Tevhid inancı kalbe nasıl yerleşir?

HASAN CAN

Administrator
Yönetici
MustafaRakim_014-702x336.jpg


Tevhîd inancının aslâ ortaklığa tahammülü yoktur. Tevhîd ehli bir müslüman, nasıl ki dış dünyadaki bâtıl ilâhları reddedip yalnız Cenâb-ı Hakkʼı Rab olarak bilirse; iç dünyasından da, tevhîdin mânâ ve rûhuyla tezat teşkil eden bütün hâl ve tavırları bertaraf etmelidir.
Tevhid ehli bir müslüman, Hazret-i İbrahimʼin puthânedeki putları kırması gibi, îmânın mekânı olan kalbini de gurur, kibir, riyâ, ucub, hevâ, heves ve ihtiras gibi nefsânî putlardan temizlemelidir.

KELİME-İ TEVHİD KALPTE YER ETMELİ

Kelime-i tevhîd, sadece lafızda kalmamalı, mutlaka kalpte yer etmelidir. Vahdâniyyet-i ilâhiyye, engin bir tefekkür ve şuurla gönle tam bir şekilde işlemelidir. Tevhîd inancı, eksik telâkkîlerle bir yara almamalıdır. Zira kalp, nefsâniyetin işgaline mâruz kalırsa, tevhîd anlayışı da yaralanacaktır. Bu itibarla kalbin, nefsin şirretinden ve hoyratlığından korunması gerekiyor.

“LÂ İLÂHE” İLE KALPTEKİ PUTLARI KIRMALIYIZ

Seherde çekilen kelime-i tevhîdlerin mânâ ve muhtevâsının gündüzlere de intikâl etmesi lâzımdır. Gündüz ne kadar “Lâ ilâhe”nin mânâsıyla yoğrulup mâsiyetten uzaklaşabiliyor ve “İllallâh”ın muhtevâsına girip Cenâb-ı Hak’la beraberliği temin edebiliyoruz? “Muhammedün Rasûlullâh”ın hakkını verme adına, Efendimiz’i ne kadar örnek alabiliyoruz? İşte kelime-i tevhîdlerimiz, gönlümüzde böyle telkinlere vesîle olabilmelidir.

Cenâb-ı Hak, kelime-i tevhîdi yaşamamızı, Zât-ı ulûhiyetini sevmemizi istiyor. Bunun için de “Lâ ilâhe” diyerek, bilhassa kalpte putlaşmaya başlayan her ne var ise reddetmek ve kalbi onlardan bütünüyle boşaltmak gerekiyor. Zira Rabbimiz, nefsimizin veya başkalarının putperesti olmaktan, yani zâhir ve bâtın bütün putperestliklerden sıyrılmamızı istiyor.

“İLLALLÂH” İLE DE KALBİMİZİ CENAB-I HAKK’A TAHSİS ETMELİYİZ

“İllallâh” diyerek de kalbin yalnız Cenâb-ı Hakk’a tahsîs edilmesi gerektiğini bizlere hatırlatıyor. Kelime-i tevhîdi kâmil mânâda yaşayabilmenin neticesi, Rabbimizin cemâl sıfatlarının üzerimizde tecellî etmesidir.
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Îmandan İhsâna HAK YOLCULUĞU
 
Üst Alt