tarihten bir yaprak

Ayyüzlüm

Yeni Üyemiz
Zor şehir İstanbul
İstanbul büyük bir şehirdir ve her büyük şehrin yaşadığı sıkıntıları yaşar. Haydi su, gıda, barınma problemleri bir şeklide aşılır ama yangınlar, zelzeleler ve sâri hastalıklar eksik olmaz.
Mesela 1590 yılında ansızın çıkan veba salgınında binlerce insan ölür. Hekimler her tedbiri alır ama çaresiz kalırlar. Alemdağı'nda yapılan toplu duadan sonra hastalığa bir daha rastlanmaz. Buna şükür için çok sadaka dağıtır, mahpusları salarlar.
Yine 1621 Ocağında Haliç donar, Şubat ayında ise Boğaz silme buz tutar. Halk bir yakadan diğerine yürüyerek geçer, gelgelelim İstanbul'a gelen yollar tıkanıp kalırlar. Hal böyle olunca erzak sıkıntısı yaşanır, etin okkası 2 akçeden 15 akçeye fırlar.
30 Mart 1661'de güneş tutulur ve şehir öğlen saatlerinde karanlıkta kalır, esnaf mum kandil yakar.

Yangınlar...
İstanbullular bütün bunlara rağmen öncelikle yangın ve zelzele arasında tercih yapmak zorundadırlar. Zelzeleden korkanlar ahşap evler yapar, yangından çekinenler taş binalar kurarlar.
2. Selim devrinde (1569) Yahudi Mahallesinde çıkan yangın Tahtakale'den Sirkeci'ye kadar önüne geleni siler süpürür, 80 bin ev, han, dükkan yanar. Bu afette birçok dergâh tutuşur ele geçmez eserler kaybolur, elden giden kültür hazinesinin yeri bir daha doldurulamaz.
3. Murad devrinde ise Gedikpaşa bedestenlerinde başlayan yangın bir anda Bitpazarı'nı sarar. Güzelim binaların külü kalır, nice mescid, hamam tarih olurlar.
1633 Eylülünde Cibali semtinde çıkan yangın şiddetli poyraz yüzünden hızla yayılır, alevler üç kola ayrılıp Küçük Mustafapaşa, Balat ve Yavuz Selim'e uzanırlar. Düşünün Unkapanı, Vefa, Zeyrek, Atpazarı, Saraçhane, Sofular, Halıcılar tamamen yanar. İstanbul'un dörtte üçü kül olunca 4. Murad Han meyhane ve kahvehaneleri kapar, sigarayı kesinlikle yasaklar. Hatta bu işi öyle ciddiye alır ki gece tebdili kıyafetle teftişe çıkar, şerli ve zorbalardan hesap sorar. İyi ama Temmuz 1660 yangını da ondan aşağı kalmaz.
1789'da şafak sökerken, yıldırımlar ve gökgürültüleriyle tufan başlar. Sular gökten çeşme gibi akar. Şehir göl olur, dereler taşar...
1509'da "Kıyamet-i sugra" diye adlandırılan zelzelede 160 bin nüfuslu kentte bin ev yıkılır, 5 bin kişi ölür, Fatih Camii, Galata Kulesi önemli hasarlar görür, yer yer dalgalar şehir içine yürür. Ahşaplar ayakta kalırken Pera'da hasara uğramayan ev kalmaz. Şehir surları yer yer yıkılır. Bayezid Camii, medreseler, Karamanpazarı, Davudpaşa Mescidi, St. John Kilisesi çatlar. Bazı bölgelerde, yer yarılır, su ve kum fışkırmaya başlar. Deprem sonrasında oluşan dalgalar surları bile aşar...

Hareket-i arz
Mayıs 1766 zelzelesi İzmit'ten Tekirdağ'a kadar hissedilir. İşin enteresan yanı artçılar da yıkıcıdırlar. Kurban Bayramının üçüncü günü sabahı 2 dakika süren ana sallantıda sabah namazını takiben camiler boşaldığı için zayiat fazla olmaz. Fatih Camii hasar görür, medrese çöker, 100'den fazla talebe hayatını kaybeder. Sultan için saray bahçesinde çadır kurarlar.
10 Temmuz 1894'te, "hareket-i arz" diye isimlendirilen zelzele müezzinler öğle ezanı okurken başlar. Hafif sarsıntıyı şiddetlileri takip eder. Şirket-i Hayriye vapurlarındakiler çöken binalardan yükselen toz bulutlarını görünce şaşakalırlar. Marmara sahillerinde deniz önce 200 metre geriye çekilir, sonra şiddetli dalgalar halinde karaya vurur ve kıyılardaki tekneleri parçalar. Kapalıçarşı'da sarsıntıdan kapılar kapanır, duvarlar içeride kalanların üzerine yıkılırlar.
Bütün bunlara rağmen İstanbul'a talep azalır mı? Nerdeee? Aksine katlanarak artar.
 
Üst Alt