde Eylem ile Sina arasından geçerken, yiyecek ve içecek stokları tamamıyla tükenmiş ve herkes açlık tehlikesiyle karşı karşıya gelmişti. İşte 'o sırada
animislam3en4nu1.gif
tarafından İsrail oğullarına "menn ve selva" (kudret helvası ve bıldırcın) indirildi ve
animislam3en4nu1.gif
'ın bu ihsanı, kafilenin Filistin'e varışına kadar tam 40 yıl devam elti. (İncil, Kitab-ı Huruc, Bölüm: III, ayet: 7-9, Jesus, Bölüm 5, ayet: 12). Kitab-ı Huruc'ta kudret helvası ile bıldırcın şöyle tarif edilmiştir:
"Ve öyle oldu ki, akşam o kadar çok koyun geldi ki, çadır yerleri onlarla doldu, taştı. Ve sabah çadır yerlerinin çevresinde her tarafta çiğ vardı. Çiğ kuruyunca ovada küçük, ufacık yuvarlak şeyler görüldü. Benî İsrail bunları görünce, kendi kendine sordular "Men?" Çünkü onlar bun-ların ne olduğunu bilmiyorlardı." (Bab: 16, ayet; 13-15)
"Ve Benî İsrail buna 'Men' adını verdiler. Bunlar kişniş taneleri gibi beyaz ve tad bakımından bal gibiydiler." (Bab: 16, ayet; 31) .
"Adamlar etrafa gidip bunları toplar, değirmende toz haline getirir, sonra tencerelerde kaynatıp bunlardan ekmek yaparlardı. Tadı taze yemeklik yağ gibi olurdu. Ve geceleri çiğ yağınca "Men" de düşerdi". (Bab: 11, ayet; 8-9)
Görüldüğü gibi, bu da bir mu'cize idi. Çünkü İsrail oğullarının uzun yolculuğu 40 yıl sonra sona erince bu semavi yemeğin gelmesi de aniden sona ermiş oldu. Bahse konu olan bölgeleri gezmiş ve görmüş olanlar biliyorlar ki buralarda ne kudret helvası ve ekmeğinin yapılmasında kullanılan "men" bulunuyor, ne de o kadar çok sayıda bıldırcın. Bilim adamları ve araştırmacılar İsrail oğullarının muhtemelen geçtikleri bütün çöl ve ovaları baştan başa incelemişlerdir ama ne çok sayıda bıldırcın ne de "men" veya buna benzer herhangi bir gıda maddesi bulmuşlardır.
9.2.5. Hz. Süleyman (a.s.)'ın Mu'cizeleri
9.2.5.1. Kuşların Dilini Bilmesi
"Ve ey İnsanlar, bize kuşların dili öğretildi, dedi." (Neml; 16)İncil Hazreti Süleyman (a.s.)’ın kuşlar ile hayvanların dilini bilip bilmediği konusunda kayıtsız kalıyor. Ancak İsrail oğullarının rivayetlerinde bu husus açıklıkla ifade edilmiştir. (Bk: Jewish Encyclopaedia: Cilt: XI, s. 439).

"Süleyman'ın cinlerden, insanlardan ve kuşlardan askerleri toplandı. Bunlar daima onunla giderlerdi." (Neml; 17)
9.2.5.3. Saba Melikesinin Tahtının Anında Getirilmesi
"Kendinde kitaptan bir ilim olan (zât.) 'Ben onu, gölünü yumup açıncaya kadar sana getiririm dedi. Süleyman melikenin taktını karşısında görünce: 'Bu, Rabbimin fazlıdır. Rabbim beni şükür nü veya nankörlük mü edeceğim diye imtihan etti. Şükreden âncak kendi menfaatine şükre¬der. Nankörlük edenin işinden Rabbim tamamen müstağnidir. O çok kerem sahibidir.' dedi." (Neml; 40)
9.2.6. Hz. Yunus (a.s.) Kıssasının Mu'cizevî Yanı"Şüphesiz Yunus da gönderilen peygamberlerdendi. Hani o kaçıp bir gemiye girmişti. Kura çekmişlerdi de mağlup olmuştu. O kınanmış bir halde iken onu balık yutmuştu. Eğer Rabbini çok tesbih edenlerden olmasaydı, insanların tekrar dirilecekleri güne kadar balığın karnında kalırdı.
Onu açık bir sahile attık. O hasta idi. Üzerine kabak cinsinden bir ağaç bitirdik." (Saffat; 139-146)
9.2.7. Hz. Zekeriyya (a.s.)'nın İhtiyar Karısının Çocuk Doğurması
"Ey Rabbim, kendi tarafından bana bir oğul ihsan et. Bana ve Yakub hanedanına mirasçı olsun. Ey Rabbim, onu kendi rızana lâyık kıl, dedi. 'Ey Zekeriya Biz seni, adı Yahya olan bir evlât ile müjdeleriz. Ondan evvel hiç kimseyi bu isimle isimlendirmemiştik,' diye nidâ olundu. Zekeriya, 'Ey Rabbim, Benim nasıl oğlum olur? Karım kısır ve ben de ihtiyarlığın son haddine vardım.' dedi. Nidâ eden melek, 'Evet öyledir. Fakat, Rabbin bu bana kolaydır. Sen hiçbir şey olmadığın halde daha önce seni yaratmıştım buyurdu' dedi. Zekeriya, 'Ey Rabbim, Bana bir alâmet göster' de¬di. Melek, 'Senin alâmetin üç gece mütemadiyen insanlarla konuşmaman¬dır.' dedi." (Meryem; 5-10)

modify_inline.gif
9.2. ÖNCEKİ PEYGAMBERLERİN MU'CİZELERİNE BİR BAKIŞ"Ve Semûd kavmine de kardeşleri Salih'i gönderdik, dedi ki, 'Ey kavmim,
animislam3en4nu1.gif
'a kulluk edin. Sizin için O'ndan başka ilâh yoktur. Size Rabbiniz tarafından apaçık Mu'cize geldi, işte,
animislam3en4nu1.gif
'ın bu dişi devesi size ayettir (alâmettir). Bırakın,
animislam3en4nu1.gif
'ın arzında otlasın, Ona bir fenalıkla dokunmayın. Eğer dokunursanız sizi acıklı bir azap yoklar". (A'râf; 73)
Yukarıdaki ayetin birinci cümlesinde bahsedilen "apaçık Mu'cize"den, ikinci cümlede "ayet" (işaret) olduğu bildirilen "dişi deve”nin kastedildiği açıkça anlaşılıyor. Şuara suresinin 8. rükûsunda Semûd kavminin, Hazreti Salih (a.s.)'den böyle bir mu'cize istedikleri kaydedilmiştir. Hz. Salih de kendisinin
animislam3en4nu1.gif
'ın Rasûlü olduğunu ispatlamak üzere dişi deveyi kendilerine takdir etli. Burada görüldüğü gibi, dişi deve ile ilgili olay kesinlikle "Mu'cizeler" tarifine girmektedir. Benzeri mu'cizeleri, diğer pek çok peygamberin kendi peygamberliklerini ispatlamak amacıyla göstermeleri kavimleri tarafından istenmişti. Dişi devenin Mu'cize şeklinde doğmasının bir başka delili, bu hayvana dokunulmasıyla ilgili Hz. Salih'in ikazıdır. Hz. Salih bu deveye kötü niyetle dokunmak isteyenlere, bunu yaptıkları takdirde
animislam3en4nu1.gif
'ın azabına uğrayacaklarını söylemiştir. Ayrıca, buna serbestlik tanımalarını istemiş ve istediği arazide otlamasını emretmiştir. Belli ki, böyle bir şey Semûd kavmi tarafından da "Mu'cize" olarak kabul edildikten sonra onlara merasimle takdim edilmiştir. Semûd kavminin, bu dişi devenin uzun müddet aralarında dolaşmasına, otlamasına ve varılan anlaşmaya göre, dişi deve ile diğer bütün hayvanların nöbetleşerek dereden su içmelerine izin vermesi de "Mu'cize"ye hiç olmazsa bir parça inandıklarını gösteriyor. Semûd kavmi uzun süre düşünüp taşındıktan sonra bu dişi deveyi öldürdüler. Burada unutulmamalıdır ki, Hz. Salih ne iktidar sahibiydi ne de olağanüstü güce haizdi. Görünüşte Semûd kavmi için korkulacak herhangi bir şey yoktu. Ama dişi deveden korktukları bir gerçekti. Onlar bu hayvanın arkasında mutlaka insanüstü bir kuvvetin olduğu kuşkusuna kapılmışlardı. Kur'ân-ı Kerim'de bu dişi devenin nasıl olduğu ve nasıl vücuda geldiği açıklanmamıştır. Herhangi bir sahih hadiste de buna dair bir kayıt yoktur. Onun için, Kur'ân'ı tefsir edenlerin bu dişi devenin doğuşuna dair yürüttükleri fikirlere müslümanların inanmaları gerekmiyor. Fakat, her şeye râğmen, dişi devenin bir Mu'cize olduğu Kur'ân-ı Kerim'le sabittir.
9.2.1. Ölülerin Diriltilmesiyle İlgili Mu'cize
"Ya da altı üstüne gelmiş, ıpıssız duran bir şehre uğrayan gibisini (görmedin mi?) Demişti ki: '
animislam3en4nu1.gif
, burasını ölümünden sonra nasıl diriltecekmiş?' Bunun üzerine
animislam3en4nu1.gif
, onu yüz yıl ölü bıraktı da sonra onu diriltti. (Ve ona) Demişti ki: 'Ne kadar kaldın?' O: 'Bir gün veya bir günden az kaldım' demişti. (
animislam3en4nu1.gif
ona:) 'Hayır, yüz yıl kaldın, böyleyken yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamış; eşeğine de bir bak (bunu yapmamız) seni insanlara ibret-belgesi kılmamız içindir. Kemiklere de bir bak nasıl bir araya getiriyoruz, sonra da onlara et giydiriyoruz? demişti. O, kendisine (bunlar) apaçık belli olduktan sonra denişti ki: '(Artık şimdi) Öğreniyorum ki gerçekten
animislam3en4nu1.gif
, her şeye güç yetirendir". (Bakara; 259)
Burada bahsedilen kişinin, kim veya kasabanın neresi olduğunu tartışmak gereksizdir. Burada önemli olan bir kişinin 100 sene öldürülüp diriltilmesidir. Ayrıca, asıl dikkat edilmesi gereken
animislam3en4nu1.gif
'ın yaptıklarına, özellikle ölüleri dirilttiğine hayret eden bir kişiye verilen ders ve hidâyettir. Kişi ve yerleri tesbit etmek için bizde ne herhangi bir imkân vardır ne de buna lüzum vardır. Fakat, Kur'ân'ın daha sonraki ifadelerinden, bahse konu olan kişinin mutlaka bir peygamber olduğu anlaşılıyor.
Kur'ân-ı Kerim'in ibaresinden anlaşılıyor ki, aslında söz konusu kişi, ölümden sonra hayat görüşüne karşı değildi. Ölülerin
animislam3en4nu1.gif
tarafından diriltileceğinden de pek şüphesi yoktu. Ama bu dirilişi kendi gözüyle görmek isliyordu. Bir kişinin yüz sene öldükten sonra tekrar hayata dönmesi
animislam3en4nu1.gif
'ın kudretinin inkâr edilmez bir deliliydi.
9.2.2. Hz. Eyyûb İçin Şifa Çeşmesi
"Kulumuz Eyyub'u da hatırla. Hani o, 'Ya Rabbi, şeytan beni zorluk ve azaba uğrattı' diye nidâ eyledi. O'na, ayağınla yere vur dedik. İşte hem yıkanacak, hem de içecek serin bir su". (Sa'd; 4142)
Yani, Hz. Eyyûb (a.s.),
animislam3en4nu1.gif
'ın emriyle yere ayağını vurur vurmaz oradan bir su fışkırdı. Bu sudan içerek ve bundan yıkanarak uzun müddet süren hastalığından kurtulacak, şifa bulacaktı. Hz. Eyyûb'un ağır hasta olduğu kuvvetle muhtemeldir. İncil'de de Hz. Eyyûb'un bütün vücudunun sivilce ve çıban başlarıyla dolu olduğu belirtilmiştir.
9.2.3. Hz. İbrahim (a.s.)'in Mu'cizeleri
9.2.3.1. Dört Kuşun Diriltilmesi
"İbrahim, Ya Rabbi, ölüleri nasıl dirilteceğini bana göster' dediğinde,
animislam3en4nu1.gif
, Yoksa iman etmiyor musun?' dedi. İbrahim, 'Evet iman ediyo¬rum. Lâkin kalbim mutmain olsun diye istiyorum' dedi.
animislam3en4nu1.gif
, 'dört kuş al ve bunları parça parça et. Sonra onun her parçasını bir dağın iterine bı¬rak ve sonra onları çağır. Sana koşarak gelirler.' Bil ki,
animislam3en4nu1.gif
aziz ve hakimdir". (Bakara; 260)
9.2.3.2. Hz. İbrahim 'in Yaşlılığında Evlât Sahibi Olma Arzusu
"Ayakta duran İbrahim'in zevcesi güldü. Biz de ona İshak'ı, O'nun ardından da Yakub'u müjdeledik. İbrahim'in zevcesi, 'vay başıma, ben bir koca karı ve şu zevcim de ihtiyarken çocuk mu doğuracakmışım? Bu çok acayip bir şeydir' dedi. Misafirler, '
animislam3en4nu1.gif
'ın emrine mi şaşıyorsun? Ey ehl-i beyt,
animislam3en4nu1.gif
'ın rahmet ve bereketi üzerinizdedir.
animislam3en4nu1.gif
asıl hamde layık, hayır ve ihsanı çok olandır' dediler". (Hûd; 71-73)
9.2.3.3. Hz. İbrahim 'in Ateşten Korunması
"Kavmi, 'O'nun için bir bina yapın ve onu ateşe atın' dedi. Ona bir tuzak kurmak istediler. Biz de onları zelil ve alçak kıldık". (Saffat; 97-98)
9.2.4. Hz. Musa(a.s.)'nın Mu'cizeleri
"Sonra Musa ve kardeşi Harun'u ayetlerimizle, apaçık hüccet ve burhan ile gönderdik". (Mü'minûn; 45)
Bu ayette, "ayetler"den sonra "apaçık hüccet ve burhan" sözcüklerinin kullanılması iki şekilde tefsir edilebilir. Ya bu ayetler, Hz. Musa ile Hz. Harun (a.s.)'un
animislam3en4nu1.gif
'ın peygamberleri olduğunu gösteren "apaçık deliller" idiler. Ya da her iki peygamber "âyetler" (işaretler)in dışında (yani asa Mu'cizesinin dışında) başka Mu'cizelerle de Mısır'a gönderildiler. Burada "açık hüccet" Hz. Musa'nın asası olabilir. Çünkü bunun sayesinde meydana gelen mu'cizeler, her iki kardeşinin
animislam3en4nu1.gif
'ın peygamberleri olduğunu çoktan ispatlamıştı.
9.2.4.1. Musa'nın Asası
"Musa 'atınız' dedi. Sihirbazlar değnek ve iplerini attıkları zaman halkın gözlerini büyüleyip onları ürküttüler. Ve büyük bir sihirbazlık yaptılar. Biz de Musa'ya 'âsânı at' diye vahyettik. Asa derhal sihirbazların yalancı şeylerini toplayıp yuttu". (A'râf; 116-117)
Yukarıdaki ayetlerden, Hazreti Musa (a.s.)'nın asasının, sihirbazların attığı ve yılanlar ile ejderha gibi gözüken değnek ve ipleri toplayıp yuttuğu anlaşılmamalıdır. Kur'ân-ı Kerim burada demek istiyor ki, asa, yılan haline geldikten sonra sihirbazların tılsım ve sihrini yutmaya başladı, yani yalancılıklarına son verdi.
9.2.4.2. Fir'avun ve Sülalesine Uyarıcı Nitelikteki Azaplar
"Biz Fir'avun ve cemaatini belki akıllarını başlarına alırlar diye kuraklıkla ve mahsullerin kıtlığı ile tutup sıktık. Onlara bir iyilik gelince: 'Bu bizim hakkımızdır' derler. Bir fenalık isabet else Musa ve onunla beraber olanlara uğursuzluk yüklerlerdi. Gözünüzü açın ki, onların uğur-suzlukları
animislam3en4nu1.gif
tarafındandır. Fakat çoğu bunu bilmez. Ve bizi büyülemek için de Mu'cize getirirsen gelir, biz sana iman etmeyiz' dediler. Bu¬nun üzerine biz de onlara, tufan, çekirge, haşerat, kurbağalar ve kan gönderdik". (A'râf; 130-133)
Fir'avun ve taraftarları inatçılığın son haddine varmışlardı. Fir'avun ve yandaşları, sihir olmadığı apaçık olan olayları da sihir ve büyü olarak nitelendirmek suretiyle inatçılığın en katı örneğini veriyorlardı. Bütün bir memlekette kıtlığın baş gösterip toprağın ürün vermemesinin bir sihirbazın büyüsünün neticesi olabileceğine aptal kişiler bile inanamazdı. Bundan dolayıdır ki,
animislam3en4nu1.gif
, Kur'ân-ı Kerim'de şöyle buyurmuştur:
"Fir'avun ve kavmine O'nun risaletine delâlet eden Mu'cizelerimiz geldiğinde, 'bu apaçık bir sihirdir' dediler. Nefisleri buna inandığı halde zulüm ve kibirlerinden dolayı inkâr etliler. Habibim bak ki, fesatçıların akıbeti nasıl oldu". (Neml; 13-14)
Yukarıdaki ayetlerde sözü edilen tufan, herhalde doluların da yağdığı şiddetli yağmur ve kasırgadır. Gerçi tufan çeşitli şekillerde olabilir, ama biz bundan dolu fırtınasını anlıyoruz ki İncil'de benzeri ifadeler kullanılmıştır. Ayetlerde kullanılan diğer bir kelime, "kummâl"dir ki, bunlar ha¬şerat; sivrisinek ve zirai mahsuller ile hububata büyük zarar veren çekirge ve böcekler anlamına gelir. (Karşılaştırmak için Bk. İncil, 'Kitab-ı Huruc' Bölüm: 7-12).
9.2.4.3. Dokuz İşaret
"Biz Musa'ya, açıkça görülen dokuz (işaret) vermiştik. Siz artık kendiniz İsrail oğullarına sorun ki, onlar (âyetler) geldiğinde Fir'avun dedi ki: 'Ey Musa, senin mutlaka bir sihirbaz olduğunu sanıyorum." Musa ise dedi ki, 'Sen çok iyi biliyorsun ki, bu basiret verici işaretleri yer ve göklerin Rabbinden başka kimse indirmemiştir. Ve ey Fir'avun, sen muhakkak azaba uğramış bir adamsın!". (İsrâ; 101-102)
Burada bahsedilen dokuz ayet veya işaretten A'râf suresinde de söz edildiğini daha önce görmüşlük. Bunlar şöyle sıralanabilir: 1) Yılana dönüşen asa. 2) Beyaz el, ki koltuktan çıkarılınca güneş gibi parlamaya başlar¬dı. 3) Sihirbazların sihrini herkesin önünde kırmak. 4) Bütün ülkede kıtlığın başlaması, 5) Tufan veya dolu fırtınası. 6) Çekirge sürüsü. 7) Böcekler,
cool.gif
Kurbağalar, 9) Kan.
Burada Hz. Musa (a.s.)'nın verdiği cevap dikkate değerdir. Hz. Musa demek istiyordu ki, bir ülkede açlık ve kıtlığın baş göstermesi, yüz binlerce kilometrekarelik araziye kurbağaların saldırması ve bütün ülkede zirai mahsuller ile hububatın çekirge ve böcekler tarafından lalan edilmesi ve buna benzer diğer olaylar, herhangi bir sihirbazın büyüsü olamazdı. Aslında bu şeyler insan gücünün çok ötesindeydi. Ayrıca eğer bunlar büyü olsaydı, her âfet ve belâdan önce Hz. Musa (a.s.)'nın Fir'avun ve yandaşlarını ikaz etmesine de göz yumulmazdı. Hz. Musa'nın açık ifadeleriyle peşinen bahsettiği âfetlerin ve olayların aynen vuku bulmasını gör-dükten sonra da bunların yeryüzü ve göklerin Hakimi olan
animislam3en4nu1.gif
tarafından yapıldığına inanmayan bir kişinin akli dengesinin yerinde olması şüphelidir.
9.2.4.4. Asa İle Denizin İkiye Ayrılması"And olsun, biz Musa'ya; 'Kullarımla geceleyin yola çık. Onlara denizde kuru bir yol aç. Size yetişmelerinden korkma' diye vahyettik". (Taha; 77)
Burada özetlenen olay şöyle gelişmiştir: Cenab-ı
animislam3en4nu1.gif
bir gece kara¬rını verdi. "Kullarım" olarak adlandırılan, İsrail oğullarından ve diğer milletlerden müslüman olanlar, hicret etmek üzere Mısır'ın her tarafından yola çıkacaklardı. Bütün bu iman sahipleri belirlenen zamanda ve yerde toplanarak bir kervan oluşturdular ve yola çıktılar. O çağlarda Süveyş kanalı diye bir şey yoktu. Kızıldeniz ile Akdeniz arasındaki bütün deniz açıktı. Ama denize çıkış yolları kapalıydı, bilhassa, kıyılarda karakol ve nöbetçi askerler vardı. Hz. Musa Kızıldeniz'e açılan yolu seçti. Herhalde sahil boyunca yol alarak Sina yarımadasına geçmeyi tasarlıyordu. Ne var ki, Hz. Musa'nın kafilesi deniz kıyısına ulaştığında büyük bir sürprizle karşılaştı. Fir'avun büyük ordusuyla birlikte onların yolunu kesmişti. Şuara suresinde belirtildiği gibi, muhacir kafilesi Firavun'un ordusu ile deniz arasında sıkışmıştı. Tam o sırada
animislam3en4nu1.gif
, Hz. Musa'dan asasını denize vurmasını istedi.
"Vurunca deniz derhal yarıldı. Her iki taraf büyük bir dağ gibi oldu." (Şuara; 63)
Böylece, kafilenin geçmesi için sadece deniz yarılmakla kalmadı, ayrıca ortasından kuru bir yol da açılmış oldu. Bu, açık ve bariz bir Mu'cizdir. Bu olayı, kendilerince "bilimsel" şekilde yorumlamaya çalışan ve bu¬nu bir med ve cezir vak'ası olarak gösterme hevesinde olanların yanlışlığı kendiliğinden ispatlanmış oluyor. Çünkü med ve cezir vak'asında sular her iki tarafta dağ gibi durmaz ve ortalarından kuru bir yol açılmaz.
"Bunun üzerine Musa'ya 'asan ile denize vur' diye vahyettik. Vurunca deniz derhal yarıldı. Her iki taraf büyük bir dağ gibi oldu." (Şuarâ; 63)
Yukarıdaki ayette "büyük bir dağ" için "et-tavd-ile azim" kelimeleri kullanılmıştır. "Tavad" Arapçada zâten büyük dağa denilir. Bir de buna "azim" (büyük) sıfatı eklenmiştir. Demek yükselen dalgalar çok büyüktür. Sonra bu işin, sadece Hz. Musa'nın emrindeki İsrail oğulları ve diğer iman sahiplerinin büyük kafilesinin geçirilmesi değil, aynı zamanda Firavun'un büyük ordusunun da boğulması için yapıldığını düşündüğümüz zaman gerçek daha da açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Çünkü su dağları, med ve cezir gibi birkaç dakikalık bir süre için oluşmamıştı. Bu dağlar uzun bir zaman sabit bir şekilde durmuş olacak ki, önce Hz. Musa ve yüz binlerce kişilik kafilesi açılan yoldan geçmiş ve daha sonra Firavun'un bütün ordusu bunun ortasına kadar varabilmişti. Deniz kabarması, kasırga ve med-cezir gibi olaylarda rüzgâr ne kadar şiddetli olursa olsun ya da tabiatın değişimi ne kadar etkileyici olursa olsun, denizin sularını bu şekilde bıçak gibi ikiye ayırarak dağlar haline getiremezler. Ayrıca, Tâhâ suresinin ifadesini (onlara denizde kuru bir yol aç) de gözardı edemeyiz. Şayet bu geçici bir tabiat vakası olsaydı, açılan yol mutlaka sulu, ıslak ve çamurlu olacaktı, ki buralardan insanların geçmesi kolay olmayacaktı. Oysa, sulu kum, toprak veya çamurdan zerre kadar eser kalmadığı burada açıkça beyan edilmiştir.
"Ve üstünüze kudret helvası ile bıldırcın indirdik". (Taha; 80)İncil'in ifadesine göre, İsrail oğulları, Mısır'dan çıkıp Sina çölünde Eylem ile Sina arasından geçerken, yiyecek ve içecek stokları tamamıyla tükenmiş ve herkes açlık tehlikesiyle karşı karşıya gelmişti. İşte 'o sırada
animislam3en4nu1.gif
tarafından İsrail oğullarına "menn ve selva" (kudret helvası ve bıldırcın) indirildi ve
animislam3en4nu1.gif
'ın bu ihsanı, kafilenin Filistin'e varışına kadar tam 40 yıl devam elti. (İncil, Kitab-ı Huruc, Bölüm: III, ayet: 7-9, Jesus, Bölüm 5, ayet: 12). Kitab-ı Huruc'ta kudret helvası ile bıldırcın şöyle tarif edilmiştir:
"Ve öyle oldu ki, akşam o kadar çok koyun geldi ki, çadır yerleri onlarla doldu, taştı. Ve sabah çadır yerlerinin çevresinde her tarafta çiğ vardı. Çiğ kuruyunca ovada küçük, ufacık yuvarlak şeyler görüldü. Benî İsrail bunları görünce, kendi kendine sordular "Men?" Çünkü onlar bun-ların ne olduğunu bilmiyorlardı." (Bab: 16, ayet; 13-15)
"Ve Benî İsrail buna 'Men' adını verdiler. Bunlar kişniş taneleri gibi beyaz ve tad bakımından bal gibiydiler." (Bab: 16, ayet; 31) .
"Adamlar etrafa gidip bunları toplar, değirmende toz haline getirir, sonra tencerelerde kaynatıp bunlardan ekmek yaparlardı. Tadı taze yemeklik yağ gibi olurdu. Ve geceleri çiğ yağınca "Men" de düşerdi". (Bab: 11, ayet; 8-9)
Görüldüğü gibi, bu da bir mu'cize idi. Çünkü İsrail oğullarının uzun yolculuğu 40 yıl sonra sona erince bu semavi yemeğin gelmesi de aniden sona ermiş oldu. Bahse konu olan bölgeleri gezmiş ve görmüş olanlar biliyorlar ki buralarda ne kudret helvası ve ekmeğinin yapılmasında kullanılan "men" bulunuyor, ne de o kadar çok sayıda bıldırcın. Bilim adamları ve araştırmacılar İsrail oğullarının muhtemelen geçtikleri bütün çöl ve ovaları baştan başa incelemişlerdir ama ne çok sayıda bıldırcın ne de "men" veya buna benzer herhangi bir gıda maddesi bulmuşlardır.
9.2.5. Hz. Süleyman (a.s.)'ın Mu'cizeleri
9.2.5.1. Kuşların Dilini Bilmesi
"Ve ey İnsanlar, bize kuşların dili öğretildi, dedi." (Neml; 16)İncil Hazreti Süleyman (a.s.)’ın kuşlar ile hayvanların dilini bilip bilmediği konusunda kayıtsız kalıyor. Ancak İsrail oğullarının rivayetlerinde bu husus açıklıkla ifade edilmiştir. (Bk: Jewish Encyclopaedia: Cilt: XI, s. 439).

"Süleyman'ın cinlerden, insanlardan ve kuşlardan askerleri toplandı. Bunlar daima onunla giderlerdi." (Neml; 17)
9.2.5.3. Saba Melikesinin Tahtının Anında Getirilmesi
"Kendinde kitaptan bir ilim olan (zât.) 'Ben onu, gölünü yumup açıncaya kadar sana getiririm dedi. Süleyman melikenin taktını karşısında görünce: 'Bu, Rabbimin fazlıdır. Rabbim beni şükür nü veya nankörlük mü edeceğim diye imtihan etti. Şükreden âncak kendi menfaatine şükre¬der. Nankörlük edenin işinden Rabbim tamamen müstağnidir. O çok kerem sahibidir.' dedi." (Neml; 40)
9.2.6. Hz. Yunus (a.s.) Kıssasının Mu'cizevî Yanı"Şüphesiz Yunus da gönderilen peygamberlerdendi. Hani o kaçıp bir gemiye girmişti. Kura çekmişlerdi de mağlup olmuştu. O kınanmış bir halde iken onu balık yutmuştu. Eğer Rabbini çok tesbih edenlerden olmasaydı, insanların tekrar dirilecekleri güne kadar balığın karnında kalırdı.
Onu açık bir sahile attık. O hasta idi. Üzerine kabak cinsinden bir ağaç bitirdik." (Saffat; 139-146)
9.2.7. Hz. Zekeriyya (a.s.)'nın İhtiyar Karısının Çocuk Doğurması
"Ey Rabbim, kendi tarafından bana bir oğul ihsan et. Bana ve Yakub hanedanına mirasçı olsun. Ey Rabbim, onu kendi rızana lâyık kıl, dedi. 'Ey Zekeriya Biz seni, adı Yahya olan bir evlât ile müjdeleriz. Ondan evvel hiç kimseyi bu isimle isimlendirmemiştik,' diye nidâ olundu. Zekeriya, 'Ey Rabbim, Benim nasıl oğlum olur? Karım kısır ve ben de ihtiyarlığın son haddine vardım.' dedi. Nidâ eden melek, 'Evet öyledir. Fakat, Rabbin bu bana kolaydır. Sen hiçbir şey olmadığın halde daha önce seni yaratmıştım buyurdu' dedi. Zekeriya, 'Ey Rabbim, Bana bir alâmet göster' de¬di. Melek, 'Senin alâmetin üç gece mütemadiyen insanlarla konuşmaman¬dır.' dedi." (Meryem; 5-10)

modify_inline.gif

PEYGAMBERLERİN MU'CİZELERİNE BİR BAKIŞ
"Ve Semûd kavmine de kardeşleri Salih'i gönderdik, dedi ki, 'Ey kav­mim, Allah'a kulluk edin. Sizin için O'ndan başka ilâh yoktur. Size Rabbi­niz tarafından apaçık Mu'cize geldi, işte, Allah'ın bu dişi devesi size ayet­tir (alâmettir). Bırakın, Allah'ın arzında otlasın, Ona bir fenalıkla dokun­mayın. Eğer dokunursanız sizi acıklı bir azap yoklar". (A'râf; 73)
Yukarıdaki ayetin birinci cümlesinde bahsedilen "apaçık Mu'cize"den, ikinci cümlede "ayet" (işaret) olduğu bildirilen "dişi deve”nin kastedildiği açıkça anlaşılıyor. Şuara suresinin 8. rükûsunda Semûd kavminin, Hazreti Salih (a.s.)'den böyle bir mu'cize istedikleri kaydedilmiştir. Hz. Salih de kendisinin Allah'ın Rasûlü olduğunu ispatlamak üzere dişi deveyi kendile­rine takdir etli. Burada görüldüğü gibi, dişi deve ile ilgili olay kesinlikle "Mu'cizeler" tarifine girmektedir. Benzeri mu'cizeleri, diğer pek çok pey­gamberin kendi peygamberliklerini ispatlamak amacıyla göstermeleri ka­vimleri tarafından istenmişti. Dişi devenin Mu'cize şeklinde doğmasının bir başka delili, bu hayvana dokunulmasıyla ilgili Hz. Salih'in ikazıdır. Hz. Salih bu deveye kötü niyetle dokunmak isteyenlere, bunu yaptıkları takdirde Allah'ın azabına uğrayacaklarını söylemiştir. Ayrıca, buna ser­bestlik tanımalarını istemiş ve istediği arazide otlamasını emretmiştir. Belli ki, böyle bir şey Semûd kavmi tarafından da "Mu'cize" olarak kabul edildikten sonra onlara merasimle takdim edilmiştir. Semûd kavminin, bu dişi devenin uzun müddet aralarında dolaşmasına, otlamasına ve varılan anlaşmaya göre, dişi deve ile diğer bütün hayvanların nöbetleşerek dere­den su içmelerine izin vermesi de "Mu'cize"ye hiç olmazsa bir parça inan­dıklarını gösteriyor. Semûd kavmi uzun süre düşünüp taşındıktan sonra bu dişi deveyi öldürdüler. Burada unutulmamalıdır ki, Hz. Salih ne iktidar sahibiydi ne de olağanüstü güce haizdi. Görünüşte Semûd kavmi için korkulacak herhangi bir şey yoktu. Ama dişi deveden korktukları bir ger­çekti. Onlar bu hayvanın arkasında mutlaka insanüstü bir kuvvetin olduğu kuşkusuna kapılmışlardı. Kur'ân-ı Kerim'de bu dişi devenin nasıl olduğu ve nasıl vücuda geldiği açıklanmamıştır. Herhangi bir sahih hadiste de bu­na dair bir kayıt yoktur. Onun için, Kur'ân'ı tefsir edenlerin bu dişi deve­nin doğuşuna dair yürüttükleri fikirlere müslümanların inanmaları gerek­miyor. Fakat, her şeye râğmen, dişi devenin bir Mu'cize olduğu Kur'ân-ı Kerim'le sabittir.
Ölülerin Diriltilmesiyle İlgili Mu'cize
"Ya da altı üstüne gelmiş, ıpıssız duran bir şehre uğrayan gibisini (görmedin mi?) Demişti ki: 'Allah, burasını ölümünden sonra nasıl diril­tecekmiş?' Bunun üzerine Allah, onu yüz yıl ölü bıraktı da sonra onu di­riltti. (Ve ona) Demişti ki: 'Ne kadar kaldın?' O: 'Bir gün veya bir günden az kaldım' demişti. (Allah ona:) 'Hayır, yüz yıl kaldın, böyleyken yiyece­ğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamış; eşeğine de bir bak (bunu yap­mamız) seni insanlara ibret-belgesi kılmamız içindir. Kemiklere de bir bak nasıl bir araya getiriyoruz, sonra da onlara et giydiriyoruz? demişti. O, kendisine (bunlar) apaçık belli olduktan sonra denişti ki:
'(Artık şim­di) Öğreniyorum ki gerçekten Allah, her şeye güç yetirendir". (Bakara; 259)
Burada bahsedilen kişinin, kim veya kasabanın neresi olduğunu tartış­mak gereksizdir. Burada önemli olan bir kişinin 100 sene öldürülüp diriltilmesidir. Ayrıca, asıl dikkat edilmesi gereken Allah'ın yaptıklarına, özel­likle ölüleri dirilttiğine hayret eden bir kişiye verilen ders ve hidâyettir. Kişi ve yerleri tesbit etmek için bizde ne herhangi bir imkân vardır ne de buna lüzum vardır. Fakat, Kur'ân'ın daha sonraki ifadelerinden, bahse ko­nu olan kişinin mutlaka bir peygamber olduğu anlaşılıyor.
Kur'ân-ı Kerim'in ibaresinden anlaşılıyor ki, aslında söz konusu kişi, ölümden sonra hayat görüşüne karşı değildi. Ölülerin Allah tarafından diriltileceğinden de pek şüphesi yoktu. Ama bu dirilişi kendi gözüyle gör­mek isliyordu. Bir kişinin yüz sene öldükten sonra tekrar hayata dönmesi Allah'ın kudretinin inkâr edilmez bir deliliydi.
Hz. Eyyûb İçin Şifa Çeşmesi
"Kulumuz Eyyub'u da hatırla. Hani o, 'Ya Rabbi, şeytan beni zorluk ve azaba uğrattı' diye nidâ eyledi. O'na, ayağınla yere vur dedik. İşte hem yıkanacak, hem de içecek serin bir su". (Sa'd; 4142)
Yani, Hz. Eyyûb (a.s.), Allah'ın emriyle yere ayağını vurur vurmaz oradan bir su fışkırdı. Bu sudan içerek ve bundan yıkanarak uzun müddet süren hastalığından kurtulacak, şifa bulacaktı. Hz. Eyyûb'un ağır hasta ol­duğu kuvvetle muhtemeldir. İncil'de de Hz. Eyyûb'un bütün vücudunun sivilce ve çıban başlarıyla dolu olduğu belirtilmiştir.
Hz. İbrahim (a.s.)'in Mu'cizeleri
Dört Kuşun Diriltilmesi
"İbrahim, Ya Rabbi, ölüleri nasıl dirilteceğini bana göster' dediğin­de, Allah, Yoksa iman etmiyor musun?' dedi. İbrahim, 'Evet iman ediyo­rum. Lâkin kalbim mutmain olsun diye istiyorum' dedi. Allah, 'dört kuş al ve bunları parça parça et. Sonra onun her parçasını bir dağın iterine bı­rak ve sonra onları çağır. Sana koşarak gelirler.' Bil ki, Allah aziz ve ha­kimdir". (Bakara; 260)
Hz. İbrahim 'in Yaşlılığında Evlât Sahibi Olma Arzusu
"Ayakta duran İbrahim'in zevcesi güldü. Biz de ona İshak'ı, O'nun ardından da Yakub'u müjdeledik. İbrahim'in zevcesi, 'vay başıma, ben bir koca karı ve şu zevcim de ihtiyarken çocuk mu doğuracakmışım? Bu çok acayip bir şeydir' dedi. Misafirler, 'Allah'ın emrine mi şaşıyorsun? Ey ehl-i beyt, Allah'ın rahmet ve bereketi üzerinizdedir. Allah asıl hamde la­yık, hayır ve ihsanı çok olandır' dediler". (Hûd; 71-73)
Hz. İbrahim 'in Ateşten Korunması
"Kavmi, 'O'nun için bir bina yapın ve onu ateşe atın' dedi. Ona bir tuzak kurmak istediler. Biz de onları zelil ve alçak kıldık". (Saffat; 97-98)
Hz. Musa(a.s.)'nın Mu'cizeleri
"Sonra Musa ve kardeşi Harun'u ayetlerimizle, apaçık hüccet ve bur­han ile gönderdik". (Mü'minûn; 45)
Bu ayette, "ayetler"den sonra "apaçık hüccet ve burhan" sözcüklerinin kullanılması iki şekilde tefsir edilebilir. Ya bu ayetler, Hz. Musa ile Hz. Harun (a.s.)'un Allah'ın peygamberleri olduğunu gösteren "apaçık delil­ler" idiler. Ya da her iki peygamber "âyetler" (işaretler)in dışında (yani asa Mu'cizesinin dışında) başka Mu'cizelerle de Mısır'a gönderildiler. Bu­rada "açık hüccet" Hz. Musa'nın asası olabilir. Çünkü bunun sayesinde meydana gelen mu'cizeler, her iki kardeşinin Allah'ın peygamberleri oldu­ğunu çoktan ispatlamıştı.
Musa'nın Asası
"Musa 'atınız' dedi. Sihirbazlar değnek ve iplerini attıkları zaman halkın gözlerini büyüleyip onları ürküttüler. Ve büyük bir sihirbazlık yap­tılar. Biz de Musa'ya 'âsânı at' diye vahyettik. Asa derhal sihirbazların yalancı şeylerini toplayıp yuttu". (A'râf; 116-117)
Yukarıdaki ayetlerden, Hazreti Musa (a.s.)'nın asasının, sihirbazların attığı ve yılanlar ile ejderha gibi gözüken değnek ve ipleri toplayıp yuttu­ğu anlaşılmamalıdır. Kur'ân-ı Kerim burada demek istiyor ki, asa, yılan haline geldikten sonra sihirbazların tılsım ve sihrini yutmaya başladı, yani yalancılıklarına son verdi.
Fir'avun ve Sülalesine Uyarıcı Nitelikteki Azaplar
"Biz Fir'avun ve cemaatini belki akıllarını başlarına alırlar diye ku­raklıkla ve mahsullerin kıtlığı ile tutup sıktık. Onlara bir iyilik gelince: 'Bu bizim hakkımızdır' derler. Bir fenalık isabet else Musa ve onunla be­raber olanlara uğursuzluk yüklerlerdi. Gözünüzü açın ki, onların uğur­suzlukları Allah tarafındandır. Fakat çoğu bunu bilmez. Ve bizi büyüle­mek için de Mu'cize getirirsen gelir, biz sana iman etmeyiz' dediler. Bu­nun üzerine biz de onlara, tufan, çekirge, haşerat, kurbağalar ve kan gönderdik". (A'râf; 130-133)
Fir'avun ve taraftarları inatçılığın son haddine varmışlardı. Fir'avun ve yandaşları, sihir olmadığı apaçık olan olayları da sihir ve büyü olarak ni­telendirmek suretiyle inatçılığın en katı örneğini veriyorlardı. Bütün bir memlekette kıtlığın baş gösterip toprağın ürün vermemesinin bir sihirba­zın büyüsünün neticesi olabileceğine aptal kişiler bile inanamazdı. Bun­dan dolayıdır ki, Allah, Kur'ân-ı Kerim'de şöyle buyurmuştur:
"Fir'avun ve kavmine O'nun risaletine delâlet eden Mu'cizelerimiz geldiğinde, 'bu apaçık bir sihirdir' dediler. Nefisleri buna inandığı halde zulüm ve kibirlerinden dolayı inkâr etliler. Habibim bak ki, fesatçıların akıbeti nasıl oldu". (Neml; 13-14)
Yukarıdaki ayetlerde sözü edilen tufan, herhalde doluların da yağdığı şiddetli yağmur ve kasırgadır. Gerçi tufan çeşitli şekillerde olabilir, ama biz bundan dolu fırtınasını anlıyoruz ki İncil'de benzeri ifadeler kullanıl­mıştır. Ayetlerde kullanılan diğer bir kelime, "kummâl"dir ki, bunlar ha­şerat; sivrisinek ve zirai mahsuller ile hububata büyük zarar veren çekirge ve böcekler anlamına gelir. (Karşılaştırmak için Bk. İncil, 'Kitab-ı Huruc' Bölüm: 7-12).
Dokuz İşaret
"Biz Musa'ya, açıkça görülen dokuz (işaret) vermiştik. Siz artık ken­diniz İsrail oğullarına sorun ki, onlar (âyetler) geldiğinde Fir'avun dedi ki: 'Ey Musa, senin mutlaka bir sihirbaz olduğunu sanıyorum." Musa ise dedi ki, 'Sen çok iyi biliyorsun ki, bu basiret verici işaretleri yer ve gökle­rin Rabbinden başka kimse indirmemiştir. Ve ey Fir'avun, sen muhakkak azaba uğramış bir adamsın!". (İsrâ; 101-102)
Burada bahsedilen dokuz ayet veya işaretten A'râf suresinde de söz edildiğini daha önce görmüşlük. Bunlar şöyle sıralanabilir: 1) Yılana dönü­şen asa. 2) Beyaz el, ki koltuktan çıkarılınca güneş gibi parlamaya başlar­dı. 3) Sihirbazların sihrini herkesin önünde kırmak. 4) Bütün ülkede kıtlı­ğın başlaması, 5) Tufan veya dolu fırtınası. 6) Çekirge sürüsü. 7) Böcek­ler, 8) Kurbağalar, 9) Kan.
Burada Hz. Musa (a.s.)'nın verdiği cevap dikkate değerdir. Hz. Musa demek istiyordu ki, bir ülkede açlık ve kıtlığın baş göstermesi, yüz binler­ce kilometrekarelik araziye kurbağaların saldırması ve bütün ülkede zirai mahsuller ile hububatın çekirge ve böcekler tarafından lalan edilmesi ve buna benzer diğer olaylar, herhangi bir sihirbazın büyüsü olamazdı. Aslında bu şeyler insan gücünün çok ötesindeydi. Ayrıca eğer bunlar bü­yü olsaydı, her âfet ve belâdan önce Hz. Musa (a.s.)'nın Fir'avun ve yan­daşlarını ikaz etmesine de göz yumulmazdı. Hz. Musa'nın açık ifadeleriy­le peşinen bahsettiği âfetlerin ve olayların aynen vuku bulmasını gör­dükten sonra da bunların yeryüzü ve göklerin Hakimi olan Allah tarafın­dan yapıldığına inanmayan bir kişinin akli dengesinin yerinde olması şüphelidir.
Asa İle Denizin İkiye Ayrılması
"And olsun, biz Musa'ya; 'Kullarımla geceleyin yola çık. Onlara de­nizde kuru bir yol aç. Size yetişmelerinden korkma' diye vahyettik". (Taha; 77)
Burada özetlenen olay şöyle gelişmiştir: Cenab-ı Allah bir gece kara­rını verdi. "Kullarım" olarak adlandırılan, İsrail oğullarından ve diğer mil­letlerden müslüman olanlar, hicret etmek üzere Mısır'ın her tarafından yo­la çıkacaklardı. Bütün bu iman sahipleri belirlenen zamanda ve yerde top­lanarak bir kervan oluşturdular ve yola çıktılar. O çağlarda Süveyş kanalı diye bir şey yoktu. Kızıldeniz ile Akdeniz arasındaki bütün deniz açıktı. Ama denize çıkış yolları kapalıydı, bilhassa, kıyılarda karakol ve nöbetçi as­kerler vardı. Hz. Musa Kızıldeniz'e açılan yolu seçti. Herhalde sahil bo­yunca yol alarak Sina yarımadasına geçmeyi tasarlıyordu. Ne var ki, Hz. Musa'nın kafilesi deniz kıyısına ulaştığında büyük bir sürprizle karşılaştı. Fir'avun büyük ordusuyla birlikte onların yolunu kesmişti. Şuara suresin­de belirtildiği gibi, muhacir kafilesi Firavun'un ordusu ile deniz arasında sı­kışmıştı. Tam o sırada Allah, Hz. Musa'dan asasını denize vurmasını istedi.
"Vurunca deniz derhal yarıldı. Her iki taraf büyük bir dağ gibi oldu." (Şuara; 63)
Böylece, kafilenin geçmesi için sadece deniz yarılmakla kalmadı, ayrıca ortasından kuru bir yol da açılmış oldu. Bu, açık ve bariz bir Mu'cize­dir. Bu olayı, kendilerince "bilimsel" şekilde yorumlamaya çalışan ve bu­nu bir med ve cezir vak'ası olarak gösterme hevesinde olanların yanlışlığı kendiliğinden ispatlanmış oluyor. Çünkü med ve cezir vak'asında sular her iki tarafta dağ gibi durmaz ve ortalarından kuru bir yol açılmaz.
"Bunun üzerine Musa'ya 'asan ile denize vur' diye vahyettik. Vurunca deniz derhal yarıldı. Her iki taraf büyük bir dağ gibi oldu." (Şuarâ; 63)
Yukarıdaki ayette "büyük bir dağ" için "et-tavd-ile azim" kelimeleri kullanılmıştır. "Tavad" Arapçada zâten büyük dağa denilir. Bir de buna "azim" (büyük) sıfatı eklenmiştir. Demek yükselen dalgalar çok büyüktür. Sonra bu işin, sadece Hz. Musa'nın emrindeki İsrail oğulları ve diğer iman sahiplerinin büyük kafilesinin geçirilmesi değil, aynı zamanda Firavun'un büyük ordusunun da boğulması için yapıldığını düşündüğümüz zaman gerçek daha da açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Çünkü su dağları, med ve cezir gibi birkaç dakikalık bir süre için oluşmamıştı. Bu dağlar uzun bir zaman sabit bir şekilde durmuş olacak ki, önce Hz. Musa ve yüz binlerce kişilik kafilesi açılan yoldan geçmiş ve daha sonra Firavun'un bütün ordusu bunun ortasına kadar varabilmişti. Deniz kabarması, kasırga ve med-cezir gibi olaylarda rüzgâr ne kadar şiddetli olursa olsun ya da tabiatın değişimi ne kadar etkileyici olursa olsun, denizin sularını bu şekilde bıçak gibi ikiye ayırarak dağlar haline getiremezler. Ayrıca, Tâhâ suresi­nin ifadesini (onlara denizde kuru bir yol aç) de gözardı edemeyiz. Şayet bu geçici bir tabiat vakası olsaydı, açılan yol mutlaka sulu, ıslak ve ça­murlu olacaktı, ki buralardan insanların geçmesi kolay olmayacaktı. Oysa, sulu kum, toprak veya çamurdan zerre kadar eser kalmadığı burada açıkça beyan edilmiştir.
"Ve üstünüze kudret helvası ile bıldırcın indirdik". (Taha; 80)
İncil'in ifadesine göre, İsrail oğulları, Mısır'dan çıkıp Sina çölünde Eylem ile Sina arasından geçerken, yiyecek ve içecek stokları tamamıyla tükenmiş ve herkes açlık tehlikesiyle karşı karşıya gelmişti. İşte 'o sırada Allah tarafından İsrail oğullarına "menn ve selva" (kudret helvası ve bıl­dırcın) indirildi ve Allah'ın bu ihsanı, kafilenin Filistin'e varışına kadar tam 40 yıl devam elti. (İncil, Kitab-ı Huruc, Bölüm: III, ayet: 7-9, Jesus, Bölüm 5, ayet: 12). Kitab-ı Huruc'ta kudret helvası ile bıldırcın şöyle tarif edilmiştir:
"Ve öyle oldu ki, akşam o kadar çok koyun geldi ki, çadır yerleri on­larla doldu, taştı. Ve sabah çadır yerlerinin çevresinde her tarafta çiğ vardı. Çiğ kuruyunca ovada küçük, ufacık yuvarlak şeyler görüldü. Benî İsrail bunları görünce, kendi kendine sordular "Men?" Çünkü onlar bun­ların ne olduğunu bilmiyorlardı." (Bab: 16, ayet; 13-15)
"Ve Benî İsrail buna 'Men' adını verdiler. Bunlar kişniş taneleri gibi beyaz ve tad bakımından bal gibiydiler." (Bab: 16, ayet; 31) .
"Adamlar etrafa gidip bunları toplar, değirmende toz haline getirir, sonra tencerelerde kaynatıp bunlardan ekmek yaparlardı. Tadı taze ye­meklik yağ gibi olurdu. Ve geceleri çiğ yağınca "Men" de düşerdi". (Bab: 11, ayet; 8-9)
Görüldüğü gibi, bu da bir mu'cize idi. Çünkü İsrail oğullarının uzun yolculuğu 40 yıl sonra sona erince bu semavi yemeğin gelmesi de aniden sona ermiş oldu. Bahse konu olan bölgeleri gezmiş ve görmüş olanlar bili­yorlar ki buralarda ne kudret helvası ve ekmeğinin yapılmasında kullanı­lan "men" bulunuyor, ne de o kadar çok sayıda bıldırcın. Bilim adamları ve araştırmacılar İsrail oğullarının muhtemelen geçtikleri bütün çöl ve ovaları baştan başa incelemişlerdir ama ne çok sayıda bıldırcın ne de "men" veya buna benzer herhangi bir gıda maddesi bulmuşlardır.ALINTI
 

MURATS44

Özel Üye
Allah ac razı olsun Faruk İslam Bey. Özenle ve özel açılan konularınız için teşekkür ederim. çok güzel bir konu. Allah ac razı olsun.
 
Üst Alt