S Ş İsLami Fıkıh AnsikLopedisi (Alfabetik)

ceylannur

Yeni Üyemiz
ŞARKI SÖYLEMEK CAİZ MİDİR?
Şarkı ile şiir arasında fark yoktur Eğer bunlar şehveti tahrik edip meşru olmayan şeylere sevk eder veya bir zalimi ya da muayyen bir kadını överse haramdır Aksi takdirde beis yoktur Yani şarkıcı ve şiirin güzeli güzel, çirkini de çirkin ve haramdır Ancak, çalgılı aletlerle olursa mutlaka caiz değildir (el-Mühezzeb)
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
ŞART Bir şeyin varlığı kendi varlığına bağlı olmakla birlikte onun yapısından bir parça teşkil etmeyen iş veya vasıf Meselâ, namaz için "abdest" bir şarttır Abdest bulunmayınca, geçerli bir namazın varlığından söz edilemez Bununla birlikte abdest, namazın kendinden bir parça değildir
Islâm'da yükümlülük doğuran asıl hükümler "şer'î hüküm" adı alırken, bu hükümlerin ortaya çıkmasını sağlayan ve onları tamamlayan sebep, şart ve mâni denilen yardımcı hükümlere "vaz-ı hüküm" denir Meselâ; namaz emri şer'î bir hüküm, namaz için vaktin girmesi bir "sebep" namaz için abdest almak "şart" ve kadının namaz sırasında veya Ramazan içinde hayızlı bulunması "mani (engelleyici)" nitelikteki hükümlerdir
Bir şeyin varlığı kendi varlığına bağlı olan ve onun yapısından bir parça teşkil eden unsura ise "rükün" denir Namaz için "kıraat", "rükû", "secde" bu niteliktedir Rükün ve şartın bulunmayışı ibadetlerde hükmün yokluğunu gerektirir Ancak akitlerde rüknün yokluğu akdi batıl kılarken, şartlardaki eksiklikler bazan akdi fasid derecesine düşürür Eksikliğin giderilmesi ile akit sonradan tamamlanabilir Meselâ; satım akdinde rükün olan icap ve kabulün bulunmaması akdi ortadan kaldırır Fakat bedellerin belirlenmesi veya satılanın temlike elverişli olması yahut satılanın teslimine gücün yetmesi şartlardan olup, bunların bulunmaması akdi batıl kılmaz Çünkü bunlar akdin bir parçası değil, dışta kalan şartlardır Ancak bu eksiklik giderilmedikçe de tarafların akdi bozma hakları doğar
Şer'î şart:
İslam'ın koyduğu şartlar olup, ibadet veya akidlerin gerçekleşmesi için bunarın bulunması gerekir Akdin meydana gelmesi için akdi yapanın ehliyetli olması gibi Bu da ikiye ayrılır:
a Sebebin şartı: Sebep, hükmün o anda ortaya çıkmasını sağlayan bir unsurdur Meselâ, zina' suçu recim cezasının sebebidir Fakat bu sebebin söz konusu sonucu doğurabilmesi için zina edenin "muhsan" olması şarttır Zinadan önce, meşrû evlilik içinde zifafa girmiş olan kimseye "muhsan" denir Yine kısas cezasının sebebi olan öldürme fiilinde "kasıt ve düşmanlık" bulunması bu sebebin şartıdır Bu şart yoksa sebep eksik kalacağı için kısas cezası uygulanmaz
b Hükmün şartı: Rükünleriyle meydana gelen hükmün tamamlanması için Islâm· bazı şartlar belirlemişse bunların da bulunması gerekir Meselâ; evlilik akdi sırasında iki şahidin bulunması, evliliğin sıhhati için şarttır Aksi halde nikâh fâsid olur Zekâtta; nisap miktarı mala mâlik olduktan sonra üzerinden bir yıl geçmesi de zekâtın farz olma hükmünün bir şartıdır Çünkü hadiste; "Bir malın üzerinden bir yıl geçmedikçe, o maldan zekât gerekmez" (Ebû Dâvud, Zekât, 4; Tirmizî, Zekât, 8,10; Ahmed b Hanbel, I,148) buyurulmuştur
Ca'lî şart:
Akdi yapanın, akitte özel bir maksadı gerçekleştirmek için kendi isteği ile koyduğu şartlara "ca'lî şart" denir Bu şart ya doğrudan akde bitişik olur ya da kefâleti veya boşamayı bir şarta bağlamak gibi askıda bırakılabilir Meselâ; "Senin borçlun bugün yolculuğa çıkarsa, ben ona kefilim" veya eşine yönelik olarak; "Sen şu işi yaparsan, benden boşanmış olacaksın", yine "Şu isim olursa, yoksullara şu kadar para dağıtacağım" gibi sözler ca'lî şart örnekleridir
Tarafların satım, kira, rehin, kefâlet, âriyet, şirket ve benzeri akitlerde öne sürecekleri özel şartlar da bu niteliktedir Bu konuda genel ve düzenleyici şartları Allah ve Rasûlü koyar Ancak akitlerin uygulanması ile ilgili özel şartları da bu genel şartlarla çelişmeyecek şekilde taraflar serbestçe belirlerler Bu şartlar, tarafları genel şartlar gibi bağlayıcı olur
Hz Peygamber şöyle buyurmuştur: "Müslümanlar, kendi aralarında belirledikleri şartlara uymak zorundadırlar Ancak helalı haram, haramı helal yapan şart müstesnadır" (Buhârî, Icâre, 14; Ebû Davud, Icâre 12; Tirmizî, Ahkâm, 17) Buna göre, müslümanların kendi aralarındaki sözleşmelere ilâve ettikleri şartların helali haram, haramı helal kılacak nitelikte olmaması gerekir Aksi halde o konuda genel şartlar geçerli olur ve taraftarın belirlediği nass'larla çelişen özel şartlara itibar edilmez Diğer yandan bu özel şartların uyulması mümkün ve anlamlı olması, sıkıcı nitelikte de olmaması gerekir
Meselâ; sermaye ortaklığında, ortaklar kârın paylaşılma biçimini yüzde olarak serbestçe belirleyebilirler Ortaklıkta bizzat çalışan veya şirketin itibarını temsil eden bir ortak sermaye oranının üstünde kâr da talep edebilir Fakat zarara katlanma sermaye oranlarına göre olur Çünkü bu esas hadisle belirlenmiştir: "Kâr, ortakların serbestçe belirledikleri şartlara göre paylaşılır Zarara katlanma ise sermaye oranlarına göre olur" (ez-Zeylaî, Nasbu'r-Râye, III, 475)
Başka bir hadiste Allah'ın kitabında yer almayan şartın bâtıl olduğu, hasta insanların bir araya gelerek yüz tane birden şart koşsalar bile bu esasın değiştirilemeyeceği belirtilir (bk Buhârî, Mekâtib,1-3,5; Şurt,10,17; Nesaî, Talâk, 31; Ahmed b Hanbel, VI,183) Hz Peygamber'in koyduğu şartların da bağlayıcı olduğu, Rasûlullah (sas)'a itaatın Allah'a itaat sayıldığı bilinen bir husustur
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
ŞART OLSUN" DEMEKLE NİKÂHA ZARAR GELİR Mİ?
"Şart olsun" denmekle karısının boşanmış olması kastedilirse, "şart olsun ki, şu işi yapmayacağım" dediği iş yapması halinde karısı bir talâkla boş olur Karısının talâkını bağladığı böyle bir işi yapmak istemesi halinde karısını bir bâin talala boşar; bu arada o işi yapar, tekrar bir nikâh kıydırarak iki talâk hakkıyla hayatlarına devam ederler Artık o işi de sürekli yapabilir Ancak iyi bir müslümana düşen, talâkı olur olmaz her yerde söz konusu etmemek ve hafife almamaktır "Şart olsun" sözüyle talâk kastedilmemişse hiçbir şey gerekmez
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
ŞARTA BAĞLI BOŞANMADA ÇÂRE (HÎLE)

Babam, eğer şu işi yaparsam üçten dokuza şart o1sun, diye bir ifade sarfetmiş Sonra da pişman olmuş ve o işi yapması gereği ortaya çıkmış Boşama olmadan o işi yapabilmesi için ne yapmamız gerekir?
Karısına, "Şöyle yaparsam (ya da yaparsan) üçten dokuza şart olsun" demek, çirkin bir bid'at olmakla beraber, karısının boşanmasını bir şarta bağlamak ve o işi yapmayacağına da yemin etmek demektir Misallendirirsek; bir erkek karısına:
"Eğer bugün işe gidersem (üçten dokuza) şart olsun" demişse , hem işe gitmemeye yemin etmiş, hem de karısının boşanmasını, işe gitmesine bağlamış olur: Artık işe giderse karısı, "üçten dokuza" demişse üç talakla, sadece şart olsun demiş ve üçe niyet etmemişse bir talakla boş olmuş olurBu çirkin durumdan ve sonuçlarından kurtulmak için, böyle bir şart koşanlara Hanefî fıkhında şöyle bir çâre (hile) tavsiye edilir:
Meselâ "dükkanımı açarsam, üçten dokuza şart olsun" diyen bir koca karısını bir ric'î (dönüşlü) talakla boşar Karısı iddetini (üç âdet) bekler Artık kocasından tamamen ayrılmış, yani kocanın ondaki nikâh mülkiyeti sona ermiş olur Sonra koca gider dükkânını açar, böylece dükkâna gitmeme yemini de bozulmuş (halledilmiş) olur Karısını kalan iki talak ile tekrar nikâhlarsa artık böyle bir yemin sözkonusu değildir Koca istediği işi yapabilir Bu niçin böyledir? Hanefi hukukçuları derler ki; Böyle şarta bağlanan bir talâkın vâkî olabilmesi için mülk (nikâha sahip olmak) şarttır, ama yeminin çözülebilmesi için mülk şart değildir Buna göre mülk varken, yeni henüz nikâhlı iken, ya da iddet bitmemişken şart bulunmuş olsa, (meselâ adam dükkânını açsa) hem yemin çözülmüş, hem de talak vâkî olmuş olur Ama mülk,yokken, yani boşadıktan ve iddet bittikten sonra şart bulunmuş olsa, yemin çözülmüş (kalmamış) olur, ama nikâha zarar gelmez Çünkü erkek için talak vereceği bir yer kalmamıştır( Dâmâd, Mecmaü'1-enhur N/42 (I/420)) Böyle bir durumda iddet bekleyen kadın, ayrı odalarda kalmak ve halvet olmamak şartıyla, kocanın evinde de kalabilir, Ancak bu durumda şu önemli noktayı göz önünde bulundurmak gerekir: Böylece boşanmış ve iddeti bitmiş olan kadın artık kocasından tamamen ayrıdır Istemezse bir daha o kocaya varmayabilir Tekrar mehir sözkonusu olur ve istediği kadar mehir alabilir
Bu sözünü ettiğimiz çâre (hile) "sonraki" (Müteahhir) Hanefi hukukçularının, belki de "kanunu dolanma" denilebilecek bir doktrinleridir Bu açıdan tartışılabilir Ama Hanefi olanlar için en azından şimdilik bir çıkış yoludur
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
ŞEHİD Şehid, kelime olarak kesin bir haberi veren, bildiğini söyleyen, hazır olan, bulunan, bir Hadiseye şahid olan, şahitlik eden Dinî anlamda, Allah rızası için, O'nun yolunda canını fedâ eden müslümana verilen isimdir Ona bu ismin verilmeşinin sebebi, cennetlik olduğuna şahitlik edilmiş olması veya onun Yüce Allah'ın huzurunda yaşıyor bulunması yahut ölümü sırasında meleklerin hazır bulunması yahut ta ruhunun doğrudan doğruya Daru's-Selâm'da (Cennet'te) bulunması veya Allah tarafından çeşitli mükâfatlarla mükâfatlandırılmış olmasıdır
Arapça bir kelime olan şehid, "şehi-de" fiilinden türemiş olan bir isimdir Mastarı, şehâdettir Şehidin çoğulu, "şuhedâ" ve "eşhâd" olarak gelir (el-Isfahânî, el-Müfredât, 267 vd; et-Tahtavî, Haşiye ala Merâki'lFelâh, Mısır 1970, 516 vd)
Kur'an'da otuz beş dolayında "şehid" kelimesi ve yirmi civarında da, çoğulu olan "şuheda" kelimesi geçmektedir Aynı kökten gelen kelimelerle beraber, Kur'an'da geçen "şehid" kelimesi, daha çok şâhid manasınadır Şehid, aynı zamanda Yüce Allah'ın isimlerinden biridir Bir kaç âyette de, bu manayı ifâde etmektedir Bu âyetlerden birinin meâli şöyledir:
Biz onlara, ufuklarda ve kendi canlarında âyetlerimizi göstereceğiz ki o (Kur'an)'ın gerçek olduğu, onlara iyice belli olsun Rabb'inin her şeye şâhit olması, (her şeyi görmesi) yetmez mi?" (Fussilet, 41/53) Bu anlamdaki şehid için, "Şehâdet" ve "Şâhid" maddelerine bakınız
Burada konumuz olan şehid ise Kur'an'da daha çok "ka-te-le" fiilının mechûlü ile, Allah yolunda öldürülme anlamında kullanılmaktadır Şehidlik büyük bir derecedir Şehidler hem Allah'ın övgüsünü ve hem de Hz Muhammed (sas)'in sevgisini kazanan bahtiyar insanlardır
Yüce Allah, şehidlerin ma'nen ölmediklerini, onlara ölüler denilmemesinin gerektiğini, Kur'an'ın değişik yerlerinde dile getirmiştir:
Allah yolunda öldürülenleri, ölüler sanma Hayır, (onlar) diridirler Rabb'leri katında rızıklanmaktadırlar Allah'ın keremiyle kendilerine verdiklerinden sevinçli olarak, arkalarında henüz (şehid olup) kendilerine yetişemeyenlere de korku olmadığı, onların da üzüntüye uğramayacakları müjdeşiyle sevinmektedirler Allah'ın nimeti ve keremiyle ve Allah'ın mü'minlerin ecrini zayı etmeyeceği müjdeşiyle sevinirler" (Âlu Imran, 3/169, 170, 171)
Mesrûk (ra) Abdullah'a bu âyette zikredilen şehidlerin halini sormuş, o şöyle cevap vermiştir: Biz de bunu Hz Muhammed (sas)'e sormuştuk Bize şu cevabı vermişti: "Şehidlerin ruhları yeşil kuşların karnındadır Onların arşa asılı kandılleri vardır Diledikleri gibi cennette serbestçe dolaşır, sonra o kandıllere geri dönerler" (Müslim, Imâre, 121; Ebû Davûd Cihâd 25; Tirmizî, Tefsiru Sure, 3/19; Ibn Mâce, Cenâiz, 4; Cihâd, 16)
Allah yolunda ruhunu teslim eden şehidlerin amellerinin boşa gitmeyeceği, büyük ecir ve sevap kazanacakları, Kur'an'da şöyle haber verilmiştir:
Dünya hayatını âhiret hayatı karşılığında satarlar, Allah yolunda savaşsınlar Kim Allah yolunda savaşır da öldürülür veya galip gelirse, biz ona yakında büyük bir mükâfat vereceğiz" (en-Nisa,4/74)
"(Savaşta) inkâr edenlerle karşılaştığınız zaman, hemen boyunlarını vurur Nihâyet onları iyice vurup sindirinceye kadar bağı sıkıca bağlayın (onları esir alın) Ondan sonra artık ya lütfen bırakır veya karşılığında fidye alırsınız Harb ağırlığını bırakıncaya (savaş sona erinceye) kadar (böyle yaparsınız) Allah dileseydi, (kendisi) onlardan öç alırdı Fakat sizi birbirinizle denemek için (size savaşı emrediyor) Allah yolunda öldürülenler (yok mu, Allah) onların yaptıkları işleri zâyi etmeyecektir" (Muhammed 47/4)
Şehidlerin günahlarının af olunacağı da, Kur'an'da müjdelenmiştir:
Rabb'leri onlara karşılık verdi: Ben, sizden erkek, kadın, hiç bir çalışanın işini zâyi etmeyeceğim Hep birbirinizdensiniz Göç edenler yurtlarından çıkarılanlar, yolumda işkence edilenler Elbette onların kötülüklerini örteceğim ve onları, altlarından ırmaklar akan cennetlere koyacağım (Yaptıklarına), Allah katında bir karşılık olarak (bu nimetleri vereceğim) Şüphesiz karşılıkların en güzeli Allah katındadır" (Âlu Imrân, 3/195) Hz Muhammed (sas)'in, şehîd olmanın fazileti hakkında söylemiş olduğu iki hadisin meali de şöyledir:
"Cennete giren hiç bir kimse, dünya üzerindeki her şey kendisine verilse bile, dünyaya dönmek istemez Ancak şehid müstesnadır O, göreceği ikramdan dolayı tekrar dünyaya dönüp on defa daha öldürülmeyi (şehid olmayı) temenni eder" (Buhârî, Cihâd 6; Müslim, Imâre,108,109; Neseî, Cihâd 33)
"Muhammed'in nefsi, elının kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki, Allah yolunda savaşmak ve öldürülmek, sonra savaşmak ve yine öldürülmek, sonra yine savaşmak ve öldürülmek isterdim" (Buhâri, Iman, 26; Müslim, Imâre,103,107; Neseî, Cihad, 37)
Şehid olmada ölçü, Allah'ın rızasıdır Allah rızası için mücâdele eden, O'nun adını yüceltmek için çaba sarfeden, cihâd içinde bulunuş ve bu yolda canını veren de, şehid olmuş olur
Bir a'râbî Hz Muhammed (sas)'in huzuruna gelerek: "Ya Resûlullah! Bir adam ganimet için, diğeri şöhret için, öbürü riya ve gösteriş için savaşır Hangisi Allah yolundadır?" diye sorunca, Hz Peygamber (sas) şu cevabı vermiştir:
Kim Allah'ın adını, hükmünü yüceltmek, her şeyin üstüne çıkarmak için savaşırsa, o Allah yolundadır" (Buhârî, Ilim, 45; Cihâd,15; Müslim, Imre,150,151; Ibn Mace, Cihad,13; Ahmed b Hanbel, IV, 392, 397, 402, 405, 417)
Diğer bir hadiste de, Hz Peygamber (s:as) önemli olan üç hususu misâl olarak ortaya koymuştur: Şehid olmak, âlim olmak ve hayırsever zengin olmak Bu üç önemli ve faziletli durumda olan insanlar, Allah'ın rızasını düşünmeyerek, çeşitli menfaat, riya ve gösteriş duyguları ile hareket ettikleri takdirde, şehid, âlim ve hayırsever olmanın kendilerine hiç bir faydası olmaz Bunların akıbetleri Cehennemdir:
"Ebu Hüreyre (ra)'den rivâyet edildiğine göre Hz Muhammed (sas) şöyle buyurmuş:
"Kıyamet gününde aleyhine hükm olunacak halkın birincisi, şehid edilen bir adam olacaktır O kişi Allah'ın huzuruna getirilir Allah, ona verdiği nimetleri bir bir anlatır O da bunları bilir, hatırlar Yüce Allah ona:

Bu nimetlerin arasında ne yaptın? diye sorar O, şu cevabı verir:
Senin rızan için savaştım ve nihâyet şehîd oldum O zaman Allah şöyle der:
Yalan söylüyorsun! Fakat sen, hakkında kahraman denilsin diye savaştın ve netice de de bu söz söylendi Allah'ın emri üzerine o kişi yüzüstü sürüklenerek Cehenneme yollanır

Ikinci olarak, ilim öğrenmiş, başkalarına öğretmiş, Kur'an'ı okuyan biri Yüce Allah'ın huzuruna getirilir Allah, ona da verdiği nimetlerini tek tek anlatır O da bu nimetleri anlar, kabul eder Yüce Allah ona şöyle sorar:

Bu nimetlerin içinde bulunurken, benim için ne yaptın? O kişi, şu cevabı verir:
Senin rızan için ilim öğrendim, Kur'an'ı okudum ve başkalarına da öğrettim, okuttum Ondan sonra AIlah ona şöyle der:
Sen yalan söylüyorsun! Sana âlim, ne güzel okuyor, denilsin diye okudun Ilim öğrenmeyi, Kur'an'ı okumayı, başkasına öğretmeyi ve okutmayı, riya ve gösteriş için yaptın Nihâyet senin için bu övgüler de yapıldı Allah'ın emri üzerine bu adam da yüzüstü sürüklenerek Cehenneme atılır

Üçüncü olarak, Allah'ın kendisine zenginlik ve çeşitli mallardan verdiği bir kişi getirilir Allah, bu kişiye de verdiği nimetleri ayrı ayrı anlatır O da, bu nimetleri bilir, hatırlar Yüce Allah ona da şu soruyu sorar:

Bu nimetlerin arasında bulunduğunda, ne gibi hayırlı işlerde bulundun? Kişi şu cevabı verir:
Senin rızan için, sevdiğin her türlü hayır yollarına harcamada bulundum Allah, onun bu cevabı üzerine şöyle der:
Sen yalan söylüyorsun! Sana cömert desinler diye bu hayır yollarına harcamada bulundun Bu yardımları, riyâ ve gösteriş için yaptın Sonra, Allah'ın emri üzerine bu kişi de, yüzüstü sürüklenerek Cehenneme yollanır" (Müslim, Imâre, 52; Neseî, Cihâd, 22; Ahmed b Hanbel, III, 322)

Hanefî mezhebi âlimlerinin görüşlerinin istikametinde, şehîdleri üç kısma ayırmamız mümkündür:
1-Dünya ve âhiretin şehîdi: Kâfirlerle savaştığı sırada, düşman tarafından öldürülen veya asiler, yol kesen soyguncular tarafından öldürülen yahut evine giren hırsızların ağır bir cisim veya kesici bir alet kullanarak öldürdükleri kimsedir Savaş alanında yaralı bulunan, yaralarından, göz veya kulağından kanlar akan ve bu durumda vefât eden kişi de, bu kısım şehîdlerdendir Mal, can, namus ve benzeri müdafaalarda, zulüm ve haksızlıkla, suçsuz yere öldürülen kişi, kimin tarafından öldürülürse, öldürülsün, bu şehîdlerden sayılır Müslüman, âkil, baliğ olduğu halde, hayız, nifas ve cünüplükten temiz olarak şehîd olanlar yıkanmaz, kefenlenmez, kanları ve elbiseleriyle gömülürler Ancak onların üzerindeki kürk, palto, parke, silah, mest ve benzeri fazlalıklar çıkarılır Yıkanmadan gömülmeleri, Hz Muhammed (sav)'in: Onları kanlarıyla gömün" (Neseî, Cenâiz, 82, Cihâd, 37; Ahmed b Hanbel, III, 299, V, 431) şeklinde hadisine dayanmaktadır Bu kısım şehîdlerin her birine, "hükmî şehîd" denir Bu kısma giren şehîdler, elbiseleriyle gömülünce, elbiseleri onlar için kefen sayılır Vücutlarının her tarafı elbiseleriyle örtülür Elbiseleri vücutlarını örtmek için yetmezse, başka bir şeyle örtülmeleri temin edilir
2-Âhiretin şehîdi: Bir kısım şehîdler de, yalnız âhiret hükmü bakımından şehîd sayılırlar Hata yoluyla öldürülen ve varislerine diyet verilmesi gereken kimse ile savaş veya asilerle çatışma sırasında yaralanıp da, çatışma bittikten sonra bir tarafa çekilerek yiyip içtikten, konuştuktan veya uyuduktan yahut ilaç kullandıktan yahut da aklı başında olarak üzerinden bir namaz vakti geçtikten sonra vefât eden müslüman gibi
Âkil ve baliğ olmayan yahut hayızlı, nifaslı veya cünüp iken şehîd olanlar da, bu kapsama girmektedirler
Bunlar diğer ölüler gibi yıkanır, kefenlenir ve namazı kılındıktan sonra gömülürler
Bir de, yanarak ölen, suda boğulan, göçük, çığ, toprak veya bina altında kalan, vebâ gibi salgın hastalıklardan vefât eden, veya akrep sokmasından ölen, gurbette veya ilim yolunda ya da cuma gecesinde vefât eden müslümanlar da bu hükümdedir Doğumdan vefat eden kadın da böyledir Hz Muhammed (sas)'in bu kısma giren, savaş dışındaki şehîdler hakkında söylemiş olduğu hadisler vardır (Bakınız, Buhârî, Ezan, 32, Cihâd, 30; Müslim, Imâre, 164; Tirmizî, Cenâiz, 65, Fedâilu'l-Cihâd, 14; Ahmed b Hanbel, I, 22, 23, II, 323, 325)
3-Dünya şehîdi: Kalbinde Allah rızasını taşımayan, başka duygu ve düşüncelerle hareket eden riyâkâr ve gösteriş ehli münafıklar, müslümanlarla beraber savaşa katıldıkları zaman, kâfirler tarafından öldürülürlerse, dünya hayatında şehîd muamelesine tabi tutulurlar Bunlar da "hükmî şehîd" sınıfından kabul edilir, yıkanmaz, cenâze namazları kılınır ve elbiseleriyle gömülürler Fakat, yukarıdaki Hadislerde ifâde edildiği gibi, Allah onların kalbini bilir Âhirette kendilerine herhangi bir mükâfat yoktur Cehennem ateşi ile cezalandırılırlar Böyle insanların gerçek yüzünü Allah bilir Insan olarak bizler, tam manasıyla bilemeyiz Onların hakkında, dış görünüşlerine, hal, hareket ve davranışlarına göre hükmederiz (Ibn Abidin, Reddu'l-Muhtar, Mısır tsz I, 848 vd; el-Meydanî, el-Lubâb, Istanbul, tsz, I, 135 vd; Abdurrahman el-Cezirî, Kitabu'l-Fıkhı ala'l-Mezahibi'lArbaa, Mısır, tsz I, 527 vd)
Hz Muhammed (sas)'in zamanından günümüze kadar, çok sayıda insanlar, Allah rızası için, Tevhid mücâdelesi için, Allah'ın adını yüceltmek ve emrini hakim kılmak için canını verip şehid oldu Bunların başında Yaşır ve hanımı Sümeyye gelmektedir Ammar b Yaşır'in babası Yaşır, bir köle idi Bir cariye olan Sümeyye ile evlendirilmişti ve bu evlilikten Ammar dünyaya gelmişti Bu mütevazı ailenin fertleri, hep beraber müslüman olmuşlardı Bekir oğulları, bunların üçünü de azad etmişlerdi Müşrikler onlara çok eziyette bulundular Yaşır ve hanımı Sümeyye, müşriklerin zulmü neticesinde şehid olmuşlardı Ammar anasız ve babasız kalmıştı Hz Muhammed (sas), onlara dua etmişti Yaşır ilk erkek ve hanımı Sümeyye ilk kadın şehid olmuştu Bu şehidlik kervanı, herhangi bir yer veya zamanda noktalanmadı ve noktalanmayacak, kıyâmete karar devam edecektir (es-Suheylî, er-Ravdu'l-Ünf, Kahire, 1965, III, 201, 220; Ibn Ishâk, es-Sire, mad 239, 240; Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, V, 3131)
Şehid olan insanların kul hakkı dışındaki bütün günahları affedilir Şehid olmak, herkese nasib olmayan büyük bir şereftir ve mü'minler için mükemmel bir nimettir Güzel bir şekilde yaşamak, ondan sonra Allah yolunda O'nun rızası için şehid olmak, her mü'minin hayal ettiği bir mutluluktur Imân sahibi olan insanın böyle bir şuur ve düşünce ile yaşaması, Hz Muhammed (sas) tarafından ne kadar güzel bir şekilde övülmüştür!: "Şehid olmayı Yüce Allah'tan samimi olarak dileyen kimseyi, Allah, rahat yatağında vefat etse bile, şehidlerin derecesine eriştirir" (Müslim, Imâre, 156, 157; Ebû Davud, Istigfâr, 26; Neseî, Cihâd, 36; ibn Mâce, Cihâd, 15)
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
ŞEHİD KİMDİR? SAVAŞ SAHASINDA ÖLÜP DE İSLAM'IN TAMAMINI VEYA BIR KISMINI İNKAR EDEN KİMSE ŞEHİD SAYILIR MI?
Üç türlü şehid vardır

1- Ahiret şehidi Haksız yere öldürülen, gurbette ölen, suda boğulan ve ateşte yanıp ölen gibi anormal olarak vefat eden kimsedir Böyle bir kimse ahirette şehid mertebesini alır
2- Dünya şehidi: Allah için değil, makam, şöhret ve riyakarlık gibi şeyler için müslümanlar ile kafirler arasında cereyan eden savaşa katılıp öldürülen kimsedir Bu, Şafii mezhebine göre hakiki şehid gibi, yıkanmayacak ise de ahirette şehidlere verilecek mükafata nail olmayacaktır Hanefi mezhebine göre şehidin namazını kılmak gerekir
3- Dünya ve ahiret şehidi: Sadece i'layı kelimetullah için savaşa katılıp ölen kimsedir Şehid denildiği zaman bu hatıra gelir

İslam'ın tamamını veya bir kısmını inkar eden kimse, savaş alanında ve vatan savunmasında ölse de şehid değildir Halk şehid dese de gerçeği değiştirmez
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
ŞEHİD'İN YIKANMASI

Savaş alanında kâfirler tarafından öldürülen şehitler cünüp bile olsalar yıkanmaz, sadece kefen olmayan uygun bir elbiseyle kefenlenir Elbise eksik gelirse tamamlanır Sünnet kefeni üzere fazla gelen elbise ise çıkarılır Kanları ile gömülür Kanlardan hiç bir şey yıkanmaz Zira Rasûlullah (sas) şöyle buyurmuştur: "Şehitleri yıkamayınız Çünkü her yara ve her kan damlası kıyamet günü etrafa misk kokusu yayar " Rasûlullah (sas), Uhud şehitlerini kanlarıyla defnetmeyi emretti Onları yıkamadılar ve namaz kılmadılar İmam Şâfiî şöyle demiştir: "Şehitleri yıkamamanın ve namazlarını kılmamanın nedeni, yaraları ile Allah'a kavuşmaları içindir" Kanlarının kokusu, misk kokusu olunca Allah'ın onlara olan bu ikramı, onları bu namazdan müstağni kılmıştır Bu durum, yaralar içinde savaşan ve düşmanın geri dönmesinden korkan, bir an önce ailelerine kavuşmayı, ailelerinin de onlara kavuşmasını arzulayan müslümanlara kolaylık sağlamıştır Şehitlerin namazlarını kılmamaktaki hikmet şudur: Namaz ölülere kılınır Şehitler ise diridir Veya namaz bir şefaattır Şehitlerin de buna ihtiyacı yoktur Kâfirler tarafından öldürülmeyen fakat cihat sırasında vefat edenler hakkında şehit* sözü kullanılmıştır
Ancak bunlar yıkanır ve namazları kılınır Rasûlullah (sas), hayatta iken, bunlardan ölenleri yıkamış; müslümanlar da daha sonra şehid düşen Hz Ömer, Hz Osman ve Hz Ali (r anhum)'yi yıkamışlardır
Eğer su bulunmazsa ölüye teyemmüm verdirilir Allah'û Teâlâ şöyle buyuruyor: " Eğer su bulamazsanız teyemmüm ediniz" (en-Nisâ, 4/43; el-Mâide, 5/6) Rasûlullah (sas) "Yeryüzü bana mescid ve temiz kılındı" (Buhârî, Teyemmüm 1, Salat 56; Müslim, Mesâcid, 3; Ebû Dâvud Salat, 24) buyurmuştur Eğer ölü yıkandığı zaman dağılma tehlikesi varsa yine teyemmüm verdirilir Yabancı erkekler arasında ölen kadın ile yabancı kadınlar arasında ölen erkeğe de teyemmüm verdirilir Ebû Dâvud ve Beyhâki'nin de Mekhûl'den rivayet ettiği hadise göre; Rasûlullah (sas) şöyle buyurmuştur: "Kadın, kendisi ile beraber başka kadın olmadığı halde erkekler arasında ölürse; erkek de kendisi ile beraber başka erkek olmadığı halde, kadınlar arasında ölürse, her ikisine de teyemmüm ettirilir ve gömülürler Her iki durumda da su bulunmamış sayılır "
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
EHVET İLE KAYIN VALİDESİNİN ELİNİ TUTARSA EŞİ ONA EBEDİYEN HARAM OLUR DİYE SÖYLENİYOR BUNUN ASLI VAR MIDIR? Bir kimse kayın validesinin elini tutar veya sıkarsa ve bu sebeple ikisinin veya birisinin şehvet hissi doğarsa Hanefi mezhebine göre zevcesi kendisine ebediyen haram olup, nikahı gider (Mecma'u'l-Enhur) Şafii mezheine göre ise büyük bir vebal terettüp etmekle berabe nikaha bir halel gelmez
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
ŞEKER BAYRAMI DEMEK DOĞRU MUDUR? Ramazan Bayramına "Seker Bayramı" denmesi doğru mudur? Bunun sebebi nedir?
Ramazan Bayramı ne ise, onu öyle bilmek gerekir En güzeli ona "Fitir Bayrami" yani "Orucu Açma Bayramı" denmelidir Böyle deyince bayrama kadar oruçlu olunması gerektiği anlaşılmış olur "'Ramazan Bayramı"demekte de bir mahzur yoktur Ama "Şeker Bayramı" demek mahzurlu olmalıdır Bu söz ilk çıkışı itibariyle kasıtlı söylenmemiş olabilir Çünkü Ramazan Bayramı'nda bayram namazından önce hurma gibi tatlı bir şey yenilmesi müstehaptır (Bu konudaki bir hadîs-i serîfin meali söyledir: Enes b Mâlik anlatıyor: "Rasûlüllah fıtır bayramına bir kaç hurma yemeden hiç çıkmazdı" Enes'in kendisi de fıtır bayramına çıkarken üç tane, artırmak istediği zaman beş tane, daha da artırmak istediği zaman tek sayıda olmak üzere hurma yerdi" (Müsned NI/232; Enes'in sözü için ayrıca bk Ibn Mâce, siyâm 49)) Belki de "Şeker Bayramı" ismi buradan çıkmıştır Ama yine de ona, "Şeker Bayramı" denmemelidir Zira bazıları, bu ifade ile onun hakikî manasını saptırmak ve Ramazan Bayramı deyince; şeker, çikolata, eglence, çocuk Kısaca basitlik ve hafiflik manaları çağrıştırmak isteyebilirler
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
ŞER'I CEZALAR 'DAN BAZI ÖRNEKLER Koca karısının küçük kız kardeşiyle zina etse karısı boş olmaz Küçük kız şehvet çağında değilse şiddetli ta'zir, şehvet çağında ise koca recm cezasına çarptırılır (Recm ve Muhsan: Akil, baliğ müslüman, hür, iffetli ve sahih nikâhla evli olan zani erkek ile, aynı özelliklere sahib olan zaniye kadını Islâm fıkhının belirlediği şekilde taşlayarak öldürmektir (Belirtilen özellikdeki erkeğe "Muhsan" kadına da "Muhsana" denir Muhsan olmak için evliliğin devam etmekte olması şart değildir Evli olup boşananlar da muhsan veya muhsana olur))
Koca, hanımına cinsel ilişki mahalli olmayan dübüründen yaklaşacak(cima yapacak) olsa şiddetli ta'zir cezasına çarptırılmakla birlikte, son derece pis olan bir yerde hapsedilir
Muhsan olan erkek, bir kadınla zina edip, kendi rızasıyla onu nikâhlayacak olsa recm cezasından kurtulamaz
Muhsan olmayan erkek şehvet çağındaki küçük kıza zorla tecavüz edip, onu öldürecek olsa zina cezası ile kadının diyetini (öldürülmesine karşılık verilmesi gereken parayı) verme cezasına çarptırılır
Akil ve baliğ erkek, şehvet çağındaki kıza zina edecek olsa, zina cezasına çarptırılır
Muhsan olmayan erkek zina ettiğini kendi isteğiyle ikrar edecek olsa kendisine yüz değnek vurulur
Muhsan olan baba, oğlunun hanımıyla zina edecek olsa (baba) recmedilir ve zina ettiği kadın oğlundan ayrılır
Bir günahtan dolayı dünyada (şer'i) bir cezaya çarptırılan kişi, ahirette ceza muamelesi görmez
Muhsan olan kadın kendi isteğiyle kendini yabancı bir adama teslim edip, adam da zina edecek olsa kadına recm cezası verilir
Kocası olmayan kadının hamileliği belirginleşmeye başlasa fakat zina yaptığını ikrar etmese kendisine zina cezası verilmez
Muhsan olan erkek üç boşama ile boşadığı kadınla hullesiz olarak cinsel ilişkide bulunacak olsa (adam) recmedilir (Hülle: Bir kadının üç boşama ile kocasından ayrıldıktan sonra yine eski kocasına varmasını şer'an mümkün ve helâl kılmak îçin kadının başka bir erkekle evlenerek tekrar boşanması demektir)
Zimmî olan erkek müslüman kadına zina edecek olsa, erkeğe zina ve uzun süreli hapis cezaları verilir
Muhsan olmayan erkek, bâkire kızı evine götürüp zina ile bakireliğini izâle edecek, bozacak olsa erkeğe yüz sopa vurulur
Kadın, erkekten "senbana zorla zina ettin" diye davada bulunup erkek inkar etse kadın ispat edemese erkeğe yemin teklif edilmez Kadına iftira cezası uygulanır
Erkek yabancı kadının yüzüne şehvetle bakıp, insan bulunmayan bir yerde onunla yalnız bulunması haram olup, tazir cezasını hak eder
Bir kadın, diğer kadını zorla yere yatırıp tenasül uzvuna bakacak olsa şiddetle ta'zir cezasına çarptırılır
Evli olmayan erkek zimmî ve hiristiyan olan kadınla zina edecek olsa yüz değnek vurulur
Erkek kız kardeşine "Bre kahbe" dese ta'zir ve iftira cezasına çarptırılır
Yabancı kadının tenasül uzvunun altından livata edenlere şiddetli tazır ve iyi hali zahir oluncaya kadar hapis cezası verilir Alışkanlık haline getirenler ise öldürülür
Bir adam diğer birinin iffetli hanımına "Bre zaniye veya ******, veya kahbe, fahişe" diyecek olsa iftira cezasına çarptırılır
Bir yerin halkı özel günlerde giyinip, kadınlarıyla birbirlerini görecekleri bir yerde toplanarak mizahlaşsalar, şenşakrak olsalar şiddetli ta'zir cezasıyle birlikte kesin yasaklamaya gidilir (Geçen yüzyılda, Ramazan ve Kurban bayramlarının ilk üç gününde kadınların erkeklere karışımı fazla olduğundan, ilk üç, gün kadının sokaga çıkması yasaklanmıştı Bu konuyla ilgili olarak şer'i sicillerde çeşitli kayıtlara rastlamaktayız)
Iffetli olan bir kadının çocuğuna "*** veya ****** çocuğu" diyene iftira cezası uygulanır
Koca, hayızlı iken hanımı ile cinsel ilişkide bulunacak olsa ta'zir cezasına çarptırılmakla birlikte, kendisine tevbe gerekli olur
Herhangi bir adam, bir kadına "Bre kahpe, bre ******" dese; kahbe dediği için ta'zir, ****** dediği için iftira cezasına çarptırılır
Koca, hanımını yatağa çağırdığı zaman gelmeyecek olursa kadına ta'zir cezası verilir
Koca, yabancı erkekleri hanımının yanına getirip içki içecek olsalar, kocaya hem içki, hem de ta'zir cezası verilir
Koca, karısına yabancı olan erkekleri evine getirir, karısıyla bir yerde oturursa şiddetle ta'zir cezasına çarptırılır
Kocanın namaz kılmamasıyla karısı boş olmaz
Bir kaç erkek, küçük kıza livata edip (dübüründen kullanıp), onu öldürecek olsalar, diyet, şiddetle ta'zir ve uzun hapis cezasına çarptırılırlar Bunu alışkanlık haline getirmişlerse siyaseten öldürülürler
Birkaç kişi kadını veya tüysüz bir erkeği evinden çıkarıp zina maksadıyle bir yere götürseler şiddetli ta'zir ve iyihal zahir oluncaya kadar hapsedilirler
Namahrem (yabancı) kadınlara karışanlar, karısını zimmî ve yabancı kimselerden kaçırmayanlar, başkalarının hanımlarını ayarlayanlar, başkasının avlusundan yabancı kadına bakanlar ile kendisine yabancı olan erkekle başka bir yere giden kadınların cezası hapis ve bu işten caydırıcı şekilde yasaklamadır(Fetevây-i Abdürrahim)
Erkek, kadını alıp, başkasına teslim etse, teslim alan da zina etse teslim eden erkeğe ta'zir ve hapis cezası verilir
Erkeğin hür kadınları sattığı gerçek olursa şiddetli ta'zir, uzun hapis ve eğer bu işi adet haline getirmişse ölüm cezasına çarptırılır
Hamile kadını korkutup çocuğunu düşürenlere şiddetli ta'zir ve hapiste terbiye cezası verilir
Koca karısını şer'i bir gerekçe olmaksızın döverse tazır cezasını hak eder Fakat kadın namaz kılmadığı veya haklı bir sebep olmaksızın evden dışarıya çıkmışsa dövebilir
Kadın bir şeybe bağlanıp kocasına "Sen biatlı değilsin, bana yaklaşma" deyip kocasından izinsiz olarak "Şeyhime gidiyorum" diye bazan sokaklarda gezecek olsa şiddetli ta'zir cezası ile kesinlikle yasaklamaya gidilir
Koca karşısında karısına çalgı çaldıracak olsa şiddetli ta'zir ile kesin yasaklamaya gidilir
Alacağından dolayı kadın kocasını hapse attırabilir (Koca da karısını attırabilir)
Boşadığı hanımın mehrini vermeyen koca hapse atılır
 
Üst Alt