Türk Kültüründe Bozkurt’un Manası

TÜRKOĞLU

Aktif Üyemiz
Bozkurt
Bozkurt
Türk kültüründe bozkurt‘un manasını açıklayabilmek için kültürün tanımlanması gerekir. Özellikle kültürde sembolün öneminden bahsettikten sonra Türk kültüründe bozkurt‘un manasını daha rahat açıklayabiliriz. Çünkü bir milletin kültürü ile mitolojisi birbirinden farklı kavramlar değildir. Her ikisi de aynı hayat felsefesinden beslenmektedir. Kültür; bir milletin, dilini, sanatını, dinini, hukuk ve ahlakını, duygularını, inançlarını, hükümlerini aksettirir.(1) Çünkü bir milletin folklorunu, edebiyatını, mitolojisini, dini idrak tarzını belirleyen, mensupların idrak alemini oluşturan değerlerin özünde o milletin kültürü vardır.

Kültürün özelliği, ait olduğu fertlere kazandırmış olduğu idraktır. Bir kültürün sınırı, onun zihniyet ve imanı ile çevrelenmiştir. Kültürleri birbirinden ayıran, zihniyet ve iman farklarıdır. Aynı farklara sahip olan cemiyetlerin birbiri ile çarpışmasına sebep olur. Kültür çevreleri benzer olan veya benzer kaynaklardan beslenen kültürler olur ama bunlar birbirine tamamen benzemez.

Her kültür, diğerlerinden farklı görünmek durumundadır, Farklılık şuuru olarak isimlendireceğimiz bu durum, toplumun bütün hayat şekillerini başka kültürlerden ayrı olmaya, değişik bir üslup kurmaya yönlendirmektedir. Milli kimlik yahut kişilik dediğimiz bu farklı oluş, düşünce biçiminden, kılık kıyafet, tavır ve davranış biçiminden, eğitime ve eğlenceye kadar hayatın her saha ve safhasında görünür. Mesela, aynı dine mensup olan milletlerin dinî anlayış şekilleri birbirinden farklıdır. Çünkü idrak alemini şekillendiren değer yargıları farklıdır. Bu farkı ortaya çıkaran ise o milletin kültürüdür. Bu farklılıklar o milletin mimari abidelerine, edebi eserlerine, musiki eserlerine, felsefi sistemlerine v.s yansır ve kültürün devamlılığını sağlar. Böylece gelecek nesillere yol gösterici olur, kaynaklık yapar.

Her toplumun kültür değişmelerinin bir geçmişi vardır. Kaynağını ise o toplumun tarihi derinliklerinden alır. Bir kültür varsa, onun ait olduğu millet vardır. Millet özelliğine layık bir topluluk varsa, muhakkak bir kültürü vardır. Kültürler ve dil, din, tarih, edebiyat, sanat, örf ve adetler gibi unsurları şüphesiz ait oldukları, cemiyetler kadar eski ve onlarla yaşıt sayılmalıdırlar. Bu kültür unsurları nesilden nesle intikal ederler. Bunun neticesi olarak da yeni nesiller bunları hazır bulurlar. Kültürü kalıcı kılan ve gelecek nesillere aktaran kültürün değer yargılarıdır. Bu değer yargıları da kendini sembollerle yaşatır. İşte bu semboller kültürün en sert kısmını oluşturur.

Kültürün genel manada anlamını açıkladıktan sonra üzerinde durmamız gereken önemli bir kavram da “Türk Kültürü” kavramıdır. “İlk Türkler, yani bizim en eski atalarımız bugünkü Orta Asya diye bilinen yerde, Tanrı Dağları ile Altay Dağları arasında yaşıyorlardı. Tarih öncesi insanlar ve kültürlerle uğraşan bilim adamlarının o bölgelerde yaptıkları kazılardan edilen bilgilere göre; Türkler beyaz ırktan, geniş kafalı ve orta boylu insanlardı. Burası Çin ile sınırdaş olan bir ülkeydi. Bu yüzden Türklerin eski tarihlerine ait bilgilerin pek çoğunu Çin tarihlerinden öğreniyoruz. Çin tarihleri M.Ö. 2000-1000 yılları arasında ilk Türk hükümdarlarından bahsediyorlar. Böylece Türklerin bilinen tarihi 4000 yıllık bir tarihtir”(5) Eski Türklerin kültürü “bozkır” kültürü olarak ifade edilmektedir. Bozkır kültürünü ise Türklerin siyasi ve sosyal yapısı oluşturmaktadır.(6) Bu kültür, göç ve fetihler esnasında orada terk edilip gelinmiş değildir. Esasında, sosyolojik kaideler de göstermektedir ki kültür bir elbise gibi eskiyip atılmaz veya değiştirilemez. Nitekim İslamiyet’i kabul eden Türklerde Şamanizm’in en önemli izleri ilk dervişlerin istedikleri zaman bir hayvan veya kuş şekline girebilmeleridir. Mesela “Geyikli Baba: Bu dervişler geyiğe binerler, tepelerinde geyik boynuzları bulunan şapkalar taşırlardı.

Bu dervişler yalnızca rahip veya sihirbaz mahiyetindeki insanlar değil; arkalarına taktıkları on binlerce Türk‘ü iskan ettirip. yerleştiren liderler idiler.(7) Anadolu’nun fethi ile Orta Asya’dan gelen nüfus akımının başında bu dervişler bulunuyordu. Fakat şimdiki şaman elbiselerinin hususiyeti bozulmuştur. Bu konu üzerinde çalışan araştırmacılara göre en eski ve orijinal şaman elbiseleri kuş veya hayvan şekillerini taklit etme suretiyle yapılan elbiselerdi. Bunu giyen şaman hem kendi atasının hem de istediği zaman o kuşun şekline girebileceğini göstermek istiyordu. Bu şekil değiştirmeye, mitoloji araştırmalarında “Metamorphose”” denir.(8) Türkler, bu deyimi “Donuna girmek” şeklinde ifade etmektedirler. Bektaşiler bu eski Şamanist inancı tasavvufa uydurup “mana aleminden velaetle” diye bir sebep bulmuşlarsa da bu bahane kuş donuna girmeyi mazur göstermeye kafi değildir. Kuş sembolleri daha ziyade ileri toplumlarda görülüyordu. Yirmi dört Oğuz boyunun sembol kuşları bunun en güzel örneğidir. İlk Müslüman Türk dervişleri de zaman zaman kuş donuna girerlerdi.(9) Bunun örneklerini Anadolu’nun Türkleşmesi zamanında Anadolu’ya gelen dervişlerde görmekteyiz. Ahmet Yesevi turna donuna; Hacı Bektaş Veli güvercin donuna girmiş olarak kabul edilmektedir. Nitekim Abdal Musa, Hacı Bektaş Veli’nin Anadolu’ya gelişini şöyle anlatıyor:(10)

Güvercin donuyla Uruma uçan
İmamlar evinin kapısın açan


Bizim üzerinde durmaya çalışacağımız husus Türk kültüründe önemli bir yeri olan Bozkurt‘un ilkel kabilelerde olduğu gibi bir totem mi, yoksa onlardan farklı olarak büyük bir ülkünün mitolojide ve kültürde “Bozkurt” sembolü ile yüzyıllardan beri yaşamasını sağlayan bir kültür unsuru mu olduğudur. Bu soruların cevabını bulduğumuz zaman makalemizin amacı hasıl olacaktır. Kurt ile ilgili Türk mitolojisini incelediğimizde kurt’un önemli bir yer işgal ettiğini görüyoruz. Oğuzlar diğer kavimlerden daha fazla gelişmişlerdi. Oğuzların diğer kavimlerden daha fazla geliştiğini gösteren bulgular mevcuttur. Bozkır kültürüne mensup olan Türk boylarını, gerek yaşadığı coğrafyada gerekse yaşamış oldukları zamanda diğer boylardan ayıran ve farklılaştıran temel faktörler mevcuttu. Bu faktörlerin başında Türklerin atı evcilleştirmeleri gelmektedir. Atı evcilleştirmelerinin önemi, savaş aracı olarak kullanılmasıdır.
Türklerin atı savaş aracı olarak kullanmaları diğer milletler karşısında müthiş bir üstünlük sağlamalarına sebep olmuştur. Türkler atı kullanarak hareket kabiliyetlerini artırmışlardır. Böylece düşmanlarına karşı üstünlük sağlamışlardır.

Diğer önemli faktör ise Türklerin demiri işlemesidir. Özellikle, demirin savaş aracı olarak kullanılması, Türklerin savaşlarda başarılı olmasında etkili olmuştur.(11) Türklerin gerek atı gerekse demiri savaş aracı olarak kullanması büyük bir coğrafyaya hakim olmalarına zemin hazırlamıştır. Özellikle Türk Cihan hakimiyeti anlayışı, Türklerin dünyayı adil olarak yönetmesi ve gittiği her yere Türk‘ün adaletini götürme arzusu ile tarih boyunca Türkün kutlu sevdası olmuştur. Türk Cihan hakimiyeti anlayışına göre Türk‘ün her gittiği yerde huzur ve adalet temin edilmiş olacaktı. İslamiyet’in Türkler tarafından kabul edilmesiyle birlikte Türk cihan hakimiyeti manevi bir kimlik bularak ilayı kelimetullahı yayma fonksiyonunu da üstlenmiştir. Bu kutsi amaç, Türklere büyük bir ülkü kazandırmıştır(12) Bu ülkü ise, cihan devleti olma ülküsüdür.

Türk kültüründe bozkurt‘un manasını açıklamadan önce kısaca “tüz” kavramını da açıklamak faydalı olacaktır. Çünkü Orta Asya halklarının ve dolayısıyla Türklerin bazı hayvanları ve yırtıcı kuşları kutsal sayarak onları kendilerine sembol edinmelerinin sebepleri üzerinde şimdiye kadar çok durulmuştur(13).

Tarih boyunca Türk‘ün hayat felsefesi ve bu felsefenin yön verdiği günlük yaşayışı, bozkurt‘la yakından ilgili olmuştur. Çünkü manevî birlik, moral, tesanüt fikrini ifade eden hemen bütün efsane ve destanlarımızda bozkurt merkezi bir rol oynamıştır. Nesillerden nesillere, asırlardan asırlara aktarıla aktarıla nihayet yazı ile tespit edilebilmiş olan Türk destan ve efsaneleri tarihî bakımdan büyük bir ehemmiyeti haizdir. Türklüğün büyük ve renkli hayat macerasını gereği gibi kavrayabilmek için önce destan ve efsanelerdeki çeşitli motiflerin iyi değerlendirilmesi gerekir.(14)

Türklerin kurttan türedikleri hakkındaki inançlara kaynak teşkil eden metinlerin büyük bir kısmı Çin kaynaklarında yazılıdır. Destanlarda kurt, Türklerin atası olan delikanlıyı hem iki defa ölümden kurtarmakta hem de onun soyunun devam etmesini sağlamaktadır. Böylece Türk soyunun ölmezliği temin edilmiş olmaktadır.(15) Bir başka rivayette ise kurttan türeme bir başbuğ Türkleri soğuktan kurtarıp hayata kavuşturmaktadır. Türk soyunun imhadan kurtarılmasında ve devamında en büyük amil yine kurttur. Türklerin belli başlı bütün destanlarında bozkurt‘un merkezî bir rol oynadığı ve ata, rehber ve kurtarıcı fonksiyonları ifa ettiği görülüyor. Bu destanlar sözlü olarak Türkler arasında uzun zaman çok canlı olarak yaşadıktan sonra yazıya geçirilmiştir. Yazılı tarihin bulunmadığı zamanlarda destan ve efsanelerin birçok tarihi hakikatleri aksettirmek bakımından ne derece büyük önem taşıdığını belirtmeye gerek yoktur.

Destanlarda bir milletin manevi hayatı, düşünüşü ve hayat felsefesi gizlidir.(16) Destanlardaki her motif bir gerçeğin, bir inanışın sembollerle ifadesidir. Bu çerçevede bakıldığında bozkurt‘un Türk destanlarındaki, dolayısıyla Türk Milletinin duyuş ve inanışındaki rolü şu ana fonksiyonlarda toplanmaktadır:

1) Ata olarak Bozkurt
2) Rehber olarak Bozkurt
3) Kurtarıcı olarak Bozkurt

Bozkurt‘tan türemiş olmak inancı Türklere uzun zaman boyunca büyük bir gurur, kendine inanış emniyet ve geleceğe güvenle bakma duygusu vermiştir. Bazı Türk destanlarda ana, bazı Türk destanlarında baba olarak görülen bozkurt çok defa Türk neslinin yok olacağı zaman ortaya çıkmakta ve Türklerin neslinin devam etmesini sağlamaktadır.(17) Böylece Türklerin soyunu kutsallaştırmaktadır. Türklerin müşkül zamanlarında millet hayatında büyük tesiri olacak geniş şümullü hareketlere girişecekleri zamanlarda bozkurt onlara yol göstermekte ve eşi bulunmaz şekilde rehberlik yapmaktadır. Ergenekon Destanı’nda ve Kut dağı efsanesinde bozkurt millî bir kılavuz rolünü oynamaktadır.

Türk‘ün başı çok sıkıştığı zaman bozkurt‘un meydana çıkarak onu kurtarması, evladı üzerine eğilen bir ananın veya babanın şefkat duygusunu hatırlatacak derecede derin bir mana da taşımaktadır. Sanki bozkurt manevi bir alemden Türk milletinin akıp giden hayatını devamlı takip etmekte ve onların başının sıkıştığı, çaresiz kaldıkları zaman ortaya çıkmakta ve yol göstermektedir. Türk mitolojisine baktığımızda Bozkurt‘un Ergenekon, Kut Dağı, Oğuz Kağan destanlarında yol gösterme fonksiyonu da tamamen semboliktir. Milletin büyüme, yayılma ve güçlenmesi için takip edilmesi gereken metotların işaretini destan maddî unsurlarla ifade etmektedir.

Bozkurt‘un kurtarıcı olarak destanlarda oynadığı rol bize bazı gerçekleri hatırlatmaktadır. Dişi bozkurt‘un düşmanların baskınından canlı olarak kurtulmuş olan son Türk‘ü kolları arasına alarak büyük denizin üzerinden aşırması ve böylelikle yeniden taarruza geçen düşmanın onu öldürmesini önlemesi de bir semboldür.

Bozkurt‘ta sembolize edilen fikir Türk birliğini sağlayan, onların büyüyüp, gelişmesini temin eden bir fikirdir. Türkler bu fikre inanıp riayet ettikçe hakimiyetlerini ve üstünlüklerini korumakta, bu fikirden ayrıldıkları zaman felakete uğramaktadırlar. Onları felaketlerden kurtaran da yine bozkurt olmaktadır. İşte burada bozkurt, Zelenin’in belirtmiş olduğu bir totem değil(19); bir fikir veya ideolojinin yani sosyal bir hayat nizamının yansımasından başka bir şey değildir. Çünkü totem olan hayvan veya eşyanın fonksiyonu ile Türk mitolojisindeki bozkurt‘un fonksiyonu birbirinden çok farklıdır. Totem olan hayvan veya eşya işlerliğini yitirdiği halde bozkurt‘un taşıdığı mana ve fikir telakkisi günümüze kadar gelmiştir. Bu hususları göz önüne aldığımızda bozkurt‘u bir totem olarak değerlendiremeyiz.

Bu düşünce yalnızca destanlarla sınırlı kalmayıp günümüze kadar gelmiştir. Türklüğü büyük tehlikelerden kurtaracak olan, destanlardaki bu bozkurt’tur. Çünkü biliyoruz ki Türklüğün baçının darda kaldığı, neslinin yok edilmeye çalışıldığı zaman, onu kurtaran daima bozkurt olmuştur.(20)

Büyük hükümdarların doğumu daima olağanüstü olmuştur. Hükümdar anneleri doğumla alakalı olağanüstü rüyalar görmüşlerdir. Mesela Manas Han’ın karısı Kanıkey Hatun da bir gece çok güzel bir rüya görmüştü; rüyasında hemen yakınında bulunan çelik bir eğe görmüş, eğeyi alarak saklamış. Sabah rüyasını ülkenin tecrübe görmüşlerine anlatınca, herkes sevinmiş ve Kanıkey Hatuna şöyle demişlerdi:

“(Bu çocuk), gök yeleli korkunç bir kurt gibi olacak.”(21) Buna benzer olaylar bize kurdun totem değil, halkın örf ve adetlerinde, inançlarında ve rüyalarının yorumunda etkili olan bir sembol olduğunu gösteriyor.

Kırgızlarda cins ve güzel atlara da Kök Börü (Gök kurt) adları verilirdi. Bunlar yiğitliğin ve mükemmelliğin sembolü olmuşlardı. Özellikle gök kurt ismi Türk atasözlerine de yerleşmiştir. Kurt, Türklerde kudret ve güçlülüğün bir timsali olmuştur. Bu husus bütün Türk boylarında atasözleri haline gelmiştir. Mesela Azerî atasözünde; “Kurt ile koyun, kılıç ile oyun olmaz” deyimi varken, Anadolu’daki Türkler ise “Kurtla koyun olmaz, ciğerle oyun olmaz” denmektedir.

Kurt‘un, belki de çok eski çağlarda Türklerin totemi olabileceği Bahaeddin Ögel’e göre bir ihtimaldir. Gök Türk (Türük Bil) çağında kurt, bir totemden ziyade kutsal bir sembol haline gelmişti. Gök Türklerin (Türük Bil) kendi bayraklarının başına bir kurt heykeli koymalarının sebebi de bu idi. Kurt başlı sancaklar Gök Türk (Türük Bil) Devleti’nin yıkılışından sonra da unutulmamıştı. Kağanlık verileceği zaman kurt başlı bir bayrakla bir davul vermeyi de unutmamışlardır. Bu husus, Türklerin Anadolu’ya gelişinden sonra da devam etmiştir.(22)

Türk kültüründe mana bulan bozkurt kavramıyla anlatılmak istenen, bir fikir birliği ve bir mana etrafında bütünleşmedir. Zira ilmî bilgiden veya Türk kültürünün gelişme çizgisinden yoksun olan kimseler, bu sembole gönül verenleri ise puta tapanlar olarak tanımlamakladırlar. Kendilerini çağdaş aydın olarak gören bu meyhane filezoflarına verilecek en güzel cevap kanımızca şudur: Başka milletlerin veya kültürlerin uşaklığını ve misyonerliğini yapacağınıza kendi kültürünüzün değer yargılarını öğrenin ve öğretin. Bunu yapmaya ilmî cesaretiniz de yoksa, yapanlara engel olmayınız. Ama unutmayınız ki başınız sıkıştığı zaman, sizi yılanlardan, akreplerden ve de ayılardan kurtaracak olan yine bozkurt‘tur.
Kaynaklar
1. Arık Remzı Oğuz: Türk İnkılabı ve Milliyetçiliğimiz, Ankara, 1981, sh. 30
2. Ülken H. Ziya: “Kültür ve Medeniyet”; Türk Düşüncesi, sayı: 13, cilt: 3, 1954, sh. 8′
3. Kösoğlu Neuzat: Milli Kültür ve Kimlik, İstanbul, 1992, sh. 31
4. Dinçer Nahid: Türkiye’de Kültür Buhranı Sebepleri ve Neticeleri, İstanbul, 1988, sh. 8
5. Güngör Erol: Tarihte Türkler, İstanbul, 1992, sh. 11
6. Güngör Erol: a.g.e., sh. 53
7. Ögel Bahaeddin: Türk Mitolojisi, Ankara, 1971, sh. 29
8. Ögel Bahaeddin: a.g.e, sh. 29
9. Ögel Bahaeddin: a.g.e., sh. 29
10. Ögel Bahaeddin: a.g.e., sh. 30-31
11. Kafesoğlu İbrahim: Türk Milli Kültürü, İstanbul, 1993, sh. 208-213
12. Turan Osman: Türk Cihan Hakimiyeti Ülküsü, c. 12 İstanbul, 1993, sh. 94-101
13. Zelenin, D.K.: “Sibirya’da Ongon Kültü”, Zik: Abdülkadir İnan, Belleten, Sayı: 23-24, Sh. 3-12
14. Deliorman Altan: “Bugünkü Mansı ile Bozkurt“ Türk Kültürü, Sayı: 55, sh. 1
15. Deliorman Altan: a.g.m.., sh. 12
16. Ögel Bahaeddin: a.g.e., sh. 470
17. Ögel Bahaeddin: a.g.e., sh. 470-471
18. Ögel Bahaeddin: a.g.e., sh. 472-473
19. Zelenin D.K.: a.g.m., Sh. 312
20. Ögel Bahaeddin: a.g.e., sh. 45-46
21. Ögel Bahaeddin: a.g.e., sh. 49
22. Kafesoğlu İbrahim: a.g.e., sh. 320
 
Üst Alt