ÜÇÜNCÜ MAKALE (Unsuru'l-Akide)

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
mâ fi’z-zamirlerini izhar eder. Öyle ise bazıları diğer bir ba'za karine olabilir ki; mana-yı zâhirî murad değildir. Vehim ve tenbih: Eğer istidlâlin makamında denilse idi ki: Elektriğin acaibi ve cazibe-i umumiyenin garaibi ve küre-i arzın yevmiye ve seneviye olan hareketi ve yetmişten ziyade olan anâsırın imtizac-ı kimyeviyelerini ve şemsin istikrarıyla beraber sûriye olan hareketini nazara alınız, tâ Sânii bilesiniz! İşte o vakit delil olan sanat, marifet-i Sâni olan neticeden daha hafî ve daha gamız ve kaide-i istidlâle münafi olduğundan bazı zevahiri, efkâra göre imale olunmuştur. Bu ise; ya müstetbeatü’t-terakib kabilesinden veya kinaî nevinden olduğu için medar-ı sıdk ve kizb olmaz. Meselâ: 1
muhakemat_139_a.gif
lâfzındaki elif eliftir. Aslı vav olsa, kâf olsa, ne olursa olsun tesir etmez.
Ey birader! İnsaf et... Acaba şu üç nokta-i itiraz cemi a'sarda, cemi insanların irşadları için inzal olunan Kur’an’ın i'cazına en zâhir delil değil midir? Evet.. 2
muhakemat_139_1.gif


(Haşiye1) Neam; hayalin ne haddi vardır ki, nur-efşan olan nazarına karşı kendini hakikat gösterebilsin. Evet, mesleği nefs-i hak ve mezhebi ayn-ı sıdktır. Hak ise, tedlis ve tağlit etmekten müstağnidir.
Haşiye 1- Şu Arabiyyü'l-ibare, iki mezheb-i bâtılın reddine işarettir.

1- Bu ifadenin açıklaması metin içinde verilmiştir.
2- Mucizeli olan Kur'an'ı öğretene yemin olsun ki, müjdeleyici ve uyarıcı olan peygamberin bakışı ve keskin basireti, hakikatı olan hayale karıştırmaktan veya benzetmekten daha dakik, daha yüce, daha parlak ve daha etkilidir. Hak olan mesleği ise, insanları aldatmak veya yanıltmaktan müstağnidir; pek yüksek, pek temiz ve pek yücedir.

 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
Beşinci Meslek
Marufe ve meşhure olan havarık-ı zâhire ve mucizat-ı mahsusedir. siyer ve tarihin kitabları onlar ile meşhundur. ulema-yı kiram (cezahümüllahu hayran) hakkıyla tefsir ve tedvin etmişlerdir. malumun talimi lâzım gelmemek için biz tafsilinden kat-ı nazar ettik.
İşaret: Şu havarık-ı zâhirenin her bir ferdi eğer çendan mütevatir değildir, mutlaka cinsleri, belki çok envaı kat'iyen ve yakînen mütevatir-i bilmanadır. O havarık birkaç nev üzerindedir. İşte:
Bir nevi: İrhasat-ı mütenevviadır. Güya o asır Peygamber'den (a.s.m.) istifade ve istifaza ederek, keramet sahibi olduğundan, kalb-i hassasından hiss-i kablelvukua binaen irhasatla Fahr-i Âlem'in geleceğini ihbar etmiştir.
Bir nevi dahi:Gaybdan olan ihbarat-ı kesiresidir. Güya tayyar olan ruh-u mücerredi, zaman ve mekân-ı muayyenin kayıdlarını kırmış ve hudud-u maziye ve müstakbeleyi çiğnemiş, her tarafını görerek bize söylemiş ve göstermiştir.
Bir kısmı dahi:Tahaddi vaktinde izhar olunan havarık-ı hissiyedir. Bine karib tâdad olunmuştur. Demek söylediğimiz gibi her bir ferdi âhâdî de olursa, mecmuu mütevatir-i bi’l-manadır.
Birisi: Mübarek olan parmaklarından suyun nebeanıdır. Güya maden-i sehavet olan yed-i mübarekesinden maye-i hayat olan suyun nebeanıyla menba-ı hidayet olan lisanından, maye-i ervah olan zülâl-i hidayetin feveranını hissen tasvir ediyor.
Biri de:Tekellüm-ü şecer ve hacer ve hayvandır. Güya hidayetindeki hayat-ı maneviye, cemadat ve hayvanata dahi sirayet ederek nutka getirmiştir.
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
Biri de:İnşikak-ı kamerdir. Güya kalb-i sema hükmünde olan kamer, mübarek olan kalbiyle inşikakta bir münasebet peyda etmek için sîne-i saf ve berrakını mübarek parmağın işaretiyle iştiyakan şakk ve çâk etmiştir.
Tenbih: İnşikak-ı kamer mütevatir-i bi’l-manadır. 1
muhakemat_141_1.gif
olan ayet-i kerime ile sabittir. Zira, hattâ Kur’an’ı inkâr eden dahi, bu ayetin manasına ilişmemiştir. Hem de ihtimal vermeye şayan olmayan bir tevil-i zaiften başka tevil ve tahvil edilmemiştir.
Vehim ve Tenbih: İnşikak, hem âni, hem gece, hem vakt-i gaflet, hem şu zaman gibi asumana adem-i tarassud, hem vücud-u sehab, hem ihtilaf-ı metali cihetiyle bütün âlemin görmeleri lâzım gelmez ve lâzım değildir. Hem de hem-matla' olanlarda sabittir ki, görülmüştür. Birisi ve en birincisi ve en kübrası olan Kur’an-ı Mübindir. İşte sabıkan bir nebzesine îma olunan yedi cihetle i'cazı müberhendir. İlâ âhirihi... Sair mucizatı kütüb-ü mutebereye havale ediyorum.
Hatime:Ey benim kelâmımı mütalâa eden zevat! Geniş bir fikir ile ve müteyakkız bir nazar ile ve muvazeneli bir basiretle mecmu-u kelâmımı yani mesalik-i hamseyi muhit bir daire veya müstedir bir sur gibi nazara alınız, Muhammed aleyhissalâtü vesselâmın nübüvvetine merkez gibi temaşa ediniz. Veyahut sultanın etrafına halka tutmuş olan asakir-i müteavinenin nazarıyla bakınız! Tâ ki bir taraftan hücum eden evhamı, mütecavibe ve müteavine olan cevanib-i saire def' edebilsin. İşte şu hâlde Japonların suali olan 2
muhakemat_141_2.gif
’ye karşı derim: İşte Muhammed aleyhissalâtü vesselâm...


1- Ay yarıldı. (Kamer Suresi: 1)
2- Bizi kendisine çağırdığın ilâhın varlığını gösteren açık delil nedir?
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
İşaret ve İrşad ve tenbih: Vakta kâinat tarafından, hükûmet-i hilkat canibinden müstantık ve sâil sıfatıyla gönderilen fenn-i hikmet, istikbale teveccüh eden nev-i beşerin talialarına rastgelmiş; birden fenn-i hikmet şöyle birtakım sualleri irad etmiş ki: "Ey insan evlâdları! Nereden geliyorsunuz? Kimin emriyle? Ne edeceksiniz? Nereye gideceksiniz? mebdeiniz nereden? Ve müntehanız nereyedir?" O vakit nev-i beşerin hatib ve mürşid ve reisi olan Muhammed aleyhissalâtü vesselâm ayağa kalkarak, hükûmet-i hilkat canibinden gelen fenn-i hikmete şöyle cevab vermiştir ki: "Ey müstantık efendi! Biz maaşir-i mevcudat, sultan-ı ezelin emriyle, kudret-i ilâhiyenin dairesinden memuriyet sıfatıyla gelmişiz. Şu hulle-i vücudu bize giydirerek ve şu sermaye-i saadet olan istidadatı veren, cemi-i evsaf-ı kemaliye ile muttasıf ve Vâcibü’l-Vücud olan Hâkim-i Ezeldir. Biz maaşir-i beşer dahi, şimdi saadet-i ebediyenin esbabını tedarik etmekle meşgulüz. Sonra birden ebede müteveccihen şehristan-ı ebedü’l-âbâd olan haşr-i cismanîye gideceğiz.
İşte ey hikmet, halt etme ve safsata yapma!.. Gördüğün ve işittiğin gibi söyle!.."

Üçüncü Maksad
Haşr-i cismanîdir. Evet, hilkat onsuz olmaz ve abestir. neam, haşir haktır ve doğrudur. Bürhanın en vazıhı, Muhammed aleyhissalâtü vesselâm'dır.

Mukaddime
Kur'an-ı Mübin, haşr-i cismanîyi o derece izah etmiştir ki; edna bir şübheyi bırakmamış. İşte biz de kuvvetimize göre onun berahinini bir derece tefsir için birkaç makasıd ve mevakıfına işaret edeceğiz.
Birinci Maksad: Evet kâinattaki nizam-ı ekmel, hem de hilkatteki hikmet-i tamme, hem de âlemdeki adem-i abesiyet, hem de fıtrattaki adem-i israf,
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
hem de cemi fünun ile sabit olan istikra-i tâm, hem de yevm ve sene gibi çok envada olan birer nevi kıyamet-i mükerrere, hem de istidad-ı beşerin cevheri, hem de insanın lâyetenahî olan âmâli, hem de Sâni-i Hakîmin rahmeti, hem de Resul-i Sadıkın lisanı, hem de Kur’an-ı Mucizin beyanı; haşr-i cismanîye sadık şahidler ve hak ve hakiki bürhanlardır. Mevkıf ve İşaret:
1- Evet saadet-i ebediye olmazsa nizam, bir suret-i zaife-i vâhiyeden ibaret kalır. cemi maneviyat ve revabıt ve niseb, hebaen gider. Demek nazzamı, saadet-i ebediyedir.
2- Evet inayet-i ezeliyenin timsali olan hikmet-i ilâhiye, kâinattaki riayet-i mesalih ve hikem ile mücehhez olduğundan, saadet-i ebediyeyi ilân eder. Zira saadet-i ebediye olmazsa, kâinatta bilbedahe sabit olan hikem ve fevaide karşı mükâbere edilecektir.
3- neam, akıl ve hikmet ve istikra'ın şehadetleriyle sabit olan hilkatteki adem-i abesiyet; haşr-i cismanideki saadet-i ebediyeye işaret, belki delâlet eder. Zira adem-i sırf, her şeyi abes eder.
4- Evet fıtratta, ezcümle âlem-i suğra olan insanda, fenn-i menafiü’l-âzanın şehadetiyle sabit olan adem-i israf gösterir ki; insanda olan istidadat-ı maneviye ve âmâl ve efkâr ve müyulâtının adem-i israfını isbat eder. O ise, saadet-i ebediyeye namzed olduğunu ilân eder.
5- Evet öyle olmazsa umumen kurur, hebaen gider. Feya lil'aceb!. Bir cevher-i cihanbahanın kılıfına nihayet derece dikkat ve itina edilirse, hattâ gubarın konmasından muhafaza edilirse, nasıl ve ne suretle o cevher-i yegâneyi kırarak mahvedecektir? Kellâ!.. Ona itina, onun hatırası içindir.
6- Evet sabıkan beyan olunduğu gibi cemi fünunla hasıl olan, istikra-i tâmla sabit olan intizam-ı kâmil, o intizamı ihtilâlden halâs eyleyen ve tekemmül
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
ve ömr-ü ebedîye mazhar eden haşr-ı cismanînin sadefinde olan saadet-i ebediyeyi bizzarure iktiza eder. 7- Evet, saatin sâniye ve dakika ve saat ve günleri sayan çarklarına benzeyen yevm ve sene ve ömr-ü beşer ve deveran-ı dünya, birbirine mukaddime olarak döner, işler. Geceden sonra sabahı, kıştan sonra baharı işledikleri gibi, mevtten sonra kıyamet dahi o destgâhtan çıkacağını haber veriyorlar. Evet insanın her ferdi, birer nev gibidir. Zira nur-u fikir onun âmâline öyle bir vüs'at vermiş ki; bütün ezmanı yutsa tok olmaz. Sair envaın efradlarının mahiyeti, kıymeti, nazarı, kemali, lezzeti, elemi ise cüz'î ve şahsî ve mahdud ve mahsur ve ânidir. Beşerin ise ulvî, küllî, sermedîdir. yevm ve senede olan çok nevilerde olan birer nevi kıyamet-i mükerrere-i neviye ile insanda bir kıyamet-i şahsiye-i umumiyeye remz ve işaret, belki şehadet eder.
8- neam, beşerin cevherinde gayr-ı mahsur istidadatında mündemiç olan gayr-ı mahdud olan kabiliyattan neşet eden müyulâttan hasıl olan lâ-yetenahî âmâlinden tevellüd eden gayr-ı mütenahî efkâr ve tasavvuratı; mavera-yı haşr-i cismanîde olan saadet-i ebediyeye elini uzatmış ve medd-i nazar ederek o tarafa müteveccih olmuştur.
9- neam, Sâni-i Hakîm ve Rahmanürrahîmin rahmeti ise; cemi niamı nimet eden ve nıkmetlikten halâs eden ve kâinatı firak-ı ebedîden hasıl olan vaveylâlardan halâs eyleyen saadet-i ebediyeyi nev-i beşere verecektir. Zira şu her bir nimetin reisi olan saadet-i ebediyeyi vermezse, cemi nimetler nıkmete tahavvül ederek, bizzarure ve bilbedahe ve umum kâinatın şehadetiyle sabit olan rahmeti inkâr etmek lâzım gelir.
İşte ey birader!.. Mütenevvi olan nimetlerden yalnız muhabbet ve aşk ve şefkate dikkat et. Sonra da, firak-ı ebedî ve hicran-ı lâyezâlîyi nazara al! Nasıl o muhabbet, en büyük musibet olur! Demek hicran-ı ebedî, muhabbete karşı çıkamaz. İşte saadet-i ebediye, o firak-ı ebediyeye öyle bir tokat vuracak ki, adem-âbâd hiçahiçe atacaktır.
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
10- neam, sabık olan beş mesleği ile sıdk ve hakkaniyeti müberhen olan Peygamberimizin lisanı, haşr-i cismanînin definesindeki saadet-i ebediyenin anahtarıdır.
11- neam, yedi cihetle on üç asırda i'cazı musaddak olan Kur’an-ı Mu’cizü’l-Beyan, haşr-i cismanînin keşşafıdır ve fettahıdır ve besmelekeşidir.
İkinci Maksad: Kur’an’da işaret olunan haşre dair iki delilin beyanındadır. İşte, 1
muhakemat_145_2.gif
2
muhakemat_145_1.gif

ttt






Bu risalenin müellifi Üstad Bediüzzaman Hazretleri, bu risalenin telifinden 30 sene sonra telif ettiği Risale-i Nur Külliyatından "Dokuzuncu Şua"ın başında diyor ki:
"Lâtif bir inayet-i rabbaniyedir ki: Bundan otuz sene evvel Eski Said yazdığı tefsir mukaddimesi Muhakemat namındaki eserin âhirinde, ‘İkinci Maksad: Kur’an’da haşre işaret eden iki ayet tefsir ve beyan edilecek.3
muhakemat_145_2a.gif
’deyip durmuş. Daha yazamamış. Hâlik-ı Rahîmime delâil ve emarat-ı haşriye adedince şükür ve hamd olsun ki, otuz sene sonra tevfik ihsan eyledi."

ttt



1- Rahman ve Rahîm olan Allah'ın adıyla.
2- "O halde, öyleyse" anlamına gelen Kürdçe bir kelime.
3- Bu ifadenin açıklaması metin içinde verilmiştir.
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
Küçük biraderim AbdülMecid*in takrizidir

1
besmele_i_serif.gif

2
muhakemat_146_1.gif





1- Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
2- Bu ifadenin açıklaması metin içinde verilmiştir.

 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
(Zehra Yayıncılık’ın tercümesidir.)

Rahman ve Rahîm olan Allah’ın adıyla.
Allah’a hadsiz derece hamd, efendimiz Muhammed’e, âline, ashabına ve dosdoğru yolda onları takib edenlere de salât ve selâm olsun.
Şunu bil ki, her kim hakikatlerin semasına çıkmak, ince manalar bahçesinde düşüncelerini açıklamak, doğru ve gerçek olanı sahtesinden ayırd etmek, birbiriyle irtibatlı olan benzer meselelerden vehmin tozlarını süpürüp temizlemek, içinde fikirlerin beslenip geliştiği bir bahçeye sahip olmak, doğru fikirleri hastalıklı düşüncelere karşı koruyacak bir kalkan bulmak ve içinde büyük ulema ile yarışacağı bir meydan isterse, bu kitabı okuyup okutmak zorundadır. Çünkü bu kitap iki temel ve iki esas üzerine bina edilmiştir: Yanlışı yıkıp ortadan kaldırmak ve doğruyu tamir etmek... İslâmiyeti utanç verici vehmiyattan temizlemek ve akideyi, kendisine şaibe teşkil eden hurafelerden tasfiye etmek.
Nasıl olmasın ki...
Bu kitap, örtülü ve gizli olan hakikatleri meydana çıkardı ve bu nükteleri vehimlerin hücumundan kurtardı. Daha önceleri haberdar olmadıkları manaları büyük âlimlerin zihinlerine yerleştirdi. Keskin ve ince fikirleri onunla iyileştirdi. Ve bu düşünceler hatıra gelen bütün nitelikleri aşmıştır. Velev onu medhetmede bütün gücünü de kullanmış olsun.
Bu söylediklerimde bir şüphen varsa müellifin ağzından çıkan değerli inci misal sözlere bak. Bu kitap hakkında ancak şöyle söylenebilir:
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
Dokuması ve örgüsü eşsiz bir inşadır Ayıplanmadan ve kusurlardan arınmıştır
Süslenmiş bir kitaptır bu incilerle
Noksanlardan arınmış, beraberdir naslarla
Doğruluk ve hakikat görünür onda açıkça
İşaret eder gizli hazinelerle bulutlar altında
Dindarların ve dostların süsüdür
Ayıbıdır koğucuların ve hased edenlerin
Hakkı korur tüm yalan ve iftiralardan
Kör edip görmez kılar mülhidlerin gözlerini
Doğruyu yanlıştan ayıran bir mihenktir
Akıllara yüksek ilimlerin kılavuzu
Bir gerdanlık gibi lâyıktır boyna takılmaya
Gedikleri ve sınırları korumaya
Boyna takılmaya sezadır bu
Nifakın başını yarmak için
Satırları bir kez göründü mü göze
Kaybolmaz bir daha ömür boyu
Gönüllere yerleşmesi gerek bunun
Mürekkeb yerine altınla yazılması gerek bunun
Hacmi küçük ama her şeyi açıklayan bir örnektir
Kemal doruğuna ulaştıran bir merdivendir
Remizleri çok, manası pek incedir
Eleştirenler kavramaktan çok ıraktır
Hilâl-i şek gibidir anlamı, keskin nazarla bak sen ona
Sürme ile keskinleştir gözü onun karşısında, sonra da dalıver ona
Nasıl olmasın ki bu böyle
Çıkıp meydan okumada çünkü herkese
En güzel biçimde inşa etmiştir onu
Yücedir, zamanın harikasıdır, böyle bil sen bunu
Yükselir onunla asrın rütbesi
Budur bunun telifinin tam tarihi
Abdülmecid
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst Alt