Tarih Nedir? Tarihin Faydalandığı Bilimler Hangileridir?

BULUT

Aktif Üyemiz
Yönetici
TARİH NEDİR? TARİHİN FAYDALANIĞI BİLİMLER

Tarih Nedir? Tarihin Faydalandığı Bilimler Hangileridir?
Tarih Nedir? Tarihin Faydalandığı Bilimler Hangileridir?
Tarih, geçmiş zamanın incelenmesidir. "Tarih", geçmiş zamanda olan olayların incelenmesinin yanı sıra, bu olaylarla ilgili bilgilerin keşfi, toplanması, organizasyonu, sunumu ve yorumlanması ile de ilgilenen bir şemsiye terimdir.

İnsan veya insan-dışı farkı gözetmeksizin, yer ve zaman aralığının kestirildiği bir geçmiş zaman dilimde, sebep-sonuç ilişkisi kurup, belge ve bulgular eşliğinde bilgiler toplayan bir akademik disiplin olan tarih, herhangi bir bilim kümesine dahil edilmez; çünkü tarih, her alanın geçmişini inceleyebilecek kadar geniş bir disiplindir. İnsanlık geçmişi söz konusu olduğunda, yazının icadından önceki zamanlara "tarih öncesi" denir.

Tarihî inceleme, geçmiş zamandaki olaylara ilişkin tüm bilgilerin, olayların vuku bulduğu dönemin şartları göz önüne alınarak, mümkün olduğunca nesnel bir şekilde sunulması ile oluşur. Tarih, yaşanan olayların bir daha yaşanabilmesi gibi bir olasılık olmadığından doğa bilimlerindeki gibi deney ve gözleme dayanamaz.

Tarih sözcüğünün Batı dillerindeki ortak karşılığı, Grekçe: ἱστορία, historiá (anlamı "soruşturma") teriminden türemiştir. İyonya lehçesinde bildirme, haber alma yoluyla bilgi edinme anlamlarında kullanılan kelime, Attika lehçesinde görerek, tanık olarak bilme anlamlarının yanı sıra çok daha geniş bir anlam içeriğiyle fizik, coğrafya, astronomi, bitki ve hayvan bilgisi ve hatta giderek doğa bilgisini kapsayacak şekilde kullanılmıştır. Edward Carr'ın tanımıyla tarih, "doğrulanmış olgular kümesi"nden başka bir şey değildir.
İçindekiler

Tarihi kaynaklar ve yöntemler​

Tarihçiler araştırmalarında çok çeşitli kaynaklar kullanırlar. Bu kaynakların önem sırasına göre belirli bir hiyerarşi içinde sınıflanması ve yorumlanması tarihçinin temel çalışma yöntemidir.

Kaynakların Sınıflanması​

Yazılı kaynaklar​

Tarihçilerin temel kaynaklarını teşkil eder.

- Arşiv belgeleri: kamuya ya da özel kişilere ait arşivlerde bulunan belgelerdir. Arşivler resmi kayıtlar, yazışmalar gibi çok çeşitli belgeleri içerir.
- Yayınlanmış resmi belgeler: Döneme ait kanunlar, kararnameler, kararlar
- İncelenen döneme ait hatıralar, eserler, edebiyat çalışmaları
- Dönemin basın-yayın organları (gazeteler, dergiler)

Sözlü kaynaklar​

Sözlü tarihin en büyük kaynağı insandır. En önemli özelliği ise yine tarihin nesnesi olan insan unsurunu kendisine temel bilgi kaynağı olarak almasıdır. Sözlü tarihin diğer kaynakları ise ; tarihî şiirler, hikâyeler, efsaneler, mitoslar, destanlar, menkıbeler, fıkralar ve atasözleri olmak üzere çeşitlendirilebilir.

Kalıntılar​

Arkeolojik kazılarda elde edilen malzemelerdir. Taş, toprak, kemik ve çeşitli madenlerden yapılmış eşyalar, mağara resimleri, kabartmalar, mezarlar, heykeller bunlardandır. Arkeoloji özellikle tarihte yazının gelişmediği zamanlar hakkında oldukça fayda sağlamaktadır.

Çizili, Sesli ve Görüntülü Kaynaklar​

Bu kaynaklara; haritalar, planlar, taş plaklar, fotoğraf vs. örnek gösterilebilir. Ancak montaj yapılabilmesi kaset, cd, dvd vs. belgelerin yüzde yüz güvenilir olma özelliğini yitirmesine neden olmaktadır.

Birinci el kaynaklar​

Tarihi olayın geçtiği döneme ait her türlü bulgulardır. Birinci el kaynaklar tarihi olay veya dönemlere tanıklık etmiş kişiler tarafından yazılır. Tarih biliminde birinci el kaynaklar'dan oldukça faydalanılmaktadır. Ancak birinci el kaynaklar'ın tamamı güvenilir değildir. Yazıldıkları koşullara ve yazan kişiye göre yazılanlarda taraf tutulmuş veya yanlış bilgiler aktarılmış olabilir. Birinci el kaynak olma niteliği taşıyan, ancak buna rağmen bazı yanlış bilgilerin yer aldığı kaynaklara örnek olarak Ahval-i Sultan Mehemmed verilebir. Şair Ahmedi tarafından Çelebi Mehmed'in ağzıyla yazılmış bir kaynaktır. Genel olarak Fetret Devrinde Çelebi Mehmet'in başından geçenleri onun sohbetinden anlatmaktadır. Bundan dolayı Ahval-i Sultan Mehemmed kaynağında Çelebi Mehmed'in Fetret Devrinde ki başarıları abartılmış ve tüm zaferler ona atfedilmiştir.

İkinci el kaynaklar​

Olayın geçtiği döneme yakın ya da o dönemin kaynaklarından yararlanılarak meydana getirilen eserlerdir.ve bu eserler daha uzun kalabilirler. Yazılı ve sözlü kaynakların yeterli olmadığı durumlarda (ya da bu kaynakları tamamlamak amacıyla) fotoğraflar ve günlük eşyalar (örneğin Eski Yunan toplumu için vazo motifleri) birinci elden kaynak olarak tarih çalışmalarına temel oluşturabilir.

Kaynakların kullanımı​

Tarih bilimi nesnel verilere, olgulara dayanan bir bilimdir, ancak nesnelliği bütünüyle yansıtması mümkün değildir. Tarihî çalışmaların birinci elden kaynaklara, arşiv belgelerine dayalı olması bu çalışmaların inceledikleri konu üzerine mutlak bilgi verdiği, son sözü söylediği anlamına gelmez. Bu durumun nedenleri kaynaklara bağlı (nesnel) ve tarihçiye bağlı nedenler olarak ikiye ayrılabilir:

- Arşiv belgeleri her zaman güvenilir bir kaynak teşkil etmez; örneğin resmi kayıtların henüz kaleme alındıkları sırada gerçekten uzak bilgiler yansıtmaları olasıdır. Tarihçi bu olasılıkları da göz önünde bulundurarak kaynaklara karşı eleştirel bir yöntem izler.
- Kullanılacak olan belgelerin seçimi, sunuş şekli, tarih çalışmasının amacı, tarihçinin kişisel siyasi-ideolojik tercihleri, tarihçinin eser verdiği dönemin siyasi-ideolojik koşulları gibi çeşitli nedenler, tarih yorumlarına etki eder. Dolayısıyla aynı arşiv belgelerinden yola çıkılarak farklı tarih yorumlarına ulaşılması olasıdır.

Tarih Yazıcılığı Çeşitleri​

Tarih yazma çeşitleri, dil özellikleri ve anlam bakımından birbirinden farklılık gösterir ve üç çeşit tarih yazıcılığı vardır. Bunlar:

Hikayeci Tarih Yazıcılığı​

Bu tarz ilk olarak eski Yunan'da ortaya çıkmıştır. Başlangıçta ağızdan ağza dolaşan hatıralar şairler tarafından nazım tarzında söylenmekte ve bunlara "epos" adı verilmekteyken, Logograflar tarafından hikâyeleştirilerek nesre çevrilmişler ve arşivlerdeki malzemenin de ilavesiyle içlerine birtakım gerçekler de karışmıştır. Fakat yine de, Strabon'un ifadesiyle bunlar "epos" olmaktan kurtulamamışlardır. Logografların eserleri ne edebi, ne de tarihi eserlerdir. Sadece ilmi araştırma yolunu açan "basit kronikler"dir. "Tarihin Babası" adıyla bilinen Herodotos her ne kadar Logografların yolundan gitmişse de, insanı merkez haline getirmiş olması ve kavrayış üstünlüğüyle onlardan ayrılır. Herodotos da hikâyeci tarih tarzını kullanmıştır. Fakat olayları peş peşe sıralamakla kalmamış, onları bir düzen içinde nakletmiş ve bir kompozisyon örneği vermiştir. Eserinde az da olsa siyasi görüşler vardır. Tenkit düşüncesine sahip olmamakla birlikte, gördükleri ile duydukları arasında bir ayrım yapmıştır.

Öğretici Tarih Yazıcılığı​

"Tarih disiplininin babası" olarak görülen Herodot (MÖ 484 – MÖ 425)
"Tarih disiplininin babası" olarak görülen Herodot (MÖ 484 – MÖ 425)
Geçmiş olaylardan ders almak, gelecekteki yolu doğru çizebilmek, okuyucuya ahlaki ve millî duygular aşılayabilmek maksadıyla yazılan bu tarz eserler, öğretici bir mahiyet arz ettiklerinden "öğretici" veya "pragmatik" denilen tarihçilik akımı içinde yer alırlar. Bu tarzın önderliğini yapan kişi Thukydides (Tukididis)'tir. Gerçek anlamda tarihçilik, onun "Pelopennesoslular ile Atinalıların Savaşı" adlı eseriyle başlamıştır. Bu eser sadece edebi bakımdan değil, metot ve zihniyet bakımından da daha önceki eserlerden çok farklıdır. Bu fark, eserin gerek konu, gerekse muhtevasında kendini göstermektedir. Eser zaman ve mekân bakımından sınırlandırıldıktan başka, sadece müellifin yaşadığı devrin olaylarına tahsis edilmiş; devlet, tarihi realitenin merkezi olarak görülerek, esas yerine getirilmiştir. Devlet düşüncesinin esasını siyaset teşkil etmesi dolayısıyla da Thukydides (Tukudides ) bir siyasi tarih yazıcısı olmuştur. Thukydides (Tukudides ) yetişme tarzı sebebiyle de, araştırmaya yeni bir anlam getirmiştir. Bu da "siyasi öğretim de faydalı olmak"tır. Böylece ilk defa olarak tarih biliminin sosyal bilimler içindeki yeri de tayin edilmiştir. Burada amaç, faydalı olmak, tarih yoluyla tecrübeyi arttırıp bilgiyi çoğaltarak geliştirmek ve insanı başarılı kılmaktır. Bunun şartları ise:

- Gerçeğe tamamen sadık kalmak,
- Olay ve durumları anlatırken, aralarındaki ilişkiyi ortaya koymaktır.

Geçmişi öğrenerek, bu bilgilere dayanarak şu anki durum ve gelecek hakkında hüküm vermek anca bu şekilde mümkündür. Tarih yazıcılığında bu tür, Thukydides (Tukudides ) ’ten sonra diğer eski Yunan ve Roma tarihçilerince de benimsenmiş; Polybios, Plutarkhos, Tacitius, Machiavelli gibi yazarlar onun izinden gitmişlerdir. Pragmatik tarih yazıcılığının en belirgin özelliği, tarihte ün yapmış şahsiyetlere geniş yer verilmesi, bu kişilerin idealleştirilmesi, hatta adeta insanüstü varlıklar haline getirilmesidir. İslam tarihçiliğindeki "Siyer" kitapları bu tarza örnek olarak gösterilebilir. Thukydides'in açtığı çığır, tarihi gerçekleri ortaya koymak hedefini güttüğü halde, örnek olmak prensibiyle de hareket ettiğinden, bunu benimseyen müelliflerin eserlerinde hep zaferler ve parlak olayların işlenmesine özen gösterilmiş, başarısızlıklar ve hayal kırıklıkları karşısında sessizlik tercih edilmiştir. Bu da öğretici tarzın en büyük zaafını teşkil etmiştir.

Araştırmacı Tarih Yazıcılığı​

Olayların sebeplerini ve sonuçları derinlemesine inceleyerek, yer ve zaman bakımından dönemin toplumsal, ekonomik yapılarını, iklim ve diğer bütün şartları detaylı şekilde düşünerek, olayları sadece tek bir sebebe bağlamadan sade şekilde anlatılması tarzıdır.19. yüzyılda ortaya çıkmıştır.

Diğer Bakışlar​

Tarih konusu üzerinde, Alman filozof Karl Marx tarafından geliştirilen materyalizm görüşü de önemli yer tutmaktadır. Materyalizmin tarih konusundaki bu görüşüne tarihsel materyalizm denir.

Tarihin yararlandığı bilimler​

- Arkeoloji: Özellikle yazının olmadığı dönemlerdeki koşullar hakkında bilgi sağlamasıyla tarihçilerin yararlandığı bilimdir.
- Antropoloji: İnsanları, insan davranışlarını ve toplumları inceleyen bilimdir.
- İktisat: Ekonomik olayların kanunlarını ortaya koyan iktisat bilimi geçmişteki olayların iktisadi sebeplerinin anlaşılması konusunda tarihçilere ışık tutar.
- Filoloji: Dil bilimidir. Eski kaynakların çevrilmesi ve incelenmesi konularında tarih bilimine yardımcı olur.
- Nümizmatik: Eski paraları inceler.
- Heraldik: Armaları, mühürleri, unvanları, bayrakları inceler.
- Felsefe: Tarihteki olaylarda dönemin felsefesini bilmek ve düşünce yapısını öğrenmek tarihçinin olayları daha derin anlayabilmesini sağlar.
- Epigrafi: Taş ve mermer kitabelerin üstündeki yazıları inceler.
- Kronoloji: Tarihi olayların zaman içerisindeki yerini belirleyen, sıralayan ve düzenleyen bilimdir.
- Sosyoloji: Toplumu incelemesiyle tarihi olaylardaki toplumların özelliklerinin bilinmesi konusunda tarih bilimine yardımcı olur.
- Etnografya: Toplumun örf, adet ve geleneklerini inceler.
- Paleografya: Eski yazıları inceleyen bilim dalıdır.Yazılı kaynakların anlamlaştırılması bağlamında tarihçilerin faydalandığı bir bilimdir.
- Coğrafya: Tarihçi olayları daha iyi anlamak için geçtiği yeri bilmek zorundadır. O yerin dağlarını, nehirlerini, toprak özelliklerini gibi bilgileri ona coğrafya bilimi verir.
- Diplomasi: Resmi belgeleri inceleyip, sınıflandırarak tarihçiye yardımcı olur.
- Toponomi: Yer adları bilimi
- Onomastik: İsim bilimidir.
- Psikoloji: İnsanların ruhi durumunu ve karakterini inceleyen bilimdir.
- Siyaset: Tarihsel olarak bir toplumun incelenmesi ve toplumun tarihsel açıdan gelişimini sağlamak için tarih biliminden yararlanılır.
- Kimya: Karbon 14 deneyi ile bulguların hangi döneme ait olduğunu inceler.

Tarih İlminin Önemi​

Tarih Nedir? Tarihin Faydalandığı Bilimler Hangileridir?
Tarih Nedir? Tarihin Faydalandığı Bilimler Hangileridir?
Çevremizde tarihe ilgi duymayan, tarih hakkında konuşmayan çok nadir insan vardır. Tarih İlminin Önemi ‘ne dair kimileri yazar; kimileri okur, kimileride bulunduğu sohbetlerden üç-beş paragraf bilgi edinir, kimileri de öğrendiği yalan-yanlış bilgilerle çevresine ahkam keser. Kimse; “Ben bilmiyorum” diyerek vebalden kurtulmaya çalışmaz. Aksine, çevremizdeki herkes tarih bilir, tarih konuşur. Tıpkı siyaset ve spor konuştukları gibi… Bu noktadan hareketle, büyük bir çoğunluğun tarihe olan merakı tartışılamaz elbette. Fakat insanların yeterli eğitim alamadığı ve parça parça öğrendiği tarih bilgisi kime yarar?

Peki, tarih ilmine vâkıf olmanın yolu nedir? Hangi kaynaklardan gerçeğe ulaşabiliriz?​

İşte bu gibi sorular her zaman kafaları kurcalamış ve doğru bilgiye duyulan açlık, insanların tarih yazarlarına şüpheyle yaklaşmalarına sebep olmuştur. Örnek verecek olursak; Osmanlı tarihi yazan bir şahıs, oryantalist kaynaklardan besleniyorsa? Ya da; Osmanlı’nın son dönemlerinde, sultanlara atılan iftiraların sebeplerini öğrenemeden ve araştırma ihtiyacı hissetmeden o iftiraları bizlere “gerçek” olarak sunduysa? Ne vahim bir tablo! Maalesef elimize aldığımız her tarih kitabı muteber kabul edilemediği gibi her diploma sahibi tarihçi de gerçeği dile getirememektedir…

Tarafsız tarihçilik demek; her yazılanı hiçbir kıyasa başvurmadan ve araştırma yapmadan alıp, nakletmek değildir.Örneğin; Avrupa’da birçok tarihçi, Fatih Sultan Mehmed Han’ın zâlim olduğunu yazar, bizim kaynaklarımıza ve eserlerimize bakarsak; âdil ve âlim yazar. Demek ki; önce tarihçinin kim olduğuna ve ne amaçla tarih yazdığına da bakmalıyız.

Ne gariptir ki; bizi taraf tutmakla suçlayan güruh, kendi ırkına ve inancına saldıran adamların yazdığı tarihe inanıyor…

Bir milletin tarihini, asırlardır savaştığı düşmanı yazdıysa o kaynaklara nasıl güvenebiliriz?​

Tarih kitaplarını sadece zevk almak için değil, ders almak için de okumamız gerekir.. Tarih bir milletin hafızasıdır. Hafızasını kaybeden bir millet yıkılmaya mahkumdur. Geçmişine, özüne sahip çıkmayan milletler, başka milletlerin kölesi olur. Gün gelir, o başka milletler seni; kendi tarihine ve geçmişine de düşman ederler.

Merhum Seyyid Ahmet Arvasi hoca, “Diyalektiğimiz ve Estetiğimiz” isimli eserinde, bu konu hakkında şu açıklamayı yapıyor:
“Yine tarihten öğreniyoruz ki, kendi kültür ve medeniyetine sahip çıkan, kendi milli zevkini korumasını bilen bir kavim, vatanını ve devletini uzun müddet kaybetse bile er geç yeniden silkinip ayağa kalkabilmektedir. Fakat tarih, kendi kültür ve medeniyet değerlerini kaybetmiş, kendi milli zevk ve estetiğine yabancı düşmüş bir milletin yeniden dirildiğinden söz etmemektedir.”
Tarihin ne kadar değerli bir ilim olduğunu ve nesillere doğru aktarımının ne denli önemli olduğunu kavrayabiliyor muyuz? Bu hususu çok iyi bilen batılılar, her fırsatta tarihimizi tahrif edip, yazdıklarını gerçekmiş gibi sundular bizlere…

Önemini idrak etmek. Belki de başlangıç noktamız bu olmalı. Neden tarih okumalıyım? Tarih ilminin önemi hakkında Vakanüvis Mustafa Nâima şöyle demektedir;
“Târih, faydası herkese şâmil olan bir ilimdir. Ulemânın zekâsını arttırır, ukalâyı uyararak basiret gözlerini açar, avamı, eski haberlere, havassı da gizli sırlara vâkıf eder. Bu hudutsuz denizin derinliklerine vâkıf olan kimseler her türlü hakikatleri ve devirlerin değişmesi ile değişen hususların esrarını öğrenirler. Böylece eski milletlerde ne gibi değişiklikler olduğunu, bunların hangi sebeplerle parçalanıp mahvolduklarını öğrenirler. Bu suretle de vukuatı mukayese ve tahlil ederek, mücerret sözlere kani olmayıp mugalâta ve hurafelerin zebunu olmazlar. Gaibi şahitten kıyas ve olmayanı mevcuttan iktibas ederek pek çok tecrübe ve uzun mümarese ile bir işin başlangıcından sonunun ne olacağını idrâk ederler. Tarih fenni fevkalâde faydalı bir ilimdir. Eskilerden nice değerli kimseler dünyanın her tarafında vukua gelen hâdiseleri toplamışlar, işittiklerini yazmışlar ve böylece muhtasar veya mufassal birçok kitaplar vücuda getirmişlerdir.”
Tarihçi Nâima; eserinde, tarihin öneminden ve toplumun hemen her kesiminden insanların bu ilimden faydalanabileceğinden bahsetmiş. Bugün bırakın ders almayı, sanki ders almamayı amaç edinmiş bir millet olma yolunda ilerliyoruz. Neden tarih okuyoruz ki? Ders çıkarmadıktan sonra neye yarar?

Günümüzde, tarihimizi dizilerden öğrenmeye çalışıyoruz. Bu cümleyi bilerek yazdım. “Ben eğlenmek için izliyorum” diyen adam, bir sonraki gün; “Sultanımız şöyle buyurdu” diyerek senaryodaki replik ile çıkıyor karşımıza. Sanal âlemde sanal kalan bir sevgi, boş muhabbet, yararı olmayan bilgi ile devam ediyor hayat. Dizi film izlemeye eve koşan sözde aşık; Eyüp Sultan bölgesindeki ve İstanbul’un hemen her semtindeki kırık mezar taşlarının, akmayan çeşmelerin, yıkık dökük eserlerin ve okuyamadığı cami kitabelerinin yanından koşuyor dizisini kaçırmamak için…
Milletin itirazlarına ve tepkilerine rağmen yıllarca ekranlarda yer alan mâlum Harem dizisi son bölümüne kadar oynamaya devam etmişti. Bu dizi Yunanistan’da veya Fransa’da çekilse ve oynatılsa çok şaşırmazdık belki ama oryantalistleri bile geride bırakan, onların bile bu kadar olmaz diyeceği rezaleti Türk yapımı olarak dünyaya pazarladık!
Diziden tarih öğrenilmez ama milyonlarca insan öğrendiğini sanıyor. Bu gerçeği görmezden gelemeyiz.

Okuyalım ve araştıralım. Okuduğumuz yazarların hata yapabileceğini bilerek okuyalım. İzlediğimiz dizilerin senaryo olduğunu bilelim. Ülkemizde Osmanlı Tarihi anlatan insanların bir kısmının Osmanlı düşmanı olduğunu görelim. Her doğruyu konuşana hemen güvenmeyelim çünkü araya sıkıştırdığı bir yanlış ile bizi uçuruma sürükleyebilir. Edebi elden bırakmayalım, ceddimize sövenlerden, lakap takanlardan uzak duralım. Sevgiyi, saygıyı ve en önemlisi edebi elden bırakmadan yaşayalım…

Bilmek lazım, sevmek lazım,

Görmek lazım, duymak lazım…

Tarih ilmi, kapısını ardına kadar açık bırakıyor.

Ders almak istemeden girsen ne fayda?
 
Üst Alt