Türkcemizi Dogru Konusalim.

HASAN CAN

Administrator
Yönetici
Bu konuyu dikkatle okuyup, güzel Türkçe'mizin bozulmaması için daha dikkatli olmalıyız. Türkçeyi yanlış kullananları uyarıp dilimize sahip çıkmalıyız.

Türkçe'nin ölümü...

Yeni nesil gençlerimizin kelimelerin yarisini yuttugunu, birbirleri ile yazisirken ya sesli harfleri ya da sessiz harfleri yutarak haberlestiklerini görüyor okuyoruz. Türkçe’nin güzelliklerini, merhabanin ve selamin sicakligini mrb, nbr, slm… gibi anlamsiz kisaltmalara Türkçe’nin sicakligini, kelimelerin estetigini feda ettigini kurban ettigini üzüntüyle seyrediyoruz.

Aslinda dilimiz o kadar sicak ve o kadar yürekten sözlerin harmanlandigi bir dil ki bunu sairlerin misralarinda, halkimizin manilerinde ne kadar enfes sekilde yansidigi müsahede ederiz.

Sehl-i mümteni diye bir sanat vardir. Bu edebi sanat, bir sözün veya siirin çok kolay söylenmis gibi görülmesine ragmen çok derin anlamlar ifade eden ve hadi bir de biz söyleyelim dedigimiz zaman söyleyemedigimiz söz numuneleridir. Dilimiz bu tür misralarla doludur.

Mesela;

A benim bahti yârim
Gönlümün tahti yârim
Yüzünde göz izi var
Sana kim bakti yârim

Bu manide bir gencin sevgilisine duydugu muhabbeti görüyoruz. Ona duydugu saf , temiz ve gönülden sevgiyi ve bir baskasinin yârine bakisina ve tahammül edemeyisini görüyoruz. Sevgiliye bakan bir kem gözü hissedecek kadar zarif bir gözle bakan bagliligi baska nasil ifade edebilirdik.

Yunus’un,

Ana rahminden geldik pazara
Bir kefen aldik döndük mezara

Misraindan daha güzel hayatin kisaligini ve dünyanin faniligini ne anlatabilir?

Niçin kondun a bülbül
Bahçemdeki asmaya
Ben yârimden ayrilamam
Götürseler asmaya

Söyleyeninin belli olmadigi, eskilerin lâedri dedigi bu manideki sevgiliye baglilik, onun için ölüme razi olmak daha nasil anlatilabilir Günümüzde her seyin menfaate, para ve maddi degerlere baglandigi bir ortamda yâri için ölüme gidecek adam bulabilir miyiz?
Yine sevgilinin yüzünün güzelligini anlatmak için Karacaoglan’in su misralari tam bir sehl-i mümteni, tam bir söz harikasi,

Dökünce zülfünü bedir yüzüne
Ben sandim ki bulut aya baglidir

Bir sevgilinin, bir yârin yüz ve gönül güzelligi ancak bu kadar güzel söylenebilir

**
Fuzuli bir beytinde sevgiliye sitem ederken söyle diyor:

Beni candan usandirdi, cefâdan yâr usanmaz mi?
Felekler yandi âhimdan murâdim sem’i yanmaz mi?

Muhibbî mahlasiyla siir yazan Kânunî Sultan Süleyman sagligin ve sihhatin önemini anlatmak için diyor ki:

Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi
Olmaya devlet cihanda bir nefes sihhat gibi

Yine Selimî mahlasiyla siirler yazan ve önemli bir sair olan cihanin karsisinda titredigi Yavuz Sultan Selim’in gönlünü kaptirdigi bir cariye için söyledigi ifade edilen su beyit ne kadar harika. Bir padisahin da yeri geldigi zaman derbeder bir genç gibi gönlünü kaptiracaginin en güzel ifadesi bu misralar olsa gerekir:

Sîrler pençe-i kahrimdan olurken lerzan
Bir gözleri âhuya zebun eyledi felek
(Sir-aslan, lerzan- titremek, ahu-ceylan, zebun- kul, köle)

Yenisehirli Avnî su beyitinde sevgilinin ardindan gönlü sürünüp giden, her seyini sevdigine feda etmeye hazir bir asigin duygularini ne güzel dile getirmis:

O gül endam bir al sâle bürünsün yürüsün
Ucu gönlüm gibi ardinca sürünsün yürüsün

Söyleyenini bilmedigim asagidaki beyit her seyin bitti anda bir kulun Rabbine en güzel niyazi olsa gerek;

Kimsesiz kimse olmaz, kimsenin var kimsesi,
Kimsesiz kaldim, meded ey kimsesizler kimsesi


Seyyid Nesimi’nin alttaki beyiti de, sevgililer esler arasindaki muhabbete ve yer yer olabilecek sitemlere kimsenin karismamasini “Yâr benim ise size ne, ister hos olurum ister hos olmam size ne?”deyisini görüyoruz:

Nesîmî`ye sormuslar o yârin ile "hos musun?"
Hos olayim olmayayim o yâr benim kime ne?

Dilimizdeki sonradan görmeleri ve burnu buluttan su içenleri en güzel ifade eden beyitlerden biri de anonim olarak bildigimiz su misralar ediyor olsa gerek;

Bögürtlen açilsa bag oldum sanir
Türk Sehre inse beg oldum sanir

Yine sözün ve dilin gücünü anlatan Yunus Emre’nin su misralarini altinla kefeye koyup tartsaniz altindan daha agir gelecek kadar anlam güzelligine sahiptir .Bu anlamda söylenecek söz ancak bu kadar güzel söylenirdi.

Söz ola kese savasi
Söz ola kestire basi
Söz ola agulu asi
Yag ile bal ede bir söz

*******

Sözün kisasi, yukarida siralanmaya çalisilan misralara bakarak bu günün neslinin konusmalarini, yazismalarini, haberlesmelerini gözümüzün önüne getirelim.

Acaba nerelerdeyiz ?

Dilimizin Güzel Türkçe’mizin ne hallere düstügünü düsünelim.

Kisa, ruhsuz, harfleri uçmus, hiçbir sicakligi ve samimiyeti olmayan ifadeleri, yazismalari ve konusmalari birakalim.

Acaba Türkçe’miz ölüyor mu?

Ne yapabiliriz?

Çocuklarimizin gençlerimizin haberdar olmadigi, beton duvarlar arasina sikistigi, gülün güzelligini, bülbülün hazanini, göz yasini ve hüznünü görmedigi bu toplumda gerçekten dilimizi felaketler bekliyor demektir.

Yukarida birkaç örnek verilmis Türkçe’nin saheser sözlerinin yenisi söylenemez mi acaba !
Yeniden ayni sehl-i mümteni sözlere ulasamaz miyiz?
Dilleri olmayan milletlerin millet olmaktan çikacagini düsünüyorum. Dili bozuk olanin dinin de, ahlakinin da gençlerinin de toplumunun da bozulacagini düsünüyorum.
Dilimiz ölürse bizi kimse ayakta tutamaz diye düsünüyorum.
 
Moderatör tarafında düzenlendi:

HASAN CAN

Administrator
Yönetici

Tanitimin "demo", sunucunun "spiker",
Gösteri adaminin "showmen", Radyo sunucusunun "diskjokey",
Hanim aganin, "firstlady" olduguna
Sasiraniniz var mi?

Dükkânin "store", bakkalin "market", torbanin "poset",
Magazanin "süper", "hiper", "gross market",
Ucuzlugun, "damping" olduguna
Kananiniz var mi?

Ilan tahtasinin "billboard", sayi tablosunun "skorboard",
Bilgi alisinin "brifing", bildirgenin "deklarasyon",
Merakin, ugrasin "hobby" olduguna
Güleniniz var mi?

Birakin eli, özün bile seyrek ugradigi,
Beldelerin girisinde"welcome" çikisinda "goodbye"
Okuyaniniz var mi?

Korumanin, muhafizin, "body guard",
Sanat ve meslek pirlerinin "duayen",
Itibarin, sayginligin,"prestij" oldugunu
Bileniniz var mi?

Sekinin, alanin "platform", merkezin "center",
Büyügün "mega", küçügün "mikro", sonun "final",
Özlemin hasretin, "nostalji" oldugunu
Ögreneniniz var mi?

Is hanimizin "plaza", bedestenimizin "galeria",
Sergi yerlerimizi, "center room", "show room",
Büyük sehirlerimizi, "mega kent" diye
Gezeniniz var mi?

Yol üstü lokantamizin "fast food",
Yemek çesitlerimizin "menü",
Hesabini, "adisyon" diye
Ödeyeniniz var mi?

Iki katli evinizi "dubleks",
Üç katli komsu evini "tripleks",
Kösklerimizi "villa", esigimizi "antre",
Bahçe çiçeklerini "flora" diye
Koklayaniniz var mi?

Sevimlinin "sempatik", sevimsizin "antipatik",
Vurguncunun "spekülatör", eskiyanin "mafya",
Destege, bilemediniz koltuk çikmaga, "sponsorluk"
Diyeniniz var mi?

Mesireyi, kir gezisini "picnic",
Bilgisayari "computer", hava yastigini "air bag",
Eh pek olasicalar, oluru, pekalayi, "okey" diye
Konusaniniz var mi?

Çarpici önemli haberler, "flash haber",
Yasa, varol sevinçleri, "oley oley",
Yildizlari, "star" diye
Seyredeniniz var mi?

Virvirik daginin tepesindeki köyde,
"Cafe show" levhasinin altinda,
Acinin da acisi
Kahve içeniniz var mi?

Topragimizi, bayragimizi,
Inancimizi çaldirmayalim derken,
Dilimizin çalindigina, talan edildigine,
Özün el diline özendigine,
Içi yananiniz var mi?

Masallarimizi, tekerlemelerimizi,
Ata sözlerimizi unuttuk,
Sarkilarimizi, türkülerimizi,

Ninnilerimizi kaybettik,
Türkçe'miz elden gidiyor,
Dizini döveniniz var mi?
 

HASAN CAN

Administrator
Yönetici
Türkçe'nin Kaybolan Sesleri




Ünlü (vokal) bakimindan çok fakir olan Arap alfabesiyle, ünlüsü bol Türkçenin birlikteligi basindan beri problemliydi .
Sasirtici olan, bu problemi giderme yolunda hemen hiç çalisma yapilmamis olmasidir.
Ayni alfabeyi kullanan öteki halklar, kendi dillerine has sesler için bazi isaretler kullanarak yeni harfler türettikleri halde, atalarimiz böyle bir ihtiyaç hissetmemis, Arapçada bulunmayan p, ç, j ve ñ ünsüzlerini (konsonant) ilâve etmek disinda, islahattan kaçinmislardir.



Türkçe'nin Kaybolan Sesleri

1928'de aslinda köklü bir zihnî dönüsüm hedeflenerek yapilan harf inkilabinin dayandirildigi en önemli gerekçe budur: Arap alfabesiyle Türkçenin ses yapisi arasindaki kan uyusmazligi Ancak yeni alfabede de ayni sekilde bazi seslerimizin yok sayildigi nedense hep görmezlikten gelinmistir. Çok kisa bir sürede hazirlanan ve kabul edilen modern Türk alfabesi, zamanla Türkçedeki bütün sesleri eksiksiz karsilayacak hale getirilmesi gerekirken mevcut sekliyle dokunulmazlik zirhina büründürülmüs ve bu yüzden birçok ses yok olmustur.

Yeni alfabe, dilimizdeki Arapça ve Farsça asilli kelimelerin imlâsinda büyük sikintilar yarattigi gibi, aslî seslerimizi de tam karsilamiyordu Mesela, el'i él'den, geç'i géç'ten ayirmamizi saglayacak kapali e unutulmus veya gözden çikarilmisti. Ayni sekilde Türkçenin güzel ve zengin seslerinden biri olan deñiz, diñlemek, añlamak gibi kelimelerdeki genizden gelen ñ sesini karsilayacak bir harf de düsünülmemistir. Bu harfe "onuñ defterini", "seniñ defteriñi" gibi kullanislardaki ses farkliliklarini belirtmek için de ihtiyaç vardi .Arap alfabesinde kaf ve hi harfleriyle gösterilen sesler de Türkçenin eski ve aslî seslerindendir ve maalesef bugün yok olmustur.

Nurullah Ataç, Zeki Velidi Togan, Ömer Asim Aksoy, Necmettin Hacieminoglu gibi bazi yazarlarin ve ilim adamlarinin isaret ettikleri bu problemlerin yeterince ve cesaretle tartisildigi söylenemez* Esasen, harf inkilabiyla hedeflenen zihnî dönüsüm, öncelikle tartismayi ve mevcut olan üzerinde sürekli düsünerek mükemmele ulasmanin yollarini aramayi gerektiriyordu. Halbuki, eskilerin Arap alfabesine giydirdikleri dokunulmazlik ve kutsallik zirhi, Lâtin asilli yeni Türk alfabesine de giydirilmistir. Kisacasi, alfabe degismisti; fakat zihniyet kaliplari devam ediyordu.

Lâtin alfabesine geçen Türk cumhuriyetleri bizim hatalarimizi tekrarlamadilar. Mesela, Azeriler yirmi dokuz harfli alfabemizi oldugu gibi kabul etselerdi, yirmi-otuz yil sonra, Azeri Türkçesi, kulagimiza musiki gibi gelen o güzel sesleri kaybederek Türkiye Türkçesinin yasadigi trajik akibeti yasardi. Eski Istanbullularin konustugu Türkçenin Fransizca gibi son derece âhenkli bir dil oldugunu ayrica belirtmeye gerek var mi?





Abdülhak Sinasi'den Geçmis Zaman Fikralari'ndan bir anekdot :


"Paris'te metroda Halid Ziya ile Hamdullah Suphi birbirlerine rastgelmis, bir hayli konusmuslar. Metrodan çikarken bir Fransiz yanlarina gelmis, mazur görülmesini rica ile, kendisinin dillerin musikisiyle alâkadar oldugunu ve hangi dille konustuklarini sormus. Türkçe oldugunu ögrenince, simdiye kadar bu dili duymak firsatini bulamadigina müteessir ve simdi duyduguna da pek mütehassis oldugunu söylemis 'Eger bu istasyonda inmeseydiniz mahzâ konusmanizi isitmek için sizi devam edeceginiz istasyona kadar takip edecektim. Ne eski bir millet oldugunuz anlasiliyor, zira lisaniniz bu âhenkli ve musikili inceligine ermek için ne uzun zamanlarin sarf edilmis olmasi iktiza eder!' demis"

Bugünkü Türkçe, tarih içinde kazandigi bütün incelikleri ve ses zenginliklerini geride birakmistir. Artik konustugumuz Halid Ziya'larin, Hamdullah Suphi'lerin âhenkli Türkçesi degil, agzimizda geveleyip kekeledigimiz kakofonik bir Türkçedir Maalesef!

Bu "sorun", x'lerle, w'lerle, q'larla halledilebilir mi dersiniz?
* Nurullah Ataç, Söz Arasinda'ki denemelerinden birinde söyle diyor: "[] Ne var ki bizim seslerimizi de göstermiyor Genizden çikardigimiz ñ'yi göstermiyor, eskiden Arap yazisinin hi'siyla gösterdigimiz sesi göstermiyor, bizim iki türlü e'miz vardir, birini göstermiyor. Buna gönlüm katlanamiyor"
 

HASAN CAN

Administrator
Yönetici
Türk Dilinin Bugünkü Durumu ve Yayilma Alanlari.




Türkler, tarihin eski devirlerinde oldugu gibi bugün de varliklarini oldukça genis bir cografyada sürdürmektedir .Dünya haritasina baktigimiz zaman doguda Mogolistan ve Çin içlerinden, batida Viyana’ya; kuzeyde Sibirya’dan, güneyde Bagdat, Lübnan siniri ve Kibris içlerine kadar uzanan büyük cografyaya Türklerin yayildiklarini görürüz.

Türk milleti, bu genis cografya içinde yer alan Mogolistan, Çin, Rusya, Afganistan, Azerbaycan, Türkmenistan, Kazakistan, Kirgizistan, Özbekistan, Iran, Irak, Suriye, Türkiye, Kuzey Kibris Türk Cumhuriyeti, Yunanistan, Bulgaristan, Yugoslavya, Romanya ve Polonya’da yasamaktadir.

Günümüz sartlari içerisinde egitim, is gibi çesitli sebeplerle farkli bölgelerde yasamak durumunda olan Türkleri de buna dahil edersek bu alan daha da genislemektedir.
Dünya Türklügü yönlere göre adlandirilirken Hazar’in batisinda ve güneyinde kalan Türkler Bati Türklügü; Hazar’in dogusunda kalan Türkler Dogu Türklügü; Karadeniz, Kafkaslar ve Hazar’in kuzeyinde kalanlar Kuzey Türklügü olarak adlandirilir.





Yönlere göre dünya Türklügü su sekilde ayrilmaktadir:



A Bati Türklügü



1 Türkiye Türkleri

2 Rumeli Türkleri (Yunanistan, Bulgaristan ve Yugoslavya’da; ayrica Moldavya ve Bulgaristan’daki Gagavuzlar)

3 Kibris Türkleri

4 Suriye Türkleri

5 Irak Türkleri

6 Azerbaycan Türkleri (Kuzey Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan ile Iran’daki Güney Azerbaycan’da)



B Dogu Türklügü


1 Bati Türkistan Türkleri (Iran’in Horasan bölgesinde, Afganistan’in kuzeyinde ve dagilan Sovyetlerdeki Türkmen, Özbek, Karakalpak, Kazak ve Kirgiz Türkleri)

2 Dogu Türkistan Türkleri (Çin’in bati bölgesinde- Dogu Türkistan’daki Uygur ve Kazak Türkleri)




C Kuzey Türklügü




1 Sibirya Türkleri (Yakutlar)

2 Abakan Türkleri (Tuvalar ve Hakaslar)

3 Altay Türkleri

4 Idil-Ural Türkleri (Kazan ve Bati Sibirya Tatarlari, Baskurtlar ve Çuvaslar)

5 Kafkas Türkleri (Kafkaslarin kuzeyindeki Karaçay, Malkar (Balkar), Nogay ve Kumuk Türkleri)

6 Kirim Türkleri (Özbekistan, Kirim, Türkiye ve Romanya’da)

7 Karay Türkleri (Polonya ve Litvanya’da)
 

HASAN CAN

Administrator
Yönetici


http://img23.imageshack.us/img23/7977/aryorum5wp0.png

Bütün bu alanlarda konusulan Türk dilinin biri Yakutça digeri Çuvasça olmak üzere iki uzak lehçesi vardir.
Yakutça ve Çuvasça, Türk dilinin metinlerle takip edilebilen devirlerinden daha önceki çaglarda ayrildiklari ve ana Türk kitlesi ile temaslari kesildigi için ayri birer lehçe karakteri kazanmislardir. Esasen Yakutça ve Çuvasça, yüzyillar boyunca birer konusma dili olarak kullanilmis, ancak 19 ve 20 yüzyillarda yazi dili haline gelmistir. Bugün her iki lehçe de kiril alfabesini kullanmaktadir.

Yakutlar, Sibirya’da, batidan doguya, Katanga, Ölenek, Lena ve Kamçatka’ya dogru Kolima irmaklari çevresinde yasarlar. Bu bölge siyasî olarak Rusya’ya bagli Yakutistan Muhtar Cumhuriyeti adini alir. Yakutlarin nüfusu 400.000’e yakindir.

Çuvaslar, Moskova ile Kazan arasinda, Idil (Volga) irmagi boylarinda yasamaktadirlar. Esas kitle Çuvasistan Muhtar Cumhuriyetindedir. Tataristan ve Baskurdistan Muhtar Cumhuriyetlerinde yasayanlari da vardir Nüfuslari iki milyon kadardir.

Çesitli lehçelere ayrilan Türkçe için bugüne kadar pek çok siniflandirma denemesi yapilmistir. Bu denemeler çok ayrintili ve birbirinden oldukça farklidir. Hemen hemen her birinde ayri bir ölçü kullanilmis, pek çogunda tarihî Türk lehçeleri ile bugünküler birbirine karistirilmistir. Yazi dillerine göre yapilacak bir siniflandirma hem daha sade olacak, hem de bugünkü durumu daha iyi yansitacaktir.

Baslangiçtan 13 yüzyila kadar Türkçenin tek yazi dili vardi. Bu yazi dili bütün Türkler için ortakti 13 yüzyilda Türk yazi dili, Kuzey-Dogu ve Bati olmak üzere ikiye ayrilmis ve 19 yüzyila kadar bu sekilde gelmistir. 6-7 asir boyunca, bütün dogu ve kuzey Türklügü Kuzey-Dogu Türkçesini; bütün bati Türklügü de Bati Türkçesini kullanmislardir .Rus istilasindan sonra, 19 yüzyilda bati kolu içinde Azerbaycan; Çin istilasindan sonra da Kuzey-Dogu kolu içinde Kazan Türkçeleri ayri birer yazi dili hâline gelmege baslamis; 1917 Bolsevik ihtilalinden sonra ise baslica Türk agizlari, Ruslar tarafindan ayri birer yazi dili hâline getirilmistir.

Böylece ortaya çikan bugünkü yazi dilleri söyle siniflandirilabilir:


A Bati Türkçesi (Güney-Bati Türkçesi)


1 Türkiye Türkçesi
2 Gagavuz Türkçesi
3 Azerbaycan Türkçesi
4 Türkmen Türkçesi

B Kuzey-Dogu Türkçesi (Dogu Türkçesi)


1 Özbek Türkçesi

2 Uygur Türkçesi

3 Kazak Türkçesi

4 Karakalpak Türkçesi

5 Kazan Türkçesi

6 Baskurt Türkçesi

7 Kirim Türkçesi

8 Kirgiz Türkçesi

9 Nogay Türkçesi

10 Karaçay Türkçesi

11 Malkar (Balkar) Türkçesi

12 Kumuk Türkçesi

13 Altay Türkçesi

14 Hakas Türkçesi

15 Tuva Türkçesi
 

HASAN CAN

Administrator
Yönetici
Türkçesi Varken !

Ne kadar acidirki Türkcesi varken kelimelrin,hep yabanci dilini kullaniriz.




Ambulans: Cankurtaran
Trend: Gidis, Gidisat
Erozyon: Toprak Asinmasi
Kabine: Bakanlar Kurulu
Medya: Yayin-Basin
Dizayn: Tasarim
Fast Food: Tez Yemek
Servis: Hizmet
Filtre: Süzgeç
Mobil: Gezgin
Termik: Isil
Radikal: Asiri
Brifing: Bilgilendirme
Miting: Toplanti
Politika: Siyaset
Market: Bakkal, Çarsi, Pazar
Star: Yildiz
Süper: Ülken, Üstün, Koca
Sansli: Bahtli, Bahti Açik
Sosyal: Toplumsal
Sprey: Püskürteç
Deterjan: Aritmaç
Fuel Oil: Yakit Yag
Petrol: Neft
Shopping Center: Alisveris Merkezi

Stant: Tezgâh, Sergi
Bariyer: Engebe
Operatör Dr: Cerrah
Dekor: Süs
Üniversite: Evrenkent
Kampus: Yerleske
Sponsor: Destekçi
Antik: Eski
Aktif: Etkin, Faal
Pasif: Edilgen
Galeri: Sergi
Spesiyal: Özel
Terör: Tedhis
Terörist: Tedhisçi
Transfer: Aktarma
Defans: Savunma
Korner: Köse
Enternasyonal: Uluslar Arasi
Detay: Ayrinti
Pozisyon: Durum, Konum
Reyting: Siralama
Air Lines: Hava Yolu
Final: Son, Son Sinav
Vize: Ara Sinav
Lider: Önder
Alternatif: Seçenek
Legal: Yasal
Organize: Düzenlemek
Organizasyon: Örgüt, Topluluk
Deklarasyon: Beyanname
Ekonomi: Iktisat
Prestij: Itibar
Doküman: Belge
Komisyon: Encümen
Komisyoncu: Araci
Ambargo: Yaptirim
Sektör: Kesim
Izolasyon: Yalitim
Agresif: Saldirgan
Operasyon: Islem, Ameliye
Format: Biçim
Kompozisyon: Hitabet, Tahrir
Egzersiz: Alistirma
Favori: As
Favori(yüzdeki): Duluk
Alarm: Uyari
Otomatik: Özis
Biyoloji: Dirilbilim
Sinema: Beyazperde
 

HASAN CAN

Administrator
Yönetici
Türkçe = Zeka


"Türk Dili, dillerin en zenginlerindendir; yeter ki bu dil suurla islensin Ülkesini, yüksek istiklâlini korumasini bilen Türk milleti, dilini de yabanci diller boyundurugundan kurtarmalidir"

M Kemâl Atatürk

[URL="http://img684.imageshack.us/img684/2218/asan70zzzturkcemiz.gif"] [/URL]



Türkçe = Zeka


Türkçe, son yillarda dünyada üzerinde en çok arastirma yapilan dillerden bir tanesidir. Türkçenin gramer yapisinin mantiga uygunlugu, dilin ezber metodu ile degil, mantik yürütülerek ögrenilmesi bilim adamlarini Türkçenin mükemmelligi konusunda hayrete düsürmektedir.

Amerika’da, Viskansin Üniversitesinde görev yapan Prof Dr Kemal Karpat, Amerika’da dil bilim ile ilgili bölümü bulunan bütün üniversitelerde Türkçeye büyük önem verildigini, gramatikal yapisinin büyük bir hayret ve begeni ile incelendigini ve bir dilin nasil bu kadar saglam bir mantiga, mükemmeliyete sahip olabilecegi düsüncesinin Türklere ve Türkçeye karsi bir hayranlik (yani sira kiskançlik) uyandirdigini belirtiyor.

Bu ilgi ve hayranlik yalnizca Amerika’ya mahsus degil .Avrupa’da da Türkçe husûsunda ciddi çalismalar var. Geçmis yillarda üç yasina kadar olan çocuklar üzerinde yapilan bir arastirmada Ana dili Türkçe olan çocuklarda, bu yas grubunda diger milletlerin çocuklarina göre zekâ seviyesi, kavrayis kabiliyeti olarak daha önde olduklari tesbit edilmisti .Çocugun gelisiminde ilk üç yasin önemi, çocugun hayati boyunca kat edecegi mesafenin önemli bir kismini bu dönemde aldigi göz önünde bulunduruldugu zaman bu durumun hakikaten bir avantaj oldugunu düsünebiliriz.

Bu çocuklarinin annelerinin genellikle kültür seviyesinin düsük olmasi, okuma aliskanliginin olmamasi ise çocuklarin üç yasina kadar elde ettikleri ilerleme hizini ileriki yillarda gösterememesine sebep olan etkenler, Daha sonra yapilan çalismalarda Türk çocuklarinin zekâ açisindan ilk yillarda kat ettikleri mesafede en önemli faktörün dil oldugu kanaatine variliyor.

International Association for he Study of Child Language (Uluslar arasi Çocuk Dili Arastirmalari Dernegi) adli kurulusun Almanya’nin baskenti Berlin’de yapilan onuncu kongresinde, Türk çocuklarinin 2, en geç 3 yasina kadar kendi dillerini dil bilgisi kurallarini da yerli yerinde kullanarak mükemmel biçimde kullandiklarini ispatliyor. Bu kabiliyet Alman çocuklarinda 5, Araplarda 12 yasina kadar uzayabiliyor.

Dil bilimi profesörü Klan Delius, Türk dilinin kolay ögrenildigini belirterek, “Türkçenin sahis ve zaman belirleyen ekleri düzenli Lego taslarinin yan yana dizilmesi gibi tespitini yapiyor. Yine ilim adamlarinin ulastigi bir diger sonuç; Türkçenin ezberlenerek degil mantik ve muhakeme yoluyla ögrenilen bir dil olmasindan dolayi Türk çocuklarinda günlük hayatta gerekli pratik zekâ ve muhakeme kazanimi da digerlerine oranla daha önde.

Ve bu arastirma sonuçlari Avrupa ülkelerinde Türklerle evli Avrupali annelerde çocuguna Türkçe ögretme ve evde Türkçe kullanma istegini tesvik ediyor. Bu istek ve gayreti ile anne bir avantaj daha elde ediyor. Çünkü, kuralli bir dil olan Türkçe suurlu ve iyi ögrenildigi takdirde diger dilleri de daha kolay ve kisa zamanda ögrenme yetenegini kazandiriyor.

Bizler hiçbir mantikli izahi olmayan tuhaf bir kompleksle baska dil ve kültürlerin kucagina baliklama atlayip kendimizi kaybederken, bizde mevcut degerleri bir gün baska ellerde görürsek hiç sasirmamali. Yarinin Türkiye’sini Ingilizce, Almanca vs Bati dillerini konusan Türkler buna mukabil Avrupa’yi Türkçe konusan Avrupalilar doldurabilir .Türklerle ilgili en detayli arastirmalar Bati’da yapiliyor, bizim degerlerimizi onlar kesfedip dünya kamuoyunun gündemine sunuyorlar.

Ne kadar farkindayiz bilmem ama Türkçeyi kullanan kisiler olarak çocuklarimiz dogustan sansli, dilimizin kurallarini daha iyi ögrenerek, uydurukça vb bir takim sahislarin kendi keyfî yönlendirmelerine kapilmayarak; kazanilmis müsterek anlasma vasitamiz olan kelimeleri feda etmeyerek; okuyarak bilgi ve kültürümüzü genisleterek dogustan gelen bu avantajlari kat be kat artirmak bizim elimizde.

Çocuklarimiz gayret ve fedakârligin her türlüsüne degmez mi?


Dr Nazli Rana GÜREL

Türkçe'ye Nasil Fransiz Kaldik?

Benin, Burkina Faso, Kamerun, Merkezi Afrika Cumhuriyeti, Çad, Kongo Cumhuriyeti, Kongo Demokratik Cumhuriyeti, Cibuti, Gabon, Guinea, Fildisi Sahili, Madagaskar, Mali, Moritanya, Nijerya, Ruanda, Senegal, Tago, Tunus ve Fas.

Siraladigimiz ülkelerin en belirgin ortak özelligi sorulmus olsaydi, belki çogumuzun aklina gelen ilk cevap “Bu ülkeler Afrika’da yer aliyor” olurdu. Evet dogru Ama bir ortak özellikleri daha var ki, Afrika’da yer almak kadar belirgin ve ayirt edici: Frankofon ülkeler ailesine mensup olmalari.

Frankofon kelimesin asli “La Francophonie” Anlami kisaca “Fransizca konusan” demek Uluslararasi camiada “Frankofon Ülkeler” denilince, tipki yukaridaki zikrettigimiz ülkelerde oldugu gibi, 18 ülkede Fransizca resmî dil olarak kullaniliyor. Ayrica 57 ülkede Fransizca ya ikinci dil, ya da yaygin olarak kullanilmakta.

Afrika’daki Fransizca konusulan toplam yerlesim alani ABD’den daha büyük. Bu ülkelerdeki toplam nüfus ise 254 milyon. Bu rakam ise çeyrek milyar insanin dogrudan veya dolayli olarak Fransizcayi ortak iletisim araci olarak kullandiklari anlamina geliyor .Kisaca bu kadar genis bir alanin ve sayilmayacak kadar çok farkliliklarin bulundugu bir bölgenin ortak paydasini olusturuyor Fransizca.

Kisaca “Frankofon” olma özelligi saydigimiz bu ülkelerde yasayan insanlar kendi öz dillerine “Fransiz” kalmis durumdalar.

Peki ya biz?

Little Big, Big Star, Marko Delli, Conan Jeans, Lee, Weber Jeans ve Galila Restaurant, LC Waikiki, Rodi, Big Free, Tifanny, Cotton Shop, Benson Jeans, McDonald’s, Burger King, Pizza Hut, Domino’s Pizza, Carousel, Galleria, Capitol, Atrium, Carrefour, Groseri Market, Coiffeur Angle gibi telaffuzda bile zorlandigimiz belki binlerce isim…

Rainbow Kasabi, Kadir Has Center, Dürüm Land, Cafe Beyzade, Galaxy Alisveris Merkezi, Ev Shop, Yesil Plaza, Vatan Computer gibi yari Türkçe isimler…

CoonDra (Kundura), Mardini (Mardin), Velini (Veli), Efendy (Efendi), Eskidji (Eskici), Laila (Leyla), Kiosk (Kösk), Zift (Zift), Ramsey (Remzi) gibi Türkçeden bozma yabanci isimler…
 

HASAN CAN

Administrator
Yönetici

Sakashi (Salih Kaya isminin ilk heceleri ile Japon mali havasini veren ‘shi’ eki), Yu-Ma-Tu (Yunus, Mahmut ve Tuncer isimli üç kardesin isimlerinin ilk heceleri), BEMS (Baba, Emine, Mustafa ve Sabri isimlerinin ilk harfleri) gibi yabanci havasi verilen isimler…
Sokaklarda, caddelerde gördüklerimiz, günlük konusmalarimiz, gazetemiz, dergimiz, yiyip–içtigimiz pek çok sey yabanci Ama bir gerçek var ki, biz artik o yabanci seylere artik hiç de yabanci degiliz.

Yabancilasma, artik hiç yadirganmaz durumda. Belki de kaçinilmaz veya siradan görülüyor. Yabancilasmanin veya gönüllü isgal altina girmenin temelinde yatan gerekçe veya gerekçeler hakkinda epey madde siralayabiliriz .Bizdeki yabanci hayranligindan, hayatin hemen her asamasinda yagmur misali karsimiza çikmasina kadar yüzlerce sebep bulabiliriz.

Bu sebeplerin en önde gelenlerinden birisi, toplum olarak, bir sekildeki kullanimlarda çok istekli olusumuz olsa gerek. Duydugumuz yabanci bir kelimeyi kullanirken ilk birkaç denemede hafiften bir yabancilik çeksek de, çok geçmeden o kelimelerin Türkçe karsiliklarini unutuyoruz. Derken dildeki bu dönüsüm tabelalara da yansiyor. Tabelalar yabancilastikça, insanlarda daha fazla yabanci hayranligi olusuyor Yabanci hayranligi daha fazla yabanci kelime kullanmayi doguruyor. Ve bir kisir döngü devam edip gidiyor .Simdi bu kisir döngünün basladigi tarihlere dogru kisa bir seyahat yapalim.

 

HASAN CAN

Administrator
Yönetici
Ilânât

1838 yilinda Ingilizlerle yapilan Ticaret Sözlesmesi geregi, Osmanli pazarlarina Ingiliz mallari hizla girmeye basladi .Kisa zamanda diger Avrupa ülkeleriyle yapilan ticaret sözlesmeleri ile kumasindan islenmis derisine, mobilyasindan züccaciyesine, hatta askerler ve devlet memurlari için özel olarak üretilen kiyafetlere varincaya kadar ürünler Osmanli insaninin önüne sunuldu.

Adi geçen sözlesmeyle, Osmanli toplumunu büyük bir pazar olarak gören Avrupali tüccarlar, tipki Avrupa’da oldugu gibi Anadolu’da da bir tüketim toplumu olusturmak için harekete geçmislerdi. Bunun için Avrupa patentli ne varsa, gerekli-gereksiz demeden Osmanli pazarlarina bu ürünleri tasimaya basladilar.

Avrupali tüccarlarin kullandiklari en etkili yöntem o dönemlerde yayinlanan gazetelere reklâm vermek idi .O dönemin karsiligiyla “ilânât,” yani reklâmlar yoluyla kendi ürünlerini, üstelik kendi verdikleri isimlerle Osmanli insanina çok geçmeden kabul ettirdiler. Piyano, çikolata, sigorta, miknatis, lokanta, vida, fanila, kablo, vapur, tiyatro, balkon gibi bize artik hiç yabanci gelmeyen kelimeler günlük hayatta sik sik kullanilmaya basladi. Hatta o günün insanlarinca bilinen “Medicamants Nouveoux” (Yeni Ilâçlar) gibi ifadeler hiç çekinilmeden reklâmlarda kullaniliyordu.

Batili tüccarlarin kendi ürünlerini tanitmak ve markalarini zihinlerde yerlestirmek için o dönemde kullandiklari bir baska ilginç yöntem de mektuplarin kullanilmasiydi. Osmanli topraklarindaki ticaretle ugrasan meslektaslarina veya yakin dostlarina gönderdikleri mektuplarin üst kisimlarina, sattiklari ürünün ismi veya markasini da yapistiriyorlardi.

Gazetelerden mektuplara kadar hemen her alanda Osmanli sinirlari içinde hizla yayilan yabanci ürünler ve markalar, yeni bir tabela kültürünü de ortaya çikarmisti.

Vitrin camlarinda, dükkânlarin tabelalarinda gerek Arap harfleriyle, gerekse Latin harfleriyle yazilan isimler bambaska bir dili günlük hayata yerlestirmeye baslamisti.

19 Temmuz 1918 tarihini tasiyan ve Istanbul’da yayinlanan Yeni Mecmua isimli derginin, “Zavalli Türkçe” baslikli basyazisinda bu yeni dil siddetle elestiriliyordu. Yazi, belki o dönemin sadece Beyoglu semtinde yasananlari aktariyordu Ama bugün ülkemizin kasabalarina, hatta köylerine varincaya kadar gözlemlenen tabloyu aynen aktariyor gibi.

Bazi ifadeleri aktaralim:

“Bizim memlekette en az bilinen, sarfu nahvi her gün hirpalanan bir lisan varsa Türkçe’dir Bunu mübalâga mi zannediyorsunuz? O halde biraz etrafiniza göz gezdiriniz Magazalarin yekpare iri camlari üstündeki yazili satirlara, duvarlara yapistirilmis sari, mor, pembe kâgitli ilânlarin kocaman harflerine… Beyoglu’ndaki kibar moda magazalarinin ucuzluk ilânlarina bakiniz”

Reklâmlar yoluyla yeni teknolojiler ve yeni ürünlerle birlikte, Osmanli toplumuna yeni anlayislar, yeni aliskanliklar, kisacasi yeni yasama biçimleri de gelmisti Gelen bir sey daha vardi: Yeni bir dil

Batili tüccarlar ürünlerine olan güveni saglayabilmek için, insanimizda o dönemlerde filizlenmeye baslayan Bati hayranligini çok iyi kullandilar. Duvar kâgitlari, çatal-kasik, dikis makinesi, züccaciye, giyim-kusam, yeni teknolojik ürünler reklâmlar araciligiyla ballandira ballandira anlatilirken, bu ürünleri kullanmanin çok önemli bir sayginlik kaynagi oldugu vurgulaniyordu .Bir ürün tanitilirken hangi ülkede üretildigi de mutlaka söylenenler arasindaydi.

Ingiliz veya Alman mali oldugu, Fransa’dan veya Amerika’dan getirildigi belirtilmeden geçilmiyordu. Artik insanlar aldiklari bir ürünü yakinlarina büyük bir gurur içinde, “Frengistan mali,” “nev icad,” “yeni icad,” “Avrupa isi” ve “dünyaca ünlü” gibi ifadelerle anlatmaya baslamislardi. Ve artik görülen her bir yeni ürün “Vay be, adamlar ne güzel yapmislar!” sözleriyle yâdedilir oldu.

 

HASAN CAN

Administrator
Yönetici


Neler degisti?

Bir zamanlar yabanci isim ve markalari gazetelerde, duvar afislerinde, dükkânlarin tabela ve vitrinlerinde gören insanimiz, 1950 yilindan itibaren radyonun yayginlasmasiyla daha fazla markayla tanisma firsati buldu .Tanistigi her yabanci marka insanimizin Bati hayranligini daha da arttirdi.

Bu hayranliga paralel olarak, lüzumlu–lüzumsuz ayirdetmeksizin daha fazla Batili ürün piyasalara sürüldü .1970’li yillarda yavas yavas yayginlasan televizyon yayini yine ayni yönde hizmet etti .

24 Ocak 1980 tarihi, hem reklâmcilik açisindan, hem de yabanci markalarin daha da yayginlasmasi açisindan çok önemli dönüm noktalarindan birisi oldu. Bu tarihte alinan ekonomik kararlar çerçevesinde, ülke içinde yabanci yatirimlarin gerçeklesmesine yönelik önemli imkânlar sunuluyordu. Kisa zamanda pek çok yabanci firma Türkiye’de yatirim yapti.

Iç piyasada daha fazla yer etmek isteyen bu firmalar basin yoluyla yogun bir reklâm faaliyetine giristiler. Bu yaris 1990’li yillarda hizla çogalan özel televizyon kanallariyla iyice kizisti .Bu reklâm yarisina paralel olarak insanlardaki yabanci markalara olan hayranligi, bu hayranlik da cadde ve sokaklardaki yabanci isimli dükkân, magaza, market, kasap, saatçi, kirtasiyeci, ayakkabici ve daha pek çok satis yerini hizla arttirdi.

Türkçeye Fransiz kaldik

Artik 2000’li yillardayiz Yabanci marka hayranliginin ve kullaniminin sonu ne zaman gelecek diye merak etme firsati dahi bulamadan, bu kez devreye internet girdi .Sokaklarda, caddelerde gördüklerimiz, günlük konusmalarimiz, gazetemiz, dergimiz, yiyip–içtigimiz pek çok sey yabanci. Ama bir gerçek var ki, biz artik o yabanci seylere hiç de yabanci degiliz.




Türkçesi Varken!


Türkçesi varken yabanci olan kelimenin kullanilmasina günümüzde oldukça sik rastlaniyor ve bu oldukça hizli bir sekilde de yayiliyor .Peki, neden Türkçesi varken yabanci olan kelimeyi kullaniyoruz?

Yabanci dillere özenme; Osmanli zamaninda Farsçaya-Arapçaya, kisa bir süre önce Fransizcaya ve son 45–50 yillik zaman diliminde ise Ingilizceye kaymistir. Bunun sebebi olarak bilim dilinin Ingilizce olmasi gösteriliyor. Fakat olaya dikkatli baktigimiz zaman bilim dilinin Ingilizce olmadigi, aksine Ingilizce gibi bir dilin bilim için hiç uygun olmadigini görüyoruz.


Farkli yöntemlerle kendi dilimizdeki kelimeleri unutmamiz ve yerine yabanci kelimeleri kullanmamiz saglandi .Fakat artik yabanci kelime kullanmak toplum içinde bir fark olmaktan çikti hatta artik bizler tarafindan ayiplanir duruma geldi. Günümüzde “ organisation un Türkçesi ne?” dedigimiz zaman karsilik olarak organizasyon Ya da “ ‘ambulance’ ne demek?” dedigimiz zaman ambulans cevabini aliyoruz. Dilimize yapismis o kadar saçma sapan kelimeler var ki! Artik bunlari dilimizden kaziyip atmanin zamani gelmistir.
 
Üst Alt